Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 6MART1994PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Köşeleri
tutan
kadınlar
LONDRA
EDİP EMİL
ÖYMEN
Avrupa'ıun en çok gazete basılan ve
yayımlanan ülkesi İngiltere'de kadın
köşe yazarlan altın çağlannı yaşıyor.
Belli başlı bir düzine köşeyi kadınlar tut-
mu§. Sadece iki büyük gazetenin genel
yayın yönetmeni kadın. Ama iş, sürekli
köşe yazarlığına gelince kadınlann ikti-
dan sağlam. Nasıl oluyor bu? Yine İngi-
liz medyasına özgü bir durum.
Kadın köşe yazarlan, ciddi basından
çok. magazin basınında boy atar. Ulus-
lararası basın imparatoru Rupert Mur-
doch'un Today gazetesinde 10 aydır, ra-
kibi Robert Maxwell'in Daily Mirror'-
unda da on yıl köşe yazarlığı yapan biri
var ki sözciik başına kazancı bizim pa-
rayla 100 bin lira. Anne Robinson. 50'ye
varan yaşını yalancı çıkartacak muzip ve
oynak yüzüyle köşe başlannı tutan ka-
dınlann en tarunmışı. Ve en yaşlısı. Di-
ğerlerine bakarsak, yaş ortalaması 35
yöresinde.
Daha en az 10-12 kadın köşe yazan
var ki, hiç biri diğerine benzemez. Duru-
ma bakanlar, yani diyorlar. kadın köşe
yazan çok. ama basında yönetici düze-
yinde, editör düzeyinde kadın hiç yok
gibi. Yani diyorlar, basın. kadınlara za-
rarsız köşeler verip suçluluk duygusunu
üzerinden mi atıyor? Aslında usanma-
dan siyaset yorumu yapan kadın köşe
yazarlan da var. Ama çoğunluk, sosyal
ve toplumsal sorunlara eğilen, gazeteye
insancıl bir boyut getiren türden.
Magazin basını zaten baştan aşağı sos-
yal ve toplumsal olay ve sorun endeksi.
Bir gazetenin yansı büyüklükte olduğu
için adı tabloide çıkan bu gazeteler, so-
kak gazetesidir. Bu yüzden de kadın kö-
şe yazarlan, sokaktaki insan içın yazar-
lar. Ciddi gazeteler ciltler halinde sakla-
nırken, haber ve yazılan lime lime kesilip
arşiv dosyalanna girerken tabloid gaze-
teler alınıp okunup atılmak içindir. Ama
kadın köşe yazarlan. toplumun ortak bi-
lincinde yer ediyor belli ki. Tabloid gaze-
tenin gelgeçliğinin aksine. ücretleri ve
ünleri artıyor. Bundan sonra gidecekleri
yer, ancak rakip bir gazetenin daha yük-
sek maaşlı koltuğu.
Kadın köşe yazarlanndan beklenen,
erkeklerin aksine, kendilerini kışılik ola-
rak ortaya koymalan. Güncel yaşamla-
nndan kesitler sunmalan. Ailelerini mil-
yonlara taşımalan. Ve kendilerinden is-
tenen. ortalama bin kelimelik sıkı yazı-
lar. İngiliz basını sadece ileri teknoloji
kullanmaz, fıkri de kelime sayısı ile sınır-
lar. Ve katkıcısından santimle yazı ister.
Şu sırada kadın köşe yazarlan santim
başına. erkek meslektaşlan kadar ka-
zanmaya başladılar. Anne Robinson'ın
yıllık 5 milyar lira maaşını saymazsak,
haftada bir yazıyorsa, köşe başına 15
milyon lira kazanan da var. Ama yılda 1
milyar kazanç ortalama sayılıyor kadın-
lar arasında.
Herkesîn
öpüşmesine
aksmakzor
AMSTERDAM
ÖMER
FARUK
CİRAVOĞLU
Avrupa"ya ilk kez gelen bir Türkiyeli"-
nin en yadırgadığı şey, çıftlerin sokak or-
tasında ve alenen öpüşmeleridir. Yapı-
lan çeşitli röportajlarda ittifakla dile geti-
rilen bir olgu bu. Üstelik söz konusu
olan öyle dudağa kondurulan "veda öpü-
cüğfi" tarzında bir şey değil. Bir sevişme-
nin en hararetli aşamasına tekabül ede-
bilecek türden bir "öpüşme"dir. Bu
öpüşme faslı, yazlan güneşlenilen çimen-
lerde, parklarda. daha ileri boyutlar da
kazanabilir. Böylesi ortamlarda yan
çıplak çiftler alt alta, üst üste sevişirler.
Türkiye'de olsa. "zina'ya tam teşebbüs-
ten" karakollarda sürüm süriim sürün-
meleri işten bile değil. Genelliklecinsellik
konusunda "tabuları" olan ülkelerin in-
sanlan da bu çiftlerin yakınlanna postu
serip. göz banyosu yapmayı alışkanlık
haline getirmişlerdir.
Burada gayet normal sayılan sokakta
öpüşmeyi, bizler de "tolere" etmeye baş-
ladık ve giderek ahşük. Dönüp bakmı-
yoruzbileartık.
Hollanda"ya ilk ayak bastığı gün,
uzun yıllardır görüşmediği arkadaşını
karşılamaya gelmişti. Hasretle birbirleri-
ne sanldıktan sonra, arkadaşmın koluna
gjrmiş, hemen başladıklan sohbeti böyle
sürdürmek istemişti. Arkadaşmın ani ir-
kilmesiyle sarsılmıştı. Garip bir tepkiyle
arkadaşı kolundan çıkmış ve "Koluma
girme, burada bizi homo sanırlar" demiş-
ti. Tepkiyi yadırgasa bile "gerekçe" ma-
kul gelmişti. "Homo" zannedilmektense,
kola girmemek daha doğruydu. Ama içi-
ne de oturmuştu.İçten içe 'zannederlerse
zannetsinler" diye düşünmüş, bunu söy-
leyememişti. Avrupalılann, bütün ya-
bancılan belli bir kalıba sokma eğilimle-
rini yakından görünce, onlann sokmak
istediği kalıba girmek zorunda olmadığı
yargısı pekişmişti.
Doğulularkapitalizmi sevmediBay Keuner'in öykülerini biliyor musu-
nuz? Bir tane anlatalım: Bay Keuner, B
şehrini A şehrine tercih ediyormuş. "A şeh-
rinde". diyormuş. "beni seviyorlar, ama B
şehrinde bana iyi davrandılar. A şehrinde
bana hizmet ettiler; ama B şehrinde bana ih-
tiyaçlan oldu. A şehrinde beni masaya buyur
ettiler; ama B şehrinde beni mutfağa
çağırdılar."
Bertolt Brecht'in ünlü Bay Keunerinin
öykülerini okumayanlar, bugünlerde biraz
kanştınrlarsa eminim zihinleri açılacaktır.
Aklı sonradan başına gelenler yalnız biz
miyiz? Anlaşılan Doğu Almanlar da aynı
illetten mustarip.
İki şehir değil, ama iki ülkeyi, Batı ve
Doğu Almanya'yı kanştırdıklannda bir-
den ashnda "B şehrini" (Doğu'yu) "A şeh-
rine" (Batı'ya) tercih ettıklerini fark eden-
ler çoğalıyor. Bunda Bay Keuner'in söyle-
diklerine benzer. onlann Doğu'da özellikle
"mutfağa çağnlmış" olmalan büyük rol
oynuyor. Halkm üçte ikisinin işsizlikle bo-
ğuştuğu Doğu Almanya'da kendisini boş-
lukta hissedenlerin sayısı günden güne artı-
yor.
Almanya'nın ünlü kamuoyu araştırma
enstitüsü Allensbach. Doğu Almanya'da
yaptığı son anketin sonuçlannı başına açı-
kladı. Enstitü diyor ki: "Doğu Almanların
Federal Almanya'nın ekonomik düzenine
veıdiği onay dramatik ölçûlerde azaldı."
Tercüme edecek olursak: Doğu Almanlar
"kapitalizm kötü" diyorlar. Serbest pazar
ekonomisi hakkında iyi düşünenierin ora-
nı 1990 yıhnın şubat ayında yani Berlin
Duvan açıldıklan üç ay sonra yüzde 77 idi.
Doğululann büyük çoğunluğu, kapitalist
sistemin kendilerine de refah, bolluk. mut-
luluk getireceğini düşünmüştü. Geçen ara-
lık ayındaki son ankette ise bu oranın yüz-
de 35'e indiğı görüldü.
Doğu Almanlar. serbest pazar ekonomi-
sini her açıdan kötülemiyorlar; kapitalizmi
kendi eski sistemlerine kıyasla daha efektif
olarak niteliyorlar. "Ama" diyorlar. "bu
düzen insani bir düzen değil." Ve "alternatif
olarak ne görijyorsumız?" sorusuna şu ce-
BERLİN
DİLEK
ZAPTÇIOĞLU
vabı veriyorlar: "Başarılı bir ekonomiyi in-
sani öğelerle birleştiren üçüncü bir yol olma-
b."
Doğu Almanlarla konuştuğunuzda hep
aynı cevabı alıyorsunuz. "Kapitalizm, plan-
lı ekonomiden daha efektif çalışıyor, ama
bizdeki her şey de kötü değildi. iki sistem
birleşdrken. her ikisinden de iyi öğelerin alı-
nabileceğini sanmıştık. Ama sonuçta bizde-
ki her şey yerle bir oldu, elimizde hiçbir şey
kahnadı, onurumuz çiğnendi."
Doğulular, Brecht'in Bay'Keuner'i gibi
yeniden kendilerine iyi davranılan, ihtiyaç
duyulduklan, yalnız sofraya değil (ki hesa-
bı zaten kendilen ödüyor) mutfağa çağnl-
dıklan bir topluma özlem duyuyorlar.
Kollan sıvayıp çalışmak istiyorlar. İşten
kaçmıyorlar, ama iş yok. Bir Doğulunun
dediği gibi "Hangisi daha kötü. bilmiyo-
rum. Eskiden paramız \ardı, satın alacak
mal yokru. Şündi roal çok, ama alacak para-
mız yok."
Doğululara. "Neden duvar açddıktan
sonra hemen Batı'vla birleşmek istediniz?
Batı hakkında o güne kadar size propagan-
da da olsa çok kötü şeyier anlatılmtstı. Hiç
mi korkmadınız" diye sorduğumuzda şu
cevabı veriyorlar: "Tıka basa dolu raftar
gözümüzü kamaştırdı. Sonuçta her şeyin
böyle olacağını bilseydik..."
Doğu Almanya'da kimi yörelerde işsiz-
lik oranı, bütün bir yöre halkının çalıştığı
fabrikalar kapandığı için yüzde 60'a, 70'e
ulaşıyor. Kırkını geçmiş insanlar için yeni
iş bulmak neredeyse imkansız. Yüz binler-
ce kişi kırk beş, elli yaşında gülünç maaş-
larla "erken emekliliğe" aynlmak zorunda
kaldı. İşsizhkten özellikle İcadıniar etkileni-
yor. Erkeklere iş bulunamayan toplumda,
kadınlar yeniden eve kapanmak zorunda.
Doğu Almanlar. eskiden daha insani bir
ortamda yaşadıklannı, komşuiann, iş ar-
kadaşlannın birbiriyle daha sıkı bir daya-
nışma ıçınde olduğunu söylüyorlar. Bu,
"herkesin birbirini ispiyonladığı diktatörlük
rejimi" imajına uymuyor. Demek ki insan-
lar. bugünkü acımasız rekabet ve yalnızlık
karşısında eskiyi bir tür nostaljiyle anma
ihtiyaa hissediyorlar. Bu biryanılsamadan
ibaret olabilir mi?
İşsizlik Baü'da da arttıkça halkta yeni
talepler uyanıyor. Aynı kamuoyu araştır-
masmın sonuçlanna göre Doğululann
yüzde 9O'ı. Batılılann ise yüzde 76'sı "dev-
tet ekonomiye daha çok mödahale efmeli"
diyormuş. Serbest pazar ekonomisi, pasta-
dan herkese okkalı bir parça düştüğünde
alkış toplayan, dağıtılacak nimetler azaldı-
ğında ve adaletsiz paylaşım olanca çıplaldı-
ğıyla ortaya çıktığında ise sırt çevrilen bir
sistem olarak çıkıyor karşımıza. Bundan
ders almakta favda var.
Dolann egemenliği
savaşınayıbınıyener
BAKÜ
l~lftfr*l a n a n m ü T Î f y l î c r î Peru'nunlimankentlerindenCallao'danalışılmadıkbirmanzara.Neredeysebel-
C5 * * * « * * l l l l f l A I A l l ^ l lerine kadar suya gömülmüş durumdaki kent sakinleri, taşan Rimac Nehri'nin
gazabınaan kurtarabildikleri eşyalannı sırtlanmış. gü>enli bir yere taşuna>a çauşıyorlar. Kimileri ise sulann ortasında kalakal-
mış, geceki yağmura inat açan güneşin altında şaşkırdıkla etrafını seyrediyor. (Fotoğraf: REUTER)
Koskoca Hazar gölü
donmuş!. Üzerinde ço-
cuklar kızak kaydınyor.
Kırmızı ceketli olanı bi-
raz önce düştü. Yanılmı-
yorsam gülüyorlar şimdi.
Donmuş gölün üstünde
yürümek zor galiba.
Elimde bir deniz kabuğu
ve öylesine sıcak ki fırlaüp atsam buzlan
eritecek...
İleride koskoca gemi buzun ortasma
sıkışıp kalmış. Kurtulması olanaksızgibi...
Güneşin çıkmasını bekleyecek ve güneş
ışıklan gemide Bulunanlan sevindirirken
buzda oynayan çocuklan üzecek...
Kalorifer borusunun ayağımı yakan
ısısıyla irkiliyorum. Bir votka şişesine bakı-
yorum, bir Hazar'a... Kendı kendime söy-
leni> orum: "Bu komünist içkisi de ne hayal-
ler kurdunıyor adama!.."
Azerbaycan Oteli'nın 1011 nolu odası
Hazar manzaralı. Fena halde hayal kurdu-
ruyor votkayla birlikte. Ve bu otel eskiyle
yeninin en derin çelişkisini banndınyor
içinde...
Otelin giriş bölümünün sağında iki, so-
lunda da bir bar var. Ayaküstü tek tekçile-
rin mekanlan bunlar. Burada manat yoksa
dolar geçer. Bir de diskosu vardır giriş bö-
ZAFER
AKNAR
lümünde. Bılumum rep ve
pop çalar azırtılı kasetça-
lannda. Bazen de Azeri tür-
küleri. Katlar yükseldikçe
çelişki de artar otelde. 15.
katta sadece dolann geçtiği
bir kafeterya vardır. Bu
mekanda savaş kıtlığı yok-
^^——"^^ tur, dolar bolluğu vardır.
Zengin mutfağı ve banyla mütevazi hizmet
verir(!). Dolar tanndır, kutsal kitap ise hiç
yazılmamıştır.
Dolarla otelin yönetim bıçimi çelişkili-
dir. Otelin yönetimi komünisttir. Her iste-
yen "pat" diye otele giremez. Her katta bir
sorumlu vardır. Gıren çıkanı sıkı denetler.
Bir gözün sürekli üzerinizde olduğunu
görerek rahatsızolursunuz...
Otelde görülen sınıfsal(!) aynm zaman
zaman yerini. ulusal aynma bırakır. Kaç
ulus olduğunu bilmem, ama yandan bir
fazlasının Azerbaycan Oteli'nde kaldığını
bilirim. Çoğu, petrol şirketlerinin temsil-
cisidir. Yahudisinden Amerikalısına, Ja-
ponuna, İngilizine, Fransızına, İsveçlisine
vs'sine kadar herkes oradadır. Rus da
vardır, Türk de. Hepsi petrolden pay kap-
ma uğraşı içindedir. Ve çoğuna kadın pa-
zarlanır ve petrol ulusal onurun önünde-
dir...
Kimlikbunahmı değiK kişilik bıuıabııu
Kimlik belgesi, kişilik belgesi değildir.
Kişilikli insanlar da kişiliksizler de benzer
kimlik belgelerine sahip olabilirler.
İnsan yalnızca dünyaya geldiğinden do-
layı kolayca bir kimlik belgesine kavuşabi-
lir. Sonrası duruma göre: Girdiği işlerde.
sigortada, askerde. üye olduğu örgütlerde
daha pek çok belge elde edebilir. Belgelerin
üzerinde adı yazar; doğum yen, yılı yazar;
başka özellikleri yazar. Bazen fotoğraf da
bulunur.
Bunlar yalnızca Q kişiyi >ansıttığından
dolayı, belgeyi taşıyana belli belirsiz bir gu-
rur verir. Onun kimliğidir. bir parçasıdır
artık bu belge.
Kimlik belgelerine karşı ilgi arttıkça kişi-
liğe verilcn önem geri planda kalır. insan-
lar kendilerini tanıtırken kişiliklerinden
çok kımliklerine güvenirler. Kartvizit okur
gibi. adlannı. soyadlannı, işlerini ve mevki-
lerini sıralarlar. Hatta bazen calıştıklan ye-
rin prestijini anlatmaya veya anımsatmaya
da özen gösterirler.
Rusya'da kimlik belgelerine duyulan
saygının yer ver insanlara. kişiliklere duyu-
lan saygıyı geride bırakması yeni değil. Bu
yaklaşımın temeli komünizm döneminde
atılmıştı.
Komünist Partisi üyelik kartı, pek çok
kapıyı açan sihirli birdeğnekti. Komsomol
(komünist gençlik örgütü). sendika ve baş-
ka örgütlerden ahnan belgeler de önemliv-
di. Baa kimlik belgeleri de önemliydi. Bazı
kimlik belgeleri ise gösterildiği anda ok
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
saplanırdı: Şok etkisi yapar. amacına ok
gibi saplanırdı: KGB belgesi gibi.
Her şey kimlik belgeleriyle sınırlı kalma-
dı Rusya'da. Kağıtlar. mühürler ve imzalar
da insanlann önüne geçti zamanla. Devle-
tin falanca kurumunun. ya da fılanca örgü-
tün onajını. etkili ve yetkili birilerinin im-
zasını almış yazılı belğelerle (donanmış) in-
sanın değeri arttı.
Kimlik hastalığı yayıldıkça yayıldı. Otel-
lere. restoranlara. sergilere bile kimlikler.
izin belgeleri gösterilerek girilmeye başlan-
dı.
Gümrüklerde en masum sanat yapıtlan
için bile bol imzalı ızin kağıtlan istenir ol-
du. İster gereksin, ister gerekmesin. "her ih-
timale karşı" belge talep edildi.
YaJnız Rusya yurttaşlannı değil. Rus-
ya'ya gelen yabancılan da etkiledı kimlik
hastalığı.
Bu arada kimlik. imza. mühür merakı.
insanlan. sahte belge hazırlamakta ustalaş-
tınrdı. Öte yandan kimlik denetimi yapılan
yerlerde, denetçileri aldatacak mimikler ve
tavırlar, gülmece konusu haline geldi.
Ve kimlik hastalığının mikroplanna tu-
tulanlarda garip belirtiler ortaya çıktı. Ne
kadar çok kimlik, izin belgesi. kartvizit vs.
olursa o kadar i> i olur, mantığıyla özgün
kolleksiyonlar oluşturulmaya başlandı.
Yeni yeni kimlik belgeleriyle insanlar ken-
dilerini korumaya. guçlendirmeye koyul-
dular.
Sanki her yeni kimlik belgesi. ona sahip
olan insani biraz daha ölümsüzleştiriyor-
du.
Kimlik bunalımından yakınılması Rus-
ya'da da moda oldu son zamanlarda. Ama
anlattık ya. kimlik hastalığı var burada;
kimlik bunahmı kesinlikle yok.
Kişilik bunahmı mı? O başka...
LLY
Işbaşından
'ocak başına'
l V f ! rkf~ilt*rlll F i n l a ı K İ İ
> a
bandu-alı 158 mürettebatının buzkıran gemiler tarafından boşaltıldığı olayda can
J « W I U X U U de v v o
ı c u
gemisinin kaybı ya da jaralaıuna olmadığı bildirildi. Dev 'Albatros'un adma yakış-
önceki gün ülkenin güneyindeki buzlu sularda seyrederken karaya oturma- mayan bir şekilde karaya oturması sahibine milyonlarca dolara maİ olur-
sı, yolcularına zor anlar yaşattı. Sally Albatros adlı geminin 1101 yolcu ve ken, geminin yeniden yüzdürülmesinin en az 10 gün alacağı belirtildi.
Eylül ayında yapılacak olan
genel seçimler \aklaşırken
kadınlar gündemde. Topium
içindekı sorunlardan kadınlan
daha çok etkileyenlerle ilgili
olanlannı fena halde ağırdan
alan partiler. bu kez karşılan-
nda adı "Kadınlar Listesi" ola-
rak saptanan yeni bir parti bu-
lacaklar. Yıllardır yerleşmiş
partileri uyarmaktan bıkan bir
avuç kadın girişimci, ış başa
düştü di>erek polıtik sahneye
atılıyor.
İyi de yapıyorlar. Büyük bir
olasılıkla son yılını yaşamakta
olan orta-sağ koalisyonu (bu-
radaki adıyla burjuvalar). eko-
nomik darboğazdan çıkma adı
altında getirdikleri ve önerdik-
leri değişikliklerle sürekli ola-
rak kadınlann iş pi>asasından
"ocak başına" çekilmelerini he-
defliyorlar. Ömeğin reform adı
altında getirilen bir öneri, evin-
de kalıp çocuğuna bakan ana
babalara (yani kadınlara). az
bir miktar para ödenmesini içe-
riyor. İş piyasasında kadın-
erkek dengesi kadınlardan ya-
na bozukken getirilen bu öneri.
tahterevallinin bir ucunun top-
rakta, ötekinin de gökte kalma-
sına neden olacak. Bugün ge-
çerli oian durum, genel olarak
kadınlann tam vakitten az çalı-
şarak çocuklannı yu\aya bı-
rakmalan. Bu durum bile ka-
dınlann tam vakit çalışmaya-
rak hem gelirden olmalan hem
de kariyer yapmakta erkekler-
den çok daha fazla zorluk çek-
melerine yol açtığı için eleştiri-
lirken kadmı eve kapaüp önüne
bir sus payı atılmak istenmesi
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
haklı olarak tepki göriiyor.
Üzerinde tartışılmakta olan
bir başka öneri de oldukça ıl-
ginç. Doğumdan sonra anneve.
gelirinin ° o 9O'ı sigortadan öde-
nerek 360 gün e%de kalma izni
veriliyor. Buna. >ansı babanın
olmak üzere çok daha az bir üc-
retle 90 gün daha eklenebiliyor.
Bugün anne ve baba. birbirine
gönüllü olarak gün devredebili-
yor. İstatistiklere göre babala-
nn kullandığı babalık izni. kul-
lanılan toplam çocuk bakımı iz-
ninin % 9.1'ini oluşturuyor
(1992). Hükümet burada bir
öneri getirdi. Öneriye göre ço-
cuk bakımı izninin 1 ayının
baba tarafından kullanılması
zorunlu olacak. Aynı zamanda
% 90"lık gelir. hem anne hem de
baba için % 80'e indirilecek. Bu
öneri, kadın-erkek eşitliğini ko-
rumayı amaçlıyor. ama ne ka-
dınlan sevindirdi ne de erkekle-
ri.
Kadınlar, "devletin aile ya-
şamına girdiği", "'seçim özgür-
lüğünü kısıtladığı" için kızıyor-
lar. Erkekler isedaha çok "işyer-
lerinin onlarsız olamayacağı"
türü geleneksel erkek teziyle
karşı çıkıyorlar. Sigorta ödenti-
sinin azaltılmasına ise herkes
karşı..