Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22MART1994SALI CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
'Medya sanatçıyısindirdi...'
Balkan Naci Islimyeli, Aksanaf ta açılan 'Söz' sergisinde dil temasını irdeliyor
AHUANTMEN
Yaklaşık dört yıldır 'dil' te-
masını irdelediği mekan düzen-
lemeleriyledikkat çeken Bal-
kan Naci İslimyeli. Aksanat-
taki "Söz". 25 martta PG Sanat
Galerisi'nde açılacak "Haber-
ci" başlıklı sergileriyle ilk dö-
nemlerinden bugüne dek uza-
nan bir "dönemler sentezi"
yapıyor.
Yeni ama eskiden izler taşı-
yan iki sergi de (eski işlerine
- göndermeler var) tarihsel
çağnşımlı ama güncel bir özel-
İk taşıyor. Aksanat'ın sergi me-
..kanmı kaligrafik yaalarla kaplı
«düşünce balonlanyla donatan
ve bu okunaJcsız yazılan galeri-
nin duvarlannda deşifre eden
. -daha doğrusu ipuçlan veren-
. Balkan Naci İslimyeli, Lzleyene
sorular soruyor: "Siz kimsi-
niz?" / "Nereden geldiniz, nere-
ye gidiyorsımız?"... Bu }oğun
ileti(lemeyi)şim ortamında.
İslımyeli'nin sormak istediği.
belki, "Evet, ama siz gerçekten
kimsiniz?"e geliyor...
1990'dan başlavarak "Sır'\
"Deli Gömleği", "İz" ve "Saat-
ler" sergılerinden sonra, Bal-
kan Naci İslimyeli bir kez daha
"sanatuı konuşmaya de> am ede-
ceğini" anlatıyor...
- TuvaJin sınırlanna aıtık sığ-
madığınız noktada başladığınız
mekan düzenlemelerinde istedi-
ğiniz sınırsızlığı bulabilivor mu-
sumu?
Resme başladığımdan beri,
elimdeki enstrümanlar hiçbir
zamanyetmedi. İnsan çalışa ça-
lışa olgunlaşıyor, yeteneği ne-
deniyle çok hızlı da yol alabi-
liyor. Belli bir doyum içinde
olabiliyorsunuz ama daima
eksiklik duyuyorsunuz. Bir kıs-
mı sizden kaynaklanır bunun,
bir kısmı da çalıştığınız alanın
yasal sınırlanndan gelebilir. Bu
sırurlar beni hep rahatsız etmiş-
tir. Bunlan aşmak için belli bir
cesaret. direnme noktasını kır-
mamız gerekiyor bu da tabii za-
manla oluyor. Belki kadrajın
içindeki seriivenin bitmesi gere-
kiyor.
Benim müziğe ve edebiyata
yatkınlığım var. Bunlan resim-
den ayn tutmak benim ağınma
gidiyordu. Kendimi parça-
lanmış hissediyordum. Bunlan
toparladığınız zaman da bir
akademik ahlak cıkıyor
karşıruza... İnsan dünyayı gö-
rüp tanıdıkça, çok daha deney-
sel sanat ürünleriyle ve bunu
yapanlarla karşılaşükça sınırla-
nn ne kadar gözüpek bir biçim-
de zorlandığıru görüyor. Bun-
lan kendi üretimimde ve dün-
yayla ilişkilerimde görüp sı-
nadıkça ve kendi yeteneğimin
boyutlan nedeniyle taşıdığım
sıkıntı da bir taraftan eklenince
böyle bir patlama oldu.
Zaten benim dönemlerim
üçer dörder yıldır. Bir noktada
fazla duramam. Ve radikal sı-
çramalar yapanm. Mekan
olayına atİamam veya dil
olayını resmin içine sokmam,
sıkıldığım bir dönemin arkası-
ndan geldi. Fakat ben en yara-
maz dönemlerimde bile gele-
nekleri ve tarih duygusunu hep
yanımda taşımışımdır. Res-
mimde her zaman boyutu bir
zaman olmuştur.
-Neden böyle?
Belki etrafımda bunu göre-
meyişimden... Bir kısmı reaksi-
yonel bir kısmı da sanatın bii-
yük bir zaman boyutuna ya-
yılan bir değer taşıması gerekti-
ğine inanamdan ötürü. belki de
ailemizde tarihçiler var onlann
araştırmalan etkisiyle...
Bir küller ressamıyım ben.
Artıklar beni ilgilendiriyor. Ka-
lanlardan işaretlerden bütüne
varma olayı... Mekan olayı da
bu noktalarda giriyor devreye.
Eseri kuşatan bir rahim, me-
kan. Ceninin oluştuğu biralan.
- Bu çerçevede, bu sergi için
daha tarihsel bir mekan seçmeyi
düşürunediniz mi?
Ama bende karşılaştırmalar
da çok önemli. Mesela tarihsel
ve güncel olanın çelişkisı... Gör-
sel ve yazınsal olanın çelişkisi ve
diyaloglan... Kendi dönemleri-
min çelişkileri ve diyaloglan...
Bir dönemler sentezi yapıyo-
rum mesela. Buradaki konuş-
ma balonlan çok güncel bir ile-
tişim şeması... Belki modern bir
mekan düşünmemin sebebi de
ooldu.
Form modem, yazı dokusu
tarihsel çağnşımlı... Bunlann
karşılaştırması için de tarihsel
da kendi içinde bir hesabı var.
Bir defa son derece güncel kul-
lanımı olan sorular gibi geliyor
bir kısmı. Mesela kapı
çalındığında. "Kimsiniz?" Ama
kendinize kim olduğunuzu sor-
duğunuz zaman bu yaman bir
sorudur. Orada felsefe başlar.
Bu arada konsantrasyonu
kıran ironik sorular da var:
'•Brahms'ı sever misiniz?"/ "It-
ri'ye ne dersinizT"/ "Sizi incirti-
ler mir' / "Anneniz gûzel 101?"
Çocuk sorulan da var içinde:
"Kediler neden uyurr/ "Çocuk-
lar neden büyiir?" / "Gece neden
karanlıktır?" Bunlar çok temiz
sorulardır aslında ama birer
semboldür.
- Yaklaşık dört vıl üzerinde
onlar için üretiliyor. bilgiler on-
lar için çarpıtılıyor. Eco'nun
söylediği gerçekten çok doğru:
çağdaş bir ortaçağ yaşıyoruz.
Burada iletişim denen şey ta-
mamen iletim... Tek kanallı bir
sistem var. Bu. sanatın ürettiği
değerlerin de yolunu kesiyor
çünkü sanatın ürettikleri, alter-
natif değerier resmi kanallann
ürettiği şeyler değil.
Sanat özellikle Türkiye'de
medya saldınsı karşısında bana
sindigibi geliyor. Korktu ve sin-
di ve çaresiz kaldı. Bizim çok
daha yırtıcı şeyler yapmamız
laam. Timler halinde bir saldın
başlatmamız lazım. Türk sa-
natının avangardı yok. Değer-
leri sarsan adamlar yok. Bizim
sahtekar, çok sığ bir toplumuz.
Boynunda taşıyamadıklan hiç-
bir şeyi değer kabul etmiyor in-
sanlar. Tabii bu kadar dert
arasında yine en umut verici şey
gençler. Kirlenmemiş kesim.
Ben onlann yüzünde bir aydm-
lanma gördüğüm zaman çok
mutluoluyorum.
- Bu süreçte sanatçı daha da
anlaşılmaz, uzak bir konuma mı
itiliyor?
Anlaşılamamak itilmekten
doğan bir konum değil. Sanatın
doğasında olan birşey. Dünya-
yı kabullenemiyorsunuz, etrafı-
nızdaki değerleri sorguluyorsu-
nuz ve bir mesafe doğuyor. Siz
söylemeseniz bile insanlar yü-
zünüzden anlar bunu. Yabancı
1
anat, özellikle Türkiye'de,
medya saldınsı karşısında
sindigibi geliyor bana...
Korktu, sindi ve çaresiz kaldı...
Bizim çok daha yırtıcı şeyler
yapmamız lazım. Timler
halinde bir saldın
başlatmamız lazım. Türk
sanatının bir avangardı yok.
Değerleri sarsan adamlan yok.
Bizim ihtiyacımız olan bu...
letişim konusunu
düşünmemiz lazım. Sanatın
ürettiği bütün söylemler, dil
oluşturma çabasKİır ama ^
.bugün yaratıöOTRrîn çö£T"
ötesinde, tamamen saldırgan
diller oluştu; medya
aracılığıyla. Artık insanlar
kendilerine buyurulan şeyleri
tekrarlamak için yaşıyorlar.
Duygular onlar için
üretiliyorlar, bilgiler onlar için
çarpıtılıyor.
bir mekan seçmeli miyim seç-
memeli miyim? Bu tür bir me-
kan benim ışime geldi bu sergi
için. Aynca şunu da iıiraf ede-
yim sınırsız alternatif yok ki.
- Duvarlarda yer alan yazılar
arasında çok güncel kullanım bi-
çimlerine de yer verilmiş. İzleyi-
cinin bu tür sergilere henüz o ka-
dar da alışık olmadığı gözönün-
de bulundurulursa, bu yazılar
sergiyi bir bütün olarak görmevi
engelleyip. dikkatin dağılmasına
neden olabilir mi?
Birtakım dıliere alışması za-
man alacak insanlann. Bütün
verileri bir dikdörtgen kadrajın
içinde görmekten artık vazgeç-
meleri lazım. Mekanın tümüne
yayılan birimleri dikkatle göz-
lemeleri laam. "Sır"da >erdeki
tabletleri sağır dilsiz aktör de-
şifre ediyordu, bu sergi de onun
devamıdır. O yaalı metinlerden
seçtiğim bazı pasajlar duvarla-
ra geçmiştir... Bir tür deşifre
etme formülü vardır.
Metinlere gelince: bunlann
durduğufluz önemli bir tema da
ilerişim.Siz bu sorun üzerinde
düşünmeye başladığınız nokta-
dan bu yana bile korkunç bir dil
kirlenmesi, kimscnin aslında ile-
tişemediği bir 'iletişim hastalığı'
aldı başını gidiyor. Bu sanatınıza
nasıl yansıdı?
Bizim bu iletişim konusunu
hakikaten çok çok düşünme-
miz lazım. Sanatın ürettiği bü-
tün söylemler dil oluşturma ça-
basıdır ama bugün yaratıcı dil-
lerin çok ötesinde, tamamen
saldırgan diller oluştu: medya
aracılığıyla. Artık insanlar ken-
dilerine buyurulan şeyleri tek-
rarlamak için yaşıyorlar. Her-
hangi bir olay karşısında nötr
olmalanna imkan yok. Ya ön-
ceden bilgilendirilecekler >a 0
gerçeği başkasından öğrene-
cekler. sadece onu doğrulamak
için...
Hiçbir zaman kendi kimlikle-
nyle bir olayın. bir kişinin, bir
dünyanın karşısında duramaz
hale geldi insanlar. Duygular
buna ihtiyacımız var.
- Pek çok sanatçının bu siste-
me karşı çıknıak yerine sistcmin
birer parçası olduğuna tanık olu-
yoruz...
Yalnızlık korkusundan in-
sanlar büsbütün valnızlaşıyor.
İletişimin amacı herhalde in-
sandan insana bir bağ kurul-
ması... Ama aksine. insanlar
daha çok \alnızlaşıyor çünkü
kendine ait olan herşey elinden
alınıyor. Esas korkunç yalnızlık
insarun kendisi olamaması...
Medyanın başardığı şey bu.
Bakın biz bir riske giriyoruz
değil mi? Güzel mini mini cici
cici tuvaller yapıp satmak var-
ken... Bunun maddi manevi bü-
yük riskleri var. Ve bu trilyoner
insanlar bu riskin binde birini
göze alamıyor ya da bizim ko-
Ieksiyon merakıyla övünen
burjuvalanmız en son defileleri
izliyorlar ama çağdaş sanatta
en son neler yapıhyor diyor iki
galerinin kapısının önünden
geçmiyorlar. Çok ikiyüzlü, çok
olduğunuzu... Ürettikçe kuş-
kulannız yoğunlaşıyor gelişme
temponuz hızlanıyor. Yalnızlık
ve yabancılaşma bir ölçüde sa-
natın içinde. Kitlelerle aranızın
açılması bir tür sorumluluk olu-
yor bir anlamda. Onlara anlat-
ma derdiyle ya popülerlik kata-
caksınız ya iletişim temalann-
daki bir takım trikleri kullana-
caksmız bunlan yapmadığınız
zaman o aradaki açıklık kitlele-
ri aynı zamanda tahrik eden bir
şey, birçekimalanı.
Sanatın ben büyüsünü bura-
da görüyorum. insanlar gör-
mezlikten gelmeye çalışsalar da
görüyorlar. akıllannın bir ye-
rinde saplanıp kalıyor. bir sancı
gibi. Ben aslında yaratıcı kesim-
lerden gelen tehlikedaha büyük
çünkü yeni, sorgulayıcı işler
statükocu sanatçı kesiminde bir
tür kimlik hesaplaşması ya-
rattığı için onlardan daha sert
tepkiler ahyoruz.
- Sergi için yazdığınız merin-
de, "dil eskiyip okunmaz olsa da
geriye insandan insana yönelen
bir temas isteği kalıyordu..." di-
yorsunuz... Sanatın artık yeni-
den ağırlıklı olarak dın gu temel-
li olduğu görüşü var, hatta bir
eleştirmen dünya sanatında bu-
gün "Duchamp'nın diliyle, Pi-
casso'nun duygularını anlatma
eğilimi" sezdiğini yazıyordu. Si-
zin işlerinizde de belki derine in-
diğiniz hissedilen bir duygu yo-
ğunluğu sözkonusu değil mi?
Anlamak bazen çok dert açar
insanın başına. Sevmek bu an-
lamda daha önemli ve özel gibi
geliyor bana. Picasso'nun "Kuş
seslerini anlıyor musunaz?" de-
mesigibi... Benlıer zaman şunu
söylemişimdir: Ressam olarak
çağdaş bir sanatçıyim ama kim-
lik olarak Doğuluyum. Duygu-
lar benim için her zaman önem-
lidir.
Modernizm ve sonrasının bi-
limden esinle takındığı o suni
nesnellik. o duygusuzluk ki
çağdaş sanattaki büyük bir ke-
simde var. beni rahatsız ediyor
ayru anlamda çok sentimental
bir duyarlıhkta çok cıvık cıvık
bir duyarlılık da. Ama duygu
dediğimiz şey, insandan insana
doğadan insana bir titreşimdir,
sismografik bir iletişim grafiği-
dir. Ben bunu kastediyorum.
Duygular uzun süredir dün-
ya sanatında neredeyse ayı-
planacak... Ben buna hiçbir za-
man katılmadım bugün de
katılmıyorum. Çağdaş sanatçı
olmak içinBatırasyonalizminin
nesnelliğini taklit etmek gerek-
mez.
-Dünya sanatına baktığmızda
siz de böyle bir eğiiim hissediyor
musunuz?
Evet bir kınlma görüyorum.
O aşın nesnellik aşın gerçekçi-
lik ve duygulann men edilmesi
olayının yavaş yavaş kınldığını
görüyorum çünkü bireyse^ ifa-
delere tekrar dönülmeye baş-
landı bireysel mitoslara tekrar
dönülmeye başlandı. Bir yeni
bireycilik yaşamaya başladı
dünya sanatı. Bu anlamda o
perspektif içinde çeşitli boyut-
larda özel bir duyarlılık girdiği-
ni görüyorum.
Zaten sanatı yapan şeyler, bi-
reysel tarihtir, kendi içinizdeki
ag y»ğıg^Mpu
p vc sonokdüoya^îla kurdu-
ğunuz ilişki... Katmanlar bun-
lar. Kendinizi, duygulannızı
yok sayamazsınız. Bunlar hep
kullanım alanı içinde oluyor.
- Gecen y ıl düzenlediğiniz *Sa-
natsal Disiplinliler Birbirine
Bakıyor' toplantılarında, plastik
sanatlardan bir sanatçının ilerde
bütün dalların üstünde. bir yö-
netmen gibi olacağını savunmuş-
tunuz saniNorum ve bu epe\ tep-
ki almıştı. Orada işaret etmek
istediğiniz neydi?
Yanhş anladılar söyledikleri-
mi. Ben maestro plastik sanatçı
olacak demedim. Dedim ki.
ilerde birçok anlafm araç gere-
cini ve kadrosunu üst düzeyde
kullanabilen -aynı bir smema
yönetmeni gibi- bir maestro
olacak. Bir ekip yönetecek sa-
natçı. Büyük bir beyin olacak.
Bu. plastik sanaılardan olacak
demedim. Der miyim öyle bir
şey? Yalnız şu dedim: Hep sine-
maya atfedıliyor; sinema bütün
bu disiplinleri kullanan sa-
nattır. en bileşik sanattır gibi...
Bir ara da Mahler bunu opera
için diyordu. Ben dedim ki, sa-
natlar birbirlerini izlemiyorlar.
Eğer izleselerdi. 70 yıl öncesin-
den başlayarak plastik sanat-
larda sinema dahil pek çok di-
siplinin büyük bir başanyla
kullanıldığını -müzik öğesinin,
film öğesinin. dramanın-görür-
dünüz. İşte Cocteau"nun Picas-
so'yla olan denemeleri. Duc-
hamp'm. Man Raym. Emst'in
yapıtlan... Bunlan izleselerdi,
sinema de>ip durmayacak-
lardı...
6
Şairin en çok durduğu yerdir yalnızlık...'
ECETEMELKLTtAN
ANTCARA - "İnsanlar için yaşam bir gün
ıssız bir kıyıda volta atmak olur benim de en
büyük hovardalığım inan ki ölümüm olur"
Cevdet Kudret Ödülü'nü kazanan Şair Hüse-
yin Atabaş'ı. bütün eşyalann kayıtlı olduğu. sus-
kun bir devlet dairesinde buluyoruz. "Bu öcüncü
işim devlet dairelerinde" diyor "gönlü yirmilik fi-
ünta" mavi gözlü şair. "Çünkü bir tek şiir sabit".
"İyi adam için şüîrler"indeki en büyük hovar-
dalığı "öliimü" olsa da, aklının bir yanı. bilmem
kaç numaralı masada otururken bile "kale için-
de yere düşmüş şiirleri topluyor."
Şair Atabaş, geçtiğimiz günlerde bu yıl şiir
daîında verilen Cevdet Kudret Edebiyat Ödü-
lü'nü. Hüseyin Yurttaş ile paylaştı. 30 yıldır siya-
si ve ekonomik baskılara karşın şiir suçlan işle-
meyi sürdüren Atabaş, sözü Hasan Hüseyin'in
bir cümlesinı yıneleyerek başlıyor:
"Şairin işi zor. Onlar, mitralyözlerle üsrümüze
geliyorlar. Biz 7. 65'lik tabancayla karşüarma
çıkıyoruz"
- Şiir gibi bir 7.65'likle mitralyözlere karşı dur-
mak bir seçim mi yoksa bir tür zorunluluk mu?
ATABAŞ- İnsan, bir işe başlarken, 'başarılı
olacak mıyım?' diye düşünmez. Bense, yazmayı
bir zorunluluk ve bir görev olarak görüyorum.
Bende bir varsıllık varsa, onu bütün insanlarla
bütün insanlarla
paylaştığım za-
man mutlu olu-
\onjm. Sanat.
insanın sahip ol-
duğu güzellikleri
paylaşmasıysa.
bunu yaptığımı
düşünüyorum.
- Devletin çe-
şitli birimlerinde
çalıştığınızı söy-
lediniz, yazmâk
böyle bir ya-
şamın neresinde
duruyor?
Bir tarihte. sa-
natımızı ekmek
parasıyla siyası
baskılann ara-
sına sıkıştınyo-
ruz. demiştim.
Bugün bu baskı-
lar çok değiş-
medi. İnsan ger- Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü alan Hüseyin Atabaş
çek anlamda sanatçıysa. 24 saat sanatçıdır. Dize
gelir seni bulur. En bajindan beri şiir asıl uğ-
raşırndı. diğerleri geçici meslekler. Bir tek şiir sa-
bit. İşle şiir başka şe>ler. Bu. şiirimi yaşamdan
soyutladığım
anlamına gel-
mez elbette.
Sanatçı olarak
yaşamı yeni-
den yorumlu-
yoruz. Diğer
insanlann gö-
remediği şeyle-
ri görüyor ve
göstermeye
çalışıyoruz.
Aynca, sa-
natım için sa-
natçı gibi yaşa-
mak gibi bir
lüksüm ol-
madı. Ben ya-
şamın içinde
varolduğumu
düşünüyo-
rum.
Yazdığım ve
yorumladığım
bu hayat. Bu-
nun dışında kalmak, bana sanat adına yanlış ge-
liyor. Bir takım yadırgı işleri sanat adanı yap-
mak çok anlamlı değil bana kalırsa. Hayattan
kopuk bir sanatın da ne işe yaradığmı bilmiyo-
nım.
- "Şairin en çok olduğu yerdir yalnızlık" dizesi
üzerinde dursak biraz.
Sanatçı olmak, sanatçı gözüyle hayata bak-
mak. yalnızlığı da beraberinde getiriyor. Hayatı
herkes a>Tiı şekilde görse. sanatçının ayncalığı
olmazdı. Sanatçı herşeyden önce kendiyle he-
saplaşan insandır. o yüzden sanatçının kendisini
yalnız hissetmesi bana çok doğal geliyor. Bu
bana kalırsa gerekli de. Bu, elbette hayattan
kopma anlamında değil. hayatı yorumla ve an-
lama bakımından. Sanatçının günlük yaşamdan
bağımsız. fakat ondan kopuk olmayan bir düş
dünyası var. Aynca dünyada gelişen olaylar da
aydın insan olan şairi yalnızhğa itiyor. Sosyalist
blokun çökmesi örneği önemli. Sosyalizm çök-
medi ama emek açısından düşünecek olursak
yıllann birikimi ortadan silindi. Örneğin. bu da
kendimi yalnız hissetmeme neden oluyor.
- Buna karşın şürleriıüzdeki yaşam umuda
sıkıca yapışıyor.
Hayatın hiç tükenmeyeceğini düşünüyorum.
Temel değer olarak emek alındığında insanın tü-
kenmeyeceğini düşünüyorum. Bu beni mutlu
kılıyor. Aynca Octavia Paz'ın dediği gibi, " Sa-
natın bizatihi kendisi muhaliF'. Şıırin de ımge
diye bir silahı var. Bir insanın kafasında, şiirin
içindeki güzel bir imge çiçek gibi patladığı za-
man herşey daha güzel olacak.
ATILLA BİRKİYE
Yaşamını yitiren yazarların ardında kalan yapıtlan ve
"kitaplıkları" genellikle bir "sorun" oluşturur. Ortada
sözlü ya da yazılı bir vasiyet vardır ya da bu "vasiyet"
varmış gibi davranılır. Örneğin sağlığında yayımlamadı-
ğı şiirier yayımlanır; mektuplar yayımlanır; günlükler
yayımlanır.
Buradaki soru şudur: Yazar ya da şair sağlığında ya-
yımlanmasına ilişkin sözlü veya yazılı bir "vasiyet" bı-
rakmamışsa, bunu yayımlamak "doğru"muĞurl Bunun
yanıtı her iki biçimde de olabilir evet ve hayır.
Bu sorunun ilgi alanmı daha da genişletebiliriz. Var-
sayalrm ki, yaşamını yitiren edebiyatçı ardında birçok
yapıt ve binlerce kitap bıraktı. Aynı şekilde ardında bı-
raktığı bir vasiyet varsa, sorun olmaması gerekir, buna
göre onun sağlığında istediği gerçekleştirilmelidir. Bu
vasiyetin sözlü olması da pek bir şey değiştirmemelidir,
onun kalıtçıları için. Sözlü vasiyete de uymalan gerekir.
Ya ardında herhangi bir vasiyet bırakmamışsa? O za-
man gerçek bir sorun ortaya çıkar. Çekmecesinde sak-
ladıkları yayımlanacak mıdır? Tuttuğu günlükleri yayım-
lanacak mıdır? Kitaplığı hangi biçimde "kullanılacaktır."
