Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 AĞUSTOS1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
64 yaşındaki Harold Pinter, sürekli düşkınklıklanndan yakınıyor:
Her zamanumutsuzeaaşıgı
Kühür Servisi "Pinteryen" diye bir sıfata söz-
lüklerde rastlamak henüz olanaksız. Ancak.
New York'tan Moskova'ya dek tanınan oyun
yazan Harold Pinter'in tarzını ifade edebilmek
amacıyla belki de böyle bir sıfat tûretmek şart.
Pinter; ifade edilemez bir geçmişe sahip olan içi-
ne kapalı karakterleri, tasarladığı yalın öyküler-
le anlatmayı başanyor yıllardır. Kurulu bir saat
gibi işleyen oyunlannda Harold Pinter, insan-
lann korkulannı, güçlerini, sözcüklerini bir silah
olarak kullanarak yansıtıyor. Pinter bugûn 64
yaşında ve Londra'da yaşıyor. Dünyada en çok
oyunu oynanan İngiliz yazar unvanına da sahip.
Oyunlanndakı gıbi şaşutıcı bir kişiliğe sahip
olan Pinter, röportajlardan hoşlanmamasına
karşın Figaro gazetesi muhabirlerinden Franco-
is Hauter ile konuşmayı kabul etmiş:
- Çocukluğunuzdan anımsadığiıuz en önemli
aıularmız neler?
Ben 9 yaşındayken savaş sürüyordu. 24 ço-
cukla birükte, deniz kenanndaki Cornouailles'-
de bir şatoya aülmıştım. O sıralarda ne denizi ne
de çiçekleri tanıyordum. O grupla birükte kendi-
mi inanılmaz derecede yalnız ve mutsuz hissedi-
yordum. Babam bir adanın hava bombardı-
manında görevliydi. O günlerde kafam çok
kanşıktı. Çok mutsuz bir çocukluk geçiriyor-
dum. Oyunlanmdan biri olan "Paysage- Köy-
W, orada yaşadığım eve benzer bir evde geçi-
yordu.
- Siz şür de yazdmız. O yülarda nekrden etkile-
oiyordunuz?
Kızlardan! Evet! Ve spordan. Kriket ve yürü-
yüşten. Çok iyi bir kısa mesafe koşucusuydum.
Çok hızlıydım! (Gülüyor). Şiiryazmaya 13 yaşı-
nda başladım.
Üniversiteye hiç gitmedim
- Aileniz, dimne bağb, tipik bir Yahudi ailesiy-
di...
Dinlerine çok bağlı olduklan söylenemez.
Böyle şeylerden çok hoşlandığımı söyleyemem.
Uçsuz bucaksız bir ailem, milyonlarca kuzenim
vardı. Benim için en önemli olan insan, savaş
bittikten hemen sonra tanıştığım bir öğretmen-
di. O sıralarda 15 yaşındaydım.
- Sizi etkilemeyi nasıl başardı?
Hackney'de bir tiyatro grubuyla sahneye çıkı-
yordu. Onun için edebiyatın soyut bir anlarru
yoktu. "Macbeth sahneleyeceğiz!'" diye bağırdı
bir gün. Ardından, "Harold, Macbethi sen oy-
nayacaksın!" dedi. (Güler). Bir yıl sonra, Ro-
meo'yu oynadım. Tam Tybalt'ı öldüreceğim sı-
rada öğretmenim bana "Haydi Tybalt benim.
lşini yap!" dedi. Onu öldürdüm. Ve bir süre son-
ra benim en iyi arkadaşım oldu. Yaşamının en
büyük aşkına 61 yaşında rastlamıştı! Beni ilk
olarak "Kral Lear"ı görmeye götüren de o oldu.
Tam anlamıyla allak bullak olmuştum. Tam 6
gün arka arkaya oyunu izledım. Dostoyevski,
James Joyce ve Hemingway'i çok küçük yaşlar-
da okudum.
- Afleniz, okumanız konusunda sizi cesaretlen-
diriyor muydu?
(Sessizlıİc) Hayır... Daha sonra, bir klüpte si-
nemayı keşfettim. Fransız sineması, Cocteau,
Marcel Carne ve Bunuel... Özgür insanlar!
- Ya eğitiminiz?
Hımmm... Tam olarak okula gittiğjmi söyle-
yemeyecejgim. Okulu terk etüğimde 16 yaşın
daydım. Üniversiteye ıse hiç gitmedim.
- öğretmeniniz sJzin babanız gibi oldu
sanınm...
Hayır! Benim hala Brighton'da yaşayan 92
yaşında bir babam var! 1948 yılında askerlik
uyuyordu. İnsanlann çok sofıstike bir havası
vardı. Bense pek onlara benzemiyordum. Hack-
ney'de, asla batıya gitmezdik. Okulda kendimi
çok iyi hissettiğimi söyleyemem. Sinir knzi ge-
çirmekten korkuyordum. Aileme bu duygulan-
mdan hiç söz etmedim.
- Ailenizden ve arkadaşlanntzdan ilk kez ayrılh-
yordunuz...
Evet, çok rahatsızdım.
- Sonra oyuncu oMunuz. Ve İrlanda'da sahneye
çıkmaya başladınız...
Evet, İrlanda çok güzeldı. Oraya dönebılmek
ısterdim. (Nostaljik bir ses tonuyla söylüyor
bunlan) Oraya aşık olmuştum.
- Yaşamınızda kadınların yeri çok önemli değil
mi?
Sizin yaşamınızda kadınlar önemli değil mi?
Ben her zaman aşığımdır. umutsuzea ve acı
dolu... Hep düş kınklıklanyla son bulur. (Bir
skandaldan sonra Harold Pınter, güzel, komik
ve çok zekı bir kadın olan Antonia Fraser ile ev-
lendi)Ben bu konuda hala tam olarak olgunla-
şamamış bir adamım.
O
Dünyada en çok oyunu oynanan tngiliz yazar Pinter bugün 64 yaşmda ve Londra'da yaşıyor.
yapmayı reddettim. 18 yaşındaydım. Milyonlar-
ca insanını yaşamına mal olan bir savaştan
çıkmıştık. Bu kadar yeterdı! Benim hapıse gir-
memi düşünmek ailemı çıldırtıyordu. Ben anne-
min bincik oğluydum.
Sonra ailem, öğretmenime askere gitmem ko-
nusunda bana baskı yapmasını önerdi. O ise bu-
nun ancak benim isteğimle gerçekleşebıleceğini
söyledi. Sonuç olarak, mahkeme önünde yargı-
landım ve babam kefalet ödemek zorunda kald.
Elimde diş fırçamla hapishanede, çaresızce ba-
bamın gelip benı çıkarmasını bekledım.
19 yaşıma geldiğimde Beckett'i ve
Kafka'yı keşfettim.
- Öğretmeninizin sizi özgür düşünceyle
tantştırdığını söyleyebiliriz o halde...
Evet tam olarak bana özgür düşünceyi öğret-
ti. Kasabada çok yakın beş arkadaştık ve çok
samımi olduğum iki arkadaşım vardı, onlarla
hiç aynlmazdık. O günlen anlatan "Les Nains-
Cüceler" adlı bir roman yazdım
- İnsanlar gnıp halinde yaşama) a basladıklan-
nda birlikte düş kurarlar ve ortak bir düny a görü-
şüedinirler.
Biz dış dünyaya karşı çok ürkektik. Bizi tek il-
gilendiren şiirdi. Hepimiz yazardık. Hepimiz
Shakespeare'in dünyasında yaşardık. Bizi çok
etkileyen bir edebiyatçıydı Shakespeare. Ben
daha sonralan 19 yaşıma geldiğimde Beckettı
ve Kafka'yı keşfettim.
-1948 yılında Dramatik Sanatlar Akademisi'-
ne girdiniz. Siz bir burjuvaydmız ve bu okulda sos-
yal uçunımların farkına vardınız...
Evet, okul, sınıfsız bir topluma inanan öğren-
cilerle doluydu. Bu benim düşünce sistemime de
yunlanm İngilizlerden
çok yabancılan ilgilendiriyor.
İngiliz basınının bana attığı
iftiralan toplayıp yayımlasanız
bir kitap ortaya çıkar rahatlıkla.
Bu memlekette eğer çok para
kazanan biriysenız, kendinizi
toplumsal boyutta ifade etme
şansınız kalmaz. Susmak, bizim
buralarda yapılacak en doğru
iştir.
- İlk oyununuzu ne zaman yazmıştınız?
Geçen gün İrlanda'da , benim oyunumu izle-
yen bir seyircinin "Bu ne kanşıklık! Pinter tam
bir sersem!" dediğini duydum. (gülüyor) Oyun-
cu olarak geçmişime tapıyorum. 1957 yılında iki
oyun yazdım: "The Room- Oda" ve "The Dumb
NVaiter". Bir arkadaşım "Oda" yı Bnstol Üni-
versitesi'nde sahneledi. Bir pazar günü oyunu iz-
lemeye gıttim. Öğrencıler gülüyordu. Olağanüs-
tüydü! Oyun çok başanlıydı. Daha sonra 28 Ni-
san 1958 günü Cambridge'de "Doğınngünü",
başansızlığa uğradı \e bu, benim için tam bir
düşkınklığı oldu. Belki de bu işi bırakmam ge-
rektiğini düşünmeye başlamıştım ki, BBC bana
bir başka oyun siparişi verdi.
- "Gardienn
in başansı sizin içinizi rahat-
latmıştır sanmz...
Bu oyunun başansı babamm yaşamını kur-
tardı. 58 yaşında ve terzı olan babamı günde 12
saat çalıştığı iğrenç ışinden kurtarmama yaradı.
Hayatımda ilk kez para sahıbı olmuştum.
- Bu sizin eleştirel bakışınızı da değiştirdi mi?
Oyunlanm ingilizlerden çok yabancıları ilgi-
lendiriyor. Ben bir oyunda rol aldım, insanlar
benim ya bir salak ya da aziz olduğumu düşün-
düler. Bu paranoyak bir düşünce değil, bundan
emın olabilirsiniz. İngiliz basınının bana attığı
iftiralan toplayıp yayımlasanız bir kitap ortaya
çıkar rahatlıkla.
- Btınun nedeni başannız mı, evliliğiniz mi?
Bu memlekette eğer çok para kazanan biriyse-
niz, kendinizi toplumsal boyutta ifade etme
şansınız kalmaz. Susmak. bızım buralarda yapı-
lacak en doğru iştir.
23 yıldır Almanya'da yaşayan Eriş Ülger, Atatürk ile ilgili kitaplar hazırlıyor
Atatürk'edoğruteşhiskoyabihnek
NtLGÜNTOPTAŞ
"Keşke AvTupa'daki Türkler
Atatürk'ü hiç tammasa çok da-
ha iyi. Çünkü fevkalade yanlış,
kötü, barbarca bir biçimde öğre-
tüiyor. Gün gelir 2 mUyondan
fazla Türk toplumunun kötü eğj-
tilen çocuklan Türkiye'ye dön-
mek isterierse ya da mecbur
kahrlarsa, buradaki Atatürk
karşıtı tophunu mumla arars»-
mz" diyor 23 yıldır Almanya'da
yaşayan yüksek mimar Eriş Ül-
ger. Mesleğinin yanı sıra kendi-
ni bildi bileli sürdürdüğü bir
başka ugraş da Atatürk'le ilgili
çahşmalar yapmak Eriş Ülger'-
in. Çocuk yaşlarda Atatürk re-
simleri, fotoğraflan ve pullan
biriktirmekle başlayan Atatürk
sevgisi, sonuçta bu konuda rid-
di birer başvuru kaynağı olan
dört cilt kitap yaratmış. Avru-
pa basınında Atatürk hakında
çıkan yazı ve resimlerin yer al-
dığı kitap ile "Mustafa Kemal'-
den Atatürk'e" adlı iki ciltlik
belgesel kitap Eriş Ülger'in gu-
rur kaynağı olmuş.
Eriş Ülger, Atatürk'le ilgili
çahşmalara başlamasının öy-
küsünü şöyle anlatıyor
"10 Kasrnı 1953'te Atotürk,
Etnografya Müzesi'nden alınıp
Anıtkabir'e götürülecekti. Nakil
svasında Atatürk'ün genctiğe
hitabesini okuyacak çocuğu sec-
mek için Türkiye capında okul-
lararası bir yanşma düzenlendi.
Ben de ortaokuldaydım. Elene
elene iki kişi kaldık. Bizi Ankara
Radyosu'na çağırdılar. Yahya
Kemalin "Bin Atlı' şiirini ve Ne-
dim'in 'Sadabad' şiirini okuttu-
lar. Sonunda bana, seçiküğimi
söylediler, düşmüş bayılm^ım.
10 kasm 1953 benim için bir dö-
nüm noktası oldu. O tarihten bu
yana amatörce, olanaklar çerçe-
vesinde Atatürkle ilgili çabşma-
lar yapıyorum. Avrupa'ya gitti-
ğimde Avrupa basınının Ata-
türk'ün devrinde ontınla Ugfli ne-
ler söylediğini çok merak ertim.
Almanya, îsvicre ve Avusturya'-
lünsel olarak ortaya konup, ger-
çek yönü öğrenilmedikçe Tür-
kiye'nin bu kargaşasının artarak
devam edeceğine inanıyorum."
Atatürkçü Düşünce Der-
neği'nin Almanya merkezınin
başkanlığını da yürüten Eriş
Ülger, Almanya'dakı Türk
toplumunun Atatürk konusun-
daki 'vahinT durumuyla ilgili
olarak Türk yetkililerini uyan-
yor ve önlem alınması çağnsın-
da bulunuyor:
A
"Mustafa Kemal'den Atatürk'e" adlı iki ciltlik belgesel kitap Eriş Ülger'in gurur kaynağı olmuş. (Fotoğraf: DEVRÎM BARAN)
da 13 seneden fazla çalışma ve
araştırmalar yaptım. Sonuç çok
coşkuluydu benim için. Çünkü
Atatürk hakında tahmin etti-
ğhnden çok fazla şey düşünmüş,
söylemiş ve yazmışlar."
Türkiye'de Atatük'le ilgili ça-
Uşmalan, bu alanda verijen
ürünleri yeterli bulmayan Ül-
ger, ciddi ve sağhklı bir belgesel
oluşturmak için titiz bir çabş-
maya girmiş ve araştırması sıra-
sında birçok zorlukla karşılaş-
mış:
"Karşüaştığım en önemli zor-
luk, fotoğraflann tarih ve meka-
nını saptamakta oldu. Mesela
Atatürk Isparta'ya gjtmiş. Altı-
na yazmtşlar 'Atatürk yurt gezı-
lerinden birinde..' Nerede, ne
zaman, niçin, kiminle? Hiçbiri
belli değil. Bunlan saptamak
çok fazla zaman aldı.
Çünkü istedim ki; hem belge-
sel olsun, hem doğru olsun, hem
de 'bu yanlıştır' dendiğinde doğ-
ruhığunu kamtlayabileyim. Bu
nedenle Sabiha Gökçen hanım-
la ve Atatük'ün yaveri ve akra-
bası Salıh Bozok'un oğlu Salih
Cemil Bozok'la çaltştım. Bana
tarih ve çevresindeki insanlarla
ilgili çok \ ardımları oldu. Bunun
yanı sıra kitap Ingilizce, Fran-
sızca, Almanca ve Türkce ola-
rak hazniandı. İstedim ki
Atatürk, 'Senı çok seviyoruz,
sen kalk da ben yatayım' şeklin-
de değil de objektif olarak öğre-
nilsin. Bugüne kadar hep
'Atatürk şunu yaptı, bunu yap-
tı' demişiz. 'Niçin yaptı, nasıl
yaptı, ne zaman yaptı' dememi-
şiz. Ben kitabımda, niçin yaptı-
ğını hem sordum, hem de cevabı-
nı verdim. Tahmin ediyorum ki
yüzde yüze yakın, yüzde 95-98
oranında veıilen tarihler doğru.
Belki arasmda yanlış aktarılan
bilgiler olabilir. Çünkü Cemil
Bey de, Sabiha hanım da doksa-
nına yaklaşmış durumda".
Amacının ilende Almanya'-
da bir "Atatürk Vakfı" kurmak
olduğunu belirten Eriş Ülger,
çalışmalannın amacını şöyle
özetliyor:
"Abnan >e İsviçreli gazeteci-
ler bana amacımı sordu ve 'Ata-
türk'ü Almanlara. Fransızlara
mi tanıtmak ıstiyorsunuz' dedi-
ler. Onlara 'Benim vatanımda
Atatürk yüzde yüz doğru tanın-
mıyor ki. sıra sıze gelsin' dedim.
Çıkış noktam Atatürk'ü tanıt-
mak değil, doğru teşhis koyabil-
mek.
Bugün Türkiye'de aşın sağcı
bir partinin lideri 'Atatürk sağ
olsaydı bızim partide olurdu'
diyorsa bu, Atatürk'ü Türkiye'-
nin çok yanlış değerlendirdiği
anlamına gelir. Doğro değerlen-
dırenler, düşüncelerini açığa vur-
muyorlar; buna karşın yanlış de-
ğerlendirme o kadar çok >apı-
lıyor ki.. Kendi söylemek iste-
diklerini Atatürk'e söyletiyor-
lar. Bu çok büyük haksızlık.
Atatürk'ün ne olup olmadığı bi-
lmanya'daki Türk
• toplumuna çok ciddi
biçimde el atılmah ve en
azından Atatürk'ü doğru
anlatan, akb başında
eğitimci, kurum ve
kuruluşlar Avrupa'ya
gönderilmeli. Çok arzu
ederdim, Diyanet İşleri'nin
imam ve hoca gönderdiği
kadar. Türkıye'den
Avrupa'ya laik Türkiye
Cumhuriyeti'nin
kurucusunu doğru olarak
anlatacak öğretmenlerin
gönderilmesini.
" Orada aşın sağuı ve solun
eğitim müesseseleri var. Bu eği-
tim kurumlarına çocuklann gi-
debilmesi için tüm olanaklar se-
ferber edilhor. Türkiye Cum-
huriyeti devleti maalesef seyirci
kalıyor. 'Niçin seyırcı kalıyor?'-
un cevabını bilmiyonım, ama
kalmaması gerektiğini biliyo-
nım. Oradaki Türk toplumuna
çok ciddi biçimde el atılmah ve
en azından Atatürk'ü doğru an-
latan, aklı başında eğitimci, ku-
rum >e kuruluşlar Avrupa'ya
gönderilmeli. Çok arzu ederdim,
Diyanet İşleri'nin imam ve hoca
gönderdiği kadar Türkiye'den
Avrupa'ya laik Türkiye Cumhu-
riyeti'nin kurucusunu doğru ola-
rak anlatacak öğretmenlerin
gönderilmesini. Hatta yartsına,
üçte birine de razıyım..."
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bilim Ne Zaman Yara Afer?.
Bilim ve erdem arasındaki ilişki, bilimin yaşı kadar es-
kiye dayanır. Bilgi ile bilgelik arasmda ayrım gütmekten
yana olmayan antik çağ Yunan felsefesinden beri er-
demden yoksun biiginin ya da ethik değerlere aykırı
düşen bilimsel uygulamaların onaylanabilip onaylana-
mayacağı, heptartışılagelmıştir. Yüzyılımızda ise, bilim-
sel buluşlardaki baş döndürücü yoğunlaşma, sözü edi-
len tartışmayı çok daha güncel ve -atomun parçalanma-
sının atom bombası üretimi için kullanılması örneğinde
olduğu gibj- çok daha yaşamsal bir düzleme itmiştir.
Buna bağlı olarak bilim adamınm sorumluluğu konusu
da, kaçınılmaz bir biçimde farklı boyutlar kazanmıştır.
Bilim adamınm sorumluluğu, yalnızca bilimin alanıyla
mı sınırlıdır? Yoksa bu sorumluluk, bilim alanında elde
edilecek sonuçların yalnızca insanlığın yararına kulla-
nılması gibi bir alt sorumluluğu da içerir mi? içermeli
midir?
Soruya insanı insan kılan değerler doğrultusunda ya-
nıt arayan bir tutum, elbet genişletilmiş bir bilimsel so-
rumluluktan yana olacaktır Çünkü insanı bütünüyle,
sonuçta onun varlığının en büyük tehlikelerle karşılaş-
masına bile aldırmayacak ölçüde dışlayan bir bilimsel-
lik, artık insan ürünü bir bilimsellik olmaktan çıkmıştır.
Düşüncenin başlangıçlarında bilinçli olarak bilgelik te-
meliyle bağıntıh ele alınmış olan bilgi, hiçbir zaman en
büyük erdemi ve bilgeliği kendini tanımak, bu yolla da
hep insana daha çok yaklaşmak olan insanı yok etmeyi,
aşağılamayı ya da ona başkaca yoldan zarar vermeyi
amaçlayamaz. Biiginin bu niteliği gereği, bilim adamı
da hiçbir kişinin ya da kurumun buyruğuna, elde edece-
ği bilimsel sonuçları saptıracak, yozlaştıracak ve insan-
lann zararına bir uygulamaya yol açacak ölçüde gire-
mez. Aksini yapan bilim adamı, Brechfin "Galileo Gali-
lei'nin Yaşamı" adlı oyununun sonundaki tiradda
söylendiği gibi kendini artık "bilim dünyasından sayma
hakkını" yitirir, çünkü böyle bilim adamlarının yetiştire-
cekleri kuşaklar -aynı oyunda dile getirildiği gibi- ancak
her şey karşıhğında herkesın satın alabileceği cüceler-
den oluşma kuşaklar olabilecektir
Bütün bilimler için geçerli olan bu durum, doğallıkla
hukuk gibi, adalet düşüncesinin insan ve toplum yaşa-
mının bütün alanlarında uygulamaya dönüşmesini
amaçlayan bir bilim için de geçerlidir. Bu alanda çalışan
bilim adamı da bütün çabalarını her durumda en adil çö-
zümleri bulma, öğrenci yetiştiriyorsa, onlara da adaletin
satın altnamaz yollarım gösterme hedefinde odaklaştır-
ma yükümlülüğü altındadır
Peki, bunu yapmazsa ne olur? Varsayalım ki, aynı za-
manda üniversitede hoca olan bir hukukçu bilim adamı,
büyük bir ticari kuruluşun da avukatlığını yapmaktadır.
O ticari kuruluş, bir dava için atanmış bilirkişiye. lehine
rapor versin diye rüşvet yedırmıştir. Ama bilirkişi rüşvet
yemesine karşın -belki yedığı, az geldiğinden ötürü!- yi-
ne de lehte rapor vermemiştir. Bunun üzerine sözü edi-
len ticari kuruluş, aynı zamanda bir hukuk bilimcisi olan
avukatı aracılığıyla, altında o bilim adamınm imzasının
bulunduğu bir dilekçeyle yetkili makamlara başvurup,
"falancanın" rüşvet yedığıni, ama buna karşın kendileri-
ni kollamadığını bildirmiştir.
Her şeyden önce, buradaki "hukuki durum" nedir?
Her şeyden önce buradaki hukuki durum, olayı sanki
rüşvet "yasal" bir yolmuşcasına göstermek isteyen,
rüşvet alanın ancak "rüşvetin gereğini yerine getirme-
digi takdirde" suçlanmasını öngören bir kepazelikten
başka bir şey değildir. Böyle bir başvurunun yapılması,
ancak hukuk düzeninin en ağır biçimde aşağılanması,
hiçe sayılması olarak değerlendırilebilır. Burada görü-
nüşte bir "rüşvet ihbarı" var ise de, gerçek durum böyle
değildir, çünkü ihbar, rüşvetin "gereği" yerine getiril-
mediği için yapılmıştır!
Peki ya böyle bir dilekçenin altına, aynı zamanda hu-
kuk öğrencileri yetiştirmekle yükümlü bir bilim adamı da
avukat sıfatıyla imza koymuşsa, "onun durumu" nedir?
Böyle bir bilim adamı, öğrencilerine hangi adaletin yol-
larını gösterecektır? Ve neyi öğretecektir? Nasıl hukuka
bağlı kalınabıleceğini mi? Yoksa, hukukun nasıl hiçe sa-
yılabileceğini, rüşvetin nasıl kurumlaştırılabileceğini
mi?
Yapı Kredi'nin 50. yıl etkinlikleri
• Kültür Servisi - Yapı Kredi'nin 50. yıl etkinlikleri
çerçevesınde, 3-8 Eylül tarihlen arasında Arjantin Dans
Topluluğu 'Tango Pasion", Sexteto Major Tango Orkestrası ile
birlikte gösteriler yapmak üzere İstanbul'a geliyor. Kendine
özgü dans. tiyatro ve müzıkal kanşımı bir gösteri tarzı bulunan
Tango Pasion, New York, Münih, Londra gibi dünyanın
önemli gösteri merkezlennde birçok gösteri sunmuş bir
topluluk. Tango müziğini Arjantinli şairlerin lirik sözleriyle
bağdaştırarak ortaya bir dans, tiyatro ve müzik sentezi çıkaran
Tango Pasion'un yönetmeni ve kareografı Hector Zaraspe.
Topluluğun gösteri biletleri AKM, Harbiye Açıkhava
Tiyatrosu, Yapı Kredi Kültür Merkezi, Cemal Reşit Rey
Konser salonu gişelerinde 10.00- 18.00arası,Capitol,
Akmerkez, Pıramyd ve Galena'da ise saat 10.00 - 22.00 arası
satışa sunulacak. Ancak Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda
gösteri günlerinde bilet saüşı saat 21.30'a lcadar sürecek. Bılet
fiyatlan 100 bin -150 bin TL. arası olacak. Aynca Yapı Kredı
Kredi Kartı sahiplerine yüzde 50 indirim uygulanacak.
Tiyatro dergisinin Şehir Tiyatrolan
•Kültür Servisi - Tiyatro dergisi Darülbedayi'nin (İstanbul
Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nın) kuruluşunun 80. yüı nedeniyle
Ağustos-Eylül sayısını Şehir Tiyatrolan'na ayırdı. Dergide
Özdemir Nutku'nun 'İstanbul Şehir Tıyatrolan'nın 80 Yıllık
Serüveni', Zafer Şahin'ın '80 Yıldan Günümüze Kalanlar',
Mustafa Demirkanlı'nın '80. Yılda Erol Keskin İle...' ve
Yonca İnal'ın '80. Yılda Ölümsüz Bir Eser; Çalıkuşu' başlıklı
yazı ve söyleşileri yer ahyor.
Rönesans Bibliotek Bar-Galeri Bap
kültür etkinlikleri
•Kültür Servisi - Rönesans Bibliotek Bar-Galeri Bar'ın eylül
ayı içindeki kültür etkinlikleri çerçevesinde 2 Eylül Cuma günü
saat 19.15'te Özcan Acargil ve Nur Paçaa'mn katılacağı 'Her
Yöreden Her dilden Hafif müzik Konseri', 8 Eylül Perşembe
günü saat 19.15'te ise Ulvı Kınmlı, Tezer Dürüm ve solist
olarak da Özlem Kınmlı'nın katıldıklan 'Özel Eğlence Gecesi'
izlenebilir. 15 Eylül Perşembe günü saat 19 15'teDuygu
Asena'nın imza ve söyleşi günü, 22 Eylül Perşembe günü saat
19.15'te ise Aleksander Petuho\ (balalayka) ve Sergei
Gavrilov'un(piyano)katıldığı "Klasık \ePop Müzik Konseri'
var. 29 Eylül Perşembe günü saat 19.15'te ise Ulvı Kınmlı.
Tezer Dürüm ve solist olarak Özlem Kjnmlı'nın katılacaklan
"Tangolanmızla Dans Edelim' adlı etkınlık izlenebilir.
TÜYAP Sergi Sarayı'nda pesim-heykel
sergisi
• Kültür Servisi - 4. İstanbul Sanat Fuan çerçevesınde, 13-18
Eylül tarihleri arasında Hüseyin Bılişik, Zerrin Bölükbaşı,
Füsun Sağlam ve Tanju Sağlam'ın kaülacaklan resim-heykel •
sergisi TÜYAP İstanbul Sergi Sarayı'nda izlenebilir.