Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 MAYIS1994 PAZARTESİ
10 DIZIYAZI
Askerin ayak sesleriduyulmayabaşhyor
Sıkıyönetimin sert bildiri ve önlem-
leri. öğrenci gösterilerinin sona erme-
sini sağlayamadı. Kıalay'da zaman
zaman gösteriler yapıhyor, bunlara
artık halk da katılıyordu.
O günlerde, 7-8 Mayıs 1960 gecesi.
okul nöbetçi amiri evime telefon ede-
rek Haıp ÖkuJu'nda vahim olaylar
çıktığını söyledi. Öğrenciler, müzake-
relerinden sonra grup grup toplana-
rak son oiaylan tartışmışîar, ardın-
dan gruplar birleşerek iç avlunun
kapısını kırmışlardı. Dışanya çıkıp
şehre akmak istiyorlardı. Nöbetçi su-
baylar da kendilerine engel olama-
mışlardı; kınlan kapıdan bahçeye in-
mekteydiler.
Kapıda bekleyen cipe atlayarak
okula hareket ettim. Once "Ya ya
ya... şa şa şa... Gençlik gençlik çok ya-
şa!" sesleri geliyordu. Cipten inip de
aralanna kanşmca, "Ya ya ya... şa şa
şa... Paşa paşa çok yaşa!" diye bağır-
maya başladılar. Aralannda pijama-
hlar da vardı. Demek ki koğuşlanna
çıkıp soyunanlar da giyinmeyi bile
düşünmeden bu harekete katılmışlar-
dı.
Ben sessiz durunca, gürültü biraz
kesildi. Kısa bir konuşma yaparak sa-
kinleşmelerini sağladıktan sonra.
"Derhal koğuşlara!" buyruğunu ver-
dim. Sessizce yerine getirdiler. O gece
suba> arkadaşlanmla birlikte koğuş-
lan dolaşarak konuşmalar yaptım.
Bu huruç (çıkış) olayı kapandı. Ertesi
gün olayın soruşturmasmı yaparken
öğrencilerin görüşlerini de öğrendim.
"Üniversiteh* kardeşlerimiz coplanır-
ken bizim seyirci kalmamız. asker elbi-
semizin şerefinde ve yannki subaylık
geleceğiınizde bir kara leke olur" di-
yorlardı.
Sonraki günierde Kara Kuvvetleri
Komutaru Orgeneral Cemal Gürsel
ve Genelkurmay Lojistik Dairesı
Başkanı Cemal Madanoğlu ile görüş-
tüm. Madanoğlu, ihtilalin yakın ol-
duğunu anlattı. Kendisi, Genelkur-
may'da aynı görüşte olan arkadaşlar-
la iüşki kuracak. ihtilalin gerekli oldu-
ğunu kabul eden ve katılacağını bildi-
ren subaylan bana gönderecekti.
Böylece görûşüp tanışma, göriiş alış-
verişinde bulunma olanağı doğacak-
tı. Göndereceği subaylann sol göğüs
cepleri üzerinde bir topluiğne buluna-
caktı; ben onlan bu volla tanımış ola-
caktım, Ertesi gün Sami Küçük ile bir-
kaç arkadaş geldi. Görüşme ve iliş-
kiler 27 mayıs gününe kadar sürüp
gitti...
Harp Okulu'nun yühiyüşü
Hindistan Başbakanı NehnTnun
nkara'ya geleceği 20 mayıs günü,
Okulu'nun Kızılay'dan Çan-
'ya kadar karşılıklı ikj sıra oluş-
turarak güvenliği sağlaması için emir
verildi. Bu, canımı sıktı. Her an olay
çıkabilirdi. Ne var kikime başvur-
dumsa bu emri değiştirtemedim.
Emri Başbakan'ın verdiği söyleniyor-
du.
Gerçekten de o gün, konuk Başba-
kan'ın geçişinden sonra Kıalay'da
kanşıklıklar başgöstermiş, sis ve gaz
bombalan atılmış. üzücü olaylar çık-
mıştı. Sonunda subaylannuz gençlere
güçlükle egemen olup toparlayabil-
miş ve okula getirmişlerdi. Ancak,
onlann gösterilere katılan gençlerle
birlikte marşlar söylemesine göz
yummak zorunda kalmışlardı.
Ertesi gün (21 mayıs cumartesi),
beş yüz öğrenci izinli çıktı; geri kalan-
lar çok yorgun olduklannı, okulda
kalarak dinleneceklerini söylediler.
Ben de yorgun olduğum için evime
gjttim. Saat 14.00 sıralannda vemek
yiyordum ki telefon çaldı. Karşımda-
ki Genelkurma> Başkanı Orgeneral
Erdettıun'du.
"Haberiniz var mı?" dedı. "Sizin
okul şimdi Orduevi öniinde toplanmış.
Çankaya'ya doğnı >ürüyüşe geçmiş.
Bu emri kim verdi?"
Hızla yola çıktım. Orduevi önüne
geldiğimde. Kızılay'a doğru sessiz sa-
kin yürüyen bir askeri topluluk gör-
düm. İlk işim. resmi giyimli öğrencile-
rimizin sayısını tahrnin etmek oldu.
200-300 kişi yürüyüşe kaülmıştı. An-
cak onlarla birlikte yürûyenler de he-
saba katıldığında. yürüyüşçülerin
sayısı bini buluyordu. Aralannda, si-
vil giyimli çok sayıda suba> da vardı.
Buna Harp Okulu yürüyüşü değil. su-
bay yürüyüşü demek gerekirdi.
Cipten atlayarak tam Kızılay'ın
dört yol ağzında yürüyüşçülerin önü-
YAYINA HüZIRLAYJIN: ALPAY MBACUI
Ge enelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa'yı
ziyaretimde, "Muhterem Paşam" dedim, "Durum
bildiğinizden çok daha fena. Acaba, başta zatıaliniz olmak
üzere, benim getireceğim sekiz on generalle birlikte
Başbakan'a gitsek, kendisini istifaya çağırsak, hatta biraz da
zorlasak... Acaba durumu kurtaramazmıyız?
Ordu olarak seçimleri yeniletemezmiyiz?" Erdelhun,
nedense çok üzüldü: "Ben asker doğdum, asker
öleceğim'" dedi.
Ordudasıcakgünler
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile j akın ihtilal arkadaşları Gen. Fahri Özdilek ve Gen. Sıtkı l lav köşkün bahcesinde...
ne çıktım. Önde bulunan hakim ve
haritacılarla öteki sınıflardan subay-
lar, beni omuzlanna aldılar. Bir süre
öyle yürüdükten sonra. yürüyüşün
amacını ve hedefıni sordum. Bir kıs-
mı. "Hedef Çankayaî" diye bağırdı-
lar. "Hedef istifa!.." diye seslenenler
oldu. Biraz geri kalıp Harp Okulu öğ-
rencilennın arasma girdim:
"Nerej e gidivorsunuz? Sizfkim top-
ladı? Nereden emir aldınız?"
"İzinli çıktıktan sonra Orduevi
öniinde bir kalabalık gördük" dediler.
"Sonunda bu kadar kişi toplandı. Su-
bay ağabevlerimiz İstiklaJ Marşı söy-
lüyorlardı. Her taraftan arkadaşiar
toplandılar. biz de katıldık."
tuklanan subaylan bemen serbest bı-
raktırırun" dedim. Anlaştık.
Koraltan'a durumu anlattım. O,
olup bitenleri pencereden izlemekle
>etinmişti. "Ben hükümetdeğilim" de-
di. "Cumfıurbaşkanı'na telefon ede-
yün, siz konuşun."
Çankaya'yı buldurdu. Telefona çı-
kan başyavere, Cumhurbaşkanı'na
•"tftldjrilrnek üzere, olup bitenler hak-
kında bilgi verdim ve tahlıyenin bek-
lendiğini bildirdim.
Orduevi önüne geldiğimde, İsmaıl
Atak'ın serbest bırakılmış olduğunu
ve yann okula gönderilerek öğrencı-
lere gösterileceği habenni aldım. Ça-
tışma çıkmadan yürüyüşün sona er-
ğım haberini almışlardı. Silahhaneyi
basarak silahlanacaklannı ve beni al-
maya gelenlere karşı koyacaklanru
söylüyorlardı. Kendilerini yaüştırma-
ya çalıştım.
O gün eski generallerden Zihni
Toydemir Paşa ziyaretime geldi. Or-
dudan aynldıktan sonra Ctevlet De-
miryollan Genel Müdürlüğü yapmış,
daha soraa DPden milletveküi oî-
muştu.
"Beni Reisicumhur gönderdi" dedi.
"Senden çok şüpheienmiş. Kendisine
her ne kadar senin hakkında güven ve-
rici şeyler sö> le> enler olmuşsa da inan-
mamış. Benim sendenricam,bana du-
rumu anlat \e açık şöyle: Bizden misin,
Lhtilalin yakın olduğunu anlatan Genelkurmay Lojistik Dairesi Başkanı
Cemal Madanoğlu, Genelkurmay'da aynı görüşte olan arkadaşlarla ilişki
kuracak, ihtilalin gerekli olduğunu kabul eden ve katılacağını bildiren subaylan
bana gönderecekti. Böylece görüşüp tanışma, görüş alışverişinde bulunma
olanağı doğacaktı. Göndereceği subaylann sol göğüs cepleri üzerinde bir
topluiğne bulunacaktı; ben onlan bu yolla tanımış olacaktım.
Yürüyüşün önüne geçerek susma-
lannı istedim; konuşacağımı bildir-
dim. Ve askerlerin katıldığı kesin so-
nuçlu bir harekeün bövle olmaması
gerektiğini. bunu ancak genç, sılahsız
öğrencilerin yapabileceğini. bu basit
gösterinin burada kesilmesinin ilerde-
ki bazı olaylar bakımından yararlı
olacağını, yoksa Dimyat'a pirince gi-
derken evdeki bulgurdan olabileceği-
mizi aniatmaya çalıştım. Birkaç su-
bav:
"Albayımızı >e subaylarımızı rufuk-
ladılar. Onlan çıkartacağız" dıyorlar-
dı.
Değerlı bir arkadaşımın. suvan ve
zjrhlı birlik subayı Albay İsmail
Atak'ın (sonra general) tutuklandığı-
nı biliyordum. Bu sırada topluluk.
Meclis Başkanı Refik Koraltan'ın evi
önüne kadar ilerlemişti. Subaylara:
"Burada yürüyüşü kescrseniz. ben
şimdi Meclis Başkanı'na giderek ru-
mesi sevindiriciydi. Yoksa, Çan-
kaya'dan bir takviye ve Etimesgut'-
taki Zırhlı Tuga>'dan birliklerin ha-
rekete geçtiği bildirilmişti.
O gün Milli Savunma Bakanı Et-
hem Menderes okula gelerek durumu
öğrenmeye çalıştı. Bunun hem Harp
Okulu hem de subay vıirüyüşü oldu-
ğunu o da anlamıştı. "Öğrencileri iç
avluda toplasanız da kendilcrivle gö-
rüşsem nasıl olur?" dedi. "Kendilerine
merhaba dediğiniz zaman, bu sinirli
öğrencilerden ujgunsuz bir ce»ap ala-
bilirsiniz" dedim. "Böyle bir durumu
ne siz ne de ben arzu ederiz." Beni hak-
lı buldu ve öğrencilerle görüşmekten
vazgeçti.
Ertesi sabah, okulun çevresi tank-
larla sanlmıştı. Öğrenciler iç avluda
ve bahçede grup grup toplanıvor,
kendi aralannda konuşuyorlardı. Bir
ara sınıf mümessilleri geldi. Benim
emeklıve avnlacağım ve tutuklanaca-
yoksa Halk PartLsi'nden misin? İnan
ki boş yere emekli olacaksın. Belki de
tutuklanacaksın. Arada bir yanlış an-
lama var."
Hiçbirpartiyleen küçük birilişkim
olmadığmı sövledim."Ama sizinkileri
uzun süreden beri uyanyorum" dedim.
Harp Okulu'nun yeniden harekete
geçip geçmeyeceğini öğrenmek istedi.
Okul üzerinde fazla baskı vapılmazsa
ve İzmir'e kampa gönderilmezlerse
giderek yatışacaklannı. ama benim
yerime başka bir komutan gönderilir-
se her şeyi göze almış olan bir birlik
karşısında kimsenın duruma egemen
olamayacağını belirttim. Sonunda
paşa ikna oldu ve gitti.
Genelkurmay Başkanı Rüştü Er-
delhun Paşa'yı da son bir kez uvar-
mak istedim. Ziyaretimde. bir süre
Harp Okulu olaylanndan söz ettik.
Ardından. "Muhterem Paşam" de-
dim. "Durum bildiğinizden çok daha
fena. Bunun kolay kolay arkası gelmez
ve kesjlmez. Acaba, başta zatıaliniz ol-
mak üzere, benim gefireceğim sekiz on
generalle birlikte Başbakan'a gitsek,
kendisini istifaya çağırsak, hatta biraz
da zorlasak... Acaba durumu kurtara-
maz mıyc? Ordu olarak seçimleri ye-
niletemez miyiz?"
Erdelhun, nedense çok üzüldü.
"Ben asker doğdum, asker ölece-
ğim" dedi. "Politikadan anlamam. po-
lirikaya karrşmam. Bunu bana başka
birisi söylesevdi tutuklardım. Sizden
bir daha böyle düşünce ve teklifler işit-
mek istemiyorum."
Genelkurmay Başkanı, o gün An-
kara garnizonu subaylannı toplayıp
bir konuşma yaptı. Sokağa dökülen-
leri kendi elleriyle öldüreceğinden söz
ediyor, subaylan tehdit ediyordu.
Hükümele gösteriş niteliğindeki bu
konuşmadan sonra, saygınlığını bü-
tünüyle yitirmiş oldu.
Harp Okulu yürüyüşünün Bayar
üzerinde büyük bir etki yaptığmı, bu
> üzden kımi komutanlan haşladığını,
benim hemen tutuklanıp emekli edil-
memi ve Harp Okulu'nun "tenkil"
edilmesini (sözlük anlamlan: ömek
olacak bir ceza verme; topluca orta-
dan kaldırma) istediğini 27 Mayıs'tan
sonra öğrenecektik
Kamp yerine silahianma
Yine o günlerde. Harp Okulu'nun
İzmir'e, Menteş Kampı'na gönderil-
mesi için emir çıkmıştı. Genelkur-
may'daki ilgili subaylann ve Milli
Birlikçilerin emrin yaalıp imzalan-
masını sabote etmeleri sonucu hare-
ketimiz gecikti.
Biz, kamp haarlığı yapar göriine-
rek hem kendimiz silahlandık hem
öğrencileri silahlandırdık. İçişleri Ba-
kanlığı'na bağLjandarma devriyeleri-
nin geceleri okul içine kadar geldikle-
rini öğrenince. hemen okulun güneyi-
ne. ağaçlann bittiği noktadan baş-
layarak tel örgü çektirdik. Böylece
jandarmalann yolu kesildi.
Ancak, bir iki gün içinde karar de-
ğiştirildi. Ankara dolayındaki Ahlat-
Iıbel tepelennde silahsız olarak kamp
yapılacağı ve kamp yeri çevresınin tel
örgüyle çevrileceği, aileleri Anadolu'-
da olanlann da izin verilerek memle-
ketlerine gönderileceği bildirildi. Kı-
sacası, güneş altında, tel örgü içinde
hapsedilecekük.
Son hazırlıklar
Artık ihıilalin son hazırlıklan, son
yoklamalan yapılıyordu. Tam bu sı-
rada, Konya'dan Ankara'ya motori-
ze bir tabur getirildiğini öğrendik.
Ankara'daki kimi birliklerin hareket-
siz kalabilecekleri düşünülerek bu ön-
leme başvurulmuştu.
Milli Birlik Komitesi'nden ve Harp
Okuiu subavlanndan kimi arkadaş-
lar. "hoş geldiniz" vesilesiyle giderek
Motorize Konya Taburu'nu inceledi-
ler. Aramızda görüş ve anlayış birliği
bulunduğu saptandı. Tabur komuta-
nı okula davet olunarak bağlantı sağ-
landı.
Söz konusu olabilecek bir tehlike
de böylece önlendi. Bu bağlantıdan
sonra, ilişki kurulmasa bile ordunun
kalbinin bizimle birlikte çarptığına
bir kez daha inandık.
YARIN: Menderes
elegecirlllyor
GÜLNAR KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
1992 52
Davacı Gülnar Demirözü Kövü"nden Mehmet Ali Bal ve mu-
dahil Gülnar Mal Müdürlüğü vekili tarafından davalılar Gülnar ilçe-
si Sütlüce Köyünden Mehmet Necati Kılınç ve arkadaşlan a!e\ hıne
Şarlak Mahallesi İmanlar mevkiinde bulunan 3093-3094-3095-3096
parsellere ait taşınmazlar hakkında açılan tescil davasının yapılan
açık duruşmalan sırasında verilen ara karan gereğınce:
Yukanda isnu >azılı bulunan davalı Mehmet Necati Kılınç mıras-
çılanndan olan 1950 doğumlu Ajşe Güzin Kılınç'ın tüm aramalara
rağmen tebligata yarar açık adresinin temin edilememesı nedenivle.
meşruhatlı daveü>e ve müdahillik dilekçesi yenne kaım olmak üzere
duruşma günü olan 5.7.1994 tanhinde mahkememızde hazır bulun-
manız veya kendinizi bir vekille temsil ettırmenız. gelmediğınız tak-
dirde >okluğunuzda karar venleceğ Uan olunur.
Basm: 48433
T.C.
İSTANBUL 5. ASLh'E HLKUK
HÂKtVlLİĞİ'NDEN
DosyaNo: 1993-26
Davacı Haşim Onaran vekili Av. Zekir Set tarafından. Necmettin
Onaran'ın gaipliğine karar veriimesı ıstemi ile açılan davanın yapılan
yargılaması sonunda mahkememizce verilen 19.4.1994 tarih 1993-26
esas, 1994-148 karar sayılı yargıtay volu açık olmak üzere venlen, İs-
tanbul, Beşiktaş, Yıldız Mah. cilt no. 021 04, sayfa no: 53, kütük sıra
no: 426'da nüfusa kayıtlı Haşim-Mercivan oğlu. 1947 doğumlu Nec-
mettin Onaran'ın gaipliğine ilişkin karann gaibe ve 3. şahıslara, gaze-
te marifeti ile ilanen tebliğine karar verilmış olmakla, ışbu ilanın neş-
redildiği tarihten itibaren 7 gün sonra ilgililere tebliğ edılmış sayılaca-
ğı hususu ilanen tebliğ olunur.
Basm:5049
T.C.
MUSTAFAKEMALPAŞA KADASTRO
MAHKEMESİ
DosyaNo: 1990 126Es. 1994 16 Karar
Davacı Emiae Şafun tarafından davalılar Refıya > aman. Şöve>de
Yaman vs ale>hıne açılan Hisaraltı Kövü 297, 187. 139. 110. 26. 27
parsellerin davacı ve davalılara hisseleri nispeünde adlarına tespıt \e
tesciline karar venlmiş ve davalı Hazıne tarafından karar temv ız edıl-
miştir.
Tüm aramalara rağmen adresleri tespit edilemeven. Refi>a Ya-
man. Şüvevde Yaman'a işbu ilam özeti iie temyiz dılekçesinin tebliği-
ne karar venldiginden, gazetede neşredildikten itibaren 15 gün sonra.
adı geçenlere tebliğ edilmiş sayılacağı ilanen tebliğ olunur.
Basın: 48432
İLAN
T.C.
KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1994'540
Davacı Hazme vekilinin davalılar Şakir İnik ve müşterekleri alev-
hine açmış olduğu tespitin iptalı ve tescil davasının yapılan yargıla-
ması sonunda verilen karan. davacı Hazıne vekili temyiz etmekle
dosya, Yargıta) 17. Hukuk Dairesi Başkanlığı'na gönderilmiş. Yar-
gıtay 17 HukukDairesi'nin21.3.1994gunve 11044 1049 sayılı ilamı
ile bozularak iade edilmiş. bozma ilammın davalılardan Emine İtik'e
ilanen tebliğine. ilan tarihinden itibaren bozma ılamına karşı diyecek-
lennizi duruşmanın atılı bulunduğu 21.7.1994 gününe kadar mahke-
memıze bıldirmenız veya duruşmaya gelmeniz, duruşmaya gelmedi-
ğınız veya itırazlannızı bildirmediğimzde bozma ılamına uyulmuş
sayılacağı ilanen tebliğ olunur.
Basın: 48445
ÇAYIRLIK KADASTRO
HÂKİMLİĞİ'NDEN
EsasNo: 1987 41 KararNo: 1993 27
Davacılar Otlukbelı ilçesı K.Otlukbelı köyünden Hüsnıye Çetin.
Muslafa Özbcv. Dursun Özbey. Zcynel Özbev. Ahmct Özbey ve Şa-
hısmaıl Özbev tarafından davalılar Otlukbelı ılçesinden Rıfat Şen ve
24 arkadaşlan aley hinc açmış olduklan te>pıtın iptali ve tescil dav ası-
ın vapılan açık yargılaması sonunda: davacılann sübuta ermeyen
davalarının reddi ile dav a konusu laşınmazlann tespit ve komisyon
karannda olduğu. tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği, venlen ka-
rann bülün uğrjşlara rağmen davalılar Otlukbeli ilçesinden Fırkat
Torun, Yıldız Özsclçuk, Sümer Torun ve Şaheser Hamutcu'ya tebliğ
edilememiştır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun hükumlerine göre karann ve
termiz dilekcesinin adresleri tespit edilemeyen davalılar Fırkat To-
run. Yıldız Özselçuk. Sümer Torun. Şaheser Hamutcu'ya tebliğine.
neşır tarihinden itibaren 15 gün ıçerisınde davalılara mahkeme karan
ve temv ız dilekcesinin tebliğ edilmiş sayılacağı ilan olunur.
Basın: 48361
DİYARBAKIR AŞLİYE1. HUKUK
HAKİMLİCİ'NDEN
1986 269
Davacı Belediye Başkanlığı vekili tarafından davalı Abdurrah-
man Güler aleyhıne aglmış bulunan tapu iptali ve tescil davasının
vapılan açık duruşması sonunda:
Dıvarbakır ılı Yenişehir İçofis Tuba Ar»t da ıkamet eden davalı
Abdurrahman Güler aramalara rağmen bulunamamış, adresi de tes-
pit cdılememiş olduğundan Diyarbakır 1 Asliye Hukuk Mahke-
mesı'nce 1986 269. esas 1994 212 karar ve 5 4.1994 tarihli karar ile
davalının yokluğunda davanın kabulüne karar verilmiş olduğu karar
yerine kaim olmak üzere ılanen tebliğ olunur
Basm:48385
POLITTKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
BiPteşme Bir Döştûr..
Yıilar var, sol tökezleyip geriledikçe kimi çevreler bir-
leşme istiyorlar. Parti sayısı artıp oylar geriledikçe, bir-
leşmeden söz edenler çoğalıyor. Sol birleşsin deniliyor,
hiçbir sonuç da alınamıyor. Kendimi bildim bileli 'birle-
şelim'dendikçe sol 'bölünmüş', parçaparçaolmuştur.
1946 secimlerini alalım, yıilar sonrası sol, ilk kez seçi-
me iki partiyle girmiştir. Solun eti ne, budu ne; birpartiye
girecek yerde iki partiye bölünmüştür. Oysa Şefik Hüs-
nü Deymer'in Türkiye Köylü ve Işçi Sosyalist Parti'siyle
EsatAdirinSosyalistParti'siarasındaprogramvetüzük
bakımından hiç fark yoktur. Böyle olduğu halde gene de
seçimlere bir parti yerine iki partiyle girilmiştir, sonuç
daalınamamıştır.
Bu açıkta olanlar.
Gelelim bir de gizli solculuğa... Gizli parti içindeki
olaylar ve çatışmalar açığa çıktıktan sonra, bilindi ki, Şa-
irNâ2im Hikmet le DoktorHikmet'in (Kıvılcımlı)arası en
serttutkalın dahi yapıştıramayacağı kadar açıktı. Hangi
tutkalı sürsen tutmaz. Şair Hikmet'le Dr. Hikmet bir hapi-
saneden ötekine gönderilirken aynı kelepçeyle bağlı
olsalar bile konuşmazlarmış. Çişleri gelse bile jandar-
maya söyler, ±>irbirlerine söylemezlermiş. Aynı mapu-
sanede, aynı koğuşta, aynı ranzada yatarken bile küs-
künlük, dozundan hiçbir şey yitirmemiş. Kişisel küsüş-
meler ideolojik dargınlıklara dönüşürmüş. Dışarıdan
bakanlar, solcular arası ndaki bu kan davasına şaşar ka-
lırlarmış.
1952 Tevkifatı'ndan sonra gizli partinin birçok gizlisi
ortaya döküldü. Gizli kalması gereken birçok şey açık-
landı. Bunlar, açıklayanla açıklamayanın arasını açtı,
küsüştüler.
Türkiye Gençler Derneği olayından ötürü içeri düş-
müştük. Şair Enver Göfcçe'yle Şevki Akşit içerde can
ciğer kuzu sarması oldular. Yatılıpçıkıldı. Bu kez Enver'-
le Şevki gizli parti işinden ötürü içeri girdiler.
Enver Gökçe söylenmeyecek bir şeyi söylemiş, Şevki
Akşit de buna çok içerlemişti. Yıllarca dargın durdular,
uzun süre konuşmadılar.
Bu anlattıklarımdan bir kfsmı, birleşmesi istenen gizli
solun gizli kalmış oiaylan... Bugün için kapalı kalsa ne
olur, açığa çıksa ne olur? Ama iz bırakır, güveni azaltır.
Açık partilerin de gizli kalması gereken olayları vardır.
Mapusane önemli bir yerdir. Oraya düşenler kimi za-
man bilenirler, çoğu zaman körlenirler. Sır verip, sır
aldıkları olur. Zaman gelip de her şey bittikten sonra iş
partileşmeye gelince mapusanede biriken tortular za-
manla çözülmeye başlar.
Şimdi Hamzakoy'da yatanların geriye dönüp bakma-
ları gerekir. O güzelim kıyı kentinden neler kalmış, neler
süpürülüp gitmiştir! Hatırlananlar var, kimi de unutulup
gitmiştir. Kimi de, anılmak bile istenmez.
Demirel'in hapisane arkadaşları olduğu gibi, Ecevit'-
in de vardır Bütün bu anılarla birlikte partiler kurulur,
parti lerçöker.
Solu birleştirelim derken solun geçmişine de bakmak.
bu geçmişi birleşmenin içine katmak gerekir. Bunları
katabiliyor musunuz? Bunların içinden bir bölüğünü çı-
karıp atabiliyor musunuz?
Solun birleşmesi istenirken üç partiye birden bakıyo-
ruz. Bu üç partinin başında olanlann bugünkü durumları
nedir? Sol mu payidar olsun, yoksa sol diyerek tepede
bulunanlar mı? Tepede olanlar, bir türlü tepeden inmeyi
göze alamadıkları sürece sol nasıl bir araya gelsin, na-
sıl birleşsin!..
Bu kadrolarla sol, uzun bir süre kendi arasında oyala-
nıp duracaktır... Solda birleşme, bütünleşme, kaynaş-
ma:' Zehiy hayâli muhal = düşlemesi bile güç!"
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Un çorbası... Boru se-
si. 2/ Bir tümceyi oluştu-
ran birimlerden her biri...
İçyağı. 3/ "Giydikleri af-
tâb-ı temmuz İçtikleri i
cihan-suz" (Şeyh Ga-
lip)... Eski Mısır'da güneş
tannsı. 4/ Antiller'de bir
ada-devlet. 5/ İlaçlann
formüllerini gösteren res-
mi kitap. 6/ Rubidyum
elementinin simgesi... Ta-
but... Ses. 7/ Ermenis-
tan'ın başkenti. 8/ Türlü
renklerde kareli olan kumaş...
Başkırdistan Özerk Cumhuriyeti'-
nin başkenti. 9/ Nuh'un ikinci oğ-
lu... Tarla, bağ, bahçe gibi yerler-
den toplanan üründen artakalan-
l a r
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Yemenid, ayakkabı tamircisi...
Yan memnunluk belirten bir ün-
Iem. 2/ Jüpiter gezegenine verilen
bir başka ad... Kalıcıhk. 3/ Okun
yay kirişine takılan bölümündeki
tüy... Çingeneler'i oluşturan üç gruptan birinin üyelerine veri-
len ad. 4/ Kıbns'ın Yunanistan ile birleşmesi dileğini belirtmek-
te kullanılan sivasal terim. 5/ Yemek... Düşmanlık. 6/ Işık ye-
ğinliği ölçüsü birimi. 7/ Bir renk... "Yıllarca dalardım solgun
rengine Güneşten — uman gözler yanmasa" (Faruk Nafiz
Çamlıbel). 8/ Uluslararası alanda karayoluyla yapılan mal taşı-
macılığına ve bu iş için kullanılan kamyona verilen ad... As-
ker... Bir nota. 9/ Bjr kişinin ya da bir topluluğun başkalannda
bıraktığı izlenim... Ölen kimsenin vücudu.
•1
T
A
P
•9
A
K
O
LB,
A
r3
i
L
h
R
A
T
C
ATİLLA COŞKUN
UĞUR MUMCU
CİNAYETÎ
Uğur Mumcu'yu kim ya da kimler öldürdü?
Arnaçlanneydi?..
Cinayetin soruşturrnası ne ölçüde ciddi yurütülüyor?
Mumcu cinayetinin üzerindeki esrar perdesi
kaldınlabilecek ve İcatiller yakalanabilecek mi?.. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ve ilgili kuruluşlan, bu cinayeti
aydınlatmaya gerçekten kararb mı?
Atilla Coşkun'un titiz bir araştırma ve inceleme sonucunda
hazırladığı bu yapıtı, Uğur Mumcu cinayetini çeşitli
boyutlanyla kamuoyunun gündemine getiriyor, oynanan
oyunlara dikkat çekiyor.
60.000 TL
V 243 05 50 -243 20 23 • foks 244-
i göndereraiyonız. Lötfen«kri kadar posta pria göaderMz.
Basit bir amcliyatla katarakllan kurtula-
bilirtiniı. Y«t«r ki g«<iktirm*yin
OAZ MUnuNU KOR
« ı l q n . ı C ; ı
2 ı t 2 " ! !C ı:-=-| Siflı P»lıkli«ijı JC212 233
l P21K 231 7J 5e ( o d r k i y U i h l ı n ı j ı |C2I«1 lî» 10 U