Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15MAYIS1994PA2AR CUMHURtYET SAYFA
KULTUR 15
GÜNDEMDEKIKONU ANNELERGÜHÜ
ONAT KLTLAR
O
zamanlar Antep'te çarşılar
uzun, sokaklar dar ve dolaşık.
kilerler dolu, kışlalar boş, ya-
şam ağırdı.
1915 yıbnda, kentin müftüsü Kürt
asıllı Hacı Osman Efendi'nin. yanan bır
evin pencerelerinden atlas yatak örtüle-
rine sararak Keder Hanım'İa kıanı kur-
tardığıgâvurvurgunugünlerindenbirin-
de, bir kız tonınu daha doğdu.
Baba Mustafa Efendi, kızının kulağı-
na üç kez, tekbirle birlikte adını bağırdı:
Asiye!
Ben o evi de avlusunu da iyi bilirim.
Ortasındaki delikten nedense kükürt
kokulu san san bir toz çıkan mermer
sütıuı başlıklanndan birine oturup
akşamın olmasıru beklediğim o avluyu.
Adına "kane" denilen ve evden eve do-
laşan akarsuyla dolu mermer havuzun
yanında akşam sefalan ve safranlar
açar, duvara sanlmış yasemin ağacının
kokusu zeytin ve gübre kokusuna
kanşırdı.
Geienekler bir yazgi gibi
kek terzisine diktirilen o ilk mantoyu
giydiği giinün mutluluğunu hiç unut-
muyor. Sonra gene ağabeyi Nazmn'ın
yardımlanyla yeni harfleri öğrendj.
Romanlarokumaya başladı. İik oku-
duğu romanı hatırlıyor. Eylül; Mehmet
Rauf.
Sonra başka romanlar.
Taşra'da, evlerde, geçmjş zamanın
roman okuma 'ritüel'ini çok iyi hatı-
rlanm. Tandınn başına çoluk çocuk
oturulur, gaz lambası ışığında, biri mo-
noton bir sesle ağır ağır okurken öbür-
lerisessizdinlerdi.
1932 vılında hukuk fakültesinden
giderek yenı adını yazdırdı. Kimbılir
beiki de bir kimlik değişimi isteğj.
Ama asla bir "maske" değılT "O yıl
Elazığ'da bir kıyafet balosu yapıldı. Ağı-
rceza reisinin kansı, Muş folkJor giysile-
riyle gelmişti. Bana konuk geldi. Ben en
sevdiğim kırmızı elbisemi giyip gftmiş-
tim. Ne isem o olmayı severim..."
Doğduğum ver olan Alanya'yı haü-
rlamam. Ama daha sonra gittiğımiz ve
çocukluk yıllanmın geçtiği Izrrur. tüm
aynntılan ile belleğimde.
Dolayısıvla onun İzmir yıllannı da
çok iyi hatırlıyorum. Güzel bir parfüm
kokusu, birşapkatülüvemutlubiryüz-
çocukluğun kentine. Antep'e dönüldü.
Zor yıllardır çiftlik yıllan. Boş bir
arazide güç koşullarda yapılan kerpiç
yana evleri, ahırlar. Susuz, sansıcakta
kavrulan tarlalar, saman kokusu ve
durmaksızın cırlayan ağustosböcekleri.
Meliha Hanım bütiin bu güçlükiere de
katlandı kocasıyla birlikte. Çocuklannı
büyütüyor. kendi kişisel eğitimini de
sürdürüyordu. 1946da çok partili yaşa-
mageçildiğinde. Dernokrat Parti'nin ilk
kurucuları arasında yer alan kocasına
saygı duydu. ama arkasından gitmedi.
Ali Rıza Bey. Atatürk'ün oldukça
yakın çevresinde bulunmuştu. tshak
O evde bir üzüm tanesi gibi büyüdü.
Güneş, riizgar ve zamanla olgunlaşa-
rak. O devirde çocuklar öyle büyürdü.
İlk hatırladığı şeylerden biri. ûst kat-
taki büyük odanın ortasında kocaman
bir top mermisi. Savaş, zamanın ağır ve
kilü tarlasıru kanlı izlerle siirüp duru-
yordu.
Ama bence gene de içinde bir parça
sevinç olmah. Çünkü tüm yıkıma. kan.
gözyaşı ve yoksulluğa karşın Antepliler
tek başlanna verdikleri savaşın gururu-
nu taşıyorlardı.
Odanın ortasında pencereleri parça-
layıp girmiş bir top mermisi. Kapılar
kınk. eşyalar ya kayıp ya parçalanmış.
kilerler bomboş, avludaki ağaçlar bile
yanmış. Ama gene de evin, sokağın ken-
tin havasında bırzaferduygusu.
Mahalle mektebinde Ayşe Hoca'dan
Kuran, İlmihal. Ahmediye. Muham-
mediye öğrenip "hrfzederek" eğitim
gördü. Mektep dedikleri şey, yontul-
muş havara taşından tek gözlü bir bi-
naydı. Yerdehasınn üstüne dizçökmüş
çocuklar sallanır dururlardı. İlkokul, o
yıllann karanlık anılannı çok fazla de-
ğiştirmiyor. Eğitim henûz çok Os-
manbydı.
Savaşlara. işgallere, isyanlara, kıyı-
mlara karşın yaşam, yüzlerce yılın ağır
tortusunu taşıyor; geienekler, biryazgı
gibi bastınyordu.
Değişim başladı
Yüzünü bile görmeden evlendirecek-
leri adamlar için yataklara, yastık kılı-
flanna. mendillere nakışlar işleyerek za-
manı umutsuz bahçelere çeviren tüm
küçük kızlar gibi o da "taammüd edil-
miş" bir yaşama hazırlarurken değişim
başladı.
Tohum herzaman oiduğu gibi uzak-
lardan geldı belkı. Tıpkı riizgarla savru-
lan polen tozlan gibi. Ama çiçek ve top-
rak hazırdı. Bundan eminim.
Eminim, çünkü sırça köşklerinde ya-
şayan ahir zaman bilginlerinin söyle-
dıklerinin doğru olmadığını bilirim.
Anadolu'nun ücra köylerinde, kasa-
balannda, kentlerinde çok yaşadım.
Oralarda ayaklannı soğuk tandıra sok-
muş ısınmaya çalışan küçük kizJann
daracık gergeflerine işledikleri büyük
dûnyalan tanınm. Bir evden öbürüne
geçen sular. acılar veyoksulluklarla bir-
likte geleceğin hayallerinı taşır. Ve o ha-
yallere ulaşamadı henüz bilginlerimiz.
Belki birkaçsanatçı... O kadar.
Değişim başladı. Ve on dördünde çar-
şafa giren Asiye, on beşinde çarşafı attı.
Ağabeyi, İstanbul'dan ona ve ablasına
mantoluk kumaş göndermişti. Bir er-
AsiyeMeliha
(Fetoğraf:FttİZ KUTLAR)
yeni mezun. tanıdığı biriyle, akrabası
Ali Rıza Bey'le ev lendi ve önce Suruç'a.
sonra Kayseri Bünyan'a gitti. Bünyan'a
giderken başörtüsünü deçikardı. Şapka
gjydi. Bir başka mutluluk. Çünkü An-
tep'te iken ağabeyinin fötr şapkasını
tepesindeki yanğı düzelterek kafasına
geçirir, aynada kendine bakardı. Güzel
bir kızdı. Şapkayla kendini daha da be-
ğenirdi.
Ağabey Nazım. ona hem kızar hem
de bu hallerini sevimli bulurdu. Keniin
öncülerinden biriydi. İlk balonun dü-
zenlenişinde, ilk tiyatronun gelişınde o
da görev almıştı. Belediye Başkanı, Dr.
Medt Bey ve öbürleri.
Asiye, Elanğ'da savcı olan eşiyle bir-
likte Halkevi'nin açılışına gitti. Milli
Eğitim Bakanlığı klasıkleri ile tanışması
o yıla rastlar. Sonra onlan düzenli oku-
ma ya çalıştı. En sevdiği yazar ise Bal-
zac.
Gene o yıl ismini değiştirdi. Meliha
oldu. Nüfus idaresine, yargıç karanyla
le. Evler. iki üç yıldır ıki üç kez değişti.
Ama hepsi de güzeldi. İkinci Karanti-
na'da. Güzelyah'da..
İlk kez tramvayia karşılaşıldı. Fuaria
ve Medrano Sirki ile. Filmler hiç kaçın-
Imazdı. Elhamra. Tayyare ve Yeni Si-
nema'da Greta Garbö filmleri izlenirdi.
Benım de ilk sinema deneyimim orada.
Gene bir Garbo filmi: Ninotcka.
Bir Cumhuriyet kadını
İkınci Dün\a Savaşı, damgasını "Ek-
mek karnesi \erilmiştir"' sözleriyle nüfus
kağıtlanna vurmakla kalmadı, aılenin
yaşamına da vurdu. Hem inançlı. idea-
list ve dürüst bir Cumhuriyet yargıcı,
hem de bir çiftçi ailesinin çocuğu olan
Ali Rıza Bey, Aniep'tekı çiftlikte tonlar-
ça buğday yetiştinlırken burada.
İzmir'de patates ekmeği ile yetinmeye
ve Mılli Koruma Kanunu'ndan ötürü
ko\uşturulan tüccarlann baskısına is-
yan edip istifava karar verince, yeniden
Rafet ve Öıtıer Asım Bey'ler arkadaş-
lanydı. Atatürk'ü çok sever, ama fsmet
tnönü'den hoşlanmazdı. Nedeni, büyük
bir olasiiıkla 'foprak reformu' idi... Bu
nedenle. Yazı köylülerinin. üstlerinde
Suriye'den kaçak gelmiş saten yakalı,
kuyruklan kesilmiş frak oeketleri, alt-
lannda amerikan bezinden beyaz şal-
varlarla büyük topluluklar halinde İsla-
hiye'ye toprak dağıtımına koştuklan
günlerde yapılan 1950 seçimlerinde
Cumhuriyet Halk Partisi'neoy vermedi
Ali Rıza Be>.
Meliha Hanım'sa "Bu senin meselen"
dedi kocasına. "Ben toprak reformuna
karşı değiü'm. Oyumu Halk Partisi'ne
»ereceğinı.." Öyle de yaptı.
Kocası da ona saygı gösterdı.
"Güzel, çok güzel bir eviilikti" dediği
bu birliktelık 1951'de noktalandı. Ko-
casının erken ölümüyle Meliha Hanım
genç yaşta, beş çocukla yalnız kaldı.
Onu o yıllardan hatırlanm. Ayağı-
nda kırmızı Antep yemenisi, başında
oyalı yazmasıyla, yüzü güneşten ka-
rarmış, tarla tapan dolaşır; toprak işle-
riyle, mahkemelerle, arazi komşulanyla
uğraşırdururdu.
Tek başına.
Büyük kızı Iiseyi bitirip üniversite
yaşına gelince yeni bir sorun çıktı. Kar-
deşleri dışında ona pek yardımcı olma
fırsatı bulamayan ailenin yaşlı erkek-
leri, meclisi topladılar. Kızını tek başına
büyük kente göndermenın sakınca-
lannı anlatular. Ama o, bağımsız dü-
şünceli bir 'cumhuriyet kadını' gibi dav-
randı:
"Ben çocuklanının üniversite eğirJmi
görmesini istiyonım. Siz bundan cekini-
vorsantz soyadınızı değişttrebilirsiniz.
Ben kızımı üni>ersiteye yoUayacağım.."
Yolladı da. Bütün çocuklannı.
I959'da İstanbul'a geldi. çocuk-
lannın peşinden. Şimdi o uzun yürüyüş
günlerini düşünüyorum. Çocuklan sa-
bah erkenden even çıkarken onlann ne
giydiklerine bakardı. Kalın kazaklar
giymişlerse anlardı bir gösteri yürüyü-
şüne katılacaklannı, coplann etkisini
azaltmak içın üsl üsle giyindiklerini.
Çocuklan, genel olarak gençleri her
zaman anlayışla karşıladı, sevgiyle ku-
cakladı; ama hiçbir zaman düşünceleri-
ne katılmadı. Onlan aşın hayalci. ger-
çekdışı buluyordu.
Görece özgürlükçü 1961 Anayasası'-
nı destekledi. Başta Cumhuriyet olmak
üzere tüm ilencı yayın organlannı ve
yazarlan inanılmaz bır bağlılıkla oku-
mayı sürdürdü. Sanaı olaylannı yakı-
ndan ı/ledı. Ruhi Su, Genco Erkal, Ti-
mur Selçuk, Fazıl Hüsmi Dağlarca
yakın dostlan oldu.
Seksen yıla yaklaşan ömûr
"Klasik Batı müziğini de halk müziği-
u de çok severim. İyi konserteri kaçı-
rmam. Bu müziği. >ani klasik Batı müzi-
ğini ne zaman sevmeye başladığımı ha-
tniamıyonıtn. Çok eskiden olmah. Beet-
hoven, Mozart en se»diğim besteciler.
Operaya da giderim, ama çok zevk
aldığımı söyleyemem..."
12 E> lül sonrasında evinin kapılannı,
ünlü "Aydınlar Dflekçesi" için toplanan
Aziz Nesin ve arkadaşlanna açtı. Onla-
ra kendi elleriyle çörekler, kurabiyeler
ikram etti. Necla Fertan'a, Gencay Gür-
soy'a. Hüsnü Göksel'e. Gündüz Vas-
saPa.
Yaşı bır parça ılerlemiş olsa da ınanı-
Imaz bır gençlik rüzganyla katıldı SHP
ılçe toplantılanna. Yaşamını. bilinçli bir
'cumhiıriyet yurttaşı'nın sadelığıyle sür-
dürdü.
1993 onun için, ömrünün sayılı acılı
yıllanndan biri oldu. Oğlu gibi sevdiği
Üğur \lumcu\u ka>bettı. Sıvas olay-
lannı yaşadı ve gözlerindeki rahatsızlık
nedeniyle gazetesini rahat okuyamaz
oldu.
1994'te Refah'ın zaferi için ise şunlan
söyiedi: . -
"Ben iyi bir Müslümanım. Ama gös-
termelik Müslümanlıktan da nefret ede-
rinı. Laik bir cumhuriyetçi obnakla
Müslüman olmak arasında hiçbir çetişki
görmüyonmı. İster Türkçe okunsun
ezan, ister Arapca; benim için fark et-
mez. tkisini de seıerim. Benim laiklik an-
layışım bodur..."
Bunlan söylerken yüzü sonsuz birse-
vecenlikle aydınlanıyordu.
Seksen yıla yaklaşan ömründen kısa,
küçük aynntılar sunabildiğjm Asiye
Meliha, benım anamdır. Bütün analar
gibi olağanüstüdür. Onun yaşamı da
bütün analannki gibi büyük bir des-
tandır.
Bu küçük yazı. 'anneler günü'ndc.
tüm analar için. tüm çocuklar adına bir
tutam kır çiçeği olarak anamın elini
öperken verilmek üzere yazıldı.
Ayşegül Aldinç yeni kasetiyle 'mütevazı hedefler' yerine 'moda kurallan' yeğliyor
'Ryasanın kurallan bana göre şekillendi'
CLTVIHUR CANBAZOĞLU
Türk pop müzik pazannda sesinden çok görii-
nüşüyle sivrilen gençlenn yaratüğı hareketliük ye-
rini bıkJanlığa bırakırken 'deneyimli seslerin' az ti-
rajlı ama kaL'teli çalışmalan ön plana çıkıyor. Bir
lokomotif parçarun ardında sıralanan sekiz, dokuz
doldurma şarkıyla ârvede yer arayan yeni isimleri
iştahla yaratan medya, yine aynı iştahla >-iyip bitiri-
yor. Bu toz duman arasında söyleyeceği daha fazla
şeyi olanlar ise aradan sıynhp yine aynı silahlarla
basanyı yakalıyor.
Orneğin bugüne dek kendine "mütevazı hedefler'
seçip gönlündeki şarkılan söy lemeye özen gösteren
Ayşegül Aldinç. yeni kaseti "Alev Alev"le oyunu
"moda kurallara" göre oynuyor. Artık her TV ka-
nabnda Aldinç'le karşılaşmak olağan bir durum.
Şüphesız, on beş yıldır sanatıyla atbaşı giden 'güzel
kadın' imajından yararlanarak geniş kitlelere önce
kendini, sonra da kafasının içini tanıtmaya çabab-
yor Ayşegül Aldinç.
Son dönemde "Aziz Ahmet" adlı TV dizisi ve
"Ağnya Dönüş" adlı filmiyle de gündemde olan
Aldinç, bundan böyle daha büyük oynayacağını
beürtiyor.
- Türk pop müzik piyasasında oyunu kuralına
göre oynamak ne anlama geliyor?
Uzun süre, şarkıcının kalitesi kaset satışlannda-
ki başansma göre değerlendirilince bende tam tersi
bir saplantı doğdu. Çok satacak ticari parçalar ye-
rine daha niteükli ama daha az kitleye seslenen
şarkılara yöneldim. Bir yandan kabteyi hedefler-
ken diğer yandan piyasanın şartlanna direniyor-
dum. Sonra gayet profesyonelce bakışla da kaliteb
işler yapılabileceğine inandım; yeter ki seçtiğirjiz in-
sanlar doğru olsun. O insanlarla doğru frekansı
bulutıca her şey kolaylaşrnaya başladı, piyasanın
kurallan da bana göre şekillendi.
- Kasetin çalışmalanna girişirken Onno Tunç'la
çauşacağımzdan otürii hayli he.vecanlıyduuz. Tunç'-
un getirdiği fazlalık neydi, milyonluk tiraj hedefi
kaçlarda kaldı?
Artık milyonluk kasetler hayal; iki yüz bin satan
kaset basanlı sayılıyor. Onno'ya gelince; tabii kali-
tesi ve deneyimiyle kasete çok şeyler kattı. Ancak
kasetin olumJu yarunı Onno Tunç'la sınırlamak
benim sanatsai gebşimime ve diğer arkadaşlann
emeklerine saygjsızlık olacaktır.
- Söz Onno Tunç'tan açıbnışken kendisinin kasete
adını veren Alev Alev adlı bestesh fe ilgili bir soylenti-
yi aktarmak gerekiyor. Bu parçanın Seyyal Taner'-
in Geu'yonım ve Aylin Li>aneli''nin de Sil Baştan ad-
lanvla sesiendirdikleri bir Y unan bestesine çok ben-
İnsanın
yaşadıkça iyi
yapabileceği
her şeyi bir
arada sunma
arzusundan
doğuyor bu
çaba. Benimki
müzik ve
sinemayla
smırlanmış
durumda. Bu
çabalan hırs
ya da rekabet
gibi yönlere
çekmek doğru
değil bence.
zediği iddia ediliyor...
Hayır gerçekten bu parçayla hiçbir benzerliği
yok 'Alev Alev'in. Belki Ispanyol ezgisi taşıdığı için
böyle bir izlenim yaratmış olabilir. Üstelik Gipsy
Kings de satın aldı parçayı. Benım müzik kulağım
canavar gibidir. benzerbği hemen anlardım yoksa.
- Dikkat çeken bir başka ayruıtı da kasette Tank
Tarcan'ın fotoğrafının büyükçe kullanılmas). lar-
can'a klipte de yer vermeyi düşünüyor musunuz?
Plak şirketi böyle bir fotoğrafı koymamızı ıstedi.
Tank da hoş çocuk aynca. Fotoğraf açısından ka-
sette Tank'a büyük yer aynlmasında sakınca gör-
medim. Birlikle seslendirdiğımiz Şimdi İkimiz ön
plana çıkmadığı için diğer şarkılann klıplenne
önem verdik.
- Kasette insanların kulağına hemen yerleşen dörf.
beş parça var. Bunlann arasında hangisinin başansı
sürprizoldu?
Omeğin ben "Hoppa"yı söylemek ıstememiştim.
Şimdi "Alev Alev"den sonra o yükselmeye başladı.
Bır süre sonra "Yanhşsıır ve "Al Beni" ön plana
çıkacak. Pop müzik. bilindiği gibi kolay tüketmek
için yapılıvor: bu nedenle şarkılan sırayla kullana-
cağım. Buna rağmen yeni kasetin ne zaman çıka-
cağinı sormaya başlayanlar var. İki yıldır kasetle
yatıp kalkıyorum. çok yoruldum ama temmuzdan
itibaren araştımıaya. beste seçmeye girişeceğjz.
- Bu kez kaseti kimeemanetedeceksiniz? İki kaset
arasını hayli uzak tutan şarkıcüardansınız. Dünyada
bu süre bir, bir buçtık yd arasında değişirken stz ne-
den iki yılı aşıyorsunuz?
Yeni kaset ıçın kafamda bazı ısımler var ama bu
pıyasada herkesın eşref saatini yakalamak zor.
Kimi tatilde. kiminin başka işi oluyor.
Doğru dürüst iş >apabilmek için de ekibi top-
layıp uzun süre çalışmak gerekiyor. Bu nedenle be-
nim kasetlerim iki buçuk yıllık çalışmalar sonucu
bitivor ancak.
- Yeni kasetle beraber sürekli TV ekranında gö-
rünmeye başladınız. Hatta bu konuda Tansu Çilier'i
bile alt ettiğinizle ilgili espriler yapıMı. TeJevizyon
nasıl bir silah?
Her konserde, her toplantıda insanlann şarkılan
benımle birlikte söylediklerini göriiyorum. Bu ka-
dar kısa sürede öğrenmelerinde TV'nin büyük
payi var herhalde. Insanlanmız okuma tembeli ol-
duğundan Türkiye'de televizyon çok çok önemli.
Aynca TV her yere girmiş durumda. Bunu 'Taş-
lann Sırn" adlı dizinin çekiminde fark ettim ve tüy-
lerim ürperdi. Allah'tan cekim yaparken mağara
evlerde çalışıyorduk. Mağarada televizyon \ardı;
küçük kızlar 'Ayşegül Abîa TV'de fihnin gösterili-
yor, beraber seyredeiim mi' dediler. Oturacak yer
yok, televizyon var. İrkildim.
- Sanat dünyasında Sezen Aksu, ZuhaJ Oleay.
Füsun Önal, Nurseli İdiz, Ayşegül Aldinç gibi ünlü
isimler birçok sanat dalı arasında gidip geu'yorlar.
Siz bu aray ışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsanın yaşadıkça iyi yapabileceği her şevi bir
arada sunma arzusundan doğuyor bu çaba. Be-
nimki müzik ve sinemayla sınırlanmış durumda.
Bu çabalan hırs ya da rekabet gibi yönlere çekmek
doğru değil bence.
-Peki oyun gücünüz nasıl keşfedildi?
Önce fiziğimden ötürü beni keşfettiler. sonra in-
san malzememin zenginliği dikkat çektı. Küçüklü-
ğümden beri sanatın içindeyim ben. bu işler ana-
dan doğma oluyor. zorlamayla bir yere vanlmıyor
tabii ki.
- Sinemaya da değinelim. İstanbul Lluslararası
Rlm Festivali'ne katılan \e başrollerinden birini pay-
laştığınız "Ağrıya Dönüş" ideolojisiyle kitabından
yararlanılan Haluk Şahin'in ana mesajın tersineçev-
rildiği iddiasi) la ola\ film haline geldi. Tunca Yön-
der'in >önertiği film, eğer gösterime girebilirse, hayli
tarttşmaya neden olacak. Siz Ağrıya Dönüş'ü nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Biryıl ara vererek çektiğımiz bir film bu. Sorunlu
bir setti; önüne metin geliyor, o yoğun lempoda ne-
yin ne olduğunu pek anlamıyorsun. Ancak filmi
seyredince rahatsız aynldım salondan. Haluk Şa-
hin'e hak veriyorum. tutarsız bir film bence "Ağn-
ya Dönüş".
- "Aziz Ahmet" adlı dizideki Ceyda rolünüz dik-
kat çekti. On ikinci bölümüne ulaşan diziyi herkes
sıradan bulsa da izlemeden edemiyor. Bu ilgiyi neye
bağlıyorsunuz?
Son derece basit öykü; daha önce de defalarca
işlenmiş. Ama senaryoyu yazan Uğur'un (Yücel)
oyuncuian iyi seçmiş oünasının. insanlann rolleri-
ne iyi asılmalan sonucu bu başan geldı. Şu anda
kesinleşmese de yedi bölüm daha çekılmesi plan-
lanıvor.
PENAL1T
MEMET BAYDUR
Köylölüğün Anatomisi
Sb'ng'i sever misirtiz? Hani şu çok ünlü pop müzik şar-
kıcısı. Zamanımızın birçok pop müzisyeni gibi siyasal
bilinci gelişmiş, ilerici bir insan. Irk ayrımına karşı, sava-
şa karşı konserlerde baş köşededir hep. AIDS hastaları
yararına, açlıktan ölen çocuklar yararına verilen konser-
lere koşar, para pul istemeden çalar. işçi kökenlidir,
yoksul bir ailenin çocuğudur ve artık çok zengindir. Ge-
çen yıllarda, uğraşlarına bir yenisi eklendi Sting'in. Bre-
zilya'mn yağmur ormanlarında, tropik ormanlarda ya-
şayan on sekiz kabileyi korumak. Amazonlar'da yaşa-
yan bu insanları korumak, o tropik ormanları korumak
demektir. Binlerce hektar orman hızla yok oluyor Brezil-
ya'da. Çokuluslu şirketler; kültür, bitki örtüsü, kabile, in-
sanlık filan dinlemeden yeryüzünün en büyük yeşilliğini
hızla çöle dönüştürüyorlar. Binlerce kilometre uzakta
yaşayan insanları da olumsuz etkileyen zincirleme çir-
kinlikler yığılıyor dünyanın üstüne.
Sting ve sevgi/isi Trudie Slyler, dolar hesabıyla kırk
kere milyoner olmalarına rağmen, işi gücü bırakıp, bu
Amazon kabileleriyle dostluk kurdular. Aylarca o tropik
yağmur ormanlarında yaşadılar. Dünyanın gözü onlara,
onlarla birlikte de, ister istemez orada yaşayan insanla-
ra çevrildi doğal olarak. Basınıyla, televizyonuyla olup
biteni yakından izlemeye başladı herkes.
Amazon ormanlarının derinliklerinde yaşayan on se-
kiz kabilenin en büyüğü Kayapo kabilesi. Şefleri de dün-
ya tatlısı bir Kızılderili: Reis Raoni. Neredeyseçırılçıplak
dolaşan, gövdesini süsleyen çeşitli takıların yanı sıra alt
dudağın içine takılan yuvarlak bir tahta parçası sayesin-
de, bu dudağı, çapı neredeyse on santimetrelik bir daire
oluncaya kadar genişletmiş bir insan Reis Raoni. Bütün
kabile ve diğer küçük kabilelerin şefleri, savaşçılar, ka-
dınlar, çocuklar, hep beraber Sting ile Trudie'nin çevre-
sinde birleşiyorlar.
Sting ile Trudie, lüks içinde (ne demekse?) yaşaya-
caklarına, akıllarını, enerjilerini, paralarını, zamanlannı
bu insanları ve onlann yaşadıkları ormanları korumak
için harcıyorlar. Çevre kirlenmesi, kanunsuz kuralsız
ahlaksız orman katliamı, Kızılderili kültürünün önemi ve
korunması üzerine düzenlenen basıntoplantılarıyapılı-
yor. Bu toplantılar Amazon nehrinın kıyılarında, tropik
ormanın içinde yapılıyor. Amerikalı. Ingiliz, Fransız, Al-
man basını, dergiler, televizyon kanalları oralara muha-
birlerini göndermek zorunda kalıyorlar. Sting, genç in-
sanlann çok sevdiği, önemsediği bir insan Fotoğrafları,
söyledikleri gazete tirajlarını arttırıyor Reis Raoni hep
Sting'in yanıbaşında, mutlu
Ormanı kurîarma kampanyası tutuyor. Yerlilere yar-
dım yağmaya başlıyor. Yazılar, röportajlar, söyleşiler,
açıkoturumlar... düzenleniyor. Bir de büyük bir stad-
yumda büyük bir pop konseri elbette. Bir Yağmur Orma-
nı Vakfı kuruyor Sting. Bu büyük paranın iyi yönlendiril-
mesi için gerekli. Vakfın parasal gücü büyük boyutlara
ulaşıyor. Sonra bir gün..
Sonra bir gün Sting ile Trudie korkutucu bir şeyin farkı-
na varıyorlar. Onlar, Amazon ormanını ve orada binler-
ce yıldır yaşayan yerlileri emperyalizmin pençesinden
kurtarmaya çalışırken, kurtarmaya çalıştıkları yerliler,
Avrupadaki büyük mobilya şirketleriyle gizlice anlaş-
mışlar bile! Kayapokabilesi, Reis Raoni'nin liderliğinde,
kendi elleriyle ormandan kestikleri on beş milyon dolar
değerinde binlerce abanoz ağacını Avrupalı mobilyacı-
lara satmışlar bile! Bütün bu anlaşmalardan ve satıştan
ve ödemelerden Sting'in ve Trudie'nin haberi yok. Bir
tarafta Amerika destekli Brezilya şirketlerinin başlatttğı
orman yağmasını durdurmaya çalışan, işçi sınıfı kökenli
iki ünlü ve zengin insan; öte yanda kurtarmak istedikleri
insanların büyük mobilya trösttehyle yaptığı gizli anlaş-
malar.
Sonuç: Binlerce ağacın, aynı ormanda binlerce yıldır
yaşayan insanlar tarafından kesilip satılması. Bu yetmi-
yormuş gibi, büyük basın organları Amerika ve Avrupa-
daki magazin yayınlarında Yağmur Ormanı Vakfı'nı ve
Sting'i üçkâğıtçılıkla suçlamaya başlıyorlar. Sonunda
'abanoz ağacı anlaşması'run Sting'den habersiz, Kaya-
po kabilesinin ileri gelenleri ile Avrupalı mobilyacılar
arasında yapıldığı anlaşılıyor. Bu seferaynı boyalı basın
%ting ile hafitten dalga geçmeye başlıyor.
Bir kez daha yoksulları korumak, yardım etmek isteyen
bir idealistle; yardım edilmek istenen yoksulların karşı
karşıya kaldığını görüyoruz. Trajikomikbirhikâye. Kimi-
leri bu işin sosyo-ekonomik açıklamasına girişebilir.
Psiko-antropolojik bazı tezler de ileri sürülebilir ama de-
ğişmez bir gerçek kırıntısı var ortada- Kayapo kabilesi
bin yıldır içinde yaşadığı ormanı kesip yabancılara satı-
yor, Kendi atardamarını kesiyor ve bu işi kendilerine
hayatta kalmaları için yardım etmek isteyen iki insanın
arkasından dolap-dümen çevirerek yapıyor.
Sting ile Trudie bu işeçokkırılmışlar. Yürekleri, düşle-
ri kırılmış. Gülünç duruma düşmüşler, alay konusu o\-
muşlar ama uğraşlarından vazgeçmemişler. İnsanlara
küsebilirsiniz ama bir ormana küsmek insanlığa sığ-
maz. Bu iki insanın çabalan sonucu, bugün Amazon or-
manlarında isviçre büyüklüğünde bir parçanın yakılıp
yıkılması engellendi. Brezilya. Avrupa büyüklüğünde bir
memleket oysa.
Sting'in Brezilya'da başına gelenler bana Türkiye'yi
ve bizim köylümüzü düşündürdü nedense. Amazon or-
manlarını; yalnızca büyük mobilya tröstlerinden, çoku-
luslu şirketlerden, mafya-politikacı ilişkilerinden kay-
naklanan çıkar hesaplarından değil, biraz da ormanın
gerçek sahibi olan 'köylüier'den korumak gerekiyor ga-
liba. Bu orman biterse, tükenirse, biraz da bu köylüler
yüzünden bitip tükenecek. İşin trajikomik tarafı, orman
biterse, ormanla birlikte o ormanı satan köylülerin de
sonunun gelecek olması. Köylülüğün anatomisi üstüne
uzun, derin, dalgın düşündürdü bu olay beni. Naif varsıl
müzisyenler, kurnaz köylüler, şirketler, bankalar, ne
ararsanız var işin içinde. Türkiye'de her yıl belirli aylar-
da çıkan ve kimselerin kılını kıpırdatmayan orman yan-
gınlarını düşündüm. Bilinç kirlenmesinin, çevre kirlen-
mesinin kaynağı olduğunu düşündüm. O kadar çok dü-
şündüm ki, giderek bir hindiye dönüşürken yakaladım
kendimi. Oysa Reis Raoni, yakında bir gün, abanoz ağa-
cından yontulmuş bir kuklaya dönüşecek. Bunu ben bili-
yorum ama o biliyor mu bilmem.
A BD 'de Türk sanatmüziği vakfı
Kültür Servisi - Altan Ender Güzey"in Amenka da kurdugu
"AEG Sema Vakfı"nın etkinlikleri sürüyor. Vakıf,
yayımladığı ilk discte Hanende Meral Uğurlu ve saz
arkadaşlan eşliğinde Itri. Sadullah Ağa, Tamburi Cemil Bey
gibi klasik bestecilerin eserlerini seslendirdi. Türk sanat
müziğini otantik yapısıyla korumayı amaçlav an vakıf. Nevv
York'taEkim 1993'te Uğurlu ve aynı ekibin İcatıldığı iki
konserdüzenledi. Vakfın kasetini yayımladığı konserde
sanatçı; İsmail Etede Efendi, 3. Selim, Münir Nurettin
Selçuk gibi bestecilerin eserlerini yorumladı. Taş plaklarda
kalmış eserleri deyayımlayarak unutulmaktan kurtarmak
istediklerini belirten Güzey. ABD'degeliştirilen bir
yöntemle taş plaklann önce bir sıvıyla temizlendiğıni. sonra
elektronik bır işlemden geçirilerek hemen hemen tüm
cıartılann gjderildiğini anlattı. Vakfın hiçbirmaddi amacı
olmadığını vurgulayan Güzey. klasik Türk müziğinin icra
edilmeyen eserlerini sanat yaşamına katmak ve bilimsel
müzik kitaplan yayımlamanın da hedefleri arasında yer
aldığını belirtti.