23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
_' 1 HAZİRAN1994ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 i Istanbul bu hafta bir post-minimalist Türk besteci ile tanıştı: Kamran İnce Müziğin en güzelzamanı yaşanacak r EVİN İLYASOĞLU İstanbul bu hafta bir post-mınimalist Türk bes- teci ile tanıştr Kamran Incc. Bugünün bestecisi bir yerde çok şanslı diye düşünüyor ınsan. Öyle ya, yir- minci yüzyılın şu son yıllannda bugüne dek biriken her şeyi bir başvuru İcaynağı olarak ele alabiliyor. Tüm müzik çağlanndaki yöntemleri birer malzerne olarak değerlendırmeye hakkı var. Zengjn bir bin- kimden yola çıkıyor. Oysa bir yerde de çok şanssız doğrusu. Yapılacak her şey yapıldı, müziğin tüm sınırlan zorlandı, tüm tını denemeleri bittı. Geriye ne kaldı ki bu bestecıye? Mozart'tan daha dört dörtlük. Cbopin'den daha duygusal, Stravinski'den daha ritmık, Cage'den daha elektronık ne kullana- bilir ki? Eğer bu karamsar görüşe ışıl ışıl bir cevap bulmak istiyorsanız, Kamran înce'yi (1960) dinle- yin: "Müziğin en güzel zamanı bundan sonra yaşa- nacak! Radikal olarak bugüne kadar her şeyin dene- nip birriğini söyleyebilirsiniz... Oysa müzik sanatı bugüne dek hiç bö>lesine özgür olmamıştı. Ekoller- den. akımlardan da kurtulduk. Artık herkes bireysel deyişi ile yeni bir sentez bulup imzasuıı atıyor. Her bir yeni >apıt bugün jeni bir sentez peşjnde. Bizün kuşağuı (1960'lılar) yaptığına sentezcilik diyebilirsi- niz." İnce'yi dinlemek tarihi bir olay Kamran İnce'run '3. Senfoni'sıni dınlıyorum. Hani yükseklerde, dağ tepelerinde bır rüzgar alıp götürür sıa! İşte öyle bır duygu. Kocaman senfoni orkestrasırun genış soluğunu duyuyorsunuz baş- tan sona dek. Hiç kopmayan bir magnetızm, hiç kesılmeyen bır senfonık bütünlük. Aynca müziği kapattıİctan sonra da kulağınızda kalan melodileri tekrarlamadan duramıyorsunuz. Tıpkı Lizst'in 'Hunlar'ın Sataşı'nı anlatışı gjbi İstanbul'un ku- • şatılmasını anlatan bır programla yazılmış. Beş bölmeden, aralıksız oluşan bir yapıt. Kamran İnce'ye New York'taki Albany Senfoni Orkestrası ısmarlamış ve ılk seslendirişini de o topluluk yapmış. "Bana "Türk konulu bir senfoni bestele de ça- lalım' dedüer. O sıralarda elinıe Yorgios Francis adlı bir Bİ7anslının güncesi geçmişti. Bizans'ın ku- şatılmasını günbegün. önyargısız olarak anlatıyor- du. Çok ilgilendim. Böylece Fatıh »e Konstantın'in karşıtlığını, savaşın yüce boyutiannı müziğime ak- tardım. Bizans ilahilerinden mehter müziğine kadar pek çok şe> inceledim. Teknik açıdan post-mini- malist olduğumı sö>le>ebilirsiniz bu senfoninin. Ar- kada \inelenen motiflerle minimal efektler kullanı- yonım. Armonik olarak yüzyılın başına dönüş yaptım. Tonal sononte\i kendi güzelliği için kullan- maktan yanayım. Ille de fonksiyonel hnerarşiye bağlı kalmadan, her akorun kendi içindeki çekicili- ğitıi kullanıyonım. Sonunda mutlaka toniğe dönmek değil. ama kendi içindeki alunlı yönünden yararlan- mak tstiyorum." Kamran İnce 1960 yılında Ameri- kalı bır anne ve Türk bir babadan Amenka'da dünyaya gelmış. Babası sıyasal bihmlerdeki dokto- Kamrantnce rasını bıtınnce, Kamran altı yaşında ıken Türkıye'- ye gelmişler. îlk müzik eğitimıni Ankara \e İzmir konservatmarlannda tlhan Baran \c Muammer Sun'dan almış. Sonradan Amenka\u gıderek Oberlin Konservatuvan'na ve Eastman Müzik Okulu'na devam etmiş. Kompozısyon ve piyano dalındakı eğitımı sırasında Chpristopher Rouse, David Burge \e Samuel Adler gıbı unjü eğitimcile- nn öğrencisı olmuş. Roma Büyük Ödülü'nu ka- zanıp bır yıl Roma'da yaşaması, Kamrana Avru- pa tanhinin derinlıklennden esın kaynaklan getır- mış. Örneğın 'Kubbeier' adlı senfonık çalışmasında Roma'dakı mımannın kubbeleri ile Osmanlı kub- belen arasında gızemh bır benzerlık düş,ünmüş. Guggenheim bursu, lili Boulanger Ödülü ve Bro- oklyn Filarmoni'nin sunduğu Rose ödülü'nu ka- zanmış. Hemen her yapıt bir kuruluş tarafından \eya bir orkestra tarafından ısmarlaruyor. Sonra da seslendirilmesı ıçın b«r başka kuruluş devreye giriyor. Doğal olarak Amerika'daki bestecilerin yayın hakkını koruyan şirketlere bağlı. Bu nedenle Türkıye'de yapıtlannı duymamız iyice zorlaşıyor. çünkü telıf hakkı koruyan şırketlere paralar öden- mesı gerek. Bu hafta Cemal Reşit Rey Salonu'nda Kamran İnee'nin yapıtlanndan oluşan bir konser dinlemek, gerçekten, genç besteci kuşaklanmız adına tarihi bir olay bızler için. Kamran İnce, halen Menfis'te öğretım üyesi. 1980'den ben Amerika'da vaşıyor. Türkiye'ye çok sık gelip gidiyor. Kız kardeşı Deniz İnce (1965) de University of Michigan'da bestecilik çalışmalannı sürdürüyor. Şu sıralarda onun da senfonik bir yapıtı New York'ta Camegie Hall'de çahnmış. Kamran'ın eşi, Türk bir psikolog. Türkçesinin çok düzgün oluşu, Türk kültürüne düşkünlüğü ve gide- rek daha çok etkilendiğıni söylediği Türk müziği de evde yaşadıklan Türk ortamından kaynaklanı- yor. "Ne ilginç, son zamanlarda daha çok Türk mü- ziği var kafamda. Çocukluğumda hatırlıyonnn, e>de Beethoven dinlerdjm.. sokağa çıkıp dolrnuşa biırince Orhan Gencebay... Bunlar sonradan birleşip bir sentez oluşhınıyor. Saksofonu zurna gibi kullanıvo- rum. Obua bir yerde 'ney'e dönüşebfliyor mûziğnı- de." Kubbeler'i dinlerken, Hammer Music'i (Çekiç Müziği) veya Night Passage't (Gece Geçiti) dinler- ken, elektronik aygıtlann da devreye gjrmesi yeni tını arayışını duyuruyor. "Bugün gelişen teknoiojinin ortasında, zaten aramızda olan elektronik araçlan kullanmadan ede- roeyiz. Artık geleneksel orkestranm çalgılan yeni yazılan müziğe göre yetersiz kalıyor. Akustik çalgı- İarla syntbesized çalgılan birieştiriyoruz. Ekktrik gitar, bas gitar klasik senfoni orkestrasaıa girdL Yeni birses arayışj bunlar." Çağ başındaki deneme- lere dönüşten söz edınce, ilk fütüristlenn mekanik aygıtlan geleneksel ile birleştırmelerinin hemen bir tepki gördüğünü ve Neo-Klasiğe sığınıldığını hatı- rlatıyorum. Oysa Kamran tnce, kendi kuşağının denemelerinden o kadar emin ki o dönemde eski üslup içinde yenıyı aradıklanru, şimdi de yepyeni bir dil ıle yeni tınıyı bulduklannı savunuyor. Benim dünyamı yaşatmak istiyonım "Syntftesizer'uı geleneksel sesler arasma kart- Iması benim hayal gücümü kamçıbyor."Böylece müziğınde caz, rock, synthesızer, minimal efektler ve en önemüsi klasik kalıplar kullanmasını bir seç- mecilik, eklektik bir derlemecilik olarak kabul et- miyor. "Özgür bir imza artık bestecinın im/ası. Sizi benim dün>ama çekiyorum, ama zorlamıyorum. Bencil değilim. Ama yine de si/e benim dünyamı ya- şatmak istiyorum. Üstelik yirminci yüzyıMa denen- miş her şeyi de kullanmıyonız artık. Raslaımallık dediğimiz, yorumu kontrolsüzce seslendirene bırak- ma oiayı kalktı. Grafik notalamayı kimse ciddiye abnıyor. Mutlaka bir kontrol kunıyoruz eserleri- mizde. Ancak yine de seriaüst bestecilerin rümden kontrolünü kabul eöniyoruz. Tıpkı Mozart'ın koot- rolü gibi:" Şu sıralarda Nevv York'ta ünlü bir caz toplulu- ğu, Dogs of Desire, Kamran'a bir senfonik beste ısmarlamış. 15 kişı için yazdığı parcanm adı *Sit Dog Sit'. Her şeyi; caz, rock, modal melodi, twist ve klasik kabplan iç içe kullanmış. Arches adlı bir oda müziği ve bir çello sonatı son çalışmalan. Tari- hi konulara ilişkin bir de opera planı var kafasında. Bır yeni esere başlaması önce bir taslak kurmasıyla oluyor. Psikolojik ortamı ne olacak? önce buna karar veriyor. Sonra o ortamı nasıl yaratacağını planhyor. Ve hiçlıkten çıkan kurgu büyük bir coş- kuyla, sevecenlikle üreyip büyüyor, sonra da kendi bitiş çizgisini çiziyor. Geçen yıl İstanbul konserleriyle müzik dünyasına dönen Moğollar'ın 27 yıl sonraki ilk kaseti ay sonunda çıkıyor 'Müziğimizin yeniadıAnadolu rock' CUMHUR CANBAZOĞLU Bir yıl önce İstanbul konseriyle mü- zik dünyasına dönen Moğollar yeni kasetlerine son rötuşlan vermekle meşgul. Ay sonunda piyasaya çıkacak bu çalışma. 27 yıl sonra Moğollar'ın isteğiyle gercekleşen ilk kaset. Moğol- lar'ın gündeme gelmesiyle piyasaya süriilen kasetler uzun yıllar önce ımza- lanmış kontratlara dayandığından, gruba ekonomık açıdan fazla bir şey kazandırmarruş. Adı daha konulmayan bu ilk kase- tin prodüksıyonunu grup elemanlap- ndan Cahit Berkay üstleniyor. MFÖ'- den Fuat ıle Özkan'ın vokalleriyle katıldığı dokuz parçalık (üç enstrii- mental. altı sözlü) kasette Moğollar'ın . eski repertuvanndan değişik yorumla- nan "Alagejik Destanı" ve "Düm Tek" var. Gensi tamamen yeni Mo- ğollar ama sound geçmişteki gibi. "Kaset konusunda aceleci davran- madık. Konserler girdi araya. Müziği- miz bilgisayarla programlanabilir ol- madığından konserler duyguyu yakala- yabilmek için çok önemliydi. Da>ul da canlı calındı. bas gitar da*"dı\e çalışma- lannı özetliyor grup. "Düşünen gençlik şu andaki pop müzikle bizim müziğimiz arasındaki farkı anladı. İsteğimiz son on beş yıldır unutturulmaya çalışılan halk müziğini, kültürümüzün çıktığı kır kültürünü bir sirkülasyonla entelektüel kültüre tanıtmak." Bu kasetin ülkemizde grup müziği ceğıni ıddıa ediyor Moğollar için bir moral çalışma olacağını, genç- "Düşünen gençlik şu andaki pop mü- lere sesleneceğini ve unutulmaya yüz zikle bizim müziğimiz arasındaki farkı tutan halk müziğini gündeme getire- anladı. Moğollar'ın isteğide, son on beş yıldır unutturulmaya çalışılan halk mü- ziğini, kültürümüzün çıktığı kır kültü- rünü bir sirkülasyonla entelektüel kül- türe tanıtmak. Doğayı ve çevreyi sev- dirmek açısmdan da halk müziği çok önemli.". Grubun uzun ince yolda ilerkyerek halk müziğini evrensel kılmaya uğ- raşüğı bir dönemde eski Moğollar'ın temel direklerinden Murat Ses'in yeni oluşumu yetersiz bulması müzik dün- yasmda ilgi uyandırdı. "önemli olan MoğoDar'ı toparlayıp soundunu oturtmaktı. Muratia da gö- rüştük. Avusturya'da Ne« Age tarzı- nda çaltşmaları var, gelmedi.Zaten Moğollar kişikre bağlı bir grup değil. Mesajı önemli. Biz Anadolu rock'ı ileri- ye taşıyabilmek icin diğer işlerimizi bırakıp güç birliği yaptık. Murat'm bunu hedeflememesi de çok doğaT'. Anadolu rock deyımiru Moğollar yeni yeni kullanıyor. 25 yıl önce Anadolu pop adıni ver- dikleri müziklerine şirhdi bu deyimi yakıştınyorlar. " Pop müzik bugün çok farklı anlam- larda kuUamlıyor. Biz Anadolu Pop is- mini ko\duğumu/da Beatles. Traffıc, Hendnx'e pop deniyordu. Şûndiki po- pun da adı Türk hafif müziğiydi. An- cak pop farklı anlam kazandı. Onun için müziğimizin yeni adı Anadolu rock". Özel eğitimle yetiştirilen genç kemanalar ÜNER BtRKAN İstanbul Teknik Cnıversıtesı Türk Münğı Devlet Konserva- tuvan Çalgı Egıtim Bölümü Baş- kanı. değerli dost Prof. Ayhan Turan'dan bir mektup aldım ge- çenlerde. İstanbul DSO Filarmo- ni Derneğı'nce. Atatürk Kültür Merkezı'nde düzenlenen bir kon- sen (21 nisan) haber veriyor. Konserde. 'İTt SolistJeri''run ' ikmd kuşağmı oluşturan. gep- genç dört kemancı (Didem Savaş, - Eda Dündar, Gülşah Tütüncü, Başak Erdem), Mehru Ensan'nin piyanosu eşlığinde, Vivaldi'nin, Tartini'nın. Nardini'nın, Bnıch'- un konçertolannı. sonatlannı , seslendırmişler. On üç yıl önce. 1981 'de baş- lattığı keman eğitım programının en yeni meyvelerini derlemış olu- yor böylece Prof. Turan. Büyük mutluluk bu; aralannda Cihat Aşkın, Hakan Şensoy, Zeynep . Ydmaz gibi gerçek değerler bulu- nan 'flk kuşak' kemancılann ül- kemizde ve yurtdışında kazandı- klan başanlara tanık olduktan sonra. bu ağabeylerine, ablalan- na ulaşma çabasmda olan yeni bır kuşağın, daha şimdiden yolu yanladığını görmek, gerçekten büyük mutluluk Prof. Turan'ın uyguladığı 'özel ve hızb keman eğhimi' yönteminin başansını tanıthyor bu gelışme. Nedir bu özel eğiüm yönteminin gjzı? Prof. İTÜ Solistlcri'nin ikinci kuşağı dört kemancı: Didem Savaş, Eda Dündar, Gülşah Tütüncü ve Başak Erdem'den oluşuyor. Ayhan Turan, İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvan'na alınan yetenekli öğrencıler üzerinde fız- yolojik, fiziksel, müzikal çalışma- lan önce ayn ayrı, sonra bileşik (compact) biçımde yürütüyor. Özetle keman çalmanın yalnız kol ve parmaklann tek tek devi- nimleriyle değil. bütün vücudun katıldığı. 'biyomekanik' devınim- ler bütünüyle başanlabileceğını düşünüyor. Kcmanı, fızık bılımi- nın tanımladığı anlamda. bır 'kutu' olarak değerlendiriyor, sağlıklı. renkli sesler cıkarabıl- mek için öğrencilerinı çalıştın- rken, bılınen fiziksel, fızyolojik kurallann tümünü uyguluyor. Bu iki yönlü çalışmanın eşgü- dümlü olarak gerçekleşmesiyle müzikal yonım da ortaya çıkıyor. Böylece keman öğrenci- sı. teknik sorunlann kıskacına gıımeksLzin. müziğin sanatsal yönü üzerinde yoğunlaştınyor kendisıni. Yöntemin başanlı so- nuçlannın alınması üzerine, bu çalışmalara baştan beri büyük destek veren Teknik Üniversite Rektörlüğü. Prof. Turan'ın ke- man sınıfına 'özel Eğirint Keman Biriıra' statüsünü kazandırmış. 'Birim'ın, ıleride 1»tünı'c dönüş- türülmesi söz konusu. Birimin te- mel amaçlannı şöylece sırabyor Prof. Turan: • Bugüne değin yamız Avnıpa'- da, Amerika'da, ileri ülkelerde doğru olarak öğrenildiği bilinen keman sanatuun, ülkemizde de öğ- renflebflecegintn tanıtlanması. - Türk müziğine bih'msel bir Türk keman metodunun kazan- dınlması. - Keman öğrenme sfiresinin lu- saltılarak öğrencinin kısa yoidan soüstlik mesleğine yöneltilmesi. Gülşah, Eda, Başak, Didem... Tümü de 1976, 77 doğumlu, şirin kızlanmız. 'Harika çocuk' nite- minin üzerlerinde yaratabileceği, o çok iyi bildiğimiz sarsıntılardan uzak kalarak akılcı. bilime da- yalı, kuru ve sıkıa olmayan bir yöntemin rahat, kendıliğinden gelişen eğitim sürecinden geçiyor, solist olmaya koşuyorlar. On se- kiz yaşında bir kemancırun, 6-7 yıllıİc eğitimle o konçertolan so- natlan seslendirme gücüne e,iş- mesi gibi bir başannın altına im- zasını atan Prof. Ayhan Turan'ı ve öğrencilerini kuiİuyorum. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Tanrı ve BHim Bu tür kitaplarda genellikle dinlerle bilimler ele alınır, ama Simavi Yayınlan'nca yayımlanan kitabın adı Tann ve Bilim... Üstünde yazar olarak üç kiştnin adı var: Başta Fransız Akademisi üyesi, felsefe geleneğinin son büyük Hıristi- yan düşünürü Jean Gurtton; onun altında da fen bilginle- ri olarak anılan iki kardeş, Grichka Bogdanov ile Igor Bogdanov. Oçü oturup bir dizi söyleşi yapmışlar. Bilginler bilim- lerdeki son gelişmeleri özetlemiş, filozof ise, fizikçilerle tanrıbilimciler arasındaki "olası bir bağlaşmayı, henüz karanlık bir yakiaşmayı" sezmeye, sezdirmeye çalış- mış. Tartışma Hıristiyan dini, ya da dinler çerçevesinde sürdürülmediği, doğrudan Tanrının varlığına yönelindi- ği için de, kitabın adı Tanrı ve Bilim konmuş. Şöyle diyor Jean Gurtton: "Ben hep gize doğru baktım: Gerçekliğin kendisinin gizine. Neden Tanrı var? Bilgiler ufuğunda ilk kez birta- kım yanıtlar ortaya çıkıyor. Bu yeni ışıltıları daha fazla gözardı edemeyeceğimiz gibi, neden oldukları bilinç genişlemelerine de kayıtsız kalamayız. Bundan böyle önümüzde bir kanıt değil -Tann tanıtlanamaz- dinin önerdiği kavramların dayanacağı bir destek noktası bu- lunuyor. Hem de bu bilinmeyen ama açık dünyaya yak- laşırken, Tann ile bilim arasında gerçek bir diyalog so- nunda şimdi başlayabilir." {s. 18) Newton fiziğinin evren görüşü gerçekliğin iki temel şeyi içerdiğini söyler: Katı hesneler ile boş alan. Orta boyutlar bölgesinde bu görüş kusursuz işliyor. (s.57) Ama sonsuz küçükler ile sonsuz büyükler bölgelerine geçince bu görüşle yanıtlanması olanaksız sorularla karşılaşıyoruz. Onun için de, gerçekliğin bilinebiliroldu- ğu, bilimin zamanla her şeyi açıklayacağı inancı, artık eskisi gibi, kolaylıkla savunulamıyor. Bogdanov'ların görüşü şöyle: "Bugün kuvantumlar kuramınm saptadığı o tuhaf ve devingen stnırlarda fizikçilerin tümü, istisnasız, şu yeni tür bilinemezciliği deniyorlar: Gerçeklik bilinebilir değil- dir; üstü kapalıdır ve öyle kalmaya yöneliktir." (s. 13) Bu iki bilim adamı 21. yüzyıl insanlarının benimsemek zorunda kalacakları yeni dünya görüşünü "meterea- lizm" diye adlandırıyorlar. Jean Guitton ise bunu bir yüreklilik diye alkışlarken şöyle diyor: "Gözü kapalı olarak bir metafizik zamanın içine giri- yoruz. Hiç kimse bunu söylemek yürekliliğini göstermi- yor: Işin özü söz konusu olunca hep susanz, çünkü bu dayanılmaz bir şeydir." (s. 15) Jean Guitton'un bilimlerdeki gelişmelerden tek tanrılı dinler adına mutluluk duyduğu çok açık... Felsefenin temel tartışmalarından olan materyalizm ile idealizm konusunda, son sözü bilimsel bulguların söylediği herkesçe biliniyor. Gerçi din adamları bilimin belirleyiciliğini umursamaz görünürler, ama inançlarını destekleyen bulguları da hiç atlamaztar... Orta boyutlar bölgesinde materyalizm ağırlıktayken, sonsuz küçükler ile sonsuz büyükler bölgelerinde idea- lizmın ağır bastığı görülürse ne olur? Orta boyutlar bölgesinde yaşamayı sürdüreceğimize göre, yaşamımız herhalde değişmez, ama kafalarımız- da, dinsel düşüncelerimizde birtakım değişmeler olur. . Felsefe geleneğinin son büyük Hıristiyan düşünürü Jean Guitton buna sevinmeli mi? Ayrıca, idealizmi sürdürme sorumluluğu da var bu fi- lozofun (Henri Bergson ölümünden az önce "düşünce"- sinı dört izleyicisine, Gabriel Marcel, Jacques Maritain, Vladimir Janklvrtch, Jean Gurtton a bırakmış): Sezgi yi akla ezdirmemesi gerekir... Ama, şaşılacak şey, bilim sonsuz küçükler ile sonsuz büyükler bölgelerinden idealizme göz kırpınca, idealist bir filozof, "Bilim (yani kuşku, sorgulama, araştırma, de- ney, akıl) beni destekliyor" diye sevinerek bir kitap boyu konuşuyor... Tanrı ve Bilim Fransa'da satış rekorları kırmış. Demek ki Fransızlar Tanrının varlığına manma konusunda bile sezgiyle yetınmiyor, bilimlerden destek bekliyorlar. Felsefe geleneğinin son büyük Hıristiyan düşünürü Jean Guitton, "Tanrı tanıtlanamaz" dese de, bilimin desteğini bir yana itememiş... Bergson bunu onaylamazdı sanınm... Esbank Geleneksel Resim Yarışması • Kültür Senisi - Esbank, 1984 yıhndan ben düzenlernekte olduğu Yunus Emre Resım Yanşması'na bu yıl yeniükler getirdi. 11. yıbru doldururken yeni bir döneme giren bu yanşmarun amaa. "vanlan son sanatsal aşamalann en iyi örneklerini seçerek Türk resim sanatımn bugününü, dünya üzerinde yaşayan tüm sanatçılanmıza açık bir yanşmayla sergilemek" olarak belirlendi. Yanşmada daha önceki yıllardan farklı olarak ölçü. kullanılan malzeme ve teknik konulardaki kısıtlamalarkaldınldı. Erdağ Aksel, İsmet Doğan. Haldun Dostoğlu, Fulya Erjdemci, Fanık Malhan, Nilgün Özayten ve Ayşe Dagjstanlı'dan oluşan secici kurul, elemelen iki aşamalı olarak yapacak. ö n eleme eserlerin 35 mrn'uk dialanndan yapılacak. seçilen eserlerin orijinalleri ikinci elemede değerlendirilecek ve ödül kazanan eserler beÜrienecek. Herbiri75.00O.0OO.-TLtutannda 5başan ödülünün verileceği yanşmada, son dia teslim tarihi 29 Temmuz 1994. Yanşma ıle ilgih şartname. Esbank Reklam ve Halkla İüşkiler Müdürlügü (Odakule İş Merkezi K. 12 Tepebaşı. İstanbul) ve tüm Esbank şubelerinden edinilebiür. . (25172 70) Zozo Dalmas'ın hayatını konu alan filmin çekimi tehlikeye girdi • ATİNA (AA) - Türkiye'de de sinemalarda gösterilen "Rebetiko" filminin yönetmeni Kostas Ferris'in, Atatürk'ün takdirettiği sanatçılardan Zozo Dalmas'ın hayatını beyazperde ve ekrana aktarma çabalan engelleniyor. Dalmas'ın manevi oğlu olduğunu iddia eden Dimiüios Ivanov adlı koreograf. birkaç yıl önce ölen sanatçının ününe toz kondurmayacağını ve Dalmas'ın hayatmın fibn ve TV dizisi yapılmasına izin veTmeyeceğini söyledi. Ivanov, "Ben Dabnas'ın ününü korumakla yetkffiyim. Dalmas, ölmeden önce beni maddi ve manevi mirasının tek varisi yapn. Yunanistan'a bu denli değerh katkılan olan bir yıldızın ününetoz kondurtmam" dedi. Ivanov, elinde Dalmas'ın hayatının fılme ve TV'ye aktanlmasını engelleyecek mahkeme kararlan bulunduğunu da öne sürdü. Tiyatro sanatçıları ile televizyonlarm eğlence merkezlerine çağn • Kültür Servisi - Bahçelievlcr'in ANAP'lı Belediye Başkanı mimar Saffet Bulut yaptığı yazılı açıklamada, belediye başkanlık binasının yanındaki kültür merkezinin tiyatro oyunlanna ve televizyonlann eğlence merkezi müdürlüklerine tahsisedilebileceğinı belirterek "Sanata ve sanatçıya Bahçelievler Beledıyesi olarak sahip çıktığımızı ve ekonomik koşullanrruz ölçüsünde sahip çıkmayı sürdüreceğimizin de bilinmesini istiyoruz" dedi. Belediye Başkanı Saffet Bulut, "230 koltuklu kültür merkezinin, özellikle profesyonel tiyatro şartlanna ve eğlence programlan yapan televizyonlann şartlanna çok uygun olduğunu" söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle