29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 AĞUSTOS1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Senaryolanyla tanıdığımız Ümit Ünal, bu kez olaylar ve görüntülerle öyküler yazıyor Çağdaşbir meddah PELİN ÖZER Şakaa ve masal anlatmayı seven bir yazann ilk kitabıyla karşı karşıyayız. Okuyucu; Ümit Ünal'ın, "Amerikan Güzeli" adlı öykü kitabının arka kapağına baküğında yaşıyor ilk şaşkınlıgı ve yazann ağına düşüyor. Ardından; sol avucun ortasına çizilen ve gerçek gözün ûzerine konan bir göz resminin ortaya çıkardığı görûntûyû yo- rumlayabilmek ve yazann dünyasına gjrebil- mek için öncelikle kitabı okumak gerektiğine karar veriyor. Bugûne dek senaryolanyla tanıdığımız Ümit Ünal, karşımıza hep sinema için masallar anla- tan adam olarak çıktı. Bu kez ilk kitabıyla kağıt üzerinde de masallar anlatıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fa- kültesi Sinema-TV Bölümü mezunu olan Ünal; TeyzenT, "Milyanler'', "Hayallerim, Aşkm ye Sen", "Piano Piano Bacaksız", "Yaz Yagmunı" gibi filmlenn senanstı. 198O'lı_vıllardan bu yana sinemanın içinde olan Ümit Ünal, okul yıllan- nda yaptığı deneysel çahşmalar, çektigı kısa metrajlı fılmlerle kameranın arkasına da taşımış tutkusunu. Yönetmenlerle senaristlerin dünya- lannın her zaman uyuşmadığını ve ortaya çıkan sonuçlardan hep memnun kai- Eğer insan kendi de ? hikayelerkurma, kendİne bir dİlta hikayed yapan'- 'ın bu olduğunu söylüyor. Ede- biyatın sinemadan oluşturma, bir dünya anlatma oi- peşindeyse senaryo duğuna inanan yazarkğı tatmin M İ I ' ^ S etmiyor. Çünkü yattan kopamaya- S i n e m a D1T ? ü S a z m a y ı sür " yönetmen sanatı. Sinemada kendine daha çok güvenen, düşün- düğü hikayeleri daha iyi anlatabileceğini savu- nan ancak bunun zorluklanna değinen Ünal, şu an için birçok fılm projesini gerçekkştirmesinin olanaksızlığından söz ediyor ve senaryosunu yazdıgı ve "Aşkın Alfabesi" adını taşıyan ilk uzun metrajh fılmini çekebilmenin yollannı an- yor. Ümit Ünal'la edebiyat ve sinemanın iç içe geçtiği bir söyleşi yaptık: - Sizi senarist olarak tanıyonız. öykülerinize daha önce hiçbir yerde rastlamamıştık. İlk öykü kitabfflizı yayımlamaya nasıi karar verdiniz? Yayımlamadığım bir sürü hıkayeler, kısa kısa yazdığım bir sürü metinler vardı. Kısa metinle- rin kimisi burada upuzun şeyler. Kitaba bir kısmını koydum. "Amerikan Güzeli" 1987'de Playboy'da yayımlanmışü. Kısa fılmler do- layısıyla yazmaya başladım. Aslında yazar ohnayı hiç düşünmüyordum. Şimdi de klavye- den başımı kaldıramıyorum ama o zaman hep ya yönetmen ya da ressam olmak istiyordum. Resim de yapanm. Fakat okul sırasında kısa filmler yapmaya başladjm. O filmlere metinler yazdım. "Adsız'ın Ses Kuşağmdaa" ve "Lut Gölü TarihTni kısa metrajh fılm olarak çektim. Okul sırasında senaryo yazmaya başladım. Bu kitaptaki ilk hikayelerden birini "Amerikan Gü- zeü"ni 1985'te yazmaya başladım. - Senaryo yazarhğının anlabcı kimliğinizin özgürlüğünfi ksıtladığını düşünüyor musunuz? Senaryocunun yönetmenin dünyası içinde var olmaya çalışması ve onun sınırlan içinde ha- reket etmesi lazım. Bu çok olumlu da olabilir. li. Bu da beni çok eski moda bir hikayeci yapı- yor. Anlatan hikaye... Ben meddahlar gibi bir şey anlatmaya çalışan bir adam konumun- dayım. - Özellikle son donem öykûlerinizde "hikaye anlatKi" kimliğiniz hep bir kahraman olarak karşımıza çıkıvor. Öykûlerinizde kendi kimliği- nizden sıynlamadığuuz söylenebilir mi? Kendımi anlatıa olarak görüyorum. Hikaye anlatmak ayn bir şey ama şu an modern edebi- yatın geldıgi nokta başka. Türkiye'de de yazılan bir sürü hikayede, dille birduygu aktarmaya, bir atmosfer kurmaya cahşan daha şiirsel bağlantı- lan olan şeyler anlaühyor. Fakat benim hikaye- lerim de o şiirsel bağlar olaylar arasında kurulu- yor. - Uzun öykûlerinizde tarih ve mekaıun ağıruğı çok güçlü bir şekilde hissedilivor. Bunun altını çok çizmeseniz de kişiliklerin analizi yapıldığında birer anahtar işlevi görih or. özellikle "Geiindk"- teki okyanus, siyah boşluk, "Voce Alto Ubria- co"daki Cihangir sokaklannın nihilizmi... Sanıyorum yine sinemasal bir ahşkanhk. Çünkü sinemada her şeyi dediğim gibi dille tarif etmekten çok görüntülerle tarif etmek zorun- dasınız. İnsanlann ruh halini... Görüntü ve at- mosfer yaratmanız lanm. "Gelindk" , "Voce Alto Ubriaco" ve "ÇöP sinemasal yanlan ağır basan hikayelerim. Ben öncelikle görüntüyü, olayı düşünüyorum. Ondan sonra onu dile dök- meye çahşıyorum. O yüzden hep böyle sinema alışkanlıkîan hikayeye sızıyor. - Öykü, biçim olarak çok farklı yöntemlere başMirabilecek bi- olarak görüyorum. yöntem- Hikayelerim lerleokumatem- , , i. .. ... . da ayar- olayla, görüntülerle ilgili. Buda beni çok eski bir moda hikayeci yapıyor. Meddahlar gibi : anlatmaya çalışıyorum. de- nedığim bi- çımlenn hepsi edebı biçimler değil. Öykünün 'Amerikan Güzeli' «flı öykü kitabı yay ımlanan Ümit Ünal, ilk fîlmini çekme hey'ecanını yaşıyor. Benim de yazdığım senaryolar içinde başanb olanlar var. Kötü yazdığım, yönetmenin dün- yasıyla anlaşamadığım ya da yönetmenin dün- yası olmadıgı zamanlar oluyor. Ama öyle koşul- larda bile senaryoculuk yönetmenin yardımcısı olmak ve onun dünya kurmasına yardım etmek demek. Dolayısıyla insan, kendisi de birdil oluş- turmaya, bir dünya kurmaya çalışıyorsa. senar-- yoculuk basit kahyor. Bütün senaryo yazarhğım boyunca kafamda şekillenen ve bugünkü sine- manın koşullan içinde bir şeye ulaşamayacağını düşündüğüm hikayeleri de oturdum yazdım. "Çöj", "Amerikan GüzeK" ve "Voce Alto Ubria- co" öyle bir şey. - 80'ti ydlarda geneüikle İzmir'de yazdığuuz ksa öyküleriniz renk ve atmosferden yola cıka- rak, bir duyguyu betimlemeye yöneüyor. 9O'lı yı- Uarda ise daha hareketli, devinen öyküler yazma- ya başladığını/ı gözlemleniyor. Her fırsatta kendımı gerçek anlamda bir ya- zar olarak görmediğımi söylüyorum. İlk hikaye- ler belki bendeki senaryocu, sinemacı yapısı oluşmadığından, dille hala alakalı gibi görüne- bilir. Fakat sonradan daha çok olay ya da bir du- rum düşünüp sonra bu olayı nasıi dile aktarabi- lirim diye kafa yormaya başladım. Hikayelerim hep olay anlatmaya yönelik olduğu için, kendi- mi o gerçek yazarlardan ayn tutuyorum. Günü- müzün modern edebiyaUnın büyük bölümü dille daha çok ilgili. Dille bir şey kurmaya yönelik. Ama benim hikayelerim olayla görüntülerle ilgi- çim değil. Ede- biyatın çok ayn biçimleri var. Benimkiler nere- deyse sayfa düzeniyle ilgili biçimler. Okuma temposunu yönlendirmeye yönelik biçimler. Tam manasıyla biçimsel öğeler diyemeyeceğim. - Çekmeye hazırlandığınız "Aşkın Alfabesi" adlı senaryonuzdan söz eder misiniz? Bu fılmi nasıi ve ne zaman gercekleştirmeyi dğşünüyorsu- nuz? Film Adan Z'yeçeşitli kavramlar içinde işli- yor olaylan. Aşk, Burçlar, Cinsler, Çocuklar, Deliük, Evlilik, Film, Gerilim, Hareket, Işık, Isim, Karanlık, Lanet, Masal, Nevroz, Orospu, öğretmen, Panik, Rezalet, Sultan-i Yegah, Te- mizlik... Bunlar hep yaa olarak olaylann arası- na giriyor. Bütün hiİcayeyi iki çocuk anlatıyor. Kimliklerini sonradan anlıyoruz. Onlar peri gjbi oradan oraya kaybolup beliren bir kız bir oğlan. Istanbul'un üzerinde uçuyoriar. Senaryoyu iki kez yazdım. Ikincisi daha güzel oldu. Bütçesi çıktı, Kültür Bakanlığı'na yollandı. Bir yandan bekliyor. Med Yapım senaryoyu satın aldı. On- lar başka olanaklar da anyor olabiürler. Kolay bir film olduğu için, başka bir olanak yaratıbp çekilebilir. Kendimi bu filmi çekmeye hazır his- sediyorum. AIDSfleilgüi varsayımlara meydan okuyan bir film Kültür Servisi - AIDS hastalığı, kafalan kanşüran ve hoşa gitmeyen bir konu olmasınm yam sıra politik ve ahlaki bir sorunadönüştürüldü. Bu konudaki eğitim programlanna ve hastalığın Afrika'da hızla yayılmasına karşm (1993 yılında dünyada HIV virüsü taşıyanlann sayısı yaklaşık 14 milyon olarak saptanırken bunlann 8 milyonu Afrika'da bulunuyordu) AIDS'le ilgili tarüşmalar cinsel tercih konusuna takıhp kahyor. EşcinseUerin ruh aiemi Kanadah yönetmen John Greyson, AJDS üzerine yaptığı müzikal filmi 'Zero Patieoce'da bu hoş olmayan konuyla yüzleşirken hastalıkla ilgili varsayımlara da meydan okuyor. Greyson, Hollyvvood'un AIDS'le ilgili filmlerden, hatta 'Philadelphia' gibi nitelikli bir yapımdan bıle, politika ve seksi çıkartarak, bufilmJerisağlıklı kılma eğiliminin yanlışlığını vurguluyor. Greyson, gerçek bir öyküyü gerçekçi bir biçimde anlatmak yerine, üetisini düşsel bir anlatım tarzıyla aktanyor. Filmde bir mucize eseri hayatta kalarak günümüz Kanadası'nda yaşamını sürdüren Victoria dönemi kaşifi, antropolog, çevirmen ve seksolog Sir Richard Frands Burton, AIDS hastalığının kökenini araşürmaya başlar. Toronto Doğa Tarihi Müzesi'nde gerçekleştirilecek bir sergi için bulaşıa hastalıklar üzerindeçalışmaktadır. HIV virüsunü kuzey yanmküreye getirdigi sanılan ve kimsenin görüp duymadıgı bir hayalet olan 'Zero' ise çaresiz bir biçimde ortalıktadolaşmaktadır. Bu iki sembolık karakterin yollanmn çakjşmasjyla. 170yaşmdaki Burton'un Zero'yu görebilen tek kişi olduğu ortaya çıkar. 'Zero Patience', bürokrasi yüzünden engelleyıci durumlarla karşı karşıya kakn eşcinsel eylemcilerin ruh halini de yansıtıyor. Edinburgh Festivali bu yıl dans ve tiyatro üzerinde yoğunlaşıyor 10 yıl sonra Berliner Ensemble Kültür Senisi - Bu yıl Edinburgh Festivali dans ve tiyatro üzerinde yo- ğunlaşıyor. Özellikle dans sevenler için klasik baleden çağdaş dansa, son derece cömert bir programı var festi- valin. Merce Cunninngham, Mark Morris ve Lucinda Chikte gjbi Ameri- kalı dans gruplan yeni çalışmalannı Edinburgh'a getiriyorlar. Tiyatro bölümünde ise Robert Le- page'ın 'Seven Streams Of The River Ota' adh oyununun dünyadaki ilk gösterimi gerçekleştirilecek. Aynca gecen yılki 'Julius Caesar' prodüksi- yonu, festivalin odak noktası haline gelen Alman yönetmen Peter Stein, bu yıl Aiskylos'un Oresteia' oyunu- nu sahneye koyuyor. Mark Monis dans grubu tek bir gösteriyle ve iki saatlik çalışmalan 'L'AUegro, il Penseseroso ed ü Mode- rato' ile izleyicilerin karşısına çıka- cak. 1988 yılında Morris'in Avrupa döneminde ortaya çıkan 'L'Aüegro' Handd'in MOton'ın pastoral şiirleri- ne dayanan oratoryosundan yola çıkılarak yaraülmış. Geçen yıllarda klasik baleyi ihmal eden festivalde bu yıl etkileyici bir klasik dans grubu 'Miami City Ballet' izlenebilecek. Fransız-Kanadalı yönetmen Lepa- ge'ın, festivalin önemli tiyatro yapı- tlanndan biri olan 'The Seven Stre- ams Of The River Ota' adlı oyunu, 7 bölümden oluşan büyük bir projenin ilk 2 bölümünü içeriyor. Goetbe'nin 'TorQuato Tasso'su da festival çerçevesinde sergilenen oyun- lar arasında. En son 10 yıl önoe festi- vale katılan Berliner Ensemble top- luluğu ise bu yıl Peter Zadek'in 'Anto- ntus ve Kleopatra' prodüksiyonuyla Edinburgh'a geri dönüyor. Genç Fransız yönetmen Stephane Braunschweig'ın sahneye koyduğu, Shakespeare'in 'VV inter Tale-Krş Ma- salı' adü o>Tinu da festival çerçevesin- de izlenebilecek. Festivalin tiyatro bölümününde aynca J. M. Synge'in The WeD Of The Saints' ve 'The Playboy Of The VVestern World'ü, Peter Handke'nin Luc Bondy tarafından sahneye konan The Hour VVe Knew Nothing Of Each Otner-Birbirimiz Hakkında Hiçbir Şey Bümediğuniz O Saat' adlı oyunu bulunuyor. Festivalin müzik bölümününde Beethoven'a geniş yer veriliyor. Ger- çekleştirilecek çeşitli konserlerde bes- tecinin 9 senfonisi Londra Filarmoni, Stavanger, Oeveland orkestralan ta- rafından seslendirilecek. Piyano so- natlan ise Brendel, Richard Goode ve Pkrtr Anderszewski gıbı sanatcılar ta- rafından yorumlanacak. Aynca 5 pi- yano konçertosu ve çeşitli dörtlüleri- nin yanı sıra "FkJelio" operası da fes- tival kapsamında sahnelenecek. Festivalin müzik bölümünde yer verilen bir diğer sanatçı ise Fransız müzisyen Emraanuel Chabrier (1841- 1804). Sanatçının 100. ölüm yıldönümü nedeniyle 5 operasından ikisi sahneye konulurken biri konserde seslendiri- lecek. Chabrier'nin "L'Etofle" adh operası ilk kez 1985 yılında Edin- burgh Festivali'nde sahneye konmuş- tu. Operayı 3 yıl önce sahneye koyan Opera North gösteriyi bu yü yineleye- cek. Festivalde aynca sanatçının "Le Roi Malgre lui" adlı operası da sah- nelenecek. Edinburgh Festivali çerçevesinde gerçekleştirilen bir başka etkinlik, Al- man sanatçılann 1790-1990 yıllan arasında ürettikleri yapıtlann sergi- lendiği, "Alman Sanatında Romantik Ruh" adlı sergı. İki ayn galeride gerçekleştirilen bu geniş kapsamlı sergi, 250 resim ve baa heykellerden oluşuyor. Iskoç Kraliyet Akademisi'nde sergilenen yapıtlar arasında Caspar David Fried- rich'in son derece önemli peyzajlan bulunuyor. Aynca Böcklin ve Hodler gibi sembolist sanatçılann, Kirchner, Franz Marc ve Kandinsky gibi çağdaş sanatçılann yapıtlannın yanı sıra Hit- ier döneminden bazı yapıtlar yer alı- yor. Serginin Fruitmarket Galerisi'nde- ki bölümü ise Beuys, Kiefer, Baselitz ve Richter'in yapıtlanndan seçmeler- den oluşuyor. Sergiyi oluşturan resimlerde bire- yin yalnızlığı, geçmişe özlem, geleceğe yönelik ütopik görüntüler gibi konu- İann yanı sıra gızli simgeler, çocuksu ve ilkel öğeler bulunuyor. Robert Lepage'ın 'Seven Streams of the River. Ota' adh oyunun dünya prömiyeri gerçekleştirilecek. Peter Stein bu kez Aiskylos'un 'Oresteia' adh .oyununu sahneleyecek. NaturaJTheatre Company'nin sahnelediği'8.Henry- DiaryofSerial Killer'adb oyundan (yanda). DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Sıvas Kitabı Ali UM'nin karikatüründeki soru şöyle: "Aziz Nesin için suç duyurusunda bulunmak tamam da, Sıvas'ta kendilerini öldürten otuz yedi kişiyi nasıi ce- zalandıracağız?.." Bu sorunun yarattığı utancın altinda ezilirken posta- dan Ankara'daki Edebiyatçılar Derneği'nin Sıvas Kitabı çıkageldi. Alt başlığı: Bir Topluöldürümün Öyküsü. Anı- lar, belgeler, incelemeler... 580 sayfalık, büyük boy, dev bir ortak yapıt... Sıvas toplukıyimı için daha önce de kitaplar yayımlan- mıştı, ama bu hiçbirine benzemiyor... Olay bütün yönle- riyle ele alınıp çeşitli açılardan yansıtılmış... Okurken duygu duvarlarını aşıyorsunuz... Duyduğunuz öfke mi, nefret mi, yoksa üzüntü mü, acıma mı? Bu kıyımı yapanlar da insan... Insanoğlu nasıi bu kadar alçalabilir?.. Kötülüğün doğadan gelebileceğine inanmak istemi- yorum. Kötülükyasam savaşımındaediniliyor. Bebeğin, çocuğun içine sayısız etkinin kesişme noktasında giri- yor kötülük... öyleyse düzeltelim sorumuzu: Insanoğlu nasıi bu kadar alçaltılabilir?.. Obür kitaplarınızın arasına koyabileceğinizi sanmam Sıvas Kitabı'n\... Hep masanızın üstünde duracak: "Bir sis çanı gibi gecenin içinde..." • Otuz yedi kişi... İkisi Madımak Oteli görevlisi, ikisi gös- terici; otuz üçü Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliği'ne çağrılı konuklar... Evet, konuklar... Bir kent, şairlerin sevgili kenti Sıvas, konuklarının diri diri yakılmasına engel olamadı... Pir SuKan m Aşık Veysel'in, Aşık Ali İzzet özkan'ın, Hasan Hüseyin'in, Erdal özun. İlhan Başgöz'ün, Efla- taın Cem Güneyin, Sedat Veyis örnek'in, Taner Timur 1 - un, Muzaffer Sarısözen'in. Tolga Aşkıner'in. Mustafa Balel'in, Abdülkadir Budak'ın, nice aydın insanın beşi- ğini sallamış bereketli kent.. Cahtt Külebl'nin Fazıl Hüsnü Dağiarca'nın, Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun. İlhan Berk'in, Ceyhun Atuf Kansu'nun, Gülten Akın'ın şiirleri- ne esin kaynağı olmuş yaratıcı kent, senin o güzel adın nasıi böyle bir kitabın kapağında yer alabilir!.. Sıvas Kitabı beş bölüm. Birinci bölümde incelemeler yer alıyor: Prof. Dr. Cahtt Tanyol, Prof. Dr. ilhan Arsel, Ne|at Blrdoğan, Prof. Dr. Alpaslan Işıkfı, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. Orhan öztürk, Prof. Dr. Ünsal Oskay, özdemir ince, Sıvas top- lukıyımını çeşitli açılardan inceliyorlar. Ikinci bölüm tanıkhklara ayrılmış: Aziz Nesın'den Şe- nal Saruhan'a kırk sekiz kişi, olay sırasında yaşadıkları- nı, gördüklerini anlatıyorlar. Üçüncü bölüm belgeler bölümü: Aziz Nesin'in Sıvas'- taki konuşması, TGRT muhabiri ile yaptığı söyleşi; şeri- atçıların kışkırtcı bildirileri, gazetelerindeki yazılar; Sıvas Valiliği'nin raporu, listeleri; Sıvas Emniyet Müdür- lüğü'nün tutanağı; TBMM'deki genel görüşme tutanağı, TBMM Araştırma Komisyonu raporu, TBMM İnsan Hak- ları Komisyonu basın bildirisi, vb. Dördüncü bölümde ise Sıvas toplukıyımında öldürü- lenler, yakınlarınm ağzından tanıtılıyor. Bu, insanın üs- tüne karabasan gibi çöken bir bölüm. Tanıdığınız, ölüm- lerine yandığınız ünlülerin ötesinde, gencecik, birbirin- den güzel, pırıl pırıl insanlar... Aralarında 13yaşında, 15 yaşında çocuklar var... Şu satırları Sıvas toplukıyımında yakılan bir genç kız, Gülsün Karababa, kendi kişiliğini yorumlamak amacıy- la günlüğüne yazmış: "Paylaşmayı severim ama dürüst olduktan sonra. He- defim bir başkasından değil, kendimden, yani bugünkü halimden üstün olmak. Azimliyim, hırslıyım... Hırsımı bir başkasını incitmek için asla kullanmam. Kısacası hırsı- mı insanlık duygularımdan hiçbir zaman soyutlama- dım... Yapı olarak soğuk birisiyim. Çabuk arkadaş edi- nemem. İnsanlann içtenliğine ve dürüstlüğüne inandık- tan sonra onlara yaklaşırım. Arkadaşlığımın derecesi de buna bağlıdır... Hayat felsefem, 'Yarin yanağından gayri her şey ortak.' Sevdiğim insanı hafif, minimini kıs- kanırım. Sevdiğim insanı derken normal arkadaşlarımı değil, aşık olduğum kimseyi kıskanırım. Aşk kelimesi bana her zaman yüzeysel gelmiştir. Sevginin gücüne daha çok inanırım. Maalesef biraz katı birisiyim. Sevgi- de dürüstlüğe inanırım. Yalanı hiç sevmem. Bu konuda esnek değilim." Yaşamın başında, ipek gibi bir insan... Sıvas Kitabı 'nın beşinci bölümünde ise olaya gösteri- len tepkiler sergileniyor: Devlet-hükümet yetkilileri; si- yasal partiler; sanat-kültür kurumları; yazarlar, sanatcı- lar; siyasa adamları; tutucular, şeriatçılar vb... Bu bölüm bir kantar sanki... İnsanlık kantarı... Aç, şöy- le bir bak, kimin ne olduğunu anla... Sıvas Kitabı'rn okurken, devletimizin resmi görüşünü hala Kemalizm sanıp karşı görüşler yağdıranlan tatlı tatlı düşünmemek elde değil... 3. Side FotografŞenliği • Kültür Servisi - Side Beledıyesi'nce düzenlenen "3. Side Fotograf Şenliği" çeşitli etkinliklerle sürüyor. Şenlik kapsamında açılan 1994 Side Belediyesi Fotograf Yanşması Sergisi, "İnsan" başlıkh İFOD sergisi, ANFAD karma sergisi, 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fotograf Bölümü sergisi.Mehmet Arslan Güven sergisi ve Gökhan Yalta anısına düzenlenen sergi hafta sonuna dek açık kalacak. Hergün 21.30-22.30 arasında Side Tiyatrosu'nda yapılan saydam gösterileri programına göre bugün Vahap Akşen-Hüseyin Pektaş ve Göçerler Foto Kulübü, yann Harun Topal ve Yakup Kütük, cuma ANFAD ve M. Reşad Sümerkan, cumanesi de Halim Şen ve Seyhan Belediyesi'nin gösterileri izlenecek. 'Yapgı' Çanakkale'de sahneleniyor • Kültür Servisi - Bizim Tiyatro, Zafer Diper Çanakkale Troya Festivali kapsamında Barry Collins'in "Yargı" adb oyununu bugün sahneleyecek. Collins'in savaş karşıtı oyunlanndan olan "Yargı" saat 21.30'da Halk Bahçesi gösteri pistinde izlenebilecek. Bugün aynca 18.00'de"SendikalHaklarve örgütlenme" konulu panel de gerçekleşecek. Panele Ismet Aktaş, Niyazi Altunya, Hatice Görgü ve Atilay Aydın katılacak. Halk eğitim seminerleri • Kültür Servisi - Çağdaş lstanbul Platformu'nun Beşiktaş Belediyesi'yle birlikte düzenlediği "Halk Eğitim Seminerleri" çeşitli İconularla sürüyor. Beşiktaş Evlendirme Dairesi'nde ücretsizolarak yapılan seminerlerçerçevesinde bugün saat 17.30"da İsmail Gülgeç'in katıhmıyla yapılacak olan "karikatür" konulu seminer ile saat 19.00'da Tabipler Odası'nca düzenlenen "Çevre ve Sağlık" konulu seminer izlenebilecek. Yann 18.00'de ise Aziz Nesin'den "Öykücülüğümüz ve Gülmece" başlıkh seminer izlenebilecek. Cuma gününün seminer başlığı "Kitap" katılıması ise Aytan Şanşolen. Ayten Şanşölen "Türkiye'de Kütüphaneler" konusunu ele alacak. Cumartesi günü 15.00'te "Resim", 16.30'da da 2!eynep Inankur'un katıldığı "Sanat Tarihi" konulan işlenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle