Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 MAYIS1994ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Onbirinci Uluslararası Ankara Festivali sona erdi
Türk sanatçılarla yabancılar kaynaşb
EVİN İLYASOĞLU
Festivaller, sanat yaşamında kan dolaşımını
güçlendiren dönemlerdir. Avrupa Festivaller
BiruğTnin ülkemizde İstanbuFdan sonraki ikin-
ci üyesi Uluslararası Ankara Festivali, Sevda
Cenap And Müzik Vakfı'nın desteği ile yaşamını
sürdürmekte. Bu yıl onbirincisi tamarnlanan
Ankara Festivali. Türkiye'nin son günlerdeki
kemer sıkma polıtikası gereğince kimi gösterile-
rinden ödün vermek zorunda kaldı: Eddk Dani-
els & Gary Burton Caz Topluluğu; RuhrbokJe
Korosu gibi programlar çıkanldı. Aynca Tür-
kiye'de can güvenliği olmadığı iddiası ile geime-
yen Monte Carlo Balesi ile kendilerine ödenecek
îcaşeyi yetersiz bulan İstanbul Devlet Senfoni Or-
kestrası da programlanru iptal ettiler.
Ankara'da yeniden 'ses ve tel birliği'
Türk ve yabancı sanatçılann titizce seçilmiş
programlarda özenle kaynaştınlması. bu yılki
Ankara Festivali'nin başbca özelliği gibi görü-
nüyor. Bu tûr düzenlemede konuk topluluk
veya solistler, Türkiye'deki yorumculann dûze-
yini de tanınuş oluyorlar. Onbirinci Ankara Fes-
tivali'ne katılan yabancı sanatçılar, karşılanna
Görer Aykal, Rengim Gökmen gibi şeflerimiz;
İdil Biret, Suna Kan, Hüseyin Sermet, Şefîka
Kutluer gibi solistlerimiz çıktığında, Türkiye'de
diğer ülkelerden geri kalmayan sanatçılar yetiş-
tiğini öğrenmiş oldular. Aynı şekilde senfoni or-
kestralanmız ve oda orkestralanmızla da ya-
bana şef ve solistler tanışmış oldu. Piyanist Ivan
Moravec, Gürer Aykal yönetiminde Cumhur-
başkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde; Akbank
Oda Orkestrası piyanist Arie Vardi'njn şef ve so-
lıstlığınde; Bilkent Uluslararası Akademik Oda
Orkestrası şef Ganiev ve flütçü Şefîka Kutluer'in
solistliğinde; Monte Cario Filarmoni Orkestrası
şef Foster'in yönetiminde İdil Biret ve Suna
Kan'ın solistliği ile Hacettepe L niversitesi Anka-
ra Devlet Konservatuvan Bü.vük Senfoni Orkest-
rası şef Tosi'nin yönetiminde, gitarcı Ortiz'in so-
listliği ile bu festivaldeki kaynaşmayı sergiledi-
ler.
Şef Bilger yönetimindeki Auvergne Orkest-
rası; şef Rengim Gökmen yönetimindeki Anka-
ra Devlet Opera ve Bale Orkestrasf nın Avrupa'-
daki ünlü piyanistimiz Hüseyin Sermet'in solist-
liğinde çalması, deneyimli piyanist Moravec'in
Ivan Moravec
• Dünyaca ünlü şef Lawrence
Foster (1941) ve Monte Cario
Filarmoni Orkestrası festivalin
sonkonuğuidi.. 1980'denberi
Monte Carlo Filarmoni'nin müzik
direktörü olan Foster'in
konserinde Orta Avrupa geleneği
ileAmerikan coşkusunun
birleştiği bir sentez gözlemledik.
ve gencecik çellist Jiri Barta'nın yıllann eskite-
mediği büyük gitarcı Julian Bream'in resitalleri.
Rönesans mûziği ve V'iyana şarap şarkılan, fes-
tivalin diğer alımlı etkinlikleri arasında yer aldı.
Dünyaca ünlü şef Lawrence Foster (1941) ve
Monte Carlo Filarmoni Orkestrası festivalin son
konuğu idi. Yıllardır adından söz ettiren, aranı-
lan bir şef Foster. Sir John Barbirolli'nın ardı-
ndan Houston Orkestrası"na şef olması, Londra,
Berlin, Viyana. Milano. Paris ve Kudüs'te belli
başlı orkestra ve operalan yönetmesi, sayısız
plaklan ile hep dikkati çekmiş. 1980'den beri
Monte Carlo Filarmoni'nin müzik direktörü.
Foster'in konserinde Orta Avrupa geleneği ile
Amerikan coşkusunun birleştiği bir sentez göz-
lemledik. Özellikle Çaykovski'nin Beşinci Sen-
fonisi'ndeki parlaklık. büyük dinamikler ve
temponun biraz daha hızlı oluşu. Amerikan kül-
türünün de artık kaçınılmaz şekilde müzik yo-
rumlannı etkilediğini düşündürdü. Foster,
Amerika'da doğmuş. Orkestra yönetiminde
Karl Böhm"ün; piyanistlikte Schnabel'in eko-
lünden yetişmiş. Böhm, öldüğü zaman tüm kü-
tüphanesini ona bırakmış. Yahudi kökenli olan
sanatçı. uzun süreler Kudüs'e gidip oranın or-
kestrasını yönetiyor. Son yıllarda yoğunlaşan
İsrail'de \Vagner çalınması tartışmasında Fos-
ter'in kesin bir tavn var. "Zubin Mehta bu ko-
nuda ısrarlı. Ancak toplumun içinde hala kulak-
larında VVagner'in müziği kalmış, temerküz
kamplannın cehennemini yaşayanlar var. Onlar
istemiyorsa ısrar etmek nedenT" Festivalin ka-
panış konsennin solisti kemancımız Suna Kan,
Mozart'ın Türk Konçertosu'nda her zamanki
disiplinli ve "asiF yorumu ile ışıldadı.
Onbirinci Ankara Festivali, türlü özveriler ve
zorluklar içinde tamamlandı. Ancak yöneticiler
gelecek yıl için daha da kapsamlı müzik günleri
yaşamayı şimdiden planlıyorlar. Bu festivalin
her şeyden önce Ankara'nın yıllar önce sahip
olduğu müzik geleneğini yeniden gündeme geti-
ren önemli bir işlevi var. Ankara, yeniden "ses ve
tel birüğT'nin, halkevlerindeki dinletilerin coş-
kusunu yaşıyor.
Gerçek sanatçı olmak
Bu yıl Boğaziçi Üniversitesfndeki müzik tari-
hi derslerimin dışında Marmara Üniversitesi İle-
tişim Fakültesi'nde de esterik dersleri vermekte-
yim. Eski Yunan fılozoflanndan yola çıktık. Es-
tetik - sanatçı - eleştiri kavramlannı çağlar önce-
sinden günümüze doğru inceliyoruz. Platon,
Aristo, Plotinos'un felsefelerinde sanatçının, ya-
ratma gücünden ötürü tann kavramına yakla-
şan; her türlü gündelik ucuzluklardan annmış,
yalnız sanatını daha iyi yapabilme kaygısı taşı-
yan kişi olduğunu okuyup anlattıkça içim
burkuluyor. Şu anda içinde yaşadığımız toplu-
mun kaç sanatçısı acaba böyle tanımlanabilir?
Kendini sanatına adamak biryana, hasbclkader
geldiği konumu koruyabilmek için saygm kişile-
rin ismi ardına saklanan; başansızlığını örtmek
için başkalanna çamuratan; eleştirilere karşı ka-
badayı edası ile gözdağı veren kişiler daha ne ka-
dar sanatçı kisvesi altında ve Türkiye Cumhuri-
yeti'nin sanat kurumlannda bannabilirlerdersi-
niz?
11. Uluslararası Ankara
Müzik Festivali Gelenlerve gelmeyenler
ERHAN KARAESMEN
11. Uluslararası Ankara Müzik
Festivali, prestijli bir yabancı orkest-
ranın ve seçkin solistlerin katılımıyla
gerçekleşen son iki konserle prog-
ramını tamamladı.
Hızlı enflasyon. genel ekonomik
sıkışıklık. yerel resmi ve özel destekle-
rin bir bölümünün çekilmesi, düzenle-
yicilere soğuk terler döktürdü. Festi-
val ancak And Vakfı camiasının ola-
ğanüstü çaba ve becerisiyle tamamla-
nabildi. Benzersiz ekonomik zoflama,
baa etkinliklerin iptalini gerektirdi.
