Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN1994ÇARŞAMBA
10 DIZIYAZI
Mtl'lH
v t l ü f U V Ott dokuz yaştndayken 1962 'deAmerika 'ya
okumayagildim. Buradakiitkyazlık işim, }963ytlatdaNevt'
Jersey eyaletindekibır Yalıudi çocuklar kampmktydı.
Cumartesi sabahlan kamptakî 250 çocuk bîr araya getîrilir ve
onhıradeğişik kofiularda "<krs"veritir<U. Genelde din ve
ancaiekrkiigilibuderslerfeskiierinsöyledıklermegöreipyıl
hemen hemen hep zenei haklart ve Marrin Lttther Kîng
ûzerineydi. Zencİİerinzorlafıürriyetsizbtrakildtğıvebu
hürriyetm kazmttması içm her hür kişinin mücadeketmesi
gerektiği çoaddara söyleniyordu. 1960 'larda zenctterin
hitrriyet micadelesinde Ölen beyazlarm bir çoğu Yahudi ıdi.
Otuz yıiı aşan zarmn içinâe zenaler, kahrarrumca
mücadeleleriyleköleiik zincirmi kirarken benitn anavaıamnıda
dinin geîireceğiköieiik zincirinigönüllü oiarak takmak
ûzereyiz. Btmlarm nedenlermi antyıp btdmak, benim
yetenekleriminin üslünde ise de konu hakkında düğündüklerimi
ditegetirmeyi, yapmamgerekenbir görev sayıyorum. Çünkü
bert vebenimgibi Amerika da oturan arkadaşkmnıtz, uzun
zaman sessizkaUhktan smra, gerçekkşmesi hemen hemen elle
lurniurkadar yakm olanbuyemsistemeşaşhnhk ıvtıayreiîe
bakmakfayız.
Onc seneönee Yahudikampmda öğretİİenhürriyet derslerini
her hattrladığımda kmdisessizliğimden uıantrm. Yeienekleri
bendendaha iyiolanların düşvndukleriniaçıklamatarffu
heklemem debir netice vermemiş vesessiz kalmamm bahmesi
olmakian çtkmıştır, Dolaytsıyta buyazmtn ön amacı, sessiz
kalmtşhğıngetirdiğiutanaikerimdenatrmktır.
Amaçîarımdan bir başkast da bttradaöğrendiklerimi ve
gördüklerimi başkaiarıyiapaylasmaktır.
PapazdanalınanTVdersi- 1 -
1971-73 arasında Türkiye'de geçir-
diğim iki yıl dışında, 1962'den beri ülke-
de olanlan Amerika'dan izliyorum.
Okuduğum gazetelerden, konuştuğum
arkadaşlardan ve Türkiye'ye yaptığım
yolculuklardan edindiğim bilgilerle ül-
kenin tuttuğu yolu anlamaya çalışıyo-
rum. Türkiye'de yapılan son seçimler,
bu >olun epey sağa kaçtığını ve İran'da
kanla gerçekleştirilen dini biryönetimin
demokrasiyle elde edilebileceğini göste-
riyor. Ülkenin dine bu kayışının neden-
lerini ararken, ister istemez Amerika'da
aynı konudaki gelişmeleri düşûnüyor
ve kıyaslama yapıyorum.
Son elli yıldır demokratikleşme ça-
basında olan Türkiye için Batı demok-
rasilerinin lideri olan Amerika'nın din
ve siyaset konusundakı tecrübesinin ge-
çerliliği var mıdır bilmera, fakat son yir-
mi yıllık gelişmeler göz önüne getirildi-
ğinde baa ortak noktalar dikkatimi çe-
kıyor. Aynı zamanda Amerika'daki
toplumun dini gelişmelere gösterdiği
tepki ve seçmenin davranışı da incele-
meye değer konular.
Müslüman Türkiye ile Hıristiyan
Amerika'yı aynı çerceve içine koymak
zor görünse bile, dini inançlann ortak
yönieri çok. Bence, dini inançlanyla la-
ikliği bağdaştıran Amerikan sistemin-
den öğrenilecek çok şey var.
TV papazları inceleniyor
Yıl 1976 idi, üç yıllık aynlıktan sonra
ülkeyi ziyaret ediyordum. O zaman 16
saat süren Ankara-memleket otobüs
yolculuğunda yanıma benim ilçeden bir
delikanlı oturmuştu. Amenka'dan a-
yarete geldiğımi öğrenince Amerika'-
daki kardeşlerini tanıyıp tanımadığımı
sordu. Sözünü ettiği kardeşlerinin, ken-
di kanından olmayıp da kendisi gibi ila-
hiyat fakültesinden mezun gençler ol-
duğunu anlayınca, ben de merakla on-
lann Amerika'da ne yaptıklannı sor-
muştum. îlahiyat mezunu gençlerin
Amerika'daki televizyon papazlannın
(burada onlara tevangalist denir) tak-
tiklerini izlemeye gittiklerini söylemişti.
Yetmişlerde ABD televizyonlannda
genelde din, son moda ve pahalı setler-
de, şık giyinmiş ve yüzlerinde her zaman
anlayışlı bir tebessüm olan tok sesli pa-
pazlar tarafından sunulmaya baş-
lanmıştı. Sayılan şimdiki kadar olma-
makla beraber, 1976'da bile bütün po-
rogramlannı dine veren televizyon ka-
nallan vardı. Eskiden sırf pazar günleri
değişik kiüselerden birsaatlik dini yayın
yapan "nonnal" televizyon şebekelerine
70'lerin ortasında dini şebekeler eklen-
miş, sunucu oiarak da yakışıkh ve tok
sesli papazlar seçilmişti. Bu sebekelerin
amaçlan, başta Hıristiyanhğın felsefe-
sinden biri olan dini yayma olmuş olsa
bile, kısa zamanda birçok papaan mil-
yonlarla oynadığı bir para dilenme en-
düstnsi oluşmuştu.
Dünyada olup bitenlerin hepsinin
fncil'de yazıldığını iddia eden ve genel-
de tanınan hiçbir Hıristiyan mezhebine
bağlı olmayan bu papazlann cemaatle-
rinin büyüİc bir bölümü, programlannı
seyreden toplumdan ibaretti. Televiz-
yon ekranında para bağışı için devamlı
yayımlanan 800 kodlu (açan için beda-
va) telefon numarasıyla birlikte prog-
ramlarda mucizeyle ağır hastabktan
kurtulanlar, Isa adına adadıklan her
dolann karşıhğını üç beş misli geri alan-
lar. İsa'yla konuştuklannı ıddia edenler
ve esrar, alkol aüşkanhklannı dine dö-
nerek yendiklerini söyleyenler vardı.
Müslüman Türkiye'den bunlan izle-
mek için neden imam gönderildiğine
çok şaşırmıştım.
Dersini alan din adamlan
Altı yıllık bir aynlıktan sonra. 1982'-
de Türkiye'ye geldiğimde buraya gön-
derilenlerin baa dersleri çok \y\ öğren-
diklerini gördüm. Bir akşam televizyo-
na baktıpmda, programm dini olduğu-
nu hemen anladım. Modern bir set. şık
giyinrruş Diyanet Işleri temsilcisi ve ka-
fasını kurcalayan her şeye yanıt bula-
cağı etkisi veren konuk, a>ııen Ameri-
ka'daki dini programlar gibiydi. Soru-
lanlara verilen yanıtlarda Incil sözcüğü
yerine Kuran kullanılmasa hemen hemen
ayruydı. Orneğin, tek Allah'a inanma-
yan ırklara peygamber gönderilip gön-
derilmemesi sorusuna hem Amerikab
papaz hem de Diyanet İşleri temsilcisi
aynı yanıtı veriyordu. O ırklar, gönderi-
lenleri ya tanımamış ya da inkar etmiş-
lerdi. Amerika'da da olduğu gibi hem
sorular ve hem de yanıtlar en cahilin an-
layabileceği şekilde basitti ve seyircinin
inandıklannı destekleyen ve onaylayan
şeylerdi. AEah ve peygamber sözcükle-
rini sık sık kullanaraİc programı izleyen-
lerden çoğu, eğer Amerika'daki karşı-
tlan gibi paralı olsaydı, şüphesiz prog-
ramdaki dini temsilciye onlar da servet-
lerinden bir bölümünü bağışlarlardı.
Seksenlerin ortalanna doğnı Ame-
rika, dört yılı "yeniden doğmuş" Hıristi-
yan Carter'ın yönetimi altında geçen,
dini önemseyen başkanlann ontıncu
yönetim yıhna giriyordu. "Ahlaki Ço-
ğunluk Demeği" Başkanı James Fal-
weü, hibe geliri yılda 300 milyon dolara
yaklaşan "büyük" vaizci ve papaz BiDy
Graham, televizyon papazlanndan Ja-
mes Bakker ve Pat Robertson sık sık Be-
yaz Saray'da pazar ibadetlenni yönet-
meye davet edilmiş ve dinle ilgisi olma-
yan televizyon şebekelerinde bile birçok
açıkoturuma konuk oiarak çağnlmı-
şlardı.
İnanmayanlar cehenneme
Batı'nın en dındar ülkesi Amerika'-
da, bu dindarlar, kürtajı tekrar yasak-
lamak. okullara din dersleri koymak ve
"hümanist" dinin bir teorisi olan evrim-
le birlikte insan yaraübşının İncil'de
yazıldıği gibi öğretilmesini istiyorlardı.
Sosyetenın suç ve esrar gibi her proble-
mini dinin etkisinin azalmasında bulan
bu grup ve taraftarlan. İncil'den bir
sürü ömekler vererek halkı korkutmak-
ta ve kendilerinin inandıklanna inan-
mayan herkesi cehenneme mahkum et-
mekteydiler. Böylece papazlar, Ameri-
ka'daki dini programlarda imamlar da-
hil diğer "•inanmayanlan" cehenneme
gönderirken Türkiye'de de imamlar.
papazlar dahil. gayri-
müsbmleri aynı yere atı-
yordu.
İşin kötüsü Başkan
Reagan, baa mezheple-
rin İncü'ine sonradan ekle-
nen ve genelde dünyanın
nasıl sona erecegını na-
ber veren "Revelations"
(Açıklamalar) bölümüne
inandığını söylüyordu.
Bu sonun "Armaged-
don" denen büyük bir sa-
vaşla geleceğine inanan-
lar. tarih boyu politik du-
ruma göre bu bölümü
değişik şekilde yorum-
lamışlardı. Seksenlerin
ortasında ya san renkli
bir ırkla ya da komünist
sistemli ülkelerle büyük bir savaş, po-
püler yorumlar arasındaydı. Amerika'-
nın başında ise dini inançlannı bir düğ-
meye basarak gerçekleştirebilecek bir li-
der vardı. Reagan yıllannı kazasız be-
lasız atlatmamıza rağmen, onun döne-
minde popüler olan "Armageddon" teo-
rilerinın benzerlerini, Türkiye'de Şeyh
Sait'e adadıklannı öğrenmem çok gari-
bime gitmişti.
İstanbul'daki Arap turistler
1986da kızım (o zaman 11 yaşm-
daydı) ilk kez Türkiye'yi görüyordu.
îstanbul'da çarşaflı Arap turistlere ba-
karken daha önce ülkeyi ziyaret eden
ağabeyine anlamını sormuş ve tatmin
edici bir yanıt alamayınca soruyu bana
yöneltmişti. İslam dininde kadırılann
kapanma gerekçesi ve nedenlerini dinle-
dikten sonra İslam erkeklerinin neden
kadına bakarken hep cinsel şeyler dü-
şündüğünü merak etmişti.
Seyahat öncesi okuduğum bir kitap,
Osmanlı İmparatorluğu'nun eğitimi en
az önemseyen devletlerden biri olduğu-
nu yazıyordu. 1986 seyahatimde Türki-
ye Cumhuriyeti'nin de aynı yola sapıp
sapmadığını merak etmiştim. Çünkü
gittiğimiz her yerde, yeni camiler
yapıldığını görüyordum. İlçemdeki
hızla çoğalan camilere yeterli dini ele-
man gönderme sıkıntısını hiç çekmeyen
devlet, öğretmen yokluğundan aynı il-
çenin lisesindeki bir sürü dersi boş
bırakmıştı.
Aynı zamanda ve özellikle >örem
Güneydoğu'da. çocuklanma Müslü-
man olup olmadıklan sık sık soruluyor
ve dünyada herkesın yakında Müslü-
man olacağı iddia ediliyordu. Bu iddia-
lannı Amerika'da İslam'a dönen üç beş
meşhur atlete dayıyorlar, fakat bunlar
dışında Amerika'daki dini gelişmeler
atı'nm en dindar ülkesi Amerika'da,
bazı papazlar Incirden bir sürü örnekler
vererek halkı korkutmakta ve kendilerinin
inandıklanna inanmayan herkesi
cehenneme mahkum etmekteydiler.
Böylece papazlar, Amerika'daki dini
programlarda imamlar dahil diğer
inanmayanlan* cehenneme gönderirken
Türkiye'de de imamlar, papazlar dahiî,
gayrirnüslimleri aynı yere atıyordu.
konusunda hiçbir şey bilmiyorlardı. Ör-
neğin. kaç Amerikalının Hindu dinine
geçtiğinden. kaçmın Raşniş gibi bir deli-
nin peşinden koştuğundan ya tamamen
habersizdiler ya da duymak istemiyor-
lardı. Hem Kuran'ı hem de İncil'i
okuduğumu \e İncilde başka bir pey-
gamberin geleceği konusunda hiçbir şey
yazılmadığını söylediğimi duyanlar,
İncil'in kasten değiştirildiğini iddia edi-
yorlardı.
Amerika gibi bir ülkede bile düşün-
meden inanan büyük kitleler varsa da
felsefe vedinçeşitli boyutlanyla serbest-
çe lartışılan konulardır. Değil Türkiye'-
de başka inançlan sav-unma, belirli çiz-
giler dışında kişisel inançlan tartışmak-
tan bile korkuluyordu. Clkenin hayatı-
nda din çok önemlı bir unsur olmuş,
dinle herhangi bir çelişkisi olanlar "ye-
raltına" inmişti. Dini okullardan tutun
da Meclis'te mescit yapımına kadar
Amerika örnek tutuluyor. Amerikan
devlet okullannda "Nod" tatilinin
"Laik anayasaya aykırıdır" dıye. "kış"
tatih oiarak adlandınldığından söz edil-
miyordu. Televizjonda hiç, basında da
yalnız birkaç serbest düşünür olduğu
görünüyor. bu düşünürlerin yazdıklan-
na inananlar bile fıkirlerini açıkça be-
lirtmekten korkuyorlardı. Terorizmin
yuvası sayılan Güneydoğu'da. tero-
rizmden fazla. tarihi 1400 yıl gerive at-
mak ve herkesi kendi inançlanna köle
etmek isteyen aşın dinci grup, en büyük
endişemdi.
TV papazlarının skandalları
Amerika'da 1986'da Reagan'ın baş-
kanlığının bitmesine iki yıl vardı. Bütün
seçimlerde Reagan'ın partisi Cumhuri-
yetçileri destekle\en dincı sağ. şans-
lannı polıükada deneme zamanının gel-
diğini zannedip 1988 önseçimlerine
Cumhuriyetçi Partı'den
katılmıştı. Adavlan. Pat
Robertson, televizyon pa-
pazlığiyla yılda 250 mil-
yon dolardan fazla gelir
sağlıyordu. Önseçimlerde
seçmenin çok düşük bir
yüzdesi o> verdi. Koyu
dindarlardan (nüfusun
>üzde onu civannda) ala-
cağı büyük destekle zaten
azınlık partisi olan Cum-
huriyetçi Parti'nin adayı
olacağmı hesaplamıştı
Robertson.
Fakat bu sıralarda. bü-
yük televizyon papazlan.
bir skandaldan öbürüne
koşuyorlardı. Bunlardan
Jim Bakker, sekreterinin
ırzına geçtiğinden 40 yıl hapis cezası ye-
miş. Jim Swaggard ise genelev kadı-
nlannın resimlerinı (değişik cinsel poz-
larda) çekmek hevesinden 200 mılyon-
luk televizyon papazlığinı yitirmişti.
Robertson da başa Hitler'inkinden bile
daha az bir yüzdeyle geleceğini hayal
edip kampanyasına başlamıştı. Küçük
seçim beldelerine iki üç otobüs dolusu
"din kardeşleriyle'' ve din bandolanyla
gidip epey gürültü yapan Robertson.
Iovva önseçimlerinde ikinci gelerek bü-
yük bir sürpriz yapmıştı. Iovva'ya kadar
Robertson'u hiç önemseme\en basın.
Iovva'dan sonra her saçmabğıyla Ro-
bertson'u ele almış, karikatüristler ve
köşe yazarlan. kişiliği ve fıkirleriyle alay
etmeye başlamıştı.
Iovva'dan sonra yapılan Nevv
Hampshire önseçimlerinde Robertson
hezimete uğramış ve ondan sonra seçi-
me biraz daha devam etmişse de seç-
ıl 1976. Türkiye'de
karşılaştığım birgenç
bana merakla ABD'deki
'kardeşlerini' sormuştu.
Ben de meraklanmış,
bunlann kimler olduğu
ve ne iş yaptıklannı
öğrenmek istemiştim.
cevap ilgincti:
'Kardeşlerim' aediği
ilahiyat fakültesi mezunu
gençlerdi ve ABD'ye TV
papazlannın taktiklerini
incelemek için
gitmişlerdi.
A ltı yıllık bir
aynlıktan sonra, 1982'de
Türkiye'ye geldiğimde
buraya gönderilenlerin
bazı dersleri çok iyi
öğrendiklerini gördüm.
Bir akşam televizyona
baktığımda, programın
dini olduğunu hemen
anladım.
^ , —. odern bir sçt, şık
giyinmiş Diyanet İşleri
temsilcisi ve kafasını
kurcalayan her şeye yanıt
bulacağı etkisi veren
konuk. Gördüklerim
aynen Amerika'daki dini
programlar gibiydi.
menden yediğj tokatlann acısından çö-
zümü televizyonda yine para dilenmede
bulmuştu.
Bush, 1988 önseçimlerini kazanmış
ve dinci sağ, ister istemez tekrar o par-
tiyi desteklemeye dönmüştü. Demok-
ratlar. Yunan asıllı Dukakis'i aday gös-
termiş, fakat Dukakıs. kolaylıkla kaza-
nabileceği zannedüen seçimi kaybet-
mişti. Dinci sağ, önseçimlerdeki ba-
şansızbklannı Bush'un zaferinde kendi-
lerinin büyük bir rol oynadıklan iddi-
asıyla bertaraf etmeye çahşmış ve yeni
başkanın altında programlannı gerçek-
leştirmek amaayla kollannı sıvamı-
şlardı.
Dinin önem kazandığı bu ortamda.
Amerikan Müslümanlan da seslerini
yükseltmeye başlamıştı. Bunlann arası-
nda, genelde çok eğitimli ve burada çok
başanlı göçmen grubu olan Türkler de
vardı. Aralannda birçoğunun Ameri-
kan ış hayatının üst kademelerine yük-
seldiği Türk göçmen grubu. kilisenin iş
hayatında (Orneğin Amerikan genel
müdürlerin yüzde 70'i muntazaman pa-
zar ıbadetine kiliseye gider) büyük rol
oynadığını görmüş ve reaksiyon oiarak
da kendi dinini benimsemeye baş-
lamıştı.
Hıristiyan ailelerin çocuklannı
kiliseye "pazar okullanna" göndennele-
rine karşın. kendi çocuklannı "pa2ar
camisi" okullannda Kuran ve ibadet
öğrenmek için göndermeye başlamış-
lardı. Zaten çok sayıda İslam ülkelerin-
den gelen göçmenler. İslam'ı Amerika'-
nın sayı oiarak ikinci büyük dini olan
Museviliğeçok yaklaştırmıştı.
Böylece belki kökü Türkiye'den ge-
len bir deyim. "modern Müslüman" gru-
bu oluşmuştu Amerika'da. Çoğunluğu-
nun. Müslümanlığa Hıristiyanlık gibi
"sosyal kulüp" gözüyle baktığı bu gru-
bun üyeleri. zaten dine vicdan değil.
sosyal gereksinim için dönmüşlerdi.
Bunlar için dini incelemek ve anlamak
gereği olmadığından, eğitilmiş, fakat
din yönünden cahil kalmayı seçen bir
Türk grubu oluşmuştu. Aynı zamanda
Türkiye'deki aileleri hayli varlıkh olan-
lar, oyunu iki taraflı oynuyorlardı. Tür-
kiye'de koyu bir dinci başa gelse bile çı-
karlannı gelişigüzel ve pek de zor ol-
mayan birkaç hareketle fakat en önem-
lisi. din konusunda sessizlikleriyle koru-
yacaklannı düşünüyorlardı. Doktoralı
kişilerin gümriik memurlan önünde
dizlerini titreten kültürün çocuklan,
aşın dincilerden, gümriik memurlan-
ndan bile daha çok korkmuş ve sessiz
kalmışlardı.
Yarın: ooksanlı yıllar
POLITIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Rakı Söyleşilen...
Hazırlanan yasa devletin elinde ne kadar 'kamu konu-
tu ve sosyal tesis' varsa, haraç mezat satışa çıkarıyordu
ki, Çankaya'da veto edildi. Şimdilik devlet kamu tesisleri
ve lojmanları askıdadır. Ama bir yetkili hükümet üyesi
Başbakan adına konuşurken, "Er geç bu tesisler satıla-
caktır" diyor. Bu iktidar devlet malı vefabrikası satmaya
meraklıdır, satar.
Devlet lojmanları dendi mi hatırıma Saracoğlu Evleri
gelir. ikinci Dünya Savaşı'nın konut sıkıntısı döneminde
bunlar yapılmıştı. Bu evlerden birini çekebilen memur
yaşadı demekti
Adı üstünde bu evleri Başbakan Şükrü Saracoğlu yap-
tırmıştı. Bakanlık. Dışişleri Bakanlığı. Başbakanlık yap-
mış olan Saracoğlu ilginç bir adamdı. Çalışma saatlerin-
de bakanlıktan sıvışır, Gençler Birliği - Ankaragücü'nün
(ya da herhangi bir kulübün) maçını seyrederdi. Arandı-
ğında maçta bulurlardı. Bir başka merakı da satrançtı.
Kızılay'da Kutlu'da (bir pastane) birini bulur satranç oy-
nardı. Oynadığı satranççının kimliği önemli değildi, oyu-
nu bilsinyeterdi.
"Karpiç'e ancak Dışişleri'ne meslek memuru oiarak
girdiğim 1940 sonbaharından sonra gidebildim" diyen
Semih Günver Tac Mahal Oteli' adlı anı-öykü kitabında
o günleri ne güzel anlatır. O yıllarda Karpiç'te mönü ya-
pılırmış. ilk mönüyü Saracoğludan yiyor.
"O tarihte özel kalemde çalışıyordum. Bakanın rande-
vularının bitmesini bekliyor, geç saatlere kadar aç kalı-
yorduk. Saat 13.30'dan sonra işleribiten Saracoğlu, bizi
öteki meslek arkadaşlarımızla birlikte ödül oiarak Kar-
piç'e davet ediyordu. Bakanın masasında uslu uslu otu-
ruyor, bize seçtiği yemekleri yiyorduk. Saracoğlu futbol
meraklısıydı (şimdi oğlu Aydın da öyle). Her cumartesi
günü maça giderdi. Hangi takımın maçı olsa, hangi sa-
hada oynarsa, yağmur demez, çamur demez giderdi.
Biz de birbahane bulur, sıvışırdık."
Semih Günver'in bir elçi oiarak dünyada gezdiği pek
çok ülke, kent ve yer var. Hepsini de Tac Mahal Oteli nde
tatlı tatlı içtenlikleyazmış. Bir büyükelçinin ustalığı kale-
minin üstüne de bastırıyor. Dün anlattığı kadar bugünü
de anlatmasını, daha doğrusu seçmesini biliyor.
Eskiye doğru yönelirsek hep bildiğimiz, tanıdığımız
Ankara... Ben Ankara'dan ayrılalı yirmi yılı geçti. Her
şey değişiyor, eskiyor, yenileniyor, bazen de yok oluyor.
Sayın Semih Günverle aramızda 3 yaş fark var; o yıllar
için önemli, bugün için yaşıt sayılırız. Ankara'nın yeni-
len, içilen, gezilen yerlerini biliyoruz. Kimi de yerinde
yok. Kimini de unutmuşuz. "1982'de emekli oldum, An-
kara'ya döndüm" diyor. Bugünkü Ankara lokantalarını
da şöyle anlatıyor
"... Pek çok sıradan lokanta var. iddialı olduklan kadar
da uydurma. Kendimi iyi hissettiğim zamanlar klasik
Türk tencere yemekleri için Sıhhıye'deki Hasan Usta-
nın alçakgönullü lokantasına, içim Amerikan ve Fransız
spesyalitelerini özleyince, Çankaya daki Atakule de ye-
ni açılan Tuttis e gidiyorum."
Sayın Semih Günver, anlaşılıyor ki, Posta Cadde-
si'ndeki bohem 'şuarâ meclisleri'y\e ülfetetmemiş, etse
etse birkaç satır da onlar bulunurdu.
Avareleriz, felekzedelehz, bi-nevalanz
Âlemde muhabbete muhtaç gedalarız
Genç hariciyecilerimizden Ergun Sav da belli ki ger-
çekten rakıcı, 'Rakı Sohbetlen'ni yazmış. Biraz eğitici
olmakla beraber yararlı bir kitap. Rakı için bildiklerini,
gördüklerini, işittiklerini yazıyor, eski yeni her şey var.
Özellikle de kendi çevresinde geçen fıkralaşmış öyküle-
ri almış. Kızılay'da Bayındır Sokak'ta bir Kalem' vardı,
nedense onu unutmuş. Belki de Kalem, büyükelçi oiarak
yurtdışmda bulunduğu yıllara rastlamış. Atila Sav'ın evi-
nin tam karşısındaydı Kalem.
Dışişleri'nden söz açılmışken ıçkicilerden Fu Ce/a/'i
anmamak olmaz. Celal Akbay da unutulmaz içkiciler-
dendi. Daha Mülkiye'de öğrenclik yıllarında Ziya Sav'la
adları çevreye yayılmıştı. Celal içer içer Altındağ'daki
(gecekondu) sevgilisinin sokağında soluğu alırdı. Bir
harciye memuru için bağışlanmaz bir çılgınlık. Ziya
Sav'ın da pijama ile Ankara Palas'ın pavyonuna gitmesi
meşhurdur.
Celal, emekliye ayrıldıktan sonra bir daha ortalıkta
pek görünmedi. Yakından tanıyanların söylediğine göre
Fransa'ya yerleşmiş.
Sigarayı bırakma haftasındayız. Ben sigarayı bırakalı
14yıl olmuş; siz hâlâ sigara içiyor musunuz? Sakın ha!..
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Kökeni Orta Asva'ya,
Çin'e uzanan ve stilize
edilmiş çiçek, dal, yaprak
motiflerinden oluşan be-
zeme... Yoksul kimse. 2/
Güneşin tutulum üzerin-
de görünür dönme hare-
ketini yaparken, gök
ekvatorundan geçtiği ve 6
geceyle gündüzün eşit ol- j
duğu dönem... Yağda kı-
zartılarak pişirilen bir 8
çeşit yiyecek. 3/ Efendisi- g
nin hizmetinden avnlmış
gezgin samuray... Sazın en ince ses
veren teli. 4/ Uzaklaşmak. ara açıl-
mak. 5/ Bir renk... Kolaylıkla kan-
dınlabilen. 6/ Kızılderililerin bir-
birlerine armağanlar verdikleri
dinsel bayram... Eski Mısır'da gü-
neş tannsı. 7/ İspanyollann sevinç
ünlemi... Yapmacıklı davranış. 8/
İslam devleti uyruklu gayrimüs-
lim vatandaş... Kaz Dağı'nın antik
dönemlerdeki adı. 9/ Erhan Be-
ner'in bir romanı.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ "Kaba, anlayışsız, ahmak" anlamında argo sözcük. 2/ Tele-
fon sözü... Kalınbağırsak iltihabı. 3/ Türlü müzik araçlannın
verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği... Bir
sanat yapıtında işlenen konu. 4/ Deniz kuvvetlerinde bir rüt-
be... Su. 5/ 20 Ekim 1827'de Osmanlı donanmasının yenilgisiyle
sonuçlanan deniz savaşı. 6/ Alfred Hitchcock'un tanınmış bir
filmi... Kadın üzerinde tam bir egemeniik hakkına sahip oldu-
ğuna inanan erkek. 7/ Anlama yeteneği... Doku teb'. 8/ "Gizle-
sem de -- etsem de canımsın benim" (Şeyh Galip)... Bir nota.
9/ Meyve kurusu... Asya'da bir ülke.
İLAN
T.C.
SARIYER SL LH HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Sayı: 1978 16H.Vasi
Mahkememızin 1978 16 H Vasi savılı ilamı ile mahcur Şükrü
Kaya'nın vasisi babası Ali Kaya. 29.12.1992 tarihinde vefat etmekle,
Gümüşhane, Şiran, Kınntı Köyü. cilt 048 02. sayfa 27, kütük 57'de
nüfusa kayıtlı Salih ile Arife'den olma 1337 doğumlu üvey annesi
Akgül Kaya mahcur Şükrü Kava'ya vasi oiarak atanmıştır.
Hüküm özeti yerine kaim obrıak üzere ılanen tebbğ olunur.
Basın: 6081