Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6MART1994PAZAR
10 PAZAR KONUKLARI
Kadm,SUNUŞ: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Kadınlar,
bütün dünyadaya örgütlüya da bireyselolarak bu
günükutlayacaklar. Türkiye'deise Cumhuriyet'in
kuruluşundanyaklaşık 71 yılsonra kadınlar kendi
bnhıiiAtaüya borçhıdurumlarının ne olacağını tam kestiremiyorlar.
Laikliği içlerine sindirmiş, demokrasiyiyaşam
biçimi olarak benimsemiş kadınlarımız din devleti ve
şeriat isteklerinin tırmandırılması karşısında tepkili
bir topluluk olarak kendi haklarını savunma ve
koruma durumundalar. Bu hafta sayfamıza Istanbul
Devlet Opera ve Balesi Müdürü Yekta Kara ile sade
vatandaş Elçim Gülemer 7 kohuk ettik.
Söyleşi Leyla Tavşanoğlu Konuklar Yekta Kara Devlet Opera ve Balesi Müdürü Elçim Gülemer SadeVatandaş
Hkçözülmesi gereken, eğitim
şsorunudur
W İnsanlar bunca yıl okuyacaklar, sonra da mutfakta
oturup patates, soğan soyacaklar. Bu iş o kadar
ucuz değil. Türk kadını aklını başına alsm.
ilafetin kaidırtiışının 70.
yıldönümü doldu. Hila-
fetin kaldınlmasının 70.
yıldönümünde Türkiye'-
de gittikçe tırmanan
İslami harekeü nasıl
karşıhyorsunuz?
GÜLEMER - Size güzel bir çalı-
şmadan baa şeyler okumak istiyo-
rum.
•'Osmanlı İmparâtorluğu çok za-
man sonra dini liderliği aldı. Daha
önce böyle bir dini lider olma sev-
dasında değildi. Her ne kadar daha
evvel, yani Hülafa-i Raşidin rütbe-
sinden sonra büyük din kavgalan
olmuşsa da ve halıfelığin elde edil-
mesi aynı zamanda siyasi iktidann
elde edilmesini ifade etmişse de Os-
manlı İmparatorluğu'nda böyle bir
şey görülmemiştir.
"Hatta çok tuhaftır ki Türkiye'-
de laiklik Osmanlı İmparatorluğu'-
yla başlar. Ilk laik kanunu. laık de-
diğimiz zaman şeriattan aynlan.
şer'i hükümlerle aı olan kanunu.
biz ilk olarak Fatih Sultan Meh-
met"te görüyoruz. Fatih Sultan
Mehmet, Türkiye bakımından
yalnız İstanbul'u fethetmiş olması
dolayısıyla değil. bu kanunu ve di-
ğer baa hususlan getirdiği için
önemlidir.
"Bu kanun son-
radan Örf-i Osma-
ni diye adlandınlır.
Çünkü Osmaniı
imparâtorluğu ne-
reye gittiyse. ordu-
su nereye gittiyse
kanunu da oraya
götürdü ve uygu-
ladı. Sonralan
çıkan kanunlar.
hatta Kanuni Sul-
tan Süleyman'ın
kanununun bile
Fatih Sultan Meh-
met'in kanunun ge-
liştirilmiş şeklidir.
Fatih'in kanun-
namesinde bir hü-
küm vardır. Bu da
dinlerle ılgılidir.
İslam ceza huku-
ku'na göre suçlar
ikiye aynlır". Birisi
Allah'ın hakkına
tecavüzü ifade eden
suçlar. bunlara Hu-
kukullah deniyor.
Diğeri kulun hak-
lanna tecavüzü ifa-
den eden suçlar.
Ferdin haklanna
tecavüz eden suç-
larda fert faille.
yani suçu işleyenle
pazarlık edebilir.
Kısas isteyebileceği -gibi kısas yeri-
ne geçen bir para ödenmesine de
razı olabilir: mesele biter. Onlara
mutlaka o cezayı uygulamak şart
değildi. Ama Allah'ın hakkına te-
cavüzü ifade eden suçlarda yapa-
cak hiçbir şey yoktur. Orada Ku-
ran'da yer alan cezanın uygulan-
ması şarttır. Buna da Haddi Şeri
denir. Yani haddini bildirmek, ce-
zasını bildirmek anlamında kul-
lanılı. Haddi Şeri üzerinde en ufak
bir değişiklik olmaz. Haddi Şeriler-
den bir tanesi zina suçuna verilen
cezadır ki o da yine İsrail oğullan-
ndan gelme "recm' cezasıdır. Recm-
de erkeğe bir şey olmaz. Ama kadın
dinen de aklen de dûn bir ya-
ratıktır. Kadın boğazına kadar
kuma gömülür. Başına taş atılmek
suretiyîe öldüriilür. Buna 'recm'
denir. Kuran'da vardır. Ama Fa-
tih'in kanunnamesini açarsanız
'recm' yoktur. Zaniyeye onun yeri-
ne dayak cezası uygulanır. Hatta ne
kadar değnek biçilmişse onun yeri-
ne o kadar tutarda akçe verirse bu
para cezası uygulanır.
"Bu kanun şeriattan tamamıyla
aynlmıştır. Fatih'in ikinci bir ka-
nunnamesi daha vardır. Bu da faiz
kararnamesidir. Fatih, faizin nasıl
alınacağını, ne kadar alınacağını
tayin etmiştir. bundan fazlasının
alınmamasını emretmiş, fazla alını-
rsa bunu suç saymıştır."
Demek ki Fatih döneminden iti-
baren Osmanlı İmparâtorluğu \e
Türkiye Cumhuriyeti'nde bütün
dünyada olduğu gibi faiz diye bir
vaka var.
Fatih zihniyeti devam ettirilmiş
olsaydı zaten bu hilafet Osmanlı
İmparatorluğu'na gelmcyecckti.
Ne zaman ki Yavuz Mısır seferini
yaptı biz hilafete merak sardık.
Atatürk, cumhuriyetin ilanıyla bir-
likte her zamanki olgunluğuyla
bekledi; hilafeti kaldırmadı. Ama
biz yine bu din işini hazmedememiş
bir toplum olarak korkunç salta-
nattarla halifeyi destekledik. Hali-
feyi destekleyince ne olacak? Biraz
sonra bütün verilen emekler boşa
gidecek, halifelikle birlikte öbür ta-
raf yine başımıza gelecek. Onun
için benim hilafetin kaldınlması-
ndan yana hiçbir şikayetim yok.
Çünkü ben şeriata aykın. laikliğe
çok meraklı bir kadınım. Çünkü
biz Osmanlf dan önce Orta Asya"-
da kadının ne kadar değerli bir ya-
ratık olduğunu orada görüyoruz.
Şimdi 'veled-i zina\dık
Suudi Arabistan gibi bir toplum-
da kadının hiçbir yeri yok. Bir oy
dahi kullanamıyor. Her türlü ka-
nundan dışlanmış. Böyle bir
kadının yctişürdiğı kadınlardan
doğan çocuklar işte... Önümüzde
bir Arap toplumu var. Arap toplu-
munu küçümsemiyorum. Ama eği-
tilmiş anneler elinde yetişen başka
toplumlarla kıyaslıyorum. belki
burada bizim konumuz annelerin
eğitilmesi. Onlann da eğitilmesi
için bu şeriat, hilafet denilen şeyler-
den vaz geçilmesi gerek. Şeriattan
hiçbir hayır gelmediği ortada. Bu-
gün insanlar nefes alabılıyorlarsa
ta bizleri kesecekler.
Ama benim, hukuk sistemimizde
anlayamadığım bir şey var. En ba-
sit bir derneğe girerken bile insan-
lan iyi hal kağıdı için savcılıklara
sevk ediyorlar. Ama İstanbul gibi
bir şehri idare edecek olan insanı
bir haftalık bir cezası bile olsa nasıl
başa getirmeyi düşünüyorlar? Ben
bunu anlamıyorum. Bu ne biçim
bir adli mekanizmadır ki bir türlü
bu adamı buradan ihraç edemedi?
- Çağdaş bir Türk kaduu olarak
bugünkü durumu nasıl değerlendiri-
yorsunuz?
GÜLEMER - Bugünkü durum-
lan ben haddim olmayarak sekiz
sene önce gördüm. Ben olacaklan
görüp sıkıntı geçirirken herkes
benimle çok eğlendi. O gülenler bu-
gün ağlar duruma geldiler. Ata-
türkçü bir aileden gelrrüş bir insan
olarak büyük üzüntü içindeyim.
Pazartesi günü Taksim'de yapı-
lan mitingi televizyonda seyrettim.
Gençlik dahil mikrofonda konu-
şan şu insanlar öncelikle şu "laik"
sözcüğünü telaffuz etmeyi bir öğ-
renseler. Orıaokul ve liselerdeki bü-
tün Türkçe öğretmenleri Abdülhak
Hamit öğretmenden önce öğrenci-
lere her derste şu "laık" sözcüğü
ELÇİM
GÜLEMER
1945, İstanbul
doğumlu. Orta
öğrenimini
Erenköy Kız
Lisesi ve
AnkaraKız
Lisesi'nde yaptı.
İngiltere 'ye
giderek yabancı
dilöğrenimi
gördü. Yediyıl
süreyle Türkiye
İş Bankası nda
çalıştı. 1973
yılındaevlendi.
w Sıkmabaş kızlanmıza bakın. Bugün üniversiteye geliyor. Her
tarafı, tepeden tırnağa kapalı. Ben üniversitede öğretim üyesi, ya
da yönetici olsam öyle bir mahluku okula almam. Erkek midir,
kız mıdır, o çarşafın altında silah mı vardır, meçhul. Ben gerçek
Atatürkçü bir öğrenci olsam o mahlukla aynı sınıfa girmem.
biz bunu Atatürk'e borçluyuz.
O beyin buyurduğu gibi veled-i
zina olduğunu da kabul etsek Ata-
türk olmasaydı o zaman hepimiz
toplumca veled-i zina olacaktık.
Çünkü memleketten bir düşman
ordusu geçecekti. Çok yakın tarih-
te gördük. Bosna'da Sırplar'dan
ımal edilme bir alay çocuk var.
Onun için Atatürk'ün yaptığı en
büyük hayır bu hilafetin kaldın-
lması oldu.
- Bizim RP'liler ve tarikatçılar di-
yorlar ki: "Biz kadına değer veriyo-
ruz- Ama kadın örtünsün." Bu arada
bacağını, göğsünü açan mankenler
RP bünycsine girebih'yorlar. Bunu
nasıl değerlendiriyorsunuz?
GÜLEMER - Bu parti zaten sü-
rekli bir çelişki içinde. Mezarcı çok
zeki bir insan. Aynca ona hürme-
tim var. Hiç kendini gizlemedi. Çok
açık oynadı. Onun için kendisini
tebrik ederim. Ondan beter fıkre
sahip olan o partideki yığınla insan
şu anda kendilerini Atatürk'ün ar-
kasına soktular. Mezarcı ise kendi-
ni iyi ki gizlemedi. Çünkü bugünkü
ortamda şu insanlar biraz uyana-
bildi. Bu millet yıllarca uyana-
mamıştı. Bu tehlikeyi görmemek
için de çok direndi.
Yalnız, bunu söyleyen partinin
belediye başkanı olduğu yerler var.
Ramazanda değil, herhangi bir za-
manda normal kıyafette bir kadın
oralara gitmeye teşebbüs etmiş mi-
dir? Hatta ramazan dışında akşam
üzeri oralarda bakkaldan bir şişe
rakı aJmak istediniz mi?
Kendini gizlemeyen birisi de
Tayyip Erdoğan. O çocukcağız da
açık oynadı. "Ben sarhoş hakimle-
rin kararına uymam" diyor. Adam
hakluŞeriatçı. Zaten iktidara gcldi-
ği zaman>adli vakayı ortadan kaldı-
racak, gül gibi şcriatı getirecck. Eli-
ni kesecck, gözünü oyacak, en baş-
nasıl telaffuz edebilir onu öğretsin-
ler. Çok rica ediyorum. Hatta tele-
vizyonda konuşan bazı spikerlerin
de bu dersi almalan lazım.
- Sizce RP'nin Müslümanhğında
içtenJik payı nedhr?
GÜLEMER - Ben RP'nin İsla-
miyete gerçekten inandığını gör-
sem derhal onlann istediği kılığa gi-
receğim. Ve kurucusu Erbakan'a
gidcceğim, clini öpeceğim, idealle-
rine saygı göstereceğim. Yeter ki
doğru konuşsun. Ama ben bun-
lann hepsinın o kisveye bürünüp.
özellikle de cahil toplumu
kandırdıklannı o kadar iyi biliyo-
rum ki. Bu adam bu ideolojiye canı
yürekten inanmış olsa. her türlü ve-
çibesini olduğu gibi yerine getirse.
İslamiyeti reforme edeceğim, dese
başta ben onlara katılacağım. Ama
artık beni bu kılıkta kabul ederler
mi, etmezler mi. onu bilmem.
- RP'liler, tarikatlar ve diğer bağ-
naz düıciler Kuran'ın emhrlerinden
yola çıkarak "Kadın örtünmeti" di-
yor lar. Sizce neden kadının başınt
örtmesinde bu kadar tsrarblar?
Başörtülüler çok mu namushı?
GÜLEMER - Onlara göre
kadının saçının görünmesi büyük
günah. Bunu İsrail toplumunda da
görüyoruz. Bu üç dinin hepsinin
Arabistan yanmadasından çıkışı
çok ilginç. Aynı bölgede bu üç din_
birbirini izleyerek ortaya çıkınca
doğaldır ki bir etkileşim olmuş. İş
sadece saçı örtmekle kalmıyor.
Göz görünmeyecek, bacak görün-
meyecek, kol görünmeyecek. Tepe-
den tırnağa örtülü olacaksm.
Peki, soruyorum. Bu tepeden tı-
rnağa örtünenler çok namuslu da
biz başı açık, normal kıyafette ge-
zenler çok mu namussuzuz? Bu ka-
dar çok hanım buna uyduğuna
göre demck ki bu insanlann kendi-
lerine bir güvensizlikleri var. Mut-
laka bir kompleksleri var ki bu ka-
dar örtünüyorlar. Kabe'nin or-
tasında. "Bizim partiye oy verrnez-
seniz cennete gidemezsiniz" diyen
insanlar belki bu kadınlara da
"Başınızı örtmezseniz kesinlikle
cennete gidemezsiniz" buyurmuş-
lardır.
- Bu çevrelerin savunduklan söyle
bir görüş de var: "Kadın örtünecek
ki karşısındaki erkeği tahrik etme-
yecek." Sizce bu nasıl bir anlayıs?
GÜLEMER - Kadın kepenek de
giyse o tür erkek cinsel tacizini ya-
par. Çünkü o. neresine ne şekilde
bakacağını buluyor. Oysa bizim
çevremizdeki erkekler bakmıyorlar
bile. Çünkü ihtiyaç duymuyorlar.
Oysa bir insanın kafası gelişmezse
başka duygulan gelişiyor. Bu da
genelde cinsel duygular oluyor.
Adam alıyor dört kan. beş kan.
Benim anlayışıma göre her şey pay-
laşılır. ama eş asla paylaşılmaz. Bu-
radaki zihniyet beni çok itiyor. Bu-
günkü ekonomik koşullarda bir ta-
nesinin hakkını versin de geri ka-
lanlar küsur kalsın. Diyorlar ki:
"Allah insana nzkını verir." Hayır.
Allah insana akıl vermiş. Durduğu
yerde nzk vermez.
- Peki, Dünya
Kadınlar Günü'-
nün kutlan-
masının arifesin-
de neler ditiyor-
sunuz?
GÜLEMER -
Öncelikle bir
anne olarak eği-
tim sistemimizin
düzeltilmesini is-
tiyorum. O ka-
dar korkunç bir
eğitim sistemi-
miz var ki. Bu-
nun içinde 12
yıldır oğlum ne-
deniyle bilfıil
bulunuyorum.
Her gelen hükü-
metle. her gelen
milli eğitim ba-
kanıyla eğitim
sistemimiz yaz-
boz tahtasına
döndü. Önce ço-
cuklanmızı ye-
tiştirelim. On-
dan sonra 21.
yüzyıl olimpiyat-
lanna hazır-
lanalım. Anne
yetiştiriyoruz.
çocuk vetiştiri-
yoruz. Önce on-
lann kafalannı
normal bir hale
sokalım.
Her 10 Kasım'da gidip çelenk
koyarak, Atatürk'ü anarak hiçbir
şey hallolmaz. Atatürk bize önler.
yollar açmış. En başta halledilmesi
gereken konu da eğitim. Bir ülkede
eğitimsız bir şey olmaz. Yıllardır da
bunu görüyoruz zaten.
Fikrim şu: Bir kere fevkalade bir
eğitim sistemi uygulanacak. Ondan
sonra Atatürk anıtlannı ziyaretler
terk edilecek. Anıtkabir'i zaten tür-
beye döndürdük. Ovsa Atatürk'ün
bize bıraktığı yazılı fikırleri var.
Okullarda tavuğun kursağını,
annın gözünü okutmayı bıraksı-
nlar da biraz daha Atatürk'ün dü-
şüncelerini öğretmeye ağırlık ver-
sinler.
Sıkmabaş kızlanmıza bakın. Bu-
gün üniversiteye geliyor. Her tarafı,
tepeden tırnağa kapalı. Ben üniver-
sitede öğretim üyesi ya da yönetici
olsam öyle bir mahluku okula al-
mam. Erkek midir, kız mıdır. o çar»
şafın altında silah mı vardır, meç-
hul. Ben gerçek Atatürkçü bir öğ-
renci olsam o mahlukla aynı sınıfa
girmem. Belki dersin orta yerinde
çarşafın altından silahını çıkanp
ortalığı tarayacak. Ne bileyim? Ben
bu kadar can güvenliği olmayan
yerde derse girmem. İşte, Türk
kadını aklını başına toplasın. Kon-
ken oynayanlar bundan vazgeçsin,
Atatürk'ü okusun.
Mitinglerde çok dikkat çekici bir
slogan atıyorlar. "Tansu mutfağa",
diye bağınyorlar. Demek özlerinde
kadının yeri mutfak. Kadın patlı-
can, domates soyacak. Refahlılara
göre Türk kadınının fonksiyonu bu
olacak. Yani insanlar bunca yıl
okuyacaklar, kucak dolusu paraya
mal olacaklar. Sonra da mutfakta
oturup patates, soğan soyacaklar.
Bu iş o kadar ucuz değil. Kendileri-
ne gelsinler. Türk kadını da bir an
önce aklını başına alsın.
YEKTA
KARA
İstanbul doğumlu.
Müziğe 5 yaşında
İstanbul Belediye
Konservatuvarı piyano
bölümünde basladı.
Alman Lisesi'ni
bitirdikten sonra Münih
Devlet Müzik Akademisi
opera-şan bölümüne
girdi ve oradan mezun
oldu. Ankara Devlet
Opera ve Balesi nde
solist sanatçı ve
dramaturg olarak çalıştı.
Yurtiçi ve dışındapek
çok konser verdi,
festivallere katıldı.
Halen İstanbul Devlet
Opera ve Balesi Müdürü
ve Genel Sanat
Yönetmenliği 'nin yani
sıra MSÜ Güzel
Sanatlar Fakültesi
İstanbul Devlet
Konservatuvarı 'nda da
öğretim üyesi.
Ortünmek namus
ölçütü olamaz
T
ürkiye'de bugünkü ortam belli. 8 Mart'ta Ama bizim demokrasimiz daha çok çocuk. Yeni yeni
Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor. Bir Türk
kadını olarak böyle bir ortamda Kadınlar Gü-
nü nün kutlanmasının sizcv ne anlanu var?
KARA - Benim için çok büyük anlamı var.
Özellikle de kutlanması gerektiğine inanıyo-
rum. Türkiye'nin gündeminde son günlerde çok önemli
olaylar var. Özellikle Mezarcı'nın söyledikleri, tutumu.
ona gelen tepkiler... Türk kadınının bugünkü konumu-
na ulaşmasında Atatürk'ün çok büyük payı olduğuna
inanıyorum. Ülkemizde cumhuriyet, demokrasi. laiklik
kavramlan adeta Atatürk'le özdeş olur. Tabii bunlar
sayesinde 1926 Medeni Kanunu çıkmış. kadınlarımız
ayaklanıyor. Üç adım atıyor, hop düşüyor. Böyle böyle
büyüyecek. gelişecek ve yerleşecek. Ben buna yürekten
inanıyorum.
Pek çok totaliter rejim projeleri de demokratik yollar-
la iktidara gelmıştir. Bunu Mussolmi. Hitler örneklenn-
de gördük. Ama bu kaçınılmaz. Demokrasiyi benimse-
memiz. güçlendirmemiz gerekiyor. Ama o arada zor-
luklanmız elbette olacak.
- RP'nin bu demokraside yeri nedir?
KARA - Şeriat düzeni, İslam devleti deniyor. Bunlaı
savunuluyor. Ama insan haklanna saygıh olmadığı, c
bizden değil, yabancı. dendiği svjrece d'emokrasinin ge-
lişmesi mümkün değil. RP'nin ya da tarikatlann hiçbirböylesine haklara kavuşmuş ve böylesine ışlevsel ol-
muşlar. Gerçek anlamda demokrasiye ulaşabilmek için hoşgörüleri yok. 2^aten söyledikleriyle çelişkiye düşü-
de bu ilkeler doğrultusunda mesafe katedilmesi gerekti- yorlar. Diyorlar ki: "Can. mal. nesil güvenhfi". Ama
ğıne inanıyorum. bu, ırkçılığa kadar gider.
Bir de bu son olaylarda çok ilginç bir şey oldu> Dev-
letten çok toplum olaya el koydu. Cumhunyete. de- 'Refah^tan dÜŞ alemi
mokrasiye. laikliğe giden yolun mutlaka Atatürk'ten
geçtiği bilinci öylesine yerleşmiş ki bu olaylara tepki Refah. ınsanlara bir düş evreni, adeta bir ütopya su-
devletten çok toplumdan geldi. Demek ki devlet yıkılsa nuyor. Çünkü Refah. iktidarda hiç olmadığı için yı-
dahı bunun değişmesi mümkün olmayacak. Öncelikle pranmamış. Onun için de anlattıkça anlatıyor. Söyle-
dikleri gerçekleştirilmesi mümkün olmayan şeyler. Ama
söyledikleri bir takım insanlann hoşuna gidiyor olabilir.
Demokrasi gereği onlann bunlan söyleme hakkı var.
Tabii insanlar da bu sözlerden farklı biçimde etkileni-
yorlar.
- RP'liler kadınlara son derece saygıh olduklannı be-
yan ederlerken miting alanlannda
sempatizanlan "Kadınlar mutfa-
ğa " diye slogan atıyor. Aynca Ku-
ran'ın emhrlerinden yola çıkarak
bugünkü konumuna
»Türk kadınının
bu gerçek ortaya çıktı.
Ben bugün bir Türk kadın sanatçı. opera sanatçısı ve
yöneticisi isem Atatürk'e çok şeyler borçlu>um. Ata-
türk olmasaydı en azından bugün opera. tiyatro ve bale
sanatlan ülkemizde icra edilemeyecekti ve dolayısıyla
bu alanlarda üretımde bulunan kişiler olmayacaktı.
Bugün ülkemizde her kim olur-
sa olsun. bu kişiler hangı mes-
lekle uğraşıflarsa uğraşsınlar
Atatürk'e çok şey borçlular.
Çünkü çağdaş uygarlık düzeyi-
ne ulaşılmasını sağlıyor. Bu.
bizim burada yaptığımız işle çok
yakından ilintili. Bunun dışında
toplumsal durağanlığı devin-
genbğe dönüştürüyor.
- Bütün bu gerçeklere karşın
üstelik hilafetin kaldınlısuun 70.
yıldönümü günlerinde şeriat, din
devleti bayraktarlığı yapılıyor.
Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
KARA - Orada kavram kar-
gaşası var. Bence çok alt düzey-
de demagoji yapılıyor \e bazı
gerçekler saptınlıyor. Laik dev-
let-din devleti karşıtlığı ortaya
konuyor ve Batı'dan örnekler
getiriliyor. Deniyor ki: Fransa ve Türkiye laik. ama
ulaşmasında
Atatürk'ün çok büyük
payı olduğuna
inanıyorum.
Ülkemizde cumhuriyet,
demokrasi, laiklik
kavramlan adeta
Atatürk'le özdeş olur.#
kadının tslamiyete göre mutlaka
örtünmesi gerektiğini sarunuyor-
lar. Sizce kadın gerçekten örtün-
meti midir?
KARA - Azınlıkta olsalar dahi
onlann bu toplumda var olmalan
için demokrasi gereği koşullann
hazırlanması gerekiyor. Bu yapı-
lmadığı zaman zaten demokrasi
uygulanmıyor. Yani daha ilk adı-
mda anlaşamıyoruz.
Diyelim ki çizgi dışı yaşamak is-
teyen bireyler var. Bu çok ufak bir
azınlık olabilir. Hiç önemli değil.
Ama demokrasi gereği onlann fi-
ziksel ve psikolojik konforunu
sağlamakla vükümlü. Diyelim ki
RP gerçekten iktidara geldi. Demokrasi gereğince bu
Norv'eç, Belçika, Danımarka, Hollanda, İtalyadindev- sö>lediklerim onun birinci görevi. Demek istediğim
leti. Bu sayılanlar ne kadar uygar. gelişmiş ülkeler değil
mi? Burada bir bütünün küçük bir parçasını ahp onun
üzerine kendi varsayımlannızı inşa edemezsiniz. Onu o
bütünselhği içinde ele ahp değerlendirmek gerekiyor.
O ülkeler din devleti deniyor: Ama o ülkelerin vatan-
daşlannın kimlik kartlannda dinleri belirtilmiyor. Bi-
zim ise resmi dinimiz var. Siz ate olabilirsiniz. Ama kim-
lik kartınızda resmi bir dininiz vardır.
Bir örnek vereyim. Şili laik bir devlet. Şili'de ölen laik
bir kışi laık mezarlıkta gömülür. Ama adam Katolikse
vasiyeti üzerine Katoliklerin özel mezarlığına defnedilir.
Bizdeki çelişkıyi çok net ortaya koymak lazım. Sözü-
kendisi istiyorsa başını örtsün. Ama benim elimden de
başımı örtmeme özgürlüğümü alamaz. O zaman de-
mokrasi olmaz. O zaman zaten neyi tartışıyoruz? Sa-
vunduklan demokrat İslam devleti. Ama ne kadar de-
mokrat? Olmuyor. Daha ilk adımda tökez'iyoruz.
İnandıncı degiller.
Sonra. kadın neden saçını örtsün? Kadın ancak saçını
örtmekle mi namuslu olabilir? Ben bunu kendi özel
alanıma çekmek istiyorum. Biz opera-bale sanatı icra
ediyoruz. İktidara geldiklerinde bütün bu sanat dallan-
na demek ki çizgi çekilecek. Zaten, "Biz iktidara gelir-
sek kendi kültür merkezlerimizi oluşturacağız" diyor-
nü ettiğimiz uygar toplumlann özelliklerinden en önem- lar. 1994"te operanın 400. yılı kutlanıyor. Opera ve bale
lisi bireyin secme hakkı olmasıdır. Dahası, bunlar insanlık tarihinin bize kültür miraslandır. Bizim görevi-
azınlıklann ya da çizgi dışı yaşayanlann var olabildiği.
kabul gördüğü toplumlardır. Aslında orada toplum
dünyevileşmiştır. Kilisenin de dünyevileştiği bir top-
lumdur. Ve o toplumda bireyin özgürlüklerine olabildi-
ğince güvence verilmektedir. Bu din devletlerinde son-
suz denebılecek ölçüde hoşgörü var. Toplum. din devle-
ti olmasına karşın öylesine dünyevileşmiş ki hiçbir
yasak tanımıyor.
- Türkiye bu yönde nasıl?
KARA - Evet. Türkiye büyük mesafe katetti, büyük
gelişmeler oldu. Geçmışimizdeki çok karanlık sayfalan
inkar edemeyiz. Yani totaliter rejim,yansımalan olan
otoriter rejim dönemleri geçirdik. Kaç darbe atlattık.
Bu da artık tartışılmıyor. Nedense artık ikinci planda
kaldı. Demokrasi zor bir oyjındur; belli gruplan bunun
dışında bırakamazsınız. Tabii RP de bu demokrasi oyu-
nuna katılacaktır. Çünkü bunun adı demokrasidir.
miz de bu ülkede yaşayan herkesin bu mirastan kendine
düşen payı alması için gerekli ortamı yaratmaktadır.
Bizde opera ve balenin çok özel bir durumu var. Türki-
ye dünyada bu konudaki tek örneği oluşturuyor. Batı'-
da 400 yıldır geleneği olan bir sanat. Biz bunu 50 yıl
önce almışız. Atatürk'ün sayesinde olmuş bu da. Hiçbir
altyapı, birikim olmaksızın bunu sıfırdan var etmiş. Bu-
gün bu noktaya gelmiş. Ve 350 yıllık farka karşın bugün
opera Türkiye'de Batı'daki örnekleriyle kesin boy ölçü-
şebilecek nitelikte üretimde bulunuyor.
Biz bu noktadayken, "Hayır, başınızı örtün" dene-
cek. Daha ilk adım atıldığında karşımızda yüksek du-
varlarla karşılaşıyoruz. Anlayış, hoşgörü ortamı
karşılıklı yaratılır. Yasaklar hep birlikte yıkılır. Ama,
"Hayır, sız bana uyacaksınız" dediğiniz an bıi insanı to-
taliter rejime götürür. O anlamda çok tehlikeli bir gi-
diş.