Bu arada, can güvenliği endişesiyle bir
bale topluluğunun kendi isteği üzerine
"çok özel iptaTın gerçekleştiği bilini-
yor. Çok yakın geçmişte bir ASALA
belasının yüksek düzey Türk temsil-
cilerini kasıp kavurduğu, nice canlar
aldığı bir Fransa'dan, ev sahibi kurum
ve ülke için bu derece hakaret dolu bir
iptal isteğinin gelmiş bulunması esef
vericidir.
Ekranda gözü dönmüş yobaz kala
balıklann yabancı ülke ve kurum bı-
nalannı taşa tutmalannı izleyen Batılı.
ürküntü duyabilir. Ama Türkiye'nin
bu iç meselesini cözebilecek güçte ve
aynca misafirini çok gözeten bir ülke
olduğunun düşünülmemesi büyük
ayıptır. Bu iptalin arkasında grubun
Fransız olmayan bazı üyelerinin bu-
lunduğu ve Ankara'daki Fransız Bü-
yükelçiliği'nin bu ayıbı örtmek üzere
dostane çabalar gösterdiği biliniyor.
Büyükelçiliğin, festivalin ilk günlerin-
de buna benzer mızıltılı bir iptal
arayışındakı Auvergne OrkestrasTnı
Anİcara'ya getirmede de olumlu çaba-
lanna tanık olunmuştu. Böylece
olayın Fransa'ya çıkartılabilecek fatu-
rası belki hafifüyor, ama işin sevimsiz-
liği hiç azalmıyor. Bu olay Türkten ve
Türkiye'den hala her melaneti. aczi.
çarpıkhğı, aykınlığı bekleyen Haçlı
zihniyetinin Batı dünyasında kuvvetle
sürdüğünün göstergesidir. Dünyada
gerçek bir Türk imajının hiç yaratıla-
mamışlığının ibret dolu bir örneğidir.
Böylece çok sevimsiz biçimde gel-
meyenler oldu. Karşılıklı uzlaşmayla
sakın iptaller de oldu. Gelenler yine de
çoğunluktaydı. Monte Carlo FUarmo-
ni Orkestrası gelenler listesinin son ve
büyük ismiydi. Bu orkestrayı bir dö-
nemin Avrupa'daki prestijli şefı Fre-
mont'lu zamanından bu yana çeşitli
kereler izleme şansım oldu. Kayıt ve
plak baskısı dünyasında ağırlıklı yeri
olan, adı kulaklarda iyi çınlayan
kalburüstü bu kuruluştan özellikle et-
kileyici Berüez'lar ve Debussy'ler din-
lediğimi anımsıyorum.
Zubin Mehta'nın Los Angeles döne-
mindeki asistanı. Californialı şef Law-
rence Foster ve çok güvcndiği konser-
meisteri Ronatö Parterson (ki hemşeh-
risi ve çok yakın arkadaşı da oluyor)
bu orkestranın geleneksel Akdeniz gü-
lümsemeli yapısına California'nın
umursamaz görünüşlü ve teklifsiz-
tekellüfsüz esnek dinamizmini de ekle-
mişler. Hoş bir karişım. Brahms 4'te
yer yer, Rossini'nin önemsizce bir par-
çası olmakla birlikte Semiramis uver-
lüründe tümüyle Akdeniz ve Caiifor-
nia güneşleri ışınlannın birbirinin üze-
rine düşmesine tanık olduk.
Ama Monte Carlo konserlerinin
asıl anlamlı yönü. İdil-Suna ikilisinin
arka arkaya iki akşam solistliğiydi.
Gelişen dinamik Türk toplumunun.
çoksesli müzik alanında da Büyük
Atatürk'ten aldığı güçlü ilk yönlenme.
1940'larda üstün yetenekli çocuklara
özel ilgi gösterilmesi. ürünlerini veri-
yordu. Birkaç yaş büyüğü ama yine de
küçücük bir Suna Kan ile iyice min-
nacık bir İdil Biret'in Paris'e gönderil-
meleri Türk müzik yaşantısına damga
basmış tarihsel bir olaydır. Başka hiç-
bir sanat-kültür dalında ve hiçbir dö-
nemde böylesine kuvvetli ve özlenilen
bir örnek olayla kargılaşılmadı.
Kırk beş yıl sonra İdil Biret Chopin
2. Piyano Konçertosu, Suna Kan Mo-
zart 5. Keman Konçertosu ile son iki
akşamı halelediler.
İdil Biret uluslararası satış rekorlan
kıran, çok önemli ödüller kazanan
Chopin diskleri dizisinin taze kahra-
manı olarak, o Chopin konçertoyu
her türlü gösteriden ve romantizm
aşınhğından anndırmalıydı. Çok de-
rinlerden gelen bir terennüme çevir-
meliydi. Öyle yaptı.
Suna Kan'a gelince, ülkemizde çok
sesli müziğin sevdirilmesine. oda mü-
ziği topluluklannın. küçük orkestra-
lann kurulup geliştirilmesine adanmış
özverili bir yaşam, kendisini uluslara-
rası konserci bir kariyere pek yaklaştı-
rmadı. Konser solisti olarak hatta ül-
kemizde bile geçtikçe seyrelen etkinlik
gösteriyor olması ayn bir şey; önemli
bir kemancı olması ayn bir şey. Yıllar
önce Mozartçılığını çok sevmiştim.
Geçen akşam. konserden sonra ken-
disine de söylediğim gibi, lezzetle
yıllanmış bir Bourgogne şarabının bü-
yük klasik tadını düşündürttü bana.
son dönem Mozart'ı.
Teşekkürier Suna Kan. teşekkürler
Auvergne Orkestrasf nı Françoi-Xavier Bilger (solda) yönetti. Suna Kan son dönem Mozart'ı yorumladı festivalde. İdil. Güle güle 11. festival.
Ekoııomideki buııalmı, müziği de yurdu
ÜNER BtRKAN
Ülkemiz, çok ağır bir ekonomik bu-
nalım dönemi geçiriyor. Buyüzden, bağ-
lantılannı yabana paralarla yapmış
olan kişilerle kuruluşlar, hesaplannı
gözden geçiriyor. yapabildikleri kadar,
ayaklannı yorganlanna göre uzatmaya
çalışıyorlar.
Bu arada, devlet bütcesinin yıl so-
nunda en az 2(K) tnlyon lıra açık vereceği
öngörüldüğü, bu açığın daha da artacağı
şimdiden belli olduğu için. bakanlıklara
ve bağlı kuruluşlanna aynlan ödenek-
lerden büyük ölçüde kısıntılara gidili-
yor. Bugidişten, KültürBakanhğı'nada
büyük pay düştü elbette: Mevsimin so-
nuna geldiğimiz şu günlerde, devlet or-
kestralanna solist ya da yönetmen ola-
rak çağnlan yabancı sanatçılara, önce-
den verileceği bildirilen paralann öde-
nemeyeceği anlaşıldı. kendilerine "Kusu-
ra bakmayın, anlaşmamızı iptal etmek
zonındayız" bildirimi ula.ştmldı. Bu ters
uygulamanın. gelecek mevsimi de şimdi-
den ambargo alüna alması, kaçınılmaz
sonuç.
Devlet orkestralannın, operalannın
ş»neticilerine, "programlannızı biziın
natçüanmızla yapın!" yöncrgesı şimdi-
den verildi. Bu gidişie, gelecek mevsim
(büyük olasılıkla gelecek mevsimler) biz
bize kalacağu, dünyadaki gelişmelere
bütün bütüne kapatacağız kapılanmızı,
müzik festivallerine girişemeyeceğiz, dış
ülkelerden (sayılan pek de yüksek olma-
yan, genellikle 'ucuz' kaşeliler arasından
seçilen) müzikçileri de dinleyemeyeceğiz.
Siz hiç, örneğin spor alanında. "Bundan
böyle yanşmalar, karşılaşmalar kendi
sporculanmız arasında yapılacak, ulusla-
rarası hiçbir yanşma>a katılınmayacak"
gibi bir karann alındığını duydunuz mu?
Böyle bir şeyin olabileceğinı düşünebili-
yor musunuz? Sanat alanında, müzikte
İzmir DSO. geçen haftalardaki konscr-
lerinde, 'son'yabancıkonuklannıdaağı-
rladı: 22 nısan günü Polonyalı kemancı
Barbara Gorzynska'yı. 29 nisanda
Fransız yönetmen Jean Perisson'la
İsviçreli obuacı Emanoel AbbuhJ'ü dinlc-
dik. Ender Sakpınar'in yöneltiği ilk kon-
serde, dört yıl önce de dinlediğimiz genç
Polonyalı kemancı Gorzynska. Edouard
Enlonun. adı 'senfoni1
olan. ama ünlü
keman konçertolannın yanında yer alan
Pavane' başlıklı piyano parcasının 1910
yılında. gene kendi cliyle gerçekleştirilen
orkcstra versiyonu ycralıyordu.
Genellikle lavtayla çalınan bir Röne-
sans dönemi dansı olan Pavane'in, yaylı
çalgı gruplannın 'pizzkato'lanyla sunu-
luşu başanlıydı. girişleki korno solosu
kıvamlıydı. gcrcken ölçüde yumuşak.
an/asızdı. İkincı yanda dinlediğimiz.
İngiliz bcslcci Ednard FJgar ın 'F.nigma'
(Bilmcce) çcşitlcmclcri, her bölümündc.
• Kültür ürünlerine yıllardır yan kapah olan ülkemiz için, eskisinden
çok daha karanlık bir dönem başlıyor böylece, hepimize tanrı sabırlar
versin! İzmir DSO, geçen haftalardaki konserlerinde, 'son' yabancı
konuklannı da ağırladı; 22 nisan günü Polonyalı
kemancı Barbara Gorzynska'yı, 29 nisanda Fransız yönetmen Jean
Perisson'la İsviçreli obuacı Emanuel Abbuhl'ü dinledik.
hiç de öyle değil, o tür bir karar, görü-
yorsunuz, kolaylıkla alınabiliyor. De-
mek, sanat konulannda kısıntıya gider-
sek, kapılanmızı kapatırsak, ekonomı-
mizi kurtaracağız. Durum böyleyse,
sanatçılanmız, sanat izleyicilerimiz,
okur yazarlanmız ve kültür adam-
lanmız, "ülkeyi kurtarıyoruz" diyc övü-
nebilirler. Kültür ürünlerine yıllardır
yan kapalı olan ülkemiz için. eskisinden
çok daha karanlık bir dönem başlıyor
böylece, hepimize tann sabırlar versin!
'Symphonie F.spagnole" başlıklı parlak
yapıtını yorumladı. Geçen yüzyılın dille-
re destan keman virtüozu ve bestccisi
Pablo de Sarasate için yazılan. onun bü-
yülü yayı \e usta parmaklanyla kısa za-
manda tanınan, çok sevilen bu güzel
konçertoyu Polonyalı bayan kemancı.
gerçek bir vırtüozluk lczzeti tatiırarak
sundu. Konscrin başında, bir başka
Fransız bestccinin. Viaurice Ravel'in.
\irmi dört yaşında genç bir besteci adayı
ikcn bestelcdiği. 'OKî Bir Prenses İçin
bu tıpik 'gentleman'ın bir >akınını, ad
vcrmeksizın çizer. Sonuncu (on dördün-
cü) çcşitleme ise bestccinin kendisini an-
lattığı. bir bakıma yapıtın altına imzasını
attığı bölümdür. Ender Sakpınar'ın o
akşam orkestradan elde ettiği verim,
onun bu yapıta duyduğu sevginin, gönül
yakınlığının belırtisiydi.
Jean Perisson'u, bu ince yapılı, zanf
müzik adamını Ankara'da. CSO'nun
sürekli yönetmeni olduğu 701i yıllardan
lanıvoruz. Pcrisson. 29 nisan konseri
ign. orkcstrayı Rkhard VVagner'in ve
Richard Strauss'un oldukça çctin, ro-
mantik yapıllanna hazırlamış. Orkestra
partısyonuna gerek duymaksızın, plas-
tik, anlamlı devinimlerlc, ezbcrden yö-
nctliği Lohcngrin operası birincı ve
ûçüncü pcrdc prclüdleriylc 'Giillü Şöval-
ye' operasının orkestra parçalanndan
düzenlenmiş süitte, güven veren. sözü
dinlenir. kişilik sahibi bir yönetmen var-
dı karşımızda. Obua (Vlurat Özüigen) ve
klarnet (Atıf Peynirci) sololannda elde
cdilcn sonuç. korno grubunun beraberli-
ği tcmizdi. rcnkliydi, doyurucuydu.
Konscrin solisti. genç obuacı Emanuel
Abbuhl, J. S. Badı'ın. aslında çembalc
için yazılmış La Majör Konçertosu'nun
(No.4, BWN 1055) 'oboe d'amore' için
düzenlenmiş versiyonunu dinletti.
Sonuç, solist için başanlı, ama eşlik
için 'kuşkuiu'ydu: büyük Bach'ın olduk-
ça inişli çıkışlı. lehlikeli dönemeçler içe-
ren. senkoplan bol yaylı çalgı eşliğini ge-
rcği gibi orlaya çıkarabilmck. değmc
oda orkestralannın ustalığına erişmcye
bağlı. Genç obuacı, sanatını Hetnz Holli-
ger gibi büyük bir ustanın yanında ol-
gunlaştırmış; bu seçkin yol göslericinin
teknik rahatlığı, yumuşak lonu. lampe-
ramanı sinmiş kişiliğine. Obuacı Ab-
buhl, ustasının bir Mozart soprano ar-
yası üzcrincdüzenlcmcsirıi (Ah scin inei-
el benigne alellc KV 538). gerçek "vokal
koncerto1
tadını koruyarak. scyrek rast-
lanır bir parlaklık. canlılıkla scslendırdı.
DÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
DeğistirL
Bir sokağa, bir yapıya, bir parka ya da sürekli bir etkin-
liğe ünlü bir kişinin adını verdiler mi, bayağr tedırgin olu-
yorum.
Bakalım kim, ne zaman değiştirecek?
Yalnız ortanın solundakilerle şeriatçılar arasındaki bir
çekişme sanılmasın, herkes hoşlanıyor bu ad değiştir-
me işinden. 1960'tan beri oturduğum sokağın adı üç kez
değişti... Kim değiştirdi, niçin değiştirdi, bilmiyorum...
Bir de insanımızın tutucu olduğunu söylerler...
Siyasal çekişmelerde ise benzeri görülmemiş birsay-
gısızlık sergileniyor.
Yıllar önce Dolmabahçe'ye bir stadyum yapılmış, adı
da "İnönü Stadyumu" konmuştu. "Taksim Stadı", "Şe-
refStadı", "FenerbahçeStadı"derken, sonunda gerçek
bir stadyuma kavuşmuştuk.
Demokrasinin meyveleri toplanmaya başlanınca, bir
de baktık, "İnönüStadyumu'nun adı "MithatpaşaStad-
yumu" oldu...
Aslında ikisinin de adlarına stadyum kurulacak değer-
de devlet adamları oldukları düşünülürse, böyle bir çe-
kişmeye konu edilmelerindeki büyük saygısızlık kolayca
anlaşılır...
Ama demokrasi bu, sandıktan çıkanfar da değişiyor...
İyi de, nasıl geri dönülecek? "İnönü" adını silmek ne
kadar küçüklükse, "Mithatpaşa " adını silmek de o kadar
küçüklük...
Bir süre "Dolmabahçe Stadyumu"dendi...
Şimdi gene, başlangıçtaki gibi "İnönü Stadyumu" de-
niyor.
Rıfat llgaz Kültür Merkezi'nin adı Necip Fazıl Kısakü-
rek Kültür Merkezi'ne çevrilince de, gene iki ünlü insan,
düşünceleri birbirine uymayan, ama sanatlarıyla herke-
sin saygısını kazanmış iki ünlü şairimiz, gereksiz bir çe-
kişmenin içine itilmiş oldular...
Herseçimden, her yönetim değişikliğinden sonra, bir-
takım kuruluşların, yapıların, parkların, sokakların adla-
rı mı değişecek?
Sonu nereye varır böyle bir çekişmenin?
Özellikle Refah Partililer bütün seçimleri kazanacak-
larını, tek parti olacaklarını sanmanın aymazlığı içinde-
ler. Oysa demokrasilerde böyle bir süreklilik düşünüle-
mez. Mutlaka gelenler, gidenler olacaktır. öncekilerin
değerlerine siz nasıl davranırsanız, sonrakiler de sizin
değerlerinize öyle davranırlar...
Siyasa adamlarımız ünlülerimize gösterilen bu tür
saygısızlıkların kamuoyunda yaratacağı tepkileri hiç dü-
şünmüyorlar...
Ya da ufak ufak başladılar düşünmeye...
Çünkü şu günlerde yeni bir yöntem gündemde: Kafası
kafanıza uymayan bir ünlünün adına açılmış bir kültür
merkezi ya da kitaplık mı var, adını değiştirip gazete)ere
düşeceğinıze, kapatıp işi bitiriyorsunuz...
Pendik'teki "Asım Bezirci Kitaplığı" kapatılmış; Sarı-
yer'deki "Bahriye Üçok Kültür Merkezi'nin etkinlikleri
durdurulmuş; Şişli'de kitaplık diye yapılan binaların na-
sıl kullanılacağı daha belli değilmiş...
Belediyelerde öncekilerin yaptıklarını korumak diye
bir anlayışın söz konusu edilemeyeceği anlaşılıyor, ola-
nağı varsa mutlaka değiştiriyorlar...
Hele konu kültürse..
"Bizim çok daha önemli sorunlarımız var. Kültür et-
kinlikleri bizim temel görevimiz değil."
Kıvırma yöntemlerinin en geçerlisi...
Bunca işin arasında, ulaşım, yol, su, kanalizasyon vb,
bir de kültürle mi uğraşacağız!
Ece Temelkuran'ın 4 Mayıs 1994 tarihlı Cumhuriyet'te
Ankara Anakent Beledıye Başkanı Melih Gökçek'ten al-
dığı bilgiler her şeyi ne kadar açık gösteriyor. Önceki
belediye yönetimi Ankara Müzik Festivali için bir buçuk
milyar liralık bir yardım sözü vermiş. Şimdiki belediye
yönetiminin başı Melih Gökçek ise kısaca şöyle diyor-
"Festival yapan yapar. Beni ne ilgilendirir? Kültür be-
nim görevim değil."
işte bu kadar...
Richard Wagner'in bestelediği
'Lohengrin'in çalışmalan sürüyor
Ankara'da 33yıl
sonraWagner
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ankara Devlet Opera ve
Balesi. 33 > ıl aradan sonra ünlü Alman besteci, düşünür ve eleş-
tirmen Richard VVagner'in başyapıtlanndan "Lohengrin" ope-
rasını sahnelevecek. Youri Aleksandrov'un yönetiminde süren
çalışmalar, 16 mayısta yapılacak dev gala ile Ankarahlara su-
nulacak.
Dünyadaki belli başlı operalarda bile sahnelenmesi teknik
olanaklar, müzikal zorluklar nedeniyle oldukça güç olan VVag-
ner'in verimlerinden "Uçan Hollandalı" operası, Ankara Dev-
let Opera \e Balesi tarafından 33 yıl önce 1961,62 sezonunda.
geçe yıl da İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sergilen-
di. Lohengrin, Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde uzun bir
hazırlık dönemi gecirdi. Yönetmenliğini St. Petersburg Marinj-
ki Tiyatrosu yönet-
menlerinden Youri
Aleksandrov'un
yaptığı operada or-
kestrayı, genç kuşak
Alman şeflerinden
\leksander Schnick
\e Devlet Opera ve
Balesi'nde sayısız
eser yönetmiş olan
Rauf Abdullayev dö-
nüşümlü olarak yö-
netecekler. Savaş
Camgöz'ün dekor ve
kostüm ta-
sanmcıbğını yaptığı
operada koroyu,
Elena Puşkova
çalıştırdı. Işık düzeni
Şükrü Alper'e ait.
19. yüzyıhn Al-
man düşün ve sa-
natına ışık tutan
Wagner, bestelediği
bütün operalann
metinlerini kendisini yazdı. Genellikle, Germen din ve kahra-
manlık cfsanelerinden etkilenen Wagner. Lohengrin operasını
1848'de tamamladığı "Kuğulu Şövalye Efsanesi" üzerine yazdı.
İlk kez 1850'de. Weimar'da sergilenen Lohengrin. 10. yüzyıhn
ilk yansında bugünkü Belçika'da geçiyor. Yeryüzü. gökyüzü
ve cehcnnemin üç ayn kahramanla anlatıldığı yapıtta, doğaüs-
tü güçlerle donatılmış Lohengrin, tannsal adalet ve kutsallığıy-
la gökyüzünü, Elsa, hayalleri ve sadakatiyle yeryüzünü, şeytani
kölülükleriyle Kontes Ortrud. cehennemi simgeler. Lohengrin
operasında başlıca rolleri; Sabri karabudak, Hakan Tıraşoğlu,
Yavuz Öztürk, Gilbert P>, Vıldız Tunbul, O>lun Erdaj ı. Tuncer
Tercaıjj Vladimir Stepano\, Cemaliye Kıyıcı, Çetin Ku-anbay ve
Fatih Oztürk pa>laşı>orlar.
Lobengrin'deki Fransız tenor Gilber Py.