29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS1994 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Atatürk ve sosyaldemokrasi İktisadi devlet kuruluşlan, çok partili düzende, önce siyasilerin . 'trpalıgf olarak kullanılan ve 1980 yılından sonra da soygun amaayla kullanılan kaynaklar olduğu için, ekonomimiz iflasın eşiğine getirilmiştir. Av. ARİF ÇAVDAR AtatürkçüDüş. Der. eskiGen. Bşk. A vrupa'da buhar makı- nesinin buhınuşu ve kullanım alanına so- kulması. "Birinci Sa- nayi DevrimTne yol açmış ve Adam Smitfa, David Ricardo ve Malthus gibi düşü- nürlerin kuramlaşurdığı "liberalizm" döneminin doğal sonuçlanru yaratmış ve işçilerin çok ağır koşullarda yaşam sıvaşı vermesıne \e böylece gerek sa- nayileşmiş ülkeler halkının ve gerekse söz konusu ülkelerin pazan konu- nıundaki geri kalmış ülke halklannın somürülmesı ortamını da hazırlamış- tır. 1789 Fransız Devrimi, bir yandan siyasal özgürlükleri sağlamış, öte yan- dan da. G.Babeuf, Saint Simon, Ro- bert Owen, Ch Blanch gibi bir dizi fıkir adamını, toplumdaki sosyal, siyasal ve ekonomik koşullann lemelden değişti- rilmesi olasılıklannı düşünmeye yö- neltmiştir. Böylesine ortaya çıkan sosyalist dü- şûnce, Engeb'in de katkılanyla Karl Marks larafından kuramsallaşünlmış ve Lenin tarafından uygulamaya ko- nulmuştur. Ancak bu uygulama sırasında "ev- rind"ler "devriınci"ler tarafından saf- dışı edildiğinden, yetmiş yıllık beklenti fıyaskoyla sonuçlanmış ve bu evrensel boyutlardaki başansızlıklar, sistemde- kj tutarsızlıklann da belirgin kanıtlan olmuştur. Marksist düşünceye karşı Alman sosyalistleri içinde uyanan ve "revizyo- nizm" diye adlandınlan sosyal demok- rat yaklaşım, E.Bemstein tarafından, "İşçilerin yaşam koşuUarının iyileştiril- mesine önceUk verilinesi gerekir" biçi- minde tanımlanmıştır. Fransa'da Mitterrand'ın önayak ol- duğu "refonnizm" ya da "Mitterran- dizm" diye anılan göriişler, neredeyse günümüzdeki sosyal demokrasi anla- yışının içeriğini oluşturmuştur. İngiltere'de Fabius tarafından geliş- tirilen ve "Fabian society" diye adlan- dınlan ekol ya da bilimsel yöntemlerle tanımlanan sosyal ve ekonomik gö- riişler bireyselciliğin sırurlandınlması ve toplumsal gönencin yaygınlaştınl- masını amaç edinmiştir. Avusturya'da ise özde Marksizmin tarihsel determinizmine karşı çıkılma- dan, hem sınıf kavgası düşüncesi yu- muşaiılmış hem de çağdaş demokrasi- nin temel öğesi olan. özgürlüklerden vazgeçilmesine gerek olmadığı savu- nulmuştur. Avrupa'daki sosyal demokrat dü- şünce, Marksizmin yenilenmesi yolu ile özgürlüklerden vazgeçilmeden, ge- niş halk kiüelerinin maddi ve manevi yaşam koşullannın iyileştirilebileceği yoîundaki yargıya dayandınlmıştır. Sosyaldemokrasiden beklentiler Sosyal demokrat yaşamın ya da yaklaşımın temel hedefleri, sosyal ada- letli (hakça gelir paylaşımb) ve sosyal güvenlikli bir "refah devleti" arayışı olarak özetlenebilir. Avrupa'da bu yoldaki kuramsal çalışmalar XIX. yüzyıla kadar götüriilebilirken uygu- laması ancak Ikinci Dünya Savaşı sonrasında başlatılabilen, ama hâlâ da istenilen başanya ulaşamadığı gözle- nen sosyal demokrat dünya göriişü, sosyal demokrat diye adlandınlmasa da, cumhuriyet Türkiyesi'nin kurulu- şundan itibaren yüce Atatürk'ün en büyük amacı ve Türk toplumunun kalkındınlması ve gönenci için dünya- daki ilk ciddi uygulama olmuştur. Ne var ki Atatürk'ün bu konudaki en büyük esin kaynağı, Avrupa düşü- nürlerinin kuramlan (teorileri) olma- mış; fakat yüzyülar boyunca sadece asker ve vergi toplanırken anımsanan Türk halkının bir an önce mutluluk ve gönence ka\ r uşturulması bağlamında duyduğu sınır tanımayan tutkusu ol- muştur. Nitekim, Kurtuluş Savaşı'nın hemen arkasından ve daha Lozan Barış Ant- laşması bile imzalanmadan, 17 Şubat 1923'te toplanan İzmir İktisat Kong- resi'nde işçi, tanmcı. ve esnaf kesimle- rinin kararlan. Atatürk \e onu izleyen devlet adamlannın tüm uygulamala- nnda esas alınmış ve bu ilkeler, günü- müz sosyal demokratlannın bile hâlâ özlemi ve beklentisi içinde olduklan idealler olmuştur. Daha Ocak 1923'te. "Yeni Türkiye devleti, temellerini süngü ile değil. sün- günün dayandığı iktisadiyatla kuracak- tır. Yeni Türkiye devleti, cihangir bir devlet olmavacaktır; fakat iktisadi bir devlet olacaktır" diyen yüce Atatürk. Lozan Antlaşması'nın imza edilme- sinden üç ay önce, 17 Şubat 1923 tari- hinde toplanan iktisat kongresinde, ekonomik ve sosyal sorunlanmızın ge- niş bir forumda tarüşılıp daha sonraki uygulamalar yönünden esas alınacak ilke kararlan alınmasını öngörmüştür. İzmir İktisat Kongresi İşçi Grubu'- nun kabul ettiği ilkeler: Ameleler işçi diye anılacaktır. İşçilenn günlük çalış- ma süreleri sekiz saate indirilecektir. 12 yaşından küçükler çalıştınlmaya- caktır. Gece çahşmalannda çift ücret ödenecektir. En az ücret sının beledi- yelerce saptanacakür. Ücretler zama- nında ve para olarak ödenecektir. Üc- retli hafva tatili ve yıllık izin hakkı tanı- nacaktır. Hastalık nedeniyle çalışama- yan işçinin ücreünin ödenmesi sürdü- rülecektir. Gebe kadın işçilere doğum öncesi ve sonrasında ücretli izin verile- cektir. (Sendika benzeri örgütlenme bağlamında) işçi dernekleri kurula- caktır. İşçiler için kaza ve hayat sigor- tası yaptınlacaktır. İşçi çocuklannın yaulı okullarda önceliklı olarak oku- tulması sağlanacaktır. Evlenen işçilere bir haftalık ücretli izin verilecektir. Genel ve yerel secimlerde mesleki tem- sil ilkesi uygulanacaktır.. vb. Tarımcı gnıbun kabul ettiği ilkeler. Aşar vergisi kaldmlacaktır. Tanm kredileri düzene sokulacaktır. Orman köylerinin geçimi için özel önlemler alınacaktır. Hayvan hastalıklanyla sa- vaşılacaktır. Göllerde balık üretim ça- hşmalan yapılacakur. Tanm alet ve makinelerinin standartlaştınlması ve onanm atölyelerinin kurulması sağla- nacaktır. Köy okullan 5-10 dönüm arazi içinde inşa edilecek ve bahçele- rinde fenni ahır. kümes, an kovanı in- şa edilecek ve meyvelik ve sebze ekimi ile köylüye örnek olunacaktır. Aynca. uygalamalı örnek eğitim çiftlikleri ku- rulacaktır. Köy çocuklannın tanm meslek okullannda yetiştirilmeleri ve yetenekli olanlannın daha üst düzeyde okutulmalan sağlanacaktır. Kışlalar- da erlere tanm öğretim ve eğitimi veri- lecektir vb. gibi ilkeler. Cumhuriyet döneminde sağlanan sosyal hak ve olanaklan İşçiler başlan- gıçta dernek biçiminde örgütlenmiştir. Bu oluşum sonradan sendikalaşmaya dönüşmüştür. Değişik ekonomik dev- let kuruluşlan çerçevesinde oluşturu- lan muavenet (yardımlaşma) sandık- lan, işçi sıgortalanna ve sonradan Sos- yal Sigortalar Kurumu'na dönüş- türülmüştür. Ereğli kömür havzasın- da sosyal banş, işçilerin en düşük ücret sının, iş kazası, sağlığı ve güvenliği ko- nulannda 151 sayılı yasa çıkanlmıştır. 1936 yıhnda hazırlanan, o zamanın en çağdaş mevzuatı olan 3008 sayılı İş Kanunu yürürlüğe konulmuş ve bu yasa ilkeleri, 1475 sayılı İş Yasası, Sen- dikalar Yasası, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt yasalanyla genişletil- mıştir. Zorunlu ilköğretimin ülke dü- zeyine yaygınlaştınlması ve çoklan parasız yatılı olarak kurulan eğitim ve öğretim kurumlanyla imkân eşitliği de sağlanmıştır. Bütün bu sosyal ve eko- nomik haklar, çalışan kesimin sava- şımlanyla değil ve fakat yönetenler ta- rafından, deyim yerindeyse gümüş tepsi içinde sunulmuştur. 1930 yılında çıkanlan 1593 sayılı "Umumi Hıizıssıh- ha Kanunu" ülkenin sağlık sorunlannı çözme bağlamında, genellikle işçilere ve özellikle o zamana kadar doktor yüzü görmeden doğan. yaşayan ve ölen tüm insanlanmıza ve İcadın ve ço- cuk işçilere sağlık ve sosyal güvenlik haklan getirmiştir. Devletin özenle uyguladığı denk bütçe ve dış ödemeler dengesini koru- yan sağlıklı bir ekonomik politika iz- lenmiş ve böylece hızlı bir ekonomik kalkınma ve istihdam olanaklan sağ- lanmıştır. Ulusal savunma sanayiinin devlet tarafından kurulup geliştirilmesi ya- nında, yabancılann elindeki limanlar ve demiryollannın satın ahnması ve yenilerinin hızla yapılması planlanmış ve uygulama alanına konulmuştur. Sanayi ve Maadin Bankası, Sümer- bank, Ziraat Bankası, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü, Elektrik İşler Etüd İdaresi ve (Sanayi ve Maadin Bankası yerine) Etibank ülke ekono- misinin ana damarlannı oluşturmuş- tur. Teşvik-i Sanayi Kanunu (1927), özel girişimcilerin özendinlmesinde katkı- larda bulunmuştur. Atatürk; Avrupa'da egemen olan faşist diktatörlüklerle Sovyetler Bir- liği'ndeki komünist diktatörlük ara- sında esen fırtınalara karşı, toplumu- muzu dengeli bir özgürlük ve güven ortamı içinde kalkındırmayı amaç edinmiş ve bireylerin, ne bireyler tara- fından ve ne de devlet tarafından sö- mürülmesine olanak veren bir ortam için savaşmıştır. Atatürk'ün birinci iktisat kongre- sinde saptadığı temel ilkeler, özellikle, 1930 yılında başlayan devlet yatınm- lanyla, benzeri görülmeyen bir kalkın- ma ve istihdam hacmi yaratmıştır. öte yandan. "iktisadi devlet teşebbüsleri"- yle devletin o zamana kadar bulunma- yan ekonomik bağımsızlığının temel- leri atılmıştır. Ne var ki bu iktisadi devlet kuruluşlan, çok partili düzende, önce siyasilerin "arpalığı" olarak kul- lanılan ve 1980 yılından sonra da soy- gun amaayla kullanılan kaynaklar ol- duğu için, ekonomimiz iflasın eşiğine getirilmiştir. ARADABIR ALt HAYDAR PEKTAŞ Cafer Bater Bir ressam öldü, huyu güzel, sanatı güzel... Sulutx>ya- yı dolu dolu yaşamış, ama ona doyamamıştı. Suluboyamn resim bilesayılmadığı 1954te Ankara'da iyi giden işlerini sanat uğruna tasfiye edip Istanbul'a yerleşti. Resimle geçinebilmesi için acı dolu uzun yilla- rın geçmesi gerekecekti. Bu direnme, bu çaba Sn. Nüz- hetTslimyeli gibi kendi yaşıtlarıyla suluboyamızı bugün- kü düzeye getirdi. 1913'te Istanbul'da doğdu Cafer Bater. Miralay Sadık Sabrl Bey'in oğluydu. Fransızcayı Türkçeyle birlikte öğ- rendi. Sonraları buna iyi bir Ingilizce ve biraz Italyanca da eklenecektir. Zengin bir kitaplığı vardı. Doğaya çıkamadığı zaman sürekli okurdu. Ressam arkadaşları ona yağlıboya yap- masını da önermişti. "Her yağlıboya yaptığımda uykum gelirdi" dedi. Çünkü bu malzeme onun çevik, evecen yapısına uygun değildi... Kağıdın büyüklüğü ne olursa olsun resmi bir seansta tamamlardı. Resim bozduğunu hiç duymadım... Resim yaparken dikkati dağılmasın, hı- zı kesilmesin diye en yakınlarını bile yanında istemezdi. 15 yıllık komşuluğumuza karşın kendisini seyretme is- tiklerimi hep geri çevirdi. Bir gün plaja resim takımlarıyla geldi. Koy'a bir tekne- nin yanaşmasını bekledi ki yamaçlarla birlikte onun da reflesini (birçok resim deyimini Fransızca kullanırdı) yapsın. Umudunu kesince kumsala inip çalışmaya baş- ladı. Gözükmeden 15-20 metre yakınına sokuldum. Kısa aralıklarla birkaç adım geriliyor; yapılana şöyle bir göz attıktan sonra resme saldırıyordu. Elindeki fırça değil sanki kılıçtı... Kumsala yanaşıp bir süre kalan tekneyi fark etmemişti. Resim 30 dakika kadar sürdü. Takımları- nı toplamaya yardıma gittim. Tekneyi görmediğini söy- ledi... O gün resim yaparken kendinden geçtiğine, bir çeşit hareketli ayin yaptığına tanık oldum. Doğadan sinyaller beklerdi. "Mesaj gelmeden resim yapamam!" derdi. Şile'ye, Tuzla'ya vb gidip resim yap- madandöndüğügünlerolmuştur. "Biratölyem bileyok" diyeyakınanlara "Atölyeyene gerek var" derdi. "Tabia- tın kendisi atölye!" Suluboyaya 16 yaşında başladı. Eski birkaç ressamı- mızı, özellikle Ingiliz suluboyacılarını beğenirdi... Bazı Akdeniz ülkelerinde birçok resim çalışmaları yaptı. içte ve dışta sergiler açtı; olumlu eleştiriler aldı. Buna karşın basın ve yaymdan sürekli kaçtı. Onun için yeterince ün- lenmedi. Bir gün yaptığı bir resmi gösterip nerede yapıldığını sordu. 'Venedik'e benziyor" demem üstüne Turner'in bir suluboyastnı gösterdi. "Bak bakalım bir benzerlik varmı?"Olumlu yanıt alınca, "Turner'in çalıştığıyerden çalıştım" dedi. Yüzünde sevinç ve saygı vardı. "Belkide Turner'in bastığı aynı yere bastım." Empresyonisttarzdaçalışırdı. Bazen bununsınırlarını zorlar, ekspresyonizme, hatta soyuta varırdı... Zamanla birkaç sıcak rengi attı, paleti daha da sadeleşti. Sürekli Dragos'ta otururken sağlığı bozulunca son bir- kaç kışı Bebek'te geçirdi. Arabasına şoför tutmuştu. O civarda başarılı resimler yaptı. 4-5 ay önce telefon edip resim çalışmalannın nasıl gittiğini sordum. "Geçenler- de Sanyer'e gittik" dedi. "Hava serinceydi. Arabadan inmeyi canım istemedi. Gözlerimle resim yaptım." An- layamamıştım. "Yanievedönüncebelleğinizdekalanla- n mı yaptınız?" Üzüntülü bir sesle, "Resmi orada haya- limde yaptım. Ayrılınca her şey silindi" dedi. Dragos'a yazlığa gelince kendisini ktrlara götüreceğimi söyledim; sevindi. Çünkü bir ressam önce resim yapmadığı za- man ölür... Sağlığı sürekli bozuldu ama en ufak bir ya- kınmadabulunmadı.Hiçbir zaman hiçbirşeydenşikayet etmezdi. Geçen martta Cumhuriyet gazetesinde vefatını oku- yuncaçok üzüldüm. Eşine başsağlığı dilediğimde keder yüklü bir sesle, "Daha birkaç gün önce seninle gideceği yerlerin listesini yapıyordu. 20-25 dakika içinde ayakta öldü" dedi. Cafer Bey'e de bu yakışır. Ulu çınarlar hep ayakta ölmüştür. Suluboyamız bir şövalyesini yitirdi. ILKMECLIS Hıfzı Veldet Veüdedeoğlu 80.000 (K.DV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul TARTIŞMA Orrnanlanmızın kıymetini bileüm S on günlerde orman yangınlan hepimizi üzmeye başladı. Daha bir hafta önce Gelibolu Yanmadası'ndaki yaklaşık 7.5 milyon ağaç. çevreyi güzelleştirmeyi ve yaşarur kılmayı sürdürüyordu. Acaba yangından biraz önce bu değerli hazinemizin farkında mıydık? Olumlu yanıt alabileceğinıizden ümitli değilim. Çünkü eğer böyle bir bılince sahip olsaydık değerb varhklanmızın korunması için gerekli olan önlemleri önceden ahrdık. Tehlike anında bu önlemler harekete geçirilerek kısa zamanda daha az zararla yangın söndürülebilirdi. Bu tedbirlerin neler olduğu gazetelerde, değerli yazarlar tarafından yazılmaktadır. Değinmek istediğim. olayın eğitim boyutudur. tnsanlanmızın önce çölün ne demek olduğunu anlamalan gerekir. Gönül ister ki önce hepimiz böyle bir mahrumiyet bölgesinde yaşayahm. Tozunu, toprağını ve yoksulluğunu tadalım. Daha sonra topluca. ağaçlann kendiliğinden yeüştiği güzel ülkemize dönelim işte o zaman belki ormanlanmızın değerini çok daha iyi anlardık. Hayatiyetinin farkına vanrdık, Yine eğerçölü yeşillendirmeye çabşan uluslann çabalannı görseydik, ulus olarak fazla çaba göstermeden sahip olduğumuz doğal çevremizin değerini daha iyi görürdük. Bu noktadan hareketle ülke olarak var olan ormanlanmıza yenilerini katmasak bile -ki çok şükür katıyoruz- mevcut varhklanmıza zarar vermesek dahi en büyük başanyı sağlamış oluruz. Bu nedenle var olan değerlere zarar verilmemesi için gerekli yatınmlann bir an önce yapılması gerekir. Okullarda ormanlann geliştirilmesi ve korunmasına yönelik konular sıkça dile getirilmelidir. Geniş orman sahalannda ormanı bloklara ayıran yollar yapılmalıdır. Böylece olası bir yangında fazla bir zarar meydana gelmeden tehlike önlenebilir. Denize yakın ormanlann değişik noktalanna. tehlike anında denizden su pompalayarak su ulaşürmasıru sağlayacak bir sistem gerçekleştirilebilir. Aynca bir ormanı korumanın en son teknolojiye göre nasıl yapıldığı maliyetiyle birlikte araştınlmalı ve kamuoyuna duyurulmalıdır. Koruma tedbirleri için de kamuoyundan destek istenmelidir. Yapılan yardım kampanyalan ile temennimiz odur ki yanan ormanlareskisinden daha iyi düzenlenmiş olarak doğadaki yerlerini yeniden alacaklardır. Fakat bunlann yanı sıra daha nice ormanın aynı akıbete uğramaması için, koruma ve kollamaya yönelik gerekli altyapı oluşturulmalıdır. Bu altyapının maliyeti, olası bir yangında kül olan ormanın değerinden daha ucuz olacaktır. Sayın ilgililerin, yanmamış ormanlanmızın korunmasına yönelik araştırma ve çalışmalara bir an önce başlanması için gerekli mekanizmayı harekete geçirmelerini diliyorum. Doç. Dr. tbrahim Koç Y.T.ÜJeodezive Fotoğrametri Bölümü Istanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı'na 4 ayhk icraatının hesabım birlikte soralım RECEP TAYYİP ERDOĞAN Bu akşam21.30'da CAIMLI YAYIMDA Bu programı kaçırmayın! Bu prugramda; gazeleciler vc siîlerle caıılı telefon bağlantıları kurulacak HALKIN TELEVİZYONU PENCERE Üstüne Varmayın!.. Kız çocuğuna bir bebek armağan edersin; eline alır, oynar, sever, okşar; sonra nedendirbilinmez, içgüdüsel bir hırsla bebeği çat diye yere çarpar... - Neden yaptın Tansu?.. Bebek senin değil mi? Neden kolunu bacağını durup dururkenkırıyorsun?..Entarisiniyırtıpzavallınıngözüne iğne batırıyorsun, saçını çekiyorsun?.. Tansu ağlayıp zırlamaya başlar, olduğu yerde ter ter tepinir, ortalığı birbirine katar... Neden?.. Bebeği kıskanmışttr... - Kızım o bebek senin!.. Anlatamazsın... Bir arkadaşının giysisi mi güzel? Tansu mürekkebi kızcağızm eteğine boca eder. Çevresinde birisi parla- mayagörsün, Tansu kendi kendisini yer, dünyayı kendi- sine zindan eder, durup durduğu yerde duramaz... Tansu'nun içi içine sığmaz... Yapma kızım... Etme kızım... Tansu büyüklerini dinlemez, çünkü huy canın altında- dır; can çıkmayınca çıkmaz ki.. • Tansu kimseye dayanamaz, kimse de Tansu'ya daya- namaz; ne Merkez Bankası Başkanı, ne Hazine Müste- şarı, ne Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, ne Dışişle- ri Bakanı, ne yüksek bürokratlar, ne de Cumhurbaşka- nı... "Ben de ben" diyor Tansu... Sabahkalktı mı birhırs, birhınç, biröfke, illedebirşey yapmazsa çatlayacak... Eline yetkiyi geçirmiş bir kez... Enflasyonu düşüreceğim diye taizlerle tek başına oy- namaya kalktı, ekonomiyi patlattı... Haydi IMF'ye.. 5 Nisan Kararlan, istikrar tedbirleri, kemer sıkma ön- lemleri derken ortalık birbirine girdi... O arada DEP'lilere taktı: - 8u adamlann canlanna okuyacağım, dokunulmaz- lıklannı kaldıracağım, tümünü Meclis'ten süreceğim... Dediğini yaptı da... Ne var ki DEP olayı Tansu'nun sayesinde büyüdü, bü- yüdü, Türkiye'nin sırtına bindi, dünyayı başımıza topla- dı, Kürtsorununu uluslararası boyutlara oturttu, içimiz- de çözebileceğimiz bir davayı Tansu çıkmaza sürdü... Yetti mi?.. Tansu bu kez tuttu, komutanlar davasını ortaya çıkar- dı, durup dururken bir sorun daha patlattı: "- Genelkurmay Başkanı'nın"dedi "görevsüresiuza- yacak.." - Ama Tansu!.. Ne yapıyorsun? Geçen yıl görev süresi uzadı, bir kez daha mı uzayacak?.. -Uzayacak.. Yapma etme derken, ardından Hava ve Deniz komu- tanlarının görev sürelerinin uzaması da gündeme girdi, medya çalkalandı, Çankaya dalgalandı... • • • Tansu çocukluğunda bebek kırardı.. - Neden yaptın kızım?.. -Yaptım işte!.. Tansu şimdi yüksek bürokrat kırıyor.. Bakan kırıyor.. Cumhurbaşkanına çok kızıyor, SOIeyman Bey'in fo- toğrafını cartcartyırtıp parçalarını havaya savursa, yine de hırsını alıp rahatlayamayacak... Tansu'nun içi içine sığmıyor..^ Nedenini bilen var mı?.. <1 « O«fl. L HÜSEYİN CAN AKSOY Bizim can çiçeğimiz Yedi yıldır uyuyor, İçimizde hep yaşayacak GÜÎSAY-ELİF-NEVZAT Derneğimizin kuruluş çalışmalannda büyük emeği geçmiş, yurtsever, onurlu insan, ALÎKAÇAR seniunutmadık. KUDDER Kunıoglu Köyü Kültür ve Dayamşma Derneği Onurlu yaşamıyla ve mücadelesiyle örnek olan ALİ KAÇAR'ımızı ölümünün 1. yıldönümünde mezan başmda anacağız. Tüm dostlardavetlidir. 6 Ağustos 1994 Cumartesi Yer: Reşüpaşa Mezarlığı Saat: 13.00 AİLESİ VE DOSTLARIADESA KIZI BERİVANKAÇAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle