Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYTA CUMHURİYET 30 HAZİRAN 1994 PERŞEMBE
DIZIYAZI
J) 0<J\1 U
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Tarihçi Prof. Stanford J. Shaw, gelecekle ilgili beklentilerini Cumhuriyet için yazdı
Kirlenmeyedur demeliyizBilimsel gelişmelerin teknolojiye uygulanmasıni
sağlayan sanayi devriminin başlangtcından bu yana,
iki yüz yıldır gezegenimiz yok olma tehlikesiyle kar-
şı karşıyadır. Doğal kaynaldan acımasızca sömürül-
dü. Kömür madenleri boşaltılarak madenciler hava-
nın az, tehlikenin bol olduğu daha derin ocaklara in-
mek zorunda bırak'JdıJar. Bakır madenleri kazındı,
toprak çölleştirildi, petrol akıtıldı. Ormanlanna gi-
rildi, kesilip yakıldı. Nehir ve ırmaklan, endüstri
atıklannı denize taşıyan kanallar durumuna getiril-
di. Kaza adı verilen ihmaller yüzünden denize boşa-
lan yakit, dalgalara kanştı, kumsal ve kayalıklan ko-
yu renk yapışkana buladı: yunuslan, foklan, martı
ve diğer canlı türlerini öldürdü. Bu ağır, pis kokulu
sıvı, zamanla deniz dibine çöküp denizin dibini kir-
letip yosunlan, istiridyeleri ve balıklan öldürdü. De-
nizin görünümü bize artık beyaz köpüklü, mavi dal-
galann keyfıni venniyor. Burunlanmız temiz, tuzlu
denız havasına hasret kaldı. Rahatlamak için başı-
mızı gökyüzüne kaldınyoruz. Rüzgar ve mavi gök-
yüzünde, beyaz -gri de olsa olur- bulutlar varsa şans-
lı sayılınz. Dikiş yeri bile görünmeyen sımsıkı ka-
panmış kalın perdeyi andıran yeni bir gökyüzü var.
Onu delecek kadar büyük bir mızrak, yırtacak kadar
güçlü kılıç var mı? Perdeyi delip sonsuza benzetti-
ğimiz gökyüzünü ortaya çıkaracak...
Çevre kirliliği, tüm gezegeni kaplayan boyutlara
ulaştı. tlerlemeye olan kör inançla ülkeler, "uygar-
lık"tan paylannı almaya koşuyorlar. Elektrik ihtiya-
cı, nükleer santrallara yol açıyor. Sonra sınırları, hat-
ta kuşaklan aşan kazalar, kaçaklar ve felaketler or-
taya çıkıyor. Nükleer silahlann denenmesi çevreye
radyasyon saçıyor. Tıp araştırmalan ve hastahklann
önlenmesi için harcanması gereken para, biyolojik
savaş araştırmalannda rüketiliyor. Bilimin en çeki-
ci yönü, insanlan güçlendirip onlara kendileri, çev-
releri ve davranışlan konusunda seçim hakkı tanıma-
sıdır. Yine de bilgi patlamasma ve yakında kurula-
• Tarihin aksine. çevre kirliliği.
tersine cevrilebilir. Koşullan
edilgin ve yazgıcı bir yaklasımla
"değişmez" olarak kabul etmek.
sorumluluktan kacmaktır.
Evreni yöneten büyük planın
itici gücü ne olursa olsun. bizler:
kişiler. toplumlar. uluslar ve
insanlık olarak cevrenin. yerin
ve gökyüzünün bize sundugu
nimetleri hak etmek ve gelecek
kusaklara da ulasmasını
sağlamak için calışmalıyız.
cak olan "bügi ekspres yoUanna" karşın insanlar,
ağır tehdit edici gökler altında, temiz hava soluya-
madan. kirlenmemiş su ve yiyecek bulamadan, kar-
şı karşıya olduklan nükleer tehdit ve radyasyondan
habersizyaşıyorlar. Bilgilenmerniz, yazgımıza sahip
çıkmamızı sağlayacak yerde, bizi günübirlik yaşa-
yan geleceği belirsiz, materyalist dünyadan ne ola-
naklıysa elde etmeye çabalayan edilgen yaratıklar
durumuna soktu.
Dünya gezegeni yirmi birinci yüzyıla doğru dö-
nerken biz dünyalılar, arkada bıraktıklanmıza göz bı-
le atmadan ilerliyor muyuz? Boğazda yüzmek, kı-
yıda bir lokantada taze balık yemek, güneşte yürii-
yüş yapıp yüzümüze düşen asitli olmayan temiz yağ-
mur damlacıklannın keyfine varmak, torunlanmıza
anlatacağımız peri masallan mı olacak? "Mavi gök-
yüzü'', "sahikls. kınlan dalgalann köpüğü" ve "bir
kuş sürüsünün uçuşu" gıbi deyışler, gelecek yüzyıl-
daki okurlar ıçın ne anlama gelecek? Hep birlikte du-
aya dahp kıyamet gününü mü bekleyelim? Çok mu
geç kalındı?
Kolayca anabilmek için geçmiş dönemlere adlar
verilir. Tarihçiler bir çağın başlangıç ve sona eriş ta-
rihleri, özeilikleri ve uzun vadede önemi hakkında
tartışabilirler, ama Rönesans (ondördüncü yüzyıl-
dan onaltıncı yüzyıla kadar sürdü), mantık çağı (on-
yedinci yüzyıl), aydınlanma çağı (onsekizinci yüz-
yıl), ilerleme çağı(ondokuzuncu yüzyıl) ve sonucta
kaygı çağı (yirminci yüzyıl) gibi deyimler Batı uy-
garlığıiun tarih grafiğinde çokça kullanılmışlardır.
Tarih, olanı biteni anlamak ve bu deneyimi en anla-
şılır ve olabildiğince doğru birbiçimde saptamak de-
mektir. Tarihi tersine çevirmek bilimkurgunun işi-
dir: Yorumlar değişebilir, ama tarih, geçmiş öylece
kalır. Gelecek ise yaşanmadıkça adlandınlamaz. Ha-
la bir şansımız var. Geniş zaman açısından bakıldı-
gında suçlu ya da şampiyon olma seçimine sahibiz.
I Çevre MrMğini tersine çevtrmek
I içhı harekete geçmeöyiz
Tarihin aksine, çevre kirliliği, tersine cevrilebilir.
Bunun için kişisel ve toplumsal sorumluluk duygu-
sunun, kişisel ve bölgesel bencilliği aşan ahlak an-
layışının ve dünyanın değişik dinlerinin ve görüş be-
lirleyip yayanlann desteğinin büyük çapta harekete
geçirilmesi gereklidir. Yenilik rüzganyla sürükle-
nen, başannın ölçülebilirgöstergesine kapılan, mad-
di ödüller için alkışlanan insanlar, değişmeyen so-
rulara yanıt aramaktan alıkonuyorlar. Mutluluk ne-
dir? Bir insan, acı halkasını genişletirken de mutlu
olabilir mi? Dış etkenier, kişinin doğanın nimetle-
rinden yararlanmasmı engelliyorsa özgürlük ne işe
yarar?
Birdin, bir eylemi günah saydığı zaman toplumun
üyelerinin baş eğdiği devirler çok geride kaldı. Bir
kralın ya da diktatörün, ona karşı gelenleri en ağır
cezalara çarptırdığı devirler de geride kaldı. Güna-
hın kişisel görüse bırakıldığı ve kişilerin ne vicdan
azabı ne de başeğilmesi gereken hükümdann korku-
suyla denetlenmediği devrimizde, insan davranışla-
nnı kontrol edecek yeni bir güç bulmalıyız. Ahlaka
dayanan ve insan haklanna duyulan saygıdan kay-
naklanan bu kontrol, sorumluluk duygusudur. Bir
dünya sorunu, tüm dünyadan davranış gerektirir. Ço-
cukluktan başlayan, anne ve baba ile toplumun da
aydınlatılmasını içeren eğitim, atılacak ilk adundır.
Olup bitene ilgi duymak, başanlan alkışlamak, ha-
talan azaltmaya calışmak, seçeneklerin farkında ol-
Portre
Tiirk ve Islam tarihi uzmaııı
Tarihçi SUnfordJ.Sh«w.5 Mayıs 1930'da Ame-
rika'da doğdu. EzeiKm-aiile 1966daevlendi. Bir
lazı var.
Amerika 'da Stanford Üniversitesi 'nden 1952'de
mezun oiduktan sonra Amerika dıplomatik tarihi
ve Ingiliz tarihi üzerinde arastırmalar yapö. Prof.
Bernard Leyris'in de aralannda
buJunduğu bir grup tarıhçiyle bir-
likte 1955'te Londra Ünrversite-
si'nde çahştı.
1955-56 yıllan arasında Mı-
sır'da Osmanlı arşivlerini inceledi,
Kahire ve Amerikan üniversitele-
rinde araştırmalarda bulundu.
1956-57 yıllannda Istanbuj
Oniversitesi'nin Ekonomi Tarihi
Bölümü'nde Ömer LütffiBarkan,
Hafii SaUOio^u, Lütf& Gocer, b-
maü Hakkı Uzunçarşıh, Makri-
minHaMIYlnaııçv^ZekiVfeBdiTo-
gan ile çalışö. Princeton Oniversi-
tesi'ndeki "ouıster"çalışmalannı
Yakmdoğu tarihi, Türk dili ve ta-
rihi üzerinde yoğunlaştırdi.
1%2'dedoktorasıru u
OsmaBfad&-
oemiade Mıstr'dald mali ve yöne-
tim örgüöenmesi" kcnusu üzerin-
de yapü.
Harvard Üniversites!'nde öncearaşörmagörev-
lisi, daha sonra Türk dili ve tarihi doçentliği yap-
ö, 1966'da Kalifomiya Üniversitesi'nde konuk pro-
fesör olarak Türk ve Yakındoğu tarihi dersleri ver-
di. 1968'den günümûze değin aynı üniversitede
Türkçe ve Yahudi-Türk tarihi öğretiyor.
1967-80 yıllan arasında Cambridge Onrmsite-
si'nde, uluslararası Ortadoğu Çalışmalan dergisi-
nin kuruculuğunu ve genel yayın yöneticüigint
yaptı. Shaw, Washington Oniversitesi'nde ve daha
sonra 1990-91'de Boğaziçi Üniversitesi'nde ko-
nuk profesör olarak ders verdi.
Çeşitli Amerikan ve uluslarara-
sı tarih kurumlannca üyeliğe kabul
edilen Prof. Stanford J. Shaw'a,
1979'da Türk Tarih Kurumu. Şeref
Üyeliği verdi. 1983'te VVashing-
ton'da Türk Araştırmalan Enstirü-
sü'ne seçildi. Boğaziçi Üniversite-
si'nce 1986'da Fahri Doktoraödü-
lü verildi. ^'ashington'daki Ame-
rikan-Türk Derneği'nce 1989'da
özeJ ffionet Madalyası ve Türlci-
ye'nin Amerikalı Dostlan Derne-
|i'ncedeOnur Madalyası ileödül-
lendirildi.
1990'da Istanbul'da Yıldız Sa-
rayı'nda düzenlenen ve Cumhur-
başkanı ile Başbakan'ın, îslam
Konieransı örgfltü bakanlannm da
katıldığı özel bir törenle. yaşamı
boyunca Islam tarih ve kültürüne
yaptığı katkılardan dolayı Islam Tarihi Vakfi'nca
onur madalyası verildi.
Çeşitli uluslararası kuruluşlann yönetiminde de
bulunan Prof. Stanford J. Shaw 1980'den bu yana
Başbakanhk ve Osmanlı arşivlerinin bilimsel
danışmanlığını da yapıyor.
Prof. Stanford J. Shaw
Prof. Stanford J. Shovv soroyor: Dünya gezegeni 21. Yüzyıla doğru dönerken biz, arkada bıraknkla-
nmıza göz büe atmadan ikrtiyor muyuz? Boğazda yüzmek, kıyıda bir lokantada taze balık yemek,
torunlanmıza anlatacağımız masallar mı olacak? "Mavi gökyüzü", "sahilde kınlan dalgalann kö-
püğü" ve "bir kuş sürüsünün uçuşu" gelecek yüzyıldaki okurîar için ne anlama gelecek?
mak ve doğru seçimleri desteklemek, gelecekte sağ-
lıklı kuşaklann yaratılması için bir yatmmdır. "Ya-
kayı elevermeden iş çevirmenin" beceri sayılması ye-
rine, aydın ve özgür düşünceli seçimler, özveri, öz-
saygı ve özgüven gibi kavramlar vıırgulanabilir. Tüm
dünyanın görüş belirleyen ve yayanlan, eğitimcile-
ri, gazetecileri ve yazarlan (hizmet istemek yerine,
hizmet veren politikacılan da) çevre kirlenmesini
tersine çevirmek için yanşabilirler.
Kişisel sorumluluk, her düzeyde uygulanmalı.
Küçük bir çocuk, şeker kağıdını denize atmamayı
öğrenebilir, birotomobil sahibi aracının egzozundan
çıkan zehirli gazı kont-
rol edebilir, fabrika sa-
hipleri bacalara filtre
taktırarak sorumluluk-
lannı yerine getirebilir-
ler. Eğer doğal yapıya
zararverecekse, ilgililer
bir doğa parkında film
çekilmesine bile izin
vermemeliler. Gelenek
ve göreneklerin değer-
lendirilmesi, bir bölge-
nin şiir. folklor, el işleri
ve süslemelerine sinmiş
güzellik anlayışı, doğal
renk ve ışığa uyum sağ-
layan bir estetik anlayı-
şı. tarih tarafindan yoğ-
rulup biçimlendirilmiş
Fıgür ve anılarla kuru-
lan iletişim, kültürel kir-
lenmeye karşı koyan do-
ğal güçlerdir. Kirlenme-
ye karşı koymak, bir ya-
şam, kişisel sorumluluk
ve toplumsal kazanımı
benimseyen bir davra-
nış biçimidir.
Çevre kirliliği, yaşa-
ma ve yaşamm niteliği-
ne ciddi bir tehdit oluşturduğu için hemen hemen
herkesin dikkatinı çekmiştir. Bedensel ve ruhsal sağ-
lığımızı tehdit eden başka kirlilik çeşitleri de var. Bi-
rincisi görsel kiriilıktir; çevremizin, reklam levhala-
n, tekrarlanan afışler, yanıp sönen neon ışıklanyla
çevrilmesi; ardarda sıralanan tepelerden oluşan bir
manzaranın gökdelenlerle bozulması; ormanlann
yok edilip ölüler kentini andıran yerleşim bölgeleri-
nın kurulması gibi. Bunlar, günlük yaşamımızda es-
tetik arayışımızı baltalarlar. Bir de ses kirliliği var
ki, yakın ya da uzak trafiğin dinmeyen gürültüsün-
den korna seslerine ve ses duvannı aşanjetlerin güm-
bürtüsüne kadar uzanır. Özel ya da genel yerleri kap-
layan, işitme duyusunu körelten yüksek sesli müzi-
ğin saldınsı da var. Çağdaşlık anlayışı akla, düzene
ve bilgi paylaşımına dayanır. Bunun ürünü olan en-
düstri devrimi işgücü için coğrafı hareketliliği sağ-
ladı, enerji kaynaklan, anamal hammadde ve üretim
mallannın taşınmasını hızlandırdı. Düşün ve kültür
alışverişi, önümüzdeki yüzyıla taşıyacağımız yaşam
biçimleridir. Ne yazık ki, modern çağın iletişim pat-
lamasının sonuçlan arasında, gnp, verem ve AIDS
Kirliliğe karşı çıkmak bir
'sevgi' işidir. kısa vadeli
tatminlerin uzun vadeli çıkarlara
kurban edilmesi. her kişiye
olabilecek en 'nitelikli' yasama
hakkını tanıyan özverili bir
bakış açısıdır. Temiz hava ve su.
sağlıklı ve lezzetli yiyecek.
tarihi ve kültürel gelişmemizin
korunması. her kişinin bedensel.
ruhsal ve yaratıcı
gereksinimlerini kabul etmek.
kendini kötü düşünce ve
evlemlerden anndıracak bir
dünya toplumu yaratmanın
kosullandır.
gibi bulaşıcı hastalıklar
da var. L'yuşturucu alış-
kanlığı, suç, ırkçılık ve
cinsel taciz, toplumlann
kültürel yaşamında disip-
linin ve değer yargılannın
çözüldüğünü gösterir.
Dinlerin dünya çapmda
bir uyanışa geçmesi. ruh-
sal annma arayışına işa-
ret ediyor. Din, kişisel ah-
lak konusunda yol göste-
ricilik yapabilir, bu arada
laik devlet de iyi yurttaş-
lık. yani toplumsal ahlak
konusunda düzey belırle-
yip yol göstermelidir. Kir-
lilik tüm çehreleriyle bir
numaraiı düşmanımızdır.
Dünyayı kucaklayan bir
insanlık anlayışı adına,
onunla mücadele etmeli-
yiz.
Kirlilikle yapılacak bu
mücadele, etkili olacağı-
mız inancına dayanmalı-
dır. Demokrasiyi, zaman
zaman seçimlerle oluşan
bir siyasal sistem olarak
değil, kişilerin kendileriy-
le ve öteki insanlarla ilgili doğru kararlan her gün
verdiği bir yaşam biçimi olarak algılamalıyız. Ken-
dimizi ve çocuklanmızı, özsaygılı olarak yetiştir-
meliyiz ve bu saygıya uygun davranışlar sergileme-
liyiz. Temiz olmak, bedenimizi, düşüncelerimizi ve
çevremizi temiz tutmak demektir. Gelişmiş Batılı
ülkelerin sigaraya karşı kampanyalar düzenlemele-
ri yeterli değildir; ciğerlerin nikotine karşı aynı de-
recede duyarlı olduğu Üçüncü Dünya ülkelerinde
de tütün ürünlerini satmak ve reklammı yapmaktan
vazgeçmeleri gerekir. İnsan yaşamının ve her insa-
nın onurunun değerini anlayabilenler için, ekonomik
gerekliliğe dayanan savlar geçerli olmamalıdır. Ile-
ri sanayi ülkeleri, muhtaç ülkelere rüşvet vererek ya
da onlan yanıltarak çöplerini ve zehirli atıklannı ka-
bul ettirmekten vazgeçmelidir. Göstermelik insan
haklan laflan ederken, temiz bir çevTede yaşama
hakkını yok sayarak ikiyüzlülük yapmayı bırakma-
lıdırlar. Tarihi anıtlar, doğal parklar, doğal harikalar,
yöresel sanat ve kültür mirasına değer verilmeli ve
bunlar ticari kirliliğe karşı korunmahdır.
IKlrMğe karşı çtkmak
sevgltfttr
Kirliliğe karşı çıkmak bir 'sevgi' işidir, kısa vade-
li tatminlerin uzun vadeli çıkarlara kurban edilme-
si, her kişiye olabilecek en 'nitetikli' yaşama hakkı-
nı tanıyan özverili bir bakış açısıdır. Temiz hava ve
su, sağlıklı ve lezzetli yiyecek, tarihi ve kültürel ge-
lişmemizin korunması, her kişinin bedensel, ruhsal
ve yaratıcı gereksinimlerini kabul etmek, kendini
kötü düşünce ve eylemlerden anndıracak bir dünya
toplumu yaratmanın kosullandır. Modem çağ, bize
bilgi yayma ve kamuoyu oluşturma yollan sağla-
mıştır. Bunian, doğaya yapılan zaran düzeltmek için
açıklıkla, caseretle ve yapıcı olarak kullanalım. Yok
olma tehlikesi altında olan türlerin korunması, av-
lanma ve balık avı yasalan, kuş cennetlerinin korun-
ması, bu büyük planın içindedır. Hayvanlar alemin-
deki türler için kaygı duyuluyorsa coğrafya, ırk, kül-
tür ve ekonomik dunımu ayırt edilmeksizin tüm in-
sanlar için de daha kapsamlı bir program gerekmez
mi? Bu plan. doğayı bozan gereksiz, arzu edilmeyen
ve zararlı tüm davranışlan ortadan kaldırmayı amaç-
lamalı. Geleneksel davranışlan saldınlara karşı ko-
ruyan bu davranışın sloganı "En fada saygı, en az
müdahale" olabilir. Tanmın ekonominin küçük bir
parçası olduğu ileri sanayi ülkeleri, yeni tanm yön-
temleri gelıştirip bunlan "gefişmekte" olan ülkelere
ihraç ederler. Çiftlik hayyanlannın aşılanması ve
gübrenin etkili kullanımı gibi seçilerek uygulanan bû
bilgi, tanmda verimliliği arttırmaya yardımcı olabi-
lir. Ancak yeni araştırmalara ev sahipliği yapan ül-
keler de çevre sağlığına zararverebilirler, örneğin bir
böcek ilacı ürünü zehirleyip, akarsulan ve kuyulan
kirletebilir. Geliştirilen yeni tohumlar ve üretim yön-
• Kirlilikle yapılacak
mücadele. etkili olacağımız
inancma dayanmalıdır.
Demokrasiyi. zaman zaman
seçimlerle oluşan bir siyasal
sistem olarak değil. kişilerin
kendileriyle ve öteki insanlarla
ilgili dogru kararlan her gün
verdiği bir yaşam biçimi olarak
algılamalıyız. Kendimizi ve
çocuklanmızı. özsaygılı olarak
yetiştirmeliyiz ve bu saygıya
uvgun davranışlar
sergilemeliyiz.
temleri, meyve ve sebzelerin tadını değiştırebilir, da-
ha sert ürün yaratırken ürünün kokusunu yok edebi-
lir. Yeni "geBşmiş" yaklaşım uygulanırken hedefe
varmak için yalnızca "Nasıl yapılacak" bölümünü
aktannak yeterli değildir. Tüketici de ne satın aldı-
ğını bilmeli ve gerektiğinde mektup kampanyasın-
dan, gelişmiş, fakat lezzetsiz ürünü boykot etmeye
kadar uzanan geniş haklara sahip olmahdır.
"Yanlış, istenmeyen ve kötü olan bir şeyi, ben de-
ğiştirebilirim. Hakh karşı çılaşun, yasal yoüarla du-
yurulabilir. Hükümetimin gerekli önkmİeri almast-
nı sağla>abiü'run" gibi duygular. sağlıklı bir bakış
açısını yansıtır ve çeşitli kirlenmeleri önler. Askeri
silahlar, bir ülkeyi dıştan gelen görülebilir saldınlar-
dan korur. Kirlenmeye karşı uyanık olmak ise halk-
lan ve kültürleri kurtarabilir.
Üçüncü binyılda neler olacak? Tarih bu konuda
suskun; "Tahmin yapmam" diyor. Ama "Ekriğinizi
biçersiniz'' diye ekliyor. "Evrene karşı sonımlu, il-
gili, düşünceli ve saygdı olun. Birden fazla yolunuz
var." Bilimsel öğretının katılığı, ondokuzuncu yüz-
yılın pozıtivizmi, yerini Einstein'ın görecelik kavra-
mına bırakrrnştır. Karl Marı'ın katı ekonomi öğre-
tisi, payandalannı ayakta tutmak için yapılan büyük
çabalara karşın çöktü. Koşullan edilgin ve yazgıcı
bir yaklasımla "değişmez" olarak kabul etmek, so-
rumluluktan kaçmaktır. Evreni yöneten büyük pla-
nın ıtici gücü ne olursa olsun, bizler; kişiler, toplum-
lar, uluslar ve insanlık olarak cevrenin, yerin ve gök-
yüzünün bize sundugu nimetleri hak etmek ve gele-
cek kusaklara da ulasmasını sağlamak için calışma-
lıyız. Dünya sorunlannda hiçbir şey "kesin" değil,
tarih yazgımızı belirlememiş. Bu bize, yaygın dini
ve kültürel değerlere ters düşmeyen, kişisel ve ahla-
ki bir sorumluluk geliştirerek seçeceğimiz yönde
ilerlememiz için kapıyı açık bırakıyor.
İletişim devrimi dünyayı, hatta evreni küçülttü.
Önümüzdeki yeni binyılda uluslar. yaşamın ne ka-
dar insana bağlı ve ne kadar incinebilir olduğunu da-
ha da iyi anlayacaklar. Nükleer tehlike, herhangi bir
bölgeyle sınırlandınlamaz; biyolojik savaş, geri dö-
nüp onu kullananı vurur, AIDS, binlerce insanın ya-
şamını ve yaşamının niteliğini tehdit ediyor ve tır-
manarak yayılıyor. Gizlilik, cehalet, örtbas etmek,
açgözlülük, dikkatsizlik, yalancılık, kişisel ve top-
lumsal ahlaka karşı duyarsızhk, insanın acılannı art-
tıracaktır. Hükümetler ve liderleri, kirlilikle savaş-
mak için uygulanabilir programlar yaparken üst dü-
zey yönetici toplantılanna değil, alt tabakadan baş-
layan eğitime ağırlık tanımahlar. Kirlilikle mücade-
le konusunda yoğunlaşarak bölgede saptanan ılerle-
melerden gurur duyarak toplumlar, özgüven kaza-
nıp diğer kültür ve ırklara karşı duyulan düşmanlığı
aşan yapıcı bir rekabet oluşturabilirler. Önümüzde-
ki binyılda kirlenmeyle mücadelede elde edilen iler-
leme, insanlığı yaşamdan keyif almak için yapma-
mız gereken şeylere yöneltebilir..
Yann: Kisho Kurokavva
Y A Y I N H A K K I C u m h u r i y e C 7
E A J T T Î R . i Z i N S i Z Y A Y I N L A N A M A Z
Köy Enstitüteri Vakfı: (2)
İlginç Öneriler...
Dr. Engin Tonguç, konuşmasının burasında, Köy Enstitü-
leri'ni nitelik açısından incelıyor. "Ûyle sanıyorum ki, dün-
ya eğitim tarihibakımından biz Köy Enstitüleri'nin değerini
ve yerini henüz ve tam olarak ortaya koyamadık" diyor.
Engin Tonguç'un bu konuda ne denli hakh olduğu, olaylarla
da belli olmuyor mu? Yarından sonra Sıvas olaylannın, 37
canın yakıldığı günün yıldönümü.
Hüseyin Oeniz'in "Güvercinler Alçaktan Uçmuyor Sıvas
Üstünde" başlıklı bir şiiri var, günlerdir çantamda gezer.
Hüseyin Deniz, Sıvashdır. Onun acısı en büyük. Birkaç di-
zesi şöyle:
"doğduğum şehir/bitmez/tükenmez/bir karanlık/şafağı
yitmiş/mehtabı yitmiş/sevgiler gözaltında/Mustate Kemal/
Pirsunan/gözaltında/ağaçlar tıkamış damarlarını/nisan
yağmurlarına/ve güvercinler/kanatlarına kan bulaşmasın
diye/alçaktan uçmuyor Sıvas üstünde/Ecem mahallesil
çavuşbaşı/yüzünün ayıbını/çarşafıyla örtüyor."
Sıvas'ta da bir Köy Enstitüsü vardı, Yıldızeli Köy Enstitü-
sü. 21 Köy Enstitüsü içinde, o da kapatıldı!
Yinelemek istiyorum, soruyorum: Köy Enstitüleri kapatıl-
masa, çalışmalarını sürdürüp geliştirilse, Sıvas olayı gibi
olaylar olur muydu Türkiye'de?
Engin Tonguç, sürdürdü konuşmasını:
"Bukonuda ilk önemliçahşmayı yapmış olan 1959-60yıl-
larındaki doktora teziyle Fay (Kırby) Berkes'f/r. Bu işin ev-
rensel boyutunu farkedebilen ilk araştırmacı. Çok dürüst
bir şekilde yapan, inceleyen araştırmacı. Çünkü, ondan
sonra gelen bütün yabancı araştırmacıların hepsinin bilin-
çaltında şöyle bir şey var: 'Sız, eninde sonunda bızden bir
şeyleralmışsınızda, uygulamışsınız..'şe/c/;ndeb//'b///npa/-
tı etkılemesi var hepsinin araştırmasında. Dürüst ve taraf-
sız davranan, olayın asıl içyüzüne nüfuz edebilen ilk araş-
tırmacı Fay (Kırby) Berkes. Peki, nedir o evrensel ve özgün
nitelikler? Belki ne olmadığından başlayarak hareket et-
mek, konuya biraz daha yaklaşımı sağlıyor. Şimdi, birçok
kimse sürekli olarak, Köy Enstıtülerinde, Acaba kim buldu
bu işi?' diye bir soru ortaya atmıştır. Hakkı Tonguç da, bu
soruyu sormayanların en başında geliyor. O da diyor ki:
- Bu, yanlış bir sorudur. Bu, bir bırikimin sonucudur. Ve
ben, bu işın bir tek kişiye mal edilerek bu şekilde değerlen-
dırilmesinı çok yanlış buluyorum.
Bir kere uygulama açısından ortaklaşa yani kolektif bir
iştir. Burada, öğrenciden en yüksek düzeydekı insana de-
ğin, Cumhurbaşkanına değın, herkesin derece derece
emeği vardır bir, ikincisı de kuramsal (teorık) olarak, bu bir
birikimin sonucudur. Yani dünyada ister sanat olsun, ister
bilim olsun, hiçbir sanatçı ve hiçbir bilım adamı, ciddi bir iş
yapacaksa, kendisinden önceki birikimi ihmal edemez, bu
birikimden yararlanamamazlık edemez. Oysa biz, neden-
se hep bir, adeta böyle devri daim makinesi keşfetmiş bir
Con Ahmet arar gibi, hep bir kişi anyoruz. Böyle değil olay.
Şimdi bakın: 1874 'te -bir kitapta geçiyor- bir Osmanlı aydını
diyor ki:
- öğretmen işini çözmek için, köylerde, onbaşı ve çavuş-
ları alıp posta posta öğretmen okullarına gönderip, öğret-
men yapın! diyor. Yıl, 1874.
Eski valilerden Tahsin Uzer:
- Ben, diyor, Atanlrk'ün sofrasında otururken, bir akşam
Saffet Ankan (1888-1947) geldi, yeni bakan. Atatürk'e dedı
ki: 'O, köy işini çözemıyoruz, eleman bulamıyoruz, ne ya-
palım?' Atatürk de dedi kı:
- Biz onbaşılara, çavuşlara top kullanmasını bile öğrettik.
Pisagor teoremini öğretiyoruz, adam atış yapıyor ona da-
yanarak. Işte, onlan alın! ti , j , , *...,
Fay Kırby'ye bakıyorsunuz:
• - Aslında bu işi düşünen Hakkı Tonguç'tur da, alçakgö-
nüllülüğünden dolayı söylemiyor kendinin düşündüğünü!
(Fay Kırby Berkes, aslında Kanadalı, Amerikan yurttaşı
iken Türkiye'de Köy Enstitüleri' araştırmasını yapıyor,
1960'lardaTürkıyeye gelip, Tonguç'la görüşüyor. Geçtiği-
miz yıllardan birinde, Ankara'da bir 17 Nisan günü öldü.
Vücudunu, öğrenciler öğrensın diye tıp fakültelerinden biri-
ne bağışladı. Türk yurttaşı olarak öldü.)
Şimdi, bu bir tarihsel birikimin sonucu. Belki Atatürk,
1874'te söyleneni, yazılanı bilmiyor, yahut da biliyor, bile-
miyoruz orasını. İkincisi: 1911 yılı, Osmanlı Mebusan Mec-
lisi'nde, Kastamonu Milletvekili Ismail Mahir Efendi (7869-
1916) bütçe konuşması sırasmda onerı getırıyor. diyor ki:
- 70 tane okul açacağız, bu 70 okulu, şehirlerden uzak
yerlerde açacağız. Buraya her köyden öğrenci alacağız.
Bir kız, bir erkek öğrenci alacağız ve bunlan köy koşullarıy-
la yetıştireceğiz. ilkokulun üstüne üç yıl, toplam sekiz yıl
okutacağız. Ve onlar okurken, köylerinde bunların okul bi-
nalannı.evleriniyapacağızvekendilerınetarlavereceğiz..
Daha ilginci, 1925'te, Milli Eğitim Bakanı Şükrü Saracoğ-
lu (1887-1953) Meclis'te bütçe konuşmasında şöyle diyor:
- Bana bir köylü geldi, 'Sen öğretmen işini çözmek ister-
sen şunu yap' dedi. 'Barakalar kur, ot minderden yataklar
getir, arpa, fasulye topla ve her köyden de zorla, beşer altı-
şar öğrenci al, bunlan köylü gibi yedir içir, ondan sonra
öğretmen olarak köylere yolla!'
Şimdi, kalın çizgileriyle baktığımız zaman, bunların hep-
sinden Köy Enstitüsü'nün yapısı çıkıyor ortaya. Demek ki,
evrensel olan boyut, özgün olan boyut bu değil. Köy Ensti-
tüleri'nde başka bir şey var.."
• • •
Köy Enstitüleri Vakfı'nın kurulması için, isteyenlerin para
gönderebileceklerı banka hesap numaraları şöyle: Ziraat
Bankası Ankara Yenışehir Şubesi'nde 26810 numaral' he-
sapla, Pamukbank Ankara Merkez Şubesi'nde 092 16 330
nolu hesap. Para gönderirken, Talip Apaydın, Mahmut
Makal ya da Yakup Kepenek ten birınin adının da yazılma-
sı gerekiyor. • • •
Yarından sonra 2 Temmuz Cumartesi günü İvriz Köy
Enstitüsü'nü bitirenler İvriz'de biraraya geliyorlar; çağırdı-
lar. Gitmeyi çok istiyorum. Bakalım gidebilecek miyim?
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Kır yaşantısı üzerine
yazılmış şiir. 2/ Zamir...
Kısa bacaklı bir köpek
cinsi. 3/ Deriden sızan sı-
vı... Herkesçe bilinen, ta-
nınan. 4/ Tann buyrukla-
nnı yerine getirme...
Eylemleri olumsuz yap-
makta kullanılan ek. 5/
Gelinin başından saçılan
çiçek. şeker. para gibi
şeyler... Tecrübeb'. usta.
6/"— derdiyle hoşem el
çek ilâamdan tabib"
(Fuzuü)... İspanyollann sevinçün-
lemi. 7/ İki tarla arasındaki sınır...
UzakJaşmak, ara açılmak. 8/ Ka-
dınlann saçlannı tutturmak için
kullandıklan toka. 9/ Saka Türk-
lerinin bir destanı... Zehirsiz ve
büyük bir yılan.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Derin denizleri araştırmak ama-
ayla yapıhnış iki kişih'k sualtı ara-
CT. 2/ Yazarlar, edipler... Duvar
içinde bırakılmış oyuk bölüm. 3/
İstavrit babğjmn küçüğü... Yüz, çehre. 4/ "O" gösterme sıfatı-
nın eski biçimi... Ergime dununundaki madenlerin yüzeyinde
toplanan madde. 5/ Kuzu sesi... Çok bükümlü iplikle dokun-
muş bir çeşit ince kumaş. 6/ Banndırma... Gelecek. 7/ Klasik
Türk müziğinde sözlü yapıt formu... Kuyrukluyıldız. 8/ "Mer-
yemana Manastın" da denilen, Trabzon'daki ünlü tarihi yapı.
9/ Dokuma tezgâhında tarağı tutan parça... Kültür.