05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21HAZİRAN1994SAU CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 RepertuvaraTürkmüziğiaranıyor Swingle Singers Aya İrini'de önce klasik, ardından pop müzik ağırlıklı iki zengin program sundu TUNA ERDEM Ünlü vokal topluluğu Swingfe Sisters, 22. Uluslararası Istanbul Müzik Festivali kapsaırunda Aya İrini'de biri klasik müzik. biri popüler müzik ağırhkb iki muhteşem program gerçekleştir- di. Beades'tan RaveTe kadar geniş bir repertuvar sunan ve Londra Senfoni, Krabyet Filarmoni, Boston Pop Orkestrası gibi dün- yaca ünlü orkestralara eşlik etmiş olan Svvingle Singers, festivalin bu yılki ana teması Dvorak ıle uyum sağlamak amacıyla Türki- ye için özel olarak değıştırdiği bir program sundu. Repertuvar zengin Sarah Eyden, Micaela Haslam, Kimberiey Akester, Heather Ca- irncross, David Morris, Jonattuuı Rathbooe, Mark U illiams ve Nic- holas Garrett'den oluşan Svvingle Sisters'ın müzik yönetmeni Jo- nathan Rathbone ile Istanbul'- daki konserleri öncesi konuştuk: - Caz, klasik müzik, pop gibi çok çeşitli türierin ömeklerini su- nuyorsunuz. Potansiyel reper- tınannız neredeyse suursız. Bir şarkıyı repertuvarınıza almaya hangi kritere göre karar veriyor- sunuz? Aramızda her türlü müzik tü- rünün uzmanlan var. Bu yüzden repertuvara seçeceğimiz parça aramızdan birinin ilgi alanına gi- ren bir parça oluyor. Genelbkle bir şeyler ekleyebileceğimize, açıbmlara yatkın şarkılara ilgj gösteriyoruz ki biz de yeni açıh- mlar uyguJayabilelim. Diyelim. parçarun temposu hızlıysa ve bu- nu daha da canlı bir biçimde söyleyebileceğimize akümız ya- tarsa, armoniyi değiştirerek daha iyi sonuç alabıleceğimizi düşü- nürsek, bir parçayı güncelleştire- bileceğimize inanırsak repertu- vanmıza abvoruz. Genellikle parçaya katkıda bulunabileceksek repertuvanmıza girer; sadece ol- duğu gibi söylemek için hiçbir za- man bir parçayı repertuvanmjza almayız. Previn 'in öteki mesleği -Genellikie müztsyenferin tek bir müzik türüyle kendilerini sı- DirlamaJarının ârdında bir müzik türünü kusursuzlastırabilmek için uzmanlaşmak gerektiğine olan inanç yatıyor.... Hayır. Andre Previn örneğine bakarsanız. onun sorununun da bu olduğunu görürsünüz. Previn, Hollyvvood'da senarist olarak çabşıyordu ve asla klasik müzik bestecisi ve şefı olarak çıkış ya- pamıyordu. Ve iki yönünü tümüyle ayı- rmak zorunda kaldj. Bu çok an- lamsız, çünkü sonuçta iki yaratı da aynı kişiden çıkıyor. Bizim için de aynı şey. Hepimizin klasik müzik geçmişi var. Topluluğa katılmadan önce üyelerin yaptı- klan da çok çeşitli alanlara yayıb- Seslerini enstrüman olarak kullanan Svvingle Singers Aya trini'de: 'İzleyici iyi olunca, perfomıansımız da daha iyi oluyor.' yor. Sonra tüm bu farklı yetenek- ler bir toplulukta bir araya geb"- yor. Bu farklı yeteneklerden faydalanmamak delilik olur. Üs- teük sonuçta hepsi müzik; türü ne olursa olsun. Hangi ses hangi türe yatkm - Başka bir yaygm görüş ise bazı seslerin bazı tür mü/iğe daha yatkın oMuğu. Bu göriişe katılıvor musunuz? Evet bence doğru. Elbette sesi klasik müziğe ya da caz müziğine daha yatkın olan kişiler var. Bu tartışmasız bir gerçek. Ama bu gerçeğin sınırlayıcı olmaması ge- rekiyor. "Senin harika bir klasik müzik sesin var. Asla popüler bir şey söylememelisin'demek kimse- ye bir şey kazandırmaz. Ama ba- zen ipin ucu kaçıyor. Örneğin son zamanlarda Jose Carreras gibi ünlü klasik seslerin. onlann de- yişiyle daha hafif müzik söyle- mesi moda haline geldi. Ve bence bunlann çoğu başansız deneme- ler oluyor. Bunlar klasik müzik geleneğine öylesıne kök salrruşlar ki ellerindekı bu yeni malzemeyi gerçekten anlamalan ve hisset- meleri olanaksız. Bu tür albümle- ri beğenmiyorum. Hatta Carre- ras'ın albümünde biz de yer aldık. buna rağmen beğenme- dim. Eminim kendisi de opera söylerken daha başanlı olduğu- nu kabul eder. Ama bu bizim için geçerli değil, hiç birimiz için şu müzik türünde daha iyi diye- mezsiniz. - Topluhık üyelerinin tümü bir müzik aleti de çalabili> orlar ama konserlerinizde hiçbir müzik aleri- ne yer vermi>orsunuz... Ben topluluğa ilk girdiğimde piyanomuz ve basımız vardı. Böylelikle bir caz triosunun ya- pabileceği şeyleri de yapabiliyor- duk. Ama hiç amaçlamadığımız bir evrim geçirdik ve sonunda baktık ki "A CappeUe" türü par- çalan daha çok yapmaya baş- lamışız. A CappeUe... Piyanonun varlığının aslında bizi sınırladığını fark ettik. Ayn- ca topluluktaki kimse müthiş bir piyanist değildi. Dünyada çok daha iyileri var. Biz gücümüzün ve farklılığımızın A CappeUe söylemekte yatüğını fark ettik. tzleyicilerin tepkileri de bızi buna inanmaya ittı. Piyanonun eşlik etmesi işi sıradan caz kulübü işine dönüştürüyordu. Bir iki yıl önce öyle bir an geldi ki tüm shovvda piyanonun kullanıldığı sadece bir parça kalmıştı ve tek bir parça için koskoça bir piyanoyu taşı- yorduk gittiğirniz her yere. Turne düzenleyicileri haklı olarak isyan etti ve koca bir piyanoyu taşımak 1000 dolara, akort ettirmek 4000 dolara mal oldu ve siz sadece bir parçada kullandınız dediler. O andan sonra ışin anlamsızhğıru fark edip tümüyle vaz geçtık. - İzleyicinin tepkisi perfor- mansuuzı etkiliyor mu? tzieyici iyi olunca, mutlaka performansımız daha iyi oluyor. iyi izleyiciden kastetüğim de ilgili bir izleyici. Tam bir tanımı olma- sa da izleyicinin ilgisini havadaki atmosferden hemen anlamak mümkün. Öyle çok prova yapı- yoruz ki izleyicinin yönlendirme- si artık belirleyici hale geliyor. Sü- rekli aynı parçalan tekrarüyorsu- nuz ve kendinizden başka seyirci yok üstelik. Biz de kendimizi çok sert biçimde eleştiriyoruz. Tüm bunlardan sonra sahneyecıkmak ve hata da yapsanız kesintisiz de- vam etmek zorundasınız. Sonuç- ta ancak izleyici bizi bu gergin halden çıkanp moralimizi yük- seltirse, iyi bir performans verebi- liyoruz. 'Türk müziğine aşinayız' - Türkiye'de nasıl bir izfcyici 0e karşdaşmayı umuyorsunuz? Bilemiyonım. iyi olacağmı sanıyorum. En azından biletlerin tümünün satıldığmı duydum ki bu da ümit verici. Dahası konser festival kapsammda ve festival kapsamında söylemek herzaman daha iyi izleyicinin gelmesine yol açar. ıkincisi bu Türkiye'ye ilk gelişimiz ve genellikle bu izleyici- nin heyecanb olmasını sağlar. Bi- zim için de salt burda bulunmak bile bir heyecan kaynağı oluyor. - Türk müziğira tanıyor musu- nuz? Hepimiz Türk müziğine aşi- nayız. Son derece kozmopolit bir şehir olan Londra'da yaşamarun doğal bir son ucu bu. Ancak soru- numuz şu: Tam olarak Türk mü- ziğini anladığımızı sanmıyorum. Bu tüm yerel müzikler için geçer- li. örneğin birkaç yıl önce bir Bulgar topluluğunun konserini izledim. Bulgar halk şarkılanrun caz düzenlemelerini çalıyorlardı. Ritimler öylesine karmaşıkü ki. Daha doğrusu bize karmaşık ge- liyordu ama onlar için son derece doğaldı.Bu konuda gittiğimiz ül- keterdeki müzisyenlere güveniyo- ruz. ömeğin Japonya'daki kon- serimizde Japon müziği söyledik ama bu parçayı bize Japon mü- zisyenler getirdi. Biz kendimiz arayıp seçecek kadar bu müziğe hakım değildik. Belki gelecek se- fer bize yardımcı olan biri çıkar ve Türk müziğini de repertu- vanmıza ahnz. Walt Disney'i yaratan kişiyi tanıyor muyuz? Kültür Senisi- VValt Disney I966'da öldüğünde. tüm dünya sevımli ara- casını ka\betmişti. \lickev Mouse, Bambi, Kar Beyazı, Oonald Duck, Fan- tasia. Mary Poppins'in yaratıası, iyi ve kötünün çarpıştığı ıdeal bir dünyanın peşinde koşan, basit, ama güzel olanın vurgulandığı animasyonlar gerçekleş- tiren bir düş gezginiydi. Halk gözünde ve yazarlann yarattığı imajla o, nazik bir erkek. aşık bir koca ve iki çocuğuna adeta tapan sevgi dolu bir babaydı. Bunun yanı sıra Hollywood'un en uyumlu ve en saygıdeğer vatandaşla- nndan birisiydi. Ancak onun son ha- yat hikayesini jazan Marc Eliot, bizle- re sanatçının yep\ eni bir yüzünü göste- riyor, 'Walt Disney: HoDywood'un Ka- ranlık Prensi" kitabmda . Bu karanlık tanımı ise animatörün bilmediğimiz geçmişinden ileri geliyor. Daha önce kendisinin şiddetle bahsetmekten ka- çındığı geçmişinden. Walt Disney, şid- det yanlısı ciddi bir alkolik. oradan oraya gezen bir serseri, Kardeşı Roy ve kendisine fazlasıyla aamasız davranan Elias Dtsney'in dördüncü çocuğuydu. Çocukluk ve gençlik yıllan, sevgiden yoksun ve baskı altında geçti. O gün- lerde sürekli babasının öz oğlu olma- dığından şüpheleniyor ve bunu adeta umıt ediyordu. 1917'de Amerika, Birinci Dünya Sa- vaşı'na girince Walt Disney de gönüllü olarak askere yazılmak istedi, ancak doğum belgeleri bulunamadı. Kuşku- lan bir kez daha su yüzüne çıkmıştı. Ona ev doğumJu olduğunu söylediler ve belgeleri vermekten kaçındılar. Son olarak başiıırduğu Amerika Birleşik Devletleri doğum istatistikleri, ona EK- as ve Flora Disney'in oğlu olduğunu bildirdi. ancak verilen tarih onu bulun- duğu yaştan on sene daha büyük gös- teriyordu. Çocukluğundaki şüphe or- tamı, ilgisiz ve sevgiden yoksun büyü- müş olması, onu yetişkinliğinde bir fantezi ortamına sürükledi. Animas- yonlannda hep bu fantezileri ve korku- lannı kullandı. Kar Beyaa'ndaki ter- kedilmiş üvey çocuk, Gepetto'nun ger- çek oğlu olmak isteyen tahta kukla Pi- nokyo, Bambi'deki annesini kaybeden ve babasından aynlmak zorunda ka- lan yavru geyik ve Dumbo'da aynı akı- bete uğrayan yavru fıl. Buna anne ve babasız Peter Pan, "Hanımefendi ve Serseri"deki evsiz hayvanlar ve "Yüzbir Dalmaçyalı"- daki küçük sevimli köpekler de dahil edilebib'r. Eliot'a göre Disney, çalış- malannda duygusal birikimlerini kul- lanarak bir nevi psiko-terapi yapıyor- du. öyle ki gerçek hayattaki kışüere baglanmadığı kadar, yarattığı bu ha- yali karakterlere bağlandı. Canan Beykal'ın Atatürk Kitaplığı'ndaki 'Odalar' sergisi 25 hazirana dek uzatıldı SözünfarklıiçeriklerisorgulanıyorTOMUR ATAGÖK Sanatçının yaratısında; izleyicinin algılaması- nda, duygudan annarak dûşüncenin itici güç ol- masında mantığın sorgulandığı dada kadar op, pop, riperrealizm ve minimalizrn gibi 60'b yıllann sanat anlayışlan düşün sanatı için tarüşıbnaz birer etkeni oluştururlar. Giz, abartı, duygusal içerik ve görüntü elenip, sanat yapıtmın kavramının en özü- ne inerek sadeieştirme ve yalıtma ile kavramsaJ sa- natın-düşün sanatırun idea art'ın biçimlenmesinde önemb' yaptırtmlan oluşturmuşlardır. Bir kavram ya da bir felsefı görüş doğrultusunda var edilen her sanat yapıtmın başlıca özeüiklerin- den biri, hiç kuşkusuz çok boyutlu ve karmaşık bir yapıya sahip olmasıdır. Sanattaki biçim ve kavram arasındaki çok katmanb örgü bu ilişkiler ağını tek boyutun ötesine iter. Ancak son 20 yılda gecmişin farkb estetik olgu- lanndan ve yüzeyi süslemeden kaçınarak biçimi yahnlaşürma ve sanat yapıtmın örtülü düşüncele- rini açığa çıkarma ile kavram; kendine yeni bir giy- siyi hissettirmiş ya da gerektirmiştir. Böylebkle dü- şün sanatında ancak gerekb öğeler kullanılmış, kavram ortaya çıkarnlmıştır.Bir bakıma kavram kendisini gizleyen giysilerden kurtubna amebyesi- ne tabi tutulmuştur düşün sanatında. Kavram ve biçim örtüşmeli Canan Beykal'ın Atatürk Kitaplığı'mn üç ayn bölümündekı "Odalar" sergisi, kitapbğm işlevleri kapsamında "Söz"ün farklı içerikJerinin sorgu- landığı, düşünürün, araşürmaonın ve okurun kul- landığı bir mekanda irdelenmesiyle ilgj çekiyor. Sa- natçının seçtiği kavramın görsel malzeme ile ilişki- si; ses, harf, sözcük ve metnin ele abndığı mekan; kitapbk, düşün. söz ve yazmın üzerinde izleyiciyi düşündürtmek üzere birükte yola çıkıyor. Düşünün yorumu değildir, Canan Beykal'ın izleyiciden beklentisi. Kavramın, dûşüncenin yeni- den düşünübnesidir. Onun için anlatımın sının çi- zilmeb, dolayb algılama sanatçının koyduğu kod- lar içinde çözümlenmelidir. Mümkünse kavram ve biçim örtüşmebdir. Çakışmabdır. Biçimin düşün- ceyi netleştirmesi ya da düşünceyle örtüşmesi ise ancak görseUiğin zıhinsel bir boyutta irdelenmesiy- le olasKİır. Sergı; biçim ve kavrama mekânsal işlev ve bellek ilave ederek ses-söz-yazının yaşam aJanı kitapbğm, anlam kadar ideolojilerini de ekleyerek toplumsal ve pob'tik bir boyuta ulaşmaktadır. Mekân burada bir kabuk değildir, kapsam ve kapsayan aynıdır. Mekân sergiye insan düşüncesi- nin ürünü kitaplan ile insaru, uygarlığı ve insan dü- şüncesine karşı yapılan eylemleri de içererek insan belleğini oluşturmuş, yapıtlann kavramsal boyu- tunu mekân ile özdeşleştirerek büyütmüştür. Sergide "Söz"ün üç ayn işlevi, üç ayn mekânda ortayakonmaktadır. Birincimekân: "YazmaOdası, Harf-Sözcûk-Tümce"yi, ikinci mekân "Dinleme Odası-tdeaAssemblage"ı, üçüncümekân;"Okıma Odası - Yakilmış Kitapiar"] kapsamaktadır. Sözün yazıldığı, dinlendiği ve okunduğu ya da yok edildi- ği mekânlarda, insanın söz ile yapûğı üç ayn işlem, algılamanın üç ayn boyutu irdelenmektedir. Alfa- benin daktilo tuşlannda ışık ile vurgulandığı, "Du- daklannda sessizu'ği olup da parmak uçlarıyla konu- şan kişi"nin takdimi ile görsel algılama bınncı oda- da yer almaktadır. Beykal, kitaplığın toplantı salo- nundaki video gösterisinde esas olan görsel algıla- madan çok işitsel algılama ile belleğimizi yenibyor, sanatın ortamını söz ile oluşturuyor. Idea As- semblage neredeyse çağın total, farklı ve karşıt ger- çekleri ile sanat anlayışlannı tümcelerden oluşan ve yalnızca sanatçı, bib'm adamı ve filozoflann portre- leri ile görsellik kazanan bir kavramlar müzesini sunuyor. Platon, Ozanfant. Einstein, Friedlander, Carra derken Gabo, Marinetti, Tzara, Scbwitters, Duchamp, Maleviç, Eisenstein, TarJin, Aragon, Beykal, Atatürk Kitaplığı'ndaki Odalar' sergtsinde kitaplığın farkb bölümlerini kullanıyor. Dino, Beuys, Eco, Baacke, VVittgenstein, LeWitt, Picasso, Braque, Leger ile dinleyicileri iğneliyor, coşturuyor. Leger'nin görsel gerçekliği ile kavram- sal gerçekb'ği, Braque'in düşünsel aldatmaca ile görsel aldatmacasına dönüşüyor. Okuma odasında ise görsel algılamanın anlam ve düşûnmeye geçen zihinsel örgütlerne, yazarlann foto ve yazılanndan metinler ile biçimleniyor. Ama 20. yüzyıldaki kitaplara karşı işlenen cinayetlerin öyküsü serginin yönünü beürbyor. "Yazma odası"- ndaki harf ile başlayan nötr eylem sanatçının daha sonraki topluma eleştirel bakışını içererek pobtik bir tavra dönüşüyor. Sanatçının kendisinin oku- mayı seçtiği yazarlann kitaplannın yakıldığını bil- mek, izleyicinin de kendisinin bir tavır alması ge- rekliliğine götürüyor. Freud'un tümcesi "sözcüfe sahip cıkmak" bir kez daha anlam kazanıyor izleyi- ci için. Ama kitapseveri ve aydını dehşete düşüren "şimdi kitapiann > akıMığı yerde, getecekte insanlan da yakariar" sözleri sessız çığlığa dönüşüyor. İnsan özgürlüğûnün yaşatılması Dünya sanatındaki gelişmelere karşın Türk sa- natında kavramsal sanatçılar içinde Beykal'ın met- ni; sesi, sözü. yaayı, harfi 1980'lerin başından iti- baren kendi çizdiği smırlar içinde kullandığı, günü- müz sanatmı yakından izleyenler tarafmdan bib- nir. Kişisel sergilerden ziyade bazı önemb' sergiler- de yapıtlannı izlediğimiz Beykal, estetiğinde gör- selliği en aza indirirken belki de en dolaysız obnası nedeniyle yazıda tercihini yapmaktadır. Hiç kuş- kusuz burada onun araştırmacı, sorgulayan kişiliği de önemb bir rol oynamaktadır. Öncü Türk sanatından bir kesit sergilerinden "8 parçaük 1 bütûn", "Avangard", "Bllam Dupücator patent no: 230345", "AdsK - kütüğe kayrtiılar için" öncebkle yazıya dayanırken Istanbul sergısindeki "Savunma önlemi" işarete ve haritaya indirgen- mektedir "Cumhuriyet'ten Günümüze Kadın Sa- natçüar" sergısindeki "Mflıri'nin Sötunu"nda gör- selbk biraz ön plandadır ama, vurgulama yine söz- lerden yanadır. Sözlükten sözcükler ve karşıbklan, kayıtlar, gazete kupürleri bazen olduğu gibi hiçbir sanatsal müdahale obnadan, metin sadece büyütü- lerek, bazen tekrarlanarak ifade güçlüğü hedeflen- mektedir. Sanatsal yorum, Beykal'ın seçiminde metnin tekrarlanarak ya da büyütülerek sunulu- şundadır. Denebib'r ki, Canan BeykaPın tutarb çiz- gisi amaçh bir ifadeyi hedeflemesi üzerine kurul- muştur. Annma da yöntemidir. Bu sergide ise kav- ram; sergilemeyi seçtiği kurumun kişiliği ve işlevi ileözdeşleşerek mekân kavramın biröğesine dönüş- müştür. Toplumun okuyan, araştıran sınırb kesi- mini ve sanatın Türkiye'deki az sayıdaki izleyicisi- ne insan düşüncesinin, insan özgürlüğûnün yaşatı- lması için Canan Beykal'ın bir uyansıdır bu sergi. Istanbul'un GözleriYaşlı-1: Ahmet Hamdi Tanpınar ATİLLA BİRKİYE Günlerden bir gün baktım ki, Istanbul'un gözleri yaşlı... Ve Boğaz'ın mavi suları yüzünü döküyordu. Yıllardır, hoyratça davranılan Istanbul, dayanamamış ağlayıvermişti. Evet, İs- tanbul'un gözleri yaşlıydı... Boğaz'ın suları küstü... Ben de bunları görmüştüm, yüreğim darahvermişti. Tanpınar yaşa- saydı da, istanbul'un yaşlı gözlerini, Boğaz'ın küskünlüğü- nü görseydi acaba ne yapardı? Ahmet Hamdi Tanpınar doksan üç yıl önce, 23 haziranda Istanbul'da dünyaya gelmiş; birçok yazar, edebiyat adamı gibi, örneğin YahyaKemal gibi, bir istanbulâşığıoluvermiş... Yapıtlarında Istanbul'un güzelliklerini ve Istanbul'a olan hayranlığını anlatmış... Nitekim Huzur (1949) adlı romanının kahramanı Mümtaz, âşık olduğu Nuran'a "Bizbirbirimizimi, yoksa Boğaz'ı mı seviyoruz" der. istanbul, özellikle de Boğaziçi Huzur'a şiirsel bir atmosfer oluşturur. Ayışığındaki Boğaziçi'nin her bir köşesi benzer- siz birer bestedir. Istanbul gibi görkemlı bir kentte yaşanan biraşk, şiirsel biranlatımla "ma/7urb/>Desfe"yedönüşüve- rir. Romandaki aşk ile kentin güzelliklerinin anlatımı iç içe girmiştir. Berna Moran, bu özelliği Türk Romanına Eleştirel Bakış'- ın birinci cildinde şöyle betimler: "6u aşk bölümünün gücü, büyük ölçüde, Tanpınar'ın eski bir şarabı yudum yudum tattırır gibi, bize Istanbul'un türlü güzelliklerini, tarihiyle karışan şiirselliğini duyurabilmesin- den geliyor." Tanpınar Beş Şehir'i 1946'da yayımlar, elii yıl kadar önce. istanbul'u olağanüstü bir biçimde betimlerken "değişime" karşı biraz buruk ses tonu vardır. Belki "yaşamında kaybo- lan şeylerin ardından duyulan bir üzüntü" vardır ama, yeni- ye ilişkin beklentisini de vurgular. Daha çok şehrin güzellikleri, doğal ve yapısal güzellikleri ince bir zevk ve duyarlılık ve bir nakkaş titizliğıyle ince ince işlenir. Düzyazıda yakaladığı şıirsellik ve ımgeler okuyanı hayran bırakacak kadar çarpıcıdır. Geleneksel bir benzet- meyi devralarak istanbul ile "fcatf//7"ımgesi arasındaki bağ- lantıyı kurar: "...Istanbul, ya hiç sevilmez; yahut çok sevilmiş bir kadın gibi sevilir; yani her haline, her hususiyetine ayn bir dikkat- le çıldırarak." Istanbul onun için, camıleriyle, çeşmeleriyle, türbeleriyle, eski konaklarıyla, hatta ağaçlarıyla "tapılası" bir kenttir. Hele hele Boğaziçi: "Boğaz bana daima zevkimizin, duygumuzun büyük dü- ğümlerinden biri gibi gelmiştir. Öyle ki, onun bizde kül- çelenmiş manasını çözdüğümüz zaman büyük hakikatleri- mizden birini bulacağız sanmışımdır. Bu bir hayal olabilir. Birçok güzellikler insanakâinatın eşi veya eşitiolduklan veh- mini verirler. Onlarla karşılaştığımız zaman bizde büyük, kendi kendine yetebilecek bir hakikatkarşısında imişiz hissi uyanır. Bazı tarikatlerin güzel insan yüzünde, güzel insan vücudunda Tanrı'yı aramalannın sırn bu değil midir? "Güzelin en büyük hususiyeti her an yeni gibi görünme- sinde, her an bizi kendisine ve kendisinde uyanmağa zorla- masındadır." Istanbulun güzelliğınde uyanmak hersabah... Boğaziçi'- nin güzellığinde uyanmak ve Boğaziçi'nin mehtabında bir başka güne doğru yol almak... Güzel ıle Istanbul'un şiirsel dıyalektığı... Yoksa bunlar, birer anı olarak mı kaldılar? Tanpınar'ın betimlediği Istanbul'dan geriye kaianlar var ama, ıstanbul'un görkemlı güzelliğinden söz etmek artık pek gerçekçı değil ve ne yazık ki istanbul'un gözleri yaşlı... Tüm bunlara karşın kitap okumak... Tanpınar'ın kitapla- rını okumak... Bilar'ın yaz seminerleri • KültürServisi-Bilarİstanburundüzenlediğiyazseminerleri başladı. Altı hafta boyunca sürecek seminerler, 30 temmuzda son bulacak. Bu çerçevede Enis Batur, beş hafta boyunca "Edebiyat Dersleri" verecek. Seminerler kapsaırunda yann ve 29 haziranda saat 19.00'da Ali Akay'ın vereceği iki oturumluk "Şerif Mardin ve Sivil Toplum" semineri yerabyor. Oruç Aruoba. perşembe saat 20.00'de başlayacağı altı haftabk "Kut" başbkb seminer dizisinde, çağdaş insanın kutsallık durumunu ele alacak. Mayıs ayı sonunda Datça'da toplanarak ütopyalan tartışan Yeşiller, bu tarüşmalan Bilar'a taşıyoriar. Gülnur Savran, Bülent Somay. Ender Eren. Şükran Çavdar, Burhan Özkan, Mahmut Kurdoğlu ve Ufuk Ahıska, yedi hafta boyunca her cuma 19.00'da ütopyalannı tartışmaya açacaklar. 'Sevgi Çizgileri' Almanya'da • KültürServisi-İlk kezkasımayındaTüyapKitapFuan 'nda açtıklan sergiyle bir araya gelen "Çocuk Illüstratörleri'. bu sergiyi AJmanya'ya taşıdılar. Aralannda Can Göknil. Feridun Oral, Ferit Ava, lyiehrnet Ulusel, Gamze Baltaş, Mısük, Nazan Erkmen, Ümit Öğel'in de yer aldığı 25 sanatçının toplam 56 yapıtı, "Sevgi Çizgileri" adı altında ekim ayına kadar Almanya'nın değişik kentlerinde sergilenecek. Münzter Başkonsolosu Duray Polat'ın katkılanyla gerçekleşen serginin ilk açıbşını Münster Belediye Başkanı Heinz Ritteryaptı. Ayşın Candan'dan 'Yirminci Yüzyılda Öncü Tiyatro' • Külrür Servisi - Ayşm Candan'ın " Yirminci Yüzyılda Öncü Tiyatro" adlı kitabı Yapı Kredi Yayınlan tarafından yayımlandı. Kitap; Appia, Craig, Stanislavski, Meyerhold, Reinhardt, Piscator, Brecht, Artaud, Beck-Mabna, Grotovvski, Barba, Brook gibi çağdaş tiyatronun temel taşlannı oluşturan adlar üzerine kurulu. Ama bunun yanı sıra Dans Tiyatrosu, Yeni Biçimselcib'k ile Pina Bausch, Robert VVilson gibi çağdaş tiyatro söyleminin yayın yoluyla tiyatroseverlere yansıyan kesitinde pek yer almayan oluşumlara ve adlara da uzanıyor. ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZÎK FESTİVALrNDE BUGÜN 19.00 Cemal Reşit Rey Konser Salonu "Nardso Yepes" gitar resitaü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle