23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MAYIS1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Yanm yüzyıl sonra gelen ödül Orhan Kemal Roman Ödülü, Faik Baysal'ın 1944'te yazdığı ve yıllar sonra 'sansürsüz' yayımlanan 'Sarduvan'a verildi TUNA ERDEM Faik Baysal, ilk kez 1944 yılında yazdığı ve ancak 50 yıl sonra"sansürsüz" olarak Can Yayı- nlan'ndan yayımlanan ilk yapıtı "Sarduvan'la 1994 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü aldı. Faik Baysal. 'kendinikanıtlamışbirromanolan"Sar- duvan'ın 50 yıldır ayakta olduğunu belirterek bu ödülü de 50. yılm bir armağanı olarak görii- yor. - "Sardu>an"ı ilk kez kesintisiz olarak yayıma hazıriarken.veniden gözden gecirdiniz, aradan 50 yıl geçtikten sonra bu ilk romanınızda değiştir- mek istediğiniz yerler olmadı mı? Genç yaşımın verdiği, teknik açıdan beni ra- hatsız eden olumsuzluklan giderdim ama bu- nun dışında bir değişiklik yapma ihtiyaa duy- madım. Çünkü roman günümüzü yansıtıyor, değişen hiç bir şey yok. Örneğin, üçüncü baslcıyı okuduğunu fark etmeyen bir okur bana "Ğünü- raüz koşullannı ne kadar gfizel anlatmışsııuz" dedi. Eğer değişen bir şeyler olsa mutlaka o ro- man çerçevesinde eklemeler yapardım. Doğrusu insanlar gibi eserlerin de eskiyebileceği endışesi- ni taşıyordum. Bu bir yazar için felaket demek- tir. Roman günümüzii yansıtıyor Buna karşı evrensel konulan, insanı, insana karşı >apılan haksızlıklan ve insanın savunu- sunu yaparsanız, yapıtınız kuşaktan kuşağa ge- çer. Bunu yapamayan yazar kalemi elinden bı- rakmabdır. O zamandan bugüne ne değişti? İnsanlar ekonomik robotlar haline geldi, med- yanın sömürü bireyleri oldular. Büyük sermaye ve siyasetçilerin olıgarşısi altında mahvoluyor- lar. Kim bir aşk romanı yazmak istemez ama ben ağlamaktan buna vakit bulamıyorum. Ne zamanki insanlann aalan diner, ancak o zaman aşk konusunda yazabilirim. Yani ben siyah, be- yaz, kırmızı, yeşil, kadın erkek ayırmadan in- sanın acısına inanıyor ve bunun yaayorum. - Birçok eleştirmen, "Sarduvan'Ma Rus edebi- yatının izlerini göriiyor. Siz bu görüşe katilıyor musunuz? Bir yazar her hangi birşeyin etkisinde kalmaz- sa yazamaz. Beni en iyi anlatanlardan biri Tahir Alangu'dur. Ama o bile karar veremedi roman- da Fransız mı, Amerikan mı, Rus etkisi mi ol- duğuna. Ben 12 yıl yatılı olarak Fransız kolejin- de okudum ve söyleyebilirim ki Fransız edebi- yatının hiç etkisi altında kalmadım. Bence bü- yük romancılar Fransa'dan değil, Rusya'dan çıkar. Büyük şairler Fransa'dan çıkmıştır. Amerikan romanının etkisinde kalmamsa ola- naksızdı çünkü o dönemde Amerikan edebiyatı Türkiye'ye ulaşmamıştı. Zaten ben Amerikan romarunı sevemiyorum. Gorki, Tolstoy ve Go- gol'ü tanıyordum ama Fransız edebiyatçılar ka- dar iyi değil. Kısacası eğer" Sarduvan" bir yerin- de Steinbeck"i, bir yerinde Balzac'ı anımsatıyor- sa bu tamamen bir rastlantıdır. - "Sarduvan"da bir umutsuzluk, karamsarlık var. Romanın kahramanları kendilerini ezen dü- zene karşı savaşmıyorlar. Onlara sunulan iki se- çenek var: Ya sisteme uyum sağlamak ya da "ya- şayan ölüler" obnak... Ben 19 yaşında yazdım bu romanı. tkinci Dünya Savaşı döneminde henüz sermaye hol- dingleşmemişken ve daha sermaye sınıfından Savaşın beş yıla uzattığı yedeksubaylığını yapan, henüz 19 yaşındaki Faik Baysal, tümenin konak- ladığı Kurşunlu karargahında, saman kağıdı defterine küçücük harflerle yazmaya başlıyor "Sarduvan"ı. 'Sarduvan'ınilginçöyküsü...1994 Orhan Kemal Roman Ödülü 'ne de- ğer bulunan Faik BaysaT/n "Sarduvan" adlı romanının okurlara ulaşmasının zorlu övküsü, en az romanın kendisi kadarilginç. Yazılmasının üzerinden tam 50 yıl geçtik- ten sonra ödül kazanması da bunu gösteri- yor zaten. "Abnaıtlar Stalingrad'a doğru yürüyor. Rus eephesi çöktnek üzere. Türkiye savaşa girecekmiyizkorkusuiçinde."/;^ "Sardu- van' 'ın yaratüış öyküsü bu ortamda başlı- yor. Savaşın beş yıla uzattığı yedeksubaylığı- nıyapan, henüz 19yaşındaki Baysal, tüme- nin konakladığı Kurşunlu karargahında, saman kağıdı defterine küçücük harflerle yazmaya başlıvor "Sarduvan''/. Bir gün general buluyor yazdıklarını. "BekJenmedik" bir ilgi gösteriyor ve yaz- ması için zaman veriyor Baysal'a, hatta ro- man tamamlandıktan sonra izin veriyor İstanbul'a gidip yayımlatsm diye. Baysal, Kurşunlu-Istanbul volculuğunun ilk durağı Çerkes 'de, Adapazan 'myerle bir eden ünlü depremle karşılaşıyor. Kaldığı bina çökü- yor, 36 kişiyi ve "Sarduvan'tfi tek kop- yasını da altına alarak. Baysal tüm romanı yeni baştan bir yıl içinde yazmak zorunda kalıyor. Bu kez kazasız belasız ve askerden terhis olarak vardığı İsıanbul'da yeni sorunlar bekliyor genç yazarı. Ünlü bir yavınevinin kapısmı çalıyor, yaymevı sahihı "Kitaptaki msanlarm kokusuna burmım da yanmadı. V'ine de yayınlanm ama... "diyor Işte bu 'ama'lar, 50 yıl süren bir mücadelenin ilk durağını oluşturuyor. Yaymcı 150 sayfalık bir kesinti ve "içine biraz parfiiın ve bir avuç tstanbul kadıhı serpiştirilmesi'' koşu- lunu Heri sürii\ or. "Kavmakamlar hakkı- nda yazdıklarını yayınlarsak biri asar- lar" diye açıklıvor bu koşıdunu. Baysal ka- bul etmiyor ama "kapıdan çıkarken hep durduruiup geri çağnlacağını" sanıyor. Geri çağırılmadığını görünce karamsarhğa kapılnor. Bu noktada bir beklenmedik şans daha kapısmı çalıyor vapurda karşılaştığı adını bile bilmediği bir kadın aracılığıyla. "Be- nün yaşaımmda kadınlar çok önemli. He- pimiz gibi beni de bir kadın dünyaya getirdi ama ben onu hiç tanımadım çünkü beni doğrurur doğurmaz öldü. Bu benim zaten duygusal olan yapunı ikiye katladı ve hala tüm kadınlarda annemi göriir gibi oluyo- nım" diyor Baysal. İşte bu kadınhırdan ılkı olan psikolog Seunin Evrim, Baysafı Nu- rullah Ataç ile tanıştırıyor ve "Sarduvan"; yayımlayacak bir yavınct buluyor. Ancak buyaymcı da Baysal'ın dile getir- diği Anadolu gerçeklerinden birinin, hay- vanlarla cinsel ilişki konusunun, kitaptan çıkanlmasını istiyor. Sonunda istemeye is- terneye kitabını kısaltan Baysal, bu kez de eleştiri bombardımanına tutuluyor. "O ra- manlar herkesin sizden kaçmasına neden olan bir veba" olarak görülen" komûnist" damgasınıyiyor. Peyami Safa'nın önderliğinde başlayan eleştirüer "Ecevit'in sağ kolu olan bir poli- tikacının, kayınpederine sakın bu adama kızımzı vermeyin diyecek küstahkğa" dek varıvor. Bir kez daha karamsarlığa düşen Bay- sal 'ıyenidenyazmaya iten.Ataç'm "Bunla- ra cevap vererek zamanını harcama, yaz- mayı sürdür bu köpekler bir gün susa- caktu-" öğüdü oluyor. Baysal bu öğüde uyup, 50 yıllık yazarlık yaşamında öykü, şiir ve roman türlerinde yapıtlar veriyor. sözedilmiyorken. Ben ilk kezsömürününçamu- ra attıgı insanlan ortaya çıkardım. "İşte sizin yaptığmız rezaJet budur" dedim. Bundan daha güzel savaş olamazdı. Aynı zamanda bu insan- lann bizimkine benzemeyen dünya görüşünü, felsefelerini ortaya koydum. Acıyı dayanılabilir hale geürebilmek için ağlanacak yerde gülmeleri bundandır. Hala bugün uygulanan sermaye sis- teminin vahşi aamasız kapitalizmin ürünleridir bu insanlar. Hiç bir şey yapamazlar, çünkü insa- na mutluluk vaadeden partiler sağ olsun sol ol- sun iktidara gelmce sözlerini unutup koltuğa yapışıyorlar. Onun için Kavruk'lar daha uzun süre Kavruk kalacaklar. İnsan haklan, eski ve hiç bir zaman gerçekleşmeyecek olan görkemli bir masal ve efsanedir. Bu görüşümde aldan- mayı çok isterim ama ne yaak ki insan haklan kağıtta kalmaya mahkum. Mücadeleden vaz- geçmemeliyiz ama gençler sakın yakın gelecekte kendilerini gül bançesinde bulacaklannı san- masın. Ben doğduğumdan beri "yann daha gü- zel olacak" deniyor.Bu yüzden "Sarduvan "ı bu- gün yazacak olsam yine aynı biçimde yazanm. Böyle bir hükümetin yönettiği ülkede "Sardu- van"lann yayımlanması bile mucizedir. Elbette bir gün devlet, yazann buzdolabı, lastik üretici- sinden daha önemli olduğunu anlayacaktır ama ben bunu göremeyeceğim. Bence ödül yerini bulmuştur - İlk romanııuzuı 50 yıl sonra ödüle değer bulıuv masını nasıl karşılıyorsunuz. Genel olarak ede- biyat ödülleri koousundaki düşünceierinizi öğre- nebilir miyiz? Ödüller ancak yerini bulurlarsa yararlıdır. Ben bugüne kadar hiç bir ödüle kaülmadım. Ör- neğin kazandığjm Sait Faik öykü ödülüne, yayı- nevim katılmış haberim bile olmadı. Ede- biyatımızda yazarlan teşvik eden, iteleyen öyle az etken var ki, ödüller gerekli. Yeter ki jüriler tarafsız olsun, politikadaki gibi dost kayırma ol- masm hakkı olan alsın. Ama bir bakıyorsunuz jüri üyeleri hiç değişmiyor, artık onlann neleri seçeceğini önceden biliyorsunuz. Ama kokuş- muşluk tüm ağaca yayılıyor. Her şey birbirine bakarak çürüyor. Edebiyatımızda da bazı şeyler bu noktaya gelmeden ödül dağıtımında hiç o\* mazsa dürüst davranahm. Biz- ler bir dostumuzu kayınrsak, yanşmaya katılan genç bir yete- neği öldüriirüz. Jüri üyeleri in- celedikleri yapıtta kendilerini aramaktan vazgeçmelidir. Dü- şüncelerine ters olan yapıtlann değerini de ölçebilmelidir. Değerlendirmenizi odun tar- tan kanlarda değil sinek yu- murtası tartan örümcek ağında yapacaksınız. Kazandığıma elbette sevini- yorum, kim sevinmez. Bu yaşta bile, belki bu ödüle layık olmak için daha iyi çalışayım derim, bana bir itici güç olur. Başka- sından söz etmek kolaydır da, kendimizden bahsetmeye gelince saklanınz. Ben saklanmayaca- ğım. Bence bu ödül yerini bul- muştur çünkü "'Sarduvan" kendini kanıtlamış bir roman- dır. 50 yıldır da ayaktadır. Bu- nu 50. yılın bir armağanı olarak görüyorum. 6. ULUSLARARASI İSTANBUL TlYATRO FESTİVALt Szajna 2O.yüzyılı sorguluyorKültür Servisi - Ankara Devlet Tiyatrosu nun "lzler" adlı o>aınu bugün ve yann saat 21. 15'- de, 6. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Taksim Sannesi'nde izlenebilir. Josef Szajna'nın son yapıtı olan "lzfcr"i Szajna sahneye koymuş, dekor ve kostüm tasanmmı gerçekleşu'rmiş. Müziklerini Krzysrtof Lazon'- un, koreografîsini Yasemin Ahîoklar'ın, ger- çekleştirdiği oyunda Cahit Çağıran. Ta>-fiın Orhon, Tomriş Çetinel, Hakkı Erkök, Mehmet Ata\. Berrin Ötenel. Eylül Aktürk, Serpil Çağı- ran ve Hakan Çankaya rol ahyor. Oyunu Tuğrul Çetiner dıljmize cevirmiş. Ayşegül Yüksel gazetemızde yazdığı "Josef Szajna 20. Yüzyıl L ygarlıgını Yargılıyor: lzler 2" başbklı yansmda oyun ve yönetmen üzerine şunlan yazmıştı: "Polonya Tiyatrosu'nun bü- yük ustası Josef Szajna'nın son yapıü "tzfcr 2", 1993-94 döneminde Ankara Devlet Tiyatrosu'- nda sahnelendi. Szajna tiyatrosunda birey nite- liği taşıyan kahramanlar ya da sahnede baş- layıp biten bir öykü yok. Evrensel insanı simge- leyen cıplak ya da pacavralara bürünmüş canlı fıgürlerin attığı şiirsel çığlıklar, yarattıldan gro- tesk devinim var. Dekor yok, insandan kalma döküntüler var; yere yığılmış ya da sahne boş- luğundan aşağı sarkan. Kimi sahne kişileri de insanı değil, insanın özelliklerini simgehyor. Szajna Ortaçağın Ahlak Oyunlan'nı çağnştı- ran bir yaklaşımla.'soyutlamanın sıfır noktası- na yaklaşarak. çağımızı sorguluyor. ...Szajna'nın bilincı bugündedir. Szajna. sah- ne. oyuncular. kukla ve çevre tasanmı bağla- mında cizdiği resimlerledünyamıza uyan üstü- ne uyan yağdımnaktadır. "lzler 2" yaşama, düş kurma, melek ya da şeytanla yüzleşme, kıyıma uğrama, aa çekme, inanç ve inançsızlık, ölememe ve ölme üstüne bir oyun. Yaşama direnciyle umutsuzluğun, tannsızlıkla tannya ulaşma isteğinin, düşleger- ceğin çatıştığı. 20. yüzyılın uygarlık görüntüle- rini kullanmasına karşın tüm zamanlann in- sanını, evrensel insanı kucaklayan bir oyun. Sözler ise söyleyeni ya da yazanı belirsiz birer "iz"... Insanlık tarihı boyunca tüm insanlann dudaklanndan dökülmüşcesine... İCan ve dumana boğulmuş dünyamızın sa- naı yoluyla en güncel kişilerinden biri olan Jo- sef Szajna'nın Türkiye'de bir oyun sahnelemiş olması Türk tiyatrosu açısından önemli bir olay." • , 22.Uluslararası İstanbul Müzik Festivali 15 Haziran-12 Temmuz arasında gerçekleşecek Her şeyekarşın, festivaller sürüyorKöhür Servisi - 22. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali 15 Haziran - 12 Temmuz tarihleri arasında yapıla- cak. tstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen festival, 450 yabana 300yerh, toplam 75O'yi aşkın sanatçının katılımıyla gerçekleşecek. Bu sanatçı ve topluluklar arasında Dresden Filarrnoni Orkestrası. 13 gençkızdan kurulu "La Putte Vene- nane di Vivaldi" oda mûziğı toplulu- ğu. ünlü gitara Narcfeo Yepes, usta sanatçı ve topiuluklarla anlaşmalar çok önceden yapılıyor. O zamandan bugüne malivetler üç kat arttı. Buna rağmen vakfımızm büyük çabalan ve Kültür Rakanlığı'yla spoosor kurulus- ların desteğiyle yine zengin bir prog- ram sunayoruz." Eczacıbaşı. çok istemelerine karşın Kirov ve Roland Petite balelerini mali nedenlerle getıremediklerini de açı- kladı. AKM'nin onanma alınması nedeniyle orkestra ve oda müziği nedeniyle Dvorak'ın secildiği festival- de, sanatçı ve topluluklar program- lannda bestecinin eserlerine yer vere- cekler. Festival 15 Haziran'da Dresden Fi- larmoni Orkestrası'nın Aya İrini'de vereceği konserle başlayacak. Mkhd Plasson'un yöneteceği. solist olarak piyanıst Bruno Gelber'in katılacaği orkestra, Nejat F. Eczacıbaşı nın anısına düzenlenen konserinde Brahms'tan yapıtlar seslendirecek. CJara Ramona İspanyol Baiesi (üstte), Brodsky Dörtüsü (sol altta) ve gitarcı Narciso Yepes (sağ altta). flütçü James Galvtay. M^prano Hilde- gard Behrens. kemanci Suna Kan. soprano Victoria de Los Angeks - te- nor Nicolai Gedda ikilisi gibi tanınmış isimleri yer abyor. Bu yıl yapılan bir uygulamayla caz müziği festiyalden çıkanlarak ayn bir festival haline getiriliyor. Uluslara- rası tstanbul Caz Festivali, 11 -22 tem- muz tarihleri arasında yapılacak. Vakıf Başkanı Şakir Eczacıbaşı, yaşa- nan ekonomik kriz nedeniyle vakıf için güç bir yıl olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Festivale katılacak konserleri ıle resıtaller çoğunlukla Aya İrini'de yapılacak. Bunun yanı sıra Cemal.Reşit Rey, Açıkhava Ti- yatrosu, İTÜ G Amfısi ve Süleymani- ye Kültür Merkezi de festivalde kul- lanılacak. 3 büyük orkestra, 7 oda müziği topluluğu, 6 resital, 2 vokal müzik, 1 dans, 2 halk dansı, 9 geleneksel mü- zik, 8 konserden oluşan genç yetenek- ler dizisi olmak üzere toplam 45 kon- serin yer alacağı müzik festivali, ilk te- matik festival olma özclliğinı de taşı- yor. Ana tema olarak 90. ölüm yılı Diğer orkestralar da Günter Her- big yönetimindeki BBC Senfoni Or- kestrası ve Prof. Gürer Aykal yöne- timindeki Bilkent Uluslararası Aka- demik Senfoni Orkestrası. Oda müziği konserleri bölümünde; Brodsky Dörtlüsü. keman sanatcılan Frank Peter Zimmennann ve Thea King'e eşlik edecek olan Ingüiz Oda Orkestrası, Scharoun Topluluğu, Ja- nacek Yayiıcalgılar Oda Orkestrası, Vivaldi dönemini müzikleri ve giysile- riyle yeniden canlandıran "La Vene- zianedi Vivaldi/VivaJdi'nin Venedikfi Genç Kızlan". Gabrieü Topluluğu ve Robert Sdıumann EnsemÜe, Istan- bullu müzikseverlerin karşısına gele- cekler. Resitaller bölümünde ise Nar- ciso Yepes, 10 telü gitanyla hayran- lanna bir müzik ziyafeti çekecek. Dünyanın en önde gelen flütçüsü sayılan James Galtvay. Klasik reper- tuvan olağanüstü yorumlamasımn yanı sıra dinleyicilere hoş anlar da ya- şatan Galvvay, Berlin duvannın yıkılması sırasmda gerçekleşen "The WaH" konserine de katılmış. Rus pi- >ano ekolünün son temsilcilerinden Shura Cherkassky ve genç kuşak ke- manalardan Frank Peter Zimmer- mann ve ünlü Adrew Uoyd VVeber'in kardeşi viyoionselci JuHan Llyod We- ber resital bölümünün diğer sanatçı- lan. Vokal müzik bölümünde iki topu- luluk var: 1970'li yıllarda yeni bir vo- kal tarzıyla klasik eserleri popüler hale getirerek ilgi çeken Swingle Sin- gers ile pıyanist Geoffrey Parsons eşli- gindeki soprano Victoria de Los Ang- les-tenor Nicolai Gedda ikilisi. Dans bölümünün tek konuğu ise Carmina Burana'mn flamenkoya uy- gulamasını sunacak olan Clara Ra- mona İspanyol Dans Topluluğu. Türkmenistan ve Başkırt Özerk Cumhuriyeti'nden halk danslman topluluklan Açıkhava Tiyatrosu'nda- ki gosterileriyle ülkelennın ilginç renkli kültürünü yansıtacaklar. Folklor bölümünde ise 2 gitar, vur- maçalgı, kontrbas, bir şarkıcı ve bir danscıdan oluşan "Tomatito Flamen- co Topluhrfuğu" yer alacak. 1993'te başlatılan genç yetenekkr dizisi bu yıl daha kapsamlı olarak sü- rüyor. Bu dizdde, 7 genç Türk öğrenci- nin yanı sıra genç Rus solistlerinden oluşan koro da yer alacak. İTÜ Çoksesti Korosu da bu bölü- mün bir diğer toplululuğu. Gelenek- sel müzik Dölümünün topluluklan ise İTÜ Mezunlan Türk Müziği Top- luluğu, Konya Türk Tasavvuf Müzi- ği Topluluğu, ÎÜ Devlet Konservatu- van Türk Müziği tcra Heyeü, Ayan- gil Türk Müziği Orkestra ve Korosu, Anatoüa Topluluğu, Devlet Tarihi Müziği Topluluğu. Bu bölümde ay- nca Devlet Klasik Türk Müziği Korosu ve Münir Nurettin Beken'- in konseri dinlenebilecek. 22. Uluslararası tstanbul Müzik Festivali'nin bilet rezervasyonlan 14 Mayıs'ta başlayacak. (258 74 76) ODAKNOKTASI AHMET CEMAL Bip Sepginin ÇağpışöPdıklapı... Sanatın varlığının geniş ölçüde "ilham per/7er/"nden bağımlı kılındığı dönemler çoktan geride kaldı. Adına yetenek denen ve yaratıcı açısından onsuz olunamaz koşul niteliğini taşıyan öğe.elbet günümüzdede yadsın- mıyor. Ama bilimin, bilimsel çalışmanın, hedeflenen alan hangisi olursa olsun, işe gereken bilgi donanımıyla koyulmanın, özetle "yaratmanın disiplini" diye adlandı- rabileceğimiz tutumun artık aklın bir buyruğu olarak benimsendiği de tartışılmaz bir gerçek. Sözü edilen bu tutum, sanat eğitiminin henüz bugünkü anlamda kurum- laşmadığı, eğitimin ağırlık noktasını özel atölyelerdeki usta-çırak ilişkisinin oluşturduğu dönemlerde de doğru- dan sanatçılarca dile getirilmiş bir zorunluluğu yansıtı- yor. örneğin 15. yüzyıl sonlarında, Leonardo'nun ünlü "Not Defterleri"nde şu satırlara rastlıyoruz: "Önce ilim- leri incele, sonra bilimi temel alan uygulamayı izle. Aklı- nı kullanmaksızın, yalnızca uygulamayı ve gözün yargı- sını temel alarak çalışan bir ressam, karşısına konulan nesneleri, bunların bilincine varmaksızın yansıtan bir aynaya benzer..." Yüzyılımız resim sanatının en büyüklerinden Matisse ise aynı gerçeği 1933 yılında, yaratıcılığa değinırken şöyle dile etirmiş: "Yaratıcılık konumuna ancak bilinçli bir çaiışmayla gelinebilir. Eserin hazırlanması, birincil olarak sanatçının duygularının... belli incelemelerle beslenmesi demektir; gerekli öğelerin seçimi, ancak bu incelemeler aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Ressamın kendini bilinçsizlikten özgür kılmasını sağlayan da bu çalışmalardır..." Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin An- kara'da, Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde açılan öğ- renci sergisinde yer alan eserler, bilimsel yöntemi ve bilgiyi temel alan bir sanat eğitimiyle nerelere varılabi- leceğinin yetkin örneklerini oluşturuyor. Henüz dokuz yıl gibi "gencecik" bir tarihe sahip olan kurum, Ankara'da ikinci kez düzenlenen öğrenci sergisinde altı bölümle (grafik, seramik, heykel, çizgi film - animasyon, resim ve iç mimarlık) kendini tanıtıyor. Bu niteliğiyle sergi, Ana- dolu Üniversitesi bünyesinde, "Uygulamalı Güzel Sa- natlar Yüksekokulu'ndan, bugünkü "Güzel Sanatlar Fakültesi"ne uzanan, kıvanç kaynağı bir yolun panora- ması da sayılabilir. Fakülte Dekanı Sayın Prof. Dr. Engin Ataç'ın verdiği bilgiye göre fakülteyi bitirenler arasından bugüne kadar işsiz kalan olmamış. Zaten kimi eleman arama ilanların- da "Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ni bitirmenin tercih nedeni olacağı"nın belirtilmesi de bu durumun bir kanıtı. Başta reklam sektörü olmak üzere, iş dünyasından yöneltilen bu yoğun talep, çağımız bağlamında güzel sanatlarla belli bir işlevsellik arasında var olan, daha doğru bir deyişle, belki de var olması artık doğal sayılan bir bağı çağrıştırıyor. Paul Valery, "Sanat Üzerine Par- çatar'mda, "Güzelsanatlarımızınkuruluşuileçeşitlitip- lerinin saptanışı, bizimkisinden çok değişik bir zamana ve nesnelerle koşullar üzerindeki güçleri bizimkisiyle karşılaştırıldığmda neredeyse yok denebilecek kadar az olan insanlarakadaruzanır"saptamasınt yaptıktan son- ra, şöyle bir kehanette bulunur: "Yirmiyıldan buyana ne madde, ne uzam, ne de zaman eski konumundadır. Bu denli büyük yeniliklerin sanatlann tekniğini olduğu gibi değiştirmesine, böylece doğrudan buluş yeteneğini et- kilemesine ve sonunda belki de sanatkavramının kendi- sini düşünülebilecek en sihirli biçimde değiştirmesine hazır olmalıyız." Aradan geçen yıllar içerisinde Valery'nin sözünü etti- ği değişim gerçekleşti ve sanat, önemli bir yönüyle gün- lükuygu/aman/nayrılmazbirparçası oldu. Dahayüzyılı- mızın yirmili yıllarında AdoH Loos'un gerek dış, gerekse iç mimari bağlamındaki "işlevsellik" savı, sanata aykırı kaçtığı gerekçesiyle suçlanırken aynı işlevsellik öğesi günümüzde aynı bağlamda gerekliliği tartışılmaz bir öğeye dönüştü. Bu çerçevede, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi gibi kurumların verdiği, sanat ile günlük ya- şam uygulaması arasında işlevsel bir bağ kurabilme hedefine yönelik eğitim, büyük önem kazanıyor. Sanat söz konusu olduğunda, gözlerin yaşamımıza ancak za- man zaman girebilen yüceliklere yönelmesi yerine, sanatın her zaman, günlük yaşamın yapıların cephele- rinden iç mekanlardakı'en ince ayrıntılara, reklam pano- larından metro ve otobüs duraklanna vb. kadar uzanan çok değişik alanlarında yaşanan bir gerçeğe dönüştürü- lebilmesini olanaklı kılan böyle bir eğitim, kanımızca düşünce ile uygulama arasında kurulması öngörülebi- lecek bütün canlı bağlar için örnek bir yöntem sayılabi- lir. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin, kı- sa geçmişine karşın bu yolda kazandığı büyük başarının sırrını, başta Dekan Prof. Dr. Engin Ataç olmak üzere, bütün öğretim elemanlarının ve fakülte görevlilerinin öğrencilerle gerçekleştirdikleri özverili imecede ara- mak herhalde yanlış o\mayacaktır. 2. Sokak Sanat Festivali • KültürServisi - M.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin oluşturduğu Düşün Kulübü'nün düzenJediği 2. Sokak Sanat Festivali 13 Mayıs 1994 tarihinde başlıyor. 13-15 Mayıs 1994 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan etkinlikleri paneller. müzik dinletileri. sergler, performanslar, tiyatro ve dia gösterileri oluşturuyor. Bu yıUkincisi gerçekleştirilecek olan festivalin içeriği "Değişen Türkiye'de Genç Sanat" olarak belirlendi. Festival Komitesi'nden yapılan açıklamada şöyle deniyor:" 1980'den bu yana halktan uzak, tutarsız ve geriyedönük yaşanan değisim karşısında daima öncü, yol gösterici ve yenilikçi dinamiği olması gereken sanat, bu değişim karşısında yetkin ve tutarlı bir tavır sergileyebiliyor ınu? Yabancılaşan insan ilişkileri ve toplumsal duyarlılıklarsanata nasıl birgörevyüklüyor?Busorularayanıt aranacak etkinlikler. kendisiyle doğrudan ilintili olduğuna inandığımız tüm tstanbul halkının da katılımı ile gerçekleştirilecektir." Metis'ten yeni yayınlar • KültürServisi -Charles Bukovvski'nin 'Factotum'.Georges Perec'in 'Şeyler', yerli şairlerden Onıç Aruoba'nun 'Tümceler' ile Lale Müldür'ün "Buhurumeryem" adlı şiir kitaplan Metis Yayınlan'nca piyasaya sürüklü. Çağdaş Amerikan edebiyatının öndegelen isimlerinden olan Charles Bukovvski,'Factotum' adlı eserinde hayatından bir kesit veriyor. Georges Perec'in 'Şeyler' adlı eserinde ise yazar 1960'h yıllardaki bir grup gencin hikayesinde Fransız toplumunun keskin bir tanımını veriyor. * 6. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ'NDE BUGÜN 21.15 Taksim Sahnesi Izter- Ankara Devlet Tiyatrosu 21.15 Studio Beş Ktsa Oyun- Studio Oyunculan 6. ULUSLARARASI İSTANBUL TÎYATRO FESTİVALİ'NDE YARIN 21.15 Kenter Tiyatrosu Çingenefer- Teatri Uniti CRT, Italya 18.30 Karaca Tiyatrosu Insanlanm- Dostlar Tiyatrosu 21.15 Studio Beş Ktsa Oyun- Studio Oyunculan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle