Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21HAZİRAN1994SAU CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
RepertuvaraTürkmüziğiaranıyor
Swingle Singers Aya İrini'de önce klasik, ardından pop müzik ağırlıklı iki zengin program sundu
TUNA ERDEM
Ünlü vokal topluluğu Swingfe
Sisters, 22. Uluslararası Istanbul
Müzik Festivali kapsaırunda
Aya İrini'de biri klasik müzik.
biri popüler müzik ağırhkb iki
muhteşem program gerçekleştir-
di.
Beades'tan RaveTe kadar geniş
bir repertuvar sunan ve Londra
Senfoni, Krabyet Filarmoni,
Boston Pop Orkestrası gibi dün-
yaca ünlü orkestralara eşlik etmiş
olan Svvingle Singers, festivalin
bu yılki ana teması Dvorak ıle
uyum sağlamak amacıyla Türki-
ye için özel olarak değıştırdiği bir
program sundu.
Repertuvar zengin
Sarah Eyden, Micaela Haslam,
Kimberiey Akester, Heather Ca-
irncross, David Morris, Jonattuuı
Rathbooe, Mark U illiams ve Nic-
holas Garrett'den oluşan Svvingle
Sisters'ın müzik yönetmeni Jo-
nathan Rathbone ile Istanbul'-
daki konserleri öncesi konuştuk:
- Caz, klasik müzik, pop gibi
çok çeşitli türierin ömeklerini su-
nuyorsunuz. Potansiyel reper-
tınannız neredeyse suursız. Bir
şarkıyı repertuvarınıza almaya
hangi kritere göre karar veriyor-
sunuz?
Aramızda her türlü müzik tü-
rünün uzmanlan var. Bu yüzden
repertuvara seçeceğimiz parça
aramızdan birinin ilgi alanına gi-
ren bir parça oluyor. Genelbkle
bir şeyler ekleyebileceğimize,
açıbmlara yatkın şarkılara ilgj
gösteriyoruz ki biz de yeni açıh-
mlar uyguJayabilelim. Diyelim.
parçarun temposu hızlıysa ve bu-
nu daha da canlı bir biçimde
söyleyebileceğimize akümız ya-
tarsa, armoniyi değiştirerek daha
iyi sonuç alabıleceğimizi düşü-
nürsek, bir parçayı güncelleştire-
bileceğimize inanırsak repertu-
vanmıza abvoruz. Genellikle
parçaya katkıda bulunabileceksek
repertuvanmıza girer; sadece ol-
duğu gibi söylemek için hiçbir za-
man bir parçayı repertuvanmjza
almayız.
Previn 'in öteki mesleği
-Genellikie müztsyenferin tek
bir müzik türüyle kendilerini sı-
DirlamaJarının ârdında bir müzik
türünü kusursuzlastırabilmek
için uzmanlaşmak gerektiğine
olan inanç yatıyor....
Hayır. Andre Previn örneğine
bakarsanız. onun sorununun da
bu olduğunu görürsünüz. Previn,
Hollyvvood'da senarist olarak
çabşıyordu ve asla klasik müzik
bestecisi ve şefı olarak çıkış ya-
pamıyordu.
Ve iki yönünü tümüyle ayı-
rmak zorunda kaldj. Bu çok an-
lamsız, çünkü sonuçta iki yaratı
da aynı kişiden çıkıyor. Bizim
için de aynı şey. Hepimizin klasik
müzik geçmişi var. Topluluğa
katılmadan önce üyelerin yaptı-
klan da çok çeşitli alanlara yayıb-
Seslerini enstrüman olarak kullanan Svvingle Singers Aya trini'de: 'İzleyici iyi olunca, perfomıansımız da daha iyi oluyor.'
yor. Sonra tüm bu farklı yetenek-
ler bir toplulukta bir araya geb"-
yor. Bu farklı yeteneklerden
faydalanmamak delilik olur. Üs-
teük sonuçta hepsi müzik; türü ne
olursa olsun.
Hangi ses hangi türe yatkm
- Başka bir yaygm görüş ise bazı
seslerin bazı tür mü/iğe daha
yatkın oMuğu. Bu göriişe katılıvor
musunuz?
Evet bence doğru. Elbette sesi
klasik müziğe ya da caz müziğine
daha yatkın olan kişiler var. Bu
tartışmasız bir gerçek. Ama bu
gerçeğin sınırlayıcı olmaması ge-
rekiyor. "Senin harika bir klasik
müzik sesin var. Asla popüler bir
şey söylememelisin'demek kimse-
ye bir şey kazandırmaz. Ama ba-
zen ipin ucu kaçıyor. Örneğin son
zamanlarda Jose Carreras gibi
ünlü klasik seslerin. onlann de-
yişiyle daha hafif müzik söyle-
mesi moda haline geldi. Ve bence
bunlann çoğu başansız deneme-
ler oluyor. Bunlar klasik müzik
geleneğine öylesıne kök salrruşlar
ki ellerindekı bu yeni malzemeyi
gerçekten anlamalan ve hisset-
meleri olanaksız. Bu tür albümle-
ri beğenmiyorum. Hatta Carre-
ras'ın albümünde biz de yer
aldık. buna rağmen beğenme-
dim. Eminim kendisi de opera
söylerken daha başanlı olduğu-
nu kabul eder. Ama bu bizim
için geçerli değil, hiç birimiz için
şu müzik türünde daha iyi diye-
mezsiniz.
- Topluhık üyelerinin tümü bir
müzik aleti de çalabili> orlar ama
konserlerinizde hiçbir müzik aleri-
ne yer vermi>orsunuz...
Ben topluluğa ilk girdiğimde
piyanomuz ve basımız vardı.
Böylelikle bir caz triosunun ya-
pabileceği şeyleri de yapabiliyor-
duk. Ama hiç amaçlamadığımız
bir evrim geçirdik ve sonunda
baktık ki "A CappeUe" türü par-
çalan daha çok yapmaya baş-
lamışız.
A CappeUe...
Piyanonun varlığının aslında
bizi sınırladığını fark ettik. Ayn-
ca topluluktaki kimse müthiş bir
piyanist değildi. Dünyada çok
daha iyileri var. Biz gücümüzün
ve farklılığımızın A CappeUe
söylemekte yatüğını fark ettik.
tzleyicilerin tepkileri de bızi buna
inanmaya ittı. Piyanonun eşlik
etmesi işi sıradan caz kulübü işine
dönüştürüyordu. Bir iki yıl önce
öyle bir an geldi ki tüm shovvda
piyanonun kullanıldığı sadece bir
parça kalmıştı ve tek bir parça
için koskoça bir piyanoyu taşı-
yorduk gittiğirniz her yere. Turne
düzenleyicileri haklı olarak isyan
etti ve koca bir piyanoyu taşımak
1000 dolara, akort ettirmek 4000
dolara mal oldu ve siz sadece bir
parçada kullandınız dediler. O
andan sonra ışin anlamsızhğıru
fark edip tümüyle vaz geçtık.
- İzleyicinin tepkisi perfor-
mansuuzı etkiliyor mu?
tzieyici iyi olunca, mutlaka
performansımız daha iyi oluyor.
iyi izleyiciden kastetüğim de ilgili
bir izleyici. Tam bir tanımı olma-
sa da izleyicinin ilgisini havadaki
atmosferden hemen anlamak
mümkün. Öyle çok prova yapı-
yoruz ki izleyicinin yönlendirme-
si artık belirleyici hale geliyor. Sü-
rekli aynı parçalan tekrarüyorsu-
nuz ve kendinizden başka seyirci
yok üstelik. Biz de kendimizi çok
sert biçimde eleştiriyoruz. Tüm
bunlardan sonra sahneyecıkmak
ve hata da yapsanız kesintisiz de-
vam etmek zorundasınız. Sonuç-
ta ancak izleyici bizi bu gergin
halden çıkanp moralimizi yük-
seltirse, iyi bir performans verebi-
liyoruz.
'Türk müziğine aşinayız'
- Türkiye'de nasıl bir izfcyici 0e
karşdaşmayı umuyorsunuz?
Bilemiyonım. iyi olacağmı
sanıyorum. En azından biletlerin
tümünün satıldığmı duydum ki
bu da ümit verici. Dahası konser
festival kapsammda ve festival
kapsamında söylemek herzaman
daha iyi izleyicinin gelmesine yol
açar. ıkincisi bu Türkiye'ye ilk
gelişimiz ve genellikle bu izleyici-
nin heyecanb olmasını sağlar. Bi-
zim için de salt burda bulunmak
bile bir heyecan kaynağı oluyor.
- Türk müziğira tanıyor musu-
nuz?
Hepimiz Türk müziğine aşi-
nayız. Son derece kozmopolit bir
şehir olan Londra'da yaşamarun
doğal bir son ucu bu. Ancak soru-
numuz şu: Tam olarak Türk mü-
ziğini anladığımızı sanmıyorum.
Bu tüm yerel müzikler için geçer-
li. örneğin birkaç yıl önce bir
Bulgar topluluğunun konserini
izledim. Bulgar halk şarkılanrun
caz düzenlemelerini çalıyorlardı.
Ritimler öylesine karmaşıkü ki.
Daha doğrusu bize karmaşık ge-
liyordu ama onlar için son derece
doğaldı.Bu konuda gittiğimiz ül-
keterdeki müzisyenlere güveniyo-
ruz. ömeğin Japonya'daki kon-
serimizde Japon müziği söyledik
ama bu parçayı bize Japon mü-
zisyenler getirdi. Biz kendimiz
arayıp seçecek kadar bu müziğe
hakım değildik. Belki gelecek se-
fer bize yardımcı olan biri çıkar
ve Türk müziğini de repertu-
vanmıza ahnz.
Walt Disney'i yaratan kişiyi tanıyor muyuz?
Kültür Senisi- VValt Disney I966'da
öldüğünde. tüm dünya sevımli ara-
casını ka\betmişti. \lickev Mouse,
Bambi, Kar Beyazı, Oonald Duck, Fan-
tasia. Mary Poppins'in yaratıası, iyi ve
kötünün çarpıştığı ıdeal bir dünyanın
peşinde koşan, basit, ama güzel olanın
vurgulandığı animasyonlar gerçekleş-
tiren bir düş gezginiydi. Halk gözünde
ve yazarlann yarattığı imajla o, nazik
bir erkek. aşık bir koca ve iki çocuğuna
adeta tapan sevgi dolu bir babaydı.
Bunun yanı sıra Hollywood'un en
uyumlu ve en saygıdeğer vatandaşla-
nndan birisiydi. Ancak onun son ha-
yat hikayesini jazan Marc Eliot, bizle-
re sanatçının yep\ eni bir yüzünü göste-
riyor, 'Walt Disney: HoDywood'un Ka-
ranlık Prensi" kitabmda . Bu karanlık
tanımı ise animatörün bilmediğimiz
geçmişinden ileri geliyor. Daha önce
kendisinin şiddetle bahsetmekten ka-
çındığı geçmişinden. Walt Disney, şid-
det yanlısı ciddi bir alkolik. oradan
oraya gezen bir serseri, Kardeşı Roy ve
kendisine fazlasıyla aamasız davranan
Elias Dtsney'in dördüncü çocuğuydu.
Çocukluk ve gençlik yıllan, sevgiden
yoksun ve baskı altında geçti. O gün-
lerde sürekli babasının öz oğlu olma-
dığından şüpheleniyor ve bunu adeta
umıt ediyordu.
1917'de Amerika, Birinci Dünya Sa-
vaşı'na girince Walt Disney de gönüllü
olarak askere yazılmak istedi, ancak
doğum belgeleri bulunamadı. Kuşku-
lan bir kez daha su yüzüne çıkmıştı.
Ona ev doğumJu olduğunu söylediler
ve belgeleri vermekten kaçındılar. Son
olarak başiıırduğu Amerika Birleşik
Devletleri doğum istatistikleri, ona EK-
as ve Flora Disney'in oğlu olduğunu
bildirdi. ancak verilen tarih onu bulun-
duğu yaştan on sene daha büyük gös-
teriyordu. Çocukluğundaki şüphe or-
tamı, ilgisiz ve sevgiden yoksun büyü-
müş olması, onu yetişkinliğinde bir
fantezi ortamına sürükledi. Animas-
yonlannda hep bu fantezileri ve korku-
lannı kullandı. Kar Beyaa'ndaki ter-
kedilmiş üvey çocuk, Gepetto'nun ger-
çek oğlu olmak isteyen tahta kukla Pi-
nokyo, Bambi'deki annesini kaybeden
ve babasından aynlmak zorunda ka-
lan yavru geyik ve Dumbo'da aynı akı-
bete uğrayan yavru fıl.
Buna anne ve babasız Peter Pan,
"Hanımefendi ve Serseri"deki evsiz
hayvanlar ve "Yüzbir Dalmaçyalı"-
daki küçük sevimli köpekler de dahil
edilebib'r. Eliot'a göre Disney, çalış-
malannda duygusal birikimlerini kul-
lanarak bir nevi psiko-terapi yapıyor-
du. öyle ki gerçek hayattaki kışüere
baglanmadığı kadar, yarattığı bu ha-
yali karakterlere bağlandı.
Canan Beykal'ın Atatürk Kitaplığı'ndaki 'Odalar' sergisi 25 hazirana dek uzatıldı
SözünfarklıiçeriklerisorgulanıyorTOMUR ATAGÖK
Sanatçının yaratısında; izleyicinin algılaması-
nda, duygudan annarak dûşüncenin itici güç ol-
masında mantığın sorgulandığı dada kadar op,
pop, riperrealizm ve minimalizrn gibi 60'b yıllann
sanat anlayışlan düşün sanatı için tarüşıbnaz birer
etkeni oluştururlar. Giz, abartı, duygusal içerik ve
görüntü elenip, sanat yapıtmın kavramının en özü-
ne inerek sadeieştirme ve yalıtma ile kavramsaJ sa-
natın-düşün sanatırun idea art'ın biçimlenmesinde
önemb' yaptırtmlan oluşturmuşlardır.
Bir kavram ya da bir felsefı görüş doğrultusunda
var edilen her sanat yapıtmın başlıca özeüiklerin-
den biri, hiç kuşkusuz çok boyutlu ve karmaşık bir
yapıya sahip olmasıdır. Sanattaki biçim ve kavram
arasındaki çok katmanb örgü bu ilişkiler ağını tek
boyutun ötesine iter.
Ancak son 20 yılda gecmişin farkb estetik olgu-
lanndan ve yüzeyi süslemeden kaçınarak biçimi
yahnlaşürma ve sanat yapıtmın örtülü düşüncele-
rini açığa çıkarma ile kavram; kendine yeni bir giy-
siyi hissettirmiş ya da gerektirmiştir. Böylebkle dü-
şün sanatında ancak gerekb öğeler kullanılmış,
kavram ortaya çıkarnlmıştır.Bir bakıma kavram
kendisini gizleyen giysilerden kurtubna amebyesi-
ne tabi tutulmuştur düşün sanatında.
Kavram ve biçim örtüşmeli
Canan Beykal'ın Atatürk Kitaplığı'mn üç ayn
bölümündekı "Odalar" sergisi, kitapbğm işlevleri
kapsamında "Söz"ün farklı içerikJerinin sorgu-
landığı, düşünürün, araşürmaonın ve okurun kul-
landığı bir mekanda irdelenmesiyle ilgj çekiyor. Sa-
natçının seçtiği kavramın görsel malzeme ile ilişki-
si; ses, harf, sözcük ve metnin ele abndığı mekan;
kitapbk, düşün. söz ve yazmın üzerinde izleyiciyi
düşündürtmek üzere birükte yola çıkıyor.
Düşünün yorumu değildir, Canan Beykal'ın
izleyiciden beklentisi. Kavramın, dûşüncenin yeni-
den düşünübnesidir. Onun için anlatımın sının çi-
zilmeb, dolayb algılama sanatçının koyduğu kod-
lar içinde çözümlenmelidir. Mümkünse kavram ve
biçim örtüşmebdir. Çakışmabdır. Biçimin düşün-
ceyi netleştirmesi ya da düşünceyle örtüşmesi ise
ancak görseUiğin zıhinsel bir boyutta irdelenmesiy-
le olasKİır. Sergı; biçim ve kavrama mekânsal işlev
ve bellek ilave ederek ses-söz-yazının yaşam aJanı
kitapbğm, anlam kadar ideolojilerini de ekleyerek
toplumsal ve pob'tik bir boyuta ulaşmaktadır.
Mekân burada bir kabuk değildir, kapsam ve
kapsayan aynıdır. Mekân sergiye insan düşüncesi-
nin ürünü kitaplan ile insaru, uygarlığı ve insan dü-
şüncesine karşı yapılan eylemleri de içererek insan
belleğini oluşturmuş, yapıtlann kavramsal boyu-
tunu mekân ile özdeşleştirerek büyütmüştür.
Sergide "Söz"ün üç ayn işlevi, üç ayn mekânda
ortayakonmaktadır. Birincimekân: "YazmaOdası,
Harf-Sözcûk-Tümce"yi, ikinci mekân "Dinleme
Odası-tdeaAssemblage"ı, üçüncümekân;"Okıma
Odası - Yakilmış Kitapiar"] kapsamaktadır. Sözün
yazıldığı, dinlendiği ve okunduğu ya da yok edildi-
ği mekânlarda, insanın söz ile yapûğı üç ayn işlem,
algılamanın üç ayn boyutu irdelenmektedir. Alfa-
benin daktilo tuşlannda ışık ile vurgulandığı, "Du-
daklannda sessizu'ği olup da parmak uçlarıyla konu-
şan kişi"nin takdimi ile görsel algılama bınncı oda-
da yer almaktadır. Beykal, kitaplığın toplantı salo-
nundaki video gösterisinde esas olan görsel algıla-
madan çok işitsel algılama ile belleğimizi yenibyor,
sanatın ortamını söz ile oluşturuyor. Idea As-
semblage neredeyse çağın total, farklı ve karşıt ger-
çekleri ile sanat anlayışlannı tümcelerden oluşan ve
yalnızca sanatçı, bib'm adamı ve filozoflann portre-
leri ile görsellik kazanan bir kavramlar müzesini
sunuyor. Platon, Ozanfant. Einstein, Friedlander,
Carra derken Gabo, Marinetti, Tzara, Scbwitters,
Duchamp, Maleviç, Eisenstein, TarJin, Aragon,
Beykal, Atatürk Kitaplığı'ndaki Odalar' sergtsinde kitaplığın farkb bölümlerini kullanıyor.
Dino, Beuys, Eco, Baacke, VVittgenstein, LeWitt,
Picasso, Braque, Leger ile dinleyicileri iğneliyor,
coşturuyor. Leger'nin görsel gerçekliği ile kavram-
sal gerçekb'ği, Braque'in düşünsel aldatmaca ile
görsel aldatmacasına dönüşüyor.
Okuma odasında ise görsel algılamanın anlam
ve düşûnmeye geçen zihinsel örgütlerne, yazarlann
foto ve yazılanndan metinler ile biçimleniyor. Ama
20. yüzyıldaki kitaplara karşı işlenen cinayetlerin
öyküsü serginin yönünü beürbyor. "Yazma odası"-
ndaki harf ile başlayan nötr eylem sanatçının daha
sonraki topluma eleştirel bakışını içererek pobtik
bir tavra dönüşüyor. Sanatçının kendisinin oku-
mayı seçtiği yazarlann kitaplannın yakıldığını bil-
mek, izleyicinin de kendisinin bir tavır alması ge-
rekliliğine götürüyor. Freud'un tümcesi "sözcüfe
sahip cıkmak" bir kez daha anlam kazanıyor izleyi-
ci için. Ama kitapseveri ve aydını dehşete düşüren
"şimdi kitapiann > akıMığı yerde, getecekte insanlan
da yakariar" sözleri sessız çığlığa dönüşüyor.
İnsan özgürlüğûnün yaşatılması
Dünya sanatındaki gelişmelere karşın Türk sa-
natında kavramsal sanatçılar içinde Beykal'ın met-
ni; sesi, sözü. yaayı, harfi 1980'lerin başından iti-
baren kendi çizdiği smırlar içinde kullandığı, günü-
müz sanatmı yakından izleyenler tarafmdan bib-
nir. Kişisel sergilerden ziyade bazı önemb' sergiler-
de yapıtlannı izlediğimiz Beykal, estetiğinde gör-
selliği en aza indirirken belki de en dolaysız obnası
nedeniyle yazıda tercihini yapmaktadır. Hiç kuş-
kusuz burada onun araştırmacı, sorgulayan kişiliği
de önemb bir rol oynamaktadır.
Öncü Türk sanatından bir kesit sergilerinden "8
parçaük 1 bütûn", "Avangard", "Bllam Dupücator
patent no: 230345", "AdsK - kütüğe kayrtiılar için"
öncebkle yazıya dayanırken Istanbul sergısindeki
"Savunma önlemi" işarete ve haritaya indirgen-
mektedir "Cumhuriyet'ten Günümüze Kadın Sa-
natçüar" sergısindeki "Mflıri'nin Sötunu"nda gör-
selbk biraz ön plandadır ama, vurgulama yine söz-
lerden yanadır. Sözlükten sözcükler ve karşıbklan,
kayıtlar, gazete kupürleri bazen olduğu gibi hiçbir
sanatsal müdahale obnadan, metin sadece büyütü-
lerek, bazen tekrarlanarak ifade güçlüğü hedeflen-
mektedir. Sanatsal yorum, Beykal'ın seçiminde
metnin tekrarlanarak ya da büyütülerek sunulu-
şundadır. Denebib'r ki, Canan BeykaPın tutarb çiz-
gisi amaçh bir ifadeyi hedeflemesi üzerine kurul-
muştur. Annma da yöntemidir. Bu sergide ise kav-
ram; sergilemeyi seçtiği kurumun kişiliği ve işlevi
ileözdeşleşerek mekân kavramın biröğesine dönüş-
müştür. Toplumun okuyan, araştıran sınırb kesi-
mini ve sanatın Türkiye'deki az sayıdaki izleyicisi-
ne insan düşüncesinin, insan özgürlüğûnün yaşatı-
lması için Canan Beykal'ın bir uyansıdır bu sergi.
Istanbul'un GözleriYaşlı-1:
Ahmet Hamdi Tanpınar
ATİLLA BİRKİYE
Günlerden bir gün baktım ki, Istanbul'un gözleri yaşlı... Ve
Boğaz'ın mavi suları yüzünü döküyordu. Yıllardır, hoyratça
davranılan Istanbul, dayanamamış ağlayıvermişti. Evet, İs-
tanbul'un gözleri yaşlıydı... Boğaz'ın suları küstü... Ben de
bunları görmüştüm, yüreğim darahvermişti. Tanpınar yaşa-
saydı da, istanbul'un yaşlı gözlerini, Boğaz'ın küskünlüğü-
nü görseydi acaba ne yapardı?
Ahmet Hamdi Tanpınar doksan üç yıl önce, 23 haziranda
Istanbul'da dünyaya gelmiş; birçok yazar, edebiyat adamı
gibi, örneğin YahyaKemal gibi, bir istanbulâşığıoluvermiş...
Yapıtlarında Istanbul'un güzelliklerini ve Istanbul'a olan
hayranlığını anlatmış... Nitekim Huzur (1949) adlı romanının
kahramanı Mümtaz, âşık olduğu Nuran'a "Bizbirbirimizimi,
yoksa Boğaz'ı mı seviyoruz" der.
istanbul, özellikle de Boğaziçi Huzur'a şiirsel bir atmosfer
oluşturur. Ayışığındaki Boğaziçi'nin her bir köşesi benzer-
siz birer bestedir. Istanbul gibi görkemlı bir kentte yaşanan
biraşk, şiirsel biranlatımla "ma/7urb/>Desfe"yedönüşüve-
rir. Romandaki aşk ile kentin güzelliklerinin anlatımı iç içe
girmiştir.
Berna Moran, bu özelliği Türk Romanına Eleştirel Bakış'-
ın birinci cildinde şöyle betimler:
"6u aşk bölümünün gücü, büyük ölçüde, Tanpınar'ın eski
bir şarabı yudum yudum tattırır gibi, bize Istanbul'un türlü
güzelliklerini, tarihiyle karışan şiirselliğini duyurabilmesin-
den geliyor."
Tanpınar Beş Şehir'i 1946'da yayımlar, elii yıl kadar önce.
istanbul'u olağanüstü bir biçimde betimlerken "değişime"
karşı biraz buruk ses tonu vardır. Belki "yaşamında kaybo-
lan şeylerin ardından duyulan bir üzüntü" vardır ama, yeni-
ye ilişkin beklentisini de vurgular.
Daha çok şehrin güzellikleri, doğal ve yapısal güzellikleri
ince bir zevk ve duyarlılık ve bir nakkaş titizliğıyle ince ince
işlenir. Düzyazıda yakaladığı şıirsellik ve ımgeler okuyanı
hayran bırakacak kadar çarpıcıdır. Geleneksel bir benzet-
meyi devralarak istanbul ile "fcatf//7"ımgesi arasındaki bağ-
lantıyı kurar:
"...Istanbul, ya hiç sevilmez; yahut çok sevilmiş bir kadın
gibi sevilir; yani her haline, her hususiyetine ayn bir dikkat-
le çıldırarak."
Istanbul onun için, camıleriyle, çeşmeleriyle, türbeleriyle,
eski konaklarıyla, hatta ağaçlarıyla "tapılası" bir kenttir.
Hele hele Boğaziçi:
"Boğaz bana daima zevkimizin, duygumuzun büyük dü-
ğümlerinden biri gibi gelmiştir. Öyle ki, onun bizde kül-
çelenmiş manasını çözdüğümüz zaman büyük hakikatleri-
mizden birini bulacağız sanmışımdır. Bu bir hayal olabilir.
Birçok güzellikler insanakâinatın eşi veya eşitiolduklan veh-
mini verirler. Onlarla karşılaştığımız zaman bizde büyük,
kendi kendine yetebilecek bir hakikatkarşısında imişiz hissi
uyanır. Bazı tarikatlerin güzel insan yüzünde, güzel insan
vücudunda Tanrı'yı aramalannın sırn bu değil midir?
"Güzelin en büyük hususiyeti her an yeni gibi görünme-
sinde, her an bizi kendisine ve kendisinde uyanmağa zorla-
masındadır."
Istanbulun güzelliğınde uyanmak hersabah... Boğaziçi'-
nin güzellığinde uyanmak ve Boğaziçi'nin mehtabında bir
başka güne doğru yol almak... Güzel ıle Istanbul'un şiirsel
dıyalektığı... Yoksa bunlar, birer anı olarak mı kaldılar?
Tanpınar'ın betimlediği Istanbul'dan geriye kaianlar var
ama, ıstanbul'un görkemlı güzelliğinden söz etmek artık
pek gerçekçı değil ve ne yazık ki istanbul'un gözleri yaşlı...
Tüm bunlara karşın kitap okumak... Tanpınar'ın kitapla-
rını okumak...
Bilar'ın yaz seminerleri
• KültürServisi-Bilarİstanburundüzenlediğiyazseminerleri
başladı. Altı hafta boyunca sürecek seminerler, 30 temmuzda
son bulacak. Bu çerçevede Enis Batur, beş hafta boyunca
"Edebiyat Dersleri" verecek. Seminerler kapsaırunda yann ve
29 haziranda saat 19.00'da Ali Akay'ın vereceği iki oturumluk
"Şerif Mardin ve Sivil Toplum" semineri yerabyor. Oruç
Aruoba. perşembe saat 20.00'de başlayacağı altı haftabk
"Kut" başbkb seminer dizisinde, çağdaş insanın kutsallık
durumunu ele alacak. Mayıs ayı sonunda Datça'da
toplanarak ütopyalan tartışan Yeşiller, bu tarüşmalan Bilar'a
taşıyoriar. Gülnur Savran, Bülent Somay. Ender Eren. Şükran
Çavdar, Burhan Özkan, Mahmut Kurdoğlu ve Ufuk Ahıska,
yedi hafta boyunca her cuma 19.00'da ütopyalannı tartışmaya
açacaklar.
'Sevgi Çizgileri' Almanya'da
• KültürServisi-İlk kezkasımayındaTüyapKitapFuan 'nda
açtıklan sergiyle bir araya gelen "Çocuk Illüstratörleri'. bu
sergiyi AJmanya'ya taşıdılar. Aralannda Can Göknil. Feridun
Oral, Ferit Ava, lyiehrnet Ulusel, Gamze Baltaş, Mısük,
Nazan Erkmen, Ümit Öğel'in de yer aldığı 25 sanatçının
toplam 56 yapıtı, "Sevgi Çizgileri" adı altında ekim ayına
kadar Almanya'nın değişik kentlerinde sergilenecek. Münzter
Başkonsolosu Duray Polat'ın katkılanyla gerçekleşen serginin
ilk açıbşını Münster Belediye Başkanı Heinz Ritteryaptı.
Ayşın Candan'dan 'Yirminci
Yüzyılda Öncü Tiyatro'
• Külrür Servisi - Ayşm Candan'ın " Yirminci Yüzyılda Öncü
Tiyatro" adlı kitabı Yapı Kredi Yayınlan tarafından
yayımlandı. Kitap; Appia, Craig, Stanislavski, Meyerhold,
Reinhardt, Piscator, Brecht, Artaud, Beck-Mabna,
Grotovvski, Barba, Brook gibi çağdaş tiyatronun temel
taşlannı oluşturan adlar üzerine kurulu. Ama bunun yanı sıra
Dans Tiyatrosu, Yeni Biçimselcib'k ile Pina Bausch, Robert
VVilson gibi çağdaş tiyatro söyleminin yayın yoluyla
tiyatroseverlere yansıyan kesitinde pek yer almayan
oluşumlara ve adlara da uzanıyor.
ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZÎK
FESTİVALrNDE BUGÜN
19.00 Cemal Reşit Rey Konser Salonu "Nardso Yepes" gitar
resitaü