23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21HAZİRAN1994SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Yaşlılıkve politikacılık Bir yargıca, bir üniversite hocasma, bir tapu müdürüne vb. "sen şu yaştan sonra hizmet yapamazsın" denilerek emeklilik uygulaması yapılıyorsa, kamusal yaşamı doğrudan ilgilendiren kararlan alan ve bu nedenle başkalannın ve tüm ulusun zarara uğramasına yol açabilen politikacılar için bu ilke niçin geçerli olmasın? Prof. Dr. AYDEV A YBA Y en gençliğin ne oldu- ğunu bilirim/ Ama sen yaşlılığın ne ol- duğıimı bilemez- an'... Bir zamanla- nn moda şarkısın- da yaşb sanatçı, hüzünlü sesiyle böyle sesleniyor gençlere. Gerçekten öyle mi, acaba yaşbbk yaşanmadıkça bilı- nemeyecek bir şe> mi? Şarkı sözlerin- deki sanatsal inceliğe dokunmadan, duygu değıl bilgi alanında kalarak. yaşlılık olgusunu nesnel olarak irdele- yebiliıiz sarunm. Cumhuriyet'in Bilim Teknik ekinde (21 Mayıs 1994) Prof. Bozcuk, her canlı türünün sınırlı bir ömrü olduğunu, bunun kimi zaman günlerle (sirke sineğinde olduğu gibi), kimi zaman da yıllarla (insanlardaki gibi) ölçüldüğünü ve bu ömriin son bölümünün de yaşblık olduğunu belir- tiyor. Yaşlılık habnin ortaya çıkışını açıklamak için 130"a yakın kuram (teori) ve varsayım (hipotez) üretilmiş olduğuna değinen Sayın Bozcuk, yaşlı- lığın, temelde, hücre yapısındaki bo- zulmalan sürekli olarak onaran meka- nizmalann belli bir aşamada yetersiz kalmalan ile başlayan bir süreç oldu- ğunu anlaüyor. Bu yetersizlikle birlik- te, "yaşlüığa özgü yardtş ve zararlı olaylar da gündeme çıkmtş olur" diyor. "Yanhş" ve "zararlı" olaylar acaba nedir? Yaşlı kişilerin bedensel ve zihinsel olarak güç yitirdiklerini. yaşamsal iş- levlerinde genel bir duraklama ve ya- vaşlama olduğunu, görme ve işitme yetilerinin gerilediğini hepımiz günlük gözlemlerimizle saptanz. Bu değişim- lerin yaşlanan kişi açısından, yanlış değilse de "zararlı" oiduğunda kuşku yoktur. Ama, bir de şu soruyu sormak gerekir. Bu "zarar" yaşlanan kişinin dışındaki kimseleri de etkiler mi? Belli olasılıklarda bu sorunun yanıtı olum- lu olabilir. Yaşlanan kimse başkalan- nın yaşamlan, yazgjlan. iiişkileri, davraruşlan üzerinde kararlanyla ya da eylemleri ile etkili olacak bir ko- numda bulunuyorsa, böyle bir "risk" vardır. Yaşlanmış olduğu için elleri üt- reyen bir beyin cerrahı, bu durumuna karşın ince bir beyin ameliyaü yapma- ya kalkışırsa ya da yaşının ilerlemiş olması dolayısıyla refleksleri zayıfla- mış bir pilot, yuzlerce yolcuyu taşıyan uçağa kumanda etmekte ısrar ederse, bu davraruşlan ile kuşkusuz, başkala- nna zarar vermek tehJikesi yaratmış olurlar. Bunun için bu tür davranışla- ra izin vermemek gerekir ve insanhk bunun çözümünü de bulmuştur: Bu çözüm emekliliktir. Bizde de olduğu gibi her ülkede "nesnel olasüıklar" öl- çü abnmak suretiyle, her uğraş dalında belli yaşlara ulaşmış kişilerin emeklili- ğe aynlmalan zorunluğu kabul edil- miştir. Bu düzenlemenin amacı, sade- ce yaşlanmış kişiyi calışmaktan kurta- rarak ödüllendirmek değil, bir kimse- nin belli bir yaştan sonra, başkalanna da zarar verebileceği varsayımıdır. Belb yaşı dolduran kimse, bu varsa- yım gereğince, kendi alanında ne ka- dar ustalaşmış olursa olsun, işinden elini çekmelidir. Bu evrensel çözümün çok önemli bir istisnası "politikacılık"tır. Pob'tik ya- şama eylemsel olarak katıbnanın her ülkede yasal olarak bir alt-sının var- dır. Bu alanda çabşmak için belli bir yaş olgunluğuna ulaşmış olmak koşu- lu kabul edilmiştir. Buna karşıbk yasal bakımdan bir üst yaş sının öngörül- memiştir. Pobtikaya soyunan genç ıçın "sen daha yeterince olgunlaşma- dın" diyerek onu siyaset dışı bırakmak olağan sayılırken, "kocamış" olduğu için bir sözü ancak iki kez söylenince anlayabilen, bir belgeyi okurken sonu- na geldiğinde başını unutan kişiye "se- nin yaşın doJdu" denilmemektedir. Bunun savunması yapılabilir. Yaşb ki- şi deneyimbdir, etraflı düşünebilir, olaylann lanısında başanlı olur, in- sanlan daha iyi tanıyıp değerlendirebi- br vb. Ama bütün bu gerçeklerin doğ- ru olduğu çok su götürür. Tarihte birçok örneklerde bu gerekçelerin ye- rinde olmadığı gözlemlenmiştir. As- bnda pobtikacıbkta yaşlılığın bir engel sayılmaması, giderek bir "terrih nede- ni" olarak kabul edilmesi ilkel toplum- lara özgü bir "keramet" anlayışına dayanır. Bir çeşit "dinsel" yaklaşımla, yaşlı kişilerin Tann'ya yaklaşmış "büge"ler olduğu düşünülür. Papa'- lann çok yaşlı kardinallerden seçilmesi bunun ilginç bir örneğidir. İ.S. 678'de Papa olan Agethon'un seçildiği tarihte 103 yaşında olduğu sanılmaktadır. Birçok papanın görev başında iken öl- düklerinde 90'ın üstündekı yaşlarda olduklan da bilinmektedir. Din kö- kenli Humeyni Jran'a dönüp iktidara oturduğunda tam 78 yaşındaydı. Ne var ki, bu durumu sadece ilkellik kökeniyle ya da din ve gelenek etkisiy- le açıklamak doğru değildir. Bu tür kaynak ya da kökenle ilgib olmaksı- zın, çağdaş dünyada kendi ülkelerinin ve uluslannın kaderine egernen olan nice yaşlı politikaalar vardır. Örneğin. Mitterrand (Fransa) 77 yaşındadır. Deng (Çin) 90 yaşına basmıştır. Kim İl Sung (K.Kore) 82 yaşına ulaşmıştır, komşumuz Yunanistan'ın yeni damat Papandreu'su 70'li yaşlann ikinci bö- lümünü sürmektedir. Bize gelince: Geçmişi bir yana bırakarak, bugünkü politika sahnesinde siyaset yaşamına damgasını basanlan bu açıdan iki gru- ba ayırabiliriz: Birinci gruptakilerotuz yıldır politika yapan ve yaşlan yetmişe ulaşan "yaşlı kuşak"tır. İkinci grup ise yaşlan elli çevresinde olan "genç ku- şak"tan oluşmaktadır. Şimdi. bu tabloya da bakarak baş- taki konumuza dönersek. bizim şu "yaşlanmış kuşakta" yer alan siyaset- çilerimiz için, "politika sahnesinde kal- malı mı, yoksa artık eroekli mi olmalı- lar" sorusunu sorabiliriz. Ama hemen belirtelim ki bu sorunun muhatabı kendileri ya da yakın çevreleri değildir. Çünkü. nörolog ve ruhbibmcilerin saptamalanna göre yaşlı kimseleri, yaşlanma nedeniyle artık işten elçek- meleri gerektiğine inandırmak ola- naksızdır. Yaşlanan kişi kendisinde bu nedenle ortaya çıkan "zihinsel" bo- zukluklan asla kabul etmez. Bu konu- da yapılan uyanlara karşı şiddetlı tepki gösterir ve dahası. bu uyanlan yapan kimselerin kendisi hakkında "kötû niyetler" taşıdığını düşünür. Çı- karlan bu yaşlı politikacılann sahnede kalmasına bağlı olan yakın çevreleri de, gerçeği görseler bile, daima "pat- rondan yana" olurlar. Sadece kendisi- nin iyi yolda olduğunu, özdeş siyasal programa sahip olsalar da "ötekile- rin" kötü yola saptıklannı ve bu yüz- den onlarla işbirliği için "konuşmaya bile değroeyeceğini" tekrarlayıp duran bir siyaset önderimizi anımsayalım. Parti başkanlığından aynbp tarafsız bir mevkie çıkmasına karşın. bu mev- kiin özelliklerine boşverip, siyasal ka- rar mekanizmalanndan el çekmeye niyeti olmadığını açıklayan başka bir önderimizi düşünebm. Otuz yıldan be- ri aynı sakızı çiğneyen, siyasal yaşama ne idüğü belirsiz birtakım sözleri ve kavramlan tekrarlamaktan başka bir katkısı olmayan fırsat düşkünü şeriat- çı lideri anımsayalım. Bu örnekler nö- rolog ve ruhbilimcilerin saptamalannı doğrulamıyor mu? Bunlarla ve çevre- leri ile emeklilik sorununu tartışmanın gerçekten bir yaran yoktur. Tarihte bu türden yaşlı politikacılann bazılan hakkında sonradan ortaya çıkan ger- çekler, politikada emekliliğin kabul edilmemış olmasının ne kadar sakın- calı olduğunu göstermektedir. 75 ya- şında spor-toto oynamaya merak sa- lan. bu yüzden sarayının her yanına TV ekranlan yerleştiren Franco'nun kabınesindeki bakanlan bile tanıya- maz durumda iken. çevresınce. kamu- va "zihni vönden mükemmd durumda" olduğu duyurulurdu. Yeltsin'in açıkla- masına göre Brejnev, iktidann tepe noktasında otururken, ölümünden önceki son iki yılda "ne yaptığını, ne söylediğini, ne imzaladığını bîlemez du- rumda" ıdı 1951 yılında ikinci kez baş- bakan olan Churchili'in biyografısini yazanlar, o tarihte kendisinin "yürü- yen patoloji kitabı" sayılacak ölçüde bir yığın yaşlılık hastalığı olduğunu, bu yüzden devlet işlerinde bir sürü sı- kıntıya neden olduğunu belirtiyorlar. Bu örnekler yaşlı politikacılann, karar ve eylem mevk'inde kalmakta diren- meleri halinde, yalnız kendilerine değil başkalanna, giderek bütün ulusa "za- rarlı" olabileceklerini gösteriyor. 85 yaşında devlet başkanı sıfatıyla Nazi partisinin paramibter örgütü ile ilgili yasağı kaldırarak Hitler'in iktidara çı- kışını kolaylaştıran Hindenburg, bu karan ile yalnız Alman ulusuna değil, bütün dünyaya zarar vermiş değil mi- dir? Bütün bu gözlemlerden çıkan so- nuç şudur: Yaşlılık, doğa yasasının buyruğudur, buna karşı çıkılamaz. Yaşlanma nedeniyle ortaya çıkan zi- hinsel. ruhsal ve bedensel çöküntüler de kaçırulmazdır. Özellikle zihinsel ba- kımdan bunun istisnalan olsa bile baş- kalannın zaranna neden olacak karar ve eylem yetkileri, nesnel koşullar gö- zetilerek yaşlı kimselere verilmemeli- dir. Bir yargıca, bir üniversite hocası- na, bir tapu müdürüne vb. "Sen şu yaştan sonra hizmet yapamazsın" deni- İerek emekblik uygulaması yapılıyor- sa, kamusal yaşamı doğrudan ilgilen- diren kararlan alan ve bu nedenle başkalannın ve tüm ulusun zarara uğ- ramasına yol açabilen politikacılar için bu ilke niçin geçerli olmasın? Özel bir öğrenım görme koşuluna bile bağlı olmayan siyaset uğraşı bakımından -her gün yaşamakta ve gözlemlemekte olduğumuz "zararlı" sonuçlar ortada dururken- "sahneden çekilme" karan- nı sadece Tann"nın "takdirine" bırak- mak akla uygun bir çözüm sayılabilir mi? Anayasanın yeniden değiştirilme- sinin söz konusu olduğu bugünlerde kanımca bu sorunun ele alınması da düşünülmelidir. Genç politikacılar, sözüm sizedir! PENCERE ARADABIR ÖZGÜN ÖZGÜR 38 Yaşında Bir Dinozorum! Artık insanı 'insan' yapan değerlere sahıp çıkmak vesa- vunmak "çağdışı'Uk, "dinozor"\uk olarak değerlendirili- yor. ilkesizliği, yozlaşmayı, bencillıği savunmak önemli olan. Böylece devrim yapmış oluyorlar!.. Devrim sözcüğünü ağızlarına almaktan korkup "inkılap" diyenler, gerçek an- lamda devrimleri yadsıyanlar; 'kapıkulu' olmak yolunda atılan adımları 'devrim' diye yutturacaklarını sanıyorlar ve fena halde yanılıyorlar! Onlara göre lüks ortamlarda hava atmak, aydın(!) olarak "serbest pıyasa" ekonomisinden incıler döktürmek, 2. Cumhurıyet teranelerı ile öterek Atatûrk ve devrimlerini kötülemek 'devrimcilik' oluyor. Ama siz emekten, toplum- sal mutluluktan, yurtseverlıkten, sevgiden, bağımsızlıktan, Atatürk ve devrimlerinden bılinçle, içtenlikle söz eder; sö- mürüyü, kişiliksizlıği eleştirirseniz dinozor' oluyorsunuz. Istediklerı "yozlaşmaya özgürlük!"\ür. Sevsinler böyle öz- gürlüğü! Pazarda yerlerden sebze-mevye artığı toplayan insan hiç de özgür değil. Aılesine yeterince bakıp besleyemeyen anne-baba hiç de özgür değıl. Parası yetmediği için, ilaç alırken pazarlık yapan insan da özgür değil. Siz hiç okul yaşında, sabah erkenden sokaklarda simit satan çocukla- rın duygularını, koşullarını düşündünüz mü? Zor koşullar- da çalışıp geçınen, tatıl yapamayan insanları?.. Bunlar ve daha verebıleceğımiz pek çok örnek "yoksul- luk edebiyatı" değil, yaşanan gerçeklerdır!.. ilkelliklerin, geriliklerin, yozlaşmanın ürünü olayları ek- randa sergilemek değil; bunlara çözüm üretmektir yapıl- ması gereken. Ekonomiye ilişkin derinlığine bilgisi olmayanların bile görebileceği, çözümsüzlüğü açık olan, "serbest piyasa" savunmanlığı; Atatürk'ü, devrimini kötüleme çabası; 2. Cumhuriyet diyerek, Osmanlı'yı yüceltme calışmaları sa- dece insanlık düşmanlığıdır, başka bir şey değil! "insan yiyen" bir anlayışı savunmaktır! Bir TV izlencesınde halkımıza, bugünümüze, yarınımıza ilişkin özlemlerı sorulmuştu. Dile getirilen özlemler sevgi, paylaşım, barış, özgürlük, bağımsızlık, yurtseverlik, laiklik, Atatürkçülük.. gibi değerlerde odaklaşıyordu. Demek ki toplumu dinozorlar sarmış!.. Vay dinozorlar vay! Demek bunlara "düşünce diktatörü" demek de para etmedi, "dino- zor" demek de! Neyapacağız şimdi! Sonuc olarak şu saptamayı yapmak bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor: Bugün yaşadığımız tüm acıların, olumsuz- lukların kaynağında 'insanca değerler'den uzaklaşılması yatmaktadır. Onun için bu değerleri savunanlara 'dinozor' diyenler, iflah olmaz yaratıklardır. Evet, ben de 'insanca' değerlerın savunucusuyum. insa- nı 'insan' eden her şeyin yanında; 'insanı insanlıktan çıka- ran' her şeyin karşısındayım. 0 halde ben bir dinozorum; herkesi dinozor olmaya çağırıyorum!.. KIT Politikalan ve Tersaneler Acıdır ki Türkiye için stratejik önem taşıyan ve gözümüz gibi korumamız gereken kamu ve özelde başİcaca da seçeneği olmayan Haliç, Camialtı ve Alaybey tersaneleri kapatılmak üzeredir. Av. TALATOCAK Türkiye GemiSonayii AŞ İşçi-İşveren İlişkilerieski Şube Müdürü ne yazık ki koalisyon hükümetleri bugüne dek istenilen doğrultuda bir politika üret- memişlerdir. Övle ki koalisyon hükümeti birçok konuda. Özal pobtikalan dışında, değişik bir yaklaşımla konulann üzerine de yeterince eğilmemiştir. SHP ise özelleştir- me ve işyerlerinin kapatılması konulannda (Sayın Mümtaz Soysal ve bazı SHP'liler harîç) ilkelerine ters düşen bir yaklaşımla ve tabandan gelen tepkilere kulak tıkaya- rak adeta DYP ile bütünleşmiş bir görünlü sergilemektedir. Ozelleştirilecek kuruluşlar kapsamına abndıktan sonra 5 Nisan Kararlan ile Ha- bç. Camialtı ve Alaybey tersanelerinin ka- paülacağı belirü'len Türkiye Gemi Sanayii AŞ de ne yazık ki bu kötü sondan kendini kurtaramamıştır. 1985 yılında bağımsız ge- nel müdürlük olarak kurulan Türkiye Gemi Sanayii AŞ kurulduğu yıllarda kâr eder durumda iken gerek hükümet politi- kalan gerekse üst düzey yönetimde görev almış bazı yetersiz yöneticilerin beceriksiz ve kötü yönetiminden dolayı bu güzelim sanayi kuruluşumuz batma noktasına geti- rilmiştir. Aadır ki Türkiye için stratejik önem ta- şıyan ve gözümüz gibi korumamız gereken kamu ve özelde başkaca da seçeneği olma- yan Haliç, Camialtı ve Alaybey tersaneleri kapatılmak üzeredir. Bir işyerini kapat- mak elbette ki en kolay yoldur. Ama gerek- tiğinde bu tür kunıluşlan yeniden açmak artık mümkün olmayacaktır. Gerçekten ülkemiz için varlıklan yaşam- sal önem taşıvan bu tersanelerin kapatıl- ması gerekli mi idi? Bu, kamuoyu önünde yeterince tartışılmadı. Aşağıda ana başlık- larla değineceğım hususlar. kuruluşun bu hale getirilmesinde kanımca yeterince ipuç- lan vermektedir Kadrolu tersane işçılerinin yapabileceği Y ıllardır ekonominin itici j>ü- cü konumunda olan KIT- lerin bugün ekonomiye yük olur duruma getiribnesi. üretilen yanlış ama bilinçli politikalann aşama aşama uygulaması sonucu olmuştur. Bunda gel- miş geçmiş tüm iktidar ve politikaalann az ya da çok payı vardır. Ancak asıl KlT'lerin çökertilerek işlemez duruma getirilmesi Özal hükümeti ve politikalan sayesinde ol- muştur. Bu dönemde işyeri bazında üreti- me dönük verimkliği arttıncı önlemler alınmazken yanlış istihdam politikalan, bazı holding niteliğindeki kuruluşlann bö- lünerek küçültülmesi (Denizcilik Bankası TAO'da olduğu gibi) ve parçalara bölüne- rek reorganize edilen kuruluşlann üst yö- neüminin çoğunun başına seçim kaybet- miş ya da eş dost akraba durumunda işin uzmanı obnayan hatırb kişilerin atanması bu kunıluşlan soluyamaz duruma getir- miştir. Hele hiçbir işlevi obnayan danışma kurullannın konması deyim yerindeyse tam anlamıyla bir rezalettir. Elbette ki bu durum, üretime doğrudan katkısı olanlar üzerinde olumsuz psikolojik etkiler yarat- mış, iş banşını bozarak iş verimini düşür- müştür. Üstebk yavuz rîırsız ev sahibini haksız çıkanr örneğinde olduğu üzere ku- ruluşlann bu noktaya getirilmesi, özelleşti- rüme ve kapatıbnalannın gerekçesini oluş- turmuştur. Tek yanlı kamuoyu oluşturul- ması için de tüm olumsuzluklar başanlı biçimde kullanıbnıştır. Seçimlerden sonra yeni döneme, toplu- mun büyük kesimlerininin (sağ-sol) deste- ğini alan DYP-SHP koalisyonu ile giril- miştir. Demokratikleşme sürecınin işletile- ceği, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması doğrultusunda özlemle beklenilen önlemlerin ahnacağı umulurken ışlenn bırçoğu yıllardır "taşeron" aracıbğı ile yaptınlmaktadır. Böylece kadrolu ter- sane işçisinin istihdam gücünden yararla- rulmayarak boş işçilik yaratılmaktadır. Öyle ki bu durum tersane işçilerini de isyan etmek noktasına getırmiş, işçiler bu uygu- lamanın durdurulması doğrultusunda 900 imzalı birdilekçeyi 1994 yılı başında işvere- ne sunmuşlardır. Sonuç değişmemiştir. Öte yanan üniversite ile işbırbği sağlanarak bir "iş değeriemesi" çabşması yapünldı. Bu çahşma karşılığında kuruluş günün koşul- lanna göre bir hayli mali yük altına sokul- du. Ancak bu çalışmanın yaşama geçiril- mesi için cıddı v e ıçtenlikli bir çaba gösteril- medi. TC BaşbakanlığYnın kamu işyerlerine yeni işçı alımlannı yasaklayan genelgesine karşın ve üstelik kuruluşun özelleştirilme kapsamına alındığı. ışçi tensikatı. emeklilik gündemde iken 1993 yılı sonunda ışe alı- nan bazı mühendis ve işçiler kimlerin tali- matıyla işe alınmışlardır. Bu yönetim emekbye sevk ve iş sözleşme- si fesihlerinde de dürüst davranmamıştır. Hiçbir ilke ve ölçü belirlenmeden uygula- maya geçilmiştir. Daha çok kıdem yılı olan bazı kişiler kollanırken direkt üretim içinde yer alan ve branşında uzmanlaşmış ve he- nüz kıdem yıbnı doldurmuş birçok kişiye ise emekli olmadıklan takdirde iş akitleri- nin bozulacağı tehdidi yapılarak emekb olmalan sağlanmıştır. Hizmete yönelik taşıtlann kullanımında yıllardır sürdürülen keyfılik halen devam etmektedir. Ve daha nice olumsuzluklar!.. Bu durumda iş bağlantılan yapmak, yeni iş olanaklan yaratmak en son düşünülecek konular arasına gjrmiştir. İktidarlara yaranma becerisi göstererek her dönem koîtuğunu korumasını bilen ki- şilerle bu işlerin üstesinden gelmek ise artık ham bir hayalden öte bir şey değildir. Ya- zık! Bu nedenle uyanyorum: İş işten geç- meden toplumun tüm kesimlerinin. özel- likle sendikalann ve demokratık kıtle örgütlerinin seslerini yükseltmeleri, bu so- nu karanbk gidişe demokratik bir biçimde dur demeleri gerekmektedir. BEN ATATÜRKÇÜ DEĞİLİM NadirNadi 12.bası5O0O0(KD\r ıçınde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39^41 Cağaloğlu-htanhul Ödemeli gönderilmez GIZKOKANSUSKÜNLUK Mchmet Başaran mOÜO(KDV'ıçınde) Çuğılu} Ya\ ınlurı Tiirkıııağı CuJ İ9-41 Cağaloğlu-htanhul Ödemeli gömterilmez Elektrik Amptılü Gibi Laiklik... İyi kötü, eksik gedik, Türkiye'de Sünni bir din partisi kuruldu: Refah Partisi!.. Görünüşe bakılırsa RP (Refah Partisi) "laik cumhuri- yet diktasına karşı özgürlük savaşı" veriyor. Partinin söylemine göre: Bu ülkede ne vicdan özgürlüğü var, ne ibadet özgürlüğü!.. Inanmayanlar (laikler) inananları (Müslümanları) baskı altında tutup eziyorlar. Bu memle- kette Allah demek bile yasaklanmıştır. Müslümanlar, insan haklarını istemek için parti kurdular, okullarda ba- şörtüsünü yasaklayan bir ülkede demokrasi olur mu?.. Refah, birolgu!.. 1950'den beri büyük sermaye partilerinin kanatları al- tında gelişen antilaik siyasal akım, bağımsızlığını ilan etti, öz partisini kurdu. Dini siyasete ve ticarete alet edenlerin, artık büyük sermaye partilerinin "himayesi" altmdayaşamaya "ihtiyacı" yok\ eskiden Demokrat Par- ti ya da Adalet Partisi'ne oy veren alt katmanlar, 12 Ey- lül'den sonra metazori ANAP şemsiyesi altına girmiş- lerdi; ama bugün Refah Partisi büyük sermaye partileri- ni aşan bir siyasal etkinlik içindedir. • Batı'dayüzyıllarboyusüren "Aydınlanma"süreci Av- rupa'yı mezbahaya çevirmişti. "Üç R" denilen 'Rönesans-Reform-Revolüsyon' aşa- maları, bugünkü Avrupa'nın laik toplumyapısını oluştur- muştur. Gerçi bu aşamalar her ülkede değişik biçimler- de yaşandı; ama sonuçta din kendi alanına çekildi; din adına topluma ahkâm kesen, düzen veren ve egemen olanlar, laikliğin gereği sayılan temel kurallara boyun eğdiler; çağdaş demokrasi böyle kuruldu... Kolay olmadı bu... Yalnız Reform döneminde nehirler gibi kanlar aktı, in- sanlar birbirlerini yediler, kırdılar, öldürdüler... Islamdünyası "Aydınlanma"nm dışında kalmıştır. Ne var ki Batı'dan sonra, çaresiz Islam dünyası da bu yollardan geçecek... Müslüman, elektrik ampulünü Batı'dan alıp aydınlan- madr mı?.. Laikliği de almak zorunda!.. Lamı cimi yok, insan gibi yaşamak istiyorsak her şeyi aklın mahkeme- sinde yargılamak gerekiyor. Islam dünyası "geç milliyetçilik" gibi "geç Aydmlan- ma"sürecini ne yazık ki 21 inci yüzyıla taşıyor. Afganis- tan bir mezbahadır. Iran ile Irak arasındaki savaş sekiz yıl sürdü, 1 milyon Müslüman yok oldu. Cezayir'de iç sa- vaş ha çıktı ha çıkacak!.. Irak, Kuveyt'i istila edince olay petrol nedeniyle bir dünya sorununa dönüştü. Kuzey ve Güney Yemen arasındaki kanlı çatışma sürüyor. Islam coğrafyasının her yöresinde şeriatçılarla laik eğilimliler arasında kelle pahasına kavga var.. Avrupa. bu tür kavgaları geçmiş yüzyıllarda yaşadı. aştı. bugüne ulaştı. Anadolu. elektrik ampulü gibi, laikliği de Batı'dan aldı, bilgisayarı da' ampule ve bilgisayara tepki gösterme- yen toplumda, laikliğe karşı dırenış elbette olacaktır. Yeni bir şey değıl bu, Osmanlı'dan beri şeriata aykırı dü- şen her yenılığe dıreniş az çok vardır. Tıpta teşrih, yo- oazların engellemesi yuzünden iki yüzyıl gecikmeyle Turkıye'ye gırmedı mı!. • Laiklik karşıtları yalnız Refah Partisi'nde toplanmış değildirler; ANAP'ta ve DYP'de Refahçılara rahmetoku- tacak kadar Aydınlanma'ya düşman olanlar var. Bu ol- gu, büyük sermayeye sırtını dayamış ANAP'ta ve DYP'- de laiklik karşıtlarına yaranmak siyasetini körüklüyor. Ama yaranamayacaklardır... Vaktiyle CHP, Demokrat Parti'ye oy kaymasını görün- ce bu yola başvurmuştu; sonuç alamadı. Laiklik düş- manlığında DYP ve ANAP, Refah'la yarışamazlar... Refah'ın ekmeğine tereyağı sürerler... Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA'nın ANISINA ÇARŞAMBATOPLANTILARI TÜRKİYE'NİNSON EKONOMİK DURUMU ve POLİTİKALARI Program: Sunuş Konuşmacı Tarttı Saat Ferdan ERGUT (B.U AraştırmaGorevlısı) Prof. Dr. Salih NEFTÇİ (EkonomıProf - Cıty Unıversıty of New York, Visiting Professor Instıtut Unıversıtaıre de Hautes Etudes Etudes Internatıonales) 22 Hazıran 1994 Çarşamba 1800-20 00 TARIK ZAFER TUNAYA KULTUR MERKEZİ (Eskı Beyoğlu Evlendırme Daıresı-Tunel) SATILIKYAZLIK TekirdağDemirkayaTatilSitesi'nde dublekssatılıkdaire. Tel:51395 80 ALAADDIN HOTEL İncckum Alaaddın Hotcl, Türkıve"nin yeşil lurızm beldesı Antal>a'nın Alanva ılçesi Avsallar kasabasında , Akdeni/'in berrak kıyılarında hu/ur. spor. eğlencc dolu bir ortama sahıptır. Antalya Havaalanı'na 98 km. uzaklıkta olan İncekum Alaaddin Holel 232 oda. 500 yatak kapasitelidır. Yılın 300gününün güneşli gcçtiği vcdcnizsczonunun 8ay sürdüğü Akdeniz'ın bu şırin vöresındckıotclımi- nn odalan ile tüm kapalı alanlan merkczı ısıtma. soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır. Ö/el banyolu odalarımi7 olomatik lclcf'on. 4 kanal müzik vayını, uydu yayın TV sistemi ile otelımiz tatilde cvınızı aratmayacaktır. İncekum Alaaddin Hotel"de avrıca açık ve kapalı barlar. sauna, kondisyon mcrkczi, disco. 2 yüzme havuzu, özel plaj alanı, iskele, su sporlan merkczi. tcnıs kortu bulunmaktadır. Otelimiz 150 kişilik simültane çeviri sistemi toplantı salonu, 500 kışilik restoran. alakart restoran, pasta salo- nu. televizyon salonu, oyun odası, ahşveriş mağazalan. ve manzara teraslan ile unutamayacağınız bir tatıl sun- maktadır. İncekum Alaaddin Hoiel"ın muifak ustalan da gece müziği eşliğinde zengin açık büfeleri ile Türk >emekleri- nin lezzetini sizlere bir kez daha tattıracaklır. Rezervasyon için: (0242) 517 14 91 (6 hat) İncekum-ALANYA ••••
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle