25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 TEMMUZ1994 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Cinselliği özgürlüğün anahtan sayan, 'soft-porno krah' Tinto Brass'dan popo-meme seçkisi: Paprika 50'krden İtalyangenekvnumzjavalan SUNGUÇAPAN tnsamn kanını kaynatan yaz mevsimi- nin bastırmasıyla birlikte bir kez daha alışıldığı ûzere sökün ederek sinema sa- lonlannı dolduran erotik fılmlerin, iki haftadır başını çeken 'Paprika'yı sonun- da seyretmek farz oldu, gise sonuçlannın dışalımcı firmanın ağzmı kulaklanna vardırdığı ve son gûnlerin (ölü mevsime göre) en 'çabşan' filmi olduğu haberleri üst üste gelince. Gişe başansının nedeni açık, genelevde geçen konusuyla, pek giysi kullanmadan, ortalarda dolaşıp duran dolgun 'sermaye' kahramanlan ve açık saçık görüntüleriyle en kralından bir soft-porno başyapıtı çûnkü 'Paprika' resmen. Türün şimdiden kilometre taşı olacak nitelikte, Akdeniz usulü, oturaklı bir popo-meme antolojisiyle karşı karşı- yayız! Başyapıt nitelemesini pek olumlu anlamda kullanmasak da en aandan öteden beri randevuevi ya da genelev ba- yağıbğından uzak duranlan, her cinsten ve renkten, canlı bir et pazan gezisine çı- karması ve ticari erotik sinemanın esteti- ze edilmiş, bütûn tahrik klişelerini sergi- lemesi bakımından okkalı bir soft-pomo örneği'Paprika'. Yönetmense bu türün Fellini'st saya- büeceğimiz, Skandal erotikanın maest- ros«', namlı Italyan sinemaa, Tînto ön adıyla maruf Giovanni Brass. Nerdeyse yaptığı her fılmle feministlerin, muha- fazakarlann ve kilisenin şimşeklerini üs- tüne çeken, porno bezirganı Tinto Brass'ı en son geçen mevsim gösterüen ve bu kez evlilikteki cınsel sadakate (ya da sadakatsizliğe) kafayı takmış 'Cosi Fan Tutte-Bütün Kadınlar Bunu Yapar' filmiyle ağırlamışük. Ticari seks filmı us- tası olduğu ve reklam zamanlamasınj iyi bilişi kadar, Serena Grandi, Francesca DeDera gibi akçapakca, dolgun Akdeniz tipi, kütür kütür Italyan dilberlerini keş- fedip ünlendirmesiyle de tanınan, 1993 AN Biber (Paprika) Yönetmen: Tinto Brass / Senaryo:T.Brass, Bernardino Zapponi / Kamera: Silvano Ippolıti/ Dekor: Paolo Biagetti / Oyuncular: Debora Caprioglio, Stephan Ferrara, Martine Brochard, Stephan Bonnet/1991 Italyan fılmi (Avşar Film) Beyoğlu Lale, Kadıköy Ocak, Bakırköy Avşar, Çemberlitaş Şafak sinemalannda. Milano doğumlu Tinto Brass, Padova'- giderek. Ünlü 'Anabtar', 'Miranda', *Bu- turan ustalan arasında, kendine özgü, daki hukuk öğreniminin ardından dapeşte Ban' gibi tüm 1980'lere yayılan. 'bayağı ve estetize edilmiş erotizm teşhir- Fransız Sinemateki'nde calışıp Caval- cinselbk ağırbklı filmleriyle küpünü dol- cüiği'yle öne çıkan Tinto Brass, eleştir- canti, tvens, Rosselh'ni gibi ustalara duran Brass, genellikie her yeni filminin menlerce hakkında çıkanlmış 'Poraog- çıraklık yaptıktan sonra 1960'lann başın- çıkışında feminisüerce 'kadın düşmanı, '«*•«•«»»•••' *»>"» P«™»' 'i *•*•, «««*. da Bertohıcci, BeUodıio, Taviani Kardeş- maço' ılan edilerek kara b'steye ahnma- ler gibi o dönemin urnut veren, genç Ital- ya, Katobk tutucu çevrelerin ve sansür yan yönetmenleri arasında kategorize kurullannın da azıh belası sayılmaya iyi- ce şerbetlendi artık. Genellikie rahatsız edici açık saçıkb- kta, yoğun cinsellikle yüklü öyküler an- edilerek adını duyurmuştu. 1970'lerde kulvar değiştirip toplumsal ve cinsel tabu- lann üstüne üstüne yürüyeceği erotizm alanına dümen kıran Brass. 1976 yapımı latmayı benimsemiş. 'seksi, gerçekçiliğin 'Salon Kitty'yle 'Caligula' (1980) gibi iki ve özgürlüğün anahtan' olarak gören, gü- tarihsel pomografik fılmle büyük ticari nümüzde İtalyan Usulü Erotika'nm Fe- başan kazanmış ve çizgisini belirlemişti derico Felbni'nin karşıt kutbunu oluş- rafi Kontu", "Sinyor Popo', 'Larin Soft- Porno l stası' ya da 'Fordçu Sapık' gibi- sinden (!) hafif sıfatlarla da anıbyor sıkça. Cinsel eylemi suçluluk duygusu veren günah obnaktan kurtarmak işlevi- ni üstîenmiş, hatta bu uğurda kilisenin aforozuna maruz kalmış bu işini bilir, 'hazcı ve Akdenizli' yönetmen için *seks her zaman zevk ile eşanlam' ifade edegel- miş öteden beri. "Hiçbir fibn Paprika'dan daha fazia "Aşıklar"la tanıdığımız İspanyol yönetmen Vicente Aranda'dan yine bir tutkulu aşk çeşitlemesi İspanyolusıdü OptradakiHayaletVarlıkh, soylu bir Barcelona ailesinin güzel, çekici, sağlıklı ve kültûrlü kızı Norma'yla (Orneüa Muti), bir fotograf sergısinde rastlaşıp tanışan, hayatta boşuna didinip durmuş, bir türlü ba- şanb olamamış bir 'Zorzuela' şarkıcısırun oğlu Juan'ın (Imanol Arias) tutkulu ilişkisine dayanan, "El Amante Bihngüe-tki D0 BUen Aşık", bu haftanın yeni gösterime çıkanlan ve uzaktan uza- ğa Bunuel ustadan etkiler içeren bir ispanyol yapımı. Farkh sınıflardan gelen Juan'la Nor- ma'nın yüdınm aşkı, ekonomik ve sos- yal durumlanrun taban tabana karşıthğma karşın, çifti evliliğe götürü- yor. Norma özerk yönetimin emrinde, dilbilim bölûmünde çalışırken, Juan da evlilik sayesinde kazandığı nimetlerin ve damathğın tadını çıkanyor. Ne var ki zamanla Juan'la Norma'nın evliliği bu- nalıma sürükleniyor. Gitgide, birtakun karanük cinsel eğilimlere sahip, her erke- ğin hayallerini süsleyen, harika bir kadı- na dönûşen Norma, kocasını aldatmaya başhyor. Zaten işi gereği, güneyden göç- müş, yoksul, kabasaba göçrnenlerle sü- rekli ilişki halindedir. Yeni bir karasevda çeşitlemesi Katalan diline vurgun, işcı, garson, vb gibi ayak takımıyla düşüp kalkan güzel kansını, gûçlü kuvvetli, yakışıkb bir ayakkabı boyaaayla (Javier Bardem) basıyor günün birinde, evine ahşılmış sa- atinden önce dönen Juan. Evliliğin ve Norma'nın sırt çevirdiği, yeniden zorlu sokak yaşamıyla yüzyüze gelerek burju- vazinin tüm nimetlerinden yoksun ka- lan, gariban Juan da babadan kalma, akordeon çahp karnından konuşmak gibi hüner ve marifetlerini Barcelona so- kaklannda mecburen sergilemeye koyu- luyor, Norma'ya duyduğu büyuk tutku- su gittikçe saplanü halini alırken. Ve gü- nün birinde sokaktaki bir faşist gösteri- sinde, üstüne aülan bir molotof koktey- linin patlamaayla yüzü gözû, saçı bâşı •ve ekmek teknesi akordeonu yanıyor. Kısa mutluluk dönemiyle güzel Norma'nın tadı damağı- nda kalmış, kuşkulan, yara- lanmış onuru ve kansına gün- den güne büyüyen tutkusuyla içi içini yiyen Juan'ımız, ırkçı, göcmen, yoksul düşmanı fa- şistlerin saldınsından sonra bakışlanndan giyim kuşamına kadar değişerek acayip üşütük biri olup çıkıyor. Norma'ya duyduğu (yitik cennetin aranışı gibi) yoğun tutkulu bağımlılığı, edilgenük- ten etkinliğe geçen ve yanık yü- zünü gözünü saklayan mas- kesiyle tıpkı Operadaki Haya- let gibi beklenmedik ziyaretler- le (Katalanca da konuşarak) eski kansıyla yeniden iş tut- mayı, hatta 'sürtük' Norma'yı, kötü zevk(sizlik)le zarafet kanşımı, yeni Operadaki Ha- yalet haliyle kendinden gecire- rek baştan çıkarmayı sonunda başanyor, takıntısını sonuna dek götürmeye azimli, şizofren Juan. Asknda Juan, siük bir anı bile değildir kadın için, ama eski kocasının, sesine güneyin ünısını da katmış, çocukluk ar- kadaşı kıbğındaki ebedi aşığı olacağmın da Norma farkında değildir, bildik karasevda ve tutku temasının yeni bir çeşitle- mesi niteliğindeki "tki Dfl BUen Aşık"ın fınalinde... Franko dönemi tspanyası'- nın kokuşmuşluğuna alaycı eleştirel oklar saplayarak ero- tik nüanslarla da bezenmiş, bir başka tutku ve cinayet öyküsü anlatan, çekici oyuncusu Victo- ria AbrB'e de 1991 Berlin Festi- vaü'nde en iyi kadın oyuncu ödûlunü kazandırmış "Aman- İki Dil Bilei Aşık (El Amante Bilingüe) Yönetmen ve senaryo: Vicente Aranda/ Kamera: Juan Amoros/ Müzik: Jose Nieto/ Dekor: Wolfgang Purman/ Oyuncular: Imanol Aries, Oraella Muti, Loles Neon, Javier Bardem, Joan Lluis Bozzo/1992 İspanyol fılmi (Film Pop) Beyoğlu Beyoğlu-Eurimages sinemasında. tes-Aşıklar" filmiyle tanıdığımız, günü- kuşkusuz, hatta yer yer ağırlaşan, sıkıcı miz tmanol Arias adb İspanyol aktö- müz ispanyol sinemasının önde gelen bir tempoya büründüğü bile söylenebi- rüyle, hâlâ genç kız tazeliğini nasılsa ko- yönetmenlerinden Vicente Aranda'nın br. yan, soğuk, malın gözü ve civelek bir gözde yazan Juan Marse'mn bir romanı- Bunuelvari, aşina temalara yaslanan meşum kadın kompozisyonu çizen, ndan uyarladığı "tki Dil BUen Aşık", bu orta karar Vicente Aranda filminin yıllann ttalyan dilberi Ornella Muti'nin çok önemb ve anlamlı bir çalışma değil bizim için asıl sürprizi, ilk kez seyrettiği- cizgi dışı performanslan oldu. erotizm icermedi" gibisinden çok iddiab bir sloganla rekJam edilen ve 1991'de İtalya'da gösterildiğinde tartışmalara yol açıp hatın sayıbr bir hasılal getiren 'sansasyooel film' (üstadm hangi yapıtı sansasyonel değil ki?) Paprika'da 'rande- vııevlerinin altın çağı' 1950"li yıllarda. Trieste genelevinde, 'züğürt ve pezo' sev- gilisine para sağlamak amacıyla işe baş- layan, genç ve cazibeli bir fahişenin, Ro- ma'dan Marsilya'ya kadar uzanarak kontesliğe varan öyküsünü anlatıyor Brass. Karakterlerini fahişe, mama, kadın satıcılanyla, aynab, mermerli, nezih şeh- vet mekanlannın müdavimi olan erkek müşterilerin, dekorlannı da Belle Epo- que'umsu, grotesk birtakım zevk evleri- nin oluşturduğu, 'genelev bü>ük bir aile- dir', 'entelektüel kadın fahişeden daha orospudur ya da İıayat kısa, şîehvet uzun- dur'(!) gibisinden, Brassvari incilerin de ortaya sacıldığı 'Paprika' soft-porno se- vişme sahneleriyle tıkabasa doldurul- muş, Türkçe dublajlı, erotik bir pembe dizi gibi tüketiliveriyor anında. Film bo- yunca gittikçe saçı başı, makyajı düzele- rek erkeklerin kayıtsız kalamayacağı. alımlı, bakımlı bir seks bombasına dö- nüşen kahramanımız Mimma-Paprika'- yı, 7-8 yıl kadar önce, babası yaşındaki Klaus Kinski'ye takılırken, üstad Brass tarafından keşfedilerek sinemaya ka- zandınlan, kimi sahnelerde (özelbkle yü- züyle) fena halde Nastassia Kinski'yi çağnştıran, genç ttalyan yıldızı Debora Caprioglio oynuyor. 'Bütün kadınlar bunu yapar' Normabnin yanı sıra lezbiyen ve en- sest ilişkilere kuçak açmayı da marifet sayan filmde, kürtajcı doktor rolünde Maestro Tinto Brass da sefıh bir Alfred Hhchcock karikatürü gibi boy göster- mesin mi? (O bunu hep yapıyor zaten.) Masum yüzüyle tezat seksi yuvarlaklara sahip, cazibeli taze Mimma'cık, Paprika adıyla 15 günlüğüne genelevde çahşmayı kabullenerek Edith Piaf şarkılan eşbğin- de, dünyanm en eski mesleğıni icra etme- ye koyulunca artık havada uçuşan, sert- leşmiş, tehditkar penisler görmekten bir türlü kurtulamıyor gözlerini her ka- padığında. Madam Colette'nin neredey- se 'et satmaktan' pek memnun, mesut. prensesler gibi saîınan, işveli kızlanna kanşıp tez zamanda madamın en gözde sermayesi haline gelerek çeşitli genelev- lerde yıllarca süren parlak kariyerinde gitgide fahişe olmanın erdemlerini de kuşanan dilber kahramanımızın başına talih kuşu (evblik) konuyor derken. Uyuşturucu bağımbsı tutkunluğuyla Paprika'ya sevdalanan yaşlı ve zengin müşterisi bir konttur bu talih kuşu. Mes- leğin tüm cilvelerine katlanarak sonun- da sınıf da atlayıp soylu kontes unvanına da kavuşan Paprika, vefasıyla anl zınl ağlatacağı madam Colette'nin zevk evi- nin tüm mallannın haraç mezat satıldığı fümin finabnde son bir sürpriz yaparak öyküyü noktabyor. 1950'lerin sonunda, 'Hıristiyan Demokratlar'ın bastırmasıy- la Merlin Yasası adıyla hayata gecirilip ttalya'daki bütün randevuevlerinin ka- patılmasına yol açan ahlaki uyulamalan da, nostaljik bir çağın sonu olarak filmin fınaline yerleştiriyor Brass. Her ne kadar bu anekdot, 'mastürbasyoncu filmi'ne yamanmış, eleştirel bir öğe gibi. iğreti kaçsa da. Fıkır fıkır bir et denizinin derinlikleri- ne çekilen, her boydan, yaştan erkekler sergisi ya da etb butlu, jartiyerli, davet- kar, Akdenizli fahişeler kataloğu gibi özetlenecek, süslü püslü genelev kart- postallan ya da ateşîi sevişme görüntüle- riyle tıklım tıkış bu erotik Tinto Brass fil- minde bayağılık diz boyu özetle. Üstad bermutad gotik, barok ve rokoko popo- lar üstüne yoğunlaşan bir anlatım tut- turmuş yine. Sürekli cinsellik ve popo takıntıb Tinto Brass sinemasının beylik erotizmini oldukça sığ ve ticari tarafı- ndan yansıtan 'Paprika', o geçen yıl sey- rettiğimiz, olgunluk eseri 'Bütûn Kadı- nlar Bunu Yapar'ın çizgisinin hayli geri- sinde kalan, adi, basit, teşhirci ve tahrik- çi bir soft-porno yapımı kısacası. Bü- tünüyle erkek seyirciye yönelik tezgah- lanmış, ağız sulandırdığı kadar mide de bulandıran, Italyan işi bu et çorbasına, türün iflah olmaz merakbsı yine de iştah- la kaşık sallayacaktır kuşkusuz. Ne de- nir, afiyet olsun! Ken Loach yeni fılmi 4 Land and Freedom'da İspanya îç Savaşı'nı yansıtıyor Cumhııriyetçilerin içindeki karşıthklar Kühür Servisi - Ödüller, övgü- ler ve derken yılda bir fılm yapa- bilmesini sağlayacak parasal güç... 90'b yülann, yönetmen Ken Loach'a yaradığı söylenebüir. 80'b yıllarda üç yüda bir fibn çe- ken, fihnlerinin tanıtımını yap- mak için gerekli parayı bubnakta çok zorlanan Loach, bugünlerde İspanya Îç Savaşı'nı beyaz perde- ye taşıyor.Yönetmen, 'Land and Freedom' adlı yeni fılminde fngi- bz, İskoç, Fransız, Amerikab ve Ispanyollardan oluşan uluslara- rası bir kadroyla cabşıyor. Bugüne dek oyunculuğu ger- çek yaşama mümkün olduğunca yakm kılmak için büyük çaba gösteren Loach, bu film için ay- larca, oyunculukla ilgisi olma- yan, ancak filmdeki karakterlerle bağlan bulunan, onlann dene- yimlerini ve ideallerini paylaşan kişileraramış. Fihnin profesyonel ve amatör oyunculan Franco'ya karşı savaş vermek üzere oluşturulan bir mi- b'tan grubun elemanlannı can- landınyorlar. Oyunculardan; önceden tasar- lanmamış doğal tepkiler almak isteyen Loach, bunun için Barce- lona yakınlanndaki kırsal bir bölgede bulunan sette, tspanya iç savaşı sırasmdaki koşullan aynen canlandırmaya çabşıyor. Aynca, Ken Loach, (gözlüklü) Barcelona yakınlanndaki çekimlerde uluslararası bir ekiple çalışıyor. yine doğalbğın sağlanması amacıyla çekimler gizlilik içinde yürütülüyor ve oyuncular bir sonraki sahnenin içeriğini çekim- den önce öğrenemiyorlar. Yönetmen, filmden söz eder- ken "lyüerle kötülerin beuTgin bir biçimde ortaya çıktığı, faşizm karşıtı bir film yaptığımız sanı* Imasın. Filmin öyküsünü, ctımhu- riyetçi kesim içindeki karşıtlıklar oluşriıruyor" diyor. 1936 yılında doğan Loach, Ox- ford Üniversitesi'nde hukuk öğ- renimi gördü. Bu arada, üniversitedeki tiyat- ro çalışmalannı yönetti. 1963 yılında BBC'ye giren Loach bir- çok TV fılmine de yönetmen ola- rak imza attı. BBC'ye girdikten sonra poli- tikayla daha fazia ilgilenmeye başlayan Loach, iktidardaki sı- nıflann faşizmi kendi çıkarlanru korumak için kullandıklanna inanıyor. Ona göre İspanya iç savaşı 'uhısculukla değil, bir sınıfm di- ğerine üstünlüğüyk" ilgiliydi. Lo- ach'un bir başka hedefi de Stali- nizm. 'Land and Freedom', Sov- yetler Birliğj'nin politikalannı ol- duğu gibi gösteren bir öykü. 80'li yıllarda üç yılda bir film yapabilen yönetmen, artık daha sık film çekebiliyor. Son yıllarda 'Hidden Agenda' (1990). 'Riff- Raff (1991), Uluslararası tstan- bul Film Festivali'nde gösterilen 'Raining Stones-Yağan Taşlar' (1993) ve 'Ladybird, Ladybird' (1994) fılmlerini çekti. Cannes Fibn Festivab'nde 'Riff-Raffla Eleştirmenler ödülünü ve' Yağan Taşlar'la Büyük Jüri Ödülü'nü kazanan Loach, Berlin Film Fes- tivali'nde de 'Ladybird, Lady- bird' filmiyle üç ödüle değer gö- rüldü. 'Land and Freedom' Loach'un bugüne dek çektiği en yüksek bütçeli fibn. 2.75 milyon sterline mal olacak filmin bütçesi ashnda bir savaş fılmi için hiç de yüksek değil. Filmin finansmanı Ingilte- re, ispanya ve Almanya'dan sağ- lanıyor. YEDffiENK UĞUR KÖKDEN Eski Depgilep... Eski dergileri karışdrmak, başlıbaşına bir zevk kayna- ğı. Heyecan verici bir serüven. Bir çeşit zaman içinde yolculuk. Yalnız o da değil! Gelişmiş, incelip yetkinleş- miş beğenilere doğru bir arayış. Değişen değerlerin kimi kez şaşkınlık uyandıran, kimi kez aydınlatıcı, ama her durumda derslerle yüklü geçit töreni. Yedigün de işte bu dergilerden. İlk sayısı, Mart 1933te yayımlanmış. Yarım yüzyılı aşkın bir geçmişe sahip. O sırada başyazar, genç bir gazeteci olan Peyami Safa. Hep hafif konular işliyor, ayrıca yazış yöntemi de öyle. Ancak 18. sayıda bir "Server Bedi"öyküsüyle karşılaşı- rız. Kibar hırsız Arsen Lupin'in yerli örneğidir bu kısa "Cingöz Recai" öyküleri. Ne var ki, başyazılar uzun sür- mez. Yerini başka imzalara bırakır. Derginin yıllar boyu değişmeyen bir geleneği, ilk sayı- larla birlikte başlar: Her hafta yayımlanan bir edebi tefri- ka. Bunlarm birincisi, Sedat Simavi imzalı "Fuji Yama" isimli bir romandır. Daha sonra Edhem İzzet Benice'nin "Foya"s\, Reşat Nuri'den "Çalıkuşu", "Eski Hastalık", "Ateş Gecesi", Halkle Edip Adıvar yurda dönünce "Ta- tarcık" hep Yedigün'de yayımlanır ardı ardına. Ayrıca bu romanların, her sayı, neredeyse yarım sayfalık bir "/vfün;YFeh/m"tablosuyla zenginleştirildiğini de söyle- mek gerek. İlk yılın yazarları arasında Nizamettln NazH, M. Tur- han Tan, Kadircan Kaflı, Ahmet Refik ve Mekki Sait Keskin görülür. Bunlardan ilk üçunün konuları tarihten alınmış, geniş kitlelere seslenen romanlar yazması bu tarihten sonradır. Bu kuşak, aynı zamandaFeridun Fazıl Tülbentçi'nin öncüsü sayılır. 1933'ün çizerleri arasında, başta Cemal Nadir gelir. Yanı sıra, Ramlzçizer. Derginin, her sayıda, günümüzün çok yönlü öykücüle- rinin öykülerine yer verdiğini de unutmamalı. O döne- min bu genç ve yetenekli kalemleri Sabahattin Ali (söz- gelimi "Hanende Melek", "Uyku"), Mahmud Yesari, CahH Uçuk, Nedp Fazıl ("Rehine Konan Adonis"), Ke- mal Tahir, daha yenilerden Ilhan Tarus. Bu arada, Halid Zlya'nın iki öyküsünü özellikle unutmamak gerekecek (1935 yılı, sayı 106 ve 115). 1935 yılının bir öykücüsü, Samizade Süreyya Erdo- ğan'ın kim olduğu, yazık ki bugün bilinmiyor. Bir başka öyküsü de çıkmamış. Şiire gelince, genç yeteneklerden şiirler kösesinde, birdenbire tanıdık bir isme rastlıyoruz: Salah Birsel. 301. sayıda "Va/n/z///f"şiiriyle, 303. sayıda "GurbetteBir An"şiiri. Her ikisinde de belirli ölçüde Necip Fazıl'ın et- kisi duyumsanıyor. Bu şiirler, derginin "Güzel Şiirler" başlığı altında verilmiş. Bu arada, Necip Fazıl imzalı Cumhuriyet'in on beşinci yıldönümü dolayısıyla yazılmış -daha doğrusu, yazılma- sı istenmiş- bir şiir yer alıyor dergide. Ancak, hastalığı nedeniyle bu şiirin Gazi'ye sunulamadığı dipnotu da özellikle konmuş, aynı sayıya. Bu arada Nazım'dan iki şiir var. Biri, Nisan 1937 tarih- li; öbürü, birkaç sayı sonra yayımlanmış: "Akdeniz'de Bir Hayalet". öte yandan, daha 1935 yılından başlayarak, neredey- se iki sayıda bir, Nurullah Ataç'ın değinmelerini görüyo- ruzdergide. llkyazı, Norveçli biryazar üstüne. 1939son- larında, Ataç'm yazıları "Hatıralar" üst başlığı altında yayımlanıyor. Bunlarm dışında, Yedigün'ün düşünce yanını ortaya' koyan sürekli iki imza var: Biri Hüseyin CahK Yalçın (onun "Yedi Günde Bir" başlıklrsöyleşi ve gezi notları), öbürü Sadri Ertem ("Fikir ve Sanaf'yada "FikirveEde- biyat" köşesi). Bunlara, kuşkusuz Halkle Edip'ı de ekle- mek gerek. önce "Müsahabe", ardından "Arka Sokak- tan Görüş" üst başlıklı Paris'ten gönderilen düzenli haf- taiık yazılar. Anılara da önemli yer ayrıldığı görülüyor dergide. özellikle, H. CahHYalçın'ın anılarına: "Malta Adası'nda Esaret Hatıralan", "1908-1918", "Mercan İdadisi'nden Babıali'ye"; Falih Rrfkı Atay'ın "88" başlıklı anıları, Re- şat Nuri'nin kalemiyle çizilmiş portreler: "Aramızdan Bazıları"; Aka Gündüz'ün 1939da yayımlanmış 'Def- ter'i'. Yedigün, yayımladığı az ya da çok sayıda kimi görüş- melerle de dikkati çekiyor. 1935 Temmuzu'nda, Yahya Kemal ve Nazım HUonet'le, Şubat 1938) de Yakup Kad- ri'yle, 1939 başında Halide Edlp'le, Edhem İzzet Be- nice'yle (1935), Tevfik Flkret'ın eşiyle gerçekleştirilmiş konuşmalar. "Edebiyatçılanmızı Tanıyalım"başlıklı dizi yazı da üs- tünde durulmaya değer. İmza sahibi, M. Behçet Yazar. Gerçekten, bir hoş sada imiş Yedigün, kalan bu kub- bede... 'IkiHınzjrAdam' gösterimegiriyorKfiltür Servisi- Beyazperde- nin en muhteşem ikililerinden biri olarak tarumlanan Jack Lemmon ile VValter Matthau yu beşinci kez bir araya getiren "Grumpy Old Men"(tki Hınzır Adam) adlı yapım bugün lstan- bul sinemalannda gösterime gi- riyor. Yapımcıbğını John Davis ile Ridıard C.Berman'ın. yönet- menhğini de DonaM Petrie'nin gerçekleştirdiği filmde. yaşarn- lan boyunca birbirleriyîe didi- şip duran iki yaşb adamın ko- mik mücadelesi anlatıbyor. Di- ğer önemli rollerini Ann-Marg- ret, Daryl Hannah ve Kevin Pol- lack'ın paylaştığı filmde olaylar Minnesota'mn küçük bir kasa- bası olan VVabasha'da geciyor. Birbirlerini 56 yıldır tanıyan John Gushafson (J.Lemmon) ve Max Goldman (W.Matthau)'- nun en büyük zevkleri çeşitb' şa- kalar yaparak birbirlerinii zor durumlara düşürmektir. Ancak ikisi de bu sürtüşmeden hiç söz etmemekte, hatta her sabah karşılaştıklannda selamlaş- makta. ama bu esnada bile bir- birleriyle inceden inceye alay et- mektedirler. Bir gün, caddenin karşısındaki eve güzel bir dul olan Ariel Tnıax'ın taşmmasıy- la olaylar iyice kızışır. Geldiği andan itibaren iki yaşlı adamın ilgi odağı haline gelen Ariel, kısa zamanda ikisiyle de dost olur. Ancak onun varbğı iki ezeli düşman arasındaki mü- cadeleye yepyeni bir boyut ka- zandırmıştır. Artık her ikisi de Ariel'i elde etmek için her yolu mübah görmektedirler. Filmin senaristi Mark Steven Johnson. ilk senaryo denemesi olan "tki Hınzır Adam"ı. yak- laşık üç yıl önce kaleme almış. Filmin çekimleri, gerçek VVa- basha kasabasının küçüklüğü nedeniyle Minneapolis ve St. Paul şehin sınırlan içindeki de- ğişik yerlerde yapılmış. Örneğin iki adamın buz üzerinden balık avladıklan görüntüler Minnea- polis'e 45 dakika uzaklıktaki Rebecca Gölü'nde gerçekleşti- rihniş. Aynca iç mekan çekim- lerinin büyük bölûmünde çev- redeki antika dükkanlanndan toplanan mobilyalar kullaml- mış.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle