Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 HAZİRAN1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
22. ULUSLARARASIİSTANBUL FESTIVALrNDE BU HAFTA
Açdışkonuşmasıbu yıl Brahms'tan
EVtN tLYASOĞLU
Festival, yine de festival! Nc
olursa olsun, tstanbul Festivaiı
îstanbul'un bir geleneği olmuş.
Ekonomik paket var, sponsor
yok; Aya Irini var, Atatürk
Kültür Merkezi yok; klasik
müzik var, caz yok; orkestralar
var, dans yok; gişeler var, kuy-
ruklar yok... Yine de festival
var! Her şeye rağmen, özenfe
seçilmiş sanatçılanyla, abur
cubura kaçmadan, düzeyi dü-
şürmeden, yoğun değilse de se-
rin bir festival.
Açılış konseri bu akşam
Dresden Filarmoni Orkestrasf-
nın görkemli Brahms'larıyla
yapılacak. Öyle salonun yansı
protokole aynlmış filan değil.
Kimse de "Benim fstanbulumun
festivali açüıyor" gibilerden nu-
tuklar atmayacak. Hemen sözii
şef Gûnther Herbig alacak ve
Brahms'ı konuşturacak.
120 yıllık bir geçmiş...
Dresden Füarmomsi 120
yıllık bir geçmişe sahip. Yıllar-
ca Edward Mörike gibi kariz-
matik bir şefle yönetilmiş.
1967'de Kurt Masur sanat yö-
netmeni olmuş. Sonra da Günt-
her Kerbig, Herbert Kegel ve so-
nunda Michael Plasson, bu top-
luluğun başına geçmiş.
Dresden Filarmoni Orkest-
rası ülkemize de Plasson'un yö-
netiminde gelecek. Michel Plas-
son, Fransa'nın tanmmış şefle-
rinden biri. Bu deneyimli şefın
bir özelliği de çağdaş yapıtlan
inceleyipçaldırtması. Dresden Filarmoni'nin ilk
solisu ünlü Arjantinli piyanist Bnıno Leonardo
Gelber, Brahms'ın I859'da yazdığı ve kendi so-
list olarak ilk kez Leipzig"de çaldığı **1. Piyano
Konçertosu"nu çalacak. Ardmdan Brahms'ın
"Birind Senfonisi"ni dinleyeceğiz.
Romantiklerin arasında yaşayıp, bir önceki
çağın klasik stiline bağlı kalan Alman besteci Jo-
hannes Brahms (1833-1897) zamanında VVagner
ve LJszt'in yeniliklerine karşı tutucu olarak nite-
lenmiştir. Romanü'k kişiliğine karşı kiasik döne-
min yapısını, müzikte romantizmin doruğa
uiaştığı yıilarda ve onca romantik besteci arası-
nda, ısrarla sürdürebilmiştir.
Beethoven'ın izinde yürüyen ve "mutlak
müziği" savunan Brahms, senfonileri, koncerto-
• Açılış konseri bu akşam Dresden Filarmoni
Orkestrası'nın görkemli Brahms'lanyla yapılacak.
Dresden Filarmonisi 120 yıllık bir geçmişe sahip. Yıllarca
Edward Mörike gibi karizmatik bir şefle yönetilmiş.
1967'de Kurt Masur sanat yönetmeni olmuş. Sonra da
Günther Kerbig, (Sağda) Herbert Kegel ve sonunda
Michael Plasson, bu topluluğun başına geçmiş.
lan 'Bir Alman Requiei\ liedleri ve oda müziği ile
19. yüzyılın en seçkin bestecilerindendir.
Brahms, iyice sindirmeden senfonik yapıt beste-
lememiş. böylece orkestra çalışmalan 40 yaşı-
ndan sonra gündeme gelmiştir.
İlk iki senfonisi, anıtsal keman konçertosu:
ikinci piyano konçertosu: Trajik Lvertürû \e
Akademik Festival Uvertürü bu sıralarda beste-
lenir.
1876'da seslendirilen Birinci Senfoni"si Hans
von BÜIIOH tarafından 'Beerhoven'ın 10. Senfoni-
si' olarak nitelenmiştir. Bu senfoninin son bölü-
münde Beethoven'ın 9. Senfonisi'ndeki 'Neşeye
Övgü'nün teması duyulur. İlk senfonideki ba-
şansı Brahms'a artık bir orkestra bestecisi olabi-
leceği güvenini vermiştir. Dresden Filarmoni'-
nin ikinci programı ise Wagner ağırlıklı. Günü-
müziin ünlü NV'agner yorumcusu soprano Hilde-
gard Behrens'i dinleyeceğiz.
Behrens'ten Tannhauser'den aryalar
Behrens. VVagner'in "YVesendonck Liedleri'ni
ve Tarnhauser'den aryalar söylevecek. Wagner,
sevgilısi Mathilde VVesendonck'un şiirleri üstüne
1857-8 yıllannda Zürich'te 5 lied besteler. Bu
şarkılarda yer yer Tristan Isolde operasının mo-
tifleri de karşımıza çıkar. İkinci konserin son
yapıtı ise Dvorak'ın 90. ölüm yıldönümü nede-
niyle festivalin ortak paydası olan bir Dvorak: 9.
Senfoni. Hani şu Dvorak'ın (1841-1904) 1892"de
Amerika Birleşik Devleti'negiderek Nevv York
Ulusal Konservatuvan'nın
müdürü olduğunda yazdığı
Yeni Dünyadan başlıkh senfo-
ni. Bu yapıtta besteci, zenci mü-
ziği kadar Amerikan yerlileri-
nin, Kızılderililerin müziğine de
ilgi duyar. Aynca yurdundan
üç yıldır uzak olduğu için sıla
özlemiyle Slav havalannı işle-
meyi de ihmal etmez.
Genç sanatçılar
Festivalin en önemli kuvarte-
ti Brodsky Dörtlüsü'nün konse-
ri de bu hafta, 17 haziran günü
yer alacak. Brodsky Dörtlösü
halen dünyanın en beğenilen
topluluklanndan biri. Ingiliz
besteci Franck Bridge'den üç
idil, Debussy'den ve Dvorak'-
tan kuvartetler seslendirecekler
Hem zarif hem de pek rastlan-
mayan bir düzenleme. Eğer tek
bir oda müziğine ayıracak pa-
ranız ve zamanınız varsa, mut-
laka Brodsky Dörtlüsü'nü iz-
lemelisiniz.
İstanbul Festivali'nin geçen
vıldan beri ilkeedindiği genç sa-
natçılan tanıtma programında
bu yıl ilk olarak 18 haziran
günü Seda Hoşses (keman) ve
Ozlem Ebesek (piyano) 'duo'-
sunu dinleyeceğiz. Yöneticiler,
herzaman dinleme olanağı bul-
duğumuz ünlü Türk solistleri
yerine. kcndini göstermesine
firsat tanıdıklan ünsüzleri öne
çıkarmayı yeğ tutmuşlar. Ya-
nnın ünlüleri olarak onlara da
şimdiden zaman ayırmakta ya-
rar var. Hani insan yıllarca son-
ra, ben bu sanatçiyı daha hiç
kimse tanımazken dinlemiştim, diyor. Folklor
merakhları 19 haziran tarihinde Açıkhava Ti-
yatrosu'nda Tomatito Flamenco Topluluğu'nu
izleyebilirler. Ancak nostaljik bir zaman geçir-
meİc isteyen ve gençliği 1970'li yıllann başına
uzananiar Svvingie Singers'in 19 ve 20 haziran
konserlerinde delıkanlılıklannı yaşayacaklar.
22. festivalin ilk haftası böyiece bir senfoni. bir
vokal grup, bir kuvartet. flamenko, gençlik ve iki
geleneksel müzik topluluğuna aynlmış. İTÛ
Amfisi'nde 16 haziran tarihli İTÜ Mezunlan
Türk Müziği Topluluğu'nun. ertesi gün de Konya
Tasavvuf Müziği Topluluğu'nun dinletileri yer
alacak. Yun dışından bu festivali izlemeye gel-
miş bir turist olsak, ilk birkaç giin bile İstanbul'u
iyi izlenimlerle belleğimize bırakırdı.
22.Uluslararası istanbul Müzik
Festivali bininci konserle açılıyor
DresdenFilarmoni
OrkestrasıKültür Servisi - Uluslarası
İstanbul Müzik Festivali. bugün
saat 19.00'da Aya Irini Müzesi"de
Dresden Filarmoni Orkestrası'-
nın görkemli konseriyle başhyor.
Konser 22 yıllık festivallerin bi-
ninci konseri olma özelüğıni de
taşıyor.
Şef Micbel Plasson yönetimin-
de orkestra, Brahms'ın "1. Piya-
no Koocertosu"nu ve "1. Senfo-
ni"sini seslendirecek.
Konsere solist olarak piyanist
Bruno Leonardo Gelber. soprano
HOdegard Behrens katılıyor. 2.
Dünya Savaşf nın en kanşık gün-
lerinde bile konserlerini sürdüren
Dresden Fflarmoni Orkestrası'-
nın 13 şubat 1945 günü çok şid-
detli bir bomba akını sonucu
hem binası yıkılmış, hem de arşiv
ve kitaplığı yok olmuş. Tüm bu
zorluklara karşın dünyanın ge-
çirdiği bu en korkunç savaşın bi-
timinden bir ay sonra orkestra
yeniden toplanarak konser ver-
meyebaşlamış.
450 yıllık müzik geleneği olan
Dresden kentinin, 120 yılı aşkın
bir mazisi olan en büyük orkest-
rası, Çaykovski'nin senfonisini,
Dvorak'ın 5. senfonisini yönetti-
ği. R. Strauss ve Brahms'ın sık sık
konser sahnelerinde şef olarak
göründûğü bir orkestra olma
özelliği taşıdı.
Dresden Fiiarmoni Orkest-
rası'nın şefı Michel Plasson. şeflik
ve vurma çalgılar eğitimi gördü-
ğü Paris Konservatuvan'ndan bi-
rincilıkle mezun olduktan sonra
1%2'de Besançon Uluslararası
Yanşması'nda birincilik ka-
zanmış. Plasson, 1968 yılmda Ca-
pitol de Toulose Orkestrası ve
Operası'nın sürekli şefı, kısa süre
sonra da müzik yönetmeni ve
1973'te sanat yönetmeni oldu.
Sanatçı, doldurduğu plaklarla
klasik ve çağdaş Fransız müziği
ile az bilinen Fransız bestecileri-
nin dünyada tanınmasmı sağladı.
Bu çahşmalar nedeniyle Plasson
kısa süre önce. yılın orkestra şefi,
orkestra ile birlikte yaptığı Mas-
senet'in "Don Qukhotte" operası
için de yüın opera kaydı ödüîünü
aldı.
Dünyanın birçok kentinde or-
kestra ve operalar yöneten Plas-
son 1994 yılı başında uzun süre-
dir konuk şefliğini yaptığı Dres-
den Filarmoni Orkestrası'nın
müzik yönetmenliğine atandı.
Güzel Sanatlar Akademisi tarafı-
ndan verilen 1990 Florence Go-
uld Büyük Ödülü'nü alan Michel
Plasson'a 1992 yıbnda Fransız
Kültür ve İletişım Bakanlığ ta-
rafından "Commandeur de l'Ord-
re des Arts et Lettres" madalyası.
kısa zaman önce de "OflBder de
la Legion d'Honneur" verildi.
Dresden Filarmoni Orkest-
rası'nın ilk solisti piyanisl Bru-
no Leonardo Gelber; Avustur-
ya, Fransız, îtalyan kanşımı
bir aileden Arjantin'de doğ-
muş ve sahnedeki başansıyla
tüm uzmanlan şaşırtarak. gü-
nümüzün en büyük piyanistleri
arasına girmiş. 3 yaşında piya-
noya başiayan, 5 yaşında ilk
konserini veren, 7 yaşında ise
çocuk felcine yakalanan Gel-
ber, 19 yaşında Fransız hükü-
metinin bursuyla Paris'te öğ-
renimimi geliştırmiş. ünlü M.
Long yanşmasında kazandığı
ödülle konser kariyerine baş-
lamış.
Felç olduğu zaman piyano-
su yataktan çalınabilecek şekil-
de düzenlenen Gelber, artık
koltuk değneği ile yüriimeye ve
piyanoya ulaşabilmeye baş-
lamış. Gelber ünlü piyanist
Arthur Rubinstein'ı ha>ran bı-
rakarak. onunla bir filmde de
rol almış. 1992'ye kadar sayısı
4O'ı bulan ülkede 250O'ü aşan
konser veren. tüm festivallerin
saygın konuğu olan Gelber.
Dresden Filarmoni ile 1971,
1976, 1992 ve 1993 olmaküze-
re dört kez çalrruş ve orkestra
ile uyumu güç beğenir müzik-
severleri bile hayran
bırakmıştı.
Ünlü Wagner
yorumcusu
20. yüzyılın en büyük Wag-
ner sopranolanndan biri olan
Hildegard Behrens, Istvan Sza-
bo'nun yönettüği "Meeting
Venus"(Venüs'le Buluşma)
adlı fılmin temasını oluşturan
VVagner'in ünlü Tannhauser
operasından Elizabeth aryası
ile Wagner'in ülkemizde ilk kez
seslendirilecek Tristan ye Isol-
de operasından 'Aşk Ölümü'-
nü yorumlayacak.
Freiburg'ta hukuk öğrenimi
gördüğü yıliarda sanat yaşamı-
na aynı kentteki Bach koro-
sunda söyleyerek başiayan
Behrens, 1972'de Freiburg
Müzik Yüksek Okulu'ndan
mezun olmuş ve Düsseldorf
Rhein Operası'ndakı Opera
Stüdyosu'nda çaiışmaya baş-
lamış.
1977 yılmda Salzburg Festi-
vali'nde, Herbert von Karajan-
ın yönettiği Richard Strauss'un
Salome Operası nda başrolü
üstlenmiş ve sonraki birkaç yıl
repertuvannı R.Strauss üzeri-
ne yoğunlaştırmış.
Sanatçı özelllikle VVagner'in
Brünnhilde karakterini yo-
rumlamada büyük başan İca-
zanmış.
Yüzüncü yıldönümünde Bernard Shavv'un müzik eleştirmenliği
En etkilinriizjkya:xnhuvukuuh
DÜŞtJNCEYE SAYGI
ÜNER BtRKAN
Romana, denemeci ve tiyatro yazan ol-
manın yanı sıra, İrlandalı ünlü yazarGeor-
ge Bernard Shawın (1856 - 1950) önemli
bir özelliği daha var: 1877'den 1894'e ka-
dar sürdürdüğü müzik eleştirmenliği. Av-
rupa'nın en etkilı, sözü en çok dinlenir mü-
zik yazarlanndan biriydi Shavv. Ünlü ya-
zann müzik eleştirmenliğinin yüzüncü yı-
ldönümü olması dolayısıyla Fransa'nın
önde gelen yayınevlerinden Robert Laf-
font, Shavv'ın müzik yazılannı bir kitapta
derledi. Anılan kitaptaki yanlardan biri,
onun müzik eleştirmenliği üzerindeki il-
ginç. bugün için de geçerli görüşlerini
ulaşünyor bize. Yazı, özetle şöyle:
"... Müzik eleştirmeni, her şeyden önce,
sağdu>ıı sahibi ve müzikte deneyimli olmak
zorundadır. Ama bunların yanında, üç bü-
yük temel özelliği vardır bu mesleğin: Ozen-
li, titiz bir kültürle beslenmiş bir müzik beğe-
nisi, yazarhk >eteneği, her tür savaşıma
hazır olma yürekliliği. Bu üç temel özellik-
ten herhangi ikisi olmaksızın, yalnız birini
eldc bulundurmakla \ctinmek istevebiürsi-
niz, ancak iyi bir iş çıkarmak, bu alanda na-
şarılı olmak isriyorsanız, üçüne birden sahip
olmaİKinız bunların.
Müzik dergilerimizden, müziğe sayfa ayı-
ran gazetelerimizden birini açıp şövfe bir in-
celejin; mesleğindeki veteneği kuşku götür-
mez, hatırı savılır üne erişmiş bir yığuı mü-
zikçinin yazdıklarıv la karşılaşırsınız orada.
Bu bcyler. yazm alanında bilgileri, deneyim-
leri pek obnadığından, okunması tat verme-
yen, basmakalıp birtakım yazılar çtkarıriar
ortaya; gene de söylemek istediklerini
okuyucuya, herhangi bir gazete yazan gibi,
şöyle böyle aktardıklan söylenebilir. Aklı
fîkri yerinde. ortalama anlatım veteneği
olan, mesleğinin girdisini çıkttsını iyi bilen
bir profesyonel olarak. oturup bildiklerini
kağıda dökerler. Bu böv ledir de müzik eles-
tirmeninin nitelikleri göz önünde rutuldu-
ğunda. neden o denli çekilmez, dayanılmaz
yazarlardır bunlar? Yanıtı pek basit: Hiçbir
eleştirme duygusu, sezgisi yoktur kendile-
rinde de ondan.
Bu işi (de) yapabileceklerine akılları kes-
miştir bir kez, okullarda çoğu öğrermenin
yaptığı gibi. neyin 'doğru". neyin "eğri" oldu-
ğunu ortaya çıkarma sevdasuıa düşmüşler-
dir. Kıskanç bir edavla akıllannca "favon"
belledikleri vapıtları. bestecileri, bunların
'rakibi' saydıklannın karşısında savunma
çabasma düşerler, tıpkı, sosyete hanı-
mlarının şu "müzıkli gece'lerde vaptıkları
gibi! Öğrencilerine yedili dominant akonı-
nun nasıl çözümleneceğiru belleten bir öğret-
menle her şeyin ayırdında olan, yüzyıiların
ötesindefl gümhnüze 'ba^yapıt' yaftasıvla
ulaşmış partisyonlar karşısında ezilip büzül-
meksizin. en az kendisi kadar yetki sahibi
bir bestecinin yapıtını didik didik inceleyen
eleştirmen arasındaki ayrımı hiç mi hiç bil-
mezler.
Kişi. kontrpuvan kurallarnu a>ucunun içi
gibi biliyor olabilir, ama ikinci sınıf bir öğ-
retmen olmaktan öteve gecemediğini bile
bile, bütün Avrupa'nın tanıdığı, değerini ka-
bul ettiği besteciler üzerinde dobra dobra ah-
Shavv'a göre müzik eleştirmeni, sağduyu sahibi ve müzik deneyimli olmak zorunda.
kam kesmeye kalkar!"
Bernard Shavv. keskin kalemiyle yazının
sonlannda. gazetelerin müzik sayfalannda
çalışan eleştirmenlerin ekonomik durum-
lannı şöylece seriyor ortaya:
"... Müzik eleştirmeninin nitelikleriyle il-
gili, eklemek istediğim başka bir şey >ok,
ancak bu ise başladığımdan bu yana, aşıl-
ması hemen hemen olanaksız ekonomik
güçlüklerle karşı karşıya geldiğimi belirt-
ıtıek zonındayım. Müzik eleştirmenlerine
ödenen ücretler, y ıflardır hep alt düzeylerde-
dir. Gazete patronları, eleştiri yazılanna
haftalık I şilin ile 5 şilin arasında ücret bicer-
ler (Bu sonuncu rakamı oldukça güç elde
edersiniz asitnda). İstedikleri de her hafta,
özellikle çarpıcı, parlak, yaklaşık iki bin
sözcükten oluşan bir müzik yazesının önleri-
ne geririlmesidir. Eleştirmene geünce, o fu-
kara, ölü mevsimi saymazsanız, hemen bü-
tün gün öğleden sonralarını ve gecelerini -de-
mek saat 15'ten 24'e kadar- konser salon-
lannda, operada geçirmekle yükümlüdür.
Şimdi soruyorum size: Bu durumda, vete-
nekli. değerli bir müzik eleştirmeninin hiz-
metini satın aünak mı kolav dır. yoksa günde
5 şiline, ocaktan aralığa kadar ber Allah'm
günü, yanm kilo taze çilek alıp eve götür-
mek mi? Buradan da müzik eleştirmeninin
daha önce sıraladığım niteliklerinin yanına
bir sonuncusunu ekleme olanağını bubnuş
oluyorum. Bu sonuncu nitelik, kendine vete-
cek gelir sahibi olmak, bu geçim rahatlığı
içinde, paraların hangi ceplere boşaldığuıa
aldırmaksızın, görevini gönül rahatlığıyla
yerine gerirmektir... Ülkenin bugünkü eko-
nomik sistemi, en üstün kalitede bir işin or-
taya çıkarılmasına olanak verecek yeterli
kaynakları kişilere sağlamaktan ne yazık ki
fersah fersah uzaktadır!"
MEMET FUAT
Arda'nın Oyunu
Arda'ya yaşını sorunca, "Beş buçuk", diyor. Parmak-
lan nicedir elinde, sayıları biliyor da, "buçuk"tan kuşku-
luyum. Ama sordunuz mu, "Kaç yaşındasın?" diye,
yanıtı hazır: "Beşbuçuk..."
Arda'yla aramız bayağı iyi, arkadaşsız kaldı mı be-
nimle oynamaya geliyor. Resim yapıyoruz, boya boyu-
yoruz, kâğıt kesiyoaız; "legolan, "puzz/e'iarı, "trans-
former'îan var. Böylece yabancı dil öğrenmeye de
başladı mı diyelim! Her neyse, bu arada oyuncak taban-
calar, tüfekler, kılıçlar da sıra sıra...
Masal okuduğumuz, kitapların resimlerine baktığımız
da olmuyor değil, ama o tam bir televizyon çocuğu...
önceleri elinde kasetleriyle gelip giderdi. Bıkmadan
usanmadan aynı çizgi filmleri izler, nerede ne olacağını
bilir, söyler, gene de gözlerini ekrandan ayırmazdı.
Sonra televizyon kanallarındaki çizgi filmleri izleme-
ye başladı. Onlarda kişiler değişmese de, serüvenler,
öyküler değişiyordu.
Geçenlerde baktım Cüneyt Arkın'dan, Tarzan'dan fi-
lan söz ediyor, çizgi film dünyasının sınırlarını aşmış...
Vurdulu kırdılı, tabancalı tüfekli serüven filmlerini de al-
mış ilgi alanına...
Uygar ülkelerde saldırganlığın yaygınlaşmasını aile-
nin bozulmasına, ailede verilen eğitimin yetersizliğine
bağlayanlar var. İyi de, bugün, ne yaparsanız yapın, ai-
lenin ortasında, baş köşede televizyon oturuyor.
Televizyonu ise denetlemeniz olanaksız. Devlet bile
yapamıyor o işi. TRT dışındaki kanalların eğitim diye bir
kaygıları kesinlikle yok. Her şey rastlantıya bağlı... Ucu-
za kapatılmış bir film ilginçlik adına bütün eğitim kuralla-
rını ayaklar altına alabilir - almayabiür de... Ucuzluk ile
ilginçlikten ötesi televizyoncuya vız geliyor...
Beş buçuk yaşındaki Arda elinde iki plastik kılıçla kar-
şımda:
- Haydi kılıç oynayalım!
- Ben kılıç oynamam, diyorum. Seni öldürmek istemi-
yorum.
- Ûldürme yok, diyor, ben senin kolunu keserim.
- Ben ne yapacağım?
- Sen de benim kolumu kes!
- Ben senin kolunu kesemem. Hem ben savaşı sevmi-
yorum, savaş kötü şey.
Birden kafasındaki çağrışıma gülüyor:
- Okulda bir Savaş var, çok komik... öğretmene saçma
saçma şeyler soruyor...
Okul dediği, okul öncesi sınıfı...
- Ne soruyor?
- Saçma saçma şeyler soruyor... Hep gülüyoruz...
Konuyu saptırıp kılıç oynamaktan kurtulmaya çalışı-
yorum:
- Barış yok mu sizin okulda?
- Var ama o benim gibi akıllı, diyor.
Vaay, elinde plastik kılıçlarla akıllı bir adam duruyor
karşımda...
- Demek senin gibi akıllı...
Seziyor konuyu saptırmak istediğimi. Huysuzlanıyor.
inatçı da... ille kılıç oynanacak...
- Al, haydi. sen oturduğun yerde, ben ayakta, diyor...
- Ben senin kolunu filan kesemem, ben seni seviyo-
rum. Hem niye insanlar birbirini öldürsün, yazık değil
mi? Acımıyor musun?
Televizyona karşı aile yayını sürecek, ama Arda'nın
kafası biraz karışıyor anlaşılan, gözleri iyice bulanıyor:
- lyiler kötüleri öldürecek... lyileri öldürmüyorum ki...
Sen kötüymüşsün, ben seni...
Yüzümü buruşturuyorum:
- Şimdi sen beni acımadan öldürecek misin?
Anlayışsızlığın bu kadarına da nasıl dayansın beş bu-
çuk yaşındaki çocuk. Ağlamanın kıyılarından patlıyor
sonunda:
- Dede, bu oyun, oyun... Oyun oynuyoruz...
Uzakdoğu'ya ilk konserini bu sezon gercekleştirdi
Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası
bir yılı geride bıraktı
ANKARA(AA)-Kendi ala-
nında "dûnyanm en eski"
topluluklan arasında yer alan
Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası (CSO), bir sezonu
daha geride bıraktı.
Sezona. Ekim 1993'te Gürer
Aykal'ın yönettiği ve yaklaşık
60 bin kişinin izlediği Hipod-
rom'daki acık hava konseriyle
başiayan CSO. bu dinletide
Carl OrfTun ünlü sahne
kantatı "Carmina BuranaM
yı
seslendirdi.
Konser salonunun dar ola-
naklannı açık hava konserle-
riyle gidermeyi amaçladı-
klannı da yurgulayan
Akbulut. "Hipodrom alanına
gelenlerin bir bölümünün veni
izleyici, ulaşamadığımız
izieyici olması, bu tür kitle
konserlerinin önemini daha da
arttınyor" dedi. Akbulut şöyle
devam etti:
"Hipodrom konserlerinin
düşündürdüğü diğer bir gerçek
çoksesli müzikte üretilen gü-
zelliğin geniş kitlelere yansı-
ması ve bu güzelh'klere
insanımızın gösterdiği büyük
ilgidir. CSO'nun uiaştığı büyük
izleyici kitlesi, Atarürk'ün baş-
latfjğı mûzik devriminin
uiaştığı boyuttur."
Uzakdoğu'ya ilk konserini
bu sezon gerçekleştiren CSO.
Seul'de 22.700 dinleyici
kapasiteli Arts Center'da bü-
yük ilgi gördü. Erkin, Tüzün,
Chopin, Liszt, Çaykovski ve
Mahler'in yapıtlannı seslendi-
ren CSO'nun bu turnesinin
Kore savaşlannın bitiminin
40. yılına rastlaması. konseri
daha da anlamlı kıldı.
CSO'nun bu programıyla
Türkiye'nin çoksesli müzikte,
ulusal ve evrensel sanatta uiaş-
tığı yüksek düzeyi sergilediğini
belirten Akbulut. "Clkemizin
tanıtımına önemli katkı sağlan-
mtştır" dedi.
CSO. sezon içindeki periyo-
dik konserlerinin yanı sıra
değişik prodüksiyonlara da
imza attı. Verdi'nin, Requem'i.
Muammer Sıuı'un 'Kurtuluş'-
u. yeni yıl. bahar konserleri ve
genç kuşak solistleri. bu prog-
ramlardan baalan oldu.
Dünyaca ünlü soüst veşefle-
ri de ağırlayan CSO, Viktor
Pika>zen, Valeri Popoy, Igor
Oistrackh. Raphael VValHsh,
Arto Noras, Grigori Sokolov
gibi sanatçılan konuk etti yıl
boyunca.
Eğitim konserleri
CSO. bu etkinliklerinin
dışında. çoksesli müzik alanı-
nda ilgi ve sevgi yaratmak,
güzellik anlayışını
derinleştirmek amacıyla
eğitim konserleri de verdi.
Orkestra bu doğrultuda, Stra-
vinskinin "Askerin öyküsü"
adlı müzikli, anlatımlı eseriyle
Adana, Eskişehir. Bursa ve
Tekirdağ'a turne düzenledi.
1993-94 sezonu etkinlikleri-
nin tümü dikkate alındığında
yaklaşık 200 bin izleyiciyle bir-
likte olduklannı kaydeden
CSO Müdürü H. Hüseyin Ak-
bulut, çok verimli bir korlser
yılı geçirdiklerini sözierine
ekledi.
ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK
FESTİVALİ'NDE BUGÜN
19.00 Aya İrini Müzesi "Dresden Filarmoni Orkestrası"
FESTİVALDEVARIN
19.00 Aya İrini Müzesi "Dresden Filarmoni Orkestrası" 19.00
İTÜ G Amfısi "İTÜ Mezunlan Türk Müziği Topluluğu"