23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 MAYIS1994ÇARŞAMBA 10 DIZIYAZI Aydemir 'dönek'değildi Aysel Kutlu. Şevket Sü- reyya Aydemir'in "dönek" olînadığını. iş istemek içın Atatürk'e başvurmadığını, Atatürk'ü Türkiye için ge- rekli gördüğünü söylüyor. Kutlu Aydemir'in Nâzım konusundaki düjüncelerini de. kendisine Nazırrû sev- diren kışinin Şevket Süreyya Aydemir olduğunu belirte- rek >anıtlıyor. Aydemir'in çok duygulu ve çevreye du- yarb bir insan olduğunu da değinen Kutlu, onun daha 1970"lerde Gemlik'in kirlen- mesi konusundaki endişele- rini ve bunu önlemek için gösterdiği çabayı da anlaü- yor. Kutlu ile söyleşimizi sürdürüyoruz. -Aysel Hanım. Aydemir'in insanların ruhsal yapılarıyla yakından Ugilendiğini beljrt- miştiniz. Bu konuyu biraz daha açar mtsınız? . AYSEL KUTLU İnsanlann davranışlannı, ruhsal yapüarııu, her yerdeki davranışlannı, sıkıntı çektik- leri zaman, hapishanedeki, zaman zaman parasız kaldı- klan zaman. insanlann ne duruma düşeceğini. nasıl davranacağıru hoca merak ederdi, ona göre de yorum yapardı. İncelerdi yani on- lan. Güçlü olduklan zaman. O güç ellerinden gittiği za- man... Dengelerini yitirme- mek. bütün önemli olan den- geyi yitirmemek. Yani. bu çok önemliydi hoca ıçın. Yorumlannda. kitaplan- nda, her ne kadar Müzehher Hanım -Müzehher Va - Nu - "Çok hayalciydi". diyorsa da... Bir dönemin tanıklığı- nda, onu çok iyi bir dost ka- bul edip, vazgeçilmez bir dost onu her zaman araya- cağım, bana çok yakınlık gösterdi. Vala Nurettin öl- dükten sonra, Müzehher Harum'ın yakın dostu olu- yor, İstanbul'a gittiği zaman Şevkel Süreyya Aydemir'den Aysel Kutlu'ya A ydemir'le ilgili "dönek" suçlamalannı, Aysel Kutlu şöyle yanıtlıyor: Ben Hoca'nın "dönek" olmadığını, iş istemek için Atatürk'e başvurmadığını, Atatürk'ü Türkiye için gerekli gördüğünü biliyorum. Atatürk'ün devrimlerinin Türkiye için fevkalade olduğunu, hatta Atatürk'ün, geri kalmış ülkeler bakımından dünya için önder olduğunu belirtirdi. Atatürk devrinrierine aydınlann sahip çıkmamasından ötürü sürekli yakınan Şevket Süreyya Aydemir, çevre konusunda da oldukça duyarlı birivdi. Bunu yazılarında da dile getirmişti. evinde kalıyor, evet kendisi de söylüyor; fakat "çok duygusal, zaman zaman çağla ilgisi olma- yan romanlar yazmaya kalkmış- tır" fılan der. Hocanın bu duygusal yönü ve yorumu, ben- ce insanlann birçok zayıf taraf- lannı da ortaya çıkaracak ka- dar da güzel olduğunu ben dü- şünüyorum. - Yine mektuplara dönelim.. Bu mektupları ne yapmayı düşii- nüyorsunuz? Şu andaki mektup- lardan çok mcktuplar da var. AYSEL KUTLU - Evet. - Ne kadar var aşağı vukarı? AYSEL KUTLU - Ekmekçı ben bu mektuplan yayımlama- yı da düşünmedim. Bunlan yayımlamak biraz da sızin şeyi- nizle oluyor. Ben hocanın sade- ce bana mektup yazdığıru sanmıyorum. Başka dostlann- da da mektuplan var. Müzeh- her Hamm'da vardır, dosüann- da vardır. O dönemde sürekli mektuplar yazdığı dostlannı bi- lemem. Müzehher Hanım'ın "bir dönemin tanıklığı" kita- bında var. Baharı çok severdi Şevket Süreyya Bey'in yazdığı mektuplardan almış o da. Sevdiklerine, dostlanna mutlaka mektup yazmıştır. Müzehher Hanım, bunu ya- yımladı kitabında. Ben, bunlan hiçbir zaman yayımlamayı dü- şünmüyordum. çünkü, ne ka- dar toplumu ilgilendirecek? Yani, bunlar bana yazılmış mektuplardı. Yayımlamayı dü- şünmüyordum. Ben de bu tara- finı takdir ediyorum. Senin ho- cayı hep benden dinledin. ilgiy- le. Onun için yazılar yazdın. Bu, minnet duyacağım bir şey. Mektuplan da, onun yıldönü- mü dolayısıyla yayımlamak için ortaya attık biliyorsun. Ba- han çok severdi hoca. Mart ayı- nda ölmüştür. Bahan çok sev- diği için, bana yazdığı o "ba- har" mektubu. her ne kadar bir genç lise delikanlısı mektubu ise de, onun bir başka yönünü de göstermesi bakımından, onu yayımlayacaktık. Arkasından diğer mektuplar akla geldi... - Mektuplann ayrı bir değeri var gibi gelir bana. Süs değil sa- dece, bir duyguyu... AYSEL KUTLU - Tabiı, ta- bii... - Peki, mektuplaruı içeriğj bakımından ne diyeceksiniz? AYSEL KUTLU - Muhak- kak günlük olaylar girecek mektuplara, yalnız. bunun dı- şında günce! konulara zaman zaman değiniliyor; bunlar için- de okuduğu kitaplar var, bana önerdiği kitaplar var, fakat şöy- le bir atmosfer de var: Örneğin bir mektubunda, gençleri anla- tır, bir toplantıda bulunduğunu sövler; vine bir mektubunda. Gemlik Körfezi'nin kirlendi- ğinden söz eder. körfeze bak- tıkça ıstırap çektiğini yazar. Körfezin. doğanın kirlenmesin- den.. Bunlar, 1972'lerde, 1973'- M E K T U P Bfrgezegenden Aysel, Sanamektupyazmakta gecikrim. Ama bunu bir ihmal sanma. Bir kanşıkhk, bir kararsıziık diye aiırsan daha doğru olur. Arada geten gedenlerdeoîdu. Nihayet Kemal geâi. Ve ne yapacağırruza, nerelere gideceğimize karar vermek için gunkrcebocaladık. NihayetTrakya'ya kısa bir seyahat yapük ve evvelki gündöndüm. Döndütn diyorum. Çünkü Kemal bent Karaköy'e vapur iskelesiöe bırakö. Aynldı. Ben de köyüme geidhn. Bir Trakyagezisini nice zamaodıristiyordum. Beni oralarda doİaşttrmak, benimsıkiayolarkadaşlığtm. yanibenim durmadan konuşmam. Ketnarin de. çaresiz, boynunu bükerek boyuna beni dinSemesi ve kendisine kalsa hiç uğramayacajp yerieri doiaşması, ona düştü şy Kemal içinde, her tarafıbiribmne benzeyen btrtakım kırlar, sahraîar. Ve şukÖy,bukasaba Hulasa hikaye böyle. Kemal için anlatılacak olan, konuşuyordu Edirne'deki Şultan Selim Camü'nin, bir taraftan ölçüsüz ihüşamı, diğer taraftan, bugünkü iç terk edilmişliği. Benim için ise her yahutşuşehirde, adımda bir çok şeyler... ^ " ^ ^f^ 03 v * ^ denecekkadar gerilerdekabnışzamanlan yaşatan niceönemsizgörünen yerler, köşe bucaklar ve kaünDİar. Düşün ki mesela Edirne'de, babamuı yıEarytlı cauşuğî vebenân, köşesînde bucağsnda böyümeye caiıştığîm eski konak ve şimdifci otdde misafir kaldik. Hatta oteli işjetenler. bizden para da ahnadılar. Bubinanm. bahçekrinin, |u kadar yû önceki halini dintemeyiparaya ye| saydıiar. Tabii bu arada, "bizimmahalfe" dediğimizgecekondularadaKenıaİ'J sûrükîediîn. Hatta,evirnizdedîğjmiz yeri şimdi îşgaleden, ama eskishıcfen pekde farjdı olrâayançaömnaltnıda oturduk. dinlendikde... Huiasa hikaye böyk. Kemaliçin anlatilacak olan, Edirne'deki Suitan SeîimCamii'nin.bir taraftan öiçüsüzihtişarra, diğer taraftan.bugünkü iç terk edilmişliği. Benhtı içinise her adımdabirçok şeyler... Ne ise. iştearük köydeyim. Bir ^Egenden diğer bir gezegenedönmüş^biyim. Arnayorguîilukda var. Havalar sıcak. Tabii evîn aît katı serin. Araa bahçede bîr koiumun ûzerinedûştüro. 1Ogün kadar önce. Kemiklerde bir şeyyok,ama adaîe ezikliğinin ağnlars benîçok rahatsiz ediyor. Hatta nassl çatışacağjnııda bilmiyorum. Sanaçokçokselamîar veiyıîik temennileri. Mektubumu keseceğİTn. Sev^lerk gözîerinden operim kızım. Yani. benim haşan veek avuca sığmayan kıam... İ5.VII.974 M E K T U P Aysel, Dün sana birmektup yazmışüm. Seyahatten dönüşte, kanda yüksekçe şeker görüidüğümi de bildirmiştim. Bugün son tahMUer alındı. Kanda durum tamamen normal. Şimdide, bu haberi istismar ederek bir mektup daha yazıyorum. Yann, başka vesilelerle ararsam şaşma. Mesela, akşam hava serindî, bu sabah sular kesildi. Evim hâlâ temiz obnadı gibi... Son günkrde, Evrenin Sahipteri kitabım okuyorum. Galiba kitabı Kemal'den aldım. Öyle , iseokumuşsundur. Belkide kitapçıdan tedarik ettim. Ama okumamışsan, okumanı tavsiye Aysel Kutlu, hocanın Nâzım'la Ugüi diişüncelerini şöyle değerlendiriyor: Şevket Süreyya Nd- mn'ı Çok severdi. Bana Nâzım'ı sevdiren de odur. İşin en ilginç tarafı, Sâzım'ı Atatürk'İe tanışiı- np, Atatürk'İe bağlantıyı kuramadığı için, bunda başarısız olduğu için çok üzülmüştü... Bir kitop önerisi ederim. Acele etme. Bazj cümleleri belki bir kaç defa okumak, ama gene de anlayamamak çaresiz. Zaten bizim bugün kültürdilimiz, bu konuyu tam vermek için yetersiz galiba. Ne ise, işte böyle bir kitap var. Sanıyorum ki esas fikir şu: Bizönemli sandığmuz bütün problem ve ülkülerimizle, hakikatte, fizik veruhlaraleminde, bizim seziş ve bilgilerimiz dışında gelişen nice evrensel buluş ve davalann çokdışındayız. Onun için zaten kitapta, tıpkı geçmiş çağlarda olduğu gibi, zamanınuzdada, bütün insanlığın kaderinde etkili olacak bilim ve buluşlann yahut bilimüstü gerçekkrin. gjzii veancak bunlan anlayacak insanlann veya güçlerinelinde kalması tezi savunuluyor. Nasıl İci eski Asur'da, Mısır'da, yahut Çin ve Hint'teyüksek bilgUer, halkındeğil rahiplerin mahydı. Ne ise, buda bir görüş... Bugünde bu kadar. En iyi duygulara. iyi günler dilekleri... Çocuk için, iyi yoleuluklar, iyi dilekler. 24.VII.974 lerde yazılan mektuplar.. Kaç >ıl olmuş. Ama, kaç yıl önce, hocanın bütün uyanlanna kar- şın. bunlar Cumhurivet gazete- sindeki yazılannda da belirtil- miştir, benim mektuplanmda da var, yazdığı mektuplarda var tabii. Kendi oturduğu, Umurbey'den söz ettiği Gemlik Körfezi'nin -Biz onda kaldığı- mız zaman Gemlik Körfezi'ne gidip balık yiyebiliyorduk- fa- kat burasının kırleneceğinden endişe ediyorduk. Çünkü ora- da bir azoı fabrikası vardı, o za- manın bakanı kendisine söz vermişti, "kurulmayacak"' di- ye, "ama kuruldu!" diyordu, mektubunda var bu. Çevreyle de ilgili şeyler var tabii mektup- lann içinde. Bir de Hoca'nın her yaşta olduğu gibi insanla- nn. dosta. sevgjye gereksinimi olduğunu hissetmişimdir. Bel- ki. bir dostluğu. yalnızlığını do- yuruyordu. Zaman zaman sey- rek mektup yazdığım için, vak- tim dolayısıyla, "Daha sık yaz" derdi, çünkü buna gereksinimi vardı. Biraz yalnız kalmıştı. - Umurbey'de telefonu vardı degil mi? AYSEL KUTLU - Telefonu vardı, ama pek sağlıkh çalışmı- yordu. Mektuplar biraz geç ge- liyordu. Hocadan çok şey öğ- rendiğimi sanı\ordum. Bunlan şimdi hemen aktarmaya olanak yok. Ama çok şey öğrendim ondan. Öğrenmesıni bilen in- san için hoca, çok yönlüydü. - Orneğin, geçmiş anılardan söz eder miydi? Örneğin, Na- zımdan... AYSEL KUTLU - Nâzım'ı bana bu kadar sevdiren odur. Bilirsın, ben bir aylık ameliyat- lıyken. "by-pas"lıyken, Nâ- zım'ın 90. doğum gününü kut- lamak üzere Salihli'ye geldim. Bir aylık ameliyatlıydım. Nâ- zım'ı ne kadar sevdiğimi göste- rir bu. - O size öğretti di.vorsunuz? AYSEL KUTLU - Evet, ke- sinlikle. Nâzım'ın şiirlerinden başka Nâzım hakkında oku- duklanm beni Hoca'nın anlat- tığı kadar etkilememiştir. Yani Hoca, Nâzım'ı bana sevdirdi, Nâzım'ı anlattı. Gerçekten bu- dur. Nâam'ı çok severdi. Nâ- zım'dan söz ettiği zaman, zaten oğlu da söylemiştir, oturma sa- lonunda. çok güzel. Nâzım'ın portresi vardı, yağlı boya saçla- n böyle dalga dalga; ama onun dışında bana Nâzım'ı çok yön- lü anlatmıştır. Ben. "Hoca dö- nek mi değil mi?" di>e. son ye- meğimizde. Uğur Mumcu'nun da bulunduğu o İzmir'de >edi- ğimiz yemekte, konuyu açtığı zaman... - Kimle yediniz yemeği? AYSEL KUTLU - Sizlerle birlikte, siz vardınız, bütün Cumhuriyet ekibi vardı! Nâzım'ı Atatürk'İe tanıştıramadı - Ha, doğnı doğru, Cumhuri- yet'ten ayrddığımızda... AYSEL KUTLU - O zaman. ben konuvu ortaya atmak isti- yordum, solcular "dönek" der, bır konuşma yaptığım zaman Ankara Sanat Kurumu'nda, konuşmam kesilmiştir benim. "Dönektir. onun hakkındaki konuşmavı dinlemek ıstemiyo- rum!" diye konuşmamı kesmiş- lerdir. Rahmetli Uğur Mumcu, "Aysel Hanım. size yardım ede- rim, lütfen bu konuyu vazın. üzerinde durun!" demiştı ve "Kırklann Cadı Kazanı" kita- bında bazı şeyleri bulacaksınız. Hatta. Ankara'şa gelin: size yardımcı olurum. Elimde bel- geler var. ama bu konuyu ya- zın" demıştır. Yani. Hoca'nın ben "dönek" olmadığını, iş iste- mek için Atatürk'e başvurma- dığını, Atatürk'ü Türkiye için gerekli gördüğünü. Atatürk'ün devrimlerinin Türkive için fev- kâlade olduğunu. hatta Ata- türk'ün. geri kalmış ülkeler bakımından tabii. dünva için önder olduğunu. sorunlannı çözmemiş ülkeler bakımından. önder kişi olduğunu -konfe- ranslannda bunu kaç kez dinle- dım- belirtirdi. Atatürk'ün dev- rimlerine sahip çıkılmadı- ğından hep vakınmıştır. En ıl- gınç tarafı. Nâzım'ı Atatürk'İe tanıştınp. Atatürkle bağlantıvı kuramadığı için. sanıyorum bunda başansız olduğu için çok üzülmüştü... - Şevket Süreyya, "Ben bu işi yapmadım!" diyerek, Nâzım'la bağı da ondan koparda belki de. AYSEL KUTLU - Sanınm Nâzım'a baskı yaptı ve onu ik- naya çalıştı. Halit Çelenk de. Gebze'deİci konuşmasında çok hakhydı. Nâzım ürkek olmuş- tu. Sürekli baskı altında kalan, sürekli izlenen kişi. haliyle sinir- lerinin bozulmasına olanak yok. Baskı altında bir insanı düşünün, ruh sağlığı ne denli deneeli olursa olsun, mutlaka... Not: Aysel Kutlu 1980 yılın- da Esat Bayramoğlu ile evlen- miştir. SÜRECEK POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Üç Şair VarUı... Bunu, bana yazmadan önce "yazacağım" diye anlat- mıştı. Bakanlıklardan Tandoğan'a giderken yolda. Mu- zaffer Erdost, Ulus gazetesinde çalışırken gece, kapı- dan içeri girmiş, "Ben Ahmed Arifim kurban!" demiş. Aylar sonra sözünde durmuş, yazmış. Bu kez bir şairi değil, üç şairi yazmış: Nâzım Hikmet, Cemal Süreya, Ahmed Arif.. Ataç, "Ankara 'da sokak yok, yol var" der. Metro yapı- mından ötürü Kızılayın altını üstüne getirmişler. Mal- tepe'ye doğru gidiyoruz. Tandoğan'da Baki Kurtuluş'a uğrayacağız, öğle yemeğine... Öğle yemeğinin yanında öğle rakısı da olur. Toz, toprak ve kazılar içinden geçiyo- ruz. Durmadan anlatıyor, anlatacak da... Belki de yaza- caklarını önce anlatıyor, sonra yazıyor. Okuyorum. Tıpa tıp anlattıklarının öyküsü... Muzaffer Erdost üç şairi anlatıyor: Nâzım Hikmet, Ce- mal Süreya, Ahmed Arif... Üçü de yaşamıyor. Üç şair. Birini görmedim (Nâzım Hikmet). Biriylefakül- te yıllarında arkadaş oldum. Biri, gece Ulus'a gelmiş, "Ben Ahmed Arif, kurban'' demiş. Ben bu şairlerin üçünü de tanıyorum. Nâzım Hikmet, önce gençliğimizdir. Yasak şiirleri el- den ele dolaşmıştır. Nâzım'ı açık ya da gizli okumak sol- culuk demekti. Öyle solcu olduk. Nâzım okuya okuya; Nâzım okuta okuta.. Şairliğimize gelince Nâzım'ın şiirlerinden hep kork- tuk, hep çekindik. Kocaman bir manyetik alandı şiirleri.. Onun etkisinden kurtuldukca, şair oluyorduk; etkisine girdikçe şairliğimizden bir parçayı kopanp alıyordu. Ni- ce dizeleri Nâzım'a benziyor diye söküp atmışızdır. "Gar/p şiiri" imdadımıza yetişti. Bu üç şair, Nâzım'a benzemiyordu. Nâzım korkusunu böylece yendik. Bu- gün bizim şiirleri Garip'e benzetenler vardır; hakçası bu benzeme değil, kaçmadır. Ne kadar Garipçilere benzi- yorsak o kadar Nâzım'dan kaçıyorduk. Şair tedirginliği böyle olur. Neyse, biz gene üç şaire gelelim. Muzaffer Ilhan Er- dost'un yazdıkları tatlı bir okuma kitabıdır. Eskiler buna "kıraat" derlerdi. Ama bu yenidir. Nâzım'ın şiirleriyle parti (TKP) iç içedir, birbirine gönderme vardır. iyi ki Edebiyatçıiar Derneği, "Nâzım Hikmet'in Şiirinde Dev- rim Kavrayışı" için bir bildiri istemiş. Böyle bir çalışma- dan yoksun kalırdık. Nâzım hiç ölmedi. Ahmed Arif'in ölümünü şöyle anlatıyor: "... Ölümünü televizyondan işittim. Ne yapsam diye sordum. Evini bilmiyordum, yerini bilmiyordum. İlhan'ın cenazesine gelmemişti. Cenazesine gittim. Birbirleriyle göruşür, acıyı ve ölümü söylerler birbirlerine cenazeye gelenler. ÜmKFırat'/n bana baktığmı gördüm, başını çe- virdiğini de. Beşikçi de oyleydi. Kendimi orada yabancı gibi duyumsadım, Yanlış bir yere gelmişim gibi geldi. Tabut arabaya konunca. ben de aynldım camiden, sinli- ğegitmedim." Nâzım Hikmet'in ölümünü Şemdinli'deöğreniyor. Geç gelen gazetelerin birinde okuyor. Birinci sayfadatek sü- tun... Cemal'in ölümü telefonla geliyor, sıcağı soğumadan. Cenazesine gidiyor. Sinlikte Arif Damar bir konuşma yapmasını istiyor. Konuşmayı, hazırlıksız olduğu halde, yapıyor. ölüm, çevremizde ne de çok dolanıyor. ölümü şöyle anlatır: "Fahri, Cemal'in öldüğünü söylediği za- man telefonda, bir süre düşünemez oldum. Sonra Ce- mal'in evine telefon ettim. Belki biri vardır diye. Memo çıktı telefona. Evet, öldü' demişti. Donuk bir sesle. '01- dü' değil de benzer bir sözcük müydü, şimdi çıkara- mam." öldüğünün gündüzünde Cemal'le beraberdim. Içki iç- miştik. Haberini alınca evine telefon ettim. Karşıma Memo çıktı. "Öldü" dedi. Çok cansız, heyecansız bir se- si vardı. Babasının değil de bir komşunun ölümünü ha- ber verir gibiydi. Konuşmayı kestim. Çokgeçmedi, Memo'nunölüm haberi de geldi. BirŞi- le gezisinde tanık oldum, ne de çok severdi Memo'yu. ölüm bir eve dadanmasın! BULMACA 1 2 3 4 5SOLDAN SACA: 1/ Bir kolla döndürülen ve çivili bir sılindirle org borulanndan ve körük- lerden oluşan çalgj. 2/ Yapılmış. gerçekleşmiş iş... Ayağın üstündeki tümsek yer. 3/ Şent bıçi- minde levhalardan yapıl- mış bir tür pencere kapa- ma düzeni... Nazi partısi- nin hücum kıtasını simgeleyen harfler. 4/ Gökkuşağı. 5/ İşyeri... Ödünç verme. 6/ Japon lirik dramı... Evrensel alıcı olan kan grubu... Baryum elementinin simgesi. 7/ En çok orduda vemek dağıtmada kullanılan derince me- tal kap. 8/ Tek at koşturularak cekilen. üzeri kapalı ve yanlan açık bir tür araba. 9/ Bez dokuma tez- gâhı... Emile ZLola'nın tanınmış bir romanı. YTKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Roma ordusunda ağır silahlarla donatılmış piyade birliği... Ayak. 2/ Süreyya Dunı'nun bir fılmi... Optik aygıtlarda odak uzaküğı. 3/ Kürkü değerli bir hay\an... Bir oyun ya da filmde dinlenme süresi. 4/ Avustralya'da yaşayan bir cins devekuşu... Bü>ük de- likli kalbur. 5/ Güne\ Afrika Cumhuriyeti'nin plaka işareti... Osmanlı devletinde gümrük vergisi. 6/ XVII. yüzyılda yaşamış ünlü bir dıvan şairi... Her iki Kore'nin de para birimi. 7/ Balık yakalama aracı... Geçmişi XII. yüzyıla uzanan Yahudi mistisiz- mi. 8/ Fınnda ekmek. börek. çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek. 9/ Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça... Yapraklann düz ve parlak bölümü. ILAN T.C. CNYE SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1993 697 Davacı Selahattin Demirci vekili Av. İrfan Demir tarafmdan da\ alılar Fitnat Hanım ve arkadaşlan ale> hine açılan ortaklığın gide- rilmesi davasımn Ünye Sulh Hukuk Mahkemesi'nde yapıîan açık duruşmalan sonunda: Davacı davasmın kabulu ile, Cnşe'nin Kaledere Mahallesi Kadı- lar mevkiinde kaın 103 ada 32 parsel sayıh bahçeli ahşap ev vasıflı 326 m 2 mesahalı taşınmazın hissedarlan arasında hisseleri oramnda ivaz ilavesi ile dahi aynen taksimi mümkün olmadığından saülmak sure- tiyle ortaklığın giderilmesine. saüş işlemlerinin Ünye Icra Müdür- lüğü"nce vapıimasına. saüş bedelmın dosyada mevcul tapu ka>dın- dakı hisseleri oranında taraflara venlmesine, satış bedeli üzennden yapılacak binde beş nispı ilan haranın hissedarlanndan hisselen ora- nında alınmasına. mahkememizin 9.3.1994 gün \e 1993 697 esas, 1994 125 sayılı karan ile karar verilmiş olduğundan bütün aramalara rağmen adresleri tespıt edileme>en Unye'nin Kaledere Mahallesi'- nden Fitnat Hanım. Mustafa. Abdulcelil oğlu; Emine, Abdulcelil kızı: Ahmet Haşım, Abdulcehl oğlu; Ahmet Ne^et, Abdulcelil oğluna karar tebliği ilan olunur 28.3.1994 Basın: 47929
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle