Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6MART1994PAZAR
12 DIZIYAZI
M
utezile akınu yavaş
yavaş sönerken
Eşariliğin yıllar
sonra kıyasıya mü-
cadele edeceği
'MeşşaP öğretisinin ünlü filozoflan ve
ûrünleri de artık ortaya çıkmaya baş-
lar. Onuncu yüzyıl İslam dünyasının
düşün yaşamı, bu çeşitli akımlann ör-
düğû ortamda en verimli, en renkli
çağına girer. Çünkü Bağdat'ta 832 yı-
hnda açüan Beyt-ül Hikme yalnız çe-
viri yapmakla kalmamış, çeviri eğiti-
mi de vermişti, bu yüzden onuncu
yüzyıla gelindığinde Islam dünyasını
bir çeviri seli kaplamıştı. Aynca artık
ikinci dilden değil, özgün dilden çevi-
riler yapılıyordu. Aristo'nun hemen
hemen tüm yapıtlan, Eflatun'un belli
başh diyaloglan ve öteki filozoflann
ürünleri Yunancadan Arapçaya çev-
rilmişti. Öyle ki bunlar uzerine yapı-
lan yorumlar, özgün yapıtlann ünü-
nü aşmıştı. Aynca Islamdan önce
Nişapur, Harran, Basra, Nisib gibi
kentlerde kurulmuş olan okullar,
şimdi Müslümanlarca bu çevirilerin
okutulduğu eğitim kurumlanna dön-
Bağdat, 8. yüzvıldan başlayarak tslam düşünce yaşamının en hareketli merkezi dunımuna gelmişti.
• Onuncu yüzyıla
gelindiğinde İslam
dünyasını bir çeviri
seli kaplamıştı. Artık
ikinci dilden değil,
özgün dilden
çeyiriler yapılıyordu.
Aristo'nun,
Eflatun'un ve öteki
filozoflann ürünleri
Yunancadan
Arapçaya
çevnlmışti. Öyleki
bunlar üzerine
yapılan yorumlar,
özgün yapıtlann
ününü aşmıştı.
îslamidüşünyaşamının
altınçağı: Onuncuyüzyıldûrülmüştü. Buralarda okutulan,
öğretilen, tarüşılan felsefe düzeyi ile
günümüz Türkiyesi'nin karşılaştınl-
ması hiç de iç açıa sonuçlar vermeye-
cektir...
Işte bu ortamda oluşan Aristo çiz-
gisindckı Meşşai öğretisi, yavaş yavaş
sönen Mutezile'nin yerini alarak.
Eşari akırrunın karşısına çıkacaktır.
Aristo derslerini gezinerek verdiği
için onun felsefesinin izleyicisi olanla-
ra 'peripatetik'ler denmiş, bu terimin
Arapça karşılığj olarak da 'gezinen-
ler' anlamına gelen 'Meşşaiyun' söz-
cüğü kullanılmıştı, 'Meşşai' de bu
sözcükten türemiştir.
Bu akımın düşünürleri elbette izle-
dikleri Aristo felsefesinin genel ilkele-
ritıi kabul etmişlerdi, örneğin onlar
için 'yoktan var olma' söz konusu de-
ğıldi ya da öldükten sonra 'bedenlerin
yenkten dirilmesi' de (Haşr) olanak-
sızdı. Bu okulun ilk ünlüsü Farabi'ye
(872-950) göre: "Gerçek bir filozof
peygamberden üstündür" dahası
Tann'nın kudretıni sınırlayan 'doğa
yasalan' vardır, doğanın düzenini. iş-
İeyişini bu yasalar sağlar. Farabi'nin
ardmdan tbni Sina (980-1037) gele-
cek, her ne kadar biraz orta yolda yü-
rürse de Meşşai okulunun genel çizgi-
sini sürdürecektir.
Düşüncenin bu gelişimine bu açüı-
mına, aklın egemenliğine, İbni Sina"-
nın ölümünden az sonra doğan Gaza-
U (1058-1111) şiddetle karşı çıkacak,
böylece tslam düşün (fikir) yaşamı
onunla, iman'ın Inanc'ın temel alına-
cağı bir döneme girecektir.
Selçuklu veziri Nizam-ül Mülk ta-
rafından, Eşariliğin öğretilmesi için
kunılan ünlü Nizamiyye Medresesi'-
nin başına gecirilen Gazali; Farabi,
tboi Sina gibi yalnızca İslam Meşşai
filozoflannı eleştirmekle yetinmez,
Sokrat, Eflatun, Aristo'ya da ağır bi-
çimde yüklenir, kızar. Gazali'yi buna
yönelten, aklın, inancın yerine geçip,
dini verilerin üstüne çıkarak, Tann-
ya, vahy'e inanmayı engelleyebilece-
ğidir. Ona göre bu durumu yaratan-
lar, Farabi, İbni Sina gibi filozoflar ile
onlann ustası olan Aristo'dur. Öyley-
se ilkin aklın konumu belirlenmeli,
sonra da bu filozoflara gereken ders
verilmelidir.
Bunun için Gazali, adım adım aşı-
lan biryolla aklın konumunu belirler.
Ona göre insanlar akıl ve beş duyu
aracılığı ile bilgi sahibi olurlar. Ne var
ki, Gazali'nin 'aklın casuslarr, dediği
duyu organlanna her zaman güveni-
lemez. Örneğin göz. insanı yanıltabil-
mektedir. Gözün bize bir para bü-
yüklüğünde gösterdiği yıldızlann yer-
yüzünden bile büyük olduğu gerçeği-
ni Gazali, kuşkulannın baş tanığı ola-
rak göstcrir ve "Duyular insanı ya-
nıltıp doğru bilgi edinme>e engel ol-
maktadır" der. Bö\ lece duyulan dev-
re dışı bırakan Gazali, bu kez 'akıTa
yöneîir. duyularla ilgili kuşkusunun
akıl için de geçerli olacağını düşünür.
Aklın da yanılabileceğine rüyalan ta-
nık göstererek: "Uykuda varlığına
inandığımız pek çok şeyin, uyanınca
gerçek olmadığını anlıyoruz; o halde
uyanıkken akılla inandiklarımızın ger-
çek olduğuna nasü emin olabiliriz"
diye sorar. Avnca duyulann üstünde
tbni Sina - Orta yoldaydı
nasıl akıl bulunuyorsa, bizi yanıltan
akbn üstünde de kesin bilgiye sahip
üstün bir güç' olmalıdır biçiminde dü-
şünür; işte bu güç. 'Tann'dır.
Bu noktaya varan Gazali, akh dev-
reden çıkanr yerine 'kaibi' koyar.
Tann, ışığını bu kalbe göndermesiyle
'kalp gözü'nün oluştuğunu. artık bu
göz ile aracısız. kesin bilgiye ulaşılaca-
ğını bildirir. Bu 'Kalp gözü' ile insan-
lar. olup bitenleri bir bir görerek,
dahası yaşayarak kavrayıp, aydınlığa
kavuşurlar.
Gazali'ye göre Insanda 'Kalp
Gdzü'nün açılmasının tek koşulu da;
"Kalp ile Allah arasındaki perdeyi kal-
dırıp, bu perde ile aklı örtmekfir."
• İslam dünyasındaki
düşüncenin bu
gelişimine bu
açılımına, aklın
egemenliğine, İbni
Sina'nın ölümünden
az sonra doğan
Gazalişiddetle karşı
çıkacak, böylece
Islam düşün yaşamı
onunla, 'iman'ın
'inanç'ın temel
alınacağı bir döneme
girecektir. Gazali,
yalnızca İslam ve
Meşşai filozoflannı
eleştirmekle yetinmez,
Socrates, Eflatun ve
Aristo'ya da ağır
biçimde yüklenir
MER1Ç VELIDEDEOGLU
Farabi - Aristo'yu izledi
Akıl sorununa geurilen bu çözüm-
den sonra sıra fılozoflara, GazaU'nin
deyimi ile 'ahmaklar topluluğu'na ge-
lir. Bunlann başı olan 'Aristoteles' de
payını almalıdır. Filozoflan ağır bi-
çimde eleştiren Gazali bu görüşlerini
'Tehafüt el-Felasife' adlı. dilimize de
'Filozofların TutarsızlığY olarak çev-
rilen ünlü yapıtında ele alır. Gazali bu
kitabında fılozoflann. dinsel dogma-
lann tartışılmasından ortaya çıkan
sorunlara getirdikleri akla dayalı çö-
zümleri, yirmi başlık altında tartışa-
rak yadsır.
Bu yirmi sorundan özellikle üç ta-
nesi için filozoflann görüşleri pey-
gamberleri yalanlar biçimde oldu-
ğundan, onlann 'tekfir' edılmesi. yani
'kâfir' sayılması gerektiğini açıklar
Gazali. Kitabının önsözünde. filozof-
lann bu küfürlerinin kaynağının
"Dinlerin ve inançların uydunılmuş
kanunlar ve aldatıcı hileler olduğuna
inanan" Sokrat, Hipokrat, Eflatun,
Aristo ve benzerleri gibi eski Yunan
düşünürleri olduğunu belirtir. sonra
da Hu düşünürlerin yolunda giden
Meşşai filozoflann tutumu için:
"Avamdan budalalar bile bu dûşük-
lüğün rezaletinden uzaktırlar. Çünkü
onlann seciyelerinde sapıklara benze-
yerek iyi görünmek sevgisi yoktur.
Budalalık. sakat anlavıştan, kurruluşa
daha vakındır. Körlük selamete şaşı
bakmaktan daha vakındır. Bunlann
üzerinde ahmaklığın bu denli derin ol-
duğunu görünce, eski filozoflan red-
detmek, onlann inançlarının tutarsızlı-
ğını, (...) kötülüklerini ortaya çıkar-
mak için bu kitabı yazmaya koyul-
dum" (*).
Öte yanda Gazali. sapkınhk ve
kâfirliğin kaynağı olarak belirttiği
Aristo'nun, mantığını kullanarak sa-
vunacaktır kendi görüşlerini. bundan
kaçınması olanaksızdır. Bu çelişkisini
ilerde, Mesşailerin büyük fılozofu İb-
ni Rüşd açıkça ortaya koyacaktır.
Bilindiği gibi küfürle suçlanmanın
cezası çok ağırdır. Meşşai filozoflan-
nın bu cezayı hak etmelerine neden
olan üç görüş Gazali tarafından şöyle
sıralanır: 1) Evrenin kadim yani yara-
tılmamış olduğunu ileri sürmeleri, 2)
Tann'nın cüz'ileri bilmediğini (yani
bilgisinin kısıtlı olduğunu) iddia et-
meleri, 3) Kıyamet günü bedensel di-
rilmeye, cennet ve cehennemde cis-
mani zevkler ve aalar duymayı yadsı-
malandır.
Gazali, küfür saymamakla birlikte
filozoflan 'doğa yasalan'na vardıran
'neden-sonuç' ilişkilerini de bu yirmi
sorun içinde ele alarak şiddetle eleşti-
rir. Bu konuda verilen ünlü ömekte-
ki, pamukla ateşin yanyana gelmesiy-
le pamuğun yanması nedenini filozof-
lar ateşin doğasına bağlarlar; bu
ikisinin yan yana geldiklerinde yan-
manın önlenmesinin söz konusu ol-
madığını belirtirler. Gazali'nin 'ne-
den-sonuç' yasasına tepkisi büyüktür,
ona göre pamuğun yanması Allah'ın
isteğine bağlıdır. Her yanma olayı tek
tek AUah'ın bizzat verdiği 'buyruk'la
gerçekleşir. Allah istemediği takdirde
ateşin yakmasını hemen durdurabilir.
Gazali bu savına kanıt olarak Ku-
randa geçen 'Nemrut Olayı'na baş-
vurur: Nemrut mancınıkla Hz. tbra-
him'i kor ateş içine atürmış. ama Hz.
İbrahim yanmamıştı. Çünkü Gazali'-
ye göre Allah ateşe 'dur, yakma' buy-
ruğunu vermişti.
Neden-sonuç ilişkisi ortadan kal-
kınca. Mesşailerin yadsıdığı 'mucize-
lere' de gün doğuyordu. Örneğin Hz.
Musa'nın sopasının yılan haline gel-
mesinı Gazali ilahi sebep'e bağlaya-
rak açıklıyordu.
Gazali'nin akılcılığa karşı tepkisi-
nin ürünü olan görüşlerini ortaya
koyması, belirtmesi özgür bir düşün-
ce ortamı için elbette en doğal bir gö-
rünümdür. Ne var ki. onun kendi
görüşlerine karşı olanlan sapkınhkla,
kâfirlikle suçlaması artık yavaş yavaş
bir dönüm noktasına gelmekte olan
İslam düşünce yaşamına yasaklayıcı
tohumlann. ileride baş vermek üzere
atılmasına neden olacaktır. Hele, Ga-
zali'nin geliştirip olgunlaştırdığı Eşa-
riliğin. 1122'de Abbasi halifesince
kabul edilip, resmi öğreti olarak be-
nimsenmesi, devletin özgür düşünceye
el koyması demekti. Bu durum Abbasi-
lerin ilk dönemlerinde de zaman zaman
görülmüşse de bunlar hem kısa süreli
olmuş hem de hoşgörü sınırları içinde
kalmıştı. Yoksa bunca değişik görüş
ortaya çıkıp uzun-kısa sürelerle yaşa-
yabilir miydi?
XII. _yüzyılın ikinci >ansma girildi-
ğinde. Islam. dünvasının her tarafında
>önetimin çoksesüliğe karşı sürdürii-
len baskıcı uygulaması iyice belirgin-
leşmiş, düşünsel ortam daralmış, bir
kabuğuna çekiliş başlamıştı.
SÜRECEK
REFAH PARTİSİ NASIL GÜÇLENDİ?
Imam-hatiplikrin desteklenenyükseKşi
ATİLLÂÖZTÜRK
Uluslararası İlişkiler ve Kamu Yönetim
Uzmanı
-2-
rürkiye'de eğitim sisteminin amaa.
gelişmekte olan ülkedeki üretim
sektörlerine eğitilmiş personel yetiş-
tirmek iken, bu amaçla bağdaşma-
yacak şekilde bir eğitim politikası
uygulanmaktadır. Bu durum en çok imam hatip
okulu ve Kuran kurslannda kendisini göster-
mektedir.
Yıllara göre imam hatip okullanndaki artış
şöyledir: (2)
Yıl Okul sayısı öğrenci sayısı
1951 7 '
1960 19
1972 72
1975 130
1980 372
1982 398
1993 467
Toplam: 396.408'dir.
Türkiye'de 1990-91 eğitim döneminde mes-
leki-teknik ortaokullara devam eden öğrencile-
rin %76.9'u, çeşitli dernekler tarafından destek-
lenen ve bu nedenle yurt olanaklan bulunan
imam-hatip ortaokul kısımlannda toplanmış
bulunmaktadır. Bu dönemde toplam mesleki-
teknik ortaokul öğrencilerinin yalnızca % 1.2'si
endüstri meslek, %7.3 kadan ticaret orta okul-
lanna devam etmektedir. (3) Halbuki çeşitli sa-
nayilerin hızla geliştiği Türkiye'de en çok en-
düstri meslek ve ticaret okullanna ihtiyaç bulun-
maktadır.
Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde açı-
lan imam-hatip okulu sayısı 43. laiklik teminatı
Tansu Çiller'in başbakanlığı ve laik cumhuriye-
tin valilerinden şimdiki Milli Eğitim Bakanı
Nevzat Ayaz'ın 7 aybk döneminde açılan imam-
hatip lisesi sayısı 32'dir. Yani bir ayda 5 veni
okul açılmıştır. Turgut Özal döneminde ise açı-
lan okul sayısı 1.6'dır. (4)
1993 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı
Kuran İcursu sayısının 4557 olduğu ve buralarda
5029 kişinin Kuran kursu öğretmenliği yaptığı
yetkililer tarafından açıklanmıştır. (5) Türkiye
genelinde çocuk yaşta 400.000 kişinin Kuran
kursuna devam ettiği bilinmektedir. 400.000 ki-
şinin de imam-hatip okullannda eğitim gördüğü
dikkate alınırsa, Türkiye'de yılda 800.000-1.000.
000 (ilahiyat fakültesinde okuyanlar dahil
edilirse) arasında kişi din eğitimini görüyor.
Türkiye'de din eğitimi; okul, cami ve Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından laik cumhuriyeti yı-
karak. onun yerine şeriat düzeni getirilecek şe-
kilde devletin mevcut kurumlan ve parası ile
yapılmaktadır.
İmam-hatip okullan dinsel eğitim yapan bir
teknik okul olmasına rağmen; siyasiler, gerici ve
dinci gruplann oylannı elinde tutmak için, bun-
lann baskısı ile bu okullardan mezun olanlara
Harp Okullan hariç bütün fakülte ve yükseko-
kullann kapısını açmışlardır. İmam hatip öğren-
cileri, 1980 sonrasında ilahiyat fakültesi yerine,
özellikle daha çok hukuk, tıp, siyasal bilgiler,
mühendislik fakültesine yönelerek geleceğin yö-
neticileri olmayı hedeflediler. İran ve Suudi Ara-
bistan'dan sağlanan paralarla; anılan öğrenci-
ler, üniversite giriş sınavı öncesinde belli dernek-
ler tarafından özel kursa tabi tutulmak suretiyle,
planlanan fakültelere kaydolma büyük oranda
gerçekleştirilmektedir.
1992 yılında yapılan ÖYS'de bir yükseköğre-
tim programına yerleştirilen toplam 261.474
adayın 26.027'sini imam-hatip lisesi mezunlan
oluşturuyor. (6) İmam hatip lisesi mezunlannın
ancak %30-35'i Dinayet İşleri BaşkanlığYnın
çeşitli kadrolannda görev yapmakta. geriye ka-
lan %65'i acaba ne yapıyor? Bunlann büyük
kısmı üniversiteye gjtmek istiyorsa. başlangıç-
tan itibaren neden normal liseye gitmiyor da
imam-hatip liselerini tercih ediyor? Acaba
imam. vali, kaymakam ve diğer vb olmak için
mi? Türkiye'de bu sorulara kim cevap verecek-
tir?
Çeşitli tarikatlar, ilkokul mezunlan arasında
seçtikleri başanb öğrencileri kendi denetimlerin-
deki okullarda eğiterek üniversiteye haarla-
maktadırlar. "Fetfaııllançüarın; ilkokul mezunlan
arasından seçtikleri öğrencileri kendi denetinüe-
rindeki Nilüfer, Fatih, Erkek, Samanyolu, Ya-
manlar ve Serhat adlı özel liselerde eğiterek üni-
versiteye hazırladığı ortaya çıkıyor." (7)
Prof. Dr. Cemal Mıhçıoğlu'nûn 1987'deSBF-
de yaptığı bir incelemede, bu fakültede okuyan
öğrencilerin %40'ının imam hatip çıkışlı oldu-
ğu, bu oranın 1992 yılında %60'a yükseldiği tes-
pit edilmiştir. Hukuk fakültesi ve diğer sosyal
bilimlerde eğitim yapan fakültelerde de durum
bundan farklı değildir.
Plansız olarak açılan imam-hatip okullan ve
Kuran kurslan, zamanla dünyayı dinsel gözlük
ile değerlendiren dinci grubun çığ gibi büyüme-
sine neden olmuştur. 1980 sonrası üniversite ve
çeşitli yüksekokullardan mezun olan imam ha-
tip çıkışlı öğrenciler, askeri yönetimin hoşgörü-
sü ve ANAP hükümetlerinin sağladığı destek ile
çeşitli devlet kademelerinde görev aldılar. Şimdi
çeşitli devlet kademelerinde Atatürkçü yönetici-
ler yerine hoca kaymakam, hoca vali. hoca dok-
tor, hoca emniyet müdürleri, daire başkanlan,
genel müdürler. köşe başlannı tutmuş bulun-
maktadırlar. İktidardaki partilerin değişmesi,
onlann konumlannı değiştinnemektedir.
ANAP ve DYP'deki tutucu milletvekilleri hü-
kümete yaptıklan baskı ve tehditler ile onlann
yerinde kalmasını sağlamaktadırlar. Bunun en
canh örneği Milli Eğitim Bakanlığı'nın merkez
ve taşra teşkilatıdır. 1993'te kurulan ANAP hü-
kümeti döneminde Milli Eğjtim Bakanlığı'nda
imam-hatip ve ilahiyat fakültesi mezunlannın
çoğunlukta olduğu dinci ve tarikatçı kadronun
büyük bir kjsmı hala yerini korumaktadır. İller-
deki Milli Eğitim müdürleri ve okul müdürleri-
nin yine büyük çoğunluğu dinci-tarikatı kişiler-
den oluşmaktadır.
Kısaca iktidarda bulunan DYP-SHP koalis-
yonu döneminde de Milli Eğitim kadrolannın
%80'i dinci-tarikatçı. %15'i ülkücü, geriye ka-
lanlar da belki DYP'ye yakınlık duyabilen kişi-
lerdir.
-Atatürkçü ve çağdaş düşünceye sahip bir
okul müdürü veya Milli Eğitim müdürünü nu-
mune olarak bulursanız yazdıklanmı geri alı-
nm.
(2ı Behzal Av. "Enbüvükbölücülük'.CumhunvetGa-
zelesi. lOOcak 1994,(3) YahyaKemalKaya, "Eğ'ilimsis-
temınm acıklı durumu" Cumhuriyel Gazetesi, 2 Ekim
1993, (4)Oktay Ekşı, "Si:bunlaragûvenin"Hürriyet Ga-
zetesi. 20 Şubal 1994, (5/ Tercüman Gazetesi, 17 Kasım
1993. (6j Cumhuriyet Gazetesi. 5 Ağustos 1993.17) Cum-
hunyet Gazetesi, 5 Ağustos 1993
SÜRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Demokrasinin D'si...
Bir gün camiye bir domuz girmiş; müezzin, domuzu çı-
karmaya uğraşıyor, ama bir türlü başaramıyormuş. Cami-
nin karşısında durumu seyreden Bektaşi dedesi:
- Yobazın domuzunu görmüştüm ya, domuzun yobazını
ilk kez görüyorum! demiş.
Ramazan, tüm ülkede, yobazların baskılarıyla geçti.
Geçtiğimız günlerde, Samsun'dan Terme'ye gezmeye gi-
den gençler, Ramazan günü öğleyin yemek yediler diye,
bir taşlanmadıkları kaldı. Saldırganlar, bir de bilgisizlikleri-
ne veriyorlardı gençlerin:
- Siz aydan mı geldiniz, Ramazan olduğunu bilmiyor mu-
sunuz?
Tansu Çiller, Necmetn'n Cevheri, ellerini dua eder gibi
yarı kaldırmış, poz veriyorlar, bu fotoğraflar gazetelerde çı-
kıyordu.
Dokunulmazlıkların kaldırıldığı son iki gün, Meclis'e uğ-
radım. Çoktandır gitmiyordum. Neden ayaklarım geri geri
gidiyordu? Basın locasını genç gazeteciler doldurmuşlar-
dı. Mangalda kül bırakmayan köşe yazarlarmdan kimse
yok gibiydi. Bereket Teoman Erel'ı gördüm, yabancı bası-
na ayrılan yere oturup, birkaç dakika birlikte izledik. Yerim-
de duramıyordum: •
- Hadi bana eyvallah! Ben yedi aylığım, daha çok otura-
mam!
Kulislerdetur attım. Dinleyici locaları dolmuştu. izleyen-
lerden kimi, dokunulmazlıkların kaldırılması olayını üzün-
tüyle seyrediyorlardı. Yangından mal kaçırır gibi, ivecenli-
ğe mi getiriliyordu her şey?
Kürsüde yarkurul adınaCoşkun Kırca konuşuyordu. Kır-
ca, ağzından alevler çıkan konuşmasını yaparken düşünü-
yordum: 1967'lerdeÇetinAltan'ındokunulmazhğıkaldırılır-
ken, Emin Paksüt'le Coşkun Kırca'nın çabalarını. Çetin
Altan, Akşam'daki yazılarında, ikisini kalemine dolar, so-
yadlarının ilk hecelerini yazarak, "Kır-Pak"larderdi. Onlar
da öfkelenırler, Çetın Altan'ın dokunulmazlığını kaldırmak
için yapmadıklarını komazlardı. 196O'lı yılların ortalarında
Ismet Paşa, ünlü Ece Ajandası'nın 25 Kasım tarihli say-
fasına, şu notu düşmüştü:
"En önemli Coşkun Kırca-en menfi-terbiyesiz, müteca-
viz, olumsuz."
Metin Toker, yeni çıkan ''Ismet Paşa 'nın Son Yılları" kita-
bının 64. sayfasında şunları yazar:
"Kırca, Feyzioğlu'nun cepheye sürdüğü silahendazlar-
dan biridir. Inönü'nün 18 Aralık'ta koyduğu teşhis şudur:
'Feyzioğlu takımı azgın'. Bu takım bütün toplantılarda genel
başkana şiddetle saldırmaktadır..."
Metin foker, 1966 yılı için şunları yazar:
"Inönü 82 yaşına rağmen fiziksel bakımdan sapasağlam-
dı. Bunu ancak 1970 'lerin başında, katarakt ameliyatı geçir-
dikten sonra kaybedecek, bu da onun EcevH karşısında
yenilgisinin asıl nedenini oluşturacaktı."
Ecevit, İsmet Paşa gibi, elinden tutup siyasette yükselttiği
birini, gözlerinin görmediği, fiziksel gücünün tükendiği bir
yaşında -ölümünden bir yıl önce- kaldırıp yere vurdu. Şim-
di, dımdızlak kalıpçektikleri, koruyucusu Ismet Paşa'ya
yaptıklarınm sonucu mudur, ne bileyim?
1970lerde, Ecevit için "Karaoğlan" dendiğinde, basında
ben tutturmuştum, "Karaoğlan aşağı, Karaoğlan yukarû"
Bunun en canlı tanığı, CHP eski Içel Milletvekili Çetin Yıl-
maz'dı. İlk o gelip söylemişti bana. Ecevit, şöyle diyor;
- Sana "Karaoğlan"/ basın değil, halk taktı, söyledi!
Dokunulmazlıkların kaldırıldığı sıra, o da Meclis'te ilginç
konuşmalarından birini yaptı.
ŞevketSüreyya Aydemir, '7)ancMdam"ıyazdığısıralar-
da sık sık ismet Paşanın evine gider konuşurdu. Konuşma-
larından bırınde Aydemir, Ismet Paşa'ya Ecevıt'i sorar:
- Ne düşünüyorsunuz? diye. Paşa, şu karşılığı verir:
- Bir kompleksı var ki, onu yenemedi. insanlar, iktidar-
dayken, çevresine daha çok zarar verir. Onu birçok yere
yanımda götürdüm, bir devletin nasıl idare edildiğini öğret-
meye çalıştım. Ama, bir türlü bunu öğrenemedi. Çünkü
kompleksini yenemedi. O yüzden, iktidara geçtiği zaman
zarar verebilır.
Şevket Süreyya, bunları yazmadan öldü. Yazmam için
bana vasiyet etmiş; bu vasiyeti yerine getiriyorum...
Meclis'te son gün oylamaları yapılmış, Mezarcı'nın do-
kunulmazlığı da kaldırılmıştı. Herkes, Meclis lokantasına
akın ediyordu. İftar açacaklardı. Düğün çorba, lahana sar-
ma, güllaç yedim. Gazeteci Nihal Alp'a sordum:
- Yemekte bira filan içilebiliyor mu?
- istersenız içersiniz ama, üyeler dik dik bakarlar!
Yemekten sonra SHP kulisine geçtim; orada DEP'lıler-
den Leyla Zana, AhmetTürk, daha birkaçı Meclis Başkan-
vekili Vefa Tanır'la konuşuyorlar, geceyi Meclis'te geçir-
mek istediklerini söylüyorlardı. Bir ara Ahmet Türk'le
konuştum.
- Ahmet Bey, siz düşmanlarınızdan değil, akılsız dostlan-
nızdan çekınin!
-Haklısınız, dedi...
Olaylar, Hatip Dide'nin Güneri Civaoğiu yla yaptığı ko-
nuşma sonucunda alevlenmişti. Ahmet Türk, Hatip Dicle'yi
uyarmıştı. "Konuşma Civaoğlu'yla"diye. Hatip:
- Güneri Civaoğiu benim arkadaşım, dostum, demişti.
Ondan bize bir zarar gelmez!
Güneri, "Tuzla"olayını sormuş, Hatip Dicle, "Onaylamı-
yorum" karşılığını vermişti. Güneri, bastırmıştı:
- Kınıyor musunuz, kınamıyor musunuz?
Hatip'in verdiği -saçmasapan- yanıttan sonra, dananın
kuyruğu kopmuş, "hain"\er, "main"\er gırla gitmişti. Olay
gelip dokunulmazlıklara dayanmıştı. Dokunulmazlıkların
kalkması bir şey değildi belki, ama demokrasinin "d"si git-
mişti.
Koca Meclis'te tek tutarlı davranışı Sosyaldemokrat
Halkçı Partı gösterdı. ANAP önderi Mesut Yılmaz, bir oyu-
na geldiğinin ayırdına varıp, son gün çark etti. "ANAYOL"
özlemcileri birkaç gün avuçlarını ovuşturdular.
BULMACA
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Canlıda. bir dürtünün
etkisivle beliren işe ya da
öğrenme\e geçme isteği.
2/ Dost. arkadaş... Peru'-
nun başkenti. 3/ Argoda
karnı aç \a da parasız
kimse... Kir. 4/ Terbhe-
siz kimse... Bir yere çap-
razlama konan yassı kiriş
ya da kereste. 5/ Kimya-
sal temel madde. 6/ Bira\
adı... Eski Mısır'da güneş
tannsı. 7/ Eti, yağı erimiş.
zayıf. kuru... Olta ya da
tuzağa konulan yem. 8/ Bayındır-
lık... Bakara, rulet gibi bazı kumar
oyunlannda bankacıya karşı oy-
nayan oyuncu. 9/ Mora çalan kır-
mızı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Pa-
muk ve ipekle kanşık dokunmuş
hareli kumaş... Takımlar grubu,
küme. 2/ Birim... Gözleri görme-
yen. 3/ "— sevdi yine cân ile cânân
olacağı Bicâre bilir derdine der-
man olacağı" (Necati)... Yasal. 4/
Bir göre\ın yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer... El-
diven yapımında kullanılan bir çeşit domuz derisi. 5/ Orta
Asva'da dağlık bir bölge. 6/ Başkalan, herkes... Ayak. 7/ Bir ay
adı... Açılmamış ya da bir süre sürülmemiş toprak. 8/ Üstü ka-
palı olarak anlatma... İstatistikte uzun süreli eğilime verilen ad.
9/ Bir maslar eki... Bir duvann başını ya da iki duvann köşesini
oluşturan gömme ayak.