Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 AĞUSTOS 1994 PERŞEMBE
DÎZİYAZI
Hintli Prof. Rasheeduddin Khan dünyanın genel görünümünü Cumhurİyet 'e yazdı
Birbirine zıt iki dünyada yaşıyoruzDünyanın değişik noklalanndaki insanlar, merak
ve umutla olduğu kadar kaygı ve huzursuzlukla, al-
tı yü sonra gerçekleşecek olan ve temel taşlan ada-
let ve evrensel varsıllık olacak olan "ÜçüncüBöçTİ"a
girmeye hazırlanıyorlar. Yoğun tarihimizin geniş, iki
bin yıla yayılmış ve neredeyse kronik bir durum al-
rruş insanlararası eşitsizlik, sömiirü, baskı dolu per-
de arkası, bizlere Edward Gibbon'un bütün bu ger-
çekleşmiş olan olaylar için kullandığı deyişi anım-
satıyor: "Insanoğhınun suçlan ve aptalhkJan-" Gö-
rûş sahibi ve iyi niyetli insanlar, aydınsal aydınlan-
ma ve insancü sevecenlıkle daha iyi ve güzel bir
dünya yaratmak, huzur dolu bir gelecek oluşturmak
ve "Üçüncû Binvü"ın insancıl dönüşümünü gerçek-
leştirebılmek içincoşkuyla çalışmalannı sürdürmek-
teler. Ömer Hayyam'ın, daha iyi bir geleceği arzu-
larcasına sıraladığı dizelerdeki seslenişi anımsaya-
rak şöyle dıyebılırler:
Ey sevgL sen ve ben
Bütün bu acıklı düzeni anlayabilmek için
Kaderle ışbirliği yapabilir miydik
Ve sonra da onu parçalara ayınp
Kalbimizin arzusuna göre
Yeni bir biçim verebilir miydik?
Fakat gerçek yaşarnın diyalektiği çok daha sıra-
dandır ve kaygı verici engellerce belirlenmişlerdir
Daha olumlu ve daha az eşitsizliğın var olduğu bir
insan uygarhğı ortaya çıkanlmak isteniyorsa aşıl-
ması gereken çok zorlu engellerin ve dünya işlerin-
de yeniden düzenlenmesi gereken ve tehlikeli boyut-
lara ulaşmış düzensizliklerin var olduğu anımsanma-
lıdır. Dünyanın bugünkü durumu, çelişkilerden ve
zıtlıklardan oluşan ve içerisinde, başanlann ve sıkın-
ülann, insana daha rahat nefes aldıran ıcallann ve
teknolojik yeniliklehn oluşumunun yanı sıra insan-
lann korkunç bir biçimde aşağüandıgı, pek az sayı-
daki ülkede endüstri sonrası devrin yönetim biçimi
belirlenirken dünyanın geri kalan çok büyük bir bö-
lümünde kıtlığın ve durgunluğun hüküm sürdüğü,
ekolojik dengesizliklerin ve çevre kirliliğinin her ge-
çen gün daha da ciddi boyutlara vardığı, yeryüzü
zengınlıklennin göze batacak kadar müsrifbir biçim-
de tükeölirken dünyanın üçte ikisinde yaşarnın sıkın-
tı verici bir biçimde verimliligini yitirdiği, birçok
zıtlığm varlığı bir mozaiği andırmaktadır.
Gelin, değişik görünümleri olan bu çelişkiler zin-
cınni anlamaya çalışalım. Çağımızın ve bütün tari-
hin en sefıl gerçeği, bizim küçük ve çıkar ilişkileri
sonucu paylaşılmış gezegenimizin aslında birbirine
tamamen zıt iki dünyadan oluştuğudur.
Yapılan hesaplara göre, bugün
yıllık geliri 500 dolann altında
olan 2 milyar insan yoksulluk
içinde yaşamakta ve bunların
800 milyonu neredeyse "sessiz
soykınm" diye
adlandırabileceğimiz bir
biçimde açlığa ve sefalete
mahkum dunımdalar. 11 milyon
bebek ilk yaşgününü
yaşayamadan ölmekte ve iki
milyar insan, bırakın tıp
hizmetlerine, temiz su
kaynaklanna bile
ulaşamamaktadır.
Bu iki ayrı dünya da birbirlerine kuşku ve kin ile
bakarak koşut yaşamını sürdürmektedır. Bir yanda
bolluğun ve zenginliğin olduğu, endüstriyel gelişme-
nin yaşandığı, yüksek teknolojinin ve etkin hizmet
sektöriinün bulunduğu, vatandaşlık haklannın ve
eğitimin herkese ulaştığı bir dünya varken öte yan-
da yoksulluğun, açlığıri, cehaletin, giderek daha da
belirginleşen eşitsizliğin, kısacası asla dinmeyen bir
acının hüküm sürdüğü ve geleceğe yönelik umutla-
nn giderek azaldığı çok daha büyük bir dünya bu-
lunmakta. Bu, siyasal devrimler ve kazanılan ulusal
bağımsızlıklann sonucunda oluşan demokrasi orta-
mı da halklann yoksulluklanndan daha da belirgin
bir biçimde rahatsızlık duymaya başladığı, düş kı-
nklığının ve öfkenin egemen olduğu bir dünyadır.
Fakat bugünkü durum daha değişiktir. Ulusal ege-
menliğin yanı sıra siyasal alanda bağımsızlık da
umutLann canlanmasını, görünümün değişmesini
sagladı. Şimdiye kadar sesini çıkaramayanlar bugün
seslerini yükseltebilmekteler. Gerçi hala aç olabilir-
ler; fakat onlara da konuşma hakkı tanındı. Bugün,
insanlar "insan haklanndan" yararlanmak istiyorlar.
Adalet ve eşitlik için savaşıyorlar. Daha güzel bir ya-
nn vaat edemeyen önderlerin kendilerinden utan-
malannı sağlıyorlar.
IDüıya tarHnfeı son
derece öneml 50 y *
199O'lı yıllann ortasındadünya tarihi ve dünya si-
yasası için son derece önemli 50 yıllık bir süreci ge-
ride bırakıyoruz. Bu 50 yıllık dönem de insanoğlu-
nun pek çok uğraşında ve insan yaşamının niteliği
ve yapısında olduğu kadar yerel, ulusal ve kümesel
düzeyde ortakyaşamda pek çok olağanüstü değişik-
lik ortaya çıkarmıştır. Insanlık tanhinin hiçbir 50
yıllıkdönemi, asla 1945 yıhndanberi yaşananlar ka-
dar yaraücı, yoğun, dinamik ve olaylı olrnamıştır. Ta-
rih boyunca yaşanan değişimlerin etkisi dünya üze-
rinde hiçbir zaman bu denli geniş çaplı olmamış,
kültürel yapılanndaki ve uygarlık düzenlerindeki
farklar nedeniyle hepsinde ayn oranlarda olsa da ge-
rek ada ülkelerine gerek kara ülkelerine gerekse ka-
pah toplumlara bu denli nüfuz edememişti.
Değişimin oranı ve hızı o denli süratliydi ki ınsan-
lık tanhinin daha önceki evrelerinde yüzyıllar süren
birtakım aşamalar 50yılasıkışnrüıvermişti. Yaşanan
değişimin ölçeği o denli büyüktü ki gıda, giyim ku-
şam, bannma gibi birtakım temel gereksinimlerden
başka kültür, sağlık, eğitim, bilgi edinimi, haberleş-
me, medya, nava ve kara yoluyla ulaşım gibi sivil ya-
şamın bütün alanlanna yansıdı.
Uygarhklar ancak ve ancak teknolojinin insani
değerlerle bir araya gelmesiyle ortaya çıkabilirler.
Fakatteknoloji amaç değü yalnız bir araç ve yöntem-
dir.
Çağımızın vazgeçilmez bir gerekliliği olan "kar-
şıhkhdayanışmanın" getirdiği birtakım zorunluluk-
Khan'a göre, bir yanda bolluğun ve zengiıüiğin olduğu, endüstriyel geBşmenin yaşandığı, yüksek
teknolojinin ve etkin hizmet sektöriinün buhınduğu, vatandaşbk haklaruun ve eğitimin herkese
ulaştığı bir dünya varken öte yanda yoksulluğun, açhğın, cehaletin, giderek daha dabeürginleşen
eşitsiztiğin hüküm sürdüğü çok daha büyük bir dünya bulunmakta.
Portre
Esiıı kaynağı Atatürii'tü
Rashedduddin Khan, 11 Ey-
lül 1924'te, Ingiliz egemenligi
döneminde Hindistan'uı en bü-
yûk prenslıklerinden biri olan
Haydarabad NizamTnm (1724-
1984) başkenti ve çok renkli
kültür mozaiğinin bulunduğu
Haydarabad kentinde doğdu.
Hjtydarabad kenti; Kuzey iVe
Güney arasında. Hindu, Müslü-
man ve Hıristiyan kültürleri
arasında bir köprü görevi gör-
rackteydi. Vedantik kültürûn-
den, îslam-sufı kültüründen,
özgürlük ve demokrasi için
Hindistan Ulusal Hareketi'nin
felsefesini oluşturan temel öğelerden etkilendi.
Gençliğinde örnek aldıgı, modern ve laik bir
toplum düzeni oluşturmak için verdikleri ugraş-
lar kendisine esin kaynağı ve aydınsal heyecan
saglayan kahramanlan; Mustafa KcmalAtatûrk
ve Javvaharlal Nehru'ydu.
Khan I948'de Madras'ta Siyasal Bilimler
mastın, 1962'de Delhi Ünrversitesi'nde dokto-
rasmı yaptı.
Hindistan'da hükümet ve siyasa. federalizm
ve bölgecilik, dış siyasa çalışraalan, toplumsal
değişim ve şiddet gibi konular Dr. Khan'ın ilgi
alanına giriyor.
1970-82 yüları arasında iki dönem miHetve-
killiği, çeşitli dönemlerde ülkesi-
nin BM ve UNESCO heyeüerin-
de görev yaptı.
Cezaevleri reform komitesin-
de, çeşitli müzelerin yönetimin-
de görev aldı; Sovyetler Birliği-
Hindistan Bilim Komitesi Ortak
Başkanlığı yaptı; ABD-Hindis-
tan Bilim Komitesi üyeliginde
bulundu; Moskova. Varşova,
Sofya, Prag, Kopenhag'ta yapı-
lan Uluslararası Dünya Banş
Kongresi'nde Hindistan Heyeti
Başkanhğı'nı ûstlendi; Hindis-
tan içinde çeşitli ulusal toplarıö
ve grupların çalışmalanna baş-
kanlıketti.
Çeşitli ûniversitelerde {Yeni Delhi, Haydara-
bgiltere'de Sussex, Amerika'da Har-
vard'ta) ders verdi, çeşitli ulusal ve uluslarara-
sı araştırmalan yönetti. Aralannda Türkiye'nin
bulunmadığı 45 ülkeyi resmen ziyaret etti.
Babası saygıdeğer bir avukat, yargıç, bir dö-
nemde içişleri bakanı ve öte yandan da çok ge-
niş kapsamlı insancıl akımlann, gerek Müslü-
manlarca gerekse Hindularca sevilen halk ön-
deriydi. Son Haydarabad Nizamı, babasına
"Nawab Akbar Yar Jung Bahadur Onur Unva-
m*nı vermişti.
Prof. Khan, evli ve iki çocuk babasıdır.
Prof. Rasheeduddin Khan
lar, uluslan ve halklan uluslararası birlik tinine ve
düşüncesıne yatkın duruma girmiştir. Küçülmüş ve
üzerinde yaşayan topluluklann birbirine bağlanmış
olduğu bir dünyanın artık zorunlu duruma geldigi;
ekonomi, ticaret, iletişim, teknoloji, bilim, eğitim,
kültür, sanat, devlet yönetimi ve diplomasi gibi top-
lum yaşamının bütün evrelerinde ve uygarlık aşama-
lannda kendisini göstermektedir. Her koşulda bu,
ınsanlık çıkarlannmbirbirine dahada yakınlaştığı ve
küresel bilinçlenmenin ortaya çıktığı bir çağdır. Her
geçen gün ülkeler arası ilişİuler daha da yoğunlaşı-
yor. Dünya, bütün insanlığı kucaklayacak bir birlik
olma sürecinde.
Bu noktada, sözünü ettiğinüz bu oluşumu bir ya-
na koyup, "bağunsıztaşma" ve "gelişiın'' gibi çağı-
mızınen egemen iki toplumsal olayını ele alalım. Bu
iki kavram arasında "neden -sonuç" ilişkisine daya-
sal gelir gibi rakamsal küçüklükler değü, aynı za-
manda eğitim, tıp hizmetleri, yaşam standartlan, te-
miz su elde edebilme gibi bütün sosyo-ekonomik
unsurlardır. 32 ülkenin nüfusu 200 binin altında. 30
ülkenin nüfusu 1 milyon ve altında. 34 ülkenin nü-
fusu ise 1 ila 5 milyon arasında değişiyor. Nüfusu 10
milyonun üzerinde olan 64 ülke arasında ise bağım-
sızlığına kavuşmuş yalnız 21 Asya ve Afrika ülkesi
bulunmakta. Bunlannarasındanüfusu en yoğun olan
11 ülkenin dördü Güney Asya'dakonumlannuş olan
Hindistan, Bangladeş, Pakistan ve Sri Lanka, üçü
Güneybatı Asya'da bulunan Malezya ve Endonezya
ve Afrika'nın beş dev ülkesi Nijerya, Tanzanya, Ken-
ya, Uganda ve Gana'dır.
Yıllık GSMH bağlamında 77 ülke, en az gelişmiş
ülkeler sınıfuıa girmiştir ve bunlardan 6 tanesinde,
kişi başına düşen yılık gelir 100 dolann (3 milyonneden-sonuc'
nanyakınbirbağmevcuttur. ^ , ı j j i .-ı v-
Bağımsızlaşma? geiişmeye Gerçek anlamda demokratık bir
duyulan arzu ve istekten ç ; < j t p m k n m " m ViP«imİ7İn onrpvi lunmaktadır. 77 ülkenin
kaynaklanmıştır.Buneden- SlSiem, OUgUÜ nepimiZUl gOîeVl GSMH'si ise 101 dolar
îedeçağımızda-taDaııına" 0 } ^ v e
yannlarda da insanlığı 0 ,mil
y°n
TL) '!ı ^
sozcuğu "karşılıklıdavanış- J
° dolar (30 milyonTL)do-
ma" ile neredeyse aynı an- ZOnavaCak Dir U&raS Oİan SOSVO- lar arasında değişmekte-
ekonomik ve siyasal dönüşüm
sonucu gerçekleşebilir. Bununla
birlikte insanlığa hizmet için
küresel enstitüleri ve süreçleri
yeniden yapılandırmak ve
lama gelmiştir. Bağımsız-
laşma çabalan, ınsanlık ta-
rihinin gelişiminde ve deği-
şiminde çok önemli bir rol
oynamıştır. Bu eylem, gerek
daha üstün bir gücün ege-
menliğine karşı direnişi ge-
rekse biruyanışı temsil eder.
Bağımsızlaşabilme sava-
şunlan, koloni egemenligi- J - . _ : J 1 •• 1 ^ _ j * ^
nin boyundurunduğundan endUStil deVİennin OİUŞtUTdUgU
kurtularak ya da kurtulma- çyı
ya çalışarak insanlar arasın-
da yeni, daha iyi ilişkilerin
kurulabihnesi için duyulan
arzunun serzenişi olmuştur. Bağımsızlaşma her za-
man kesin çizgilerle çizilmiş ve tamamlanmış bir
süreç değildir. Bazen yavaş yavaş, bölük pörçük, ya-
n gerçek yan sahte, tam gerçekleşmemiş, eksik kal-
mış ve değişikliğe uğramış bir biçimde elde edilebi-
lir. Fakat yine de her ne biçimde kazanılmış olursa
olsun geçmişin 0karanlık sayılabilecek günlerinden
ve koloni efendilerinin egemenliğinden uzağa aül-
mış kararh bir adım olarak kabul edilmelidir.
Bu aşamada isterseniz, bağımsızlığına yeni ka-
vuşmuş 120 ülkenin profıline bir göz atalun. Bagım-
sızlıklanna kavuşmuş bu 120 ülkenin pek çoğunun
gerek topraklannınyüzölçümü, gerekse nüfuslannm
yoğunluğu mini ve makro sayılabilecek ölçüde. Do-
ğaldır ki birtakım sorunlann göstergesi yalnızca gay-
ri safı milli hasıla (GSMH) ve kişi başına düşen ulu-
dir. 28 ülkede ise kişi ba-
şına düşen yıllık gelir
10.000 dolann (300 mil-
yon TL) üzerindediı.
Bağımsızlığına kavu-
şup geiişmeye başlamış
ülkelerden en kalabalık
nüfusa sahip 11 tanesi
arasında bulunan 6 ülke,
yoksullar arasında en
yoksulu, 3 tanesi yoksul
olarak nitelendirilebilir-
ken iki tanesi sefalet ile
umut arasuıda sürekli gi-
dip gelmekteler.
Bağımsızlığına kavuşmuş olan ülkelerdeki sos-
yo-ekonomik gelişim değişik biçimlerde gerçekleş-
mektedir ve heterojendir. Yapılan sınıflandırmaya
göre 28 ülke kabile sonrası-endüstri öncesi düzey-
de, 31 ülke feodalizm sonrası-kapitalizm öncesi dü-
zende, 34 tanesi yeni kunılmakta olan kapitalist dü-
zenin değişik aşamalannda, pek azı devletçilik ile
özel sektörün birlikte etkinlik gösterdiği bir aşama-
da, 20 tanesi kabile ve feodalizm sonrası-endüstri ön-
cesi evrede, kendilenni sosyalist olarak tanımlayan
7 tane gelişmekte olan ülke ise sanayi öncesi aşama-
dadır.
Bağımsızlığına kavuşmuş olan ülkelerin gerek
Birleşmiş Milletler'de, gerek onun yan kuruluşlann-
da eşit konuma sahip ülkeler olarak tanınması, on-
lan dünya siyasasında ve uluslararası görüşmelerde-
ki karar aşamalannda baskın bir çoğunluk durumu-
na getirmiştir.
Gelişmekte olan ülkelerin sayısal üstünlüğü, yeni
gelişmiş azınlığın sağladığı siyasal üstünlük ile eş
değerde değildir. Çünkü dünya ekonomik sistemınin
yönetimi de bu gelişmiş azınlığın denetimi altında-
dır. Bu nedenle, sayısal üstünlükle uzlaşı sağlanabil-
diği ve pazarlık öğesi olarak kullanıldığı durumlar-
da kutuplaşmalar oluşmakta ve anlam bildıren gö-
rüşmelerden daha çok, görüşmelerde tıkanmalar ve
karşılıklı kızgınlıklar gerçekleşmektedir.
1945 San Fransisco Konferansı'nda Birleşmiş
Milletler kurulduğunda üye ülkelerin sayısı yalnız
51 'di. Son 50 yıl içerisinde Avrupalı sekiz koloni ül-
kesinin -Büyük Britanya, Fransa, Ispanya, Portekiz,
Hollanda, Abnanya, Belçika, Italya- kolonilerden
sökülmesi sonucu dünyanın pek çok bölgesinde
1945 sonrasında bağımsızlık rüzgarlan esmeye baş-
ladı. Kuşkusuz en etkin öğeler ise bir zamanlar üze-
rinde güneşin batmadığı imparatorluk olan Büyük
Britanya'nın pek çok sömürgeden çıkanlması ol-
muştur. 1945 yılında Endonezya'nın, 1947'de ise
Pakistan ve Hindistan'ın bağımsızlığına kavuşma-
sıyla başlayan 120 koloninin özgürlüğüne kavuşma
süreci, 60'larda ve 70'lerde ivme kazandı ve 1989
yılından bu yana Sovyetler Birliği'nde başlayan çö-
zülmeler sonucundada zamanımızadeğin ulaştı. Bu-
gün, Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerin sayısı
184'e ulaştı. Dünya tarihinde ilk kez, insanlığın top-
lumlar için bağımsızlık ve bireyler için insan hakla-
n istemi dünya üzerine bu denli yayılmış bir siyasal
ve ahlaksal yasalhk kazandı. Yeni devletlerin oluşu-
mu ise uluslararası siyasanın içeriğinde ve boyutla-
nnda değişikliklere yol açtı. Ote yandan çok alaycı
bir biçimde, ulusal bağımsızhklanna kavuşan ülke-
lerin sayısı hızla artarken ulusal egemenlik kavramı,
modası geçmış bir konuma düştü ve ekonomi, tica-
ret, teknoloji ve giderek daha da büyüyen iletişim en-
düstrisindeki gelışmeler sonucu daha da ufalan bir
dünya içerisinde devletler giderek daha küçük par-
çalara aynlmaya başladılar. Ulusal uluslararası kav-
ramlannuı birbirlerinden aynlmaz bir konuma gel-
diğı ve bir bütünlük oluşturduğu bir çağda yaşamak-
tayız.
Yapılan hesaplara göre, bugün yıllık gelin 500 do-
lann altındaolan 2 milyar insan yoksulluk içinde ya-
şamakta ve bunlann 800 milyonu neredeyse "sessiz
soykınm" diye adlandırabileceğimiz bir biçimde aç-
lığa ve sefalete mahkum dunımdalar. 11 milyon be-
bek ilk yaşgününü yaşayamadan ölmekte ve iki mil-
yar insan, bırakın tıp hizmetlerine, temiz su kaynak-
lanna bile ulaşamamaktadır.
1450 mHyon insan
Üçüncü Dünya ülkelerindeki pek çok hastalık ve
salgının sebebi, temiz su kaynaklannın yokluğu ve
tıbbi olanaklann son derece kötü ve yetersiz olma-
sıdır. 450 milyon insan açlığın pençesinde kıvranır-
ken her yıl yaklaşık 40 milyon insan bu nedenle öl-
mektedir. Dünya üzerinde okumamış 800 milyon in-
san olmasının dışında 120 milyon okul yaşına gel-
miş çocuğun da gidecek okulu yok. Okumamış in-
san sayısı her geçen yıl giderek artıyor ve kız çocuk-
lanyla erkekler arasındaki eşitsizlik de şu anda hü-
küm sürmekte. Üçüncü Dünya ülkelerindeki yetiş-
kin sayısının yüzde 48'i okuma ve yazma bilme-
mekte ve yoksul ülke konumlannda olanlann yüz-
de 23'ünde nüfusun yüzde 70'i okuma yazma bil-
memektedir. Işsizlik ise son derece vahim ve yaygm
bir durumdadır.
Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak Üçüncü
Dünya'mn uluslararası bankacılık sistemine ve Ba-
tıh ülkelere bugün 1 trilyon dolardan çok (31 katril-
yon lira) borcu var. Bu ülkelerin iç borçlanmalan
70'li yıllarda yıllık yüzde 21 oranında artmaktaydı.
1971 yılında 100 milyar dolar (3 katrilyon lira) olan
borçlan vardı. Gelişmekte olan ülkeler 1979 yılında
30 milyar dolar (900 trilyon lira) faiz, 41 milyar do-
lar (1.2 katrilyon lira) da anaparaya karşılık ödeme
yapmaktaydılar.
G7 adını taşıyan ve Kuzey Amerika, Batı Avrupa
ile Japonya'dan oluşan birliğin bütün bu alanlarda-
ki küresel egemenligi, ekonomik yapılan/yöntemle-
ri nedeniyle ekonomik bağımsızlık için gereken te-
mel gereksinimlere ve istemlere ters düşer. Gelişmiş
dünyanın bu üçlemesi; yani uluslar ötesi şirketler
(kişisel ve şirketleşmiş sermayeyi temsil eder), dev-
let kurumlan (gelişmiş sanayi ülkelerindeki devlet
sektörünü temsil eder), IMF ve E>ünya Bankası (kü-
resel kurumlan temsil eder) yatınm, teknoloji, ener-
ji, fıyat ve faiz oranlan bağlamında çağdaş dünya
ekonomisi üzerinde kesin bir etkiye sahiptir. O ne-
denle de bu kuruluşlar, gelişmekte olan ülkelerce
"küresd üstünlüfün ve egemenlik yaptsının" küre-
sel eşitsizliği körükleyen bir konsorsiyumu olarak al-
gılanır. Gerçek anlamda demokratik bir sistem, bu-
gün hepimizin görevi olan ve yannlarda da insanlı-
ğı zorlayacak bir uğraş olan sosyo-ekonomik ve si-
yasal dönüşüm sonucu gerçekleşebilir. Bununla bir-
likte insanlığa hizmet için küresel enstitüleri ve sü-
reçleri yeniden yapılandırmak ve endüstri devlerinin
oluşturduğu G7 grubuna bağımlı kalmamak gerekir.
Bu nedenle de 184'e ulaşan üye sayısıyla bağımsız
ülkelerin oluşturduğu bir forum olan Birleşmiş Mil-
letler, birbirine geçmiş beş önemli konu üzerinde
çalışmalıdır. Bağımsızlaşma, kalkınma, uluslarara-
sı gergınligin yumuşatılması, silahsızlanma ve bir de
Güvenlik Konseyi ve birkaç yan kuruluşu içine alan
Birleşmiş Milletler sisteminin demokratikleşmesi.
Yukanda belirtilen konular, üzerinde görüş birliği-
ne vanlması gereken reform alanlandır. Gerek insan-
laT gerekse toplumlarolarakdüşlerimizi gerçeğe dö-
nüştürmeliyiz.
Hintli ünlü şair tkbafin şu dizelerinde belirttiği
gibi:
Yeni dünyalar, yeni düşünceterden doğar.
Asla taşlardan ve harçtan yapılamaz.
Ortak ve karşılıklı çıkarlarmpaylaşıldığı, varsıl ile
yoksulun arasındaki derin uçurumun kapanacağı
gerçek bir dünya yaratabilmek için gelişmiş, ile ge-
lişmekte olan arasında ciddi ve anlam taşıyan bir di-
yaloğun başlaması gerekir. Bu konunun, tüm aynn-
tılanyla birlikte, bütün insanlığa yaşam, özgürlük
ve mutlu olma yolunun açılmasında, merkezi bir
önemi vardı. Büyük olasılıkla MahatmaGandhi'nın
düşü olan "iyi yaşam" kavramı; abartılı arzulardan,
açgözlülüklerden, korkudan, şiddetten annmış bir
yaşam; "Cçüncfl Binyd"ın mimarianna, insan yarar-
lannı gözetme konusunda esin kaynağı olabilir.
YARIN: Alman Siyasal Bilimler
Profesörü Michael Sturmer
Y A Y I N H A K K I C u m h U I İ y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Yat Geber Baneği!Çoktandır gelmiyordu, yurtdışındaydı, gazetelerde haber-
terini okuyordum. Halk ozanı Şah Turna geldi Cumhuriyet bü-
rosuna. Şah Turna, 12 Eylül faşizmini yenmiş, on yılı aşkın sü-
redir yurtdışında sürgünde kaldıktan sonra yurduna dönmüş-
tü. Yanında eşi Şiaryardı. Gözleri görmeyen Şah Turna, bel-
ki de gözleri görmediğinden üne kavuştu, tanındı. Bir gün Âşık
Veysel'e sorrnuştum:
- Âşık, körlüğûnden şikayetçi misin?
- Hayır! Hiç şikayetçi değilim. Beni dünyaya tanrttı!
Sabahattin Eyuboğlu da sormuş Veysel'e:
- Veysel, domuz eti yer misin?
- Ben agzımdan girene değil, çıkana bakanm!
Şah Turna ile söyleşiyoruz. O yoksul kesimlerin ozanı. Bir
yığın kaset doldurup salmış piyasaya. 12 Mart döneminde,
yeni yargılandığı sıralarda, kör olduğuna inanrnamışlar:
- Körün yapacağı işler değil bunlar! demişler. Şah Turna:
- Kör olduğum saptanırsa, beni bırakacak mısınız diye so-
rarmış. Diyarbakır'da, savcı Yaşar Değerii, sağına (doktora)
göndermiş Şah Turna'yı. Evet, körmüş! Yıne de içeri atmış-
lar. O yıllar, "gizli örgûtle, "komünizm propagandası'mo-
daydı, şimclilerde "bölücülük" modası mı var? Öndan mı atı-
yorlar kişiyi içeriye?
Şah Turna'nın yakında çıkacak yeni türküsü Sıvas'ta diri di-
ri yakılanlaria ilgili. Adı: "Dünya Duydu Bu Vahşeti". Şah Tur-
na, insan değil türkü yakıyor, şöyle:
"Şölene kibrit çaktılar/Gözgöre göreyaktılar/Egemen güç-
ter bakblar/Dûnya duydu bu vahşeti/Bak, yiyohar insan etiJBu
da Hröer'/n icadı...
Kerbela, Oersim kınmı/Sıvas, Maraş ve Çorum'u AJnutma-
yız bu dramı/Dünya duydu bu vahşeti...(yineleme)
Kurdular hile, pazartar/Bizler sustukça azariar, /Dünya duy-
du bu vahşeti...
Bunlar kültürter düşmanı/Aman vermeyek amanı/Geçti uyu-
mazamanı...
Şah Turna gül alırKjayım/Acılann balındayım/Pir SuttanVı
yolundayım/Dünya duydu bu vahşeti..."
Şah Turna, içeride toplam beş yıl yatmış. İki kızı var, Şafak
11, Şirin 1 yaşında.. Halkının dertlerini, sorunlannı çalıp söy-
lüyor. Onlan uyandırmaya çalışıyor.
"Yat geber ekmeği" Konya Ereglisi kaynaklı bir söz. Köy-
lere geç vakit bir konuk geldiginde, ona çıkanlan yemegin adı,
"yat geber ekmeği!" Konuk açlıktan ölsün mü? Memurlara
yapılacak sözde zammı anıştınyor! (ima ediyor)
Mart başından beri beş aydır gözaltında, sonra da tutuklu
olan Demokrasi Partisi milletvekilleri AhmetTürk, Leyla 2a-
na, Ortıan Doğan, Sım Sakık, Hatip Dicie ile Mahmut Alı-
nak'ın (bağımsız) yargılanmalanna Ankara DGM'de başlan-
dı. DGM savcıları, sanıklann ölüm cezası ile cezalandınlma-
lannı istiyorlar. Iddianamenin sonunda, bir yerde şöyle deni-
yor
"... Milletvekilinin devleti bölmek için eline silah alıp dağ-
da dolaşması, köy basmaş, güvenlik kuvvetlerimizle silahlı
çatışmaya girmesi düşünülemez. Sanıklar silahlı çatışmaya
girmemişlerdir, ancak milletvekilliği kisvesi içinde devletin
biriiğini bozmak için Türkiye içinde ve dışında faaliyet gös-
termişler, eylem gerçekleştirmişlerdir. Yukarıda anlatılan te-
lefon konuşmalanndan açıkça anlaşılacağı gibi terör örgütü
başı Abdullah Öcalan dan talimat almışlardır. PKK örgütü
elemanlan üzerinde ve PKK'nin Doğu ve Güneydoğu Ana-
do/u bölgemizde genişlemesinde etkileh büyük olmuştur.
Bingöl'de silahlı çatışmada öldürülen PKK militanının üst
aramasında Leyla Zana'nın resminin çıkması anlamlıdır. Ley-
la Zana ve diğer sanıklann PKK militanlanna ne şekilde mo-
ral destek sağladıklannı anlatır.
PKK örgütünün Türkiye'yi bölrneye yönelik kanlı eytemleri
TBMM ne şekilde olursa olsun milletvekili olarak girmeyi ba-
şaran sanıklann milletvekili olarak PKK ile birlikte devlete kar-
şı eylem gerçekleşme çalışmalan bölücü hareketleri genişlet-
miş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bölünme tehlikesiyle kar-
şı karşıya bulunduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge-
mizde hayat durmuş, ekonomi felç olmuştur. Türkiye'nin he-
men her bölgesinde Mehmetçik PKK kurşunuyla şehit ol-
muştur. Bu itibarla sanıklann eylemlerinin PKK'nin 125 mad-
desinde yazılı VATANA İHANET suçunu oluşturduğu şüphe-
sizdir."
Duruşmalar başladığına, süreceğine göre bunlarla ilgili yo-
rum yaparak mahkemeyi etkilemek usumun ucundan geç-
mez. 12 Eylül Anayasası'na da konan bir biçem, dikkatimi çe-
kiyor. Bu, milletvekillerinm andında da var. "Atatürk ilke ve
inkılaplan" deniyor da "Atatürk ilke ve devrimfer7"denmiyor.
Neden? 12 Eylül generalleri, "devrim" sözcüğünden hoşlan-
mıyorlar da ondan mı? 12 Eylül'ün Anayasası da yasalan da
tarihe gömülmelidir, bunda çoook geç kalınmıştır.
Düşüncenin suç sayılması, yazariann düşünceterini söyle-
yenlerin hapse atılmalan, suşturulmalan, milletvekillerinin dü-
şüncelerinden dolayı özgürlüklerinin kısıtlanmış olması, yurt-
dışında Türkiye'nin saygınlığını, pula dönen parasının duru-
muna mı düşürmüştür? Yurtdışında bir ülkede, "Türküm" de-
yin bakalım, nasıl karşılıyorlar? Bu ülkeyi, bu duruma düşür-
meye kimsenin hakkı yok! Türkün Kürtle, Kürdün Türkle bir
zoruyok. Onlar kardeş kardeş yaşamak istiyorlar, şimdiye dek
olduğu gibi. Aziz Nesin ne güzel söytemiş:
- Türk kendini Kürdün yerine, Kürt de kendini Türkün ye-
rine koyarsa, sorun çözülür!
Kürtler eziliyor, doğru! Türkler ezilmiyor mu? İki kesimin de
yoksullan eziliyor, ezilegelmişler. Bundan kurtulmayabakma-
lı..
Ne diyordu Hacı TÖ?
- Sen küçükken beni yengem büyüttü, Türkçe bilmezdi!
Federasyona değin, ortaya atan o değil miydi?
Politikacmın ırkçı.yobazderecesinde "m/7//ye(ç/"anlayışın-
dan kurtulmadan hiçbir sorunu çözemeyiz.
• • •
Duruşmanın başlamasına bir saat kala, Adalet Sarayı'nın
önü görülecek şeydi. Çok sıkı güvenlik önlemleri, DGM'nin
yüz metre berisinde başlamıştı. Duruşma salonuna, başlan-
gıçta çoğu savunman, yabancı elçilik ilgilileri girememişti. İyi
ölmadı!
_ Duruşma başlarken duruşma yargıcı Başkan Muammer
Unsoy'un buyruğu ile dışandaki yabancılaria savunmanlar
içeri girebildiler. Sanık yakınları eş, ana-baba kardeş dışında
dinleyici alınmadı mı ne? Haberieri görelim bakalım...
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8 9
8
SOLDAN SAĞA:
1/ Hoş kokulu meyveleri
bazı yörelerde kavrula-
rak yemiş olarak yenen
bir ağaççık. 2/ Torbaya
benzer, büyük gözlü ba-
lık ağı... Bir tür erkek
deve. 3/ Kesintüerden
sonra kalan miktar... Gü-
ney Afrika'da y_aşayan
bir maymun. 4/ Unlü bir -,
sinema oyuncumuzun
soyadı... Rütbesiz asker.
5/XVIII. yüzyıl sonunda
ortaya çıkan sanat akımı.
6/ Bir sayı... Yiğit. 7/ Albert Ca-
mus'nün tanınmış bir romaru...
Meydana gelme. 8/ Tann'dan bir
şey dilemek amaayla söylenen
söz. 9/ Bankacıbkta, faizin başlan-
jpç tarihi... Tuzak, kapan.
YUKARIDAN AŞAGIYA:
1/ Gelgit sonucu oluşan haliçlerde,
tuzlu batakhklarda ve çamurlu kı-
yılarda sık ormanlar oluşturan
bazı ağaç ve çah türlerine verilen
ad. 2/ Eskrimde bir karşılaşma tü-
rü... Avrupa'nın, Ladoga'dân sonra ikinci büyük gölü. 3/ Pilot-
lar ve havacılar için yayımlanan bülten. 4/ Hayat arkadaşı...
Yalnızca tek ve aynı rengin açıkıan koyuya değişik tonlan kul-
lanılarak yapılan resim. 5/ "Nam ü kalmadı fasl-ı bahardan
/ Düştü çernende berk-i diraht itibardan" (Bâki)... Bir yüzey öl-
çüsü birimi. 6/ Triyas devri katmanlannda bulunan, kalsiyum
karbonat bileşimli taşıl. 7/ Başlangıçta yer alan... öldürme, yok
etme. 8/ Bir ustanın eğittiği, onun yolunda giden kimse... Sımr
nişaru. 9/ İçinde ayn cinsten birçok öğe bulunan.