04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14HAZİRAN1994SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 'Aydınlanma Felsefesi'ni savunduğu için 'Yasak Tümceler' adlı kitabı yargılanan Abdullah Rıza Ergüven: Emre'denfazla birşeysöylemectimZAFER AKNAR 1789 Fransız Devrimi sonrası ortaya çıkan ve Atatürk'ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti'- nin temeiini oluşturan 'Aydınlanma Felsefesi'ni savunduğu için yargı önüne çıkanlan yazar Ab- dullah Rıza Ergüven, 'Yasak Tümceler' kitabı- nda. Yunus Emre'nin"Çokaradımbulamadım/ Buldum insan içinde" sözünden başka birşey an- latmadığınj söyledi. Türk-Islam sentezci eski Aydınlar Ocağı Baş- kaıu ve İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sa- lih Tuğ'un bilirkişi raporunda, 'Aydınlanma Fel- sefesi'ni Anadolu Türk halkına benimsetmeye çalışmakla suçlanan Türkolog-yazar Abdullah Rıza Ergüven'le Stockholm'deki evinde tele- fonla görüştük. Ergüven, düşünceye, düşüncey- le karşılık verilmesi gerektiğini. kaba güce gerek olmadığını vurgulayarak şunlan söyledi: "Top, tüfek, ceza benzeri kaba güçler ortaçağ- dan kalma, modası geçmiş ilkel bir yöntem. Tür- kiye'de, 20. yüzyılın sonlanna doğru düşünce öz- güriûgünü baltalamak amacıyla sayın profesör ceza raporu yazacağı yere; hiç değilse yüz-yüzelli sayfalık bilimsel bir yapıtla karşımıza çıksaydı -ki bilim adamına yaktsan budur- alnından öper- dim! 13. yüzyıluı büyiik diişünürü. halk ozanı Vu- nus Emre'yi bir daha dinleyelim: 'Çok aradım bulamadım Buldum insan içinde!1 Bundan fazla birşey söylemiş değiliz, 'Yasak Tümceler" de." Bilirkişi raporunu hazı- rlayan Prof. Dr. Salih Tuğ'- un 'Yasak Tümceler'i yete- rince anlamadığını da söy- leyen Ergüven. "Böylece romanı kendine özgü tipik görüşleriyle suçlayıp, yar- grya sunuyor" dedi. Ergü- ven daha sonra şunlan söy- ledi: "Prof. Dr. Tuğ, bilimsel nesnel açıklamaları bile ha- Abdullah Rıza Ergüven karet olarak yorumlayıp, le belirtilmesine; Türkiye'de kimi dinsel kuruluş- lann Türkije Cumhuriyeti devletini yıkmak amacıyla etkinlikte bulunduklan açıklamasma karşın tlahiyat Fakültesi Dekanı, hiç mi hiç tepki göstermiyor! Bu da suçlayıcının v ansız olmadığını kanıtlıyor yazannı. yayımcısmı ezmek istiyor. Daha ilginci, romanda Atatürk devrimlerinin 1950'den bugüne çiğnenip yok edilmeye çalışıldığı, gerçekçi bir dil- Kabacairnın eleştirisi PEN Yazarlar Derneği adı- na Alpay Kabacalı. Ergüven in kitabında 'rasyonalist düşön- ceyi savunmak'ja suçlanmasını eleştirdi. Kabacalı, şunlan söy- ledi: "Ceza v asasının, din ve mez- hepleri küçük düşürme ve aşağı- lamayı amaçlavanları kapsamı- na alan 175. maddesinin bilim ve sanat eserleri için de işletilmesi ve bu gibi eseıierden adeta cımbızla ayıklanarak secilmiş cümle ve bötümlerin suçlama gerekçesi olarak gösterilmesi ancak son yıJlarda rast- ladığımız çok tehlikeli bir eğilimdir. Başka bir de- vişle, köktendinciliğin bağımsız yargıyı hedef almtş tehlikeli bir görümimüdür. Öte yandan Abdullah Rıza Ergüven'in 'Yasak Tümceler' adlı kitabı dolayısıyla hazırlanmış olan. kimi böJümlerini 10 haziran günlü Cumhuri- yet gazetesinde gördüğümüz bilirkişi raporu, yargı erkine yardımcı olması gereken bilirkişilik kurumunun köktendincilik adına ve yargıyı yanı- Itmak üzere kötüye kuUanılabileceğini ortaya ko- yan çarpıcı bir örnektir. Bu raporda Cumhuriyet devriminin düşünsel kaynağını oluşturan 'Aydınlanma' ile temeiini 'Aydınlanma'da bulan ulusçuluk (nasyonalizm), özdekçilik (materyalizm), olguculuk (pozitivizm) gibi akımlar ile aklın ışığına inanç, Anadolu Türk halkının inanış, yaşayış ve geleneklerine aykın gösterilmektedir. Olayın en üzücü yam, raporu kaieme alanın Cumhuriyet üniversitelerinin birin- de profesör ve dekan olarak görev yapmakta ol- masıdır. Meşruijerini, cumhuriyet devriminin laik hu- kukundan alan bağımsız yargının, bu ve benzeri şeriatçı fetvalara kapılmayacağına inanıyoruz." Grafik Ürünler Sergisi Kültür Servisi- Grafikerler Meslek Kuruluşu'nunheryıl düzenlediği "Grafik Ürünler Sergisi" 15 haziran çarşamba günü saat 18.00-20.00 arası- nda yapılacak ödül töreni ile Beşiktaşlaki MSÜ Resim ve Heykel Müzesi salonlannda açıhyor. Bu yıl on dördüncüsü dü- zenlenen sergide, son bir yıl içinde üretilen logo, afış, bro- şür, illüstrasyon. takvim, basın ilanı. ambalaj, kitap ve dergi kapağı gibi grafik ürünler yer alıyor. Özel ödûller verilecek Sergiye kaulan çalışmalar arasında, secici kurullann yapuğı değerlendirmeler so- nucunda, grafık tasanmın yirmi beş dalında GMK ba- şan ödüJİeri verilecek. Aynca Ihap Hulusi. Emin Bann. Şule Sönmez anısal ödülleri- nin yanı sıra Eczacıbaşı, TÜ- YAP, Otacı, Pandora kuru- luşlannm koyduklan özel ödüller de sahiplerini bula- cak. Grafikerler meslek kuru- luşu ve Mavi Jeans kuruluşu- nun gerçekleşürdikleri ortak proje ürünü on beş çeşit öz- gün tişört sergilenecek ve satışa sunulacak. 15 haziran- 10 temmuz Ödül töreni sırasında ayn- ca İstanbul Menkul Kıymet- ler Borsası'nın düzenlediği 250 milyon lira ödüllü amb- lem ve logotayp yanşmasının sonuçlan açıklanacak. Aksoy Matbaacıhk'ın üni- versitelerin grafık bölümleri öğrencileri arasında düzen- lediği Altın Üçgen İllüstras- yon Yanşmasfrun ödülleri. kazanan genç tasanmcı adaylanna verilecek. 14. Grafık Ürünler Sergisi. 15 haziran -10 temmuz tarih- leri arasında açık kalacak ve her gün 9 - 16.30 saatleri arasında gezilebilecek. (293 73 55) Dans Dans Tiyatrosu'nun amacı insanlan rahatsız etmek ve düşündürmek Seyirddansçıyıyönlendiriyor NtLGÜN TOPTAŞ "Dans Dans Tiyatrosu" geçen ay Tak- sim Sahnesi'nde "...Ki Yalnızdılar" adlı bir gösteri yaptı. Davetlilerin ılgiyle izledi- ği 'Ki Yalnızdılar'ı iki gece üst üste sunan topluluğun sunduğu gösteri, başanlı ve hoş bir yapım olmasının yanı sıra şaşırtıa özellikler de taşıyordu. Gösteri arasında sigara molasına çıkmaya hazırlanan izle- yicileri bir sürpriz bekliyordu. Ellerinde mikrofonla kendilerine "Sizce nedir yalmdık" diye soran dansçılarla karşıla- şan izleyiciler değişik tepkiler gösterdiler. Çoğunluğunu sanat dünyasından da- vetlilerin oluşturduğu izleyicilerin bir kısmı bu soruya derin felsefi yorumlar ge- tirirken kımisi kaçamak yanıtlar verdi. Bazılan cevap vermemek için önüne ba- kıp göze çarpmamaya çalıştı hatta baalan da arka sıralara saklandı. Gösterinin ikin- ci bölümü başladığında izleyicileri ikinci bir sürpriz bekliyordu. Bir kadın ve bir er- kek dansçı kendi seslerinin eşliğinde, yani "yalmznk yorumlan" eşliğinde dans edi- yordu. Gerçi izleyenler, belki aptalca bulduk- lan yorumlan ya da beğenmedikleri ses tonlannm ya da konuşma biçimlerinin sa- londa yankılanmasmdan rahatsız oktular ama gösterideki tek rahatsız edici öğe de bu değildi. îki kadının dansıyla başlayan ve iki erkeğin dansıyla süren gösteri çok şey cağnştınyordu. Belki artık Batı'da le- galleşen, bizde de sınırlannı zorlayan farklı cinsel tercihleri düşündürüyordu. Eğer rahatsızlık yarattıysa gösteri de ama- ana ulaştı. çünkü Düek Evgin'in amacı bu: İnsanlan rahatsız etmek ve düşünme- ye zorlamak. 1993"te kurulan ve topluluğun koreg- rafı Dilek Evgin'in deyişiyle "bir proje top- luluğu" olan Dans Dans Tiyatrosu. Tur- kuaz'ın dört bayan dansçısı Bahar Vidinli- oğlu, Serap Meriç, Işd VVrenshallv c Canan Şadaiak ile Şehir Tiyatrolan dansçılan Zi- ya Azazi ile Mustafa Kaplan'dan oluşu- yor. Dilek Evgin'le Dans Dans Tiyatrosu, Ki Yalnızdılar ve genel olarak modern dansın sorunlan ve geleceği üzerine ko- nuştuk: - tlk gösterinizde neden yalnızlık te- masını sectiniz? Yalnızlık çağımızın olgusu. Çevreme baktığımda insanlann yalnız olduğunu görüyorum. Kan-koca, anne-kız, baba- oğul, iki sevgili birlikte görünüyorlar ama aslında yalnızlar. Başlangıçta iki kadınla vermek istedim. Ama çalışma ilerledikçe bunu iki erkekte -ki bu baba oğuJ da olabi- lir, iki kardeş de olabilir. iki arkadaş da Dans Dans Tiyatrosu'nun koregrafı Dilek Evgin (ya da), topluluğun 'Ki V alnızdılar' adlı gösterisinde. olabilir- ve bir erkek bir kadında da gör- mek istedim. Danscılarla aylarca birlikte çalıştık, oturup saatlerce konuştuk, heıkes birbirine geçmiş yaşamından örnekler an- lattı. sorular soruldu ve bu sözler doğdu. - Danstaki çiftler, baba-oğul, arkadaş, anne-kız ya da kardeş olabilir. ancak bura- da günümüzdeki farklı cinsel tercihlerie olusan biriikteliklere gönderme var mı ? Tabii ki olabilir. Ben zaten biraçıklama koymadım ve se>ircinin de yorumunun tamamen kendisine ait olmasını istedim. Dans bir eğlence sanatı değildir. Klasik anlamda olanlar bugün bir müze değeri taşır, o eserin yapıldığı devri ifade eder Diğerleri ise daha sonra gelen zamanlann sosyal, psikolojik etkileriyle yaratıl- mışlardır. bugünkü de öyledir ve seyirci oraya düşünmek için gitmelidir. Oradan keyif alıp. sonra çıkıp bir yere yemeye iç- meye gıdip "kızlar da güzetdi..." değil. Onun için ben başından beri, seyirci isterse rahatsız olsun ama düşünsün istedim. Bel- ki bızde rahatsız olacak, olsun ama bun- dan sonraki oyuna giderken düşünerek gitsın, seyrettiğini düşünsün, yani dans sa- natını seyrederken düşünmeyi'arkaya at- mak gibi bir yaklaşım olmasın. Tiyatroya nasıl başka birentelektüel yaklaşımla gidi- yorsak, dansa da öyle gidilmeli. Onun için de öyle klişeler koymak ya da altına bir- takım açıklamalar koymak istemedim. - Bu projede anlatilmak istenen nedir, bir seyircinin dediği gibi "yalnızım. yalnızsın. yalnız.. " mı? Burada anlatılmak istenen, yalnızlığın kiminegöreçokkorkulan.kiminegörehiç korkulmaması gereken bir duygu olduğu. Ama biz hiçbır şekilde bundan anna- mayız. bununla yaşamayı öğrenmek zo- run'davız. İkinci amacımız da şuydu, bir proje içinde çeşitli yerlerde bulunan insan- lann ortak bir payda üzerinde birleşmele- ri. Koregraf olarak, dansçı olarak, mü- zik olarak, seyirci olarak hepimiz kendi yaklaşımlanmızı koyduk, inanılmaz bir çokseslilik yarattık. Yani sadece ben seyir- ciyi komuta etmedim. seyirci de beni ko- muta etti, dansçıyı da komuta etti.. - Bir koregraf olarak bu glösteriden iste- diğinizi alabildiniz mi? Bunun sonu yok tabıi ki. Daıma daha güzeli olsun isterim. Ama ben bir yolda yürüyorum ve arkama dönüp baktığımda bayağı yokuş tırmandığımı görüyorum ve huzurluyum. Çünkü basamaklan bir bir. adım adım tırmandım ve hiçbir zaman başkalannın üzerine basarak fırlamadım. Bu konuda çok ödünler verdim. çok ol- mayacak şeylere 'evet' diyerek bu yolu aldım. Ben kendimi çok huzurlu ve rahat hissediyorum, ama bu oyun fevkalade mi? Kesinlikle böyle bir şey demiyorum. çün- kü onun sonu yok. Örneğin yann başka bir gösteri izleyip onu çok mükemmel. kendimi rezil vaayette görebilirim. Belki bu da sıhhatli bir şey. İnsanı bir sonrakine hazırlıyor ama aldığım yolda. geldiğim aşamada huzurluyum. - Türkiye'de bale. modern dansjn çok dar bir kesime seslendiği bir gerçek ve devlet kurumlan dışında varlığını siirdürme şansı da pek olmuvor. Turkuaz bugüne kadarki en parlak öruekri, ama yaşamadı... BenTurkuaz'ınbittiğinekatılmıyorum. Turkuaz'la çok şeyler başardığımıza inanıyorum. Turkuaz'dan sonra Ankara'- da Deviet Modern Dans Topluluğu ku- ruldu. İstanbul'da da kurulacak. Tur- kuaz'a yeterli destek sağlanamadığı için kapanmak zorunda kaldı. Ama bizler hiç olmazsa bu yolu açtık, bir yerlere getirdik. Raffi Portakal, yurtdışına gidenin sadece para değil, kültür olduğunu vurguladı Kaçakçılığıherkesönlemeyeçalışmalı İstanbul Haber Servisi - Eski eser uz- manı Raffi Portakal. eski eserlerin yur- tiçinde alınıp satılmasırun yasak ol- madığını belirterek. "Eserleri yurtdışına satmak zordur. Eserin ilgili olduğu mü- zeden izin alınması gerekir" dedi. Tarihi eser kaçakçılığını kültüre darbe olarak nitelendiren Portakal, bunun önlenmesi için herkesin çalışması gerektiğini be- lirtti. Eski eserlerle ilgilenmeyi. bunlann ahm satımını yapmayı aile geleneği hali- ne getirmiş bir aileden yetişen RafTi Por- takal. elinde eski eser olan vatandaş- lann bu eserin hangj döneme ait oldu- ğunu ve ne kadar değere sahip olduğu- nu öğrenebilmeleri için antika dükkan- lanna ve müzayede evlerine başvur- malan gerektiğini söyledi. Portakal, eski eser sahiplerinin eser hakkında ye- terince bilgi sahibi olduktan sonra ese- rin satılıp satılamayacağını araştırma- lan gerektiğini de vurguladı. Eski eserle- rin yurtiçinde alınıp satılmasımn yasal olduğunu belirten Raffi Portakal, şöyle devam etti: Pahalı olduğu için cazip "Elinde eski eser olan bir insan bunun dönemini ve değerini öğrenerek yurtiçin- de satabilir. Eserin yurtdışına satılması ise kolay değildir. Bunun için ilgili müze- nin izninin alınması gerekir. Örneğin bu bir tablo ise Resim ve Heykel Müzesi'- iMten, porselen ise Topkapı Sarayı'ndan, yauma eserse Türk-Islam Eserleri VIü- ze'sİDden izin alınarak yurtdışına satıla- bilir. Benim bildiğim deviet yazılı eser- lerin yurtdışına satılmasına kesinlikle izin vermez. Eski eserlere devlefin el koy- ması gibi bir durum sözkonusu değildir." Gelişmekte olan Türk burjuvazisinin eski eseraiabilmesi için devletin koleksi- yonerleri teşvik edici uygulamalara gi- rişmesi gerektiğini söyleyen Portakal. bunun pahalı bir uğraş olmasımn da ka- çakçılığı cazip hale getirebildiğini belirt- ti. Elinde eski eser bulunan bir insanın müzayede evlerine ya da antika dük- kanlanna başvurarak eser hakkında bilgi sahibi olabileceğinı söyleyen Portakal, elindeki eseri satmak iste- meyen koleksiyonerlere şu tavsivelerde bulundu: ''Eser satıbnayacak bile olsa uzman kunıluşlara ya da uzman kişilere başvu- rarak eserin hangi döneme ait olduğu ve değeri hakkında kesinlikle fikir edinsin- ler. Eseri korurnak için dikkatli davran- mak gerekir. Örneğin bu bir tablo ise bu tabloyu astığımız çivi, kanca, tabloyu tu- Raffi Portakal, eski eserler konusunda tecrübenin önemini vurguladı. tan ip, her yıl kontrol edilmelidir. Tablo- nun bulunduğu \ erdeki rurubet oranı yüz- de 50, ISJSI 15-18 derece oimalıdır. Tablo- nun güneşten zarar görmemesine özen gösteriImelidir. Avrıca tablonun yapıldığı tuvalin kali- tesi de önemlidir. Örneğin Türk ressam- larından Halil Paşa'nın tabloları çuval üzerine yapıldığından daha çabuk yıpranır. Osman Hamdi Bev 'in tabloları ise ipeksi tuvallere yapıldığından daha geç yıpranır. Resimler aynı ortamlarda konınsalar bile yaşlanmaları farklı süre- lerde olur." Kurul tarafından denetleniyor Türkiye'de eski eser alıp satabilmek için Kültür Bakanlığûndan izin almak gerektiğini söyleyen Raffi Portakal, bu işten anlamak için bu iznin de yeterli ol- mayacağjnı vurguladı. Bu işin okulu olmadığından tecrübe- nin önem kazandığını belirten Portakal, Amerika ve Fransa gibi ülkelerin eski eser konusunda daha hassas davrandı- klannı söyledi. Bu ülkelerde kurulan antika çarşı- lannda değişik eserlerin sergilendiğini belirten Portakal. bu eserlerin bir kurul tarafından da denetlendiğini söyledi. Türkiye'de eski eserlerle ilgilenen in- sanlann sayısının az olduğuna dikkat ceken Portakal, "Tarihi eser ka- çakçılığının önlenmesi zorunludur. Çün- kü yurtdışına giden sadece para değil kül- türdür. Yarına bırakacağımız en değerh' miras kültürdür" dedi. Bitty McLean konseri 22ha:jranda Kültür Servisi - The British Council ve Pozitifin her yıl tekrarladıklan reggae konser- lerinin bu seneki konuğu reg- gae müziğin yeni süperstan Bitty McLean. Geçmiş yıllar- da Nerious Joseph, Linton Kvvesi Johnson, Aqua Levi and The Roots İmmension gibi İngiltere'deki reggea kül- türünün öndc gclen isimlerini ülkemize getiren The British Council ve Pozitif, bu yıl da dünya çapında bir yıldızı ül- kemize getiriyor: Bitty McLe- an UB40'nin dünya turunda açılış sanatçısı olarak yer aia- rak uluslararası üne kavuşan Bitty McLean, "Here I Stand", "Press It On" ve "It Keeps Raining" adlı çalışma- lanyia listelere girmeayi ba- şardı. McLean şu sıralarda "'Dedi- cated to the One I Love" adlı single ve albümüyle İngiltere single ve albüm listelerinde bir numara olmaya aday olarak gösteriliyor. Bitty McLean konserleri 22 ve 23 haziran akşamlan, Kuruçeşme'deki Pasha Be- ach'de gerçekleşecek. Reg- gaeseverlerin de dansederek katılabileceği konserin biletle- ri Vakkorama'lar ve Ar- navutköy'deki Pupa's Tropi- cal Bar'dan sağlanabilir. Konser PovverFM'den nak- len yayınlanacak. Güney Afpika'da Şafak (I) UCUR KÖKPEİV Tanrı'yaşükür, yüzyıl sonaermeden, ırkçı kölelikayıbı -şimdilik kaba ve yüzeysel bir çizgi çekerek bile olsa- son buldu. Üç buçuk yüzyıl sonra, siyah özgürlük düşü gerçekleşti. Onca zaman baskı altrnda tutulan duygula- rın şu günlerde çılgın sevince dönüşmesine tanık oluyor dünya. Sokaklarda dans edenleri, kırlarda keman çalan oda orkestrasını görüyor, ama şaşırmıyoruz. insanoğlu- nun acılı, uzun ve sabırla dolu bekleyişinin masum sah- neleri bunlar. 1950-70 yılları arasında, Afrikalı yazar ve sanatçılar sömürgecileri hedef almışlardı; ama, bundan böyle ken- dilerini inceleyecekler. Gene altmışlı yıllarda, Amerika'- daki zenci yazarlar, kavga edebiyatının en uç ve ateşli ürünlerini verdiler. Zenci bilinci ve kültürü, bu dönemi akkor bir volkan ateşine çevirdi. James Baldvvin, LeRoi Jones, Chester Himes, Eldrige Cleaver, sözgelimi. Da- ha sonra bunlara Alex Haley ve Toni Morrison (Nobel 1993) eklendi. Bu yazarların ürünlerinde, insan haklarının savunul- ması çerçevesinde ırklar ve cinsiyetler arası ilişkiler ele alınmaktaydı. "Zencinin cehennemi" durumuna gelen "beyaz insanın cenneti" suçlanıyor; özellikle Hıristiyan- lık dünyasının siyah ırka dayattığı körleşme, yalnızlık, yabancılaşma ve terör kınanıyordu. Daha da önemlisi bu ırkçı karabasana doğrudan beyazların kendilerinin bir son vermemesi durumunda, gündeme Baldwin'in denemelerini topladığı kitabın başlığının geleceği açıktı: Gelecek Sefer Ateş! (The Fire Next Time, 1963). Afrika'ya gelince, ekvatorçizgisinin güneyinde, aslın- da çoktan ateş ve ölüm vardı. Ölesiye son smırlarına ulaşmış bir kavga vardı. Angola'nın eski başkanının bir şair olması, elbet rastlantı değil. Şiir ve silah, "ateş çiz- g7s/"nin savaşçılarında elbette omuz omuza olacaktı. Güney Afrika edebiyatı da, önce şiirde varlığını kanıtla- dı. Erkekler kadar zenci kadın şairler de, isyanı haykırı- yorlardı. Bu şiirler baskı karşısında, ezilme ve horlanma önünde, yasaklara ve yasalara kaşı direnen/direnmeyi savunan birer çığlıktı. "Zenciadam ayağa kalk! I Üç yüz yıl katlandın, artık yeter! I Bitti artık!" diyordu, Don Mat- tera. Zenci Hareketi Bilinci'nin soylu militanı. Bu yazılı edebiyat, özellikle 1974'ten başlayarak, bu kez tiyatroda kendini göstermeye başladı. Zencilerin yazdığı.zencilerceoynanantiyatrolardaçoğunluklatop- lu yaratı ürünü oyunlar çıktı ortaya: Çok geç gibi, ya da Athol Fugard'ın Sansabır Çiçeklerinden Bir Ders gibi, Bir Çift Kanat gibi. Son ikisi, ülkemizde, kitap olarak Adam Yayınları arasında çıkmış, sonra da 'Kenterler'ce oynanmıştı. Güney Afrika'da, bu arada, roman da belirli biratılımı yaşadı. Yakın geçmişe dayandırılan yapıtlar; gerçek ya- şamöykülerinin, yazgının, direnişle sarsılmaz bir enerji- nin birbirine karıştığı gerçek romanlar gün ışığına çık- maya başladı. Birlikteliği, dayanışmayı dile getiren, ba- şansızlıkları çözümlemeyi amaçlayan ürünler. Pek çoğu da, Soweto'yu -yüzlerce küçük okullu ölünün öykü- sünü- anlatan ürünler. O gösterilerde gençler, eğitim ve dil eşitsizliğine karşı çıkmışlardı. Kendilerinezorla "afri- kaner" dilinin öğretilmesine karşı gösterilmiş, canlı bir tepkiydi. Sovveto'nun körpe ölülerini (1976) 1983'ün "yüz asıl- mış"ı, 1984'ün toprakta kalan 132genç yaşamı veardın- dan, Mart 1985'in "on altılar"\ izledi. Oysa, tüm bu yıllar boyunca, Atlantik-ötesinden haykıran Amerikalı yazar LeRoi Jones un keskin uyarı çanı durmaksızın çalmak- taydı: "Günduz onları kurtaramayacak, gece bizim çün- kü!" AFSAD'da ayın fotoğrafı • ANKARA (AA)-Ankara FotoğrafSanatçılan Derneği'nce (AFSAD)düzenlenen "Ayın Fotoğrafı Yanşması" sonuçlandı. Seçiciliğini Melih Vurkır'ın yapuğı. serbest konulu haziran ayı yanşmasında 34 yapıt değcrlendirildi. Siyah-beyazda Mustafa Ertekin birinci. Burak İlhan ikinci. Naide Çulfa da üçüncülüğü eldeettiler. Renkli dalda da Tekin Ertuğ'un yapıtı birinci. Metin Güzeloğlu'nun eseri ikinci. Cengiz Oğuz Gümrükçü'nün fotoğrafı da üçüncülüğü kazandı. Bu dalda jüri özel ödülünü Banş Kösealdı. Saydamda ise binnciliğe Doğanay Sevindik. ikinciliğe Hakan Dündar. üçüncülüğe Mustafa Ertekin'in eserleri değer bulundu. Saydam dalında jüri özel ödülü Cengiz Oğuz Gümrükçü'nün oldu. Sergilenmeye değer bulunan eserlerle dereceyegiren fotoğraflardan oluşan haziran ayı yanşma sergisi. 25 haziran-9 temmuz tarihleri arasında dernek salonunda görülebilecek. Emîn Türk Eliçin Vakfı kuruldu • Kültür Servisi - 27 yıl önce yitirdiğimiz yazar öğretmen Emin Türk Eliçin adına. eşi Asiye Eliçin'in öncülüğünde. ülkemizin tanmmış edebiyatçı ve sanatçılannın katılımı ile bir vakıf kuruldu. Va^ıf, Eliçin"in ölüm yıldönümü olan 16 martta. toplumumuzun çağdaşlaşmasına katkıda bulunan yazarlara. düşünürlere ödüller verilmesi, aynca öğrenci ve genç raştırmacılara burs sağlanmasını amaçlıyor. "Toplum Bilim ve Tarih", "Felsefe- Bilim", "Siyasal ve Toplumsal Etkinlik". "Edebiyat ve Sanat" alanlannda \erilmesi düşünülen ödüllerin ilki, gelecek yılın mart ayında verilecek. 17 haziran cuma günü saat 17.00 ile 20.00 arası Taksim Sanatevi'nde ETE V'in kuruluşu nedeniyle. vakfın kurucusu. yazann eşi Eliçin'in yakm arkadaş vedostlannın yanı sıra vakfın kuruculannın, sanat ve edebiyatçılann kalılacağı bir tanışma kokteyli yapılacak. 'Suya Sabuna Dokunduk' Samsun ve Kayseri'de •SAMSL'N (Cumhuriyet) - Ercan Yazgan - Bülent Kayabaş Tiyatrosu "Suya Sabuna Dokunduk" adlı müzikal güldürü ile Samsun'a gelecek. Kandemir Konduk'un yazdığı, Bülent Kayabaş'ın yönettiği "Suya Sabuna Dokunduk" 18 Haziran 1994 günü saat 18.30 ve 21,00'de Konak Sinemasf nda sergilenecek. Topluluk, oyunu aynca 16-17 haziran tarihlerinde Kayseri Şehir Tiyatrosu'nda sergileyecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle