Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13MAYIS1994CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Tokgözlüidik
MELIH CEVDET ANDAY
L
isenin onuncu sınıfın-
davdım: bır gün öğret-
menlerimızden biri sınıfa
girince ilk söz olarak,
"Efendiler, Avrupa'yı
geçmiş bulunuyoruz" de-
mişti. Anladığıma göre öğretmenler
odasında konuşulmuştu bu, birlik ol-
muşlardı bu konuda; duygulanan öğ-
retmenımız de sevindırmek için bize
aktarrruştı konuyu.
Oysa sıralanmız delik deşikti. so-
kaklar çamur içinde\di. evlerimizçağ-
•daş konforla donanmışdeğildi.
Ama ben ö>lesine sevınmiştim ki!
Atatürk yaşıyordu, "Türk zekidir,
Türk çalışkandır"diyordu. çağdaş uy-
garlığ aşacağımızı söylüyordu. Uzun
yıllar bırbiri arkasına yenilgınin \e
yazgımızmışçasına sıneye çektığimız
yoksulluğun ezilmişlığj altında bu söz-
îer bize güven veriyordu.
Evet, gene yoksulduk. ama bu artık
yazgımız değildi bizim, gelecek için
umutlu idik. Dahası, inanılmaz belki,
ama yoksulluk içınde olsa bile biz top-
lumun ilerleyebıleceğıne ınanıyorduk.
Yoksulluk içınde "ilerieme"?
Evet, çünkü tokgözlü idik.
Aynca yüreğimizi güçlendiren bir
şey daha vardı: Zengın ıle yoksul ara-
sında uçurum yoktu.
Bugün de inanıyorum ki, "ilerie-
me", illededahaçok kazanmayı.daha
çok harcamayı gerektinnez. Daha çok
kazanmadan da, daha çok harcama-
dan da, insan, insandğını yaşadığı
duygusunu tattıkça mutluluğa erebi-
lir.
Peki. zekâ, çalışkanlık, tokgözlülük,
bizım ulusal ıramızı (karakterimizi)
oluşturan özellikJer miydi?
Şiire. edebiyata, yazarlığa girdikten
çok sonra, " f ûrk'ön kimliği'' konulu
bir çahşmaya başlama hevesinı sık sık
duymuşumdur. Böyle bir işe girişmek
için önce şu soruyu yarutlamak gereki-
yordu:
Uluslann ıralan varmıdır?
Dünyada önemli birtakım yazarlar,
bu konuyu işleyen kitaplar kaleme al-
dıklanna göre yukandaki soruyu
"Evet" diye yanıtlamamız gerekiyor-
du. Gerçekten de, bu tür kjtaplan gö-
zönüne almasak bile, uluslann özelli-
lerinden sözedildiğini biliyorduk. Bu-
rada bunun ömeklerini vermeye kalk-
mayacağım, çünkü herkes bilir: Ingiliz
soğukkanbdır. Fransız aşıktır, İtalyan
keyfini bilir, Amerikalının amacı pa-
radır...
Ama ben gene de "Türk'ün kimliği"
konulu tasanmı gerçekleştirmeye kal-
kamadım.
Neden derseniz, yıllar geçtikçe gö-
rüyorum ki, benim Türk'ün ırasını
oluşturduğuna inandığım özellikler
bir bir ortadan kalkıvor, onlann verini
başka yeni özellikler alnordu. Başka
bir deyişle Türk ulusu kimlik değiştiri-
yordu.
Nasıl olur?
Bunu incelemeye. Türk'ün konuk-
sever olduğu söylentisini ele alarak
başlayalım.
Gerçekte konukseverlik, ilkel top-
lum insanının yabancıyı soydaş kılma
geleneğınden kaynaklanır ve geri kal-
mış toplumlarda görülmemiş bir ik-
ram törenine dönüşür. Özellikle yok-
sul aileler için konukseverlik, yoksul-
luğun örtülmesi kaygısından başka bir
şey değıldir.
Bizim halkımız. zengin olma hevesi-
ne kapıldıkça konukseverlikten vaz-
geçmiştir. !ji de etmiştir, çünkü ko-
nukseverliğin aşınsı aıle bütçesini
yıkar. Ama bizim konumuz o değil;
biz, halkımızın özelliği diye bilinen
davranışlarda değışiklik olup olmadı-
ğını araştınyorduk. Evet, Türk'ün ko-
nukseverliği masal olmuştur.
Ne? Halkımız zenginleşti mi?
Zengınleşmedi ama zenginliğin gös-
terişine kaptırdı kendini. Bu ıse tüke-
tim ve harcama tutkusu biçiminde or-
taya çıkıyor. Renkli TV ve beyaz eşya
merakını örnek olarak verebilirim.
Öyle ki, bu mallan edinmek için bütün
gelirini (az gelirini) taksite yatıran aile-
ler biliyorum. Demek tokgözlülüğü-
müzü de unuttuk.
Eski özelliklerini koruma uğruna ın-
sanlanmızın yukarda söylediğim araç-
lardan yoksun kalmasını mı isıiyo-
rum? Hayır, ben sadeoe ulusal diye bi-
linen birtakım ıralann değiştiğinden
ve değişebileceğinden sözediyorum.
Konukseverliğin ve tokgözlülüğün
övgüsüne kalkmadım ki!
Çalışkanlığa gelince... Atatürk o sö-
zü, halkırruzda çalışma alışkanlığjnı
uyandjrmak, yerleştinmek için söyle-
mişti. Yoksa bü>ük çoğunluğu köylü
olan bir toplumdan çalışkanlık bekle-
mek boşuna olur.
Köylü, tohumu toprağına attı mı,
evıne cekilir ve bekler. Işte o kadar!
Makineli tarım, sanatlar ve sanayidir
çalışkanlığı isteyen ve bekleyen. Ata-
türk bu amaca göre ulusal bir ıra deği-
şikliğıni öngörüyordu.
Ya zekâ?
Aziz Nesin, yüzde altmışımızın ap-
tal olduğunu söyledikten sonra güç bir
konu elbet. Bana sorarsanız. aptal
ulus yoktur dünyada. Bir topluluğa,
bir topluma bağlı insanlann tek tek
zekâdüzeyleriniölçtüktensonra bunun
toplamına baksak vereceğimiz not
olumlu çıkardı; çünkü büyük zekâlar
kendilen için değil, herkes için çalışır.
Onlar oluşturur toplumun zenginliği-
ni. Bizde ise gerekseme duyulmayan
budur. Herkesi sıraya sokmak istiyo-
ruz. insanlarımızı sürüleştirmeye yö-
neliyoruz. Köktendincilerin ülküsü bu
değil midir?
Büvükbirzekâ,güçlübirışıkgibidir.
bütün topiumu, bütün dünyayı aydı-
nlatır. Sürüyü aşmıştır o. hizadan
çıkmıştır. varolmuştur.
Ne diyecektim... Türk halkının d o
ğasal, etik ve toplumsal özelhkleri diye
öğrenegeldiğimiz davranış biçimleri-
nin bir bır ortadan kalktığını. bunlann
verini yeni davranışlann aldığını gö-
rüp gözlemledikçe "Tûrk'ün kimliği"
konulu çahşmaya yıllar önce iyi ki baş-
lamamışım diyorum.
Otobüste, vapurda. dolmuşta "yir-
mi milvon verdim, elli milyon verdim"
gibi sö'zleri duyup düşündükçe, kimli-
ğimizin neden böylesine değıştiğine
şaşıyorum. Devlet bütçesinde dışalım
ve dışsaüm dengesindeki büyük açı-
ktan sözediliyor. Sanıyorum ki, aile
bütçeleri de böyle. Biz böylesine tüke-
tici değildik eskiden. tokgözlü' idik.
Batı burjuvazisi üretmekle kurdu
kendi ırasını; biz gecikerek burjuvala-
şırken üretmeyi unuttuk, onun yerine
kumazlığı koyduk.
Yüzde altmışımız kurnazdır.
ARADABIR
İRFAN O. HATÎPOĞLU Türk Hava
Kurumu Güney Şb. Bşk.
Kurban Derisi Savaşı
Kurban Bayramı'nın yaklaşmasıyla kurban derilerinın
kimin tarafından toplanacağı dinci-şeriatçı örgütler tara-
fından kamuoyu gündemine getirilmektedir. Oysa, kur-
ban derisi toplama yetkisine sahip, 2860 sayılı Yardım
Toplama Yasası gereği tek yetkili kurum, Türk Hava Ku-
rumu'dur. Kurulduğu 1925 yılından, yetkilerinin alındığı
1986 yılına kadar deri toplama çalışmasını başarıyla
sürdürmüştür. Zaman içinde güçlenen dinci-şeriatçı ör-
gütler, önemli parasal kaynak olarak gördükleri kurban
derisini toplama çalışmalarının serbest bırakılması is-
temleri sonucu, 1986 yılında özal hükümeti tarafından
bu yetki, Türk Hava Kurumu'ndan alınıp Sosyal Yardım-
laşma ve Dayanışma Vakfı'na verildi. Vakfm deri topla-
mada deneyimsiz ve örgütsüz oluşu, yönetiminin dinci-
şeriatçıların elinde bulunması nedeniyle toplama çalış-
malarında başarısız olunmuştur. Ve deri toplama yetki-
sinin 1992 yılında tekrar Türk Hava Kurumu'na verilme-
siyle dinci-şeratçı örgütlerle THK arasında tam anlamıy-
la bir "kurban derisı savaşı" başlamıştır.
Kurban derisi savaşının baş nedeni, kurban derileri-
nin büyük miktarda parasal kaynak oluşturmasıdır. Sa-
yısal olarak irdelersek: Türk Hava Kurumu yetkilerinin
alındığı 1986 yılından önceki Kurban Bayramı'nda (1985
yılında) yaklaşjk 2 milyon adet deri toplamıştır. Görev
verilen vakıflar çeşitli etkenler nedeniyle deri toplama
çalışmalarındabaşarılıolamamışlarve1991 yılında top-
lanan deri miktarı 600 bin adede inmiştir. 1986-92 yılları
arası altı yıllık dönemde kurban derileri dinci-şeriatçı ör-
gütler tarafından toplanmış. bu örgütler yaklaşık 3.5 tril-
yon lira gelir elde etmişlerdir. Deri toplama yetkisinin
1992 yılında tekrar Türk Hava Kurumu'na verilmesi
dinci-şeriatçı örgütlerin "kurban derisi savaşı" açmas\-
na neden oldu. Yerel yetkililerin dinci-şeriatçı örgütlerin
etkisindebulunmaları nedeniyle 2860 sayılı Yardım Top-
lama Yasası'nın etkin işletilmemesi THK'nın savaşı kay-
betmesine neden olmuştur.
Kurban derisinden elde edilen gelirler nasıl değerlen-
diriliyor? THK tarafından toplanan derilerin gelirleri
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Çocuk Esir-
geme Kurumu, Kızılay ve Diyanet Vakfı arasında pay
edilmektedir. Her kurum kendi çalışma alanı içinde aldı-
ğı payı harcamaktadır. Kurban derisinden en büyük payı
alan dinci-şeriatçı örgütlerse elde ettikleri gelirleri,
Atatürk düşmanı şeriatçı gençliğin yetiştirilmesi yönün-
de harcamaktadırlar. Elde edilen bu gelir yasadışı Ku-
ran kurslarının, yurt görünümü altındaki din eğitim
merkezlerinin. cami yaptırma ve yaşatma dernekleri-
nin, Akyazılı Vakfı, Milli Gençlik Vakfı, Server Gazi Vakfı
gibi örgütlerin önemli finansman kaynağını oluşturmak-
tadır.
Bugün, kurban derilerinin toplanması işi fiilen dinci-
şeriatçı örgütlerin eline geçmiştir. 2860 sayılı Yardım
Toplama Yasası, uygulayıcılar tarafından uygulanma-
maktadır. Yasanın uygulanması için zorlayıcı çalışmalar
yanında THK'nın deri toplama çalışması yeniden göz-
den geçirilmelidir. Toplama çalışmalarına ivme kazan-
dınlmalı, toplayıcılar dikkatli seçilmelidir. Bunun yanın-
da iletişım araçlarından yararlanarak, THK'ya verilme-
yen her derinin dinci-şeriatçı örgütlere gideceği ve
Atatürk düşmanı şeriatçı gençliğin yetiştirilmesi şeklin-
de geri döneceği anlatılmalıdır. Kurban derilerinin
THK'ya verilmemesi durumunda THK'nın deri toplama-
daki yüzde 20'lik payı daha da azalacaktır.
Ülkemiz üzerinde oynanmak istenen şeriatçı oyunla-
rın bozulmasına katkıda bulunmak istiyorsak kurban
derilerimize sahip çıkalım.
OKURLARDAN
jısana da parfc ücpefi
J5en, benim gibi öğretmen olan eşim ve yine kan-koca
ögretmen olan dostlanmızla birükte Validebağı
Öğretmenevı'ne gittik. Arabamız için geçen yıl 4 bin lira olan
ve şimdi 10 bin liraya çıkanlan park ücretini ödedik. Ama
park > eri dolu olduğu için arabamızı içeride yolun kenanna
bırakuk. Henüzjazsezonu başlamamış olacak ki
öğretmenevinin kapılan kapalıydı ve önünde masa ve
sandalye voktu. Biz de öğretmenevinin üst tarafında,
huzurevinin önünde uzanan çayırlığa yöneldik. Biryer
bulup oturduk. Henüz yarumızda getirdiğimiz termosu yeni
çıkarmıştık ki elinde makbuz koçanı olan iriyan biri gelip,
"Piknik için otüz bin lira ödeyeceksiniz" dedi. Donduk
kaldık. İnsanlardan park ücreti alındığını ilk kez
görüyorduk. Bö>lebiruvgulamadanhaberimizolmadığını,
bu uygulamanın ne zaman başladığını sorduğumuzda,
"Müdür Be> 'in emny le bugün başladık" diye karşılık verdi.
Anlaşılan bundan sonra insanlardan da park ücreti
alınacak. N'üfus böyle hızlı artarsa olacağı buydu. Demek
öğretmenevleri bu konuda öncülük yapıyor, İcutlanz.
Dönerkenöğretmeneviyöneticileriilegörüştük. Bu
durumdan onlar da dertliymiş. "Böyle saçma şey olur mu?"
dive uzun uzun yakındılar. "Bunu kampüs yapıyor"
diyorlar. Bu ne bicım kampüs? Üç kuruşa hizmet eden
öğretmenleri tırtıklamayaçaüşıyor.
Nurettin Tüzün
Oy Uğruna...
DURSUN ATILGAN Almanya Atatürkçü Düşünce
Derneği GenelBaşkanı
H
er 17 nisana vaklaşırken ül- lerken. onun trafık canavannın pençesinde
kemi daha çok düşünü- canverdiği haberini alınca. hayallerle kan-
rüm. Düşündükçe de ıçım şık sevinç tufanının, birdenbire sonsuz bir
kan ağlar. 17 nisanlar, ba- ağıt tufanına dönüştüğü bır ortamı düşü-
na, elindeavucunda olma- nün.îşteartıkojanıktürküdekigıbi,"nıah-
makla birükte. etinden tır- lede ölüm yok bîı ne figandır "' sorusu göz-
er 17 nisana vaklaşırken ül-
kemi daha çok düşünü-
rüm. Düşündükçe de ıçım
kan ağlar. 17 nisanlar, ba-
na, elinde avucunda olma-
makla birükte. etinden tır-
nağından ayırarak birikürdiği 3-5 kuruş ile
evladını biryüksek okula girebilecek duru-
ma getirinceye kadar okutmuş, hatta yük-
sek okulda da okutma olanağı bulmuş ve
sonunda onun okulu bitirmesiyle muradı-
na ermiş bir ailevi anımsaürlar.
Anasının, babasınm gün görmediğı bu
evlat, o ana ve baba için bir gelir. bır havat
sigortası, bir işsizük sigortası gibidir. Çün-
kü ana-baba-evlat ilişkilerindeki olağanüs-
tülük ve dayanışma Türk ailelenne özgü-
dür. Bir evlat, anasına. babasına ve kardeş-
lerine bakacak: onları muhanete muhtaç cı-
meyecek; onlan, ağanın ya da beyin ırgatı.
çobanı, uşağı yapurtmayacaktır. Çünkü o
artık bir meslek sahibidır. Kolunda altın
bileziği vardır.
Böyle bir evlat >etıştıren ana ve babanın
akıllanna koyduklan ilk iş. oğullannı baş-
göz etmek ve onun gününü görmektir. Her
bakımdan mutlu olmaktır.
Bu hayal edilen mutluluğun verdıği en-
gin sevinç duygulanyla. Türkiye'nin en ter-
kedilmiş köşelerinden birisinde, bir köyde,
köyleşmiş bir kasabada. hatta kasabalaş-
mış bir kentte. belki de iki odalı bir gece-
konduda evladını bekleyen bir ana-babavı
yaşlanna kanşır.
Biricik yavrusunu. hatta geleceğini yiür-
miş bir ana-babanın durumu ne ise. Köy
Enstitüleri'nin 1940 )ilının 17 nisanında
doğuşuyla on vıl sonra batınlışı da odur.
Köy Enstitüleri, 17Nisan 194O'ta, Atatürk
Türkiyesi'nde kışıliklı bir eğitim vermek ve
Türk köylüsündeki cevheri ortaya cıkar-
mak için ülkemize özgü bir eğitim sistemi-
nin uygulandığı okullardı. Me>veleri alın-
mava başladığı bir sırada kapatılmıştır bu
okullar.
Türk köylüsünün elinden aydınlanma
olanaklannı alan bu düşünce yapısının ne
kadar ilkel, ne kadar bağnaz ve hatta ne
kadar canavarca olduğunu düşünüyor; her
yıl, 17 nisan güneşini batıranlan yeniden
nefretle anıyorum. Ama. ülkemi sevdiğim
için de kahroluvorum.
Evet nasıl olmuşsa olmuş, Köy Enstitü-
leri miting meydanlannda -oy uğruna-
propaganda malzemesi yapılmış ve Tür-
kiye'de demokrasinin başlangıçtaki ilk sı-
navında. ülkemizin belkemıği olan ve nü-
fusun o zamanlara göre yüzde 80 kadannı
oluşturan köylü kesimine karşı darbe ger-
çekleştirmiş ve ülkemizde demokrası daha
düşünün. O ana-baba, yüksek okul bitir- doğarken yara almıştır. Oysa, Türkiye'de
miş "altın bikzikü" evladını dört gözle bek- 21 bölgede 21 Köy Enstitüsü ile bir eğitim
meşalesi yakılmış ve böylece >Ü2yıllardan
beri karanhkta bırakılmış köylenmizin ay-
dınlanması amaçlanmıştı. Bu meşalevi
söndürmedeki becerilerini ve entrikalannı
ortaya koyanlan saygıyla anmak mümkün
müdür? Köylüden oy toplayarak yine köy-
lüye düşmanlık yapana saygı duyulabilir
mi?
20. yüzyılın yüzakı, büyük önderimiz
Atatürk, köylümÜ2 için 1925 vılında bakı-
nız ne demiştir:
"Türkiye'nin hakiki sahibi ve efendisi, ha-
kiki üretici köylüdür. Y edi yüz yıldan beri
dümamn dört köşesine göndererek kanları-
nı akıttığımız, kemiklerini yabancı toprak-
larda bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri
emeklerini ellerinden alıp gereksiz vere har-
cadığımız ve buna karşın sürekli bor gönip
aşağıladığımız ve bunca fedakarlıklarına ve
iyiliklerine karşı, nankörlük, küstahlık ve
baskıyla uşak derecesine indirmek istediği-
miz bu asil sahibin huzurunda, bugün saygıy-
la hakiki vaziyctimi/i alalım."
İşte bü,vük Atatürk'ün dedigini eğitim
alanında başlatanlar, yani köylünün huzu-
runda gerçek tutum ve tavnnı saygıyla al-
mak isteyenler. ne >azık ki, vine olmadık
gerekçelerle suçlanmış, yine onlann çocuk-
lanna da -ana ve babalanna yapıldıgı gjbi-
haksız muamele yapılmıştır.
Eğer Köy Enstitüleri 1950'lerde siyasa
canavannın pençesine verilip, doğarken öl-
dürülmeseydi. Türkiyemiz. yüzde yüzü bi-
limin ve uygarlığın ışığından yararlanan
okur yazarlarla dolacak ve çehresi olağa-
nüstü güzelliktedeğişmiş olacaktı. Dolayı-
sıyla da bugünkü bölücü terör ve süper
bağnaz terör beslenme olanağı bulamava-
TARTIŞMA
Hukuk, şiir ve Yekta Güngör Özden
O
ktav Akbal, bır
yaasında şöyle
diyor "Öncellkle
şairdir Yekta
Güngör Özden...
Biryandan
hukuk öğrenjmi, bir yandan
edebiyat sevgisi. Oysa derler ki,
edebiyata en uzak bilim dalı
hukuktur. Nice şair hukukçular
tanjyonım." Ta 1950'denbu
yana şiirle hukuk arasında
yaşamaktadır Yekta Güngör
Öiâen: Temalan aşk, sevgı,
banş, özgürlük, dostluk ve
ölüm ağjrhkh şiirlerinden bir
bölümünün toplandığı
"Tançiçeği", Fe
Yayınlan'ndançıktı.
Evet; hukukçuluğunun,
Atatürkçülüğünün ve
edebiyatçı kişiüğinin yanı sıra
ülkegündeminin en yaşamsal
konulanndaki uyanlan, sürekli
öneçıkışlanylada tanıdığımız
Yekta Güngör Özden, hukuk
alanındaki yoğun çalışmalan
arasında şiire de yer ayınr ve
sanatı şöyle tanımlar: "İnsanı
insan yapan, biraz da sanatçı
yanıdır." Kitaba adıru veren
şiirden birahntıyı birükte
okuyalım: "Sfinnez karanlık
sonsuza değin / Boğulur
aydınlıkta kötülükler /
Hayınlıklar, bağnazlıklar /
Açar tançiçeği devrimimizin /
Türkiye kadar."
Abartısız bir yurtseverdir:
Aydın yurttaş olmanın bilinci
ve sorumluluğuyla görev i
gereği. anayasa çizgisinden
taşan hareketlere seyırci
kalamaz. Etkin. yürekli,
gerektiğince yüksek sesiyle
bulunduğu 'onın'un
şavgınlığını da y ücelten
Özden'in şu dizelerini de
okuyalım: "Ne zuliim / Ne ölüm
/ Korfcutur bizi / Ne ateş / Ne
yıkım durdurur bizi / Yürüyoruz
dağ deniz / Bir ölsek bin
doğuyoruz / Büvüvoruz bayrak
bavrak." Sürekli ölümle tehdit
edılişıne. yasa teklifiyle
susturulmak istenişine, politıka
yaptıği yaygaralanna (özellikle
sağ ve şeriat özlemcisi
medyada), yaalı ve sözlü
saldınlann yoğunluğuna
aldırmadan yürür yolunda:
"Her zaman, ber yerde ve her
koşulda, doğrulan çekinmeden,
olduğu gibi" söyler ve sav unur.
Çünkü duyan, düşünen, bu
birlikteliği paylaşmasını bilen
biridir içimizdeki Yekta
Güngör Özden. Şudizeleri
bunu duyumsatır bize: "Hem
•şık, hem ekmek, hem su /
Odünsüz kişiliğim benim / Ne
ateş / Ne savaş / Gölgesiz
düşiincelerim." İnanmıştır:
"Yollar birleşe birleşe kısalır /
Güçler birleşe birleşe artar /
Korkma, vur, dokun /
Suçlusuyuz suskunluğumuzun."
Susmaz, susturulamaz. Çünkü:
"Özgürlük, banş ve mutluluk /
\ arlığımızı adadığınnz..."dır.
Divor ki: "İnsanlık pavuna
düşen / Ne kavga ne savaş / Ne
aymazlık, bağnazlık /
Özgürlük, bartş, bağımsızlık / ve
de/Kardeşlik, dostluk."
Hukuk ve şiiri yaşam biçimi
olarak secen Yekta Güngör
Özden en iyi. en güzel ve en
doğru biçimde sürdürmektedir
bu uğraşlannı. 62 >ıllık ömrüne
(daha uzun olmasını diiiyorum)
şu değeri biçer dizeleriy le: "Ne
gördükse yazgımız, payımız /
Anlavabifdiğin kadar...
Yaşamak... / Bir çocuk gülüşü
gibi bembav az / Düşüncelerimi
verdim yıllara." Ama. hukukla
şiir arasında bir öykü
sanılmasın ister yaşamının:
"Gün gelip gökleri yaracak bir
türkü"dür; "Tançiceği"yle bızı
dekatıyorbutürküye...
"Bir şeyler arar gibiyiz (di r)/
Çîleler'başak (tır)/ Dilekler (ise)
salkım salkım / (Ama) Felek
bildiğini eyler... Çaresiz."
Mustafa Kademoğlu
PENCERE
Aile Boyu...
Rahmetli Turgut Özal Anadolu çocuğuydu, boy bos,
bıyık saç, göbek möbek Malatya işiydi, Semra Sultan da
kasabada komşu teyze ktlıklıydı.
12 Eylül'ün ardından gelen saltanat devrinde, özal ai-
lesinde giyim kuşam, parasal görkem, hanedan mane-
dan ayakları başladı; ama, ailenin çoluk çocuk görüntü-
sü Tvfade in 7L//-/rey'damgasını taşıyordu.
Ne var ki özal ailesinin Amerika'yla şıpındırık ilişkile-
rine de diyecek yoktu; baba ile evlatlar girişken mi giriş-
kendiler; Özallar iktidara geçer geçmez, 'Tanrı Baba'
buyurmuştu:
- Yürüyakulum!..
On parasız memur ailesi nasıl birdenbire âbâd oldu?..
Herkes şaştı kaldı...
Allah verdi mi verir.
Lale Devri, saltanat, dolarizasyon, kadın ve erkek pa-
patyalar, gazetelerde yağdanlıklar, yat sefaları, gece
hayatının arabeskleri, toplumun belleğinde renkli kele-
bekler gibi kanat çırpıyorlar...
1980'ler Türkiyesi'nde bir yandan yoksul halk 'demir
ökçe' altında ezilirken öte yandan renkli televizyonlarda
gülücükler dağıtılıyordu...
özal ailesi anıların fotoğrafı oldu...
Türkiye'yi Amerikan işi eyaletlerebölüpbaşkanlıksis-
temine bağlamak istiyordu özal; cebinde ABD Doları,
taşıyan ve namaz kıldığı caminin imamına dövizle bağış
yapan Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti.
•
özal ailesi gitti..
Çiller ailesi geldi..
Nedense bizde iktidara tek başına geçilmiyor, başba-
kanlar hep aile boyu koltuğa oturuyorlar...
Geçen sefer özal koltuğa oturmuştu, Semra Sultan
söylence oluşturuyordu; bu kez koltuğa oturan Tansu
Hanım, dedikodulara yol açan özer Bey..
Kadınlar adına bir aşama!..
Hürriyet gazetesinde Çiller ailesinin renkli birfotoğra-
fını gördüm; aman ne şirinler.
Tam bir Amerikan ailesi!..
Giyim kuşam, saç baş, renk menk, ne Malatya işi, ne
Antep işi, ne Istanbul işi, bunu yapan iki kişi biri erkek,
biri dişi.. Çağımızda ünlü Amerikan firmaları işçilik ucuz
diye üretimlerini doğuda yaptırıp malların üstüne kendi
markalarını koyuyorlar; işte tam o ayak; Türkiye'de türe-
tilmiş; ama, 'Made in USA
1
...
Tevekkeli Tansu Hanım:
"Amerika " demişti "benim ikinci vatanım!."
Özal'dan bu yana 'çağ atladık'...
•
özal ailesi gündemden düştü..
Çiller ailesi konuşuluyor.
Kimi şom ağızlı diyor ki:
"Tansu'yu Özer idare eder.."
Kimisi tersini söylüyor, DYP grubunda milletvekilleri
bayan Başbakanımızı fena hırpalamışlar, almış vermiş-
ler, içlerinden birisi demiş ki:
"Kocana sahip ot!.."
Bizim bildiğimiz, Anadoluda. kocalarkarılarına sahip
olurlar, DYP gibi muhafazakâr bir partinin ne kadar alaf-
rangalaştığı artık iyice belli oluyor.
•
Yakın bir dostu, Özer Çilleri uyarmak istemiş:
"Özer" demiş "Tansu Başbakan, ama ülkeyi senin
yonettiğinisöylüyorlar.." .= .
özer, karşı çıkmış-
"Ben yönetsem, bu kadar kötü mü yönetirim?.."
DOGAN
ERDOĞAN
Sevgi ve özlemle
wanıyoruz.
1944-1979 Ailesi
GENEL KURUL
Büyükdere Mehmet Ipginllköğretım Okulu Koruma Derrteği'-
nin Olağan Genel Kurulu 5 Haziran 1994 Pazar günü saat 14.00'-
te okulumuz konferans salonunda yapılacaktır.
İlk toplantıda çoğunluk sağlanamazsa ikinci toplantı 12 Hazi-
ran 1994 günü aynı yerde aynı saatte yapılacaktır.
GÜNDEM:
1) Saygı duruşu
2) Başkanlık divanı teşkili
3) Açış konuşması
4) Faaliyet raporunun okunması
5) Muhasebe raporunun okunması
6) Denetleme Kurulu raporunun okunması
7) Raporlar hakkında genel kurul görüşleri
8) Faaliyet, muhasebe, denetleme kurulu raporları ibrası
9) Tüzük değişikliğinin genel kurula sunulması
10) Tüzüğün ibrası
11) Yönetim, denetleme kurulları seçimi
12)Dilekvetemenniler
13) Kapanış
Kültür . Sanat
YILIN EN BUYUK FILMI
i v9j r ANNtS SfNUGI BUYUK OOUİU
I 994 OSCAR A15AYI
I 994 ISIANBUt UIUSIARARASI HIAA FtSIIVALI ACIHS 1-İIMI
YON Chen Ka.ge
11
Bılınmeyeo dünya Çın'ın yanm yüzyıllık macerası ıçınde
buyuk bır dosHuğun, tufitunun nefes. kesıcı oyltusu
"Murtiıj surukleyıcı btr fılm Dunyonın her yonıncia
seyırcıyı buyuluyor " V Canby n*. N«wfeHtrlrT^i
"MuHteşem ve parıltılı bır destan " R Codıss TIME
6 VVr
ıll,om>OT PIATBOT
3. HAFTA Sadece
BEYOOLU A L K A Z A R ' d a
Seanslon 12.00-15.15-18.30-21.45 fel: 245 73 83
Ferhan Şensoy'un
FERHANGİ
ŞEYLER
PAZAR 15.30
SELDABAGCAH.*<*
1 Araffl kga Babam jg*
? Ben Dcmezero fttrafaı2 Plf SuîâP Oluf Dıilr
3 Fel* ÇaAın Imısn
i HavasınOeiGöıııi 4 SofsunürBen
5 /üiıptefOlLmuş Ey Şatai Bakıştm
61 28
CINEMA
CAFE-BAR
Enflusyonu deldik
' KM « SJII gunlen*40 ındınm
:0 (X) - 22 00
TAMKSIZ
Yon Nıkııa Mıkluılkov
22 00 - 02 00
TANER
(Turk PopMuzıkl
İMıkbl Cxl KınTikprauikjp Sok
No l[
"\ Bevoğlu 2'İ2<
)S1O/|]
293 89 78 (3 hat)
İÇİNDEN DALGA GEÇEN TIYATRO
Ferhan Şensoy
Ven fenerbahçe Marina Pyromid KOT>IM
SEYİRCİLİ SEYİR DEFTERİ
Deniz Aşırı Oüldürü
Sab-Carsomba-Persembe-Cuma-Cumartesi 21.00
KIRKAMBAR GECE TIYATROSU
• - - - . . - - - -- ; s
i ?4.OO
BüetSalt»; F. bahft Atannafe/:0216 -346 23 46/1007
Ses 1885 Ortoayuncular - Beyoğlu,fel:0212 - 251 18 65/66
yjAkorgma vtt Çor^ı Moğozolon
Kültür
Sanat
ılanlannız ıçın.
293 89 78
(3 hat)
I ISTANBUL BELEDIYESI
=J ŞEHİR TİYATROLARI
10. GENÇLİK GÜNLERİ
(13 Mayıs Cuma)
Harbiye M. Enuğrul Sahnasi
12.00: KISA METRAJLI 4 FILM
17.00: SÖYLEŞI: Cınsel Tacı2 , Prof Dr Şahıka YUKSEL
Dr Fende YILDIRIM
15.00: DJNLETI: Uğur USTAOĞLU
19.30: TİYATRO: Monteure RegenwaW
KadıKöy Haldun Taoef Sahnesi
17.00: SÖYLEŞI: Toplumsal ve Dılsel Oeğışım
Doç Dr. E ÖZTOKAT / T GUNERSEL
19.30: TIYATRO: Anadolu İletişım Fak. "IHANET"
ETKINLIKLER ÜCRETSIZDIR