Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 TEMMUZ1994 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Cinselliği özgürlüğün anahtan sayan, 'soft-porno krah' Tinto Brass'dan popo-meme seçkisi: Paprika
50'krden İtalyangenekvnumzjavalan
SUNGUÇAPAN
tnsamn kanını kaynatan yaz mevsimi-
nin bastırmasıyla birlikte bir kez daha
alışıldığı ûzere sökün ederek sinema sa-
lonlannı dolduran erotik fılmlerin, iki
haftadır başını çeken 'Paprika'yı sonun-
da seyretmek farz oldu, gise sonuçlannın
dışalımcı firmanın ağzmı kulaklanna
vardırdığı ve son gûnlerin (ölü mevsime
göre) en 'çabşan' filmi olduğu haberleri
üst üste gelince. Gişe başansının nedeni
açık, genelevde geçen konusuyla, pek
giysi kullanmadan, ortalarda dolaşıp
duran dolgun 'sermaye' kahramanlan
ve açık saçık görüntüleriyle en kralından
bir soft-porno başyapıtı çûnkü 'Paprika'
resmen. Türün şimdiden kilometre taşı
olacak nitelikte, Akdeniz usulü, oturaklı
bir popo-meme antolojisiyle karşı karşı-
yayız! Başyapıt nitelemesini pek olumlu
anlamda kullanmasak da en aandan
öteden beri randevuevi ya da genelev ba-
yağıbğından uzak duranlan, her cinsten
ve renkten, canlı bir et pazan gezisine çı-
karması ve ticari erotik sinemanın esteti-
ze edilmiş, bütûn tahrik klişelerini sergi-
lemesi bakımından okkalı bir soft-pomo
örneği'Paprika'.
Yönetmense bu türün Fellini'st saya-
büeceğimiz, Skandal erotikanın maest-
ros«', namlı Italyan sinemaa, Tînto ön
adıyla maruf Giovanni Brass. Nerdeyse
yaptığı her fılmle feministlerin, muha-
fazakarlann ve kilisenin şimşeklerini üs-
tüne çeken, porno bezirganı Tinto
Brass'ı en son geçen mevsim gösterüen
ve bu kez evlilikteki cınsel sadakate (ya
da sadakatsizliğe) kafayı takmış 'Cosi
Fan Tutte-Bütün Kadınlar Bunu Yapar'
filmiyle ağırlamışük. Ticari seks filmı us-
tası olduğu ve reklam zamanlamasınj iyi
bilişi kadar, Serena Grandi, Francesca
DeDera gibi akçapakca, dolgun Akdeniz
tipi, kütür kütür Italyan dilberlerini keş-
fedip ünlendirmesiyle de tanınan, 1993
AN Biber (Paprika)
Yönetmen: Tinto Brass /
Senaryo:T.Brass,
Bernardino Zapponi /
Kamera: Silvano Ippolıti/
Dekor: Paolo Biagetti /
Oyuncular: Debora
Caprioglio, Stephan
Ferrara, Martine
Brochard, Stephan
Bonnet/1991 Italyan
fılmi (Avşar Film)
Beyoğlu Lale, Kadıköy
Ocak, Bakırköy Avşar,
Çemberlitaş Şafak
sinemalannda.
Milano doğumlu Tinto Brass, Padova'- giderek. Ünlü 'Anabtar', 'Miranda', *Bu- turan ustalan arasında, kendine özgü,
daki hukuk öğreniminin ardından dapeşte Ban' gibi tüm 1980'lere yayılan. 'bayağı ve estetize edilmiş erotizm teşhir-
Fransız Sinemateki'nde calışıp Caval- cinselbk ağırbklı filmleriyle küpünü dol- cüiği'yle öne çıkan Tinto Brass, eleştir-
canti, tvens, Rosselh'ni gibi ustalara duran Brass, genellikie her yeni filminin menlerce hakkında çıkanlmış 'Poraog-
çıraklık yaptıktan sonra 1960'lann başın- çıkışında feminisüerce 'kadın düşmanı, '«*•«•«»»•••' *»>"» P«™»' 'i *•*•, «««*.
da Bertohıcci, BeUodıio, Taviani Kardeş- maço' ılan edilerek kara b'steye ahnma-
ler gibi o dönemin urnut veren, genç Ital- ya, Katobk tutucu çevrelerin ve sansür
yan yönetmenleri arasında kategorize kurullannın da azıh belası sayılmaya iyi-
ce şerbetlendi artık.
Genellikie rahatsız edici açık saçıkb-
kta, yoğun cinsellikle yüklü öyküler an-
edilerek adını duyurmuştu. 1970'lerde
kulvar değiştirip toplumsal ve cinsel tabu-
lann üstüne üstüne yürüyeceği erotizm
alanına dümen kıran Brass. 1976 yapımı latmayı benimsemiş. 'seksi, gerçekçiliğin
'Salon Kitty'yle 'Caligula' (1980) gibi iki ve özgürlüğün anahtan' olarak gören, gü-
tarihsel pomografik fılmle büyük ticari nümüzde İtalyan Usulü Erotika'nm Fe-
başan kazanmış ve çizgisini belirlemişti derico Felbni'nin karşıt kutbunu oluş-
rafi Kontu", "Sinyor Popo', 'Larin Soft-
Porno l stası' ya da 'Fordçu Sapık' gibi-
sinden (!) hafif sıfatlarla da anıbyor
sıkça. Cinsel eylemi suçluluk duygusu
veren günah obnaktan kurtarmak işlevi-
ni üstîenmiş, hatta bu uğurda kilisenin
aforozuna maruz kalmış bu işini bilir,
'hazcı ve Akdenizli' yönetmen için *seks
her zaman zevk ile eşanlam' ifade edegel-
miş öteden beri.
"Hiçbir fibn Paprika'dan daha fazia
"Aşıklar"la tanıdığımız İspanyol yönetmen Vicente Aranda'dan yine bir tutkulu aşk çeşitlemesi
İspanyolusıdü OptradakiHayaletVarlıkh, soylu bir Barcelona ailesinin
güzel, çekici, sağlıklı ve kültûrlü kızı
Norma'yla (Orneüa Muti), bir fotograf
sergısinde rastlaşıp tanışan, hayatta
boşuna didinip durmuş, bir türlü ba-
şanb olamamış bir 'Zorzuela'
şarkıcısırun oğlu Juan'ın (Imanol Arias)
tutkulu ilişkisine dayanan, "El Amante
Bihngüe-tki D0 BUen Aşık", bu haftanın
yeni gösterime çıkanlan ve uzaktan uza-
ğa Bunuel ustadan etkiler içeren bir
ispanyol yapımı.
Farkh sınıflardan gelen Juan'la Nor-
ma'nın yüdınm aşkı, ekonomik ve sos-
yal durumlanrun taban tabana
karşıthğma karşın, çifti evliliğe götürü-
yor. Norma özerk yönetimin emrinde,
dilbilim bölûmünde çalışırken, Juan da
evlilik sayesinde kazandığı nimetlerin ve
damathğın tadını çıkanyor. Ne var ki
zamanla Juan'la Norma'nın evliliği bu-
nalıma sürükleniyor. Gitgide, birtakun
karanük cinsel eğilimlere sahip, her erke-
ğin hayallerini süsleyen, harika bir kadı-
na dönûşen Norma, kocasını aldatmaya
başhyor. Zaten işi gereği, güneyden göç-
müş, yoksul, kabasaba göçrnenlerle sü-
rekli ilişki halindedir.
Yeni bir karasevda çeşitlemesi
Katalan diline vurgun, işcı, garson, vb
gibi ayak takımıyla düşüp kalkan güzel
kansını, gûçlü kuvvetli, yakışıkb bir
ayakkabı boyaaayla (Javier Bardem)
basıyor günün birinde, evine ahşılmış sa-
atinden önce dönen Juan. Evliliğin ve
Norma'nın sırt çevirdiği, yeniden zorlu
sokak yaşamıyla yüzyüze gelerek burju-
vazinin tüm nimetlerinden yoksun ka-
lan, gariban Juan da babadan kalma,
akordeon çahp karnından konuşmak
gibi hüner ve marifetlerini Barcelona so-
kaklannda mecburen sergilemeye koyu-
luyor, Norma'ya duyduğu büyuk tutku-
su gittikçe saplanü halini alırken. Ve gü-
nün birinde sokaktaki bir faşist gösteri-
sinde, üstüne aülan bir molotof koktey-
linin patlamaayla yüzü gözû, saçı bâşı
•ve ekmek teknesi akordeonu yanıyor.
Kısa mutluluk dönemiyle
güzel Norma'nın tadı damağı-
nda kalmış, kuşkulan, yara-
lanmış onuru ve kansına gün-
den güne büyüyen tutkusuyla
içi içini yiyen Juan'ımız, ırkçı,
göcmen, yoksul düşmanı fa-
şistlerin saldınsından sonra
bakışlanndan giyim kuşamına
kadar değişerek acayip üşütük
biri olup çıkıyor.
Norma'ya duyduğu (yitik
cennetin aranışı gibi) yoğun
tutkulu bağımlılığı, edilgenük-
ten etkinliğe geçen ve yanık yü-
zünü gözünü saklayan mas-
kesiyle tıpkı Operadaki Haya-
let gibi beklenmedik ziyaretler-
le (Katalanca da konuşarak)
eski kansıyla yeniden iş tut-
mayı, hatta 'sürtük' Norma'yı,
kötü zevk(sizlik)le zarafet
kanşımı, yeni Operadaki Ha-
yalet haliyle kendinden gecire-
rek baştan çıkarmayı sonunda
başanyor, takıntısını sonuna
dek götürmeye azimli, şizofren
Juan. Asknda Juan, siük bir anı
bile değildir kadın için, ama
eski kocasının, sesine güneyin
ünısını da katmış, çocukluk ar-
kadaşı kıbğındaki ebedi aşığı
olacağmın da Norma farkında
değildir, bildik karasevda ve
tutku temasının yeni bir çeşitle-
mesi niteliğindeki "tki Dfl BUen
Aşık"ın fınalinde...
Franko dönemi tspanyası'-
nın kokuşmuşluğuna alaycı
eleştirel oklar saplayarak ero-
tik nüanslarla da bezenmiş, bir
başka tutku ve cinayet öyküsü
anlatan, çekici oyuncusu Victo-
ria AbrB'e de 1991 Berlin Festi-
vaü'nde en iyi kadın oyuncu
ödûlunü kazandırmış "Aman-
İki Dil Bilei Aşık (El Amante Bilingüe) Yönetmen ve senaryo: Vicente Aranda/ Kamera:
Juan Amoros/ Müzik: Jose Nieto/ Dekor: Wolfgang Purman/ Oyuncular: Imanol Aries,
Oraella Muti, Loles Neon, Javier Bardem, Joan Lluis Bozzo/1992 İspanyol fılmi
(Film Pop) Beyoğlu Beyoğlu-Eurimages sinemasında.
tes-Aşıklar" filmiyle tanıdığımız, günü- kuşkusuz, hatta yer yer ağırlaşan, sıkıcı miz tmanol Arias adb İspanyol aktö-
müz ispanyol sinemasının önde gelen bir tempoya büründüğü bile söylenebi- rüyle, hâlâ genç kız tazeliğini nasılsa ko-
yönetmenlerinden Vicente Aranda'nın br. yan, soğuk, malın gözü ve civelek bir
gözde yazan Juan Marse'mn bir romanı- Bunuelvari, aşina temalara yaslanan meşum kadın kompozisyonu çizen,
ndan uyarladığı "tki Dil BUen Aşık", bu orta karar Vicente Aranda filminin yıllann ttalyan dilberi Ornella Muti'nin
çok önemb ve anlamlı bir çalışma değil bizim için asıl sürprizi, ilk kez seyrettiği- cizgi dışı performanslan oldu.
erotizm icermedi" gibisinden çok iddiab
bir sloganla rekJam edilen ve 1991'de
İtalya'da gösterildiğinde tartışmalara
yol açıp hatın sayıbr bir hasılal getiren
'sansasyooel film' (üstadm hangi yapıtı
sansasyonel değil ki?) Paprika'da 'rande-
vııevlerinin altın çağı' 1950"li yıllarda.
Trieste genelevinde, 'züğürt ve pezo' sev-
gilisine para sağlamak amacıyla işe baş-
layan, genç ve cazibeli bir fahişenin, Ro-
ma'dan Marsilya'ya kadar uzanarak
kontesliğe varan öyküsünü anlatıyor
Brass.
Karakterlerini fahişe, mama, kadın
satıcılanyla, aynab, mermerli, nezih şeh-
vet mekanlannın müdavimi olan erkek
müşterilerin, dekorlannı da Belle Epo-
que'umsu, grotesk birtakım zevk evleri-
nin oluşturduğu, 'genelev bü>ük bir aile-
dir', 'entelektüel kadın fahişeden daha
orospudur ya da İıayat kısa, şîehvet uzun-
dur'(!) gibisinden, Brassvari incilerin de
ortaya sacıldığı 'Paprika' soft-porno se-
vişme sahneleriyle tıkabasa doldurul-
muş, Türkçe dublajlı, erotik bir pembe
dizi gibi tüketiliveriyor anında. Film bo-
yunca gittikçe saçı başı, makyajı düzele-
rek erkeklerin kayıtsız kalamayacağı.
alımlı, bakımlı bir seks bombasına dö-
nüşen kahramanımız Mimma-Paprika'-
yı, 7-8 yıl kadar önce, babası yaşındaki
Klaus Kinski'ye takılırken, üstad Brass
tarafından keşfedilerek sinemaya ka-
zandınlan, kimi sahnelerde (özelbkle yü-
züyle) fena halde Nastassia Kinski'yi
çağnştıran, genç ttalyan yıldızı Debora
Caprioglio oynuyor.
'Bütün kadınlar bunu yapar'
Normabnin yanı sıra lezbiyen ve en-
sest ilişkilere kuçak açmayı da marifet
sayan filmde, kürtajcı doktor rolünde
Maestro Tinto Brass da sefıh bir Alfred
Hhchcock karikatürü gibi boy göster-
mesin mi? (O bunu hep yapıyor zaten.)
Masum yüzüyle tezat seksi yuvarlaklara
sahip, cazibeli taze Mimma'cık, Paprika
adıyla 15 günlüğüne genelevde çahşmayı
kabullenerek Edith Piaf şarkılan eşbğin-
de, dünyanm en eski mesleğıni icra etme-
ye koyulunca artık havada uçuşan, sert-
leşmiş, tehditkar penisler görmekten bir
türlü kurtulamıyor gözlerini her ka-
padığında. Madam Colette'nin neredey-
se 'et satmaktan' pek memnun, mesut.
prensesler gibi saîınan, işveli kızlanna
kanşıp tez zamanda madamın en gözde
sermayesi haline gelerek çeşitli genelev-
lerde yıllarca süren parlak kariyerinde
gitgide fahişe olmanın erdemlerini de
kuşanan dilber kahramanımızın başına
talih kuşu (evblik) konuyor derken.
Uyuşturucu bağımbsı tutkunluğuyla
Paprika'ya sevdalanan yaşlı ve zengin
müşterisi bir konttur bu talih kuşu. Mes-
leğin tüm cilvelerine katlanarak sonun-
da sınıf da atlayıp soylu kontes unvanına
da kavuşan Paprika, vefasıyla anl zınl
ağlatacağı madam Colette'nin zevk evi-
nin tüm mallannın haraç mezat satıldığı
fümin finabnde son bir sürpriz yaparak
öyküyü noktabyor. 1950'lerin sonunda,
'Hıristiyan Demokratlar'ın bastırmasıy-
la Merlin Yasası adıyla hayata gecirilip
ttalya'daki bütün randevuevlerinin ka-
patılmasına yol açan ahlaki uyulamalan
da, nostaljik bir çağın sonu olarak filmin
fınaline yerleştiriyor Brass. Her ne kadar
bu anekdot, 'mastürbasyoncu filmi'ne
yamanmış, eleştirel bir öğe gibi. iğreti
kaçsa da.
Fıkır fıkır bir et denizinin derinlikleri-
ne çekilen, her boydan, yaştan erkekler
sergisi ya da etb butlu, jartiyerli, davet-
kar, Akdenizli fahişeler kataloğu gibi
özetlenecek, süslü püslü genelev kart-
postallan ya da ateşîi sevişme görüntüle-
riyle tıklım tıkış bu erotik Tinto Brass fil-
minde bayağılık diz boyu özetle. Üstad
bermutad gotik, barok ve rokoko popo-
lar üstüne yoğunlaşan bir anlatım tut-
turmuş yine. Sürekli cinsellik ve popo
takıntıb Tinto Brass sinemasının beylik
erotizmini oldukça sığ ve ticari tarafı-
ndan yansıtan 'Paprika', o geçen yıl sey-
rettiğimiz, olgunluk eseri 'Bütûn Kadı-
nlar Bunu Yapar'ın çizgisinin hayli geri-
sinde kalan, adi, basit, teşhirci ve tahrik-
çi bir soft-porno yapımı kısacası. Bü-
tünüyle erkek seyirciye yönelik tezgah-
lanmış, ağız sulandırdığı kadar mide de
bulandıran, Italyan işi bu et çorbasına,
türün iflah olmaz merakbsı yine de iştah-
la kaşık sallayacaktır kuşkusuz. Ne de-
nir, afiyet olsun!
Ken Loach yeni fılmi 4
Land and Freedom'da İspanya îç Savaşı'nı yansıtıyor
Cumhııriyetçilerin içindeki karşıthklar
Kühür Servisi - Ödüller, övgü-
ler ve derken yılda bir fılm yapa-
bilmesini sağlayacak parasal
güç... 90'b yülann, yönetmen Ken
Loach'a yaradığı söylenebüir.
80'b yıllarda üç yüda bir fibn çe-
ken, fihnlerinin tanıtımını yap-
mak için gerekli parayı bubnakta
çok zorlanan Loach, bugünlerde
İspanya Îç Savaşı'nı beyaz perde-
ye taşıyor.Yönetmen, 'Land and
Freedom' adlı yeni fılminde fngi-
bz, İskoç, Fransız, Amerikab ve
Ispanyollardan oluşan uluslara-
rası bir kadroyla cabşıyor.
Bugüne dek oyunculuğu ger-
çek yaşama mümkün olduğunca
yakm kılmak için büyük çaba
gösteren Loach, bu film için ay-
larca, oyunculukla ilgisi olma-
yan, ancak filmdeki karakterlerle
bağlan bulunan, onlann dene-
yimlerini ve ideallerini paylaşan
kişileraramış.
Fihnin profesyonel ve amatör
oyunculan Franco'ya karşı savaş
vermek üzere oluşturulan bir mi-
b'tan grubun elemanlannı can-
landınyorlar.
Oyunculardan; önceden tasar-
lanmamış doğal tepkiler almak
isteyen Loach, bunun için Barce-
lona yakınlanndaki kırsal bir
bölgede bulunan sette, tspanya iç
savaşı sırasmdaki koşullan aynen
canlandırmaya çabşıyor. Aynca,
Ken Loach, (gözlüklü) Barcelona yakınlanndaki çekimlerde uluslararası bir ekiple çalışıyor.
yine doğalbğın sağlanması
amacıyla çekimler gizlilik içinde
yürütülüyor ve oyuncular bir
sonraki sahnenin içeriğini çekim-
den önce öğrenemiyorlar.
Yönetmen, filmden söz eder-
ken "lyüerle kötülerin beuTgin bir
biçimde ortaya çıktığı, faşizm
karşıtı bir film yaptığımız sanı*
Imasın. Filmin öyküsünü, ctımhu-
riyetçi kesim içindeki karşıtlıklar
oluşriıruyor" diyor.
1936 yılında doğan Loach, Ox-
ford Üniversitesi'nde hukuk öğ-
renimi gördü.
Bu arada, üniversitedeki tiyat-
ro çalışmalannı yönetti. 1963
yılında BBC'ye giren Loach bir-
çok TV fılmine de yönetmen ola-
rak imza attı.
BBC'ye girdikten sonra poli-
tikayla daha fazia ilgilenmeye
başlayan Loach, iktidardaki sı-
nıflann faşizmi kendi çıkarlanru
korumak için kullandıklanna
inanıyor.
Ona göre İspanya iç savaşı
'uhısculukla değil, bir sınıfm di-
ğerine üstünlüğüyk" ilgiliydi. Lo-
ach'un bir başka hedefi de Stali-
nizm. 'Land and Freedom', Sov-
yetler Birliğj'nin politikalannı ol-
duğu gibi gösteren bir öykü.
80'li yıllarda üç yılda bir film
yapabilen yönetmen, artık daha
sık film çekebiliyor. Son yıllarda
'Hidden Agenda' (1990). 'Riff-
Raff (1991), Uluslararası tstan-
bul Film Festivali'nde gösterilen
'Raining Stones-Yağan Taşlar'
(1993) ve 'Ladybird, Ladybird'
(1994) fılmlerini çekti. Cannes
Fibn Festivab'nde 'Riff-Raffla
Eleştirmenler ödülünü ve' Yağan
Taşlar'la Büyük Jüri Ödülü'nü
kazanan Loach, Berlin Film Fes-
tivali'nde de 'Ladybird, Lady-
bird' filmiyle üç ödüle değer gö-
rüldü.
'Land and Freedom' Loach'un
bugüne dek çektiği en yüksek
bütçeli fibn. 2.75 milyon sterline
mal olacak filmin bütçesi ashnda
bir savaş fılmi için hiç de yüksek
değil. Filmin finansmanı Ingilte-
re, ispanya ve Almanya'dan sağ-
lanıyor.
YEDffiENK
UĞUR KÖKDEN
Eski Depgilep...
Eski dergileri karışdrmak, başlıbaşına bir zevk kayna-
ğı. Heyecan verici bir serüven. Bir çeşit zaman içinde
yolculuk. Yalnız o da değil! Gelişmiş, incelip yetkinleş-
miş beğenilere doğru bir arayış. Değişen değerlerin
kimi kez şaşkınlık uyandıran, kimi kez aydınlatıcı, ama
her durumda derslerle yüklü geçit töreni.
Yedigün de işte bu dergilerden. İlk sayısı, Mart 1933te
yayımlanmış. Yarım yüzyılı aşkın bir geçmişe sahip. O
sırada başyazar, genç bir gazeteci olan Peyami Safa.
Hep hafif konular işliyor, ayrıca yazış yöntemi de öyle.
Ancak 18. sayıda bir "Server Bedi"öyküsüyle karşılaşı-
rız. Kibar hırsız Arsen Lupin'in yerli örneğidir bu kısa
"Cingöz Recai" öyküleri. Ne var ki, başyazılar uzun sür-
mez. Yerini başka imzalara bırakır.
Derginin yıllar boyu değişmeyen bir geleneği, ilk sayı-
larla birlikte başlar: Her hafta yayımlanan bir edebi tefri-
ka. Bunlarm birincisi, Sedat Simavi imzalı "Fuji Yama"
isimli bir romandır. Daha sonra Edhem İzzet Benice'nin
"Foya"s\, Reşat Nuri'den "Çalıkuşu", "Eski Hastalık",
"Ateş Gecesi", Halkle Edip Adıvar yurda dönünce "Ta-
tarcık" hep Yedigün'de yayımlanır ardı ardına. Ayrıca
bu romanların, her sayı, neredeyse yarım sayfalık bir
"/vfün;YFeh/m"tablosuyla zenginleştirildiğini de söyle-
mek gerek.
İlk yılın yazarları arasında Nizamettln NazH, M. Tur-
han Tan, Kadircan Kaflı, Ahmet Refik ve Mekki Sait
Keskin görülür. Bunlardan ilk üçunün konuları tarihten
alınmış, geniş kitlelere seslenen romanlar yazması bu
tarihten sonradır. Bu kuşak, aynı zamandaFeridun Fazıl
Tülbentçi'nin öncüsü sayılır.
1933'ün çizerleri arasında, başta Cemal Nadir gelir.
Yanı sıra, Ramlzçizer.
Derginin, her sayıda, günümüzün çok yönlü öykücüle-
rinin öykülerine yer verdiğini de unutmamalı. O döne-
min bu genç ve yetenekli kalemleri Sabahattin Ali (söz-
gelimi "Hanende Melek", "Uyku"), Mahmud Yesari,
CahH Uçuk, Nedp Fazıl ("Rehine Konan Adonis"), Ke-
mal Tahir, daha yenilerden Ilhan Tarus. Bu arada, Halid
Zlya'nın iki öyküsünü özellikle unutmamak gerekecek
(1935 yılı, sayı 106 ve 115).
1935 yılının bir öykücüsü, Samizade Süreyya Erdo-
ğan'ın kim olduğu, yazık ki bugün bilinmiyor. Bir başka
öyküsü de çıkmamış.
Şiire gelince, genç yeteneklerden şiirler kösesinde,
birdenbire tanıdık bir isme rastlıyoruz: Salah Birsel.
301. sayıda "Va/n/z///f"şiiriyle, 303. sayıda "GurbetteBir
An"şiiri. Her ikisinde de belirli ölçüde Necip Fazıl'ın et-
kisi duyumsanıyor. Bu şiirler, derginin "Güzel Şiirler"
başlığı altında verilmiş.
Bu arada, Necip Fazıl imzalı Cumhuriyet'in on beşinci
yıldönümü dolayısıyla yazılmış -daha doğrusu, yazılma-
sı istenmiş- bir şiir yer alıyor dergide. Ancak, hastalığı
nedeniyle bu şiirin Gazi'ye sunulamadığı dipnotu da
özellikle konmuş, aynı sayıya.
Bu arada Nazım'dan iki şiir var. Biri, Nisan 1937 tarih-
li; öbürü, birkaç sayı sonra yayımlanmış: "Akdeniz'de
Bir Hayalet".
öte yandan, daha 1935 yılından başlayarak, neredey-
se iki sayıda bir, Nurullah Ataç'ın değinmelerini görüyo-
ruzdergide. llkyazı, Norveçli biryazar üstüne. 1939son-
larında, Ataç'm yazıları "Hatıralar" üst başlığı altında
yayımlanıyor.
Bunlarm dışında, Yedigün'ün düşünce yanını ortaya'
koyan sürekli iki imza var: Biri Hüseyin CahK Yalçın
(onun "Yedi Günde Bir" başlıklrsöyleşi ve gezi notları),
öbürü Sadri Ertem ("Fikir ve Sanaf'yada "FikirveEde-
biyat" köşesi). Bunlara, kuşkusuz Halkle Edip'ı de ekle-
mek gerek. önce "Müsahabe", ardından "Arka Sokak-
tan Görüş" üst başlıklı Paris'ten gönderilen düzenli haf-
taiık yazılar.
Anılara da önemli yer ayrıldığı görülüyor dergide.
özellikle, H. CahHYalçın'ın anılarına: "Malta Adası'nda
Esaret Hatıralan", "1908-1918", "Mercan İdadisi'nden
Babıali'ye"; Falih Rrfkı Atay'ın "88" başlıklı anıları, Re-
şat Nuri'nin kalemiyle çizilmiş portreler: "Aramızdan
Bazıları"; Aka Gündüz'ün 1939da yayımlanmış 'Def-
ter'i'.
Yedigün, yayımladığı az ya da çok sayıda kimi görüş-
melerle de dikkati çekiyor. 1935 Temmuzu'nda, Yahya
Kemal ve Nazım HUonet'le, Şubat 1938) de Yakup Kad-
ri'yle, 1939 başında Halide Edlp'le, Edhem İzzet Be-
nice'yle (1935), Tevfik Flkret'ın eşiyle gerçekleştirilmiş
konuşmalar.
"Edebiyatçılanmızı Tanıyalım"başlıklı dizi yazı da üs-
tünde durulmaya değer. İmza sahibi, M. Behçet Yazar.
Gerçekten, bir hoş sada imiş Yedigün, kalan bu kub-
bede...
'IkiHınzjrAdam'
gösterimegiriyorKfiltür Servisi- Beyazperde-
nin en muhteşem ikililerinden
biri olarak tarumlanan Jack
Lemmon ile VValter Matthau yu
beşinci kez bir araya getiren
"Grumpy Old Men"(tki Hınzır
Adam) adlı yapım bugün lstan-
bul sinemalannda gösterime gi-
riyor. Yapımcıbğını John Davis
ile Ridıard C.Berman'ın. yönet-
menhğini de DonaM Petrie'nin
gerçekleştirdiği filmde. yaşarn-
lan boyunca birbirleriyîe didi-
şip duran iki yaşb adamın ko-
mik mücadelesi anlatıbyor. Di-
ğer önemli rollerini Ann-Marg-
ret, Daryl Hannah ve Kevin Pol-
lack'ın paylaştığı filmde olaylar
Minnesota'mn küçük bir kasa-
bası olan VVabasha'da geciyor.
Birbirlerini 56 yıldır tanıyan
John Gushafson (J.Lemmon) ve
Max Goldman (W.Matthau)'-
nun en büyük zevkleri çeşitb' şa-
kalar yaparak birbirlerinii zor
durumlara düşürmektir. Ancak
ikisi de bu sürtüşmeden hiç söz
etmemekte, hatta her sabah
karşılaştıklannda selamlaş-
makta. ama bu esnada bile bir-
birleriyle inceden inceye alay et-
mektedirler. Bir gün, caddenin
karşısındaki eve güzel bir dul
olan Ariel Tnıax'ın taşmmasıy-
la olaylar iyice kızışır. Geldiği
andan itibaren iki yaşlı adamın
ilgi odağı haline gelen Ariel,
kısa zamanda ikisiyle de dost
olur. Ancak onun varbğı iki
ezeli düşman arasındaki mü-
cadeleye yepyeni bir boyut ka-
zandırmıştır. Artık her ikisi de
Ariel'i elde etmek için her yolu
mübah görmektedirler.
Filmin senaristi Mark Steven
Johnson. ilk senaryo denemesi
olan "tki Hınzır Adam"ı. yak-
laşık üç yıl önce kaleme almış.
Filmin çekimleri, gerçek VVa-
basha kasabasının küçüklüğü
nedeniyle Minneapolis ve St.
Paul şehin sınırlan içindeki de-
ğişik yerlerde yapılmış. Örneğin
iki adamın buz üzerinden balık
avladıklan görüntüler Minnea-
polis'e 45 dakika uzaklıktaki
Rebecca Gölü'nde gerçekleşti-
rihniş. Aynca iç mekan çekim-
lerinin büyük bölûmünde çev-
redeki antika dükkanlanndan
toplanan mobilyalar kullaml-
mış.