Bir kitaplığa mı bağışlanacaktır? Açık arttırmayla mı sa-
tılacaktır? Yoksa bir sahafın ellerine mi teslim edilecek-
tir? Ya da bir kültür kuruluşuna mı verilecektir?
Kuşkusuz sorun, kalıtçılarının onun estetik, kültürel ve
yaşama ilişkin bakışına göre değerlendirmeleriyle çö-
zümlenebilir. Tersi bir tavır, o yazara, şaire ihanet de-
mektir. Ardında yayımlanamadan bıraktığı yapıtlan, "ki-
taplığı"nöan daha tehlikeli bir sorun oluşturmaktadır.
Öyle ya, yayımlansın mı yayımlanmasın mı? Hele hele
günlükler ve mektuplar, en duyarlı olanlarıdır. Belki de-
yazan sağ olsaydı onlann yayımlanmasını istemeye-
cekti. Belki de tam tersi, onlann yayımlanması onu mut-
lu edecekti. Ama yaşamadığına göre böyiesine bir bilgi
edinmek olanaksızdır ve kalıtçılar, kendi bakışlarını ya-
şama geçirirler. Burada da geçerli olan, yazarın "iz'ini
sürmektir.
Son zamanlarda peşpeşe edebiyatımızın çok değerli
üyelerini yitirdik. Bu sorular onlann kalıtçıları için de
kuşkusuz bir "sorun "oluşturdu. Kimsenin iyi niyetinden
kuşkumuz yok, ama yine de bir şeyleri yaşama geçirir-
ken çok duyarlı olmak gerekir. Nitekim böyiesine duyarlı
kalıtçıları görmek, doğrusu insanı mutlu ediyor Babası-
nın izini süren çocuklar, eşler... Ama ya konuya yeterin-
ce duyarlı bakmayanlar...
örneğin bir yazar kitaplarını falanca kitaplığa bağışla-
mayı vasiyet etmiş. Bunu yerine getirmek güç müdür?
Yazarın ardından o kitaplar toplanıp oraya verilir. Ola ki
burası Türkiye'dir, yöneticiler kitapların bir kısmını al-
mayabilirler -böyle bir olasılık vardır-, o zaman da alın-
caya kadar savaşım verilir. Daha üst kurumlara gidilir.
llgili bakanlıklara, yerel yönetimlere başvurulur, ka-
muoyu oluşturulur. Büyük bir olasılıkla da sorun çözü-
lür.
Ne var ki, hiçbir zaman, vasiyet edilen "kitaplığı" be-
ğenmeyerek, bir başka yere verilmez. Her şeyden önce
ortada bir vasiyet vardır. Yazar sağlığında vasiyet ettiği-
ne göre -bu işlerden de birazcık anladığına göre-, bir bil-
diği, bir istemi vardır. Bu konuda bir düşüncesi vardır.
Yeniden, yukarıda belirttiğimiz geride kalan kitapların
basım sorununa dönelim. Kitapları gelişigüzel derle-
mek; derleyenin kendi kafasına göre yayımlaması ol-
mai Hele bir şiir, bir öykü vb. bir metinse. Buradaki öl-
çüfS^azanrvaağtiğtnctafci blsımları örnek almaktır. Nasıl
yap"mıştır, nasıl düzefllemiştir, ona bakmak gerekir. En
iyi örnek yazarın, şairin sağlığında, kendi gördüğü
basımdır.
Nitekim, bizdebunaen iyi örnek, NâzımHikmet'in, Tüm
Yapıtlan'd\r (Adam Yayınları). Böylece büyük şairin
başta 835 Satır olmak üzere şiirlerinin biçimini, harflerin
büyüklüğünü-küçüklüğünü, basamakları, yani biçimsel
özelliklerini özgün biçimiyle görmüş oluyoruz.
Şimdilerde Sevim Burak'ın yapıtlan gündeme geldi.
Doğrusu merakımı çekiyor, bir yazarın ölümünden son-
ra yapıtlan hangi anlayışla ve hangi hakla "yorumlana-
biliyor?" Bu konuda her şeyden önce duyarlılık ve ince
eleyip sık dokumak gerekiyor. Gerekmiyor mu?
'Herkesin Viyanası'
Kültür Senisi-Avusturya Kültür Ofisi. "Wien
Jedermanns Stadı", "Herkesin Viyanası"JconuIu bir
söyleşi düzenliyor. Yann saat 17.30"da Avustuna Kültür
Ofisf ndegerçekleştirilecek söyleşiye konuk olarak Adalet
Ağaoğlu, Enis Baturve AhmetCemal katılacak.
Gerçekleştirilecek yuvarlak masa söyleşisinde. Adalet
Ağaoğlu'nun "Bir Romantik Viyana Yazı" adlı romanı ve
Enis Batur"un "Viyana İçin Siyah Vals"inden esinlenerek
kültür şehri Viyana üzerine kişisel yorumlannı sunacaklar
ve karşılıklı söyleşecekler.
Ercüment Uçarı'yla Söyleşi
Kültür Servisi - Şair Ercümert Uçan bugün Küçük
İskender'in konuğu olacak. Veli Bar'da Küçük İskender"in
yöneteceği söv leşi saat 20.30'da gerçek leşecek. Şairler. bu
söyleşide "İkinci Yeni Şiiri ve Marjinallik" üzerine
konuşacaklar.
'Kadın Ressamlardan Bir Kesif
Kültür Servisi - Capitol içinde yer alan An Gallery'de
bugünden itibaren ünlü kadın ressamlanmızın eserleri
sergilenecek. Dünya KadınlarGünü'nün hemen
sonrasında Eren Eyüboğlu dışındaki "üreten" ressamlann
bir kısmını anımsatma ve kendilerine özgü bir duvarlıhkla
ortaya koyduklan zengin dünyaya, farklı biçimlere
tanıklık etmesi, aynca onlann varolma çabalanna küçük
birkatkı getinnesi düşünülen sergi. kadın ressamlara
adanmış. Eren Eyüboğlu gibi kaybettiğimiz bir ustanın
yanısıra sergide: Merih Akçam. Naile Akıncı. Nüket
Aksoy, Zehra Aral. Can Ayan, Filiz Başaran Gönül
Bingöl, Bike Burak. Süheyla Er. Çiğdem Erbil. Ruzın
Gerçin. Türkan Göksan. Hale Sontaş yerahyor.
'Edebiyat ve EleştirVdergisi
Kültür Servisi-Dört a\da bir ya\ımlanan " Edebiyat ve
Eleştiri" dergisinin bu sa\ısında Enis Batur'un "Nazım
Hikmefin Treni", Ahmet Yıldız'ın "Güvensızliğin
İdeolojisi", Muzaffer İlhan Erdost'un "Nazım Hiknıefin
Şiirinde Devrim Anlayışı". Ahmet Telli'nın "Mısır'ı Soyan
Resım ve Resmi Tarih". Ahmet Kerem Çebi'nin
"Barthes'ın Yeni Eleştiri İçindeki Yeri \e Marksistliği
Üzerine". Ferruh Tunç'un "New York Magazin". Alex
Demıroviçin "Şimdi Diyalektik Zamanı". Theodor
Adorno'nun "Beethoven'e Yaklaşımlar", Hüseyin
Akabaş'ın"Fotoğrafta Cç Ada". Teyfık Şenyuva"nın
"37 I Sıvas".ÖzkanMert"in"BırIrrnaklaDüello
Ediyorum". Feridun Andaç'ın "Yılanı Öldürseler".
M.Mahsun Dpğan"ın "Seninle Bir Yaz". Muammer
Karadaş'ın "Öte Öte öte". Miklos Radnoti"nin
"Bilcmiyorum". Hüseyin Ferhad'ın "Flagellumdei
Attila".GürselSağlarnöz"ün"Kdyseri Bir Gün
Yıkılacaktır". SevinçÖzer"in"Bastınlmış Aydın
Öyküleri". H.NamiGünerin "Zorunlu BirKaçış
Senaryosu İçin Sinopsiş Başlangıcı" ve Nizamettin
Uğur'un "Yanlışlann Öncelenmesi" adlı yazılan yer
alıyor.