Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MAYIS1994ÇARŞAMBA
10 DIZIYAZI
Aydemir 'dönek'değildi
Aysel Kutlu. Şevket Sü-
reyya Aydemir'in "dönek"
olînadığını. iş istemek içın
Atatürk'e başvurmadığını,
Atatürk'ü Türkiye için ge-
rekli gördüğünü söylüyor.
Kutlu Aydemir'in Nâzım
konusundaki düjüncelerini
de. kendisine Nazırrû sev-
diren kışinin Şevket Süreyya
Aydemir olduğunu belirte-
rek >anıtlıyor. Aydemir'in
çok duygulu ve çevreye du-
yarb bir insan olduğunu da
değinen Kutlu, onun daha
1970"lerde Gemlik'in kirlen-
mesi konusundaki endişele-
rini ve bunu önlemek için
gösterdiği çabayı da anlaü-
yor.
Kutlu ile söyleşimizi
sürdürüyoruz.
-Aysel Hanım. Aydemir'in
insanların ruhsal yapılarıyla
yakından Ugilendiğini beljrt-
miştiniz. Bu konuyu biraz
daha açar mtsınız?
. AYSEL KUTLU
İnsanlann davranışlannı,
ruhsal yapüarııu, her yerdeki
davranışlannı, sıkıntı çektik-
leri zaman, hapishanedeki,
zaman zaman parasız kaldı-
klan zaman. insanlann ne
duruma düşeceğini. nasıl
davranacağıru hoca merak
ederdi, ona göre de yorum
yapardı. İncelerdi yani on-
lan. Güçlü olduklan zaman.
O güç ellerinden gittiği za-
man... Dengelerini yitirme-
mek. bütün önemli olan den-
geyi yitirmemek. Yani. bu
çok önemliydi hoca ıçın.
Yorumlannda. kitaplan-
nda, her ne kadar Müzehher
Hanım -Müzehher Va - Nu -
"Çok hayalciydi". diyorsa
da... Bir dönemin tanıklığı-
nda, onu çok iyi bir dost ka-
bul edip, vazgeçilmez bir
dost onu her zaman araya-
cağım, bana çok yakınlık
gösterdi. Vala Nurettin öl-
dükten sonra, Müzehher
Harum'ın yakın dostu olu-
yor, İstanbul'a gittiği zaman
Şevkel Süreyya Aydemir'den
Aysel Kutlu'ya
A ydemir'le ilgili "dönek"
suçlamalannı, Aysel Kutlu şöyle
yanıtlıyor: Ben Hoca'nın "dönek"
olmadığını, iş istemek için Atatürk'e
başvurmadığını, Atatürk'ü Türkiye
için gerekli gördüğünü biliyorum.
Atatürk'ün devrimlerinin Türkiye için
fevkalade olduğunu, hatta
Atatürk'ün, geri kalmış ülkeler
bakımından dünya için önder
olduğunu belirtirdi.
Atatürk devrinrierine aydınlann sahip çıkmamasından ötürü
sürekli yakınan Şevket Süreyya Aydemir, çevre konusunda da
oldukça duyarlı birivdi. Bunu yazılarında da dile getirmişti.
evinde kalıyor, evet kendisi de
söylüyor; fakat "çok duygusal,
zaman zaman çağla ilgisi olma-
yan romanlar yazmaya kalkmış-
tır" fılan der. Hocanın bu
duygusal yönü ve yorumu, ben-
ce insanlann birçok zayıf taraf-
lannı da ortaya çıkaracak ka-
dar da güzel olduğunu ben dü-
şünüyorum.
- Yine mektuplara dönelim..
Bu mektupları ne yapmayı düşii-
nüyorsunuz? Şu andaki mektup-
lardan çok mcktuplar da var.
AYSEL KUTLU - Evet.
- Ne kadar var aşağı vukarı?
AYSEL KUTLU - Ekmekçı
ben bu mektuplan yayımlama-
yı da düşünmedim. Bunlan
yayımlamak biraz da sızin şeyi-
nizle oluyor. Ben hocanın sade-
ce bana mektup yazdığıru
sanmıyorum. Başka dostlann-
da da mektuplan var. Müzeh-
her Hamm'da vardır, dosüann-
da vardır. O dönemde sürekli
mektuplar yazdığı dostlannı bi-
lemem. Müzehher Hanım'ın
"bir dönemin tanıklığı" kita-
bında var.
Baharı çok severdi
Şevket Süreyya Bey'in
yazdığı mektuplardan almış o
da. Sevdiklerine, dostlanna
mutlaka mektup yazmıştır.
Müzehher Hanım, bunu ya-
yımladı kitabında. Ben, bunlan
hiçbir zaman yayımlamayı dü-
şünmüyordum. çünkü, ne ka-
dar toplumu ilgilendirecek?
Yani, bunlar bana yazılmış
mektuplardı. Yayımlamayı dü-
şünmüyordum. Ben de bu tara-
finı takdir ediyorum. Senin ho-
cayı hep benden dinledin. ilgiy-
le. Onun için yazılar yazdın. Bu,
minnet duyacağım bir şey.
Mektuplan da, onun yıldönü-
mü dolayısıyla yayımlamak
için ortaya attık biliyorsun. Ba-
han çok severdi hoca. Mart ayı-
nda ölmüştür. Bahan çok sev-
diği için, bana yazdığı o "ba-
har" mektubu. her ne kadar bir
genç lise delikanlısı mektubu ise
de, onun bir başka yönünü de
göstermesi bakımından, onu
yayımlayacaktık. Arkasından
diğer mektuplar akla geldi...
- Mektuplann ayrı bir değeri
var gibi gelir bana. Süs değil sa-
dece, bir duyguyu...
AYSEL KUTLU - Tabiı, ta-
bii...
- Peki, mektuplaruı içeriğj
bakımından ne diyeceksiniz?
AYSEL KUTLU - Muhak-
kak günlük olaylar girecek
mektuplara, yalnız. bunun dı-
şında günce! konulara zaman
zaman değiniliyor; bunlar için-
de okuduğu kitaplar var, bana
önerdiği kitaplar var, fakat şöy-
le bir atmosfer de var: Örneğin
bir mektubunda, gençleri anla-
tır, bir toplantıda bulunduğunu
sövler; vine bir mektubunda.
Gemlik Körfezi'nin kirlendi-
ğinden söz eder. körfeze bak-
tıkça ıstırap çektiğini yazar.
Körfezin. doğanın kirlenmesin-
den.. Bunlar, 1972'lerde, 1973'-
M E K T U P
Bfrgezegenden
Aysel,
Sanamektupyazmakta gecikrim. Ama bunu bir ihmal
sanma. Bir kanşıkhk, bir kararsıziık diye aiırsan daha
doğru olur. Arada geten gedenlerdeoîdu. Nihayet Kemal
geâi. Ve ne yapacağırruza, nerelere gideceğimize karar
vermek için gunkrcebocaladık. NihayetTrakya'ya kısa
bir seyahat yapük ve evvelki gündöndüm.
Döndütn diyorum. Çünkü Kemal bent Karaköy'e vapur
iskelesiöe bırakö. Aynldı. Ben de köyüme geidhn. Bir
Trakyagezisini nice zamaodıristiyordum. Beni oralarda
doİaşttrmak, benimsıkiayolarkadaşlığtm. yanibenim
durmadan konuşmam. Ketnarin de. çaresiz, boynunu
bükerek boyuna beni dinSemesi ve kendisine kalsa hiç
uğramayacajp yerieri doiaşması, ona düştü
şy
Kemal içinde, her
tarafıbiribmne
benzeyen btrtakım
kırlar, sahraîar. Ve
şukÖy,bukasaba
Hulasa hikaye böyle. Kemal
için anlatılacak olan, konuşuyordu
Edirne'deki Şultan Selim
Camü'nin, bir taraftan
ölçüsüz ihüşamı, diğer
taraftan, bugünkü iç terk
edilmişliği. Benim için ise her yahutşuşehirde,
adımda bir çok şeyler... ^ " ^ ^f^
03
v
* ^ denecekkadar
gerilerdekabnışzamanlan yaşatan niceönemsizgörünen
yerler, köşe bucaklar ve kaünDİar. Düşün ki mesela
Edirne'de, babamuı yıEarytlı cauşuğî vebenân, köşesînde
bucağsnda böyümeye caiıştığîm eski konak ve şimdifci
otdde misafir kaldik. Hatta oteli işjetenler. bizden para da
ahnadılar. Bubinanm. bahçekrinin, |u kadar yû önceki
halini dintemeyiparaya ye| saydıiar. Tabii bu arada,
"bizimmahalfe" dediğimizgecekondularadaKenıaİ'J
sûrükîediîn. Hatta,evirnizdedîğjmiz yeri şimdi îşgaleden,
ama eskishıcfen pekde farjdı olrâayançaömnaltnıda
oturduk. dinlendikde... Huiasa hikaye böyk. Kemaliçin
anlatilacak olan, Edirne'deki Suitan SeîimCamii'nin.bir
taraftan öiçüsüzihtişarra, diğer taraftan.bugünkü iç terk
edilmişliği. Benhtı içinise her adımdabirçok şeyler...
Ne ise. iştearük köydeyim. Bir ^Egenden diğer bir
gezegenedönmüş^biyim. Arnayorguîilukda var.
Havalar sıcak. Tabii evîn aît katı serin. Araa bahçede bîr
koiumun ûzerinedûştüro. 1Ogün kadar önce. Kemiklerde
bir şeyyok,ama adaîe ezikliğinin ağnlars benîçok rahatsiz
ediyor. Hatta nassl çatışacağjnııda bilmiyorum.
Sanaçokçokselamîar veiyıîik temennileri. Mektubumu
keseceğİTn. Sev^lerk gözîerinden operim kızım. Yani.
benim haşan veek avuca sığmayan kıam...
İ5.VII.974
M E K T U P
Aysel,
Dün sana birmektup yazmışüm. Seyahatten
dönüşte, kanda yüksekçe şeker görüidüğümi
de bildirmiştim. Bugün son tahMUer alındı.
Kanda durum tamamen normal. Şimdide, bu
haberi istismar ederek bir mektup daha yazıyorum.
Yann, başka vesilelerle ararsam şaşma. Mesela,
akşam hava serindî, bu sabah sular kesildi. Evim
hâlâ temiz obnadı gibi...
Son günkrde, Evrenin Sahipteri kitabım
okuyorum. Galiba kitabı Kemal'den aldım. Öyle
, iseokumuşsundur. Belkide kitapçıdan tedarik
ettim. Ama okumamışsan, okumanı tavsiye
Aysel Kutlu, hocanın Nâzım'la Ugüi diişüncelerini şöyle değerlendiriyor: Şevket Süreyya Nd-
mn'ı Çok severdi. Bana Nâzım'ı sevdiren de odur. İşin en ilginç tarafı, Sâzım'ı Atatürk'İe tanışiı-
np, Atatürk'İe bağlantıyı kuramadığı için, bunda başarısız olduğu için çok üzülmüştü...
Bir kitop önerisi
ederim. Acele etme. Bazj cümleleri belki bir kaç
defa okumak, ama gene de anlayamamak çaresiz.
Zaten bizim bugün kültürdilimiz, bu konuyu tam
vermek için yetersiz galiba. Ne ise, işte böyle bir
kitap var. Sanıyorum ki esas fikir şu: Bizönemli
sandığmuz bütün problem ve ülkülerimizle,
hakikatte, fizik veruhlaraleminde, bizim seziş ve
bilgilerimiz dışında gelişen nice evrensel buluş ve
davalann çokdışındayız. Onun için zaten
kitapta, tıpkı geçmiş çağlarda olduğu gibi,
zamanınuzdada, bütün insanlığın kaderinde
etkili olacak bilim ve buluşlann yahut
bilimüstü gerçekkrin. gjzii veancak bunlan
anlayacak insanlann veya güçlerinelinde kalması
tezi savunuluyor. Nasıl İci eski Asur'da, Mısır'da,
yahut Çin ve Hint'teyüksek bilgUer, halkındeğil
rahiplerin mahydı. Ne ise, buda bir görüş...
Bugünde bu kadar. En iyi duygulara. iyi günler
dilekleri...
Çocuk için, iyi yoleuluklar, iyi dilekler.
24.VII.974
lerde yazılan mektuplar.. Kaç
>ıl olmuş. Ama, kaç yıl önce,
hocanın bütün uyanlanna kar-
şın. bunlar Cumhurivet gazete-
sindeki yazılannda da belirtil-
miştir, benim mektuplanmda
da var, yazdığı mektuplarda
var tabii. Kendi oturduğu,
Umurbey'den söz ettiği Gemlik
Körfezi'nin -Biz onda kaldığı-
mız zaman Gemlik Körfezi'ne
gidip balık yiyebiliyorduk- fa-
kat burasının kırleneceğinden
endişe ediyorduk. Çünkü ora-
da bir azoı fabrikası vardı, o za-
manın bakanı kendisine söz
vermişti, "kurulmayacak"' di-
ye, "ama kuruldu!" diyordu,
mektubunda var bu. Çevreyle
de ilgili şeyler var tabii mektup-
lann içinde. Bir de Hoca'nın
her yaşta olduğu gibi insanla-
nn. dosta. sevgjye gereksinimi
olduğunu hissetmişimdir. Bel-
ki. bir dostluğu. yalnızlığını do-
yuruyordu. Zaman zaman sey-
rek mektup yazdığım için, vak-
tim dolayısıyla, "Daha sık yaz"
derdi, çünkü buna gereksinimi
vardı. Biraz yalnız kalmıştı.
- Umurbey'de telefonu vardı
degil mi?
AYSEL KUTLU - Telefonu
vardı, ama pek sağlıkh çalışmı-
yordu. Mektuplar biraz geç ge-
liyordu. Hocadan çok şey öğ-
rendiğimi sanı\ordum. Bunlan
şimdi hemen aktarmaya olanak
yok. Ama çok şey öğrendim
ondan. Öğrenmesıni bilen in-
san için hoca, çok yönlüydü.
- Orneğin, geçmiş anılardan
söz eder miydi? Örneğin, Na-
zımdan...
AYSEL KUTLU - Nâzım'ı
bana bu kadar sevdiren odur.
Bilirsın, ben bir aylık ameliyat-
lıyken. "by-pas"lıyken, Nâ-
zım'ın 90. doğum gününü kut-
lamak üzere Salihli'ye geldim.
Bir aylık ameliyatlıydım. Nâ-
zım'ı ne kadar sevdiğimi göste-
rir bu.
- O size öğretti di.vorsunuz?
AYSEL KUTLU - Evet, ke-
sinlikle. Nâzım'ın şiirlerinden
başka Nâzım hakkında oku-
duklanm beni Hoca'nın anlat-
tığı kadar etkilememiştir. Yani
Hoca, Nâzım'ı bana sevdirdi,
Nâzım'ı anlattı. Gerçekten bu-
dur. Nâam'ı çok severdi. Nâ-
zım'dan söz ettiği zaman, zaten
oğlu da söylemiştir, oturma sa-
lonunda. çok güzel. Nâzım'ın
portresi vardı, yağlı boya saçla-
n böyle dalga dalga; ama onun
dışında bana Nâzım'ı çok yön-
lü anlatmıştır. Ben. "Hoca dö-
nek mi değil mi?" di>e. son ye-
meğimizde. Uğur Mumcu'nun
da bulunduğu o İzmir'de >edi-
ğimiz yemekte, konuyu açtığı
zaman...
- Kimle yediniz yemeği?
AYSEL KUTLU - Sizlerle
birlikte, siz vardınız, bütün
Cumhuriyet ekibi vardı!
Nâzım'ı Atatürk'İe
tanıştıramadı
- Ha, doğnı doğru, Cumhuri-
yet'ten ayrddığımızda...
AYSEL KUTLU - O zaman.
ben konuvu ortaya atmak isti-
yordum, solcular "dönek" der,
bır konuşma yaptığım zaman
Ankara Sanat Kurumu'nda,
konuşmam kesilmiştir benim.
"Dönektir. onun hakkındaki
konuşmavı dinlemek ıstemiyo-
rum!" diye konuşmamı kesmiş-
lerdir. Rahmetli Uğur Mumcu,
"Aysel Hanım. size yardım ede-
rim, lütfen bu konuyu vazın.
üzerinde durun!" demiştı ve
"Kırklann Cadı Kazanı" kita-
bında bazı şeyleri bulacaksınız.
Hatta. Ankara'şa gelin: size
yardımcı olurum. Elimde bel-
geler var. ama bu konuyu ya-
zın" demıştır. Yani. Hoca'nın
ben "dönek" olmadığını, iş iste-
mek için Atatürk'e başvurma-
dığını, Atatürk'ü Türkiye için
gerekli gördüğünü. Atatürk'ün
devrimlerinin Türkive için fev-
kâlade olduğunu. hatta Ata-
türk'ün. geri kalmış ülkeler
bakımından tabii. dünva için
önder olduğunu. sorunlannı
çözmemiş ülkeler bakımından.
önder kişi olduğunu -konfe-
ranslannda bunu kaç kez dinle-
dım- belirtirdi. Atatürk'ün dev-
rimlerine sahip çıkılmadı-
ğından hep vakınmıştır. En ıl-
gınç tarafı. Nâzım'ı Atatürk'İe
tanıştınp. Atatürkle bağlantıvı
kuramadığı için. sanıyorum
bunda başansız olduğu için çok
üzülmüştü...
- Şevket Süreyya, "Ben bu işi
yapmadım!" diyerek, Nâzım'la
bağı da ondan koparda belki de.
AYSEL KUTLU - Sanınm
Nâzım'a baskı yaptı ve onu ik-
naya çalıştı. Halit Çelenk de.
Gebze'deİci konuşmasında çok
hakhydı. Nâzım ürkek olmuş-
tu. Sürekli baskı altında kalan,
sürekli izlenen kişi. haliyle sinir-
lerinin bozulmasına olanak
yok. Baskı altında bir insanı
düşünün, ruh sağlığı ne denli
deneeli olursa olsun, mutlaka...
Not: Aysel Kutlu 1980 yılın-
da Esat Bayramoğlu ile evlen-
miştir.
SÜRECEK
POLTTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Üç Şair VarUı...
Bunu, bana yazmadan önce "yazacağım" diye anlat-
mıştı. Bakanlıklardan Tandoğan'a giderken yolda. Mu-
zaffer Erdost, Ulus gazetesinde çalışırken gece, kapı-
dan içeri girmiş, "Ben Ahmed Arifim kurban!" demiş.
Aylar sonra sözünde durmuş, yazmış. Bu kez bir şairi
değil, üç şairi yazmış: Nâzım Hikmet, Cemal Süreya,
Ahmed Arif..
Ataç, "Ankara 'da sokak yok, yol var" der. Metro yapı-
mından ötürü Kızılayın altını üstüne getirmişler. Mal-
tepe'ye doğru gidiyoruz. Tandoğan'da Baki Kurtuluş'a
uğrayacağız, öğle yemeğine... Öğle yemeğinin yanında
öğle rakısı da olur. Toz, toprak ve kazılar içinden geçiyo-
ruz. Durmadan anlatıyor, anlatacak da... Belki de yaza-
caklarını önce anlatıyor, sonra yazıyor.
Okuyorum.
Tıpa tıp anlattıklarının öyküsü...
Muzaffer Erdost üç şairi anlatıyor: Nâzım Hikmet, Ce-
mal Süreya, Ahmed Arif... Üçü de yaşamıyor.
Üç şair. Birini görmedim (Nâzım Hikmet). Biriylefakül-
te yıllarında arkadaş oldum. Biri, gece Ulus'a gelmiş,
"Ben Ahmed Arif, kurban'' demiş.
Ben bu şairlerin üçünü de tanıyorum.
Nâzım Hikmet, önce gençliğimizdir. Yasak şiirleri el-
den ele dolaşmıştır. Nâzım'ı açık ya da gizli okumak sol-
culuk demekti. Öyle solcu olduk. Nâzım okuya okuya;
Nâzım okuta okuta..
Şairliğimize gelince Nâzım'ın şiirlerinden hep kork-
tuk, hep çekindik. Kocaman bir manyetik alandı şiirleri..
Onun etkisinden kurtuldukca, şair oluyorduk; etkisine
girdikçe şairliğimizden bir parçayı kopanp alıyordu. Ni-
ce dizeleri Nâzım'a benziyor diye söküp atmışızdır.
"Gar/p şiiri" imdadımıza yetişti. Bu üç şair, Nâzım'a
benzemiyordu. Nâzım korkusunu böylece yendik. Bu-
gün bizim şiirleri Garip'e benzetenler vardır; hakçası bu
benzeme değil, kaçmadır. Ne kadar Garipçilere benzi-
yorsak o kadar Nâzım'dan kaçıyorduk. Şair tedirginliği
böyle olur.
Neyse, biz gene üç şaire gelelim. Muzaffer Ilhan Er-
dost'un yazdıkları tatlı bir okuma kitabıdır. Eskiler buna
"kıraat" derlerdi. Ama bu yenidir. Nâzım'ın şiirleriyle
parti (TKP) iç içedir, birbirine gönderme vardır. iyi ki
Edebiyatçıiar Derneği, "Nâzım Hikmet'in Şiirinde Dev-
rim Kavrayışı" için bir bildiri istemiş. Böyle bir çalışma-
dan yoksun kalırdık. Nâzım hiç ölmedi. Ahmed Arif'in
ölümünü şöyle anlatıyor:
"... Ölümünü televizyondan işittim. Ne yapsam diye
sordum. Evini bilmiyordum, yerini bilmiyordum. İlhan'ın
cenazesine gelmemişti. Cenazesine gittim. Birbirleriyle
göruşür, acıyı ve ölümü söylerler birbirlerine cenazeye
gelenler. ÜmKFırat'/n bana baktığmı gördüm, başını çe-
virdiğini de. Beşikçi de oyleydi. Kendimi orada yabancı
gibi duyumsadım, Yanlış bir yere gelmişim gibi geldi.
Tabut arabaya konunca. ben de aynldım camiden, sinli-
ğegitmedim."
Nâzım Hikmet'in ölümünü Şemdinli'deöğreniyor. Geç
gelen gazetelerin birinde okuyor. Birinci sayfadatek sü-
tun...
Cemal'in ölümü telefonla geliyor, sıcağı soğumadan.
Cenazesine gidiyor. Sinlikte Arif Damar bir konuşma
yapmasını istiyor. Konuşmayı, hazırlıksız olduğu halde,
yapıyor. ölüm, çevremizde ne de çok dolanıyor. ölümü
şöyle anlatır: "Fahri, Cemal'in öldüğünü söylediği za-
man telefonda, bir süre düşünemez oldum. Sonra Ce-
mal'in evine telefon ettim. Belki biri vardır diye. Memo
çıktı telefona. Evet, öldü' demişti. Donuk bir sesle. '01-
dü' değil de benzer bir sözcük müydü, şimdi çıkara-
mam."
öldüğünün gündüzünde Cemal'le beraberdim. Içki iç-
miştik. Haberini alınca evine telefon ettim. Karşıma
Memo çıktı. "Öldü" dedi. Çok cansız, heyecansız bir se-
si vardı. Babasının değil de bir komşunun ölümünü ha-
ber verir gibiydi. Konuşmayı kestim.
Çokgeçmedi, Memo'nunölüm haberi de geldi. BirŞi-
le gezisinde tanık oldum, ne de çok severdi Memo'yu.
ölüm bir eve dadanmasın!
BULMACA
1 2 3 4 5SOLDAN SACA:
1/ Bir kolla döndürülen
ve çivili bir sılindirle org
borulanndan ve körük-
lerden oluşan çalgj. 2/
Yapılmış. gerçekleşmiş
iş... Ayağın üstündeki
tümsek yer. 3/ Şent bıçi-
minde levhalardan yapıl-
mış bir tür pencere kapa-
ma düzeni... Nazi partısi-
nin hücum kıtasını
simgeleyen harfler. 4/
Gökkuşağı. 5/ İşyeri...
Ödünç verme. 6/ Japon
lirik dramı... Evrensel alıcı olan
kan grubu... Baryum elementinin
simgesi. 7/ En çok orduda vemek
dağıtmada kullanılan derince me-
tal kap. 8/ Tek at koşturularak
cekilen. üzeri kapalı ve yanlan açık
bir tür araba. 9/ Bez dokuma tez-
gâhı... Emile ZLola'nın tanınmış bir
romanı.
YTKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Roma ordusunda ağır silahlarla
donatılmış piyade birliği... Ayak.
2/ Süreyya Dunı'nun bir fılmi... Optik aygıtlarda odak uzaküğı.
3/ Kürkü değerli bir hay\an... Bir oyun ya da filmde dinlenme
süresi. 4/ Avustralya'da yaşayan bir cins devekuşu... Bü>ük de-
likli kalbur. 5/ Güne\ Afrika Cumhuriyeti'nin plaka işareti...
Osmanlı devletinde gümrük vergisi. 6/ XVII. yüzyılda yaşamış
ünlü bir dıvan şairi... Her iki Kore'nin de para birimi. 7/ Balık
yakalama aracı... Geçmişi XII. yüzyıla uzanan Yahudi mistisiz-
mi. 8/ Fınnda ekmek. börek. çörek çevirmeye yarayan bir tür
kürek. 9/ Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça...
Yapraklann düz ve parlak bölümü.
ILAN
T.C.
CNYE SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
1993 697
Davacı Selahattin Demirci vekili Av. İrfan Demir tarafmdan
da\ alılar Fitnat Hanım ve arkadaşlan ale> hine açılan ortaklığın gide-
rilmesi davasımn Ünye Sulh Hukuk Mahkemesi'nde yapıîan açık
duruşmalan sonunda:
Davacı davasmın kabulu ile, Cnşe'nin Kaledere Mahallesi Kadı-
lar mevkiinde kaın 103 ada 32 parsel sayıh bahçeli ahşap ev vasıflı 326
m
2
mesahalı taşınmazın hissedarlan arasında hisseleri oramnda ivaz
ilavesi ile dahi aynen taksimi mümkün olmadığından saülmak sure-
tiyle ortaklığın giderilmesine. saüş işlemlerinin Ünye Icra Müdür-
lüğü"nce vapıimasına. saüş bedelmın dosyada mevcul tapu ka>dın-
dakı hisseleri oranında taraflara venlmesine, satış bedeli üzennden
yapılacak binde beş nispı ilan haranın hissedarlanndan hisselen ora-
nında alınmasına. mahkememizin 9.3.1994 gün \e 1993 697 esas,
1994 125 sayılı karan ile karar verilmiş olduğundan bütün aramalara
rağmen adresleri tespıt edileme>en Unye'nin Kaledere Mahallesi'-
nden Fitnat Hanım. Mustafa. Abdulcelil oğlu; Emine, Abdulcelil
kızı: Ahmet Haşım, Abdulcehl oğlu; Ahmet Ne^et, Abdulcelil oğluna
karar tebliği ilan olunur 28.3.1994
Basın: 47929