25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24NİSAN1994PAZAR CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR GUNDEMDEKISANATÇI ZEYNEPAVCI ONAT KUTLAR 1973 yılı güzû olmalı. Türk Sine- mateki'nin Sıraselviler'de dûzenlediği ve genç sinemacılar yetiştirmeye yö- nelik kurlardan birinde genç bir sine- macı adayı ile tanıştım: .Mehmet De- mirel. Sonraki yıllarda Hürriyet gaze- tesinde önemli görevlere getirilen bu genç adam fotoğrafçıydı ve o sırada da Hürriyet'te çahşıyordu. Bir gün benimle özel olarak görüşmek istedi. Söylediğine göre Hürriyet'in o sırada genel yönetmeni olan Nezih Demir- kent, yeni çıkmakta olan Kelebek ga- zetesinin yanı sıra Hürriyet'in kendi- sinde de fotoroman yayımlamaya ka- rar vermişii ve bu fotoromanın tüm sorumluluğu için de Mehmet Demi- rel'i seçmişti. Hürriyet'te yayımlana- cak ilk fotoromanın olağanüstü özel- liklere sahip olmasını istiyordu. Bu konuşmaları şaşkınlık içinde sürdürüyordum. Çünkü o güne ka- dar hiç fotoroman okumadığım gibi, bu popüler (!) sanattan da nefret edi- yordum. Zarif genel yayın yönetmeni "Bana bunları neden anlatıyorsun?" dedim Mehmet'e. Çocuk biraz kızanp bozardı, mahcup bir tavırla "Sizin katkmızı istejecektim" dedi. "Çünkü Nezih Bej'e senaryo ile sizin flgileneceğinizi söyledim, o da çok memnuo oldu. Bana bu işi sizin kaû- bnamz şartıvla verecek..." Hem canım sıkıldı. hem üzüldüm. Fotoroman işi- ne "bulaştmlmaktan" ötürü canım sıkılmıştı, genç bir profesyonele yardımcı olamamaktan ötürü de üzü- lüyordum. Sonunda bir ara formül bulduk: Ben onunla birlikte toplantı- ya katılacak, düşüncelenmi söyleye- cektim. O da bu kadarcık katkıyla yetinecekti. Birlikte Hürriyet'te toplantıya git- tik. Nezih Bey beni gayet sıcak karşı- ladı. l960'lı yıllarda Meydan dergi- sinde. o müessese müdürü, bense si- nema yazan olarak birlikte çahşmıştık. Bana değer veriyordu. Görkemli toplantı salonunda İcahve- lerimizi yudumlamaya başlamışuk ki arkada bir kapı açıldı. Güzel ve havalı bir genç hanım girdi içeri. Nezih Bey, "TsuuştırayınT dedi, "Kelebek gaze- temizin genel yayın yönetmeni Zeynep Hamm." Üzerinde o yıllarda moda olan Laura Ashley giysilerinin çizgile- rini taşıyan genç yönetici bizi zarif bir .tayırla selamladı ve toplaaUya katıldı. 'Bir İstanbuUu: Zeynep Avcf Yakın arkadaşım, dostum Zeynep Avcı ile böylece tanıştık. Elbette burada, o yıllarda büyük mali sıkıntı içinde olan, bu yüzden maaşlanmızı bile doğru düriist öde- yemeyen Sinematek çalışmalanmn yanı sıra küçük bir yan gelir sağlasın diye birkaç fotoromanda nasıl danış- manlık yaptığımı. Yunus Emre'den Sait Faik öykülerine kadar görece dişe dokunur konulan geniş kitleye ulaştırma çabamm anlatmayacağım. Ama bu serüvenin bana kazandırdı- klan içinde en önemli şey Zeynep Avcı, Mustafa Göçmen gibi olağanüs- tü insanlann dostluğu oldu. Hürriyet'te Zeynep'in odası küçük ve hoş bir vaha idi. Oraya her uğ- rayışımda Ergun KÖknar'dan Doğan Hızlan'a. Artun Yeres'ten Adnan Öz- Asma soruyoryalçıner'e kadar birçok arkadaşımla karşılaşır, keyifli saatler geçirirdim. Ama en çok dikkatimi çeken şeyler- den biri de, Zeynep'in, tümüyle bir magazin dünyası olan ve bizim temel- de küçümsediğimiz bu dünyanın bir parçasıyrnış gibi görünmesine karşın daha derin entelektüel konulara gös- terdiğj içten ilgiydi. Başanlı bir magazin gazetesi yöne- ticisi olmasına karşın Zeynep o dün- yanın insanı değıldi. Yaşamını yakmdan bildığim, çok şey, çok zaman paylaştığım bir insan hakkında dar bir yazı çerçeve- sinde hareket et- menin zorluğu- nu bilirim. Hele izlemeye çalıştığınız ya- şam hareketli, zengin iç ve dış deneyimlerin bolluğunu taşı- yorsa daha da zorlanırsınız. Bu nedenle günü- müzün bu seç- kin yazan, öykücüsü, çevir- meni, editörü ve senaristi için bir portre çizmeyi denerken kısa bir özetten son- ra dikkatimi "Bir tstanbullu: Zeynep Avcı" tarzında formü- le edebileceğim bir konu üzerin- de toplamayı yeğledim. Zeynep Kü- tahya'da doğ- du... ama bir İstanbullu'dur. "Ahşap Köş- kün Hanımefen- disi"nde olağa- nüstü aynntılar- la anlattığı Emirgânh, yan saraylıbiraileile bir gar şefınin Fatih'te oturan ailesinin, bir ro- man konusu olacak kadar kanşık ve zengin ilişkilerinden bir tayin rast- lantısıyla Kü- tahya'da doğan, ama kısa süre sonra ait olduğu kentte büyümeye başlayan çocuğu. "Küçük çocukluğum Bostancı'da Beyaz Köşk'te geçti" diyor her za- manki gibi hem mutlu hem muzip gü- lümseyişiyle. "tşte öyle bahçesinde koca incir ağaçlan bulunan, denize yakın, büyük köşklerden biri. Yakın zamanlarda oralarda bizim köşkün adını taşıyan bir durak ve bir sokak bile vardı. Her zaman bir çocuk kal- mayı başaran ve inanılmaz bir tip olan babam ve onu çok seven annemle bir- likte yaşadığım mutlu bir çocukluk. Ben ilkokuldan başlay arak Kadıköy Kız Kolejf nde okudum. Duygu ve tnci Asena, Şenay, Bilgesu Erenus çocuk- luk arkadaşlanmdı. Okuma keyfini bir öğretmenim sayesinde elde ettim. tlkokul öğretmenim, okuma bayramı- nda bana Sefiller'i ve Robinson Cru- soe'yu armağan etti. Her birini birçok kez okuduğumu hatırlıyorum. Sonra orta kısımda Ayla Maden Türkçe ho- camız oldu. Tanpınar'ın öğrencisiydi ve hem klasik hem çağdaş edebivatı tüm incelikleriyle bilir, bize çoşkuyla öğretirdi." Öğretmen ne kadar önemli İşte gene bir öğretmen. Hemen hemen hepimizin yaşamı- nda öğretmenin ne kadar önemli ol- duğunu her yıl bir kez daha görüyor ve kahroluyorum. Eğitimin ve ülke- nin bugünkü durumunu gördükçe. Özgür bir yaşamı seçti İnanılmaz bir umursamazlık ve gaddarlıkla onyıllardır durmadan kıyıyoruz o dirençli, sabırlı, yürekli, sevecen ve aydınlık öğretmenlerimi- ze. Bize yeni ufuklar açan. üstümüze annemiz babamız gibi kol kanat ge- ren, daha çağdaş, daha yaşanabilir. daha özgür ve demokratik bir dünya için yokluklar, yoksulluklar içinde çırpınan bu aydınlık savaşçılannı adeta cımbızla ayıklayıp yok ediyor, yerlerme ya küçük esnaflar ya da dar kafalı yobazlar koyuyoruz.. ama öbürleri gene de tükenmek, usanmak bilmiyorlar. Bana bu rezilliği açıklayacak bir Milli Eğitim Bakanı var mı? "Bizi toplu olarak tivafrolara bile götüriirdü Ayla Hanım." Ne tuhaf şey, Zeyncp'ı Ankara'da hiçdüşünemiyorum. İstanbul'da, Di- lek Yanmadası'nda, Sultan SazlığY- nda, Paris'te düşünebiliyorum. Ama Ankara'da asla. Koleji bitirinceOrta- doğu Teknik Üniversitesinin İdari İlimler Bölümü'nü kazanarak Anka- ra'ya gitti. Bir yıl sonra da İstanbul'a döndü. Bu kez sosyolojiye merak sarmıştı. İstan- bul Üniversi- tesi Sosyoloji Bölümü'ne gir- di. Ama orada da rahat ede- medi. Her za- man canlı, ye- rinde dura- mayan. kıpır kıpır kışiliği. Darülfünun'- un bu pek zor değişen or- tamında rahat edemiyordu. Bana yüzlerce hoş öyküsünü anlattığı ba- bası bir gün onu Ecvet Gü- resin ve Yılmaz Çetiner'le tanıştırdı. Zeynep Avcı'nın gaze- tecilik yıllan başlamıştı. Ben onu tanıdığımda Zeynep. ünlü bir gazeteciydi. 1966 yıhnda Cumhunyet'te röportaj mu- habirliği ile başla>an ga- zetecilik ya- şamı daha son- ra sürekli geli- şerek Yeni İstanbul'da, Hürriyet'te sürmüş. so- nunda onu bir gazetenin genel yayın müdür- lüğüne kadar getirmişti. O yıllarda gazetecilik an- layışının sınırlan içinde bile ne kadar ilginççalışmalar yaptığını. çok sonra- lan Levent'teki güzel evinde. eski dos- yalannı kanştınrken gördüm. Cahide Sonku ile yaptığı günler süren ve yüz- lerce sayfa tutan uzun konuşma, bi- zim yanm yüzyıllık toplumsal, kültü- rel yaşamımızın inanılmaz bir ay- nasıydı. Zeynep Avcı, parlak gazete- cilik kariyerini sürdürebilir. günümüz medyasının bazı parlak isimleri gibi milyarlık transferlerin konusu haline gelebilirdi. Ama o başka bir yol seçti. Özgür bir yaşamı. Şimdi Zeynep'i ne zaman düşün- sem, hep gözlerimin önüne, nedense her zaman başkalannı kıskandıracak kadar hoş olan. sıcak atmosferli evle- rinden birinde, aralannda Şahin Kay- gun'dan Ara Güler'e, Samih Rıfat'tan Işd Kasapoğlu'na. Abidin Dino'dan Vecdi Sayar'a kadar birçok değerli in- sanın bulunduğu dostlanyla birlikte. bir şölene çevirdiği akşamlar ve soh- betler gelir. Araya Paris'te, Londra'da, Çeş- me'de, Alan>a'da geçirilen zaman- lann parantezleri girse de bu verimli dostluk ilişkisi sürer. O bir yandan free-lens sürdürdüğü çalışmalannı yapar: Yaz-ko'da, AKM'de, Shera- ton'da. tatil köyünde çalışır. "Kötü Bir Yaratık"la başladığı, "Ahşap Köş- kün HanımefendisT ile sürdürdüğü öykülerini, kitap çıvirilerini yapar. Her biri son yılların sinema ortamı- ndayankılaruyandıran"Cahide""Po- nente Feneri", "Şahmaran" gibi se- naryolannı. Işıl Kasapoğlu ile birlikte tezgaha koyduğu birbirinden güzel oyun uyarlamalannı yazar. Ama o doyulmaz dostluk akşamlan bitmez. İstanbul varoluş nedenidir Ve bu akşamlann hemen hemen değişmez bir konusu vardır: İstanbul. işte yazımın nedeni olan, özellikle üzerine eğilmek ıstediğim konu da bu. Çünkü gerçek bir Istanbullu olan Zeynep Avcı için İstanbul bir konu dcğil, bir varoluş nedenidir. "Seni neden kesivorlar?" dedi asma. Birkaç kökü kurumuştu. EskLsi gibi iri salkınılar vermez olmuştu. Bakımsızdı. Börrüböcek kaplamıştı ötesini berisini. L'zak komşusu çınann alabildiğine vavılan dalları gölgelivor- du asmayı. Belki de. iri salkımlarını bu yüzden gururla sallandırama/ olmuş- tu. Olsun. Yine de doğdu doğalı orada, biraz ötede. baharda yemyeşil, yazın serin. hışırtılı, her zaman olgun bir çı- nar bulunmasına alışıktı. Sonısuna hiç karşılık alamadı. Çınar düşünceli. durgun, ağırbaşlı sus- kunluğunu sürdürü\ordu. Hele acılı günlerde ividen iyiye içine kapanırdı. istanbul'u niçin kapatıyorlar? Emirgânda eski bir köşkün bahce- sinde bir asma ile bir çınar arasında geçen bu olağanüstü konuşmanın ta- mamını. bir Laz müteahhit tarafı- ndan yıkılmak üzere olan eski İstan- bul konağının ve içindcki insanlann serüvenini, Ze\nep Avcı'nın kalcmin- den. bugüne kadar okumadınızsa mutlaka okuyun. Ama, mingaynhaddin, bugün ben, tıpkı asma gibi. bir başka soruyu sor- makistiyorum: Zeynep Avcı'nın çıkardığı. olağa- nüstü güzel. yararlı. zengin o müthiş dergiyi, "İstanbul"u niçin kapaiıvor- lar? Uç yılda dokuz sayısı çıkan: \a- zarlan. yazılan. düzeni. grafıği ile müthiş bir örnek olan bu dergi ölmek üzere. Tarih Vakfi'nın belediye katkısıyla çıkardığı bu dergi, son ge- lişmelerin ışığında artık yaşamını sür- düremeyecek. Zeynep kendine bır başka İstanbul bulur ve yaşar. Hiç olmazsa düşlerini kurabilir ve yazar. Çünkü onun böv le bir yeteneği var. Ama gözlerimizın önünde İstan- bul'un önce dergisi yok oluyor, sonra da kendisi. Asma soruyor. Ve kimsenin kılı kıpırdamıyor. Acaba ne yapsak sevgili Zeynep? Sanat, 'tasarruf kıskaandaECETEMELKURAN ANKARA - Kültür Bakanlığı'nda uygulanacak tasarruf önlemle- ri, bütün birim amirlerine duyuruldu. Birim amirlerinin bir bölümü tarafından eleştirilen tasarruf önlemlerinin, baa sanat etkinliklerinin askıya ahnmasma neden olacağı bildiriliyor. Bakanlıkta, özellikle Türkiye'de yapılacak uluslararası etkinlikler yeniden değerlendirme- ye alındı. Önlemler çerçevesinde, bakanlık yayınlan ile yurtdışı prog- ramlarda kısıtlamaya şdildi. Hükümetin bütün yönetsel birimlerde yûrürlüğe girmesini öngör- düğü tasarruf önlemlerinin ardından. geçen hafta Kültür Bakanlığı'- nda yapılan bir toplanüyla, bakanhğa özgü tasarruf önlemleri birim amirlerine açıklandı. Genelde "israT' niteliğindeki harcamalann kı- sılmasını öngören önlemler, diğer kamu kuruluşlanna koşut olarak. genel müdürlüklere yalnız bir araba tahsis edilmesini, telefon görüş- melerinde kısıntı yapılmasıru öngörüyor. Ulaşıma ilişkin bir diğer önlemse, bakan, müsteşar, genel müdür ve müsteşar yardımalan dışında kaian memurlara uçakla ulaşımın kısıtlanması. Tasarruf ön- lemlerinin, sanat etkinlikleri ve uluslararası bağlantılan olumsuz et- kilemesi bekleniyor. Kültür Bakanlığı Sinema ve Telif Haklan Genel Müdürü Mümtaz İdil. Eurimages'in bu yıl Türkiye'de yapılacak top- lantısmın iptal edılme olasılığının bulunduğunu söyledi. Idil, 4 yıldır Strasbourg'da yapılan toplantılann, bu yıl Türkiye'de yapılacak olmasının, Türk'iye'nin bu kuruluşta ikinci ülke niteliğinde olduğunu göstermesi açısından önemli olduğunu belirtti. İdil, tasarruf önlemle- rinin kendilerini çok fazla etkilemediğini belirtirken. "Genel mudürlü- ğümüzün fon gelirieri nedeniv le ayncalığı var. Doğrudan Başbakanlığa bağlı olan bandrol u>gulamasından, tasarruf öakmlerini etkisiz bıra- kacak kadar bir gelir elde ediyoruz" dedi. Konuya ilişkin görüşlcnni aldığımız Devlet Opera ve Baİeşi Genel Müdürü Rengim Gökmen ise tasarruf önlemlennin kendileri açısından bir "lusmtı" değil, "daha randımanlı çalışmak" anlamına geldiğini belirterek, haziran ayında Antalya'da düzenlenecek Aspendos Uluslararası Müzik Festivali'- nde henüz hiçbir programm iptal edilmediğini, ancak tasarruf önlem- lerinin programlan etkilediğıni belirtti. "Para konusımda daha açık davranılabilseydı çağnlacak isimler değişirdi" diyen Gökmen, yönet- sel kısıntılann sanatsal etkinliklere yansımamasına çalışacaklannı açıkladı. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'ne bağlı orkestralann vurtdısı- na çıkışlan askıya alındı. Genel Müdür Mehmet özeJ Japonya., Almanya ve Portekiz'e yapılacak gezilerin şimdilik iptal edildigıni belirtti. Yurtdışından Türkiye'ye konuk edilecek orkestra şefleri için yapılan programlann iptal edilmediğini belirten Özel, diğer etkinlik- lerinin eskisi gibi sürdûrüldüğünü sövledi. Kültür BakanhğYna bağlı Yayınlar Daire Başkanlığı'nda önlemler çerçevesinde, yayınlarda önemli oranlarda ayıklamaya gidildi. Yetkililer, bakanlık ya- yınlannın azaltılmasmın, bu birimin "asfi" görevinin budanması an- lamına geldiğini vurguladılar. PENALTI Mia Farrovv'un. 12 yıl aradan sonra ilk kez başka bir yönetmenle. John İrvin'le gerçekleştirdiği filmi n başansı mesleki geleceğinde en belirleyici rolü oynayacak. Mia Farrow, yeni fılmi 'Widow's Peak'in tanıtımını Dublin'de yaptı Mia'yı artıkWocxiyyönetmiyor Kültür Servisi -12 yıl birlikte yaşadığı ve çalışüğı Woody Allen'dan olaylı bir bi- çimde aynldıktan sonra İrlanda'da göz- lerden uzak yaşamaya başlayan oyuncu Mia Farrow. geçen hafta yeni filmi "Wi- dow's Peak"in tanıümım yapmak için ilk kez sessizliğini bozarak Dublin'de gazete- cilerin karşısına çıktı. "Widow's Peak" yıllar önce Hugh Le- onrad'ın Farrovv ve oyuncu annesi Mau- reen O'Sullivan için yazdığı senaryo üzeri- ne kurulu. Farrovv, Allen'ın fılmlerinde rol almak- tan bir türlü gerçekleştirmeye vakit bu- lamadığı "Widow's Peak"i olaylı ayn- lmanın hemen ardından ele almış. Roman Polanski'nın 1968 yapımı ünlü filmi "Rosemary'nin Bebeği" ile oyuncu olarak adını duyuran. daha sonra birlikte olduğu Salvador Dali, Frank Sinatra gibi ünlüler sayesinde gazetelerde en çok adın- dan söz edilen oyuncu haline gelen Far- rovv , 1982 yıhnda "Bir Yazdönümü Gecesi Seks Komedisi" ile başlayarak tam 12 film boyunca 1992 tarihli "Kocalar ve Kanlar"a kadar, sadece Allen fılmlerinde karşımıza geldi. "Yılda tek bir filmde rol almak karakte- rime ve yaşam biçimime uygundu. Bu tem- poda Woody Allen'ınkilerden başka bir filmde oynamak aklıma bile gelmiyordu. Zaten o da bunu yapmamamı terclh edi- yordu" diyen Farrovv, artık 49 yaşında ve bakmakla yükümlü olduğu tam 12 çocuk sahibi olduğundan böyle bir luksü kal- madığının farkında. Zaten çok fazla iyi rol fırsatının çıkmadığı sinema sektörün- de "ne olursa olsun" yapmaya hazır oldu- ğunu belirtiyor ünlü oyuncu. Farrovv'un şansı isc Allcn'ın kendı film- lerinde hep kendini oynamasına karşın. Farrovv'u onlarca değişık karakterde karşımıza getirmiş olması. Bu sayede Farrovv, sinema piyasasında ciddi bir karakter oyuncusu olarak algı- lanıyor. Yine de 12 yıl aradan sonra ilk kez baş- ka bir yönetmenle. John Irvin ile gerçek- leştirdiği "Widow's Peak"in başansı, Far- rovv'un mesleki geleceğinde en belirleyici rolü oynayacak. MEMET BAYDUR Babator ve OğuHar 1839 yılının yazında, Jules adlı on iki yaşında bir Fran- sız çocuğu evden kaçmaya karar verir. Batı Hint Ada- ları'na doğru yola çıkmak üzere olan koskoca bir gemiyi gözüne kestirmiştir bu iş için. Geminin adı bile şiirsel bir çağrı gibicü'-: La Coralie. Uzak ülkelere gidip, aşık oldu- ğu kuzeni Caroline'e mercan bir gerdanlık getirecektir. Kaçış planını adım adım uygulamaya başlar on iki ya- şındaki Jules. Önce rıhtımda bir kaç gün dolaşır ve La Coralie'de miço olarak işe alınmış kendi yaşlarında bir çccukla tanışır. Cebindeki bütün narçlığını vererek ço- cukla bir anlaşma yapar. Onun yerine gemiye Jules bi- necektir. Kaptanı kuşkulandırmamak için Jules'ün, ge- miye demir alınmadan bir dakika önce btnmesini karar- laştırırlar. Bir temmuz sabahı saat altıda, bütün ev uykudayken Jules yola koyulur. Chantenay kasabasını bir boydan öbürüne geçer, Loire'daki yük vapurlarının kalktığı nok- tada, birsandalla onu gemiye götürecek olan iki arkada- şıyla buluşacaktır. Her şey planlandığı gibi gelişir. La Grenouilliere'de sandala biner, demir alma hazırlığı ya- pan La Coralie'ye binerler. Küçük bir miço değişimi, o kargaşada kimsenin dikkatini çekmemiştir. Bu sırada ev ahalisı uyanmıştır, kahvaltı hazırlıkları yapıltrken Jules'ün ortalıkta olmadığı dikkati çeker. An- nesi, küçük oğlunun bir sabah yürüyüşüne çıktığını düşü- nür. Jules öğle yemeğinde de ortaya çıkmayınca hafif bir endişe başlar evde doğal olarak. Jules'ün annesi Sophie, komşuları Albay de Goyon'dan, atına atlayıp kentteki kocasına haber götürmesini rica eder. Bu arada Jules'ün eski dadısı, şimdiyse bir domuz kasabı dükkanı işleten bayan Mathurine Paris, çocuğun sabah erken saatlerde kilıse meydanından geçtiğini gördüğünü ha- ber verir. Derken Grenouilliere rıhtımındaki işine ara verip Üç Kötülük Getiren Adam barında kafayı çeken bir denizci, Jules'ü, iki çocukla beraber bir sandalda, La Coralie gemisine doğru kürek çekerken gördüğünü söy- ler. La Coralie çoktan demir alıp gitmiştir, ama Batı Hint Adaları'ndan önce o gece Paimboeufde demir atacak- tır. Jules'ün babası Pierre, nehirde yük ve yolcu taşıyan buharlı gemilerin sonuncusunu yakalar. O gece Paim- boeufde, La Coralieyi yakalayacak ve ertesi sabah eve oğlu Jules ile beraber dönecektir. Jules evde önce bir dayak yiyecek, ekmek ve sudan ibaret bir gıda rejimine ve annesine bir söz vermeye zorlanacaktır: Bundan böyle yalnızca hayalimde çıkacağım yolcuiuklara anne- ciğim. Jules, Jules Verne'dir sevgili okur. Bütün dünyayı do- laşan, Seksen Günde Devrialem'den Balonla Yolcu- luk'a, Arzın Merkezine Seyahat'ten Aya Yolculuk a, De- nizler Altında Yirmibin Fersahtan Kaptan Grant'ın Ço- cuklan'na, İki Sene MektepTatili'nden Inatçı Kerabana kadar yüze yakın roman. oyun yazmış ve 1905 yıhnda 78 yaşında ölen Jules Verne (Romanların Türkçe çevirile- rinin isimlerini, çocukluğumda okuduğum şekilleriyle yazdım yukarıda. Ne yaparsam yapayım, 'seksen günde dünya turu' yazmak gelmiyor elimden, ustalarım bağı- şlasınlar!) Babası gibi hukuk öğrenimi görmesi için Paris'e gön- derilmiş Jules. büyüyünce. O da oturup yolculuk roman- ları yazmaya başlamış, uzun yolcuiuklara çıkmış. Hep serüven, hep yolculuk ustüne yazmış. Aya yolculuk, de- nızlerin dibıne, ıssız adalara, vahşi ormanlara, buzlu su- lara... insanlar hep bir yerlerden bir yerlere giderler Jtf- les Verne'in romanlarında. Çok güç durumlarda kalırlar, büyük serüvenler geçer başlarından, ama hep bir yere ' gidilir ve oradan dönülür. Verne, romanlarında yiyecek ve içeceklere de büyük önem vermiştir. Kahraman- larıntn zor durumlarda ne yiyip ne içtikieriyle çok ilgili- dir. Torunu Jean Jules-Verne'in 1973 yıhnda yayımladığı biyografisinden, Verne'in hem şeker hastası hem de az rastlanan bir cins ülseri olduğunu öğreniyoruz. Yiyecek, içecekle böylesine yoğun ilgilenmesini bu hastalıklara bağlayabilir miyiz? Buradan kolaylıkla şu soruya da ge- çebilir insan: On iki yaşında Batı Hint Adalan'na gitmek için bindiği gemiden zorla indirilmeseydi bu roınanları yazabilir miydi? Jules Verne'i en çok etkileyen, Edgar Al- len Poe'nun öyküleri midir, 1839 yıhnda La Coraile ge- mısinde yakalanışı mı?.. Bir insan neden, binlerce sayfa. yalnızca yolculuk üstüne macera romanları yazar? Bu soruların yanıtlarını bilmıyorum, ama bildiğim bir şey var. llkokul yıllarında Jules Verne okuyan çocukların şimdiki hallerini seviyorum. Kırk, elli, altmış, yetmiş yaşında insanlar tanıdım çocukluğunda, o romanları okumuş. Kiminle konuşsam gözünün içi gülüyordu Yazınsal değerleri yüksek mıdir o romanların? Sanmı- yorum, ama pek önemli değil bu. Olağanüstü roman- lardır hepsi. Yukarıda Jules Verne'in tanmmış romanlarını sayar- ken listenin sonuna, pek tanınmayan, ama benim çok sevdiğim bir romanı koydum: inatçı Keraban. 1882 yıhn- da yazmış. Roman Üsküdar'öa başlıyor, Beşiktaş'la biti- yor! Keraban, bekar bir Istanbullu. O zamanlar Boğaz'ı geçenlerden bir kuruş vergi alınırmış. Keraban Efendi, karşı yakada oturan Hollandalı dostu Van Mhier'i ziya- ret edecektir, ama bir kuruş da olsa geçiş vergisini öde- memeye kararhdır. Üsküdar'dan bir sandalla yola çıkıp bütün Karadeniz'i dolaşır. Samsun, Rize, Hopa, Batum, Odessa, Azak Denizi . Aylar sonra varacaktır Beşik- taş'a. Geçiş vergisi olan bir kuruşu ödemeden. Devleti, otoriteyi yenmiştir. Kendisine duyduğu saygıyı yitirme- miştir. Başına gelenler, pişmiş ya da pişmemiş bir tavu- ğun başına gelenlerden epeyce fazladır, ama yine bü- yük bir yolculuk başarıyla tamamlanmıştır. Bu yolcu- luğun tek nedeni, Keraban Efendi'nin, Hollandalı Van Mitten'i yemeğe davet etmek isteğidir! Keraban'ın Bo- ğaz'ı ikinci geçiş denemesi bir fıçının içinde olacaktır, fıçıyı bir ip cambazı sürükler. Roman, nereden bakarsak bakalım "çocu/cca"dır. Belki büyüsünün nedeni budur. Ayılar saldırır, ateş saçan volkanlar saldırır, fırtınalar saldırır Keriban'a. Öte yandan Van Mitten'in başı da Kürt bir dul ile derttedir. Kadın, Hollandahyla evlenmek ister, dördüncü kocası olacaktır bu. Van Mitten'in, karı- sıyla başı derttedir zaten. Son kavgalarında birbirlerine laleler atmışlardır. Hiç evlenmemiş olan Keraban, Hol- landalı dostuna unutulmaz bir şey söyler: On kadınla uğraşmak, bir tek kadınla uğraşmaktan çok daha kolay- dır. Oysa ne kadın düşmanıdır Keraban, ne de maço. inatçıdır yalnızca, bütün sistemlere ve kurallara karşı- dır, aklına koyduğunu yapar, engel filan vızgelir, deliş- mendir ve hep haklı olduğuna inanır. Jules Verne, İnatçı Kerabe 3 .dlı rorranının başkişisi- ni, çok iyi tamdığı bir genç ad üstün- ^urmuştur. Oğlu Michei Verne üstüne. İZMİR FİLM FESTİVALLNDEBLGÜN İZMİR SİNEMASI: Missisipi Masala 12.00, 19.00. Chap- lin 14.30, İnsan Yüreğinin Haritası 16.45: Hoffa 21.15 se- anslannda. TL'RK AMERİKAN DERNEĞİ: Susam Yağı İmal Eden Kadın 10.00. 21.00; Mysoora'lı Yasemin 12.00; Cehennem Fabrikası 15.00; Vagon 18.00 seanslannda. FRANŞIZ KLLTÜR MERKEZİ: Neşeli Pazar 12.00. 18.00; İkarus'un İ'si 15.00; Sivah Gül 21.00 seanslannda.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle