Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 MAYIS1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Yanm yüzyıl sonra gelen ödül
Orhan Kemal Roman Ödülü, Faik Baysal'ın 1944'te yazdığı ve yıllar sonra 'sansürsüz' yayımlanan 'Sarduvan'a verildi
TUNA ERDEM
Faik Baysal, ilk kez 1944 yılında yazdığı ve
ancak 50 yıl sonra"sansürsüz" olarak Can Yayı-
nlan'ndan yayımlanan ilk yapıtı "Sarduvan'la
1994 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü aldı. Faik
Baysal. 'kendinikanıtlamışbirromanolan"Sar-
duvan'ın 50 yıldır ayakta olduğunu belirterek
bu ödülü de 50. yılm bir armağanı olarak görii-
yor.
- "Sardu>an"ı ilk kez kesintisiz olarak yayıma
hazıriarken.veniden gözden gecirdiniz, aradan 50
yıl geçtikten sonra bu ilk romanınızda değiştir-
mek istediğiniz yerler olmadı mı?
Genç yaşımın verdiği, teknik açıdan beni ra-
hatsız eden olumsuzluklan giderdim ama bu-
nun dışında bir değişiklik yapma ihtiyaa duy-
madım. Çünkü roman günümüzü yansıtıyor,
değişen hiç bir şey yok. Örneğin, üçüncü baslcıyı
okuduğunu fark etmeyen bir okur bana "Ğünü-
raüz koşullannı ne kadar gfizel anlatmışsııuz"
dedi. Eğer değişen bir şeyler olsa mutlaka o ro-
man çerçevesinde eklemeler yapardım. Doğrusu
insanlar gibi eserlerin de eskiyebileceği endışesi-
ni taşıyordum. Bu bir yazar için felaket demek-
tir.
Roman günümüzii yansıtıyor
Buna karşı evrensel konulan, insanı, insana
karşı >apılan haksızlıklan ve insanın savunu-
sunu yaparsanız, yapıtınız kuşaktan kuşağa ge-
çer. Bunu yapamayan yazar kalemi elinden bı-
rakmabdır. O zamandan bugüne ne değişti?
İnsanlar ekonomik robotlar haline geldi, med-
yanın sömürü bireyleri oldular. Büyük sermaye
ve siyasetçilerin olıgarşısi altında mahvoluyor-
lar. Kim bir aşk romanı yazmak istemez ama
ben ağlamaktan buna vakit bulamıyorum. Ne
zamanki insanlann aalan diner, ancak o zaman
aşk konusunda yazabilirim. Yani ben siyah, be-
yaz, kırmızı, yeşil, kadın erkek ayırmadan in-
sanın acısına inanıyor ve bunun yaayorum.
- Birçok eleştirmen, "Sarduvan'Ma Rus edebi-
yatının izlerini göriiyor. Siz bu görüşe katilıyor
musunuz?
Bir yazar her hangi birşeyin etkisinde kalmaz-
sa yazamaz. Beni en iyi anlatanlardan biri Tahir
Alangu'dur. Ama o bile karar veremedi roman-
da Fransız mı, Amerikan mı, Rus etkisi mi ol-
duğuna. Ben 12 yıl yatılı olarak Fransız kolejin-
de okudum ve söyleyebilirim ki Fransız edebi-
yatının hiç etkisi altında kalmadım. Bence bü-
yük romancılar Fransa'dan değil, Rusya'dan
çıkar. Büyük şairler Fransa'dan çıkmıştır.
Amerikan romanının etkisinde kalmamsa ola-
naksızdı çünkü o dönemde Amerikan edebiyatı
Türkiye'ye ulaşmamıştı. Zaten ben Amerikan
romarunı sevemiyorum. Gorki, Tolstoy ve Go-
gol'ü tanıyordum ama Fransız edebiyatçılar ka-
dar iyi değil. Kısacası eğer" Sarduvan" bir yerin-
de Steinbeck"i, bir yerinde Balzac'ı anımsatıyor-
sa bu tamamen bir rastlantıdır.
- "Sarduvan"da bir umutsuzluk, karamsarlık
var. Romanın kahramanları kendilerini ezen dü-
zene karşı savaşmıyorlar. Onlara sunulan iki se-
çenek var: Ya sisteme uyum sağlamak ya da "ya-
şayan ölüler" obnak...
Ben 19 yaşında yazdım bu romanı. tkinci
Dünya Savaşı döneminde henüz sermaye hol-
dingleşmemişken ve daha sermaye sınıfından
Savaşın beş yıla uzattığı yedeksubaylığını yapan,
henüz 19 yaşındaki Faik Baysal, tümenin konak-
ladığı Kurşunlu karargahında, saman kağıdı defterine
küçücük harflerle yazmaya başlıyor "Sarduvan"ı.
'Sarduvan'ınilginçöyküsü...1994 Orhan Kemal Roman Ödülü 'ne de-
ğer bulunan Faik BaysaT/n "Sarduvan"
adlı romanının okurlara ulaşmasının zorlu
övküsü, en az romanın kendisi kadarilginç.
Yazılmasının üzerinden tam 50 yıl geçtik-
ten sonra ödül kazanması da bunu gösteri-
yor zaten.
"Abnaıtlar Stalingrad'a doğru yürüyor.
Rus eephesi çöktnek üzere. Türkiye savaşa
girecekmiyizkorkusuiçinde."/;^ "Sardu-
van' 'ın yaratüış öyküsü bu ortamda başlı-
yor.
Savaşın beş yıla uzattığı yedeksubaylığı-
nıyapan, henüz 19yaşındaki Baysal, tüme-
nin konakladığı Kurşunlu karargahında,
saman kağıdı defterine küçücük harflerle
yazmaya başlıvor "Sarduvan''/.
Bir gün general buluyor yazdıklarını.
"BekJenmedik" bir ilgi gösteriyor ve yaz-
ması için zaman veriyor Baysal'a, hatta ro-
man tamamlandıktan sonra izin veriyor
İstanbul'a gidip yayımlatsm diye. Baysal,
Kurşunlu-Istanbul volculuğunun ilk durağı
Çerkes 'de, Adapazan 'myerle bir eden ünlü
depremle karşılaşıyor. Kaldığı bina çökü-
yor, 36 kişiyi ve "Sarduvan'tfi tek kop-
yasını da altına alarak. Baysal tüm romanı
yeni baştan bir yıl içinde yazmak zorunda
kalıyor.
Bu kez kazasız belasız ve askerden terhis
olarak vardığı İsıanbul'da yeni sorunlar
bekliyor genç yazarı. Ünlü bir yavınevinin
kapısmı çalıyor, yaymevı sahihı "Kitaptaki
msanlarm kokusuna burmım da yanmadı.
V'ine de yayınlanm ama... "diyor Işte bu
'ama'lar, 50 yıl süren bir mücadelenin ilk
durağını oluşturuyor. Yaymcı 150 sayfalık
bir kesinti ve "içine biraz parfiiın ve bir
avuç tstanbul kadıhı serpiştirilmesi'' koşu-
lunu Heri sürii\ or. "Kavmakamlar hakkı-
nda yazdıklarını yayınlarsak biri asar-
lar" diye açıklıvor bu koşıdunu. Baysal ka-
bul etmiyor ama "kapıdan çıkarken hep
durduruiup geri çağnlacağını" sanıyor.
Geri çağırılmadığını görünce karamsarhğa
kapılnor.
Bu noktada bir beklenmedik şans daha
kapısmı çalıyor vapurda karşılaştığı adını
bile bilmediği bir kadın aracılığıyla. "Be-
nün yaşaımmda kadınlar çok önemli. He-
pimiz gibi beni de bir kadın dünyaya getirdi
ama ben onu hiç tanımadım çünkü beni
doğrurur doğurmaz öldü. Bu benim zaten
duygusal olan yapunı ikiye katladı ve hala
tüm kadınlarda annemi göriir gibi oluyo-
nım" diyor Baysal. İşte bu kadınhırdan ılkı
olan psikolog Seunin Evrim, Baysafı Nu-
rullah Ataç ile tanıştırıyor ve "Sarduvan";
yayımlayacak bir yavınct buluyor.
Ancak buyaymcı da Baysal'ın dile getir-
diği Anadolu gerçeklerinden birinin, hay-
vanlarla cinsel ilişki konusunun, kitaptan
çıkanlmasını istiyor. Sonunda istemeye is-
terneye kitabını kısaltan Baysal, bu kez de
eleştiri bombardımanına tutuluyor. "O ra-
manlar herkesin sizden kaçmasına neden
olan bir veba" olarak görülen" komûnist"
damgasınıyiyor.
Peyami Safa'nın önderliğinde başlayan
eleştirüer "Ecevit'in sağ kolu olan bir poli-
tikacının, kayınpederine sakın bu adama
kızımzı vermeyin diyecek küstahkğa"
dek varıvor.
Bir kez daha karamsarlığa düşen Bay-
sal 'ıyenidenyazmaya iten.Ataç'm "Bunla-
ra cevap vererek zamanını harcama, yaz-
mayı sürdür bu köpekler bir gün susa-
caktu-" öğüdü oluyor. Baysal bu öğüde
uyup, 50 yıllık yazarlık yaşamında öykü,
şiir ve roman türlerinde yapıtlar veriyor.
sözedilmiyorken. Ben ilk kezsömürününçamu-
ra attıgı insanlan ortaya çıkardım. "İşte sizin
yaptığmız rezaJet budur" dedim. Bundan daha
güzel savaş olamazdı. Aynı zamanda bu insan-
lann bizimkine benzemeyen dünya görüşünü,
felsefelerini ortaya koydum. Acıyı dayanılabilir
hale geürebilmek için ağlanacak yerde gülmeleri
bundandır. Hala bugün uygulanan sermaye sis-
teminin vahşi aamasız kapitalizmin ürünleridir
bu insanlar. Hiç bir şey yapamazlar, çünkü insa-
na mutluluk vaadeden partiler sağ olsun sol ol-
sun iktidara gelmce sözlerini unutup koltuğa
yapışıyorlar. Onun için Kavruk'lar daha uzun
süre Kavruk kalacaklar. İnsan haklan, eski ve
hiç bir zaman gerçekleşmeyecek olan görkemli
bir masal ve efsanedir. Bu görüşümde aldan-
mayı çok isterim ama ne yaak ki insan haklan
kağıtta kalmaya mahkum. Mücadeleden vaz-
geçmemeliyiz ama gençler sakın yakın gelecekte
kendilerini gül bançesinde bulacaklannı san-
masın. Ben doğduğumdan beri "yann daha gü-
zel olacak" deniyor.Bu yüzden "Sarduvan "ı bu-
gün yazacak olsam yine aynı biçimde yazanm.
Böyle bir hükümetin yönettiği ülkede "Sardu-
van"lann yayımlanması bile mucizedir. Elbette
bir gün devlet, yazann buzdolabı, lastik üretici-
sinden daha önemli olduğunu anlayacaktır ama
ben bunu göremeyeceğim.
Bence ödül yerini bulmuştur
- İlk romanııuzuı 50 yıl sonra ödüle değer bulıuv
masını nasıl karşılıyorsunuz. Genel olarak ede-
biyat ödülleri koousundaki düşünceierinizi öğre-
nebilir miyiz?
Ödüller ancak yerini bulurlarsa yararlıdır.
Ben bugüne kadar hiç bir ödüle kaülmadım. Ör-
neğin kazandığjm Sait Faik öykü ödülüne, yayı-
nevim katılmış haberim bile olmadı. Ede-
biyatımızda yazarlan teşvik eden, iteleyen öyle
az etken var ki, ödüller gerekli. Yeter ki jüriler
tarafsız olsun, politikadaki gibi dost kayırma ol-
masm hakkı olan alsın. Ama bir bakıyorsunuz
jüri üyeleri hiç değişmiyor, artık onlann neleri
seçeceğini önceden biliyorsunuz. Ama kokuş-
muşluk tüm ağaca yayılıyor. Her şey birbirine
bakarak çürüyor. Edebiyatımızda da bazı şeyler
bu noktaya gelmeden ödül dağıtımında hiç o\*
mazsa dürüst davranahm. Biz-
ler bir dostumuzu kayınrsak,
yanşmaya katılan genç bir yete-
neği öldüriirüz. Jüri üyeleri in-
celedikleri yapıtta kendilerini
aramaktan vazgeçmelidir. Dü-
şüncelerine ters olan yapıtlann
değerini de ölçebilmelidir.
Değerlendirmenizi odun tar-
tan kanlarda değil sinek yu-
murtası tartan örümcek ağında
yapacaksınız.
Kazandığıma elbette sevini-
yorum, kim sevinmez. Bu yaşta
bile, belki bu ödüle layık olmak
için daha iyi çalışayım derim,
bana bir itici güç olur. Başka-
sından söz etmek kolaydır da,
kendimizden bahsetmeye gelince
saklanınz. Ben saklanmayaca-
ğım. Bence bu ödül yerini bul-
muştur çünkü "'Sarduvan"
kendini kanıtlamış bir roman-
dır. 50 yıldır da ayaktadır. Bu-
nu 50. yılın bir armağanı olarak
görüyorum.
6. ULUSLARARASI
İSTANBUL TlYATRO
FESTİVALt
Szajna
2O.yüzyılı
sorguluyorKültür Servisi - Ankara Devlet Tiyatrosu nun
"lzler" adlı o>aınu bugün ve yann saat 21. 15'-
de, 6. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali
kapsamında Taksim Sannesi'nde izlenebilir.
Josef Szajna'nın son yapıtı olan "lzfcr"i Szajna
sahneye koymuş, dekor ve kostüm tasanmmı
gerçekleşu'rmiş. Müziklerini Krzysrtof Lazon'-
un, koreografîsini Yasemin Ahîoklar'ın, ger-
çekleştirdiği oyunda Cahit Çağıran. Ta>-fiın
Orhon, Tomriş Çetinel, Hakkı Erkök, Mehmet
Ata\. Berrin Ötenel. Eylül Aktürk, Serpil Çağı-
ran ve Hakan Çankaya rol ahyor. Oyunu Tuğrul
Çetiner dıljmize cevirmiş.
Ayşegül Yüksel gazetemızde yazdığı "Josef
Szajna 20. Yüzyıl L ygarlıgını Yargılıyor: lzler
2" başbklı yansmda oyun ve yönetmen üzerine
şunlan yazmıştı: "Polonya Tiyatrosu'nun bü-
yük ustası Josef Szajna'nın son yapıü "tzfcr 2",
1993-94 döneminde Ankara Devlet Tiyatrosu'-
nda sahnelendi. Szajna tiyatrosunda birey nite-
liği taşıyan kahramanlar ya da sahnede baş-
layıp biten bir öykü yok. Evrensel insanı simge-
leyen cıplak ya da pacavralara bürünmüş canlı
fıgürlerin attığı şiirsel çığlıklar, yarattıldan gro-
tesk devinim var. Dekor yok, insandan kalma
döküntüler var; yere yığılmış ya da sahne boş-
luğundan aşağı sarkan. Kimi sahne kişileri de
insanı değil, insanın özelliklerini simgehyor.
Szajna Ortaçağın Ahlak Oyunlan'nı çağnştı-
ran bir yaklaşımla.'soyutlamanın sıfır noktası-
na yaklaşarak. çağımızı sorguluyor.
...Szajna'nın bilincı bugündedir. Szajna. sah-
ne. oyuncular. kukla ve çevre tasanmı bağla-
mında cizdiği resimlerledünyamıza uyan üstü-
ne uyan yağdımnaktadır.
"lzler 2" yaşama, düş kurma, melek ya da
şeytanla yüzleşme, kıyıma uğrama, aa çekme,
inanç ve inançsızlık, ölememe ve ölme üstüne
bir oyun. Yaşama direnciyle umutsuzluğun,
tannsızlıkla tannya ulaşma isteğinin, düşleger-
ceğin çatıştığı. 20. yüzyılın uygarlık görüntüle-
rini kullanmasına karşın tüm zamanlann in-
sanını, evrensel insanı kucaklayan bir oyun.
Sözler ise söyleyeni ya da yazanı belirsiz birer
"iz"... Insanlık tarihı boyunca tüm insanlann
dudaklanndan dökülmüşcesine...
İCan ve dumana boğulmuş dünyamızın sa-
naı yoluyla en güncel kişilerinden biri olan Jo-
sef Szajna'nın Türkiye'de bir oyun sahnelemiş
olması Türk tiyatrosu açısından önemli bir
olay." • ,
22.Uluslararası İstanbul Müzik Festivali 15 Haziran-12 Temmuz arasında gerçekleşecek
Her şeyekarşın, festivaller sürüyorKöhür Servisi - 22. Uluslararası
İstanbul Müzik Festivali 15 Haziran -
12 Temmuz tarihleri arasında yapıla-
cak. tstanbul Kültür ve Sanat Vakfı
tarafından düzenlenen festival, 450
yabana 300yerh, toplam 75O'yi aşkın
sanatçının katılımıyla gerçekleşecek.
Bu sanatçı ve topluluklar arasında
Dresden Filarrnoni Orkestrası. 13
gençkızdan kurulu "La Putte Vene-
nane di Vivaldi" oda mûziğı toplulu-
ğu. ünlü gitara Narcfeo Yepes, usta
sanatçı ve topiuluklarla anlaşmalar
çok önceden yapılıyor. O zamandan
bugüne malivetler üç kat arttı. Buna
rağmen vakfımızm büyük çabalan ve
Kültür Rakanlığı'yla spoosor kurulus-
ların desteğiyle yine zengin bir prog-
ram sunayoruz."
Eczacıbaşı. çok istemelerine karşın
Kirov ve Roland Petite balelerini mali
nedenlerle getıremediklerini de açı-
kladı. AKM'nin onanma alınması
nedeniyle orkestra ve oda müziği
nedeniyle Dvorak'ın secildiği festival-
de, sanatçı ve topluluklar program-
lannda bestecinin eserlerine yer vere-
cekler.
Festival 15 Haziran'da Dresden Fi-
larmoni Orkestrası'nın Aya İrini'de
vereceği konserle başlayacak. Mkhd
Plasson'un yöneteceği. solist olarak
piyanıst Bruno Gelber'in katılacaği
orkestra, Nejat F. Eczacıbaşı nın
anısına düzenlenen konserinde
Brahms'tan yapıtlar seslendirecek.
CJara Ramona İspanyol Baiesi (üstte), Brodsky Dörtüsü (sol altta) ve gitarcı Narciso Yepes (sağ altta).
flütçü James Galvtay. M^prano Hilde-
gard Behrens. kemanci Suna Kan.
soprano Victoria de Los Angeks - te-
nor Nicolai Gedda ikilisi gibi tanınmış
isimleri yer abyor.
Bu yıl yapılan bir uygulamayla caz
müziği festiyalden çıkanlarak ayn bir
festival haline getiriliyor. Uluslara-
rası tstanbul Caz Festivali, 11 -22 tem-
muz tarihleri arasında yapılacak.
Vakıf Başkanı Şakir Eczacıbaşı, yaşa-
nan ekonomik kriz nedeniyle vakıf
için güç bir yıl olduğunu belirterek
şöyle konuştu: "Festivale katılacak
konserleri ıle resıtaller çoğunlukla
Aya İrini'de yapılacak. Bunun yanı
sıra Cemal.Reşit Rey, Açıkhava Ti-
yatrosu, İTÜ G Amfısi ve Süleymani-
ye Kültür Merkezi de festivalde kul-
lanılacak.
3 büyük orkestra, 7 oda müziği
topluluğu, 6 resital, 2 vokal müzik, 1
dans, 2 halk dansı, 9 geleneksel mü-
zik, 8 konserden oluşan genç yetenek-
ler dizisi olmak üzere toplam 45 kon-
serin yer alacağı müzik festivali, ilk te-
matik festival olma özclliğinı de taşı-
yor. Ana tema olarak 90. ölüm yılı
Diğer orkestralar da Günter Her-
big yönetimindeki BBC Senfoni Or-
kestrası ve Prof. Gürer Aykal yöne-
timindeki Bilkent Uluslararası Aka-
demik Senfoni Orkestrası.
Oda müziği konserleri bölümünde;
Brodsky Dörtlüsü. keman sanatcılan
Frank Peter Zimmennann ve Thea
King'e eşlik edecek olan Ingüiz Oda
Orkestrası, Scharoun Topluluğu, Ja-
nacek Yayiıcalgılar Oda Orkestrası,
Vivaldi dönemini müzikleri ve giysile-
riyle yeniden canlandıran "La Vene-
zianedi Vivaldi/VivaJdi'nin Venedikfi
Genç Kızlan". Gabrieü Topluluğu ve
Robert Sdıumann EnsemÜe, Istan-
bullu müzikseverlerin karşısına gele-
cekler. Resitaller bölümünde ise Nar-
ciso Yepes, 10 telü gitanyla hayran-
lanna bir müzik ziyafeti çekecek.
Dünyanın en önde gelen flütçüsü
sayılan James Galtvay. Klasik reper-
tuvan olağanüstü yorumlamasımn
yanı sıra dinleyicilere hoş anlar da ya-
şatan Galvvay, Berlin duvannın
yıkılması sırasmda gerçekleşen "The
WaH" konserine de katılmış. Rus pi-
>ano ekolünün son temsilcilerinden
Shura Cherkassky ve genç kuşak ke-
manalardan Frank Peter Zimmer-
mann ve ünlü Adrew Uoyd VVeber'in
kardeşi viyoionselci JuHan Llyod We-
ber resital bölümünün diğer sanatçı-
lan.
Vokal müzik bölümünde iki topu-
luluk var: 1970'li yıllarda yeni bir vo-
kal tarzıyla klasik eserleri popüler
hale getirerek ilgi çeken Swingle Sin-
gers ile pıyanist Geoffrey Parsons eşli-
gindeki soprano Victoria de Los Ang-
les-tenor Nicolai Gedda ikilisi.
Dans bölümünün tek konuğu ise
Carmina Burana'mn flamenkoya uy-
gulamasını sunacak olan Clara Ra-
mona İspanyol Dans Topluluğu.
Türkmenistan ve Başkırt Özerk
Cumhuriyeti'nden halk danslman
topluluklan Açıkhava Tiyatrosu'nda-
ki gosterileriyle ülkelennın ilginç
renkli kültürünü yansıtacaklar.
Folklor bölümünde ise 2 gitar, vur-
maçalgı, kontrbas, bir şarkıcı ve bir
danscıdan oluşan "Tomatito Flamen-
co Topluhrfuğu" yer alacak.
1993'te başlatılan genç yetenekkr
dizisi bu yıl daha kapsamlı olarak sü-
rüyor. Bu dizdde, 7 genç Türk öğrenci-
nin yanı sıra genç Rus solistlerinden
oluşan koro da yer alacak.
İTÜ Çoksesti Korosu da bu bölü-
mün bir diğer toplululuğu. Gelenek-
sel müzik Dölümünün topluluklan
ise İTÜ Mezunlan Türk Müziği Top-
luluğu, Konya Türk Tasavvuf Müzi-
ği Topluluğu, ÎÜ Devlet Konservatu-
van Türk Müziği tcra Heyeü, Ayan-
gil Türk Müziği Orkestra ve Korosu,
Anatoüa Topluluğu, Devlet Tarihi
Müziği Topluluğu. Bu bölümde ay-
nca Devlet Klasik Türk Müziği
Korosu ve Münir Nurettin Beken'-
in konseri dinlenebilecek.
22. Uluslararası tstanbul Müzik
Festivali'nin bilet rezervasyonlan 14
Mayıs'ta başlayacak. (258 74 76)
ODAKNOKTASI
AHMET CEMAL
Bip Sepginin
ÇağpışöPdıklapı...
Sanatın varlığının geniş ölçüde "ilham per/7er/"nden
bağımlı kılındığı dönemler çoktan geride kaldı. Adına
yetenek denen ve yaratıcı açısından onsuz olunamaz
koşul niteliğini taşıyan öğe.elbet günümüzdede yadsın-
mıyor. Ama bilimin, bilimsel çalışmanın, hedeflenen
alan hangisi olursa olsun, işe gereken bilgi donanımıyla
koyulmanın, özetle "yaratmanın disiplini" diye adlandı-
rabileceğimiz tutumun artık aklın bir buyruğu olarak
benimsendiği de tartışılmaz bir gerçek. Sözü edilen bu
tutum, sanat eğitiminin henüz bugünkü anlamda kurum-
laşmadığı, eğitimin ağırlık noktasını özel atölyelerdeki
usta-çırak ilişkisinin oluşturduğu dönemlerde de doğru-
dan sanatçılarca dile getirilmiş bir zorunluluğu yansıtı-
yor. örneğin 15. yüzyıl sonlarında, Leonardo'nun ünlü
"Not Defterleri"nde şu satırlara rastlıyoruz: "Önce ilim-
leri incele, sonra bilimi temel alan uygulamayı izle. Aklı-
nı kullanmaksızın, yalnızca uygulamayı ve gözün yargı-
sını temel alarak çalışan bir ressam, karşısına konulan
nesneleri, bunların bilincine varmaksızın yansıtan bir
aynaya benzer..."
Yüzyılımız resim sanatının en büyüklerinden Matisse
ise aynı gerçeği 1933 yılında, yaratıcılığa değinırken
şöyle dile etirmiş: "Yaratıcılık konumuna ancak bilinçli
bir çaiışmayla gelinebilir. Eserin hazırlanması, birincil
olarak sanatçının duygularının... belli incelemelerle
beslenmesi demektir; gerekli öğelerin seçimi, ancak bu
incelemeler aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Ressamın
kendini bilinçsizlikten özgür kılmasını sağlayan da bu
çalışmalardır..."
Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin An-
kara'da, Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde açılan öğ-
renci sergisinde yer alan eserler, bilimsel yöntemi ve
bilgiyi temel alan bir sanat eğitimiyle nerelere varılabi-
leceğinin yetkin örneklerini oluşturuyor. Henüz dokuz yıl
gibi "gencecik" bir tarihe sahip olan kurum, Ankara'da
ikinci kez düzenlenen öğrenci sergisinde altı bölümle
(grafik, seramik, heykel, çizgi film - animasyon, resim ve
iç mimarlık) kendini tanıtıyor. Bu niteliğiyle sergi, Ana-
dolu Üniversitesi bünyesinde, "Uygulamalı Güzel Sa-
natlar Yüksekokulu'ndan, bugünkü "Güzel Sanatlar
Fakültesi"ne uzanan, kıvanç kaynağı bir yolun panora-
ması da sayılabilir.
Fakülte Dekanı Sayın Prof. Dr. Engin Ataç'ın verdiği
bilgiye göre fakülteyi bitirenler arasından bugüne kadar
işsiz kalan olmamış. Zaten kimi eleman arama ilanların-
da "Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ni
bitirmenin tercih nedeni olacağı"nın belirtilmesi de bu
durumun bir kanıtı.
Başta reklam sektörü olmak üzere, iş dünyasından
yöneltilen bu yoğun talep, çağımız bağlamında güzel
sanatlarla belli bir işlevsellik arasında var olan, daha
doğru bir deyişle, belki de var olması artık doğal sayılan
bir bağı çağrıştırıyor. Paul Valery, "Sanat Üzerine Par-
çatar'mda, "Güzelsanatlarımızınkuruluşuileçeşitlitip-
lerinin saptanışı, bizimkisinden çok değişik bir zamana
ve nesnelerle koşullar üzerindeki güçleri bizimkisiyle
karşılaştırıldığmda neredeyse yok denebilecek kadar az
olan insanlarakadaruzanır"saptamasınt yaptıktan son-
ra, şöyle bir kehanette bulunur: "Yirmiyıldan buyana ne
madde, ne uzam, ne de zaman eski konumundadır. Bu
denli büyük yeniliklerin sanatlann tekniğini olduğu gibi
değiştirmesine, böylece doğrudan buluş yeteneğini et-
kilemesine ve sonunda belki de sanatkavramının kendi-
sini düşünülebilecek en sihirli biçimde değiştirmesine
hazır olmalıyız."
Aradan geçen yıllar içerisinde Valery'nin sözünü etti-
ği değişim gerçekleşti ve sanat, önemli bir yönüyle gün-
lükuygu/aman/nayrılmazbirparçası oldu. Dahayüzyılı-
mızın yirmili yıllarında AdoH Loos'un gerek dış, gerekse
iç mimari bağlamındaki "işlevsellik" savı, sanata aykırı
kaçtığı gerekçesiyle suçlanırken aynı işlevsellik öğesi
günümüzde aynı bağlamda gerekliliği tartışılmaz bir
öğeye dönüştü.
Bu çerçevede, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi gibi kurumların verdiği, sanat ile günlük ya-
şam uygulaması arasında işlevsel bir bağ kurabilme
hedefine yönelik eğitim, büyük önem kazanıyor. Sanat
söz konusu olduğunda, gözlerin yaşamımıza ancak za-
man zaman girebilen yüceliklere yönelmesi yerine,
sanatın her zaman, günlük yaşamın yapıların cephele-
rinden iç mekanlardakı'en ince ayrıntılara, reklam pano-
larından metro ve otobüs duraklanna vb. kadar uzanan
çok değişik alanlarında yaşanan bir gerçeğe dönüştürü-
lebilmesini olanaklı kılan böyle bir eğitim, kanımızca
düşünce ile uygulama arasında kurulması öngörülebi-
lecek bütün canlı bağlar için örnek bir yöntem sayılabi-
lir.
Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin, kı-
sa geçmişine karşın bu yolda kazandığı büyük başarının
sırrını, başta Dekan Prof. Dr. Engin Ataç olmak üzere,
bütün öğretim elemanlarının ve fakülte görevlilerinin
öğrencilerle gerçekleştirdikleri özverili imecede ara-
mak herhalde yanlış o\mayacaktır.
2. Sokak Sanat Festivali
• KültürServisi - M.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin
oluşturduğu Düşün Kulübü'nün düzenJediği 2. Sokak Sanat
Festivali 13 Mayıs 1994 tarihinde başlıyor. 13-15 Mayıs 1994
tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan etkinlikleri paneller.
müzik dinletileri. sergler, performanslar, tiyatro ve dia gösterileri
oluşturuyor. Bu yıUkincisi gerçekleştirilecek olan festivalin içeriği
"Değişen Türkiye'de Genç Sanat" olarak belirlendi. Festival
Komitesi'nden yapılan açıklamada şöyle deniyor:" 1980'den bu
yana halktan uzak, tutarsız ve geriyedönük yaşanan değisim
karşısında daima öncü, yol gösterici ve yenilikçi dinamiği olması
gereken sanat, bu değişim karşısında yetkin ve tutarlı bir tavır
sergileyebiliyor ınu? Yabancılaşan insan ilişkileri ve toplumsal
duyarlılıklarsanata nasıl birgörevyüklüyor?Busorularayanıt
aranacak etkinlikler. kendisiyle doğrudan ilintili olduğuna
inandığımız tüm tstanbul halkının da katılımı ile
gerçekleştirilecektir."
Metis'ten yeni yayınlar
• KültürServisi -Charles Bukovvski'nin 'Factotum'.Georges
Perec'in 'Şeyler', yerli şairlerden Onıç Aruoba'nun 'Tümceler' ile
Lale Müldür'ün "Buhurumeryem" adlı şiir kitaplan Metis
Yayınlan'nca piyasaya sürüklü. Çağdaş Amerikan edebiyatının
öndegelen isimlerinden olan Charles Bukovvski,'Factotum' adlı
eserinde hayatından bir kesit veriyor. Georges Perec'in 'Şeyler'
adlı eserinde ise yazar 1960'h yıllardaki bir grup gencin
hikayesinde Fransız toplumunun keskin bir tanımını veriyor. *
6. ULUSLARARASI
İSTANBUL TİYATRO
FESTİVALİ'NDE
BUGÜN
21.15 Taksim Sahnesi Izter- Ankara Devlet Tiyatrosu
21.15 Studio Beş Ktsa Oyun- Studio Oyunculan
6. ULUSLARARASI İSTANBUL TÎYATRO
FESTİVALİ'NDE YARIN
21.15 Kenter Tiyatrosu Çingenefer- Teatri Uniti CRT, Italya
18.30 Karaca Tiyatrosu Insanlanm- Dostlar Tiyatrosu
21.15 Studio Beş Ktsa Oyun- Studio Oyunculan