25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet tmtiyaz sahibi: Berin Nadi Genel Yayın Yönetmenı Özgen Acar •Gencl Yayın Koordınatörü. Hikmet Çetinkaya • Genel Yayın Daruşmaru- Orhan Erinç •Yaaışlen Müdürleri: Ibrahim YıMız. Dinç Tayanç(Sorumlu) • Haber Merkea Müdiirü: İpek Çalışiar • Görsel Yönetmen. Ali Acar • Dış Haberlcr: Ergun Balcı 9 Ekonomı: Abdurrahman Yıldınm 0 İstıhba- rat: Yalçın Çakır • Yurt Haberlen: Mehmet Saraç • Makaleler Sami Karaören • Spor Abdülkadir Yücelman • Du/ehme: Abdullah Yazıcı Ankara Temsılcisı Mustafa Balba> • HaberMuduru Doğan Akın Atatürk Bul- van No:125, Kat: 4. Bakanlıklar-Ankara Tel 4195020 (7 Hat). Telex- 42344, Fa\. 4195027 »Izmir Temsılcisı Serdar Kızık, H Zıya Blv 1352 S 2 3 Tel 441 1220 Telex: 52359. Fax. 4419117 •Adana Temsılcisı. Çetin Yiğenoglu İnonüCd II9S. No. 1 Kat: I. Tel. 3522550-3522601-3522492. Telex: 62155, Fax: 3522570 MuesseseMüduru Eıul Erkut •Koordınatör Ahmet Konıkan • Muhasebe B-T*ent Yenrr • idarc: Hüsevin Gıirer •Işletme önderÇetik • Bilgı-lşjem Nail lnal •Bılgısayar Sıstem: Mûriivet Çiler • Reklam Reha Işıtman ^»j«nl«jm«B»s»ll:YenıGunHdber ^]ansı BdMn\c'l d\ıncıhk \Ş Tû'rlocjjfıCdd 39 4ICdğ<iloğlu?43?4İM PK 246 İitanbuITel (0 212)5120505(20hdtlTele\ 22246. Fjx (0 212)5138595 6ŞUBAT1994 İmsak:5.36 Güneş: 7.03 Öğle: 12.25 1kındrl5 07 Akşam: 17.33 Yatsı: 18.55 SUNUŞ 1883-1962 tarihkri arasında yaşayan Fransız bilim adamı Louis Massignon tüm yaşamını Hallac'a adadı. M ezheplerin oluşumunda bir yandan sosyo - ekonomik fak- törler, öte yandan dinbilimd ve filozoflann yorumlan önemli roller oynamaktadır. Anadolu Aleviliğinde de sosyal, eko- nomik ve tarihsel koşullar dinin algılan- ması ve uygulamada maddi faktör olarak bellietkiler ortaya koymuştur. Anlamsal- düşünsel faktör ise Hallac-ı Mansur'a da- yanan bir İslam yorumudur. Anadolu Aleviliğu İslam düşüncesi içe- risinde özgün bir yer tutmaktadır. IX. ve özellikle X. yüzyıllarda yoğun bir bicim- de, genelde kendi istekleriyle Müslüman- lığı seçen Türk boylan eski dinlerinin ahş- kanlık ve törelerinin etkisi altında >eni dinlerine yeni renkler katmışlardır. Türklerin Orta Asva'dan sonra ilk va- tanlan Maveraünnehir < dir. Daha sonra Anadolu'ya geçmışlerdir. Maveraünne- hir'e gelmeden önce Türkler Manikheen, Mazdeist (Zerdüşt dininin bir kolu) ve Hint dinleri kültürlerinın etkisi altınday- dılar. Maveraünnehir'e geçiş sürecinde bir bölümü Hıristiyan olmuştur. Çok tannlı dinler dönemindekı rahiplere "şa- man" dendiğinde. bu dönemle ilgıli ola- rak Türklerin "şamanist" olduğu söyle- nir. UygurTürkleri. VIII. yüzyılda Manik- heen olmuş ve 450 yıl bu inanca bağlı kal- mışlardır. Bu dini benimseyen Alp Kutluk ÇarmıhagerilenMüslüman KüJüg Bilge'ye. "Mani'nin Ruhu" adı ve- rilmiştir. Bilindiği gibi Manikheizm İ.S. III. yüzyılda Mardin doğumlu Mani ve Manes adında bir bilgenin ortaya attığı dindir. Amacı Hınstiyankkla Zerdüştlük arasında bir bağdaşım sağlamaktır. Ne hikmetse Orta Asya'cı tarihçilerimiz bu konuya pek değinmezler. Onlara göre Türkler. Göktann Kültürü içinde mone- teizme (tektanncılık) yakın bir inanç sür- dürmekteydiler. Bu nedenle kolayca Müslüman olmuşlardır. Başka bir de- yışle. onlar zaten lk teslim olmuştu", "başlangıctan beri Hakk dinine mensuptu- lar". Ovsa Göktann-Yertann. Karanlı- klar-Aydınlıklar ikilemi Mazdeist Ahııra- mazda-Ahriman ve Manikheen İsa-Şey- tan ikilemlerinden gelmekteydı. İşte bu inanç içindeki Türkler Müslü- manlaşırken Mazdeist, Manikheen ve Hıristiyan geleneklerden bir bölümünü yeni dinlerine aktarmışlardır. Bu aktar- ma özde bir değişiklik yaratmamış. sade- ce biçımsel öğeleri etkilemiştir. Onlar Hakk-Muhammed-Ali üçlemi içinde İs- lam'ı algılamiş. dının özüne sadık kalmış- tır. Eski dinlerine bağlı yaşam tarzlan da yeni dınde zenginlik motıfı olarak varlığı- nı sürdürmüştür. Halk kitleleri içinde bu tür Müslümanlık Anadolu'ya kadar gel- miş ve burada Müslümanlığı kabul eden uluslar, İslam'ı bu yorumla tanımışlardır. Anadolu uluslan da değişik yeni motifler- le klasik yorum dışındaki bu eğilimi zen- ginleştirmişlerdir. Türk yöneticiler Selçuklular, Osmanlı- lar ise İslam'ın Arap örf ve adetlerine da- yalı Sünni yorumunu yeğlemişlerdir. Tuğnıl ve Çağn Beyler XI. yüzyılda Ab- basi halifesinin hizmetine girdiklerinde ve daha sonra yönetimi ele aldıklannda Emevı-Abbasi geleneğine bağlı teokratik bir düzeni sürdürmüşlerdir. Gördüklen ve bildikleri bu olduğu kadar, biçim ağır- lıklı yorumlar saltanatın sürdürülmesine elverişli ortam sağlamaktaydı. Sünni yo- rumların hepsinin tutucu olduğunu iddia etmiyoruz, ama sıyasal ıktidarlannelınde tutucu ve biçimci bir konuma geldiğı kuş- ku götürmemektedir. Anlamsal-düşünsel öykünün kökenın- de ise, Hallac-ı Mansur yatmaktadır. İ.S. 856-922 (Hıcn 244-309) "tanhlen arasında yaşayan Müslüman-Arap düşün adamı Hallac-ı Mansur, Anadolu Aleviliği felse- fesini bir hayli etkilemıştir. Bugün dahi Bektaşı dergâhına girişte "Dar-ı Mansur" denilen bir tören yapılmaktadır ki, bura- da Hallacın ıdamma alegorik olarak yer verilmektedır. Hallac, inanmış bir Müslümandır. İs- lam'ın tüm koşullannı yerine getirmekte- dir. Ancak bunlann öze iniş bağlamında- kı araçlardan ibaret bulunduğunu söyle- mektedir. Örneğin abdest almak ruh te- mizliğiiçindir.Namazdarükûvesecde.ev- renin \e insanın, yani Allah'ın güzelliği karşısında hayranlık duyma duy- gusunun ifa- desidir. Hac farzdır ama, önemli olan gönül haccıdır. Bir ınsan, kendinı dünyanın "hayından huyundan soyutlayıp" iyılik ve güzelliği gerçekleştı- riyor, fakırlere yardım ediyorsa Kabe haccı yapan kadar Allah indinde makbul kişidir. Hallac'daki vahdet-i vücud, pan- teizm (Tann-doğa iç içeliği) gerek Ana- dolu kültleriyle. gerekse Eski Türk inanç- lanyla paralellik ıçindedir. Hallac zaten ömrünün önemli bir bölü- münü seyahatlere avırmış ve uzun süre Maveraünnehir'de bulunmuştur. Oğulla- nndan bınnı Nışabur'a yerleştırerek bu misyonu sürdürmesını istemiştir. Hallac'ın izınde gıden en önemli düşü- nür Hoca Ahmet Yesevi'dir. Yesevi'nin tilmizleri ise Horasan Erenleri'dir. Bilin- diği gibi Horasan Erenleri Anadolu'ya geçerek buradaki halklan Müslümanlaş- tırma faaliyetlerini üstlenmişlerdir. Baba tshak ve Baba İlyas'ın Ahmet Yese\i gele- neğını sürdürdükleri bilinmektedir ki, bunlar da Hacı Bektaş Veli'nin düşünsel pirleridir. Görülüyor ki Bektaşi-Alevi geleneği- nin kurucusu Hacı Bektaş Veli dinsel yo- rum olarak Hallac'a bağlıdır. Hallac-ı Mansur'u bu nedenle Anado- lu Alevileri ve son dönemlerde din olgu- suna merak saran Türk aydını iyi tanıma- lıdır. Ne yazık ki Hallac, Türk gelenekle- rine sadece söylencesel kişiliğiyle girmiş- tir. Aslında yüzeysel yaklaşımlar. simge- sel bağlılıklar, özellikle "köşeyi dönme" felsefesini benimsedıkten sonra bu ülke insanının yeğlediği yoldur. Kimse felsefe- ye. dinin özsel açıklamalanna ıtibar gös- termemektedir. Hallac'la ilgili en ciddi araştırmayı bir Fransız bılim adamı gerçekleştirmiştir. 1883-1962 tarihleri arasında yaşayan Lo- uis Massignon tüm yaşamını Hallac'a adamıştır. Dört cilt halinde yayımladığı "La Passion de Hallaj-MartyT Mystique de L'Islam / HaUac'ın Tutkusu-İslam'ın Mistik Şehidi" adlı kıtap Hallac araştır- malannda temel kaynaktır. Biz de genel- de bu kaynaktan yol alarak çalışmamızı gerçekleştirmiş bulunmaktayız. 'Enel Hak' dedi; hakbr sözü; Haksöyledi nel hak, ben Tannyım, anlamına geldiği kadar, 'Ben hakikatinY de demektir. Hakikat ise Allah'ın 99 sıfatından biridir. Allah'ın sıfatlanndan birini kabullenmek Sünni Müslümanlar açısmdan olanaksızdır. Bu tür bir yaklaşım onlar için zındıklıktır; insan hakikatin yalnızca bir parçasıdır. Anadolu ve Hallae-ı Mansur Prof. Dr. Niyazi Öktem Kallac'çı doktrin 'vahdet-i vücud' temelini ortaya koyar. Bu anlayışa göre Allah ve kâinat bir bütündür. Panteizm denilen bu yaklaşımda, yaratan-yaratılan ikilemi yoktur. Hal böyle olunca, Tanrf yla insan bütünleşince eşitlikçi, özgürlükçü bir felsefe ortaya çıkmaktadır. T•" a n arihte din ve felsefede deği- şik düşünceler yayan birçok büyük ınsan kendi dönemlerinde horlanmışlar. baskı- ya maruz kalnuşlar ve çoğu kez de idam edilmışlerdir. Resmi ideolojı veya teoloji onlarla ilgili tüm dokümanlan genelde yok etmiştir. Aynı yazgı Hüseyin Ibn Mansur Bin Hal- lac için de söz konusudur. O. ancak 922 (Hicri 309) tarihındeki idamından yüz yıl sonra İslam âleminde tarihsellik kazana- bilmiştir. 1046 yılında vezir Ali Ibn Müsli- ma, Hallac'ın idam edildiği yerden geçilir- ken oranın "kutsanmtş bir yer" olduğunu söyleyerek, unutturulma sürecini kesmiş- tir. Vezirin ölümünden sonra onun yakın dostu olan Ebubekir bin Tahabit Kâtib, "Bağdat Tarihi" adh yapıtında Hallac'a yer ayırma cesaretini göstermıştir. Ancak Hallac'la ilgili menkıbeler halk arasında dolaşmaktaydı. Aynca bılimsel çev relerde de ondan söz edilmekte. anek- dotlar anlatılmaktaydı. Daha sonra Şi- razlı tbn Bakûye adında birdin adamı (H. 350-428) Hallac hakkında uzun bir ınce- leme yapmıştır. Ona göre Hallac "iyi baş- lamış" fakat "kötü bitimüştir". İbn Bakûye, Hallac'ın oğlu Hamd'in babası hakkında yazmış olduğu bilgileri yorum- layarak okuyucuya aktarmıştır. Hallac'ın düşünceleri zamanla Bağdat dışına taşmmıştır. 941 (H. 330) yılında Türkistan'da Faris Dinavari, derslerinde onun görüşlerine yer verir; 941'de Şiraz'- da Hallac'ı anlatır. Aynı yıllarda Basra ve Halep'te Hallac'ın görüşleri dile getirilir ve eleştiriler de yapılır. Yüzyılın sonuna doğnı da İslam âleminin değişik yörelerin- de yoğun bir şekilde Hallac tartışması yapılmaktadır. Tutucu kanat. Hallac'ın düşüncelerini tam anlamıyla aforoz et- mıştır. Yukanda sözünü ettiğimiz Ali İbn El Muslima'nın Hallac'ın itibannı geri getir- mesinden sonra aynı vezir. manevi otori- teyi Abbasiler'de bırakmak ka>dıyla dünyevi iktidan Selçuklu Türklenne tes- lim eder. Bu dönemden sonra Hallac, Bağdat'a geri gelmiştir. Bağdat'ta Nizamülmülk'ün inisiyatifıy- le, öldürüldüğü yerde anısına sembolik bir kabir yapurılır. Kabrin yapımında \e Hallac düşüncesinin yayılmasında yar- dıma olan Ali İbn El Müslima ailesinin büyük katkılan olur. XII. yüzyılda Şeyh Cma\i tarafından. Hallac felsefesini işİeyen Adeviye tarikatı kurulmuştur. Bu tarikatın Kürt mensup- lan Laliş'te "Hallac Makamı" admda bir yer kurup, buraya masif bakırdan kutsal kuş tasviri yapmışlardır. Aynı dönemler- de muhtemelen Eınir Gökbüri'nin emriy le Musul'da bir "Hallac Makamı" yaptınl- mıştır. 1164 yılında ünlü İranlı şair Ferid Attar, Hallac'ı "kutsallığın en üst maka- mı" olarak tanımlamıştır. XII. yüzyılda Türkistanlı ünlü ozan Ahmet Yesevi, Doğu Türkçesi'yle yazılan "Drvan Hikmef'nde Hallac'ı hak ettiği yere getirmiştir. Bu, Hallac'ın Türkçe'ye ilk kez girişidir. Ahmet Yesevi'nin Hallac aktanmı. Bektaşiliğin önemli dayanaklan haline gelir. XIII. yüzyılda Hallac artık fıkren tam anlamıyla İslamâlemindeyayılmıştı. Mev- lana, Mesnevisi'nde haksız yere idam edi- len Hallac'a ilişkin rüya gördüğünü söy- ler. Hallac'la ilgili olarak Endülüs'ten Türkistan'a değişik düşünür ve ozanlar eserler vermeye başlarlar. Hambeli kanada mensup bazı din adamı düşünürler de Hallac'a karşı olan Sünni tavn sürdürürler. İbni Teymiye bunlann başında gelir. Onlar Hallac ve Muhiddini Arabi"- deki tekçi (morust) vahdet-i vücud ilkesının aksini savunan görüşleri temellendiren grup- tur. Bilindiği gibi İbnı Teymi- ye, Suudi Arabıstan İslam Va- habi yorumunda temel daya- naktır. XIV. ve XV. yüzyıl da yo- ğun Hallac tartışmalanyla ge- çer. Türk şairlerinden Ahmedi, Hallac üzerine bir risale yazar. XV. yüzyılda en önemli olay, Hurufi tarikatına mensup ünlü Türk şairi Nesüni'nin "Di- van"ı ve onun hazin sonudur. Birçoklanna göre Nesimi, Hallac'ın yeniden doğuşudur. Hallac XVI. yüzyılda Bene- gal'e kadar ulaşır. Nusret Şah tarafından İslamlaştınlan Be- negal'de hemen "Hallac'çı" bir tarikat kurulur. 1531 yılında şair Lami, Ka- nuni Sultan Sülejınan'a bir gül kasidesi sunar. Kasidede Hal- lac'la karşılaştırmalar yapılır. 1535'te Bağdat'ın fethinde Hallac'ın türbesinin krokisi çıkanhr. XVI. ve XVIII. yüzyıllarda Hallac felsefesinden giden bir- çok tarikat ortaya çıkar ve bunlar itibar görür. Ancak gene de karşı güç ve gruplann bir bölümü bu görüşleri zındıklıkla suçlamaya devam eder. İstanbul'da bu yüzyılda Hallac'çı düşünceye mensup Feyzi Mustafa Çelebi, Halveti Naili, Şair Mustafa Efendi, Antakyalı Miinif Mustafa Efendi, Bursalı Ismail Hakkı, Ragıp Paşa, Damatzade Mual- la Murat (Kazasker) isimlerini saymak mümkündür. XIX. yüzyılda Osmanlı dünyasında Hallac önemli bir yer tutmuştur. Ahmet Rüştü Karaağaçcı. Şair Miiridi. Ket- huzade Arif Efendi, Yenişehirli Avni gibi isimleri Hallac'çı ola- rak görmekteyiz. Bu yüzyılda Hallac'çı Niyazi-i Mısri'nin etkileri bir hayli yaygjndır. XX. yüzyılda Hallac-ı Man- sur'la ilgili bir polemik Şehza- debaşı'nda bir sokağa onun adının verilmesiyie başlar. (*) Daha sonra Nurettin Topcu felsefı olarak "ihtilal" kav- ramını Hallac'ın düşünceleri üzerine kurar. 1944 yılında da Salih Zeki Aktay, Hallac üze- rine bir tiyatro eseri yazar. 1976 yılında Yaşar Nuri Öz- türk Hallac'ın eseri Tavvasin'- le ilgili bir inceleme gerçekleş- tirmiştir. XX. yüzyılda Hallac'dan en fazla etkilenen düşünür. ünlü Hint Müslümanı Muhammed tkbal'dir. İkbal. İslam perso- nalist felsefesini "Enel Hak" anlayışına dayandırmaktadır. •k Bu sokağın adı daha sonra Cavit Or- han Tötengil olmuştur. Bunun üzerine İs- tanbul'daki hallac esnafı ıtiraz etmiştir. İki büyük düşün adamının adlannın aynı sokakta tarihsel süreç içerisinde ayn ayn dönemlerde yer alması ilginçtir. YAŞAMI'. Hüseyin İbn Mansur Hallac 244(Miladı856)yılındaBeyza'nınTûryö- resinde doğmuştur. Beyza, Basra bölgesi- Tarih boyunca yenilikçi duşünürlerin ortak yazgısı, yaşadıkları dönemde hor- lanmak, baskı görmek ve çoğu kez idam olmuştur. Hallac-ı Mansur'la Cavit Orhan Tütengil de bu yazgıyı paylaşan iki büyük düşün adamıdır. Ve tarih 1057 yıl arayla öldürüien bu iki iasanı aynı sokakta buluşturmuştur. Şehzade- başı'ndaki bir sokağa 2O.yy. başlarında Hallac-ı Mansur adı verilmiş, daha sonra bu sokağın adı 'Cavit Orhan Tütengil' olarak değiştirilmiştir. allac, Hicri 270-272 tarihleri arasında Mekke'ye gider. Burada caminin iç avlusunda 1 yıl kaldığı ve zorunlu ihtiyaçlannı karşılama dışında yerinden kımıldamadığı rivayet olunur. Her gün iki yudum su içip, bir ekmek kabuğunu kemirerek yaşadığı söylenir. Hallac, saflaşmak suretiyle Allah'a ulaşılabileceğinin bilincindedir. nin kuzey doğusunda bulunan Hora- san'a. Şiraz'a gidip Türklere karşı sava- şan askerlenn konaklama bölgesiydi. Bu- rada yaşayan insanlar Yemen'in koru- ması altındaydı. Bu nedenle Hallac'a Ye- menli dendiği olmuştur; oysa büyükba- bası. Mazdeist olan (Zerdüşt dini) bir İranhydı. Hallac olan babasıyla birlikte H. 253-262 tarihleri arasında o yörelerdeki dokuma merkezlerini dolaşan Hüseyin'in ailesi gene o bölge y akınlannda olan Vâsit kentıne yerleşir. • Beyza (veya Bâyda) Abbasi halifeliğine bağlıydı, fakat İran dili ve Mazdeist kül- tür tüm yöreyeegemendi. Stratejik konu- mu ve gecit bölgesı olması nedenıv le. Ab- basiler belli bir zaman sürecinde kentı Araplaştırdılar. Kentte İran asıllılar ka- dar Türk ve Kürtler de yaşamaktaydı. Bunlann hepsı Müslüman ol- muştu. fakat Mazdeist köken- lıydıler. Hallac-ı Mansur'un Araplaşma nedenivle çocuk- luğunda Farsça bılmediğı n- vayet edilmektedir. Yörede Sünnilık egemendi. Hallac. genç y aşlannda Sünnı- lığın değişik dallanna mensup olanlarla, hâlâ Mazdeist ka- lanlarla ve bazı Şiılerle de ılişkı kurmuştur. Yakın arkadaşı Musa, Şııdır: Khurrazade bin Finız ise Mazdeisttir. Hallac'ın Vâsıt'te yetiştiği anlaşılmaktadır. "Gönüller Hallacı" sıfatının ona veril- mesı bu kentte olmuştur. Bu kente gelıp yerleşmesiyle ilgili tarih tartışmaüdır. Kımine göre H. 249. kimine göre daha sonra ve bazılanna göre ise H. 258'dir. Hallac'ın genç yaşta K.u- ran'ı hıfzettiği anlaşılmak- tadır. Arapça'y a hâkim olduğu ve sayısız hadis ezberlediği de bilinmektedir. Genç yaşta iba- det biçimlerine de hâkim olan düşünür, yöresel ve Arap dün- yasında bilinen öykü, menkı- be \e söylencelere de \ akıftı. Vâsit kenti. çoğunluğun Arap olduğu. İran ve Türk asıllılann da bulunduğu hâlâ Emevi destekçisı koyu Ham- beli-Sünni bir yerdi. Kentin merkezindeki cami- yi ve ona bağlı okulu H. 203 yılında İmam Hambel'in ho- cası Silhi kurmuştu. Okula dönemin âlımleri gelirdi; Silhi de ders vermekteydi. Hambeli ağırlıklı bu hocaîarla birlikte. akılcı ve av din İslam âlimleri de Vâsit kentındeetkiliolabilmek- teydiler. Bunun dışında Şiiler de kentte mevcuttu. Hallac'ın Şiilerden sihır öğrendiği iddia- lanvardır Hallac'ın ilk mürit- len arasında o bölgedeki Hı- ristiyan kökenliler gelmektev- dı. Bölge gecit yeri olduğun- dan. Basra ve Tustar'dan ge- lenlerden heretık (sapkın) akı- mlan da öğrendi. Hallac. tutucu Hambeli- Sünnı bir yerde. kozmopolit ortamın etkileriyle ilk dinsel formasyonunu almış bulun- maktaydı. Hallac iki yıl Vâsit'te kaldı- ktan sonra. Tustar'a geçer ve burada Sahl'in öğrencisi olur. Bu bir tilmizlik değildi. çünkü kendisı henüz sûfı giy imine bü- rünmemiştir. Ancak nvayetle- re göre miştik oluşum süreci başlamıştı. İki yıl da Tustar'da kalan Hallac ani olarak Bas- ra'va geçer. O dönemde kentte meydana gelen kargaşa. baş- kaldıran Kürtlerin yönetimi geçici olarak ele geçirmeleri bu yer deaştiımenin nedeni ola- bilir. H. 262 yılında HaUac Bas- ra'ya gelir ve birkaç ay sonra evlenır. Hallac burada sûfıliği acıkça kabul eden ve kervancılıkla uğra- şan Amr Mekki'nin yanına yerleşir. Inzi- vaya çekilmemekle birlikte. artık oda sûfı olmuştur. Bu arada kentin ıleri gelen- lerinden Abû Yakup Akta'nın kızıyla ev- lenir. Akta kızını, Hallac'ın dürüstlüğü. doğruluğu ve ınancına olan bağlılığı ne- deniyle verir. Bu evliliği, her nedense Amr Mekki pek istemez ve Hallac. Bağdat'a gidip Cüneyt-i Bağdadi'ye durumu anla- tır. O sabretmesini söyler. Böylelikle Cü- neyt'le aralannda bir dostluk başlar ve mektuplaşma suretiyle düşünce alışvenşı yapılır. Hallac Basra'da ailesi birlikte 10 yıl kalır. daha sonra ailesini önce Tustar'a (272-281). sonra da Bağdat'a yerleştirir. Hallac. Basra'dayken iki kez hacca git- miştir. Hallac'ın tam adı Abû Abdullah El Hü- seyin bin Mansur bin Mahamma El Bey- davi El Hallac'dır Beydavi adı Beyda'da dogmasından gehnektedır. Babasınm adı Mansur, Mazdeist olan büyükbabasının adı da Mahamma'dır Babasının yün hallacı olması gibi o da yüreklen temizleyip saflaştırmaktaydı. Aynca yürekleri okumasını bildiği de ri- vayet olunmaktadır. Başka bir deyişle karşısındaki insanın kalbini okuduğu, yönelimini bildiği söylenmektedir. Hallac H. 270-272 tarihleri arasında Mekke've gider. Burada caminin iç avlu- sunda bir yıl kaldığı ve zorunlu ihtiyaçla- nnı karşılama dışında yerinden kımılda- madığı mayet olunur. Her gün iki yu- dum su icıp. bir ekmek kabuğunu ke- mirerek yaşadığı söylenir. Ne yağmur ne de güneş onu etkilemektedir. İçgözleme dayalı mistik ilim arayışlan içinde olan Hallac, saflaşmak suretiyle Allah'a ulaşı- labileceğinin bilincindedir. Mekkelilerce lanetlendi Mekke'deki yaşamıyla ilgili anlatılan menkıbelerde daha o dönemde kendisini tannlaştırdığı hususundaki sözlen gün- deme getirilir. Kendisinin de Kuran gibi bir eser yazabileceğini söylediği rivayet olunur. Bunun üzerine Mekke ileri gelen- lerinden bazılan onu lanetlemiştir. Hallac'ın ICudüs'e gıdıp paskalya gece- sinde Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği yerde- ki kiliseyi zıyaret ettiği de söylenmekte- dir. Bu ziyaretinde sönük mumlan par- mağından çıkan mucizevi bir ateşle yaktığı da rivayet olunmaktadır. Hallac'ın Enel Hak sözcüğünü nerede ve nasıl sarf ettiği hususunda değişik riva- yetler vardır. Bilindiği gibi Enel Hak. "Ben Tannyım" anlamına geldiği kadar "Ben Hakikatim" de demektir. İdamının temel gerekçesi kuşkusuz bu sözcüktür. "Enel Hak" sözü Arap âleminden ziya- de İran. Türk. Hint ve Malezya düşünür- leri arasında yayılmıştır. Benzer bir yak- laşım daha önce Yunan filozoflan ve bazı Hıristiyanlarda da mevcuttu. "Hakikat", bilindiği gibi Allah'ın 99 sıfatından biri- dir. Allah'ın sıfatlanndan birini kabullen- mek. Sünni Müslümanlar açısından ola- naksızdır. Bu tür bir yaklaşım onlara göre abartmadır. İnsan sadece hakikaıin bir parçasıdır: tümü olamaz. lümünü al- gılayamaz. Bazı Sünni tasavvuf erbabına göre, bu tür bir yaklaşım dinbilimi açısından mümkündür: ancak sosyolojik bağlam içinde tehlikelidir. İmam-ı Gazali ve Fah- rettin Razi bu tür yorumu yeğlemiştir. Muhiddin-i Arabi ise bunun mümkün olduğunu söylemiştir. Tekçi (monist) \a- roluş anlayışı içinde Allah'tan başka ha- kikatin olamayacağını, tüm evrenin Al- lah olduğunu belirterek Muhiddin-i Ara- bi. Hallac'ı doğrulamıştır. Ona göre Tann kendini evren olarak dışlaştırmış- tır. Ev renin bütünsel olarak bilincine var- mak Hakikat'in içinde erimek, O'nunla özdeşleşmek demektir. Arabi'ye göre bu olguyu peygamberler içinde sadece Hz. Muhammed bilmekteydi. ancak açıkla- mamıştı. Hallac. bu tür bir açıklama yap- makla erken davranmıştı. YARIN: Seyahatierl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle