27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYTA CUMHURİYET 30 HAZİRAN 1994 PERŞEMBE DIZIYAZI J) 0<J\1 U ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Tarihçi Prof. Stanford J. Shaw, gelecekle ilgili beklentilerini Cumhuriyet için yazdı Kirlenmeyedur demeliyizBilimsel gelişmelerin teknolojiye uygulanmasıni sağlayan sanayi devriminin başlangtcından bu yana, iki yüz yıldır gezegenimiz yok olma tehlikesiyle kar- şı karşıyadır. Doğal kaynaldan acımasızca sömürül- dü. Kömür madenleri boşaltılarak madenciler hava- nın az, tehlikenin bol olduğu daha derin ocaklara in- mek zorunda bırak'JdıJar. Bakır madenleri kazındı, toprak çölleştirildi, petrol akıtıldı. Ormanlanna gi- rildi, kesilip yakıldı. Nehir ve ırmaklan, endüstri atıklannı denize taşıyan kanallar durumuna getiril- di. Kaza adı verilen ihmaller yüzünden denize boşa- lan yakit, dalgalara kanştı, kumsal ve kayalıklan ko- yu renk yapışkana buladı: yunuslan, foklan, martı ve diğer canlı türlerini öldürdü. Bu ağır, pis kokulu sıvı, zamanla deniz dibine çöküp denizin dibini kir- letip yosunlan, istiridyeleri ve balıklan öldürdü. De- nizin görünümü bize artık beyaz köpüklü, mavi dal- galann keyfıni venniyor. Burunlanmız temiz, tuzlu denız havasına hasret kaldı. Rahatlamak için başı- mızı gökyüzüne kaldınyoruz. Rüzgar ve mavi gök- yüzünde, beyaz -gri de olsa olur- bulutlar varsa şans- lı sayılınz. Dikiş yeri bile görünmeyen sımsıkı ka- panmış kalın perdeyi andıran yeni bir gökyüzü var. Onu delecek kadar büyük bir mızrak, yırtacak kadar güçlü kılıç var mı? Perdeyi delip sonsuza benzetti- ğimiz gökyüzünü ortaya çıkaracak... Çevre kirliliği, tüm gezegeni kaplayan boyutlara ulaştı. tlerlemeye olan kör inançla ülkeler, "uygar- lık"tan paylannı almaya koşuyorlar. Elektrik ihtiya- cı, nükleer santrallara yol açıyor. Sonra sınırları, hat- ta kuşaklan aşan kazalar, kaçaklar ve felaketler or- taya çıkıyor. Nükleer silahlann denenmesi çevreye radyasyon saçıyor. Tıp araştırmalan ve hastahklann önlenmesi için harcanması gereken para, biyolojik savaş araştırmalannda rüketiliyor. Bilimin en çeki- ci yönü, insanlan güçlendirip onlara kendileri, çev- releri ve davranışlan konusunda seçim hakkı tanıma- sıdır. Yine de bilgi patlamasma ve yakında kurula- • Tarihin aksine. çevre kirliliği. tersine cevrilebilir. Koşullan edilgin ve yazgıcı bir yaklasımla "değişmez" olarak kabul etmek. sorumluluktan kacmaktır. Evreni yöneten büyük planın itici gücü ne olursa olsun. bizler: kişiler. toplumlar. uluslar ve insanlık olarak cevrenin. yerin ve gökyüzünün bize sundugu nimetleri hak etmek ve gelecek kusaklara da ulasmasını sağlamak için calışmalıyız. cak olan "bügi ekspres yoUanna" karşın insanlar, ağır tehdit edici gökler altında, temiz hava soluya- madan. kirlenmemiş su ve yiyecek bulamadan, kar- şı karşıya olduklan nükleer tehdit ve radyasyondan habersizyaşıyorlar. Bilgilenmerniz, yazgımıza sahip çıkmamızı sağlayacak yerde, bizi günübirlik yaşa- yan geleceği belirsiz, materyalist dünyadan ne ola- naklıysa elde etmeye çabalayan edilgen yaratıklar durumuna soktu. Dünya gezegeni yirmi birinci yüzyıla doğru dö- nerken biz dünyalılar, arkada bıraktıklanmıza göz bı- le atmadan ilerliyor muyuz? Boğazda yüzmek, kı- yıda bir lokantada taze balık yemek, güneşte yürii- yüş yapıp yüzümüze düşen asitli olmayan temiz yağ- mur damlacıklannın keyfine varmak, torunlanmıza anlatacağımız peri masallan mı olacak? "Mavi gök- yüzü'', "sahikls. kınlan dalgalann köpüğü" ve "bir kuş sürüsünün uçuşu" gıbi deyışler, gelecek yüzyıl- daki okurlar ıçın ne anlama gelecek? Hep birlikte du- aya dahp kıyamet gününü mü bekleyelim? Çok mu geç kalındı? Kolayca anabilmek için geçmiş dönemlere adlar verilir. Tarihçiler bir çağın başlangıç ve sona eriş ta- rihleri, özeilikleri ve uzun vadede önemi hakkında tartışabilirler, ama Rönesans (ondördüncü yüzyıl- dan onaltıncı yüzyıla kadar sürdü), mantık çağı (on- yedinci yüzyıl), aydınlanma çağı (onsekizinci yüz- yıl), ilerleme çağı(ondokuzuncu yüzyıl) ve sonucta kaygı çağı (yirminci yüzyıl) gibi deyimler Batı uy- garlığıiun tarih grafiğinde çokça kullanılmışlardır. Tarih, olanı biteni anlamak ve bu deneyimi en anla- şılır ve olabildiğince doğru birbiçimde saptamak de- mektir. Tarihi tersine çevirmek bilimkurgunun işi- dir: Yorumlar değişebilir, ama tarih, geçmiş öylece kalır. Gelecek ise yaşanmadıkça adlandınlamaz. Ha- la bir şansımız var. Geniş zaman açısından bakıldı- gında suçlu ya da şampiyon olma seçimine sahibiz. I Çevre MrMğini tersine çevtrmek I içhı harekete geçmeöyiz Tarihin aksine, çevre kirliliği, tersine cevrilebilir. Bunun için kişisel ve toplumsal sorumluluk duygu- sunun, kişisel ve bölgesel bencilliği aşan ahlak an- layışının ve dünyanın değişik dinlerinin ve görüş be- lirleyip yayanlann desteğinin büyük çapta harekete geçirilmesi gereklidir. Yenilik rüzganyla sürükle- nen, başannın ölçülebilirgöstergesine kapılan, mad- di ödüller için alkışlanan insanlar, değişmeyen so- rulara yanıt aramaktan alıkonuyorlar. Mutluluk ne- dir? Bir insan, acı halkasını genişletirken de mutlu olabilir mi? Dış etkenier, kişinin doğanın nimetle- rinden yararlanmasmı engelliyorsa özgürlük ne işe yarar? Birdin, bir eylemi günah saydığı zaman toplumun üyelerinin baş eğdiği devirler çok geride kaldı. Bir kralın ya da diktatörün, ona karşı gelenleri en ağır cezalara çarptırdığı devirler de geride kaldı. Güna- hın kişisel görüse bırakıldığı ve kişilerin ne vicdan azabı ne de başeğilmesi gereken hükümdann korku- suyla denetlenmediği devrimizde, insan davranışla- nnı kontrol edecek yeni bir güç bulmalıyız. Ahlaka dayanan ve insan haklanna duyulan saygıdan kay- naklanan bu kontrol, sorumluluk duygusudur. Bir dünya sorunu, tüm dünyadan davranış gerektirir. Ço- cukluktan başlayan, anne ve baba ile toplumun da aydınlatılmasını içeren eğitim, atılacak ilk adundır. Olup bitene ilgi duymak, başanlan alkışlamak, ha- talan azaltmaya calışmak, seçeneklerin farkında ol- Portre Tiirk ve Islam tarihi uzmaııı Tarihçi SUnfordJ.Sh«w.5 Mayıs 1930'da Ame- rika'da doğdu. EzeiKm-aiile 1966daevlendi. Bir lazı var. Amerika 'da Stanford Üniversitesi 'nden 1952'de mezun oiduktan sonra Amerika dıplomatik tarihi ve Ingiliz tarihi üzerinde arastırmalar yapö. Prof. Bernard Leyris'in de aralannda buJunduğu bir grup tarıhçiyle bir- likte 1955'te Londra Ünrversite- si'nde çahştı. 1955-56 yıllan arasında Mı- sır'da Osmanlı arşivlerini inceledi, Kahire ve Amerikan üniversitele- rinde araştırmalarda bulundu. 1956-57 yıllannda Istanbuj Oniversitesi'nin Ekonomi Tarihi Bölümü'nde Ömer LütffiBarkan, Hafii SaUOio^u, Lütf& Gocer, b- maü Hakkı Uzunçarşıh, Makri- minHaMIYlnaııçv^ZekiVfeBdiTo- gan ile çalışö. Princeton Oniversi- tesi'ndeki "ouıster"çalışmalannı Yakmdoğu tarihi, Türk dili ve ta- rihi üzerinde yoğunlaştırdi. 1%2'dedoktorasıru u OsmaBfad&- oemiade Mıstr'dald mali ve yöne- tim örgüöenmesi" kcnusu üzerin- de yapü. Harvard Üniversites!'nde öncearaşörmagörev- lisi, daha sonra Türk dili ve tarihi doçentliği yap- ö, 1966'da Kalifomiya Üniversitesi'nde konuk pro- fesör olarak Türk ve Yakındoğu tarihi dersleri ver- di. 1968'den günümûze değin aynı üniversitede Türkçe ve Yahudi-Türk tarihi öğretiyor. 1967-80 yıllan arasında Cambridge Onrmsite- si'nde, uluslararası Ortadoğu Çalışmalan dergisi- nin kuruculuğunu ve genel yayın yöneticüigint yaptı. Shaw, Washington Oniversitesi'nde ve daha sonra 1990-91'de Boğaziçi Üniversitesi'nde ko- nuk profesör olarak ders verdi. Çeşitli Amerikan ve uluslarara- sı tarih kurumlannca üyeliğe kabul edilen Prof. Stanford J. Shaw'a, 1979'da Türk Tarih Kurumu. Şeref Üyeliği verdi. 1983'te VVashing- ton'da Türk Araştırmalan Enstirü- sü'ne seçildi. Boğaziçi Üniversite- si'nce 1986'da Fahri Doktoraödü- lü verildi. ^'ashington'daki Ame- rikan-Türk Derneği'nce 1989'da özeJ ffionet Madalyası ve Türlci- ye'nin Amerikalı Dostlan Derne- |i'ncedeOnur Madalyası ileödül- lendirildi. 1990'da Istanbul'da Yıldız Sa- rayı'nda düzenlenen ve Cumhur- başkanı ile Başbakan'ın, îslam Konieransı örgfltü bakanlannm da katıldığı özel bir törenle. yaşamı boyunca Islam tarih ve kültürüne yaptığı katkılardan dolayı Islam Tarihi Vakfi'nca onur madalyası verildi. Çeşitli uluslararası kuruluşlann yönetiminde de bulunan Prof. Stanford J. Shaw 1980'den bu yana Başbakanhk ve Osmanlı arşivlerinin bilimsel danışmanlığını da yapıyor. Prof. Stanford J. Shaw Prof. Stanford J. Shovv soroyor: Dünya gezegeni 21. Yüzyıla doğru dönerken biz, arkada bıraknkla- nmıza göz büe atmadan ikrtiyor muyuz? Boğazda yüzmek, kıyıda bir lokantada taze balık yemek, torunlanmıza anlatacağımız masallar mı olacak? "Mavi gökyüzü", "sahilde kınlan dalgalann kö- püğü" ve "bir kuş sürüsünün uçuşu" gelecek yüzyıldaki okurîar için ne anlama gelecek? mak ve doğru seçimleri desteklemek, gelecekte sağ- lıklı kuşaklann yaratılması için bir yatmmdır. "Ya- kayı elevermeden iş çevirmenin" beceri sayılması ye- rine, aydın ve özgür düşünceli seçimler, özveri, öz- saygı ve özgüven gibi kavramlar vıırgulanabilir. Tüm dünyanın görüş belirleyen ve yayanlan, eğitimcile- ri, gazetecileri ve yazarlan (hizmet istemek yerine, hizmet veren politikacılan da) çevre kirlenmesini tersine çevirmek için yanşabilirler. Kişisel sorumluluk, her düzeyde uygulanmalı. Küçük bir çocuk, şeker kağıdını denize atmamayı öğrenebilir, birotomobil sahibi aracının egzozundan çıkan zehirli gazı kont- rol edebilir, fabrika sa- hipleri bacalara filtre taktırarak sorumluluk- lannı yerine getirebilir- ler. Eğer doğal yapıya zararverecekse, ilgililer bir doğa parkında film çekilmesine bile izin vermemeliler. Gelenek ve göreneklerin değer- lendirilmesi, bir bölge- nin şiir. folklor, el işleri ve süslemelerine sinmiş güzellik anlayışı, doğal renk ve ışığa uyum sağ- layan bir estetik anlayı- şı. tarih tarafindan yoğ- rulup biçimlendirilmiş Fıgür ve anılarla kuru- lan iletişim, kültürel kir- lenmeye karşı koyan do- ğal güçlerdir. Kirlenme- ye karşı koymak, bir ya- şam, kişisel sorumluluk ve toplumsal kazanımı benimseyen bir davra- nış biçimidir. Çevre kirliliği, yaşa- ma ve yaşamm niteliği- ne ciddi bir tehdit oluşturduğu için hemen hemen herkesin dikkatinı çekmiştir. Bedensel ve ruhsal sağ- lığımızı tehdit eden başka kirlilik çeşitleri de var. Bi- rincisi görsel kiriilıktir; çevremizin, reklam levhala- n, tekrarlanan afışler, yanıp sönen neon ışıklanyla çevrilmesi; ardarda sıralanan tepelerden oluşan bir manzaranın gökdelenlerle bozulması; ormanlann yok edilip ölüler kentini andıran yerleşim bölgeleri- nın kurulması gibi. Bunlar, günlük yaşamımızda es- tetik arayışımızı baltalarlar. Bir de ses kirliliği var ki, yakın ya da uzak trafiğin dinmeyen gürültüsün- den korna seslerine ve ses duvannı aşanjetlerin güm- bürtüsüne kadar uzanır. Özel ya da genel yerleri kap- layan, işitme duyusunu körelten yüksek sesli müzi- ğin saldınsı da var. Çağdaşlık anlayışı akla, düzene ve bilgi paylaşımına dayanır. Bunun ürünü olan en- düstri devrimi işgücü için coğrafı hareketliliği sağ- ladı, enerji kaynaklan, anamal hammadde ve üretim mallannın taşınmasını hızlandırdı. Düşün ve kültür alışverişi, önümüzdeki yüzyıla taşıyacağımız yaşam biçimleridir. Ne yazık ki, modern çağın iletişim pat- lamasının sonuçlan arasında, gnp, verem ve AIDS Kirliliğe karşı çıkmak bir 'sevgi' işidir. kısa vadeli tatminlerin uzun vadeli çıkarlara kurban edilmesi. her kişiye olabilecek en 'nitelikli' yasama hakkını tanıyan özverili bir bakış açısıdır. Temiz hava ve su. sağlıklı ve lezzetli yiyecek. tarihi ve kültürel gelişmemizin korunması. her kişinin bedensel. ruhsal ve yaratıcı gereksinimlerini kabul etmek. kendini kötü düşünce ve evlemlerden anndıracak bir dünya toplumu yaratmanın kosullandır. gibi bulaşıcı hastalıklar da var. L'yuşturucu alış- kanlığı, suç, ırkçılık ve cinsel taciz, toplumlann kültürel yaşamında disip- linin ve değer yargılannın çözüldüğünü gösterir. Dinlerin dünya çapmda bir uyanışa geçmesi. ruh- sal annma arayışına işa- ret ediyor. Din, kişisel ah- lak konusunda yol göste- ricilik yapabilir, bu arada laik devlet de iyi yurttaş- lık. yani toplumsal ahlak konusunda düzey belırle- yip yol göstermelidir. Kir- lilik tüm çehreleriyle bir numaraiı düşmanımızdır. Dünyayı kucaklayan bir insanlık anlayışı adına, onunla mücadele etmeli- yiz. Kirlilikle yapılacak bu mücadele, etkili olacağı- mız inancına dayanmalı- dır. Demokrasiyi, zaman zaman seçimlerle oluşan bir siyasal sistem olarak değil, kişilerin kendileriy- le ve öteki insanlarla ilgili doğru kararlan her gün verdiği bir yaşam biçimi olarak algılamalıyız. Ken- dimizi ve çocuklanmızı, özsaygılı olarak yetiştir- meliyiz ve bu saygıya uygun davranışlar sergileme- liyiz. Temiz olmak, bedenimizi, düşüncelerimizi ve çevremizi temiz tutmak demektir. Gelişmiş Batılı ülkelerin sigaraya karşı kampanyalar düzenlemele- ri yeterli değildir; ciğerlerin nikotine karşı aynı de- recede duyarlı olduğu Üçüncü Dünya ülkelerinde de tütün ürünlerini satmak ve reklammı yapmaktan vazgeçmeleri gerekir. İnsan yaşamının ve her insa- nın onurunun değerini anlayabilenler için, ekonomik gerekliliğe dayanan savlar geçerli olmamalıdır. Ile- ri sanayi ülkeleri, muhtaç ülkelere rüşvet vererek ya da onlan yanıltarak çöplerini ve zehirli atıklannı ka- bul ettirmekten vazgeçmelidir. Göstermelik insan haklan laflan ederken, temiz bir çevTede yaşama hakkını yok sayarak ikiyüzlülük yapmayı bırakma- lıdırlar. Tarihi anıtlar, doğal parklar, doğal harikalar, yöresel sanat ve kültür mirasına değer verilmeli ve bunlar ticari kirliliğe karşı korunmahdır. IKlrMğe karşı çtkmak sevgltfttr Kirliliğe karşı çıkmak bir 'sevgi' işidir, kısa vade- li tatminlerin uzun vadeli çıkarlara kurban edilme- si, her kişiye olabilecek en 'nitetikli' yaşama hakkı- nı tanıyan özverili bir bakış açısıdır. Temiz hava ve su, sağlıklı ve lezzetli yiyecek, tarihi ve kültürel ge- lişmemizin korunması, her kişinin bedensel, ruhsal ve yaratıcı gereksinimlerini kabul etmek, kendini kötü düşünce ve eylemlerden anndıracak bir dünya toplumu yaratmanın kosullandır. Modem çağ, bize bilgi yayma ve kamuoyu oluşturma yollan sağla- mıştır. Bunian, doğaya yapılan zaran düzeltmek için açıklıkla, caseretle ve yapıcı olarak kullanalım. Yok olma tehlikesi altında olan türlerin korunması, av- lanma ve balık avı yasalan, kuş cennetlerinin korun- ması, bu büyük planın içindedır. Hayvanlar alemin- deki türler için kaygı duyuluyorsa coğrafya, ırk, kül- tür ve ekonomik dunımu ayırt edilmeksizin tüm in- sanlar için de daha kapsamlı bir program gerekmez mi? Bu plan. doğayı bozan gereksiz, arzu edilmeyen ve zararlı tüm davranışlan ortadan kaldırmayı amaç- lamalı. Geleneksel davranışlan saldınlara karşı ko- ruyan bu davranışın sloganı "En fada saygı, en az müdahale" olabilir. Tanmın ekonominin küçük bir parçası olduğu ileri sanayi ülkeleri, yeni tanm yön- temleri gelıştirip bunlan "gefişmekte" olan ülkelere ihraç ederler. Çiftlik hayyanlannın aşılanması ve gübrenin etkili kullanımı gibi seçilerek uygulanan bû bilgi, tanmda verimliliği arttırmaya yardımcı olabi- lir. Ancak yeni araştırmalara ev sahipliği yapan ül- keler de çevre sağlığına zararverebilirler, örneğin bir böcek ilacı ürünü zehirleyip, akarsulan ve kuyulan kirletebilir. Geliştirilen yeni tohumlar ve üretim yön- • Kirlilikle yapılacak mücadele. etkili olacağımız inancma dayanmalıdır. Demokrasiyi. zaman zaman seçimlerle oluşan bir siyasal sistem olarak değil. kişilerin kendileriyle ve öteki insanlarla ilgili dogru kararlan her gün verdiği bir yaşam biçimi olarak algılamalıyız. Kendimizi ve çocuklanmızı. özsaygılı olarak yetiştirmeliyiz ve bu saygıya uvgun davranışlar sergilemeliyiz. temleri, meyve ve sebzelerin tadını değiştırebilir, da- ha sert ürün yaratırken ürünün kokusunu yok edebi- lir. Yeni "geBşmiş" yaklaşım uygulanırken hedefe varmak için yalnızca "Nasıl yapılacak" bölümünü aktannak yeterli değildir. Tüketici de ne satın aldı- ğını bilmeli ve gerektiğinde mektup kampanyasın- dan, gelişmiş, fakat lezzetsiz ürünü boykot etmeye kadar uzanan geniş haklara sahip olmahdır. "Yanlış, istenmeyen ve kötü olan bir şeyi, ben de- ğiştirebilirim. Hakh karşı çılaşun, yasal yoüarla du- yurulabilir. Hükümetimin gerekli önkmİeri almast- nı sağla>abiü'run" gibi duygular. sağlıklı bir bakış açısını yansıtır ve çeşitli kirlenmeleri önler. Askeri silahlar, bir ülkeyi dıştan gelen görülebilir saldınlar- dan korur. Kirlenmeye karşı uyanık olmak ise halk- lan ve kültürleri kurtarabilir. Üçüncü binyılda neler olacak? Tarih bu konuda suskun; "Tahmin yapmam" diyor. Ama "Ekriğinizi biçersiniz'' diye ekliyor. "Evrene karşı sonımlu, il- gili, düşünceli ve saygdı olun. Birden fazla yolunuz var." Bilimsel öğretının katılığı, ondokuzuncu yüz- yılın pozıtivizmi, yerini Einstein'ın görecelik kavra- mına bırakrrnştır. Karl Marı'ın katı ekonomi öğre- tisi, payandalannı ayakta tutmak için yapılan büyük çabalara karşın çöktü. Koşullan edilgin ve yazgıcı bir yaklasımla "değişmez" olarak kabul etmek, so- rumluluktan kaçmaktır. Evreni yöneten büyük pla- nın ıtici gücü ne olursa olsun, bizler; kişiler, toplum- lar, uluslar ve insanlık olarak cevrenin, yerin ve gök- yüzünün bize sundugu nimetleri hak etmek ve gele- cek kusaklara da ulasmasını sağlamak için calışma- lıyız. Dünya sorunlannda hiçbir şey "kesin" değil, tarih yazgımızı belirlememiş. Bu bize, yaygın dini ve kültürel değerlere ters düşmeyen, kişisel ve ahla- ki bir sorumluluk geliştirerek seçeceğimiz yönde ilerlememiz için kapıyı açık bırakıyor. İletişim devrimi dünyayı, hatta evreni küçülttü. Önümüzdeki yeni binyılda uluslar. yaşamın ne ka- dar insana bağlı ve ne kadar incinebilir olduğunu da- ha da iyi anlayacaklar. Nükleer tehlike, herhangi bir bölgeyle sınırlandınlamaz; biyolojik savaş, geri dö- nüp onu kullananı vurur, AIDS, binlerce insanın ya- şamını ve yaşamının niteliğini tehdit ediyor ve tır- manarak yayılıyor. Gizlilik, cehalet, örtbas etmek, açgözlülük, dikkatsizlik, yalancılık, kişisel ve top- lumsal ahlaka karşı duyarsızhk, insanın acılannı art- tıracaktır. Hükümetler ve liderleri, kirlilikle savaş- mak için uygulanabilir programlar yaparken üst dü- zey yönetici toplantılanna değil, alt tabakadan baş- layan eğitime ağırlık tanımahlar. Kirlilikle mücade- le konusunda yoğunlaşarak bölgede saptanan ılerle- melerden gurur duyarak toplumlar, özgüven kaza- nıp diğer kültür ve ırklara karşı duyulan düşmanlığı aşan yapıcı bir rekabet oluşturabilirler. Önümüzde- ki binyılda kirlenmeyle mücadelede elde edilen iler- leme, insanlığı yaşamdan keyif almak için yapma- mız gereken şeylere yöneltebilir.. Yann: Kisho Kurokavva Y A Y I N H A K K I C u m h u r i y e C 7 E A J T T Î R . i Z i N S i Z Y A Y I N L A N A M A Z Köy Enstitüteri Vakfı: (2) İlginç Öneriler... Dr. Engin Tonguç, konuşmasının burasında, Köy Enstitü- leri'ni nitelik açısından incelıyor. "Ûyle sanıyorum ki, dün- ya eğitim tarihibakımından biz Köy Enstitüleri'nin değerini ve yerini henüz ve tam olarak ortaya koyamadık" diyor. Engin Tonguç'un bu konuda ne denli hakh olduğu, olaylarla da belli olmuyor mu? Yarından sonra Sıvas olaylannın, 37 canın yakıldığı günün yıldönümü. Hüseyin Oeniz'in "Güvercinler Alçaktan Uçmuyor Sıvas Üstünde" başlıklı bir şiiri var, günlerdir çantamda gezer. Hüseyin Deniz, Sıvashdır. Onun acısı en büyük. Birkaç di- zesi şöyle: "doğduğum şehir/bitmez/tükenmez/bir karanlık/şafağı yitmiş/mehtabı yitmiş/sevgiler gözaltında/Mustate Kemal/ Pirsunan/gözaltında/ağaçlar tıkamış damarlarını/nisan yağmurlarına/ve güvercinler/kanatlarına kan bulaşmasın diye/alçaktan uçmuyor Sıvas üstünde/Ecem mahallesil çavuşbaşı/yüzünün ayıbını/çarşafıyla örtüyor." Sıvas'ta da bir Köy Enstitüsü vardı, Yıldızeli Köy Enstitü- sü. 21 Köy Enstitüsü içinde, o da kapatıldı! Yinelemek istiyorum, soruyorum: Köy Enstitüleri kapatıl- masa, çalışmalarını sürdürüp geliştirilse, Sıvas olayı gibi olaylar olur muydu Türkiye'de? Engin Tonguç, sürdürdü konuşmasını: "Bukonuda ilk önemliçahşmayı yapmış olan 1959-60yıl- larındaki doktora teziyle Fay (Kırby) Berkes'f/r. Bu işin ev- rensel boyutunu farkedebilen ilk araştırmacı. Çok dürüst bir şekilde yapan, inceleyen araştırmacı. Çünkü, ondan sonra gelen bütün yabancı araştırmacıların hepsinin bilin- çaltında şöyle bir şey var: 'Sız, eninde sonunda bızden bir şeyleralmışsınızda, uygulamışsınız..'şe/c/;ndeb//'b///npa/- tı etkılemesi var hepsinin araştırmasında. Dürüst ve taraf- sız davranan, olayın asıl içyüzüne nüfuz edebilen ilk araş- tırmacı Fay (Kırby) Berkes. Peki, nedir o evrensel ve özgün nitelikler? Belki ne olmadığından başlayarak hareket et- mek, konuya biraz daha yaklaşımı sağlıyor. Şimdi, birçok kimse sürekli olarak, Köy Enstıtülerinde, Acaba kim buldu bu işi?' diye bir soru ortaya atmıştır. Hakkı Tonguç da, bu soruyu sormayanların en başında geliyor. O da diyor ki: - Bu, yanlış bir sorudur. Bu, bir bırikimin sonucudur. Ve ben, bu işın bir tek kişiye mal edilerek bu şekilde değerlen- dırilmesinı çok yanlış buluyorum. Bir kere uygulama açısından ortaklaşa yani kolektif bir iştir. Burada, öğrenciden en yüksek düzeydekı insana de- ğin, Cumhurbaşkanına değın, herkesin derece derece emeği vardır bir, ikincisı de kuramsal (teorık) olarak, bu bir birikimin sonucudur. Yani dünyada ister sanat olsun, ister bilim olsun, hiçbir sanatçı ve hiçbir bilım adamı, ciddi bir iş yapacaksa, kendisinden önceki birikimi ihmal edemez, bu birikimden yararlanamamazlık edemez. Oysa biz, neden- se hep bir, adeta böyle devri daim makinesi keşfetmiş bir Con Ahmet arar gibi, hep bir kişi anyoruz. Böyle değil olay. Şimdi bakın: 1874 'te -bir kitapta geçiyor- bir Osmanlı aydını diyor ki: - öğretmen işini çözmek için, köylerde, onbaşı ve çavuş- ları alıp posta posta öğretmen okullarına gönderip, öğret- men yapın! diyor. Yıl, 1874. Eski valilerden Tahsin Uzer: - Ben, diyor, Atanlrk'ün sofrasında otururken, bir akşam Saffet Ankan (1888-1947) geldi, yeni bakan. Atatürk'e dedı ki: 'O, köy işini çözemıyoruz, eleman bulamıyoruz, ne ya- palım?' Atatürk de dedi kı: - Biz onbaşılara, çavuşlara top kullanmasını bile öğrettik. Pisagor teoremini öğretiyoruz, adam atış yapıyor ona da- yanarak. Işte, onlan alın! ti , j , , *..., Fay Kırby'ye bakıyorsunuz: • - Aslında bu işi düşünen Hakkı Tonguç'tur da, alçakgö- nüllülüğünden dolayı söylemiyor kendinin düşündüğünü! (Fay Kırby Berkes, aslında Kanadalı, Amerikan yurttaşı iken Türkiye'de Köy Enstitüleri' araştırmasını yapıyor, 1960'lardaTürkıyeye gelip, Tonguç'la görüşüyor. Geçtiği- miz yıllardan birinde, Ankara'da bir 17 Nisan günü öldü. Vücudunu, öğrenciler öğrensın diye tıp fakültelerinden biri- ne bağışladı. Türk yurttaşı olarak öldü.) Şimdi, bu bir tarihsel birikimin sonucu. Belki Atatürk, 1874'te söyleneni, yazılanı bilmiyor, yahut da biliyor, bile- miyoruz orasını. İkincisi: 1911 yılı, Osmanlı Mebusan Mec- lisi'nde, Kastamonu Milletvekili Ismail Mahir Efendi (7869- 1916) bütçe konuşması sırasmda onerı getırıyor. diyor ki: - 70 tane okul açacağız, bu 70 okulu, şehirlerden uzak yerlerde açacağız. Buraya her köyden öğrenci alacağız. Bir kız, bir erkek öğrenci alacağız ve bunlan köy koşullarıy- la yetıştireceğiz. ilkokulun üstüne üç yıl, toplam sekiz yıl okutacağız. Ve onlar okurken, köylerinde bunların okul bi- nalannı.evleriniyapacağızvekendilerınetarlavereceğiz.. Daha ilginci, 1925'te, Milli Eğitim Bakanı Şükrü Saracoğ- lu (1887-1953) Meclis'te bütçe konuşmasında şöyle diyor: - Bana bir köylü geldi, 'Sen öğretmen işini çözmek ister- sen şunu yap' dedi. 'Barakalar kur, ot minderden yataklar getir, arpa, fasulye topla ve her köyden de zorla, beşer altı- şar öğrenci al, bunlan köylü gibi yedir içir, ondan sonra öğretmen olarak köylere yolla!' Şimdi, kalın çizgileriyle baktığımız zaman, bunların hep- sinden Köy Enstitüsü'nün yapısı çıkıyor ortaya. Demek ki, evrensel olan boyut, özgün olan boyut bu değil. Köy Ensti- tüleri'nde başka bir şey var.." • • • Köy Enstitüleri Vakfı'nın kurulması için, isteyenlerin para gönderebileceklerı banka hesap numaraları şöyle: Ziraat Bankası Ankara Yenışehir Şubesi'nde 26810 numaral' he- sapla, Pamukbank Ankara Merkez Şubesi'nde 092 16 330 nolu hesap. Para gönderirken, Talip Apaydın, Mahmut Makal ya da Yakup Kepenek ten birınin adının da yazılma- sı gerekiyor. • • • Yarından sonra 2 Temmuz Cumartesi günü İvriz Köy Enstitüsü'nü bitirenler İvriz'de biraraya geliyorlar; çağırdı- lar. Gitmeyi çok istiyorum. Bakalım gidebilecek miyim? BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Kır yaşantısı üzerine yazılmış şiir. 2/ Zamir... Kısa bacaklı bir köpek cinsi. 3/ Deriden sızan sı- vı... Herkesçe bilinen, ta- nınan. 4/ Tann buyrukla- nnı yerine getirme... Eylemleri olumsuz yap- makta kullanılan ek. 5/ Gelinin başından saçılan çiçek. şeker. para gibi şeyler... Tecrübeb'. usta. 6/"— derdiyle hoşem el çek ilâamdan tabib" (Fuzuü)... İspanyollann sevinçün- lemi. 7/ İki tarla arasındaki sınır... UzakJaşmak, ara açılmak. 8/ Ka- dınlann saçlannı tutturmak için kullandıklan toka. 9/ Saka Türk- lerinin bir destanı... Zehirsiz ve büyük bir yılan. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Derin denizleri araştırmak ama- ayla yapıhnış iki kişih'k sualtı ara- CT. 2/ Yazarlar, edipler... Duvar içinde bırakılmış oyuk bölüm. 3/ İstavrit babğjmn küçüğü... Yüz, çehre. 4/ "O" gösterme sıfatı- nın eski biçimi... Ergime dununundaki madenlerin yüzeyinde toplanan madde. 5/ Kuzu sesi... Çok bükümlü iplikle dokun- muş bir çeşit ince kumaş. 6/ Banndırma... Gelecek. 7/ Klasik Türk müziğinde sözlü yapıt formu... Kuyrukluyıldız. 8/ "Mer- yemana Manastın" da denilen, Trabzon'daki ünlü tarihi yapı. 9/ Dokuma tezgâhında tarağı tutan parça... Kültür.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle