Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
21HAZİRAN1994SAU
OLAYLAR VE GORUŞLER
Yaşlılıkve politikacılık
Bir yargıca, bir üniversite hocasma, bir tapu müdürüne vb.
"sen şu yaştan sonra hizmet yapamazsın" denilerek emeklilik
uygulaması yapılıyorsa, kamusal yaşamı doğrudan
ilgilendiren kararlan alan ve bu nedenle başkalannın ve tüm
ulusun zarara uğramasına yol açabilen politikacılar için bu ilke
niçin geçerli olmasın?
Prof. Dr. AYDEV A YBA Y
en gençliğin ne oldu-
ğunu bilirim/ Ama
sen yaşlılığın ne ol-
duğıimı bilemez-
an'... Bir zamanla-
nn moda şarkısın-
da yaşb sanatçı, hüzünlü sesiyle böyle
sesleniyor gençlere. Gerçekten öyle
mi, acaba yaşbbk yaşanmadıkça bilı-
nemeyecek bir şe> mi? Şarkı sözlerin-
deki sanatsal inceliğe dokunmadan,
duygu değıl bilgi alanında kalarak.
yaşlılık olgusunu nesnel olarak irdele-
yebiliıiz sarunm. Cumhuriyet'in Bilim
Teknik ekinde (21 Mayıs 1994) Prof.
Bozcuk, her canlı türünün sınırlı bir
ömrü olduğunu, bunun kimi zaman
günlerle (sirke sineğinde olduğu gibi),
kimi zaman da yıllarla (insanlardaki
gibi) ölçüldüğünü ve bu ömriin son
bölümünün de yaşblık olduğunu belir-
tiyor. Yaşlılık habnin ortaya çıkışını
açıklamak için 130"a yakın kuram
(teori) ve varsayım (hipotez) üretilmiş
olduğuna değinen Sayın Bozcuk, yaşlı-
lığın, temelde, hücre yapısındaki bo-
zulmalan sürekli olarak onaran meka-
nizmalann belli bir aşamada yetersiz
kalmalan ile başlayan bir süreç oldu-
ğunu anlaüyor. Bu yetersizlikle birlik-
te, "yaşlüığa özgü yardtş ve zararlı
olaylar da gündeme çıkmtş olur" diyor.
"Yanhş" ve "zararlı" olaylar acaba
nedir?
Yaşlı kişilerin bedensel ve zihinsel
olarak güç yitirdiklerini. yaşamsal iş-
levlerinde genel bir duraklama ve ya-
vaşlama olduğunu, görme ve işitme
yetilerinin gerilediğini hepımiz günlük
gözlemlerimizle saptanz. Bu değişim-
lerin yaşlanan kişi açısından, yanlış
değilse de "zararlı" oiduğunda kuşku
yoktur. Ama, bir de şu soruyu sormak
gerekir. Bu "zarar" yaşlanan kişinin
dışındaki kimseleri de etkiler mi? Belli
olasılıklarda bu sorunun yanıtı olum-
lu olabilir. Yaşlanan kimse başkalan-
nın yaşamlan, yazgjlan. iiişkileri,
davraruşlan üzerinde kararlanyla ya
da eylemleri ile etkili olacak bir ko-
numda bulunuyorsa, böyle bir "risk"
vardır. Yaşlanmış olduğu için elleri üt-
reyen bir beyin cerrahı, bu durumuna
karşın ince bir beyin ameliyaü yapma-
ya kalkışırsa ya da yaşının ilerlemiş
olması dolayısıyla refleksleri zayıfla-
mış bir pilot, yuzlerce yolcuyu taşıyan
uçağa kumanda etmekte ısrar ederse,
bu davraruşlan ile kuşkusuz, başkala-
nna zarar vermek tehJikesi yaratmış
olurlar. Bunun için bu tür davranışla-
ra izin vermemek gerekir ve insanhk
bunun çözümünü de bulmuştur: Bu
çözüm emekliliktir. Bizde de olduğu
gibi her ülkede "nesnel olasüıklar" öl-
çü abnmak suretiyle, her uğraş dalında
belli yaşlara ulaşmış kişilerin emeklili-
ğe aynlmalan zorunluğu kabul edil-
miştir. Bu düzenlemenin amacı, sade-
ce yaşlanmış kişiyi calışmaktan kurta-
rarak ödüllendirmek değil, bir kimse-
nin belli bir yaştan sonra, başkalanna
da zarar verebileceği varsayımıdır.
Belb yaşı dolduran kimse, bu varsa-
yım gereğince, kendi alanında ne ka-
dar ustalaşmış olursa olsun, işinden
elini çekmelidir.
Bu evrensel çözümün çok önemli bir
istisnası "politikacılık"tır. Pob'tik ya-
şama eylemsel olarak katıbnanın her
ülkede yasal olarak bir alt-sının var-
dır. Bu alanda çabşmak için belli bir
yaş olgunluğuna ulaşmış olmak koşu-
lu kabul edilmiştir. Buna karşıbk yasal
bakımdan bir üst yaş sının öngörül-
memiştir. Pobtikaya soyunan genç
ıçın "sen daha yeterince olgunlaşma-
dın" diyerek onu siyaset dışı bırakmak
olağan sayılırken, "kocamış" olduğu
için bir sözü ancak iki kez söylenince
anlayabilen, bir belgeyi okurken sonu-
na geldiğinde başını unutan kişiye "se-
nin yaşın doJdu" denilmemektedir.
Bunun savunması yapılabilir. Yaşb ki-
şi deneyimbdir, etraflı düşünebilir,
olaylann lanısında başanlı olur, in-
sanlan daha iyi tanıyıp değerlendirebi-
br vb. Ama bütün bu gerçeklerin doğ-
ru olduğu çok su götürür. Tarihte
birçok örneklerde bu gerekçelerin ye-
rinde olmadığı gözlemlenmiştir. As-
bnda pobtikacıbkta yaşlılığın bir engel
sayılmaması, giderek bir "terrih nede-
ni" olarak kabul edilmesi ilkel toplum-
lara özgü bir "keramet" anlayışına
dayanır. Bir çeşit "dinsel" yaklaşımla,
yaşlı kişilerin Tann'ya yaklaşmış
"büge"ler olduğu düşünülür. Papa'-
lann çok yaşlı kardinallerden seçilmesi
bunun ilginç bir örneğidir. İ.S. 678'de
Papa olan Agethon'un seçildiği tarihte
103 yaşında olduğu sanılmaktadır.
Birçok papanın görev başında iken öl-
düklerinde 90'ın üstündekı yaşlarda
olduklan da bilinmektedir. Din kö-
kenli Humeyni Jran'a dönüp iktidara
oturduğunda tam 78 yaşındaydı.
Ne var ki, bu durumu sadece ilkellik
kökeniyle ya da din ve gelenek etkisiy-
le açıklamak doğru değildir. Bu tür
kaynak ya da kökenle ilgib olmaksı-
zın, çağdaş dünyada kendi ülkelerinin
ve uluslannın kaderine egernen olan
nice yaşlı politikaalar vardır. Örneğin.
Mitterrand (Fransa) 77 yaşındadır.
Deng (Çin) 90 yaşına basmıştır. Kim İl
Sung (K.Kore) 82 yaşına ulaşmıştır,
komşumuz Yunanistan'ın yeni damat
Papandreu'su 70'li yaşlann ikinci bö-
lümünü sürmektedir. Bize gelince:
Geçmişi bir yana bırakarak, bugünkü
politika sahnesinde siyaset yaşamına
damgasını basanlan bu açıdan iki gru-
ba ayırabiliriz: Birinci gruptakilerotuz
yıldır politika yapan ve yaşlan yetmişe
ulaşan "yaşlı kuşak"tır. İkinci grup ise
yaşlan elli çevresinde olan "genç ku-
şak"tan oluşmaktadır.
Şimdi. bu tabloya da bakarak baş-
taki konumuza dönersek. bizim şu
"yaşlanmış kuşakta" yer alan siyaset-
çilerimiz için, "politika sahnesinde kal-
malı mı, yoksa artık eroekli mi olmalı-
lar" sorusunu sorabiliriz. Ama hemen
belirtelim ki bu sorunun muhatabı
kendileri ya da yakın çevreleri değildir.
Çünkü. nörolog ve ruhbibmcilerin
saptamalanna göre yaşlı kimseleri,
yaşlanma nedeniyle artık işten elçek-
meleri gerektiğine inandırmak ola-
naksızdır. Yaşlanan kişi kendisinde bu
nedenle ortaya çıkan "zihinsel" bo-
zukluklan asla kabul etmez. Bu konu-
da yapılan uyanlara karşı şiddetlı
tepki gösterir ve dahası. bu uyanlan
yapan kimselerin kendisi hakkında
"kötû niyetler" taşıdığını düşünür. Çı-
karlan bu yaşlı politikacılann sahnede
kalmasına bağlı olan yakın çevreleri
de, gerçeği görseler bile, daima "pat-
rondan yana" olurlar. Sadece kendisi-
nin iyi yolda olduğunu, özdeş siyasal
programa sahip olsalar da "ötekile-
rin" kötü yola saptıklannı ve bu yüz-
den onlarla işbirliği için "konuşmaya
bile değroeyeceğini" tekrarlayıp duran
bir siyaset önderimizi anımsayalım.
Parti başkanlığından aynbp tarafsız
bir mevkie çıkmasına karşın. bu mev-
kiin özelliklerine boşverip, siyasal ka-
rar mekanizmalanndan el çekmeye
niyeti olmadığını açıklayan başka bir
önderimizi düşünebm. Otuz yıldan be-
ri aynı sakızı çiğneyen, siyasal yaşama
ne idüğü belirsiz birtakım sözleri ve
kavramlan tekrarlamaktan başka bir
katkısı olmayan fırsat düşkünü şeriat-
çı lideri anımsayalım. Bu örnekler nö-
rolog ve ruhbilimcilerin saptamalannı
doğrulamıyor mu? Bunlarla ve çevre-
leri ile emeklilik sorununu tartışmanın
gerçekten bir yaran yoktur. Tarihte
bu türden yaşlı politikacılann bazılan
hakkında sonradan ortaya çıkan ger-
çekler, politikada emekliliğin kabul
edilmemış olmasının ne kadar sakın-
calı olduğunu göstermektedir. 75 ya-
şında spor-toto oynamaya merak sa-
lan. bu yüzden sarayının her yanına
TV ekranlan yerleştiren Franco'nun
kabınesindeki bakanlan bile tanıya-
maz durumda iken. çevresınce. kamu-
va "zihni vönden mükemmd durumda"
olduğu duyurulurdu. Yeltsin'in açıkla-
masına göre Brejnev, iktidann tepe
noktasında otururken, ölümünden
önceki son iki yılda "ne yaptığını, ne
söylediğini, ne imzaladığını bîlemez du-
rumda" ıdı 1951 yılında ikinci kez baş-
bakan olan Churchili'in biyografısini
yazanlar, o tarihte kendisinin "yürü-
yen patoloji kitabı" sayılacak ölçüde
bir yığın yaşlılık hastalığı olduğunu,
bu yüzden devlet işlerinde bir sürü sı-
kıntıya neden olduğunu belirtiyorlar.
Bu örnekler yaşlı politikacılann, karar
ve eylem mevk'inde kalmakta diren-
meleri halinde, yalnız kendilerine değil
başkalanna, giderek bütün ulusa "za-
rarlı" olabileceklerini gösteriyor. 85
yaşında devlet başkanı sıfatıyla Nazi
partisinin paramibter örgütü ile ilgili
yasağı kaldırarak Hitler'in iktidara çı-
kışını kolaylaştıran Hindenburg, bu
karan ile yalnız Alman ulusuna değil,
bütün dünyaya zarar vermiş değil mi-
dir? Bütün bu gözlemlerden çıkan so-
nuç şudur: Yaşlılık, doğa yasasının
buyruğudur, buna karşı çıkılamaz.
Yaşlanma nedeniyle ortaya çıkan zi-
hinsel. ruhsal ve bedensel çöküntüler
de kaçırulmazdır. Özellikle zihinsel ba-
kımdan bunun istisnalan olsa bile baş-
kalannın zaranna neden olacak karar
ve eylem yetkileri, nesnel koşullar gö-
zetilerek yaşlı kimselere verilmemeli-
dir. Bir yargıca, bir üniversite hocası-
na, bir tapu müdürüne vb. "Sen şu
yaştan sonra hizmet yapamazsın" deni-
İerek emekblik uygulaması yapılıyor-
sa, kamusal yaşamı doğrudan ilgilen-
diren kararlan alan ve bu nedenle
başkalannın ve tüm ulusun zarara uğ-
ramasına yol açabilen politikacılar
için bu ilke niçin geçerli olmasın? Özel
bir öğrenım görme koşuluna bile bağlı
olmayan siyaset uğraşı bakımından
-her gün yaşamakta ve gözlemlemekte
olduğumuz "zararlı" sonuçlar ortada
dururken- "sahneden çekilme" karan-
nı sadece Tann"nın "takdirine" bırak-
mak akla uygun bir çözüm sayılabilir
mi? Anayasanın yeniden değiştirilme-
sinin söz konusu olduğu bugünlerde
kanımca bu sorunun ele alınması da
düşünülmelidir. Genç politikacılar,
sözüm sizedir!
PENCERE
ARADABIR
ÖZGÜN ÖZGÜR
38 Yaşında Bir Dinozorum!
Artık insanı 'insan' yapan değerlere sahıp çıkmak vesa-
vunmak "çağdışı'Uk, "dinozor"\uk olarak değerlendirili-
yor.
ilkesizliği, yozlaşmayı, bencillıği savunmak önemli olan.
Böylece devrim yapmış oluyorlar!.. Devrim sözcüğünü
ağızlarına almaktan korkup "inkılap" diyenler, gerçek an-
lamda devrimleri yadsıyanlar; 'kapıkulu' olmak yolunda
atılan adımları 'devrim' diye yutturacaklarını sanıyorlar ve
fena halde yanılıyorlar!
Onlara göre lüks ortamlarda hava atmak, aydın(!) olarak
"serbest pıyasa" ekonomisinden incıler döktürmek, 2.
Cumhurıyet teranelerı ile öterek Atatûrk ve devrimlerini
kötülemek 'devrimcilik' oluyor. Ama siz emekten, toplum-
sal mutluluktan, yurtseverlıkten, sevgiden, bağımsızlıktan,
Atatürk ve devrimlerinden bılinçle, içtenlikle söz eder; sö-
mürüyü, kişiliksizlıği eleştirirseniz dinozor' oluyorsunuz.
Istediklerı "yozlaşmaya özgürlük!"\ür. Sevsinler böyle öz-
gürlüğü!
Pazarda yerlerden sebze-mevye artığı toplayan insan
hiç de özgür değil. Aılesine yeterince bakıp besleyemeyen
anne-baba hiç de özgür değıl. Parası yetmediği için, ilaç
alırken pazarlık yapan insan da özgür değil. Siz hiç okul
yaşında, sabah erkenden sokaklarda simit satan çocukla-
rın duygularını, koşullarını düşündünüz mü? Zor koşullar-
da çalışıp geçınen, tatıl yapamayan insanları?..
Bunlar ve daha verebıleceğımiz pek çok örnek "yoksul-
luk edebiyatı" değil, yaşanan gerçeklerdır!..
ilkelliklerin, geriliklerin, yozlaşmanın ürünü olayları ek-
randa sergilemek değil; bunlara çözüm üretmektir yapıl-
ması gereken.
Ekonomiye ilişkin derinlığine bilgisi olmayanların bile
görebileceği, çözümsüzlüğü açık olan, "serbest piyasa"
savunmanlığı; Atatürk'ü, devrimini kötüleme çabası; 2.
Cumhuriyet diyerek, Osmanlı'yı yüceltme calışmaları sa-
dece insanlık düşmanlığıdır, başka bir şey değil! "insan
yiyen" bir anlayışı savunmaktır!
Bir TV izlencesınde halkımıza, bugünümüze, yarınımıza
ilişkin özlemlerı sorulmuştu. Dile getirilen özlemler sevgi,
paylaşım, barış, özgürlük, bağımsızlık, yurtseverlik, laiklik,
Atatürkçülük.. gibi değerlerde odaklaşıyordu. Demek ki
toplumu dinozorlar sarmış!.. Vay dinozorlar vay! Demek
bunlara "düşünce diktatörü" demek de para etmedi, "dino-
zor" demek de! Neyapacağız şimdi!
Sonuc olarak şu saptamayı yapmak bir gereklilik olarak
ortaya çıkıyor: Bugün yaşadığımız tüm acıların, olumsuz-
lukların kaynağında 'insanca değerler'den uzaklaşılması
yatmaktadır. Onun için bu değerleri savunanlara 'dinozor'
diyenler, iflah olmaz yaratıklardır.
Evet, ben de 'insanca' değerlerın savunucusuyum. insa-
nı 'insan' eden her şeyin yanında; 'insanı insanlıktan çıka-
ran' her şeyin karşısındayım. 0 halde ben bir dinozorum;
herkesi dinozor olmaya çağırıyorum!..
KIT Politikalan ve Tersaneler
Acıdır ki Türkiye için stratejik önem taşıyan ve gözümüz gibi
korumamız gereken kamu ve özelde başİcaca da seçeneği olmayan
Haliç, Camialtı ve Alaybey tersaneleri kapatılmak üzeredir.
Av. TALATOCAK Türkiye GemiSonayii AŞ
İşçi-İşveren İlişkilerieski Şube Müdürü
ne yazık ki koalisyon hükümetleri bugüne
dek istenilen doğrultuda bir politika üret-
memişlerdir. Övle ki koalisyon hükümeti
birçok konuda. Özal pobtikalan dışında,
değişik bir yaklaşımla konulann üzerine de
yeterince eğilmemiştir. SHP ise özelleştir-
me ve işyerlerinin kapatılması konulannda
(Sayın Mümtaz Soysal ve bazı SHP'liler
harîç) ilkelerine ters düşen bir yaklaşımla
ve tabandan gelen tepkilere kulak tıkaya-
rak adeta DYP ile bütünleşmiş bir görünlü
sergilemektedir.
Ozelleştirilecek kuruluşlar kapsamına
abndıktan sonra 5 Nisan Kararlan ile Ha-
bç. Camialtı ve Alaybey tersanelerinin ka-
paülacağı belirü'len Türkiye Gemi Sanayii
AŞ de ne yazık ki bu kötü sondan kendini
kurtaramamıştır. 1985 yılında bağımsız ge-
nel müdürlük olarak kurulan Türkiye
Gemi Sanayii AŞ kurulduğu yıllarda kâr
eder durumda iken gerek hükümet politi-
kalan gerekse üst düzey yönetimde görev
almış bazı yetersiz yöneticilerin beceriksiz
ve kötü yönetiminden dolayı bu güzelim
sanayi kuruluşumuz batma noktasına geti-
rilmiştir.
Aadır ki Türkiye için stratejik önem ta-
şıyan ve gözümüz gibi korumamız gereken
kamu ve özelde başkaca da seçeneği olma-
yan Haliç, Camialtı ve Alaybey tersaneleri
kapatılmak üzeredir. Bir işyerini kapat-
mak elbette ki en kolay yoldur. Ama gerek-
tiğinde bu tür kunıluşlan yeniden açmak
artık mümkün olmayacaktır.
Gerçekten ülkemiz için varlıklan yaşam-
sal önem taşıvan bu tersanelerin kapatıl-
ması gerekli mi idi? Bu, kamuoyu önünde
yeterince tartışılmadı. Aşağıda ana başlık-
larla değineceğım hususlar. kuruluşun bu
hale getirilmesinde kanımca yeterince ipuç-
lan vermektedir
Kadrolu tersane işçılerinin yapabileceği
Y
ıllardır ekonominin itici j>ü-
cü konumunda olan KIT-
lerin bugün ekonomiye yük
olur duruma getiribnesi.
üretilen yanlış ama bilinçli
politikalann aşama aşama
uygulaması sonucu olmuştur. Bunda gel-
miş geçmiş tüm iktidar ve politikaalann az
ya da çok payı vardır. Ancak asıl KlT'lerin
çökertilerek işlemez duruma getirilmesi
Özal hükümeti ve politikalan sayesinde ol-
muştur. Bu dönemde işyeri bazında üreti-
me dönük verimkliği arttıncı önlemler
alınmazken yanlış istihdam politikalan,
bazı holding niteliğindeki kuruluşlann bö-
lünerek küçültülmesi (Denizcilik Bankası
TAO'da olduğu gibi) ve parçalara bölüne-
rek reorganize edilen kuruluşlann üst yö-
neüminin çoğunun başına seçim kaybet-
miş ya da eş dost akraba durumunda işin
uzmanı obnayan hatırb kişilerin atanması
bu kunıluşlan soluyamaz duruma getir-
miştir. Hele hiçbir işlevi obnayan danışma
kurullannın konması deyim yerindeyse
tam anlamıyla bir rezalettir. Elbette ki bu
durum, üretime doğrudan katkısı olanlar
üzerinde olumsuz psikolojik etkiler yarat-
mış, iş banşını bozarak iş verimini düşür-
müştür. Üstebk yavuz rîırsız ev sahibini
haksız çıkanr örneğinde olduğu üzere ku-
ruluşlann bu noktaya getirilmesi, özelleşti-
rüme ve kapatıbnalannın gerekçesini oluş-
turmuştur. Tek yanlı kamuoyu oluşturul-
ması için de tüm olumsuzluklar başanlı
biçimde kullanıbnıştır.
Seçimlerden sonra yeni döneme, toplu-
mun büyük kesimlerininin (sağ-sol) deste-
ğini alan DYP-SHP koalisyonu ile giril-
miştir. Demokratikleşme sürecınin işletile-
ceği, temel hak ve özgürlüklerin güvence
altına alınması doğrultusunda özlemle
beklenilen önlemlerin ahnacağı umulurken
ışlenn bırçoğu yıllardır "taşeron" aracıbğı
ile yaptınlmaktadır. Böylece kadrolu ter-
sane işçisinin istihdam gücünden yararla-
rulmayarak boş işçilik yaratılmaktadır.
Öyle ki bu durum tersane işçilerini de isyan
etmek noktasına getırmiş, işçiler bu uygu-
lamanın durdurulması doğrultusunda 900
imzalı birdilekçeyi 1994 yılı başında işvere-
ne sunmuşlardır. Sonuç değişmemiştir.
Öte yanan üniversite ile işbırbği sağlanarak
bir "iş değeriemesi" çabşması yapünldı. Bu
çahşma karşılığında kuruluş günün koşul-
lanna göre bir hayli mali yük altına sokul-
du. Ancak bu çalışmanın yaşama geçiril-
mesi için cıddı v e ıçtenlikli bir çaba gösteril-
medi.
TC BaşbakanlığYnın kamu işyerlerine
yeni işçı alımlannı yasaklayan genelgesine
karşın ve üstelik kuruluşun özelleştirilme
kapsamına alındığı. ışçi tensikatı. emeklilik
gündemde iken 1993 yılı sonunda ışe alı-
nan bazı mühendis ve işçiler kimlerin tali-
matıyla işe alınmışlardır.
Bu yönetim emekbye sevk ve iş sözleşme-
si fesihlerinde de dürüst davranmamıştır.
Hiçbir ilke ve ölçü belirlenmeden uygula-
maya geçilmiştir. Daha çok kıdem yılı olan
bazı kişiler kollanırken direkt üretim içinde
yer alan ve branşında uzmanlaşmış ve he-
nüz kıdem yıbnı doldurmuş birçok kişiye
ise emekli olmadıklan takdirde iş akitleri-
nin bozulacağı tehdidi yapılarak emekb
olmalan sağlanmıştır.
Hizmete yönelik taşıtlann kullanımında
yıllardır sürdürülen keyfılik halen devam
etmektedir. Ve daha nice olumsuzluklar!..
Bu durumda iş bağlantılan yapmak, yeni iş
olanaklan yaratmak en son düşünülecek
konular arasına gjrmiştir.
İktidarlara yaranma becerisi göstererek
her dönem koîtuğunu korumasını bilen ki-
şilerle bu işlerin üstesinden gelmek ise artık
ham bir hayalden öte bir şey değildir. Ya-
zık! Bu nedenle uyanyorum: İş işten geç-
meden toplumun tüm kesimlerinin. özel-
likle sendikalann ve demokratık kıtle
örgütlerinin seslerini yükseltmeleri, bu so-
nu karanbk gidişe demokratik bir biçimde
dur demeleri gerekmektedir.
BEN ATATÜRKÇÜ DEĞİLİM
NadirNadi
12.bası5O0O0(KD\r
ıçınde)
Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39^41 Cağaloğlu-htanhul
Ödemeli gönderilmez
GIZKOKANSUSKÜNLUK
Mchmet Başaran
mOÜO(KDV'ıçınde)
Çuğılu} Ya\ ınlurı Tiirkıııağı CuJ İ9-41 Cağaloğlu-htanhul
Ödemeli gömterilmez
Elektrik Amptılü
Gibi Laiklik...
İyi kötü, eksik gedik, Türkiye'de Sünni bir din partisi
kuruldu: Refah Partisi!..
Görünüşe bakılırsa RP (Refah Partisi) "laik cumhuri-
yet diktasına karşı özgürlük savaşı" veriyor. Partinin
söylemine göre: Bu ülkede ne vicdan özgürlüğü var, ne
ibadet özgürlüğü!.. Inanmayanlar (laikler) inananları
(Müslümanları) baskı altında tutup eziyorlar. Bu memle-
kette Allah demek bile yasaklanmıştır. Müslümanlar,
insan haklarını istemek için parti kurdular, okullarda ba-
şörtüsünü yasaklayan bir ülkede demokrasi olur mu?..
Refah, birolgu!..
1950'den beri büyük sermaye partilerinin kanatları al-
tında gelişen antilaik siyasal akım, bağımsızlığını ilan
etti, öz partisini kurdu. Dini siyasete ve ticarete alet
edenlerin, artık büyük sermaye partilerinin "himayesi"
altmdayaşamaya "ihtiyacı" yok\ eskiden Demokrat Par-
ti ya da Adalet Partisi'ne oy veren alt katmanlar, 12 Ey-
lül'den sonra metazori ANAP şemsiyesi altına girmiş-
lerdi; ama bugün Refah Partisi büyük sermaye partileri-
ni aşan bir siyasal etkinlik içindedir.
•
Batı'dayüzyıllarboyusüren "Aydınlanma"süreci Av-
rupa'yı mezbahaya çevirmişti.
"Üç R" denilen 'Rönesans-Reform-Revolüsyon' aşa-
maları, bugünkü Avrupa'nın laik toplumyapısını oluştur-
muştur. Gerçi bu aşamalar her ülkede değişik biçimler-
de yaşandı; ama sonuçta din kendi alanına çekildi; din
adına topluma ahkâm kesen, düzen veren ve egemen
olanlar, laikliğin gereği sayılan temel kurallara boyun
eğdiler; çağdaş demokrasi böyle kuruldu...
Kolay olmadı bu...
Yalnız Reform döneminde nehirler gibi kanlar aktı, in-
sanlar birbirlerini yediler, kırdılar, öldürdüler...
Islamdünyası "Aydınlanma"nm dışında kalmıştır.
Ne var ki Batı'dan sonra, çaresiz Islam dünyası da bu
yollardan geçecek...
Müslüman, elektrik ampulünü Batı'dan alıp aydınlan-
madr mı?.. Laikliği de almak zorunda!.. Lamı cimi yok,
insan gibi yaşamak istiyorsak her şeyi aklın mahkeme-
sinde yargılamak gerekiyor.
Islam dünyası "geç milliyetçilik" gibi "geç Aydmlan-
ma"sürecini ne yazık ki 21 inci yüzyıla taşıyor. Afganis-
tan bir mezbahadır. Iran ile Irak arasındaki savaş sekiz
yıl sürdü, 1 milyon Müslüman yok oldu. Cezayir'de iç sa-
vaş ha çıktı ha çıkacak!.. Irak, Kuveyt'i istila edince olay
petrol nedeniyle bir dünya sorununa dönüştü. Kuzey ve
Güney Yemen arasındaki kanlı çatışma sürüyor. Islam
coğrafyasının her yöresinde şeriatçılarla laik eğilimliler
arasında kelle pahasına kavga var..
Avrupa. bu tür kavgaları geçmiş yüzyıllarda yaşadı.
aştı. bugüne ulaştı.
Anadolu. elektrik ampulü gibi, laikliği de Batı'dan aldı,
bilgisayarı da' ampule ve bilgisayara tepki gösterme-
yen toplumda, laikliğe karşı dırenış elbette olacaktır.
Yeni bir şey değıl bu, Osmanlı'dan beri şeriata aykırı dü-
şen her yenılığe dıreniş az çok vardır. Tıpta teşrih, yo-
oazların engellemesi yuzünden iki yüzyıl gecikmeyle
Turkıye'ye gırmedı mı!.
•
Laiklik karşıtları yalnız Refah Partisi'nde toplanmış
değildirler; ANAP'ta ve DYP'de Refahçılara rahmetoku-
tacak kadar Aydınlanma'ya düşman olanlar var. Bu ol-
gu, büyük sermayeye sırtını dayamış ANAP'ta ve DYP'-
de laiklik karşıtlarına yaranmak siyasetini körüklüyor.
Ama yaranamayacaklardır...
Vaktiyle CHP, Demokrat Parti'ye oy kaymasını görün-
ce bu yola başvurmuştu; sonuç alamadı. Laiklik düş-
manlığında DYP ve ANAP, Refah'la yarışamazlar...
Refah'ın ekmeğine tereyağı sürerler...
Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA'nın
ANISINA
ÇARŞAMBATOPLANTILARI
TÜRKİYE'NİNSON
EKONOMİK DURUMU
ve POLİTİKALARI
Program:
Sunuş
Konuşmacı
Tarttı
Saat
Ferdan ERGUT
(B.U AraştırmaGorevlısı)
Prof. Dr. Salih NEFTÇİ
(EkonomıProf -
Cıty Unıversıty of New York, Visiting
Professor Instıtut Unıversıtaıre de
Hautes Etudes Etudes Internatıonales)
22 Hazıran 1994 Çarşamba
1800-20 00
TARIK ZAFER TUNAYA KULTUR MERKEZİ
(Eskı Beyoğlu Evlendırme Daıresı-Tunel)
SATILIKYAZLIK
TekirdağDemirkayaTatilSitesi'nde
dublekssatılıkdaire.
Tel:51395 80
ALAADDIN HOTEL
İncckum Alaaddın Hotcl, Türkıve"nin yeşil lurızm beldesı Antal>a'nın Alanva ılçesi Avsallar kasabasında ,
Akdeni/'in berrak kıyılarında hu/ur. spor. eğlencc dolu bir ortama sahıptır.
Antalya Havaalanı'na 98 km. uzaklıkta olan İncekum Alaaddin Holel 232 oda. 500 yatak kapasitelidır.
Yılın 300gününün güneşli gcçtiği vcdcnizsczonunun 8ay sürdüğü Akdeniz'ın bu şırin vöresındckıotclımi-
nn odalan ile tüm kapalı alanlan merkczı ısıtma. soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır.
Ö/el banyolu odalarımi7 olomatik lclcf'on. 4 kanal müzik vayını, uydu yayın TV sistemi ile otelımiz tatilde
cvınızı aratmayacaktır.
İncekum Alaaddin Hotel"de avrıca açık ve kapalı barlar. sauna, kondisyon mcrkczi, disco. 2 yüzme havuzu,
özel plaj alanı, iskele, su sporlan merkczi. tcnıs kortu bulunmaktadır.
Otelimiz 150 kişilik simültane çeviri sistemi toplantı salonu, 500 kışilik restoran. alakart restoran, pasta salo-
nu. televizyon salonu, oyun odası, ahşveriş mağazalan. ve manzara teraslan ile unutamayacağınız bir tatıl sun-
maktadır.
İncekum Alaaddin Hoiel"ın muifak ustalan da gece müziği eşliğinde zengin açık büfeleri ile Türk >emekleri-
nin lezzetini sizlere bir kez daha tattıracaklır.
Rezervasyon için: (0242) 517 14 91 (6 hat) İncekum-ALANYA
••••