Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3SAYFA CUMHURİYET
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
30 HAZİRAN 1994 PERŞEMBE
Tarihsel veriler içinde
Prof.BAHRİSAVCI
Ç
ağdaş Türkiyemizde, tam
demokratik bir anayasa
aranıyor. 12 Eylül'ün, za-
lim ve de zavallı bir yön-
temle ve içerikle doğmuş
82 Anajasası'ndan, annıl-
mak isteniyor. Öyleyse, yeni bir anaya-
sa, hem vöntemiyle hem içerigiyle de-
rnokrasinin sivil toplum kurallan için-
de aranmalı, bulunmalı, taknin edilme-
Li (hukuk üslubuna kavuşturulmalı) de-
gil mi? Bunun da doğrudan ve en basit
yolu, bir kurucu Meclis (assamblee
^onstituante) niteliğinde bir Meclis ile
32'yi toptan kaldırmaktır.
Oysa anayasayı, hep. aslında, anaya-
«syı yapma istenci öne alınmadan yapıl-
•nış bir seçimle kurulmuş Meclis içi bir
•conu olarak düşünmekteyiz: Bu Mec-
îs ki seçimden gelen, ama doğal olma-
»ına karşın, sıradan bir yasama'sal (teş-
-îi) Mecüs'rir. Anayasa yapma istenci
le donatılmış bir kurucu Meclis (as-
>amblee constituante) değildir, ama
ınayasa değışikliği yapmaya yetkilidir.
3u yetkisi de sınırlı değildir. Fakat tam
?ir anayasa yapma istencine de vekil ve
:emsitci değildır.
Aynca, demokrasinin bütün siyasal,
ıııkuksal ve de felsefesel kurallan ve
kurumlanyla bütünleşme sınavında
olan halkın özlemi nedir? Yapılış biçi-
mi ve getirdiği içerigiyle Tûrk demok-
rasisinin bir zulüm ürünü olan 82'den
tümüyle kurtulmaktır. Onun yerine, si-
yasal gelişim tarihimizin genel parla-
menter laik çizgisine uygun öğeleriyle
yepyeni bir anayasal kurumlaşmaya
ulaşmaktır.
Bu yeni anayasal kurumlaşma için-
de Tanzimat'tan, Meşrutiyetlerden,
Mustafa Kemal'in anayasacılığından.
27 Mayıs'ın "çogufcu toplum yapısıör-
gütknmesine aç ılnuş geniş yelpazeli öz-
gürlükler" anayasalannın, öğeleri bu-
lunabilir; hatta 82'nin kimi öğeleri bi-
le bulunabiiir; çünkü bunlar, Türki-
ye'nin gerçek malı olmuş siyasal ku-
rumlardır; ye hiçbirisi, 12 Eylül darbe-
cilerinin "Âli ve lütufkâr" karihalann-
dan gelmiş armağanlar değildir. Bunla-
nn hepsi de "siyasal gelişim süreci-
miz"in doğal, laik ve demokratik ürün-
leridir; kökünü, 12 Eylül'ün bile kazı-
yamadığı kalıcı kalıtlardır. Onlan 12
Eylül bile yok edememiştir; kimse de
yok edemez. Işte bugünkü sorun, de-
mokrasi ile kökten bütünleşmecilerin
bu özlemine, gerçekten tümden bir ye-
ni anayasa ile yanıt vermektir.
Fakat, irdelenmesini buraya sığdıra-
mayacağımız bir olgu da vardır, Türki-
yemizde... Bugünkü koşullar, zihniyet-
ler, siyasal tutkular, "Kurucu Meclis"
nitelikli biryeni Meclis'e ulaşmaya ola-
nak vermiyor; bizi, ancak, elimizdeki
parlamenter mekanizma ile yetinmeye
zorluyor. Biliyoruz ki, bu Meclis, ana-
yasayı tümüyle değiştirme, yepyeni bir
anayasayı kurma istenci ile seçilmiş bir
Meclis değildir. O, halktan, temel amaç
olarak yeni bir anayasa yapmak üzere
değil, günlük (ruz-u merre) yasama,
yürütmeyi denetleme işlevini görmek
üzere vekâlet ve istenç almıştır. Yani o,
bir "Kurucu Meclis"olarak oluşturul-
mamıştır; bir legal yasama'sal "teşrii
Meclis" olarak kurulmuştur. Ama, ana-
yasal düzenimizgereği, ivedi ve zorun-
iu konularda "kısmi anayasa değişiklik-
leri" yapma hakkı da vardır. böyle bir
kısmi istence de sahiptir.
Işte anayasada değişiklik yapmak
üzere başlatılan son girişim, yapılan ça-
lışmalar, bu parlamentoda olan partiler-
ce ve Meclis Başkanı 'nca yürütülen ça-
lışmalar, kimi ivedi sayılan konularda
o partilerce bir konsensüse vanlarak
bugünkü parlamentarizmimiz içinde,
yapılabilecek olanı yapma girişimidir.
Bu girişim ve çalışmalar, bugünkü ko-
alisyonun. ne bir lütfu ve bağışıdır; ne
de yürütmenin siyasal ve ekonomik ba-
şansızlıklannı örtmek için kamuoyu-
nun zihnini kanştırma (tağşiş-i ezhan)
yoluyla, halkı uyutma kurnazlığıdır. O,
demokratikleşme sürecimizdeki kimi
ivedi zorunluluklann, siyasal kadrola-
n bir itişi'dir Bu yüzden, kimi siyasal
kadrolarda ona, sudan nedenlerle, kök-
süz politika cambazlıklanyla, karşı gel-
me hakkına da sahip değillerdir. Bu,
konsensüscülüğe direnme oluşturur.
Anayasa uyuşmacılığı, yan çizileme-
yecek, ciddi bir iştir; tarihsel gelişim
sürecimiz gerektirdiği zaman, büyük
düşünsel özverilere de razı olmayı ge-
rektiren ciddi bir iştir. tşte, bunun da
tam zamanıdır. Yalnız, burada, şimdi
bu işe tekel halinde soyurunuş Meclis
içi siyasal dinamiklerimizin unutma-
malan gereken hususlar da vardır.
Bir kez: Türkiye'nin gelişim süreci-
nin bir "bütün" oluşturduğu; herhangi
bir ivedilik bahanesiyle, bütün dina-
miklerin bir bölümünün, bu bütünlük
dışında tutulmasına cevaz verilmeme-
si gereği unutulmamalıdır.
Oysa ki Meclis'teki partilerimizde,
kendilerinin yeter dinamikler oldukla-
n konusunda, yanlış bir duyulan var.
Bu, geniş yelpazeli bir konsensüs yeri-
ne, yalnızca Meclis'teki partilerden ku-
rulu bir eksik konsensüscülüğe yol açı-
yor. Sonra, atılacak her adımı, ancak
82'den, bütünüyle kurtulmanın bir ön
evresi saymak gerektiği de unutulma-
malıdır. Asıl amaç ve ereğin, 82'den,
toptan annmak olduğu, göz ardı edil-
memelidir.
En son, geJecek genel seçimlerin, bir
Kurucu Meclis niteliğinde de olacak
olan bir parlamento olması gereğini,
şimdiden kafalara sindirmek gerekir.
Ve sonra, demokrasileşmedeki tarih-
sel sürecimizi, şimdi çağdaş bir "ekono-
mik ve sosyal konsey" ile zenginleştir-
me yolunu tutmalıyız. Böyle bir orga-
nizmin, özellikle iş dünyasını, emek
öğesini "çağdaş bir sosyal devlet" koru-
masına kavuşturucu nitelikte olmasını
hiç göz ardı etmemelıyız. Bir finans-
kapital gerçeği varsa, emeğin de sırf pi-
yasa değerlerine kurban edilmemesi
gerçeği de vardır.
Daha sonra, 82'de olduğu gibi, cum-
hurbaşkarunı güçlendirici değil, halkın
katılımını sağlayıcı ve bu katılımı, laik
bir rasyonalizasyon içinde tutucu nite-
likte bir referandum konusu, bütün di-
namiklerce düşünülmelidir. Parlamen-
tarizmin, devlet başkanının gerçek par-
lamentarizme sığmayan yetkilerini, baş-
ta şu mahut 104. madde olmak üzere,
rasyonalize etme işi de savsaklaıuna-
malıdır. Devlet başkanına, 82'de tanı-
nan yetkiler, parlamentarizmimizin
başına dert olma istidadında haşivler-
dir ki parlamentarizme hiç sığmaz.
ARADABIR
SELAHATTIN BALTA
Devlet Denetim Elemanlan Dernekleri
Eski Genel Başkanı
Kafalar Karışık!
Ibadet, Siyaset, Ticaret... Sonlan ET'le biten üç söz-
cük. Bu sözcükler tek tek elbette bir anlam ifade eder.
Ibadet, Islami esaslara göre yaşam biçimini; Siyaset, de-
mokratik kurallara göre söylem biçimini; Ticaret, ekono-
minin bulunduğu koşullanndaki sonuçlarını anlatır. Bü-
tün bunlar böyle de, bu üç sözcük, toplumumuzun bu-
gün geldiği noktada çok ayrı yapıyı ve çelişkileri anlatır.
Türkiye, 12 Eylül sonrası bilimsel düşün ve kavramlar-
dan bilinçli olarak uzaklaştınlarak bu üç sözcüğün sar-
malına alınmıştır. Denmiştir ki: Ibadetini yap, kânnı sağ-
la, sana bunları kim veriyorsa onun siyasetini yap. Işte
bu ilkesizlik, toplumumuzu öyle bir açmaza sürüklemiş-
tir ki; sonuçta buna inanan bütün kesimler kafasını ka-
yaya çarpmıştır. Dört egilimin biriikte siyaseti bunun en
çarpıcı örneğidir.
Neden? Çünkü ibadet yapanlar da, siyaset yapanlar
da, ticaret yapanlar da görmüşlerdir ki ilkesiz davranış-
lann sonu gelmiştir. Çıkara dayalı, özünde ilke bulunma-
yan, toplumun tüm kesimlerinin sorunlanndan annmış bir
anlayışın iflas ettiğini görmüşlerdir. Ülkemizin bugün gel-
diği nokta budur.
Ulkemizde kurulu bütün siyasal kadrolann büyük bir
bölümü, bu üçlü sarmanın etkisinde kalarak siyaset yap-
tıklanndan, siyasal kadrolara olan güven bütün boyutla-
rıyla sarsılmış bulunmaktadır. Sol partiler, sendikalar, si-
vil toplum örgütleri, toplumun içıne düştüğü bu hastalı-
ğa yazık ki öncü olamamaktadır. Sisteme dayalı siyasal
partilerin hemen hepsinin ibadeti siyasete, siyaseti tica-
rete kanştırarak zaman zaman uygulamalanyla ve politi-
kalarıyla bazen ibadeti, bazen de ticareti öne çıkarmala-
rı, toplumun sorunlanna tanı-tedavi olan siyaseti çok ge-
rilerde bırakmıştır.
Toplumda bozulan genel dengelerde dürüstlükerc/em
olmaktan çıkarılmış; sahtekârlık meziyet olmuştur. De-
mokrasi toplumu değil, teokrasi toplumu oluşturulma
gayretleri öne çıkmıştır. Oysa siyaset, toplumbilimcilerin
tanımlamasına göre sorunlan saptama, yönlendinme ve
çözme sanatıdır.
Bugün ulkemizde bütün kesimler, bu anlamda uygu-
lanan siyasetten de, ticaretten de, ibadetten de bıkmış-
tır. Toplumun gündemini kayram karışıklığı, belirsizlik,
enflasyon, devalüasyon, işsizlik, yolsuzluk, demokrasi
karşıtı güçlerin eylem haberleri ile anarşi ve terör oluş-
turmaktadır.
Bu ortamda güvensizlik, toplumun genel hastalığı ol-
muştur. Siyasal partiler, ülkemizin en temel sorunlarında
bile birlikteliği sağlayamamaktadır. Parlamento bu olup
bitenlere dışandan seyirci kalmaktadır. Bütün bu söyle-
nenleri basın ve öbür yayın organlan sürekli yinelemek-
tedir. Ama gerçek anlamda çözüm öneren, toplumun di-
namik kesimlerini harekete geçiren hiçbir eyleme rastlan-
mamaktadır. Hatta çoğu yorumcu; belki de bilmeden bu
durumu teşvik bile etmektedirier. Kara tablo çizmek, eleş-
tirmek, ama çıkış yolunda çözüm önermemek, adeta
toplumsal kural haline gelmiştir.
Toplumun hastalığı bellidir. Bu hastalıkda, inatla yıllar-
dırsürdürülen veönüne birsürü engel konulan veyasak-
laria beslenen örgütsüzlük hastalığı'd\r. Toplumun bütün
kesimlerinin önündekı örgutlenme engelleri kaldınlmadan
toplum, sorunlannı çözemez; çözüm öneremez, tedavi
yapamaz duruma gelir. Toplumun bu sorunlanyla kendi
sorunlannı çözemeyen kişilerin ve grupların elinde kalır.
Demokrasi denilen şey de, örgütlü toplumun hep bir-
likte kendi evrensel kurallanna uyarak yaptığı savaşımın
adıdır.
Gelin, hep biriikte, örgütlü toplum yaratmada hiç kork-
madan, yılmadan, üzerimize düşeni yaparak ülkemizi ve
toplumumuzu, içine düştüğü bu yılgınlıktan, bezginlikten
ve becerisizlikten kurtarmanın yollarını ve kanallarını
açalım. Korkunun ecele faydası yoktur. Yaşadığımız or-
tam bunu gerektiriyor.
Özel TV kanallannın yapımcı ve sunuculanna
Ellerinde tuttuklannı 'vehmettikleri' terazinin bir kefesine demokratik
düzen savunuculannı, öbürüne demokrasi karşıtı olduklannı
saklamaya bile gerek duymayan şeriatçılan yerleştiriyorlar. îkisinin
birbirine denk olduğunu ilan ediyorlar!
EDtBE MIHÇIOĞLU£w^/ Biyoloji Öğrvtmeni
kesılenler, Sayın Erbakan'ın karşısına çık-
madan dut mu yiyorlar?..
Kimseyi kandıramayan yapay bir yansız-
lığa sığınıp, ülke gerçekleri adına düzenle-
nen izlencelerde, niçin ülkenin 'din'le ve
'dinciler'le ilgili iki apaçık gerçeği "SJSB" bı-
rakılıyor?!..
I) Türkiye yurttaşlannın çoğunluğu lslam
inancına bağlıdır: ancak, şeriat kurallannca
biçimlendirilecek bir baskı toplumunda ya-
şamak istememektedir. Şeriatçı kesim, Tür-
kiye Müslümanlannın temsilcisi değildir;
olamaz. Müslümanlar adına konuşmaya kal-
kışan şeriatçıya, bu gerçeği anımsatmak, su-
nucunun doğal görevidir! Bu görev ısraria
ihmal edilmektedir...
II) Şeriat düzeni ve bu düzenin ana çizgi-
leri ve aynntılan -örneğin "örtûnme" (teset-
tür)- konusunda. ülkemizin din bilginleri
henüz kencji aralannda görüş birliğine va-
ramamışlardır. Çeşitli görüşlerin yalnızca
bir tanesinin "tek hakikat" olarak izleyici
kitlesine iletilmesi, gerçeğin (sözcüğün hem
toplumsal hem dinsel bağlamında) ortaya
çıkanlmasına değil, kaybolmasına hizmet
etmektir!
Ben sayın patronlann, yapımcı ve sunu-
culann aptal olduklannı sanmıyorum; yasa-
dışı parasal ilişkiler içinde olduklan söylen-
tilerine de doğrusu inanmıyorum; kendile-
rini tenzih ederim... Ancak bu sayın bayla-
nn duygulannda ve sezgilerinde bazı yanıl-
gılar olduğu kanısındayım.
Kjşi bir olgunun etkisini gövdesinde his-
setmedikçe, o olguyu tam kavrayamıyor.
Biz çağdaş kadınlar, şeriatçı düzenin tehdi-
dini çok daha derinden kavrayabiliyoruz,
çünkü ilk hedef biziz. Erkekler kendilerini
de tehlikelerin beklediğini belki düşünemi-
K
apitalizm acımasız bir dü-
zen; önce, "kâr" tannsına
teslim olmayan kapitalistle-
ri kahrediyor! Özel TV ka-
nallannın ilk ve temel ama-
cı elbette kâr, yani reklam
gelirleri... Toplumun yaşamsal sorunlannı,
kıvılcımlı konulan beyaz cama getiren tar-
tışmalar, araya reklam sıkıştırabilmek için
ideal izlenceler... Bu durum, sistemin doğal
gereği; ancak acaba kapitalizm, bencil
"kâr" ilkesinin dışında, toplum yaranna dö-
nük bazı ilkeleri de benimsemezse ayakta
kalabilir mi?
özel TV'ler, toplum yarannı hiçe sayarak,
bindikleri dalı kesiyorlar.
"Hayat-memat meseieleri" tartışılırken,
yapımcılann, sunuculann tavn karşısında,
en iyi niyetli, hoşgörülü izleyici bile şaş-
maktan, kuşkuya kapılmaktan, sormaktan
kendini alamıyor: Bu sayın baylann aklı mı
yok; yoksa kapitalizmin yasal yüzünün dı-
şındaki ilişkileri mi var?..
Baylann tavırlanna bakılırsa, kendilerini
ülkenin "çamurunun" çok üstüne yerleştir-
mişler; oradan aşağıya, lütfedip bakışiar atı-
yorlar; ellerinde tuttuklannı "vehmettikleri"
terazinin bir kefesine demokratik düzen sa-
vunuculannı, öbürüne demokrasi karşıtı ol-
duklannı saklamaya bile gerek duymayan
şeriatçılan yerleştiriyorlar. Îkisinin birbiri-
ne denk olduğunu ılan ediyorlar! Bay Me-
zarcı'lara, Bn. Şenlikoğlu'lara gösteri olana-
ğı sunuyorlar bol bol... Ne şeriatçı kesimin
varlığını, ne de demokratik çerçevede kal-
mak koşuluyla kendi propagandasını yapma
hakkını yadsıyorum. Ancak merak ettiğim
bir konu var: Mustafa Kemal Atatürk'e sö-
verken, Bay Turgut Özal'ı överken bülbül
yorlar. Hele de refahın ve serbest ilişkilerin
sağladığı "güvenli birortamda" yaşıyorlar-
sa... Oysa bu ortam bir yanılsamadan iba-
rettir; kör inancın rüzganna, "iskambfl ka-
ğrtlanndan kurulu bir şato" kadar bile da-
yanamaz...
Neden mi? Açıklamaya çalışayım. Ulke-
mizde okur yazarlann bilgisiz kalmayı alış-
kanlık haline getirdiklen konulardan bindir,
insan gövdesinin anatomisi ve fizyolojisi...
Oysa uygarlık gövdemizle iç içedir. tnsan-
lığın tarihi inanan (çok kapsamlı bir duy-
gusal durum olan inanç, dinsel çerçeveyle
sınırlandınlamaz elbette) ve eyieminöykü-
südür bir bakıma. öyle gizemli bir öykü de-
ğildir bu aslında; gövdenin işleyişi bağla-
mında bile anlaşılabilir. Yapıcı, sevecen,
üretken inanç ve atılganlık; aynı zamanda
yıkıcı, nefret dolu, yok edici inanç ve atıl-
ganlık... İnanç ve atılım gücünü sağlayan,
organizmalanmızın ürettiği biyokimyasal
maddeler, yani "biyojenaınin"lerdir. Biyo-
jenaminleri kanımızda çoğaltan ise duygu-
sal uyanlardır; bol yemek, alkol, cinsel do-
yum (orgazm) biyojenaminlerin kan düzey-
İerini düşürür.
1920'lerin sonlannda, '30'lann başlann-
da, 1. Dünya Savaşı vurgunlanyla cüzdan-
lan iyice şişmiş azınlık kapitalistler, aydın-
lık salonlannda "kaüte konyak"lannı yu-
dumluyorlardı. Palazlanan Nazizm, tırpa-
nıyla geldi. Nazizm de neydi? Bir kukla,
korkulan "proleterde\Tİmi"ne karşı engel...
Ipler nasılsa kabank cüzdanlılann elindey-
di. Gevşek kaslan, bağnaz inancın şahlanı-
şııu duyumsayamadı... Doygun rahatgövde-
lerinin, 10 yıl sonra "krematoryum" baca-
lanndan püsküren kara dumanlann külüne
dönüşeceğini düşleyemediler bile... "Se-
zar'uı hakkını Sezar'a verelim." Nazi cani-
leri, kıyımlardüzenlerken, kurbanlannın di-
risini değil ölüsünü yakarlardı! Kitleyi da-
ha az acıiı bir ölümle, zehirli gazla kurban
ederlerdi önce...
Bu tarihsel yangın öyküsü, size hiçbir şey
çağnştınyor mu? Ateşi derinizde duyumsa-
yabiliyor musunuz?..
TART1ŞMA
Bodrum, Bodrum!
ecen bayram
tatilinde
g ;
laıklığınvc
^ m ^ Atatûrk
ılkelerinin. anık. en azından
Bodrum'da asla
yıkılmayacağını gördüler.
Bodrum Belediyesi
bahçesindeki. Türkiye'nin en
"sivil Atatûrk" heykehnın ıkı
metre önüne; onu ve ilkelerini
korumak üzere. bronzdan
dökülmüş. atlı bir "asker
Atatûrk" hevkelı
yerleştirilmişti.
Özensizce mermer kaplanmış;
önü, kötü bir kabartma ile
süslenmiş >oiksek bir altlık
üzerinde; ileriye uzattığı sağ
eliyle Yunan adalannı
gösteren: güçlü. asker, fatih bir
Atatürk heykelivdi bu.
NusretSuman'ın: Bodrum'un
beyazlığına u\an. beyaz
betondan yaptığı Atatürk
heykelini bilenler,
anımsayanlar:bırulus>aratıp
bircumhuriyet kuran; ama.
Türkiye'de kesinlikle herkesten
çok tatil yapmaya hakkı
olduğu halde dinlenemeden
ölen Atatürk'ün. (en azından
heykelinin) Bodrum'un güzel
doğasını alçakgönüllülükle.
başı hafıf önde. huzur içinde
izlediğini düşünerek, se\ giyle
gülümserlerdi eminim. Belki
de. bu insanlar; Atatürk'ün;
sonradan görmelerin istilasıyla
küflenen bu güzel doğaya
acıdığı için ya da kendi
kurduğu partinin uzantısının
da ortak olduğu bir hükümetin.
nasıl olup da Gökova Teımik
Santralını işletmek için fırsat
kolladığına şaştığı için başını
öne eğdiğini düşünerek
üzülürlerdi.
Kısacası. Suman'ın heykeli.
insanı mutlandıran.
hüzünlendiren, düşündüren
belki de tek Atatürk heykelidir
ülkemizdeki. Şimdi onun
önünde. Canonica'nın
İzmir'deki atlı Atatürk
heykelini çağınştıran (belki
üzerinden kop\a ahnarak baş
ve kol duruşu değiştirildi ve
pelerin eklendi). estetik düzeyi
düşük. ka\ ramsal açıdan
yoksul. çevresine son derece zıt
bir heykel var.
Kara cahillere; anlayamadığı.
beğenemediği sanatın içine
tükürmecesareti veren
toplumsal ve siyasa!
düzeysizliğe ulaşmamızda;
Atatürkçülüğünü kanıtlamak
için iki heykele sahip olmaktan
başka çare bulamamış geçen
yıhn SHP'lı Bodrum
Belediyesi'nin de birazpayı
olma olasılığı bile çok aadır.
Üstelik bu kez içine tükürülen
yalnızca bir heykel değil,
Türkiye'nin en büyük turizm
merkezi Bodrum'dur.
Şimdi göreceğiz bakalım:
Bodrum'un ANAP'lı yeni
belediyesi hangı he\ keli ncreye
kaldıracak. K.imbil'ir, belki bir
heykel de onlar diker.
Doç. Mehmet Zaman
Saçlıoğlu
PENCERE
2 Temmuz Yarından Sonra..
2 Temmuz bir yıldönümü..
İyi yıldönümleri vardır..
Ama insan, kötü olayların yıldönümlerinde de belleği-
ni tazeleyip düşünmekten kendisini alamaz.
6 Ağustos 1945'te, bir Amerikan uçağı, Hiroşima'ya
atom bombası atmıştı. Kent haritadan silindi. Bu toplu
kırım ve bilinçli cinayeti insanlık unutamaz, her yıl acı
törenler yapılır, bellekler tazelenir.
2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta Madımak Oteli'ne sığınan
aydınları, sanatçıları, şairleri, 'kara yobazlar' diri diri
yakmışlardı; bu 'kara olay'ın ilk yıldönümü yarından
sonra yaşanacak..
•
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'nden bir mektup al-
dım, okurken altını çizdiğim satırları aktarıyorum:
"2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta, Pir Sultan Abdal Kültür
Derneği ile Kültür Bakanlığı ortaklaşa 'Kültür Şenlikleri'
düzenledi. Bu şenliklere tanınmış yazar ve ozanlar, ka-
rikatürcüler, semah ekipleri katılmışlardı, kitaplar imza-
lanıyor, söyleşiler yapılıyor, sanat etkinlikleri sergileni-
yor, sazlar çalıyor, semahlar dönüyordu.
Ülkemizi 'ortaçağkaranlığı'na sürüklemek isteyen şe-
riatçı örgütler, bu etkinlikleri içierine sindiremediler,
saldırıya geçtiler, Kültür Bakanlığı 'nın girişimiyle diki-
len 'Halk Ozanları Heykeli'n/ yıkarak yaktılar, Atatürk
heykelini sökerek gözlerini tornavidayla oydular; bu-
nunla da yetinmeyen şeriatçılar, aydın ve sanatçılarm
kaldıkları Madımak Oteli'ne saldırdılar. Otelin önünde
güvenlik güçleri vardı, durum devletin en ust yetkilileri-
ne duyurulmuştu, tam sekiz saat kurtuluşu bekleyen in-
sanlar aonunda yakılarak öldürüldüler.
Olaydan sonra yüzbinlerce insan bu vahşeti kınadı.
Pir Sultan Abdal Derneği'ne binlerce faks, mektup, telg-
raf, telefon yağıyordu. Bu acılı ortamda, Pir Sultan Abdal
Derneği'nin organı olan dergide Çanakkale E Tipi Ce-
zaevi'nde yatan Kemal AHuntaş ile Ibrahim Halit Elçl -
nin protesto mektubu da yayımlandı.
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde mektupta
bölücülük propagandası yapıldığı iddiasıyla dava açıldı.
Davaya bakan DGM heyeti, aynı zamanda Sıvas Kat-
liamı davasına da bakmaktadır.
Davasonunda;
Pir Sultan Abdal Kültür ve Sanat Dergisi'nin dernek
adına sahibi ve derneğin başkanı Murtaza Demir e 6 ay
hapis ile 6 milyar para cezası, dergiyi basan yayınevi
sahibi Burhan Günel 'e 6 ay hapis ile 5 milyar para ceza-
sı, derginin Yazıişleri Müdürü Metin Kuzugüdenlioğlu -
na 6 ay hapis ile 3 milyar lira para cezası, mektubu
yazan Altuntaş ile Elçi'ye ikişer yıl hapis ile 250 milyon
para cezası verildi."
•
Yasalar yasakladığı için dava konusunda bir şey ya-
zamıyorum; verilen kararın yürürlükteki kanunlara uy-
gun olup olmadığı bir ayrı konudur.
Türkiye'de fikir özgürlüğünden yoksunluk sürüp git-
mektedir; bu utanılacak durumdan bir türlü kurtulama-
dık; daha iki gün önce Haluk Gerger bu yüzden Ankara
Merkez Cezaevi'ne girdi; içerde yatan aydınlara ve bi-
lim adamlarına katıldı.
Sıvas'ta insanlar diri diri yakılırken seyirci kalan dev-
let, insanları düşünceleri yüzünden hapis cezalarına
çarptırmakta gücünü gösteriyor.
Bir ülke başbakanlığa bir kadın seçildi diye uygarlığa
kavuşamaz.
Kadın başbakan, fikir özgürlüğüne karşı mı, değil mi?
ölçü budur.
insanları düşüncelerinden ötürü cezaevine kapatan
bir ülke nasıl çağ atlayabilir?..
2000 yılının eli kulağında, bizim aydınlarımız hapisha-
nede...
3'üncü Binyıl'\ böyle mi karşılayacağız?..
HA YDARPAŞA GİRİŞ GÜMRÜK
MÜDÜRLÜĞÜ
Gümrüğümüzce Özüm Şekerleme Bisküvi Çikola Gıda San. Ltd.
Ştı. adına tescıllı 24455 sayılı 8.6.1992 günlü giriş beyannamesinden
aranılan 62 501.000- TL. (altmışıkımılyonbeşyüzbirbin) geliı eksiği
ile ilgili olarak tebligatımız adres değışikliği nedeniyle iade edildiğin-
den ve tebligata sarih en son adresi tespit edilemediğinden ödeme
emri yerine kaim olmak üzere 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28 ve
29. maddelen gereğınce ılanen teblığ olunur.
Basın: 29991
GÜNEŞ, DENİZ, KUMSAL, EĞLENCE, DİNLENCE...
MELODIE OTEL "DE BEŞİBİR YERDE.
ANTALYA/KAŞ MELODİE OTEL
7 gece/8 gün konaklama
2.900.000
* Denize sıfır * İki kişilik odalar (duş/WC/sıcak su) *
Yüzme havuzu, havuz bar * özel plaj, plaj bar *
Restaurant * Kahvaltı * Akşam yemeği (salata büfesi
eşliğinde)
* KEKOVA ögle yemeği (balık ve salatalar bize ait)
* PATARA kumsalında (17 km) denize giriş öğle
yemekleri bizden * Otelimizin deniz kenarı barında ilk
ickilerfree
Cumartesiden cumartesiye programımız
devam etmektedir.
REZERVASYONLARINIZI, LÜTFEN DlREKTOtARAK
OTELIMIZDEN YAPTIRINIZ
TEL 02428361650-02428361584
ALAADDIN HOTEL•*••
İncckum Alaaddin Hotcl. Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçcsı Avsallar kasabasmda
Akdeniz'in berrak kıyılannda huzur. spor, eğlence dolu bir ortama sahiptir.
Antalya Ha%aalanı'na 98 km. uzaklıkta olan İncekum Alaaddin Hotcl 232 oda, 500 vatak kapasitelidir.
Yılın .İOOgününiin güneşli geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdeniz'in bu şirin yöresindeki otelimi-
7İn odaları ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıtma. soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır.
Ö/el ban\olu odalanmı/ otomatık lclelbn. 4 kanal müzik vı\ını. u\du \a>ın TV siitemi ile otelimi/ tatilde
cvınızı aralmj>acakiır.
İncekum Alaaddin Hotel'de aynca açık ve kapalı barlar. sauna. kondısyon merkezi, disco, 2 yüzme havuzu,
özel plaj alanı. ıskele, su sporlan mcrkezi. tenis kortu bulunmaktadır.
Otelimiz 150 kişilik simültane çevin sistemi toplantı salonu, 500 kişilik restoran. alakart restoran, pasta salo-
nu. televi/yon salonu. ovun odası. alışveriş mağazalan. ve man/ara teraslan ile unutamayacağınız bir tatil sun-
maktadır.
İncekum Alaaddin Hotel'ın mutl'ak usialurı da gecc nıü/ığı eşliğinde /engın açık büfclcrı ile Fürk yemeklcn-
nin lezzetıni sizlerc bir kez daha tattıracaktır.
ALAADDI1V OTEL
• • • •
Rezervasyon için:
(0242)517 1491(6hat)
İncekum-ALANYA