02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 MAYIS1994ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Onbirinci Uluslararası Ankara Festivali sona erdi Türk sanatçılarla yabancılar kaynaşb EVİN İLYASOĞLU Festivaller, sanat yaşamında kan dolaşımını güçlendiren dönemlerdir. Avrupa Festivaller BiruğTnin ülkemizde İstanbuFdan sonraki ikin- ci üyesi Uluslararası Ankara Festivali, Sevda Cenap And Müzik Vakfı'nın desteği ile yaşamını sürdürmekte. Bu yıl onbirincisi tamarnlanan Ankara Festivali. Türkiye'nin son günlerdeki kemer sıkma polıtikası gereğince kimi gösterile- rinden ödün vermek zorunda kaldı: Eddk Dani- els & Gary Burton Caz Topluluğu; RuhrbokJe Korosu gibi programlar çıkanldı. Aynca Tür- kiye'de can güvenliği olmadığı iddiası ile geime- yen Monte Carlo Balesi ile kendilerine ödenecek îcaşeyi yetersiz bulan İstanbul Devlet Senfoni Or- kestrası da programlanru iptal ettiler. Ankara'da yeniden 'ses ve tel birliği' Türk ve yabancı sanatçılann titizce seçilmiş programlarda özenle kaynaştınlması. bu yılki Ankara Festivali'nin başbca özelliği gibi görü- nüyor. Bu tûr düzenlemede konuk topluluk veya solistler, Türkiye'deki yorumculann dûze- yini de tanınuş oluyorlar. Onbirinci Ankara Fes- tivali'ne katılan yabancı sanatçılar, karşılanna Görer Aykal, Rengim Gökmen gibi şeflerimiz; İdil Biret, Suna Kan, Hüseyin Sermet, Şefîka Kutluer gibi solistlerimiz çıktığında, Türkiye'de diğer ülkelerden geri kalmayan sanatçılar yetiş- tiğini öğrenmiş oldular. Aynı şekilde senfoni or- kestralanmız ve oda orkestralanmızla da ya- bana şef ve solistler tanışmış oldu. Piyanist Ivan Moravec, Gürer Aykal yönetiminde Cumhur- başkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde; Akbank Oda Orkestrası piyanist Arie Vardi'njn şef ve so- lıstlığınde; Bilkent Uluslararası Akademik Oda Orkestrası şef Ganiev ve flütçü Şefîka Kutluer'in solistliğinde; Monte Cario Filarmoni Orkestrası şef Foster'in yönetiminde İdil Biret ve Suna Kan'ın solistliği ile Hacettepe L niversitesi Anka- ra Devlet Konservatuvan Bü.vük Senfoni Orkest- rası şef Tosi'nin yönetiminde, gitarcı Ortiz'in so- listliği ile bu festivaldeki kaynaşmayı sergiledi- ler. Şef Bilger yönetimindeki Auvergne Orkest- rası; şef Rengim Gökmen yönetimindeki Anka- ra Devlet Opera ve Bale Orkestrasf nın Avrupa'- daki ünlü piyanistimiz Hüseyin Sermet'in solist- liğinde çalması, deneyimli piyanist Moravec'in Ivan Moravec • Dünyaca ünlü şef Lawrence Foster (1941) ve Monte Cario Filarmoni Orkestrası festivalin sonkonuğuidi.. 1980'denberi Monte Carlo Filarmoni'nin müzik direktörü olan Foster'in konserinde Orta Avrupa geleneği ileAmerikan coşkusunun birleştiği bir sentez gözlemledik. ve gencecik çellist Jiri Barta'nın yıllann eskite- mediği büyük gitarcı Julian Bream'in resitalleri. Rönesans mûziği ve V'iyana şarap şarkılan, fes- tivalin diğer alımlı etkinlikleri arasında yer aldı. Dünyaca ünlü şef Lawrence Foster (1941) ve Monte Carlo Filarmoni Orkestrası festivalin son konuğu idi. Yıllardır adından söz ettiren, aranı- lan bir şef Foster. Sir John Barbirolli'nın ardı- ndan Houston Orkestrası"na şef olması, Londra, Berlin, Viyana. Milano. Paris ve Kudüs'te belli başlı orkestra ve operalan yönetmesi, sayısız plaklan ile hep dikkati çekmiş. 1980'den beri Monte Carlo Filarmoni'nin müzik direktörü. Foster'in konserinde Orta Avrupa geleneği ile Amerikan coşkusunun birleştiği bir sentez göz- lemledik. Özellikle Çaykovski'nin Beşinci Sen- fonisi'ndeki parlaklık. büyük dinamikler ve temponun biraz daha hızlı oluşu. Amerikan kül- türünün de artık kaçınılmaz şekilde müzik yo- rumlannı etkilediğini düşündürdü. Foster, Amerika'da doğmuş. Orkestra yönetiminde Karl Böhm"ün; piyanistlikte Schnabel'in eko- lünden yetişmiş. Böhm, öldüğü zaman tüm kü- tüphanesini ona bırakmış. Yahudi kökenli olan sanatçı. uzun süreler Kudüs'e gidip oranın or- kestrasını yönetiyor. Son yıllarda yoğunlaşan İsrail'de \Vagner çalınması tartışmasında Fos- ter'in kesin bir tavn var. "Zubin Mehta bu ko- nuda ısrarlı. Ancak toplumun içinde hala kulak- larında VVagner'in müziği kalmış, temerküz kamplannın cehennemini yaşayanlar var. Onlar istemiyorsa ısrar etmek nedenT" Festivalin ka- panış konsennin solisti kemancımız Suna Kan, Mozart'ın Türk Konçertosu'nda her zamanki disiplinli ve "asiF yorumu ile ışıldadı. Onbirinci Ankara Festivali, türlü özveriler ve zorluklar içinde tamamlandı. Ancak yöneticiler gelecek yıl için daha da kapsamlı müzik günleri yaşamayı şimdiden planlıyorlar. Bu festivalin her şeyden önce Ankara'nın yıllar önce sahip olduğu müzik geleneğini yeniden gündeme geti- ren önemli bir işlevi var. Ankara, yeniden "ses ve tel birüğT'nin, halkevlerindeki dinletilerin coş- kusunu yaşıyor. Gerçek sanatçı olmak Bu yıl Boğaziçi Üniversitesfndeki müzik tari- hi derslerimin dışında Marmara Üniversitesi İle- tişim Fakültesi'nde de esterik dersleri vermekte- yim. Eski Yunan fılozoflanndan yola çıktık. Es- tetik - sanatçı - eleştiri kavramlannı çağlar önce- sinden günümüze doğru inceliyoruz. Platon, Aristo, Plotinos'un felsefelerinde sanatçının, ya- ratma gücünden ötürü tann kavramına yakla- şan; her türlü gündelik ucuzluklardan annmış, yalnız sanatını daha iyi yapabilme kaygısı taşı- yan kişi olduğunu okuyup anlattıkça içim burkuluyor. Şu anda içinde yaşadığımız toplu- mun kaç sanatçısı acaba böyle tanımlanabilir? Kendini sanatına adamak biryana, hasbclkader geldiği konumu koruyabilmek için saygm kişile- rin ismi ardına saklanan; başansızlığını örtmek için başkalanna çamuratan; eleştirilere karşı ka- badayı edası ile gözdağı veren kişiler daha ne ka- dar sanatçı kisvesi altında ve Türkiye Cumhuri- yeti'nin sanat kurumlannda bannabilirlerdersi- niz? 11. Uluslararası Ankara Müzik Festivali Gelenlerve gelmeyenler ERHAN KARAESMEN 11. Uluslararası Ankara Müzik Festivali, prestijli bir yabancı orkest- ranın ve seçkin solistlerin katılımıyla gerçekleşen son iki konserle prog- ramını tamamladı. Hızlı enflasyon. genel ekonomik sıkışıklık. yerel resmi ve özel destekle- rin bir bölümünün çekilmesi, düzenle- yicilere soğuk terler döktürdü. Festi- val ancak And Vakfı camiasının ola- ğanüstü çaba ve becerisiyle tamamla- nabildi. Benzersiz ekonomik zoflama, baa etkinliklerin iptalini gerektirdi. Bu arada, can güvenliği endişesiyle bir bale topluluğunun kendi isteği üzerine "çok özel iptaTın gerçekleştiği bilini- yor. Çok yakın geçmişte bir ASALA belasının yüksek düzey Türk temsil- cilerini kasıp kavurduğu, nice canlar aldığı bir Fransa'dan, ev sahibi kurum ve ülke için bu derece hakaret dolu bir iptal isteğinin gelmiş bulunması esef vericidir. Ekranda gözü dönmüş yobaz kala balıklann yabancı ülke ve kurum bı- nalannı taşa tutmalannı izleyen Batılı. ürküntü duyabilir. Ama Türkiye'nin bu iç meselesini cözebilecek güçte ve aynca misafirini çok gözeten bir ülke olduğunun düşünülmemesi büyük ayıptır. Bu iptalin arkasında grubun Fransız olmayan bazı üyelerinin bu- lunduğu ve Ankara'daki Fransız Bü- yükelçiliği'nin bu ayıbı örtmek üzere dostane çabalar gösterdiği biliniyor. Büyükelçiliğin, festivalin ilk günlerin- de buna benzer mızıltılı bir iptal arayışındakı Auvergne OrkestrasTnı Anİcara'ya getirmede de olumlu çaba- lanna tanık olunmuştu. Böylece olayın Fransa'ya çıkartılabilecek fatu- rası belki hafifüyor, ama işin sevimsiz- liği hiç azalmıyor. Bu olay Türkten ve Türkiye'den hala her melaneti. aczi. çarpıkhğı, aykınlığı bekleyen Haçlı zihniyetinin Batı dünyasında kuvvetle sürdüğünün göstergesidir. Dünyada gerçek bir Türk imajının hiç yaratıla- mamışlığının ibret dolu bir örneğidir. Böylece çok sevimsiz biçimde gel- meyenler oldu. Karşılıklı uzlaşmayla sakın iptaller de oldu. Gelenler yine de çoğunluktaydı. Monte Carlo FUarmo- ni Orkestrası gelenler listesinin son ve büyük ismiydi. Bu orkestrayı bir dö- nemin Avrupa'daki prestijli şefı Fre- mont'lu zamanından bu yana çeşitli kereler izleme şansım oldu. Kayıt ve plak baskısı dünyasında ağırlıklı yeri olan, adı kulaklarda iyi çınlayan kalburüstü bu kuruluştan özellikle et- kileyici Berüez'lar ve Debussy'ler din- lediğimi anımsıyorum. Zubin Mehta'nın Los Angeles döne- mindeki asistanı. Californialı şef Law- rence Foster ve çok güvcndiği konser- meisteri Ronatö Parterson (ki hemşeh- risi ve çok yakın arkadaşı da oluyor) bu orkestranın geleneksel Akdeniz gü- lümsemeli yapısına California'nın umursamaz görünüşlü ve teklifsiz- tekellüfsüz esnek dinamizmini de ekle- mişler. Hoş bir karişım. Brahms 4'te yer yer, Rossini'nin önemsizce bir par- çası olmakla birlikte Semiramis uver- lüründe tümüyle Akdeniz ve Caiifor- nia güneşleri ışınlannın birbirinin üze- rine düşmesine tanık olduk. Ama Monte Carlo konserlerinin asıl anlamlı yönü. İdil-Suna ikilisinin arka arkaya iki akşam solistliğiydi. Gelişen dinamik Türk toplumunun. çoksesli müzik alanında da Büyük Atatürk'ten aldığı güçlü ilk yönlenme. 1940'larda üstün yetenekli çocuklara özel ilgi gösterilmesi. ürünlerini veri- yordu. Birkaç yaş büyüğü ama yine de küçücük bir Suna Kan ile iyice min- nacık bir İdil Biret'in Paris'e gönderil- meleri Türk müzik yaşantısına damga basmış tarihsel bir olaydır. Başka hiç- bir sanat-kültür dalında ve hiçbir dö- nemde böylesine kuvvetli ve özlenilen bir örnek olayla kargılaşılmadı. Kırk beş yıl sonra İdil Biret Chopin 2. Piyano Konçertosu, Suna Kan Mo- zart 5. Keman Konçertosu ile son iki akşamı halelediler. İdil Biret uluslararası satış rekorlan kıran, çok önemli ödüller kazanan Chopin diskleri dizisinin taze kahra- manı olarak, o Chopin konçertoyu her türlü gösteriden ve romantizm aşınhğından anndırmalıydı. Çok de- rinlerden gelen bir terennüme çevir- meliydi. Öyle yaptı. Suna Kan'a gelince, ülkemizde çok sesli müziğin sevdirilmesine. oda mü- ziği topluluklannın. küçük orkestra- lann kurulup geliştirilmesine adanmış özverili bir yaşam, kendisini uluslara- rası konserci bir kariyere pek yaklaştı- rmadı. Konser solisti olarak hatta ül- kemizde bile geçtikçe seyrelen etkinlik gösteriyor olması ayn bir şey; önemli bir kemancı olması ayn bir şey. Yıllar önce Mozartçılığını çok sevmiştim. Geçen akşam. konserden sonra ken- disine de söylediğim gibi, lezzetle yıllanmış bir Bourgogne şarabının bü- yük klasik tadını düşündürttü bana. son dönem Mozart'ı. Teşekkürier Suna Kan. teşekkürler Auvergne Orkestrasf nı Françoi-Xavier Bilger (solda) yönetti. Suna Kan son dönem Mozart'ı yorumladı festivalde. İdil. Güle güle 11. festival. Ekoııomideki buııalmı, müziği de yurdu ÜNER BtRKAN Ülkemiz, çok ağır bir ekonomik bu- nalım dönemi geçiriyor. Buyüzden, bağ- lantılannı yabana paralarla yapmış olan kişilerle kuruluşlar, hesaplannı gözden geçiriyor. yapabildikleri kadar, ayaklannı yorganlanna göre uzatmaya çalışıyorlar. Bu arada, devlet bütcesinin yıl so- nunda en az 2(K) tnlyon lıra açık vereceği öngörüldüğü, bu açığın daha da artacağı şimdiden belli olduğu için. bakanlıklara ve bağlı kuruluşlanna aynlan ödenek- lerden büyük ölçüde kısıntılara gidili- yor. Bugidişten, KültürBakanhğı'nada büyük pay düştü elbette: Mevsimin so- nuna geldiğimiz şu günlerde, devlet or- kestralanna solist ya da yönetmen ola- rak çağnlan yabancı sanatçılara, önce- den verileceği bildirilen paralann öde- nemeyeceği anlaşıldı. kendilerine "Kusu- ra bakmayın, anlaşmamızı iptal etmek zonındayız" bildirimi ula.ştmldı. Bu ters uygulamanın. gelecek mevsimi de şimdi- den ambargo alüna alması, kaçınılmaz sonuç. Devlet orkestralannın, operalannın ş»neticilerine, "programlannızı biziın natçüanmızla yapın!" yöncrgesı şimdi- den verildi. Bu gidişie, gelecek mevsim (büyük olasılıkla gelecek mevsimler) biz bize kalacağu, dünyadaki gelişmelere bütün bütüne kapatacağız kapılanmızı, müzik festivallerine girişemeyeceğiz, dış ülkelerden (sayılan pek de yüksek olma- yan, genellikle 'ucuz' kaşeliler arasından seçilen) müzikçileri de dinleyemeyeceğiz. Siz hiç, örneğin spor alanında. "Bundan böyle yanşmalar, karşılaşmalar kendi sporculanmız arasında yapılacak, ulusla- rarası hiçbir yanşma>a katılınmayacak" gibi bir karann alındığını duydunuz mu? Böyle bir şeyin olabileceğinı düşünebili- yor musunuz? Sanat alanında, müzikte İzmir DSO. geçen haftalardaki konscr- lerinde, 'son'yabancıkonuklannıdaağı- rladı: 22 nısan günü Polonyalı kemancı Barbara Gorzynska'yı. 29 nisanda Fransız yönetmen Jean Perisson'la İsviçreli obuacı Emanoel AbbuhJ'ü dinlc- dik. Ender Sakpınar'in yöneltiği ilk kon- serde, dört yıl önce de dinlediğimiz genç Polonyalı kemancı Gorzynska. Edouard Enlonun. adı 'senfoni1 olan. ama ünlü keman konçertolannın yanında yer alan Pavane' başlıklı piyano parcasının 1910 yılında. gene kendi cliyle gerçekleştirilen orkcstra versiyonu ycralıyordu. Genellikle lavtayla çalınan bir Röne- sans dönemi dansı olan Pavane'in, yaylı çalgı gruplannın 'pizzkato'lanyla sunu- luşu başanlıydı. girişleki korno solosu kıvamlıydı. gcrcken ölçüde yumuşak. an/asızdı. İkincı yanda dinlediğimiz. İngiliz bcslcci Ednard FJgar ın 'F.nigma' (Bilmcce) çcşitlcmclcri, her bölümündc. • Kültür ürünlerine yıllardır yan kapah olan ülkemiz için, eskisinden çok daha karanlık bir dönem başlıyor böylece, hepimize tanrı sabırlar versin! İzmir DSO, geçen haftalardaki konserlerinde, 'son' yabancı konuklannı da ağırladı; 22 nisan günü Polonyalı kemancı Barbara Gorzynska'yı, 29 nisanda Fransız yönetmen Jean Perisson'la İsviçreli obuacı Emanuel Abbuhl'ü dinledik. hiç de öyle değil, o tür bir karar, görü- yorsunuz, kolaylıkla alınabiliyor. De- mek, sanat konulannda kısıntıya gider- sek, kapılanmızı kapatırsak, ekonomı- mizi kurtaracağız. Durum böyleyse, sanatçılanmız, sanat izleyicilerimiz, okur yazarlanmız ve kültür adam- lanmız, "ülkeyi kurtarıyoruz" diyc övü- nebilirler. Kültür ürünlerine yıllardır yan kapalı olan ülkemiz için. eskisinden çok daha karanlık bir dönem başlıyor böylece, hepimize tann sabırlar versin! 'Symphonie F.spagnole" başlıklı parlak yapıtını yorumladı. Geçen yüzyılın dille- re destan keman virtüozu ve bestccisi Pablo de Sarasate için yazılan. onun bü- yülü yayı \e usta parmaklanyla kısa za- manda tanınan, çok sevilen bu güzel konçertoyu Polonyalı bayan kemancı. gerçek bir vırtüozluk lczzeti tatiırarak sundu. Konscrin başında, bir başka Fransız bestccinin. Viaurice Ravel'in. \irmi dört yaşında genç bir besteci adayı ikcn bestelcdiği. 'OKî Bir Prenses İçin bu tıpik 'gentleman'ın bir >akınını, ad vcrmeksizın çizer. Sonuncu (on dördün- cü) çcşitleme ise bestccinin kendisini an- lattığı. bir bakıma yapıtın altına imzasını attığı bölümdür. Ender Sakpınar'ın o akşam orkestradan elde ettiği verim, onun bu yapıta duyduğu sevginin, gönül yakınlığının belırtisiydi. Jean Perisson'u, bu ince yapılı, zanf müzik adamını Ankara'da. CSO'nun sürekli yönetmeni olduğu 701i yıllardan lanıvoruz. Pcrisson. 29 nisan konseri ign. orkcstrayı Rkhard VVagner'in ve Richard Strauss'un oldukça çctin, ro- mantik yapıllanna hazırlamış. Orkestra partısyonuna gerek duymaksızın, plas- tik, anlamlı devinimlerlc, ezbcrden yö- nctliği Lohcngrin operası birincı ve ûçüncü pcrdc prclüdleriylc 'Giillü Şöval- ye' operasının orkestra parçalanndan düzenlenmiş süitte, güven veren. sözü dinlenir. kişilik sahibi bir yönetmen var- dı karşımızda. Obua (Vlurat Özüigen) ve klarnet (Atıf Peynirci) sololannda elde cdilcn sonuç. korno grubunun beraberli- ği tcmizdi. rcnkliydi, doyurucuydu. Konscrin solisti. genç obuacı Emanuel Abbuhl, J. S. Badı'ın. aslında çembalc için yazılmış La Majör Konçertosu'nun (No.4, BWN 1055) 'oboe d'amore' için düzenlenmiş versiyonunu dinletti. Sonuç, solist için başanlı, ama eşlik için 'kuşkuiu'ydu: büyük Bach'ın olduk- ça inişli çıkışlı. lehlikeli dönemeçler içe- ren. senkoplan bol yaylı çalgı eşliğini ge- rcği gibi orlaya çıkarabilmck. değmc oda orkestralannın ustalığına erişmcye bağlı. Genç obuacı, sanatını Hetnz Holli- ger gibi büyük bir ustanın yanında ol- gunlaştırmış; bu seçkin yol göslericinin teknik rahatlığı, yumuşak lonu. lampe- ramanı sinmiş kişiliğine. Obuacı Ab- buhl, ustasının bir Mozart soprano ar- yası üzcrincdüzenlcmcsirıi (Ah scin inei- el benigne alellc KV 538). gerçek "vokal koncerto1 tadını koruyarak. scyrek rast- lanır bir parlaklık. canlılıkla scslendırdı. DÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT DeğistirL Bir sokağa, bir yapıya, bir parka ya da sürekli bir etkin- liğe ünlü bir kişinin adını verdiler mi, bayağr tedırgin olu- yorum. Bakalım kim, ne zaman değiştirecek? Yalnız ortanın solundakilerle şeriatçılar arasındaki bir çekişme sanılmasın, herkes hoşlanıyor bu ad değiştir- me işinden. 1960'tan beri oturduğum sokağın adı üç kez değişti... Kim değiştirdi, niçin değiştirdi, bilmiyorum... Bir de insanımızın tutucu olduğunu söylerler... Siyasal çekişmelerde ise benzeri görülmemiş birsay- gısızlık sergileniyor. Yıllar önce Dolmabahçe'ye bir stadyum yapılmış, adı da "İnönü Stadyumu" konmuştu. "Taksim Stadı", "Şe- refStadı", "FenerbahçeStadı"derken, sonunda gerçek bir stadyuma kavuşmuştuk. Demokrasinin meyveleri toplanmaya başlanınca, bir de baktık, "İnönüStadyumu'nun adı "MithatpaşaStad- yumu" oldu... Aslında ikisinin de adlarına stadyum kurulacak değer- de devlet adamları oldukları düşünülürse, böyle bir çe- kişmeye konu edilmelerindeki büyük saygısızlık kolayca anlaşılır... Ama demokrasi bu, sandıktan çıkanfar da değişiyor... İyi de, nasıl geri dönülecek? "İnönü" adını silmek ne kadar küçüklükse, "Mithatpaşa " adını silmek de o kadar küçüklük... Bir süre "Dolmabahçe Stadyumu"dendi... Şimdi gene, başlangıçtaki gibi "İnönü Stadyumu" de- niyor. Rıfat llgaz Kültür Merkezi'nin adı Necip Fazıl Kısakü- rek Kültür Merkezi'ne çevrilince de, gene iki ünlü insan, düşünceleri birbirine uymayan, ama sanatlarıyla herke- sin saygısını kazanmış iki ünlü şairimiz, gereksiz bir çe- kişmenin içine itilmiş oldular... Herseçimden, her yönetim değişikliğinden sonra, bir- takım kuruluşların, yapıların, parkların, sokakların adla- rı mı değişecek? Sonu nereye varır böyle bir çekişmenin? Özellikle Refah Partililer bütün seçimleri kazanacak- larını, tek parti olacaklarını sanmanın aymazlığı içinde- ler. Oysa demokrasilerde böyle bir süreklilik düşünüle- mez. Mutlaka gelenler, gidenler olacaktır. öncekilerin değerlerine siz nasıl davranırsanız, sonrakiler de sizin değerlerinize öyle davranırlar... Siyasa adamlarımız ünlülerimize gösterilen bu tür saygısızlıkların kamuoyunda yaratacağı tepkileri hiç dü- şünmüyorlar... Ya da ufak ufak başladılar düşünmeye... Çünkü şu günlerde yeni bir yöntem gündemde: Kafası kafanıza uymayan bir ünlünün adına açılmış bir kültür merkezi ya da kitaplık mı var, adını değiştirip gazete)ere düşeceğinıze, kapatıp işi bitiriyorsunuz... Pendik'teki "Asım Bezirci Kitaplığı" kapatılmış; Sarı- yer'deki "Bahriye Üçok Kültür Merkezi'nin etkinlikleri durdurulmuş; Şişli'de kitaplık diye yapılan binaların na- sıl kullanılacağı daha belli değilmiş... Belediyelerde öncekilerin yaptıklarını korumak diye bir anlayışın söz konusu edilemeyeceği anlaşılıyor, ola- nağı varsa mutlaka değiştiriyorlar... Hele konu kültürse.. "Bizim çok daha önemli sorunlarımız var. Kültür et- kinlikleri bizim temel görevimiz değil." Kıvırma yöntemlerinin en geçerlisi... Bunca işin arasında, ulaşım, yol, su, kanalizasyon vb, bir de kültürle mi uğraşacağız! Ece Temelkuran'ın 4 Mayıs 1994 tarihlı Cumhuriyet'te Ankara Anakent Beledıye Başkanı Melih Gökçek'ten al- dığı bilgiler her şeyi ne kadar açık gösteriyor. Önceki belediye yönetimi Ankara Müzik Festivali için bir buçuk milyar liralık bir yardım sözü vermiş. Şimdiki belediye yönetiminin başı Melih Gökçek ise kısaca şöyle diyor- "Festival yapan yapar. Beni ne ilgilendirir? Kültür be- nim görevim değil." işte bu kadar... Richard Wagner'in bestelediği 'Lohengrin'in çalışmalan sürüyor Ankara'da 33yıl sonraWagner ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ankara Devlet Opera ve Balesi. 33 > ıl aradan sonra ünlü Alman besteci, düşünür ve eleş- tirmen Richard VVagner'in başyapıtlanndan "Lohengrin" ope- rasını sahnelevecek. Youri Aleksandrov'un yönetiminde süren çalışmalar, 16 mayısta yapılacak dev gala ile Ankarahlara su- nulacak. Dünyadaki belli başlı operalarda bile sahnelenmesi teknik olanaklar, müzikal zorluklar nedeniyle oldukça güç olan VVag- ner'in verimlerinden "Uçan Hollandalı" operası, Ankara Dev- let Opera \e Balesi tarafından 33 yıl önce 1961,62 sezonunda. geçe yıl da İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sergilen- di. Lohengrin, Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde uzun bir hazırlık dönemi gecirdi. Yönetmenliğini St. Petersburg Marinj- ki Tiyatrosu yönet- menlerinden Youri Aleksandrov'un yaptığı operada or- kestrayı, genç kuşak Alman şeflerinden \leksander Schnick \e Devlet Opera ve Balesi'nde sayısız eser yönetmiş olan Rauf Abdullayev dö- nüşümlü olarak yö- netecekler. Savaş Camgöz'ün dekor ve kostüm ta- sanmcıbğını yaptığı operada koroyu, Elena Puşkova çalıştırdı. Işık düzeni Şükrü Alper'e ait. 19. yüzyıhn Al- man düşün ve sa- natına ışık tutan Wagner, bestelediği bütün operalann metinlerini kendisini yazdı. Genellikle, Germen din ve kahra- manlık cfsanelerinden etkilenen Wagner. Lohengrin operasını 1848'de tamamladığı "Kuğulu Şövalye Efsanesi" üzerine yazdı. İlk kez 1850'de. Weimar'da sergilenen Lohengrin. 10. yüzyıhn ilk yansında bugünkü Belçika'da geçiyor. Yeryüzü. gökyüzü ve cehcnnemin üç ayn kahramanla anlatıldığı yapıtta, doğaüs- tü güçlerle donatılmış Lohengrin, tannsal adalet ve kutsallığıy- la gökyüzünü, Elsa, hayalleri ve sadakatiyle yeryüzünü, şeytani kölülükleriyle Kontes Ortrud. cehennemi simgeler. Lohengrin operasında başlıca rolleri; Sabri karabudak, Hakan Tıraşoğlu, Yavuz Öztürk, Gilbert P>, Vıldız Tunbul, O>lun Erdaj ı. Tuncer Tercaıjj Vladimir Stepano\, Cemaliye Kıyıcı, Çetin Ku-anbay ve Fatih Oztürk pa>laşı>orlar. Lobengrin'deki Fransız tenor Gilber Py.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle