Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8MAYIS1994PA2AR
10 PAZAR YAZILARI
I
i
Kınm hemşiresi
azizeoluyor140 yıl önce şu içinde bulun-
duğumuz aylarda süren Kınm
Savaşı sırasında Üsküdar'da
şimdiki Selimiye Kışlası'nda
didinen ünlü İngiliz hemşireyi
herkes bilir: Florence Nightin-
gale. Ama onun yanında didi-
nen diğer genç hemşireleri
kimse bilmez. İşte bunlardan
biri ashnda patronundan da o
kadar çok didinmiş ve.uğraş-
mış ki, 140 yıl aradan sonra
Vatikan, kendisini Azize ilan
etmeye hazırlanıyor. Florence
herhalde duysa kıskançhktan
çatlardı.
Hemşire Frances Margaret
Taylor, o dönemin yöntemince
aynı zamanda Katolik bir ra-
hibeymiş. Sadece Üsküdar'da
yaralı balcmakla kalmamış.
Londra'ya dönünce, evsiz
barksız berduşlara da kol ka-
nat germiş. Kötü yola düşen
kadınlara da. Sonra bakmış ki.
bu iş tek başına olmuyor. tan-
kat benzeri bir örgütlenmeye
gitmiş. Şirket kurar gibi bir iş
bu. Kutsal Kalp adlı bir tarikat
kurmuş. Onu izleyip ondan et-
kilenenler de dört bir yanda bu
tarikaün şubelerini açmışlar.
Halen 40 manastırda şubesi
var.
Frances, 1832 doğumlu. Ba-
LONDRA
EDİP
EMİL
ÖYMEN
bası Anglikan papazı. 10 kar-
deşten en küçüğü olan Fran-
ces. daha genç yaşta, kötü yola
düşmüş kadınlara yardıma
başlanuş. Kınm Savaşı başla-
yınca genç hemşıre gerekmiş
orduya. Yaşı tutmadığı halde
gönüllü yazılmış. Selimiye'de
Florence Nıghtıngale'in yanın-
da çalışmış. Savaştan sonra
Katolik olmuş.
İngiltere"ye dönû'şünde
Londra, o dönemin en vahşi
kapitalizminın merkezi. Ölen
ölüyor. sağ kalan kabyor. Ne
sosyal devlet \ ar, ne sigorta, ne
yasa. Rahibe Frances, beş pa-
rasız ne yapacak
0
Oturup ki-
tap yazmış: "İngiliz hastaneleri
ve hemşireler" diye. Yazar ola-
rak da tanınmış. 1900 yılında
öldüğünde, yaşamım hayır iş-
lerine adamış bir azize zaten.
Şimdı Vatikan'a düşen. onu
resmen Azize olarak ilan et-
mek.
Cadıları yakarak
girilir mayıs ayına
Mayıs birçok şeyin haberci-
si. Geceyle gündüzün birleş-
mesinın umutla beklenen
yazın ve tatilin...
30 nisan gecesi burada cadı-
laryakıhr. En azından, geçrrüş-
te cadı olarak kabul edilen ga-
riban kadınlann yakılmış ol-
malanndan ötürü, o gece ateş
yakma geleneği sürdürülür.
Zavallı kadınlann ahı tutmuş
olmalı ki bunca yıldır burada-
yım, sanınm en çok bir iki kez
gördüm şakır şakır yağmur
yağmayan bir 30 nisan gecesi-
ni. Oysa hazırlıklara epey ön-
ceden başlanıhr. Bahçelenni
temizleyen halkın, parklan ya-
za hazırlayan işçilenn topla-
dıklan çalı-cırpı, uygun açık-
lıklara yığılır. Gazetelerde,
"Vallborg" dıye kısaca adlan-
dınlan bu gecenin kentın hangı
açıklıklannda. ne zaman kut-
lanacağı yazılır. Çoluk-cocuk.
keyifle bekler ateşe gidip içine
şu-bu atmayı. Babalar hızla
içerler yola çıkmadan. Genç-
ler, öğleden balamıştır şu ya da
bu yolla edindikleri biralan,
şaraplan içmeye. Polis, "son
yıllann en yonıcu gecesini ya-
şadığını" açıklar. Ateşe gitme-
GLRHAN
L'ÇKAN
den önce ev ınde başlayan. ora-
da cepten devam eden ve dö-
nünce hızını sürdüre'n babalar
ve onlara fazla gende kalma-
dan katılan anneler, geç saat-
lerde sızdıklannda tatsız tele-
fonlarla uyanabilirler. Örneğin
bir hastaneden arayan kişi,
"Kızuuzm midcsini yıkadık, ge-
lin alın" dıyebılir. Ya da kapıyı
çalan polıs, yepyenı giysilen-
nın üzenne kusmuş, yerde mi
gökte mi olduğunu bilmeyen
genci evine teslim eder.
Aruk mayısa ginlmıştir. Ba-
şağnsıyla, beklenüyle ve ka-
ranlık günleri geride bırakma-
nın mutluluğuyla. Sırada, ha-
zirandan kutlanacak olan "Ya-
zortası Bayramı" vardır. O za-
mana dek. tur şırketlennin ka-
taloglanna bakılır, çıkışmayan
parayla yapılacak olmayan
yolculuklar düşünülür.
Çöpegidenmilyarlar
Hasta mı oldunuz? Ilaç mı ge-
rekli? Sigortalısımz. Gidin sigor-
ta hastahanesine, alın. Önce gı-
rin numara kuyruğuna. Sonra
doktor kuyruğu, arkasından re-
çete, fıyat tespit kuyruğu, para
ödeme kuyruğu ve en son da ec-
zane kuyruğu. Sabah 7'de sigor-
ta hastanesine giden, öğle 12'de
elinde ilacı yorgun. fakat mutlu
evinin yolunu tutar. İstanbul'da
yaşayan sıgortabnın alın-
yazısıdır bu.
Almanya'da yaşayan sigortab
sağlığına meraklıdır. En ufak
hastahk belirtısınde sigorta dok-
turundan randevu ahp, mua>e-
nehanesine gıder, ilaç yazdınr.
Mutlu olur.
Alman hastahk sigortalan
doktorlann yazdığı ilaçlara
yılda tam 24 milyar mark öde-
mekte.
Yapılan bir araştırmaya göre
hastalar heryıl bu ılaçlann beşte
birini çöpe atmakta. Eczaneden
ahnıp. hiç kullanılmadan ya da
az kullanıldıktan sonra çöpe atı-
lan ilaçlar 27 bin ton! 5 milyar
mark değerinde!
ÇevTe kırlihğini önlemeye kat-
kıda bulunmak amacıyla evinız-
dekı tanhi geçmış ılaçlan çöpe
atmak yerine eczaneye götürüp
bırakma olanağınız var. Bura-
larda toplanıp. özel çöplüklere
konan ilaçlardan % 36'sı hıç açı-
lmamış, % 40'mın ise yansı kul-
lanılmış. Geri kalanı da % 20
dolulukta.
Çöpe atılan 5 milyar markın
yanı sıra ılaanı sonuna kadar al-
mayanlann hastahklannın tek-
rarlaması sonucu ortaya çıkan
yeni tedavi gıderleri de sigorta-
lan ürkütücü bir düzeye ula§-
makta.
Sözü geçen araştırma, hasta
Almanlara kişi başına yılda 405
draje hap verildıginı de ortaya
çıkarmış. Bu 'ilaç bolluğu"ndu
27 bin tonu çöpe atıbrsa şaşma-
mak gerek
Cermenlerçocukzevkiıri keşfettiAlmanya'da çocuk patlaması ya-
şanıyor. Her yerde bebek arabalan, bi-
beronlar, çaylar, kutu mamalar, kul-
lanılmış çocuk giysileri satan dükkan-
lar; herkesin kucağında bir velet adeta.
Berlin'in üç milyon dolayındakı nüfu-
sunun üçte biri, tek kişilik hanelerden
oluşuyor istatistiklere göre. Her üç ev-
den birinde bir kadın, bir erkek tek
başına yaşamakta. Yalnız kadınlar
ağırlıkta, çünkü erkeklerin boşanma-
dan sonra kadınlar gibi uzun süre
yalnız kalmayıp ikinci kez gerdeğe gir-
diği de istatıstiklerle sabit. Aynca Al-
manya'da gerek erkeklerin daha kısa
ömürlü olmasından gerekse savaştan
ötürü daha çok yaşlı kadın var erkek-
ten.
Neyse, biz yine çocuklara döneh'm.
68 kuşağı çocuksuzdu. Devrim yap-
maktan, çocuk yapmaya zamanlan
yoktu. Hem kadınlar. kendilerini mec-
buren eve bağlayan çocuğu değil, da-
ha çok işi, mesleği tercih etmişti. Bu
tercihın bugünkü yansıması Alman-
ya'da nüfusun "yaşülığmı" beraberin-
de getirdi. Neo faşistlerin ve muhafa-
zakar sağın "Nesümiz tükeniyor" çığlı-
klanna yol a<ü. "Tavşan hızıvla üre-
yen" Türklerin, günün birinde Alman-
ya'da nüfusun çoğunluğunu ele geçir-
meleri ihtimali üzerinde duruldu. Vi-
yana kapılanndan püskürtülen Türk"-
ün bu kez kendi yatak odasında geliş-
tirdiği "süahlaria" Alman'ı ıçerden
vurma senaryolan ortaya atıldı ve oy
toplandı. ^
Ama hayat, Neo Nazileri bu yön-
den de haİcsız çıkartıyor: Son bir iki
yıldır Cermenler de çocuk yapmanın
zevkini keşfetmiş olsalar gerek, "ari
ırk" (Türkler kadar olmasa bile) hızla
ürüyor. 68 kuşağından sosyologlar
"Neden çocuk" sorusuna cevap ara-
makla meşgul.
Genel kanıya göre insanlann bugün
daha çok çocuk yapmasındaki en
önemli etken, toplumda artan yalnız-
lıklara, yabancılaşmaya ve edilginliğe
karşı çocuğa sanlma ihtiyacı. Değiştir-
BERLİN
DtLEK
ZAPTÇ1OĞLU
mek bir yana. en ufak biçimde etkıle-
mekten bile aciz kalınan koşullar kar-
şısında çocuk, insanlann doğrudan
etki altına alabilecekleri, "yoğurabile-
cekleri" bir varlık sayılıyor. En önem-
lisi, çocuk. anne babasına muhtaç. Ve
binnin insana böylesine muhtaç ve
bağlı olması, insanlan her şeyden çok
tatmin edıyor. Hele herkesin iş yerinde
"ikame edilebilir" olduğu günümüzde.
Almanya'da çocuklar, hiçbir zaman
bugünkü boyutlarda önemsenmemiş-
ti. Çocuk eğitimi, pedagojisi, psikolo-
jisi; hangi oyuncaklann daha "doğnı"
olduğundan hangi yiyeceğin daha sağ-
hklı olduğuna kadar bütün bir sanayi
branşı bundan geçiniyor. Her kentin
bir "çocuk rehberi" var. En iyı çocuk
bahçeleri. en temiz yiyecekler. en ko-
lay seyahat yollan. en "çocuğa uygun"
lokantalar. Dün kafalannda "Ben ne-
den böyle oldum" sorusuna cevap arar-
ken çocukluğunun ısdıraplannı deşen
yetişkinler. bugün "kendi" çocuklannı
"her şeyi doğru yapacakları" bırer de-
ney aracı olarak görüyorlar. Doğur-
ma salgınına. yirmi yıl önce çocuğa
hayır diyen 68 kuşağı kadınlar da ka-
tıldı. Yaşı geçmeden bir çocuk sahibı
olmak isteyenlerin artmasıyla doğur-
ma yaş ortalaması 35'lere yükseldi.
Üstelik maddi durumu uygun kadın-
lar, anne olunca mesleklerini bırakıp
eve dönmekte artık hiçbir beis görmü-
yorlar. Dışarda çalışmayan kadın ayı-
planmıyor. Beyaz ten yine makbul
artık.
Kendilerine böylesine büyük önem
affedilen ve soğuk dünyada yegane sı-
caklık kaynağı olarak görülen çocuk-
lar ise, anne-babalannın sandığı yön-
de gelişmeyecek kadar bağımsızlar
kuşkusuz. Sadece zehirsiz boyayla bo-
yanmış tahta oyuncaklarla büyüyen
çocuğun, atari hastası olmamasınin
bir garantisi yok. Şiddet unsuru içeren
bütün fılmlerden uzak yetişen çocuk,
pekala avludaki kedinin kuyruğunu
kesebilir.
Nitekim Tel Aviv'de yapılan bir
araştırma sonucunda şu artaya çık-
mış: Küçük çocuklar, anne babalan-
nın kendilerine eşit muamele etmesin-
den, her şeyı uzun uzadıya açıklama-
sından, anne veya baba yerine isimle-
riyle hitap ettirmelerinden çok şika-
yetçiymiş. Ergenlik öncesi çocuklar
"Biz eşitlik değil, korunma ve şefkat is-
tiyonız" diyorlar. Büyüdüklen ise,
"Anne, artık beni okula gönderirken
kapııun önünde öpme, elaleme rezil olu-
yorum" demelennden anlaşıbyor.
Çocuğun hayatında en çok ihtiyaç
duyduğu şey olan sevginin ise hiçbir
kent çocuk rehberinde adresi yok.
Yaşayanbir
kayıbınanası
a t 8 1 1 2 1 1 1
Ç3
^111
*18
Avrupa kıtasından kopan Ingiltere'yi, insanoğlu
c l U K U n » d I U < i r i n a U l K K a i v e n
i d e n anakara>a bağladı. 200 yülık düş gerçekleşti ve 50İ5
km. uzunluğundaki Manş Tiineli, Fransızlarla Ingilizleri birleştirdi. Açılışa katıJan İngiltere Krâliçesi 1. Elizabeth ik Fransa
Cumhurbaşkam IVBtterrand, iki tren arasuıa gerili tnavi, kımıızı ve beyaz kurdeleyi kestikten sonra Kraliçe'nin RoIJs Royce'u ik
trene binerek Ingiltere'ye geçtiler. Tünelin j eni bir terörist tipini de beraberinde getinnesinden korkuluyor: Denizaltı korsanlan.
Analık zor. Savaş daha zor.
Savaşa giden askenn anası ol-
mak en zoru. Yıllar öncesiydi.
Viktor'un askerden dönmesine
az kalmıştı. Annesi yolunu göz-
lemeye başlamıştı çoktan.
Özlem her geçen gün katia-
narak artıyordu. Beklenmedik
bir şey oldu. Korkunç bir şey.
Olabileceklerin belki de en kö-
tüsü .. Savaş çıktı...
Sovyetler Birliği Komünist
Partisi Politbürosu toplanmıştı.
Proletarya enternasyonalizmı
gereğince, Afganistan'a "sınırlı
askeri birlik" gönderilmesine
karar almıştı. Sov^et işgali baş-
lıyordu. Viktor'un annesi, oğlu-
nun bu "sınırlı" birbğin ıçınde
olduğunu duyunca beynınden
vurulmuşa dönmüştü. Neden
şimdi? Neden Vıktor? Neden
bir başka anayı değil de kendi-
sini bulmuştu yazgı? Neden sa-
vaş. dı\e düşünmemişti hiç.
Partiye güveniyordu. Olanı bi-
teni de "yazgı" olarak nitelen-
dirmişti. Şimdı yapılması gere-
ken, savaşın bir an önce "hayır-
lısıyla" bitmesıni beklemektı.
Küçücük Afganistan olağa-
nüstü bir güçle direniyordu.
Gelen haberler savaşın sona er-
dığini değil, ölü ve yaralılan bil-
diriyordu. Komşunun oğlu
dönmüştü. Ama bir bacağını
Afgan dağlannda bırakarak...
Olsundu; hiç olmazsa böyle
dönsündü; yeter ki ölmesindi...
Afganistan'a yeni yeni takvıye
bırlikleri gönderiliyor. oradan
ise durmadan kara haberler ge-
liyordu. Hani "sınırlı" bir hare-
kat olacaktı? Hanı hemen bite-
cekti?
Viktor'dan mektup gelmez
olmuştu. Zavallı ana yıkıldı,
çöktü Artık partinin de, devle-
tin de, proletarya enternasyo-
nalizmınin de canı cehenne-
meydi. Sürekli dua ediyordu
Tanrıya. Bir tek o kalmıştı şım-
di, bir tek Tann...
MOSKOVA
Yıllar geldi ve geçtı. Mektup
gelmedi. Haber de yoktu orta-
da. Yalnızca tahmine dayanan
görüşler vardı:Falanca caüş-
mada vurulmuş olması olasıbğı
büyük. Eğer düşmanın eline
geçtiyse daha kötü... Savaş bit-
ti... Yiten insanlar bırer istatis-
tik verisine dönüştüler. Viktor
dönmedı. Resmi makamlarda
onun adınm yanına beş harfli
bir sözcük yaaldı: Kayıp! Dö-
nenlerden baalan onun yara-
landığını, hatta öldüğünü söy-
ledıler. İnanmadı onlara ana
yüreği. Bir mucize olmabydı.
Ama olmuyordu.
Yıllar geçıyordu... Ve bekle-
nen mucize gerçekleşti. Haber
geldi. Viktor sağdı. Afganis-
tan'daydı. Ama tutsak değildi
artık. Dinini ve uyruğunu de-
ğiştirmişti. Evlenmişti. Şimdiki
iç savaşta kabılelerden binnin
şefini koruyordu. Yani silahı
terk etmemişti. Terk ettiğı ülke-
sıydi. Herkese, her şeye danl-
mıştı Viktor. Geçmişi unutmak
ıstiyordu. Anlaşılmaz bir gecik-
meden sonra birkaç günlüğüne
Moskova'ya geldi. Birkaç gün-
lüğüne... Anası onu bağnna
bastı. Tanrıya şükretti mucize
içın. Ama oğlu soğuktu. "Böyle
bir ûlke"ye dönmek istemiyor-
du. Onun asıl yurdu Afganis-
tan'dı artık. Kenarlan işlemeli
bol Afgan giysisinı üzerinden
çıkarmadı Moskova'da. Yalnız
saçlan sanydı. Ve maviydi göz-
leri. Viktor döndü. Anası kala-
kaldı... Ağlayamadı bile... Aklı-
na sık sık beş harfli iğrenç bir
sözcük geliyordu: Kayıp!..
Ispaııva yaşamtutkusu, TürkiyekorkuYerel seçımlerde Türkiye'deydim.
Paskalya tatıbni biraz uzunca tutuver-
dik. Hayırlısıyla seçimleri yaptık; "pa-
ket'in açılış zevkini yaşadık; PKK'nın
Ayasofya Müzesi ve Kapalıçarşı
saldınlannda Türkiye'deydik.
Birkaç ay önce Madrid'te Turizm
Genel Sekreteri ile bir kahvaltıda tu-
rizm ve terör' üzerine söyleşiyorduk.
PKK'nın geçen yıl Antalya'daki saldı-
nsından sonra hemen hemen tüm ül-
kelerden Türkiye'ye gelen turist sayı-
sında azalma olmuşken İspanyol tu-
nstlerin sayısı artmıştı. 'Neden', de-
dim. 'İspanyollar ETA terörûne altş-
tıkları için mi Türkiye'ye gitmekten çe-
kinmivorlar', 'Hayu-' dedi. öteki Av-
rupa ülkelennde >etkılıler vatandaşla-
nna 'şu şu ülkelere gitmevin, tehlikeli-
dir' derler, vatandaşlar da a> nen uyar-
lar.
Ayasofya terörü İspanyollann Tür-
kiye tutkusunu zedelemedı; yaralanan
İspanyol turist, hukuk öğrencisi Patri-
cia Hernandez bile Türkiye tutkusunu
yitirmeden döndü ülkemızden. Ama
Kapalıçarşı saldınsı İspanyollann
bardağını taşırdı ve Patricia da artık
vatandaşlannın Türkıye'ye 'gitmeme-
lerini' salık veriyor. Türkiye, birkaç
yıldan bu yana moda olmuştu, yılda
80 bin İspanyol. Türkiye'ye gidiyordu.
Sevgiyi kazanmak zor. yıkmak kolay.
Artık kimse Türkiye"ye gitmeyi göze
alamıyor. Özel olarak bu yaz Tür-
kiye'ye davet ettiğim arkadaşlar bile
davetimi üzülerek geri çevirdiler. İs-
tanbul'a artık 'İstanboom!' diyorlar:
İstanboom'a gıtmek istemiyoruz.
Batılı. dünyayı bıze göre çok daha
yakından izliyor. Medya. yabancı ha-
berlere daha çok yer veriyor; gazetele-
rin ilk üç beş sayfalan her zaman ya-
bancı haberlere ayıılıyor. İspanya'nın
yerel seçimleri bızim medyada hiç yer
almaz.-ama tüm İspanya basını bizim
yerel seçimlere geniş yer verdiler. Bir-
çok okuyucu Tayyip Erdoğan'ı. Er-
bakan'ı. Abdurrahman Dilipak'ı, Ali
Bulaç'ı tanıyor. Elbette ki biz her şeyi-
mizle ilginç bir ülkeyiz Batıb'ya. Kök-
tendinci akımlar, Batı için bir tehlike.
Erbakan'ın yakında Dünya İslam Bir-
liği'ni kurma özlemini; Dibpak'ın Ku-
ran'ın mesajlannın orduya kadar tüm
topluma götürülüp on yıl içinde ikti-
dara gelecekleri müjdesini; liberal ve
politik İslam lıderlerimizin tırnak için-
de İmam-han'p'len nasıl mantar gibi
patlattıklannı; yine tırnak içinde 'adil
düzen'in, herkesin ürettiği kadar tüke-
tebileceği, faizin olmadığı korumaa
bir ekonomik düzen olduğunu Batı,
bizim kadar biliyor.
İspanyollar, Türkiye'de demokrasi-
nin dozunun baramotresini tutuyor-
lar. Turist, 'Banş içinde bir tatil' isti-
yor. Körfez bunabmı, Yugoslavya,
Cezayir. Mısır derken, terör savaşımı-
nın kırlettiği mavi Akdeniz'de birden-
bire rakipsiz kalan İspanya şaşkın,
'Çağın Yazı'nı bekliyor. Neredeyse
'Dunuı, geünejın, yeter artık' diyecek-
ler. İstanbul'da ateşlenen terör
bombalan, İKKMn'lar, İspanya'da tu-
rizm boom'u olarak patladı. Biz, üç beş
milyon hayali kurarken, İspanya'ya
60 milyon turist geliyor! Türkiye kaçı-
lan bir yer olmasın, koşulan bir yer ol-
sun. Türkiye tutkusu yaşatılsın.
SIYASET 12
8 MAYIS 1994
PAZAR
12.05
ENFLASYON
VE HAYAT PAHALILIĞI
TARTIŞILIYOR!!!
Yapımcılığım Selahattin Sadıkoğlu'nıın.
yönetmenliğini ise Dilek Kaya'nın üslendiği
programı her hafta olduğu gibi Dünya
Gazetesi Yayın Müdürü Ostnan S. Arolat
yönetiyor.
Programa, İSO Başkanı Hüsamettin Kavi,
İKV Başkan ı Sedat Aloğlu, Tüketici Dernek-
leri Başkanı Mehtnet Barak. ve Dç. Dr.
Hurşit Güneş konuşmacı olarak katılı
yorlar. Programda, son zamanlarda tüm
Türkiye'yiçokyakından ileilendiren
"Enflasyon" ve buna bagît olarakgelişen
"Hayat Pahalılığı" konulan tartışılacak.