25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13MAYIS1994CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Tokgözlüidik MELIH CEVDET ANDAY L isenin onuncu sınıfın- davdım: bır gün öğret- menlerimızden biri sınıfa girince ilk söz olarak, "Efendiler, Avrupa'yı geçmiş bulunuyoruz" de- mişti. Anladığıma göre öğretmenler odasında konuşulmuştu bu, birlik ol- muşlardı bu konuda; duygulanan öğ- retmenımız de sevindırmek için bize aktarrruştı konuyu. Oysa sıralanmız delik deşikti. so- kaklar çamur içinde\di. evlerimizçağ- •daş konforla donanmışdeğildi. Ama ben ö>lesine sevınmiştim ki! Atatürk yaşıyordu, "Türk zekidir, Türk çalışkandır"diyordu. çağdaş uy- garlığ aşacağımızı söylüyordu. Uzun yıllar bırbiri arkasına yenilgınin \e yazgımızmışçasına sıneye çektığimız yoksulluğun ezilmişlığj altında bu söz- îer bize güven veriyordu. Evet, gene yoksulduk. ama bu artık yazgımız değildi bizim, gelecek için umutlu idik. Dahası, inanılmaz belki, ama yoksulluk içınde olsa bile biz top- lumun ilerleyebıleceğıne ınanıyorduk. Yoksulluk içınde "ilerieme"? Evet, çünkü tokgözlü idik. Aynca yüreğimizi güçlendiren bir şey daha vardı: Zengın ıle yoksul ara- sında uçurum yoktu. Bugün de inanıyorum ki, "ilerie- me", illededahaçok kazanmayı.daha çok harcamayı gerektinnez. Daha çok kazanmadan da, daha çok harcama- dan da, insan, insandğını yaşadığı duygusunu tattıkça mutluluğa erebi- lir. Peki. zekâ, çalışkanlık, tokgözlülük, bizım ulusal ıramızı (karakterimizi) oluşturan özellikJer miydi? Şiire. edebiyata, yazarlığa girdikten çok sonra, " f ûrk'ön kimliği'' konulu bir çahşmaya başlama hevesinı sık sık duymuşumdur. Böyle bir işe girişmek için önce şu soruyu yarutlamak gereki- yordu: Uluslann ıralan varmıdır? Dünyada önemli birtakım yazarlar, bu konuyu işleyen kitaplar kaleme al- dıklanna göre yukandaki soruyu "Evet" diye yanıtlamamız gerekiyor- du. Gerçekten de, bu tür kjtaplan gö- zönüne almasak bile, uluslann özelli- lerinden sözedildiğini biliyorduk. Bu- rada bunun ömeklerini vermeye kalk- mayacağım, çünkü herkes bilir: Ingiliz soğukkanbdır. Fransız aşıktır, İtalyan keyfini bilir, Amerikalının amacı pa- radır... Ama ben gene de "Türk'ün kimliği" konulu tasanmı gerçekleştirmeye kal- kamadım. Neden derseniz, yıllar geçtikçe gö- rüyorum ki, benim Türk'ün ırasını oluşturduğuna inandığım özellikler bir bir ortadan kalkıvor, onlann verini başka yeni özellikler alnordu. Başka bir deyişle Türk ulusu kimlik değiştiri- yordu. Nasıl olur? Bunu incelemeye. Türk'ün konuk- sever olduğu söylentisini ele alarak başlayalım. Gerçekte konukseverlik, ilkel top- lum insanının yabancıyı soydaş kılma geleneğınden kaynaklanır ve geri kal- mış toplumlarda görülmemiş bir ik- ram törenine dönüşür. Özellikle yok- sul aileler için konukseverlik, yoksul- luğun örtülmesi kaygısından başka bir şey değıldir. Bizim halkımız. zengin olma hevesi- ne kapıldıkça konukseverlikten vaz- geçmiştir. !ji de etmiştir, çünkü ko- nukseverliğin aşınsı aıle bütçesini yıkar. Ama bizim konumuz o değil; biz, halkımızın özelliği diye bilinen davranışlarda değışiklik olup olmadı- ğını araştınyorduk. Evet, Türk'ün ko- nukseverliği masal olmuştur. Ne? Halkımız zenginleşti mi? Zengınleşmedi ama zenginliğin gös- terişine kaptırdı kendini. Bu ıse tüke- tim ve harcama tutkusu biçiminde or- taya çıkıyor. Renkli TV ve beyaz eşya merakını örnek olarak verebilirim. Öyle ki, bu mallan edinmek için bütün gelirini (az gelirini) taksite yatıran aile- ler biliyorum. Demek tokgözlülüğü- müzü de unuttuk. Eski özelliklerini koruma uğruna ın- sanlanmızın yukarda söylediğim araç- lardan yoksun kalmasını mı isıiyo- rum? Hayır, ben sadeoe ulusal diye bi- linen birtakım ıralann değiştiğinden ve değişebileceğinden sözediyorum. Konukseverliğin ve tokgözlülüğün övgüsüne kalkmadım ki! Çalışkanlığa gelince... Atatürk o sö- zü, halkırruzda çalışma alışkanlığjnı uyandjrmak, yerleştinmek için söyle- mişti. Yoksa bü>ük çoğunluğu köylü olan bir toplumdan çalışkanlık bekle- mek boşuna olur. Köylü, tohumu toprağına attı mı, evıne cekilir ve bekler. Işte o kadar! Makineli tarım, sanatlar ve sanayidir çalışkanlığı isteyen ve bekleyen. Ata- türk bu amaca göre ulusal bir ıra deği- şikliğıni öngörüyordu. Ya zekâ? Aziz Nesin, yüzde altmışımızın ap- tal olduğunu söyledikten sonra güç bir konu elbet. Bana sorarsanız. aptal ulus yoktur dünyada. Bir topluluğa, bir topluma bağlı insanlann tek tek zekâdüzeyleriniölçtüktensonra bunun toplamına baksak vereceğimiz not olumlu çıkardı; çünkü büyük zekâlar kendilen için değil, herkes için çalışır. Onlar oluşturur toplumun zenginliği- ni. Bizde ise gerekseme duyulmayan budur. Herkesi sıraya sokmak istiyo- ruz. insanlarımızı sürüleştirmeye yö- neliyoruz. Köktendincilerin ülküsü bu değil midir? Büvükbirzekâ,güçlübirışıkgibidir. bütün topiumu, bütün dünyayı aydı- nlatır. Sürüyü aşmıştır o. hizadan çıkmıştır. varolmuştur. Ne diyecektim... Türk halkının d o ğasal, etik ve toplumsal özelhkleri diye öğrenegeldiğimiz davranış biçimleri- nin bir bır ortadan kalktığını. bunlann verini yeni davranışlann aldığını gö- rüp gözlemledikçe "Tûrk'ün kimliği" konulu çahşmaya yıllar önce iyi ki baş- lamamışım diyorum. Otobüste, vapurda. dolmuşta "yir- mi milvon verdim, elli milyon verdim" gibi sö'zleri duyup düşündükçe, kimli- ğimizin neden böylesine değıştiğine şaşıyorum. Devlet bütçesinde dışalım ve dışsaüm dengesindeki büyük açı- ktan sözediliyor. Sanıyorum ki, aile bütçeleri de böyle. Biz böylesine tüke- tici değildik eskiden. tokgözlü' idik. Batı burjuvazisi üretmekle kurdu kendi ırasını; biz gecikerek burjuvala- şırken üretmeyi unuttuk, onun yerine kumazlığı koyduk. Yüzde altmışımız kurnazdır. ARADABIR İRFAN O. HATÎPOĞLU Türk Hava Kurumu Güney Şb. Bşk. Kurban Derisi Savaşı Kurban Bayramı'nın yaklaşmasıyla kurban derilerinın kimin tarafından toplanacağı dinci-şeriatçı örgütler tara- fından kamuoyu gündemine getirilmektedir. Oysa, kur- ban derisi toplama yetkisine sahip, 2860 sayılı Yardım Toplama Yasası gereği tek yetkili kurum, Türk Hava Ku- rumu'dur. Kurulduğu 1925 yılından, yetkilerinin alındığı 1986 yılına kadar deri toplama çalışmasını başarıyla sürdürmüştür. Zaman içinde güçlenen dinci-şeriatçı ör- gütler, önemli parasal kaynak olarak gördükleri kurban derisini toplama çalışmalarının serbest bırakılması is- temleri sonucu, 1986 yılında özal hükümeti tarafından bu yetki, Türk Hava Kurumu'ndan alınıp Sosyal Yardım- laşma ve Dayanışma Vakfı'na verildi. Vakfm deri topla- mada deneyimsiz ve örgütsüz oluşu, yönetiminin dinci- şeriatçıların elinde bulunması nedeniyle toplama çalış- malarında başarısız olunmuştur. Ve deri toplama yetki- sinin 1992 yılında tekrar Türk Hava Kurumu'na verilme- siyle dinci-şeratçı örgütlerle THK arasında tam anlamıy- la bir "kurban derisı savaşı" başlamıştır. Kurban derisi savaşının baş nedeni, kurban derileri- nin büyük miktarda parasal kaynak oluşturmasıdır. Sa- yısal olarak irdelersek: Türk Hava Kurumu yetkilerinin alındığı 1986 yılından önceki Kurban Bayramı'nda (1985 yılında) yaklaşjk 2 milyon adet deri toplamıştır. Görev verilen vakıflar çeşitli etkenler nedeniyle deri toplama çalışmalarındabaşarılıolamamışlarve1991 yılında top- lanan deri miktarı 600 bin adede inmiştir. 1986-92 yılları arası altı yıllık dönemde kurban derileri dinci-şeriatçı ör- gütler tarafından toplanmış. bu örgütler yaklaşık 3.5 tril- yon lira gelir elde etmişlerdir. Deri toplama yetkisinin 1992 yılında tekrar Türk Hava Kurumu'na verilmesi dinci-şeriatçı örgütlerin "kurban derisi savaşı" açmas\- na neden oldu. Yerel yetkililerin dinci-şeriatçı örgütlerin etkisindebulunmaları nedeniyle 2860 sayılı Yardım Top- lama Yasası'nın etkin işletilmemesi THK'nın savaşı kay- betmesine neden olmuştur. Kurban derisinden elde edilen gelirler nasıl değerlen- diriliyor? THK tarafından toplanan derilerin gelirleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Çocuk Esir- geme Kurumu, Kızılay ve Diyanet Vakfı arasında pay edilmektedir. Her kurum kendi çalışma alanı içinde aldı- ğı payı harcamaktadır. Kurban derisinden en büyük payı alan dinci-şeriatçı örgütlerse elde ettikleri gelirleri, Atatürk düşmanı şeriatçı gençliğin yetiştirilmesi yönün- de harcamaktadırlar. Elde edilen bu gelir yasadışı Ku- ran kurslarının, yurt görünümü altındaki din eğitim merkezlerinin. cami yaptırma ve yaşatma dernekleri- nin, Akyazılı Vakfı, Milli Gençlik Vakfı, Server Gazi Vakfı gibi örgütlerin önemli finansman kaynağını oluşturmak- tadır. Bugün, kurban derilerinin toplanması işi fiilen dinci- şeriatçı örgütlerin eline geçmiştir. 2860 sayılı Yardım Toplama Yasası, uygulayıcılar tarafından uygulanma- maktadır. Yasanın uygulanması için zorlayıcı çalışmalar yanında THK'nın deri toplama çalışması yeniden göz- den geçirilmelidir. Toplama çalışmalarına ivme kazan- dınlmalı, toplayıcılar dikkatli seçilmelidir. Bunun yanın- da iletişım araçlarından yararlanarak, THK'ya verilme- yen her derinin dinci-şeriatçı örgütlere gideceği ve Atatürk düşmanı şeriatçı gençliğin yetiştirilmesi şeklin- de geri döneceği anlatılmalıdır. Kurban derilerinin THK'ya verilmemesi durumunda THK'nın deri toplama- daki yüzde 20'lik payı daha da azalacaktır. Ülkemiz üzerinde oynanmak istenen şeriatçı oyunla- rın bozulmasına katkıda bulunmak istiyorsak kurban derilerimize sahip çıkalım. OKURLARDAN jısana da parfc ücpefi J5en, benim gibi öğretmen olan eşim ve yine kan-koca ögretmen olan dostlanmızla birükte Validebağı Öğretmenevı'ne gittik. Arabamız için geçen yıl 4 bin lira olan ve şimdi 10 bin liraya çıkanlan park ücretini ödedik. Ama park > eri dolu olduğu için arabamızı içeride yolun kenanna bırakuk. Henüzjazsezonu başlamamış olacak ki öğretmenevinin kapılan kapalıydı ve önünde masa ve sandalye voktu. Biz de öğretmenevinin üst tarafında, huzurevinin önünde uzanan çayırlığa yöneldik. Biryer bulup oturduk. Henüz yarumızda getirdiğimiz termosu yeni çıkarmıştık ki elinde makbuz koçanı olan iriyan biri gelip, "Piknik için otüz bin lira ödeyeceksiniz" dedi. Donduk kaldık. İnsanlardan park ücreti alındığını ilk kez görüyorduk. Bö>lebiruvgulamadanhaberimizolmadığını, bu uygulamanın ne zaman başladığını sorduğumuzda, "Müdür Be> 'in emny le bugün başladık" diye karşılık verdi. Anlaşılan bundan sonra insanlardan da park ücreti alınacak. N'üfus böyle hızlı artarsa olacağı buydu. Demek öğretmenevleri bu konuda öncülük yapıyor, İcutlanz. Dönerkenöğretmeneviyöneticileriilegörüştük. Bu durumdan onlar da dertliymiş. "Böyle saçma şey olur mu?" dive uzun uzun yakındılar. "Bunu kampüs yapıyor" diyorlar. Bu ne bicım kampüs? Üç kuruşa hizmet eden öğretmenleri tırtıklamayaçaüşıyor. Nurettin Tüzün Oy Uğruna... DURSUN ATILGAN Almanya Atatürkçü Düşünce Derneği GenelBaşkanı H er 17 nisana vaklaşırken ül- lerken. onun trafık canavannın pençesinde kemi daha çok düşünü- canverdiği haberini alınca. hayallerle kan- rüm. Düşündükçe de ıçım şık sevinç tufanının, birdenbire sonsuz bir kan ağlar. 17 nisanlar, ba- ağıt tufanına dönüştüğü bır ortamı düşü- na, elindeavucunda olma- nün.îşteartıkojanıktürküdekigıbi,"nıah- makla birükte. etinden tır- lede ölüm yok bîı ne figandır "' sorusu göz- er 17 nisana vaklaşırken ül- kemi daha çok düşünü- rüm. Düşündükçe de ıçım kan ağlar. 17 nisanlar, ba- na, elinde avucunda olma- makla birükte. etinden tır- nağından ayırarak birikürdiği 3-5 kuruş ile evladını biryüksek okula girebilecek duru- ma getirinceye kadar okutmuş, hatta yük- sek okulda da okutma olanağı bulmuş ve sonunda onun okulu bitirmesiyle muradı- na ermiş bir ailevi anımsaürlar. Anasının, babasınm gün görmediğı bu evlat, o ana ve baba için bir gelir. bır havat sigortası, bir işsizük sigortası gibidir. Çün- kü ana-baba-evlat ilişkilerindeki olağanüs- tülük ve dayanışma Türk ailelenne özgü- dür. Bir evlat, anasına. babasına ve kardeş- lerine bakacak: onları muhanete muhtaç cı- meyecek; onlan, ağanın ya da beyin ırgatı. çobanı, uşağı yapurtmayacaktır. Çünkü o artık bir meslek sahibidır. Kolunda altın bileziği vardır. Böyle bir evlat >etıştıren ana ve babanın akıllanna koyduklan ilk iş. oğullannı baş- göz etmek ve onun gününü görmektir. Her bakımdan mutlu olmaktır. Bu hayal edilen mutluluğun verdıği en- gin sevinç duygulanyla. Türkiye'nin en ter- kedilmiş köşelerinden birisinde, bir köyde, köyleşmiş bir kasabada. hatta kasabalaş- mış bir kentte. belki de iki odalı bir gece- konduda evladını bekleyen bir ana-babavı yaşlanna kanşır. Biricik yavrusunu. hatta geleceğini yiür- miş bir ana-babanın durumu ne ise. Köy Enstitüleri'nin 1940 )ilının 17 nisanında doğuşuyla on vıl sonra batınlışı da odur. Köy Enstitüleri, 17Nisan 194O'ta, Atatürk Türkiyesi'nde kışıliklı bir eğitim vermek ve Türk köylüsündeki cevheri ortaya cıkar- mak için ülkemize özgü bir eğitim sistemi- nin uygulandığı okullardı. Me>veleri alın- mava başladığı bir sırada kapatılmıştır bu okullar. Türk köylüsünün elinden aydınlanma olanaklannı alan bu düşünce yapısının ne kadar ilkel, ne kadar bağnaz ve hatta ne kadar canavarca olduğunu düşünüyor; her yıl, 17 nisan güneşini batıranlan yeniden nefretle anıyorum. Ama. ülkemi sevdiğim için de kahroluvorum. Evet nasıl olmuşsa olmuş, Köy Enstitü- leri miting meydanlannda -oy uğruna- propaganda malzemesi yapılmış ve Tür- kiye'de demokrasinin başlangıçtaki ilk sı- navında. ülkemizin belkemıği olan ve nü- fusun o zamanlara göre yüzde 80 kadannı oluşturan köylü kesimine karşı darbe ger- çekleştirmiş ve ülkemizde demokrası daha düşünün. O ana-baba, yüksek okul bitir- doğarken yara almıştır. Oysa, Türkiye'de miş "altın bikzikü" evladını dört gözle bek- 21 bölgede 21 Köy Enstitüsü ile bir eğitim meşalesi yakılmış ve böylece >Ü2yıllardan beri karanhkta bırakılmış köylenmizin ay- dınlanması amaçlanmıştı. Bu meşalevi söndürmedeki becerilerini ve entrikalannı ortaya koyanlan saygıyla anmak mümkün müdür? Köylüden oy toplayarak yine köy- lüye düşmanlık yapana saygı duyulabilir mi? 20. yüzyılın yüzakı, büyük önderimiz Atatürk, köylümÜ2 için 1925 vılında bakı- nız ne demiştir: "Türkiye'nin hakiki sahibi ve efendisi, ha- kiki üretici köylüdür. Y edi yüz yıldan beri dümamn dört köşesine göndererek kanları- nı akıttığımız, kemiklerini yabancı toprak- larda bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alıp gereksiz vere har- cadığımız ve buna karşın sürekli bor gönip aşağıladığımız ve bunca fedakarlıklarına ve iyiliklerine karşı, nankörlük, küstahlık ve baskıyla uşak derecesine indirmek istediği- miz bu asil sahibin huzurunda, bugün saygıy- la hakiki vaziyctimi/i alalım." İşte bü,vük Atatürk'ün dedigini eğitim alanında başlatanlar, yani köylünün huzu- runda gerçek tutum ve tavnnı saygıyla al- mak isteyenler. ne >azık ki, vine olmadık gerekçelerle suçlanmış, yine onlann çocuk- lanna da -ana ve babalanna yapıldıgı gjbi- haksız muamele yapılmıştır. Eğer Köy Enstitüleri 1950'lerde siyasa canavannın pençesine verilip, doğarken öl- dürülmeseydi. Türkiyemiz. yüzde yüzü bi- limin ve uygarlığın ışığından yararlanan okur yazarlarla dolacak ve çehresi olağa- nüstü güzelliktedeğişmiş olacaktı. Dolayı- sıyla da bugünkü bölücü terör ve süper bağnaz terör beslenme olanağı bulamava- TARTIŞMA Hukuk, şiir ve Yekta Güngör Özden O ktav Akbal, bır yaasında şöyle diyor "Öncellkle şairdir Yekta Güngör Özden... Biryandan hukuk öğrenjmi, bir yandan edebiyat sevgisi. Oysa derler ki, edebiyata en uzak bilim dalı hukuktur. Nice şair hukukçular tanjyonım." Ta 1950'denbu yana şiirle hukuk arasında yaşamaktadır Yekta Güngör Öiâen: Temalan aşk, sevgı, banş, özgürlük, dostluk ve ölüm ağjrhkh şiirlerinden bir bölümünün toplandığı "Tançiçeği", Fe Yayınlan'ndançıktı. Evet; hukukçuluğunun, Atatürkçülüğünün ve edebiyatçı kişiüğinin yanı sıra ülkegündeminin en yaşamsal konulanndaki uyanlan, sürekli öneçıkışlanylada tanıdığımız Yekta Güngör Özden, hukuk alanındaki yoğun çalışmalan arasında şiire de yer ayınr ve sanatı şöyle tanımlar: "İnsanı insan yapan, biraz da sanatçı yanıdır." Kitaba adıru veren şiirden birahntıyı birükte okuyalım: "Sfinnez karanlık sonsuza değin / Boğulur aydınlıkta kötülükler / Hayınlıklar, bağnazlıklar / Açar tançiçeği devrimimizin / Türkiye kadar." Abartısız bir yurtseverdir: Aydın yurttaş olmanın bilinci ve sorumluluğuyla görev i gereği. anayasa çizgisinden taşan hareketlere seyırci kalamaz. Etkin. yürekli, gerektiğince yüksek sesiyle bulunduğu 'onın'un şavgınlığını da y ücelten Özden'in şu dizelerini de okuyalım: "Ne zuliim / Ne ölüm / Korfcutur bizi / Ne ateş / Ne yıkım durdurur bizi / Yürüyoruz dağ deniz / Bir ölsek bin doğuyoruz / Büvüvoruz bayrak bavrak." Sürekli ölümle tehdit edılişıne. yasa teklifiyle susturulmak istenişine, politıka yaptıği yaygaralanna (özellikle sağ ve şeriat özlemcisi medyada), yaalı ve sözlü saldınlann yoğunluğuna aldırmadan yürür yolunda: "Her zaman, ber yerde ve her koşulda, doğrulan çekinmeden, olduğu gibi" söyler ve sav unur. Çünkü duyan, düşünen, bu birlikteliği paylaşmasını bilen biridir içimizdeki Yekta Güngör Özden. Şudizeleri bunu duyumsatır bize: "Hem •şık, hem ekmek, hem su / Odünsüz kişiliğim benim / Ne ateş / Ne savaş / Gölgesiz düşiincelerim." İnanmıştır: "Yollar birleşe birleşe kısalır / Güçler birleşe birleşe artar / Korkma, vur, dokun / Suçlusuyuz suskunluğumuzun." Susmaz, susturulamaz. Çünkü: "Özgürlük, banş ve mutluluk / \ arlığımızı adadığınnz..."dır. Divor ki: "İnsanlık pavuna düşen / Ne kavga ne savaş / Ne aymazlık, bağnazlık / Özgürlük, bartş, bağımsızlık / ve de/Kardeşlik, dostluk." Hukuk ve şiiri yaşam biçimi olarak secen Yekta Güngör Özden en iyi. en güzel ve en doğru biçimde sürdürmektedir bu uğraşlannı. 62 >ıllık ömrüne (daha uzun olmasını diiiyorum) şu değeri biçer dizeleriy le: "Ne gördükse yazgımız, payımız / Anlavabifdiğin kadar... Yaşamak... / Bir çocuk gülüşü gibi bembav az / Düşüncelerimi verdim yıllara." Ama. hukukla şiir arasında bir öykü sanılmasın ister yaşamının: "Gün gelip gökleri yaracak bir türkü"dür; "Tançiceği"yle bızı dekatıyorbutürküye... "Bir şeyler arar gibiyiz (di r)/ Çîleler'başak (tır)/ Dilekler (ise) salkım salkım / (Ama) Felek bildiğini eyler... Çaresiz." Mustafa Kademoğlu PENCERE Aile Boyu... Rahmetli Turgut Özal Anadolu çocuğuydu, boy bos, bıyık saç, göbek möbek Malatya işiydi, Semra Sultan da kasabada komşu teyze ktlıklıydı. 12 Eylül'ün ardından gelen saltanat devrinde, özal ai- lesinde giyim kuşam, parasal görkem, hanedan mane- dan ayakları başladı; ama, ailenin çoluk çocuk görüntü- sü Tvfade in 7L//-/rey'damgasını taşıyordu. Ne var ki özal ailesinin Amerika'yla şıpındırık ilişkile- rine de diyecek yoktu; baba ile evlatlar girişken mi giriş- kendiler; Özallar iktidara geçer geçmez, 'Tanrı Baba' buyurmuştu: - Yürüyakulum!.. On parasız memur ailesi nasıl birdenbire âbâd oldu?.. Herkes şaştı kaldı... Allah verdi mi verir. Lale Devri, saltanat, dolarizasyon, kadın ve erkek pa- patyalar, gazetelerde yağdanlıklar, yat sefaları, gece hayatının arabeskleri, toplumun belleğinde renkli kele- bekler gibi kanat çırpıyorlar... 1980'ler Türkiyesi'nde bir yandan yoksul halk 'demir ökçe' altında ezilirken öte yandan renkli televizyonlarda gülücükler dağıtılıyordu... özal ailesi anıların fotoğrafı oldu... Türkiye'yi Amerikan işi eyaletlerebölüpbaşkanlıksis- temine bağlamak istiyordu özal; cebinde ABD Doları, taşıyan ve namaz kıldığı caminin imamına dövizle bağış yapan Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. • özal ailesi gitti.. Çiller ailesi geldi.. Nedense bizde iktidara tek başına geçilmiyor, başba- kanlar hep aile boyu koltuğa oturuyorlar... Geçen sefer özal koltuğa oturmuştu, Semra Sultan söylence oluşturuyordu; bu kez koltuğa oturan Tansu Hanım, dedikodulara yol açan özer Bey.. Kadınlar adına bir aşama!.. Hürriyet gazetesinde Çiller ailesinin renkli birfotoğra- fını gördüm; aman ne şirinler. Tam bir Amerikan ailesi!.. Giyim kuşam, saç baş, renk menk, ne Malatya işi, ne Antep işi, ne Istanbul işi, bunu yapan iki kişi biri erkek, biri dişi.. Çağımızda ünlü Amerikan firmaları işçilik ucuz diye üretimlerini doğuda yaptırıp malların üstüne kendi markalarını koyuyorlar; işte tam o ayak; Türkiye'de türe- tilmiş; ama, 'Made in USA 1 ... Tevekkeli Tansu Hanım: "Amerika " demişti "benim ikinci vatanım!." Özal'dan bu yana 'çağ atladık'... • özal ailesi gündemden düştü.. Çiller ailesi konuşuluyor. Kimi şom ağızlı diyor ki: "Tansu'yu Özer idare eder.." Kimisi tersini söylüyor, DYP grubunda milletvekilleri bayan Başbakanımızı fena hırpalamışlar, almış vermiş- ler, içlerinden birisi demiş ki: "Kocana sahip ot!.." Bizim bildiğimiz, Anadoluda. kocalarkarılarına sahip olurlar, DYP gibi muhafazakâr bir partinin ne kadar alaf- rangalaştığı artık iyice belli oluyor. • Yakın bir dostu, Özer Çilleri uyarmak istemiş: "Özer" demiş "Tansu Başbakan, ama ülkeyi senin yonettiğinisöylüyorlar.." .= . özer, karşı çıkmış- "Ben yönetsem, bu kadar kötü mü yönetirim?.." DOGAN ERDOĞAN Sevgi ve özlemle wanıyoruz. 1944-1979 Ailesi GENEL KURUL Büyükdere Mehmet Ipginllköğretım Okulu Koruma Derrteği'- nin Olağan Genel Kurulu 5 Haziran 1994 Pazar günü saat 14.00'- te okulumuz konferans salonunda yapılacaktır. İlk toplantıda çoğunluk sağlanamazsa ikinci toplantı 12 Hazi- ran 1994 günü aynı yerde aynı saatte yapılacaktır. GÜNDEM: 1) Saygı duruşu 2) Başkanlık divanı teşkili 3) Açış konuşması 4) Faaliyet raporunun okunması 5) Muhasebe raporunun okunması 6) Denetleme Kurulu raporunun okunması 7) Raporlar hakkında genel kurul görüşleri 8) Faaliyet, muhasebe, denetleme kurulu raporları ibrası 9) Tüzük değişikliğinin genel kurula sunulması 10) Tüzüğün ibrası 11) Yönetim, denetleme kurulları seçimi 12)Dilekvetemenniler 13) Kapanış Kültür . Sanat YILIN EN BUYUK FILMI i v9j r ANNtS SfNUGI BUYUK OOUİU I 994 OSCAR A15AYI I 994 ISIANBUt UIUSIARARASI HIAA FtSIIVALI ACIHS 1-İIMI YON Chen Ka.ge 11 Bılınmeyeo dünya Çın'ın yanm yüzyıllık macerası ıçınde buyuk bır dosHuğun, tufitunun nefes. kesıcı oyltusu "Murtiıj surukleyıcı btr fılm Dunyonın her yonıncia seyırcıyı buyuluyor " V Canby n*. N«wfeHtrlrT^i "MuHteşem ve parıltılı bır destan " R Codıss TIME 6 VVr ıll,om>OT PIATBOT 3. HAFTA Sadece BEYOOLU A L K A Z A R ' d a Seanslon 12.00-15.15-18.30-21.45 fel: 245 73 83 Ferhan Şensoy'un FERHANGİ ŞEYLER PAZAR 15.30 SELDABAGCAH.*<* 1 Araffl kga Babam jg* ? Ben Dcmezero fttrafaı2 Plf SuîâP Oluf Dıilr 3 Fel* ÇaAın Imısn i HavasınOeiGöıııi 4 SofsunürBen 5 /üiıptefOlLmuş Ey Şatai Bakıştm 61 28 CINEMA CAFE-BAR Enflusyonu deldik ' KM « SJII gunlen*40 ındınm :0 (X) - 22 00 TAMKSIZ Yon Nıkııa Mıkluılkov 22 00 - 02 00 TANER (Turk PopMuzıkl İMıkbl Cxl KınTikprauikjp Sok No l[ "\ Bevoğlu 2'İ2< )S1O/|] 293 89 78 (3 hat) İÇİNDEN DALGA GEÇEN TIYATRO Ferhan Şensoy Ven fenerbahçe Marina Pyromid KOT>IM SEYİRCİLİ SEYİR DEFTERİ Deniz Aşırı Oüldürü Sab-Carsomba-Persembe-Cuma-Cumartesi 21.00 KIRKAMBAR GECE TIYATROSU • - - - . . - - - -- ; s i ?4.OO BüetSalt»; F. bahft Atannafe/:0216 -346 23 46/1007 Ses 1885 Ortoayuncular - Beyoğlu,fel:0212 - 251 18 65/66 yjAkorgma vtt Çor^ı Moğozolon Kültür Sanat ılanlannız ıçın. 293 89 78 (3 hat) I ISTANBUL BELEDIYESI =J ŞEHİR TİYATROLARI 10. GENÇLİK GÜNLERİ (13 Mayıs Cuma) Harbiye M. Enuğrul Sahnasi 12.00: KISA METRAJLI 4 FILM 17.00: SÖYLEŞI: Cınsel Tacı2 , Prof Dr Şahıka YUKSEL Dr Fende YILDIRIM 15.00: DJNLETI: Uğur USTAOĞLU 19.30: TİYATRO: Monteure RegenwaW KadıKöy Haldun Taoef Sahnesi 17.00: SÖYLEŞI: Toplumsal ve Dılsel Oeğışım Doç Dr. E ÖZTOKAT / T GUNERSEL 19.30: TIYATRO: Anadolu İletişım Fak. "IHANET" ETKINLIKLER ÜCRETSIZDIR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle