Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 ARALIK 1994 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Mehmet ;ryüz.
i'DeseiL, adeta lıaykımıak gibidir'GAMZEVARIM
"En zor anJaşılabilir, en zortakip edi-
lebilir şeylerden biri sanatçınuı desenle
ilgilidünyası. Çok yakın olunmazsa, bü-
tfin o çizimlere, düşüncelere belki yıllar-
ca oturup bakmak gerekiyor. Zannedi-
yorum yaşadığım süreceortaya çıkacak-
larla beraber, bakılması ve hakkında ka-
rar verilmesi daha da zorlaşacak".
Galeri Nev tarafından yayımlanan
'Mehmet Güleryüz-Desenler 1963-
1994' adlı lcitap, sanatçının 30 yıldır
ürettiği ûç bini aşkın desen arasından
seçilen 178 yapıtını içeriyor. Deseni
'şarkı söylemek ya da haykırmak' ola-
rak tanımlayan Güleryüz'e göre yaşa-
dığımız dünyada her işaret, her varlık
tekrar tekrar görülecek, tekrar tekrar
üzerinde düşünülecek şeyler.
Bir çeşit medyumluklar
var. Ben bunu çokça kendi
işimde yakaladım. Olacak
meseleler için daha
önceden çok ayn
işaretler, sosyal kavganın
Türkiye'de fiziğe
dönüşebileceğinin
işaretleri, darbelerin
: • öncesi...
« • İHH^HB
Çizerlik; her şeyi, hatta görülmeyen
biçimi okşamak, nesnelerin ve varlıkla-
nn üzerinde elini gezdirmek, onlann
görünmeyen yanlanna, arkalanna do-
lanmak... "Dışardan izlenmesi çok zor,
epey gizemli" bir etkinlik. Sanatçının
yaşamdan yapıtlanna aktardıklan ara-
sında iilkemizde yaşanan kimi toplum-
sal, politik olaylann önceden sezilen
işaretleri de var; adeta bir tür 'medyum-
hık' bu.
Mehmet Güleryüz'ün bugünkü mis-
yonu, sanatını sürdürmenin ötesinde,
ozgür. doğru haber alabilen. geleceği-
ni. kendisi için mukaddes olanı kendi
tayin eden insanı oluşturmak. Galeri
Lebriz'dekı desen sergisi 15 kasımda
sona eren Güleryüz'ün "Desenler 1963-
1994' başlıklı retrospektif sergısı Gale-
ri Nev'de bugün bitiyor.
Sanatçıyla otuz yıldır sürdürdüğü
desen çalışmalan üzerine konuştuk:
-' Desenler 1963-1994' başlıklı sergi-
nizle birlikte, otuz yıMır desen türünde
yaptıklarınızı ve desenin Türkiye'de,
plastik sanattar aJanındaki konumunu
değerlendirir misiniz?
Retrospektif sergıler bir anlamda bü-
yük toplamlann besabının verilmesidir.
Çoğu zaman sanatçının ölümünden
sonra, bazen de çok ileri yaştaki sanat-
çılann, son günlerinde, ölmeden evvel
bütün yapıtlannı bir arada görmek için
yapılır. Bunu çoğu zaman müzeler ya-
par. Türkiye'de maalesef biz her şeyi
kendimiz yapmak zorunda kaldık. Tüm
bu gelişmelere, hatta çoğu zaman da
"Ne mtrtiu aztere ki bunlan gördünüz"
diyenlere rağmen gördüğümüz şeyler
öyle zannedildıği gibi çok müthiş şey-
ler değil. Hâlâ birçok şey sanki yapılı-
yor, sanki anlaşılıyor, sanki bize yapıl-
mış, bizi cevaplıyorlar gibi.
Sanatçının 30 yıhnm dökflmû
Aslında hayata ve sanata devam et-
mek için her şeyi biz kendimiz yapıyo-
nız. Türkiye'de birçok konuda. özellik-
le mesela politıkada, insan haklannda,
insan yaşamında olduğu gibi, bütün
bunlardan sadece bahsetmek yeterli
oluyor. Ama bunlarla hiçkimsenin ilgi-
si yok. Böyle birortamda otuz yılın dö-
kümünü yapmanın sanatçıdan başka
kimse için önemli olduğunu zannetmi-
yorum. Kimse sizden geçirdiğiniz yıl-
lann, içinden geçtiğiniz dönemlerin ve
bütün bunlara karşı oluşturduğunuzun
hesabını istemiyor. Bu mecburiyetleri
aslında biz kendimiz yaratıyoruz.
Desen ağırlıklı ilk sergimden bu ya-
na yaptığım her şeyi özenle günü günü-
ne takip ettım. tarihledim, sıraladım.
Gelişmeler, birbirini takipler, birbirine
karşı ve oluşturulana karşı geliştirilen
sistemler, bunlan takip ettne imkanı an-
cak bu sıralamalarla olur.
Yaşamı algdayışındaki değişim
- 'Mehmet Güleryüz-Desenler 1963-
1994' adlı kitapta otuz yıl içinde yaşamı
algüayışınızdaki değisimler izlenebilir
mi?
Evet, tabii. Dikkatli birgöz, birsanat
eserini inceleyen sorumlu kişi buna za-
ten öyle de bakar. En önemli kısmı, bu
çizgiyi oluşturan yapı ve o yapının han-
gi dönemler içinde politik, sosyal hayat-
la paralel gittiğı. Hayattan buraya akta-
nlanlar veya bazen de öngörüler, hatta
öngörüşler var.
Bir çeşit medyumluklar var. Ben bu-
nu çokça kendi işimde yakaladım. Ola-
cak meseleler için daha önceden çok ay-
n işaretler, sosyal kavganın Türkiye'de
fiziğe dönüşebileceğinin işaretleri, dar-
belerin öncesi...
- Ülkede yaşanan bazı olaylan önce-
den sezinleyip, yapıtlannızda bu sezgile-
rinizi anıştırdınız mı?
Evet, işaretler vardır. Bu, desenin
özelliğiyle ılgıli. Desen çok direk bir
anlatımdır. Adeta haykırmak veya şar-
kı söylemek gibi bir şeydir.
- Desen bir başlangıç, basamak olarak
kabul edilir. Ama siz tsrarla desen üze-
rinde çauşıyorsunuz.
Desenin iki hali var. Sanat okullan-
nın ilk birkaç yılında desene önem ve-
rilir. Bu da öğrenmeye yöneliktır. Desen
altyapıdır, çatıdır. yapının temelidir. Bü-
tün sanatçılann hazırlık aşamalannda
tasanmlandır, temel düşünceleridtr.
Ama bunun ötesinde kendi kendine ye-
ten ve başka bir şeye ihtiyaç duymayan
da bir sanattır. Bu noktada sanatçıya çok
daha yakın olunabilir. Çünkü burada bir
saklanma hali yok. Desen çok yalın ve
dürüsttür. Çok daha el altında olabile-
Çok yakın olunmazsa, bütün o
çizimlere, düşüncelere belki yıl-
larca oturup bakmak gerekiyor.
Zannediyorum yaşadığım sürece
ortaya çıkacaklarla beraber, ba-
kılması ve hakkında karar veril-
mesi daha da zorlaşacak.
cek bir şey; bir kâğıt, bir kalem yeterli-
dir. Küçük imkânlann, düşünceyi sür-
dürmeye yardımı. Bütün çocuklarçizer.
Bu aslında hükümranlık alanının keşfi
onlar için. Çünkü orada tek başına ve
hâkim kendisi. Ben bu hazzı sürdür-
düm.
Hâlâ nefes alır gibi çizjyonım
- Desen sizin için bir başkaldın aracı
mı?
Evet, bu, bahsettiğim hükümranlık
alanı. Evvela aile ortamında baskıyı ve
iktidan görüyorsunuz. O iktidar çocu-
gun kendine ait alanlannı zorlayan ve
onlara mani olan bir yapı. Buna karşı
bugün her küçük insan kendi alanıyla il-
gili birmücadele veriyor. Ama muhak-
kak ki çocukluğumda yaşadığım büyük
baskıdan dolayı resim yaptım demeye-
ceğim. Ressam bir yapım vardı ve o ta-
bii benim kaçış aianımdı.
Hâlâ nefes alır gibi çiziyorum. Çok da
tasarlamalı iş yapmam. Aslında öyle bir
sistem oluşturuyorsunuz ki kendi bün-
'Oyuncular'dan
'güzellik
ustalan'na
adanmış oyun
Kültür Servisi - Oyuncular
Tiyatro Grubu. 1994-95 tiyatro
sezonunu 8 aralıkta " Bahar Is-
yanadır" adlı tek perdelik göste-
riyle açıyor. Oyuncular; Oktay
Rifat'ın "Yağmurbr''adlı şiirin-
den yola çıkarak hazırladıklan
göstenyi yaşamlannı, güzelliği
ve aydınlığı yaşatmak için yara-
tan tüm 'güzeDik ustalan'na adı-
yorlar, kasaba kasaba gezen sırk
soytanlanna, cambazlara (canla-
nyla oynayan), sözü ve sazı için
yakılanlara ve bu ugurda yanmış
yasamlara adıyerlar. Oktay Ri-
fat'ın "Yağmurlar" şıirinin yanı
sıra; Yusuf Aülgan'ın "Yük",
"Ceren'e MasaT adlı öykü ve
masalı, Onat Kudarm "Bahar
IsyancKhr" adlı öyküsü de göste-
riyi oluşturan metinler arasında
yer alıyor.
Oyunun rejisi; vücut kullanı-
mınm, retorik ve retorik dışında-
ki tüm insan sesi çeşitlemelerinin
araştınlmasına dayanan bir atöl-
ye çalışmasıyla gerçekleşti. Bu
gösterinın Gülsüm Soydan, Sd-
ma Köksal ve Kaan Erten'den
oluşan oyuncu kadrosuna, Erdai
ve Aıul Haaoğhı müzisyen oyun-
cu, Cem Safran ışıkçı-oyuncu
olarak katılıyor.. "BaharIsyana-
dır", 'güzellik ustakn'nın bu işi
nasıl canlan pahasına yaptıklan,
aynı ustalann yaşamımızdan çe-
kilmesiyle yaşadığımız dehşetli
sagırlık. kuraklık anlatılıyor.
"Bahartsyancıdır'',8 aralık tari-
hinden başlayarak, Sıraselviler
Cad. 48/9 Taksim (SHP fl Mer-
kezi alt katında) sahnelenecek.
•Ressam, bütün biçimlerin
meraklısı, onlann kişiliğini ve
ardını arayan, yeniden
elden geçirip inşa eden kişi.
Ama yeniden inşa etme
küstahlığına kalkıştığınızda,
bunun şartlannı iyi bilmek, inşa
edilmiş olan her
nesneyi, varlığı tekrar gözden
geçirmek ve biçimini yeniden
oluşturmak lazım. Bu, büyük bir
yranlık ve saygı istiyor.
*En zor
anlaşılabilir, en
zor takip
edilebilir
şeylerden biri
sanatçının
desenle
ilgili
dünyası.'
(Fotograf:
HATICE
TUNCER)
yenizde. zaten oluşturma sürecinde ken-
di kontrolünü de beraber getiriyor. Bu
aslında ressamın kontrolü. Ama ressa-
mın o kontrolü de kontrol etmesi lazım
ki o direkt çıkış ve söyleve müsaade et-
mesin.
- Özyaşamınız ve ülkemizde yaşanan
politik^ toplumsal olaylar dışında esin
kaynaklannız neler?
Çok önemli başka bir kaynak var; di-
ğer sanatçılar, sizden önce ve sizinle be-
raber yaşayanlar. Sadece resim değil.
Tiyatro, resim ve şiir çok etkili oluyor.
- İvi-kötü, güzel-çirkin, masum-gü-
nahkar karşıtlıklannı vurgularken, ken-
di değer sisteminizden, kendi ahlak an-
layışınızdan mı, yoksa genelgeçer top-
lumsal ahlak kurallanndan mı yola ÇH
kıvorsunuz?
Kendi ahlakımı bütün bu çizgi içinde
oluşturmaya, yeniden oluşturmaya bak-
tım. Ahlak sorgulanmayan bir şey değil-
dir. Sanat bu sorgulamayı yapmada bü-
yük bir yardımcıdır. Kendine karşı da
ahlaklı olmak, kendine karşı doğru bir
hakem olmak lazım.
80'den bu yana resimle geçiniyorum
- Desenlerinizdeki temel motiflerden
birini de hayvanlar ya da ha> \ana ben-
zer insanlar oluştumyor.
Evet. Bunu yapan adamın ressam ol-
duğunu unutmamak lazım. Ressam bü-
tün biçimlerin meraklısı ve onlann ki-
şiliğini ve ardını arayan, yeniden elden
geçinp inşa eden kişi. Ama yeniden in-
şa etme küstahlığına kalkıştığınızda,
bunun şartlannı iyi bilmek, inşa edilmiş
olan her nesneyi, varlığı tekrar gözden
geçirmek ve onun hudutlannı yeniden
tayin etmek veya biçimini yeniden oluş-
turmak lazım. Bu büyük bir hayranlık
ve saygı istiyor.
Yeni baştan büyük bir saygı ve sev-
giyle, onlan parmağınızla tekrarçizme-
ye, elinizle okşamaya, gözünüzle çiz-
meye, zihninizde dolaştırmaya, ardın-
dan da tekrarkaybetmeye geçmek... Bu-
nu tekrarlamak ancak Tann'nın veya
sevgilınin isminin zikri gibi bir şey.
Ama o tekrarlann hıçbirinin tekrar ol-
mayışı ve herbirinden yeniden başka bir
gerçeğe varmak... Budur belki benzer-
likten hareketle benzersizin oluşturul-
ması. Aslında burada hiçbirşeyden ya-
na değilim ben. Ne kötüden ne de iyi-
den. Bunlann herbin kendi içinde var-
lıklardır. Birinin önemi bir diğerinin
varlığıyla ortaya çıkıyor
-Otuzyıldır resim yaparak mı geçimi-
nizi sağlıyorsunıız?
Otuz yılın içinde resimden önce ti-
yatroda oyunculuk yaparak hayatımı
kazandım. Devamlı resimle yaşadım.
Tabii akademi hocalığı ve resimden
burslu oidugum dönemlerde gene re-
simden para kazandım. 80'den bu yana
ise sadece ve sadece resimle yaşıyorum.
Mesele yerimtzde durmamız
- Sanata saldınlann vönelrildiği, kül-
tür ve sanatın tehlikedeolduğu böy le bir
ortamda misyonunuz nedir?
Biz az imkânın olduğu, ama bu tür so-
runlann olmadığı birdönemdeöğrenci-
!ik yaptık. Sanata devlet ve halk önem
vermiyordu belki ama yetişebileceği-
miz bir ortamda geliştik. O zaman mü-
cadelemiz, sorunlanmız farklıydı. Bir
kere sanat yapmayı sürdürmekti mese-
lemiz. Bunun bir misyona dönüşeceği-
ni doğnısu çok idrak ettiğimiz söylene-
mez. Belki resmimizin meselesini bile
çok doğru paralellere oturtamıyorduk.
Bugün sanatımızı yapmanın ötesinde,
özgür, doğru haber alabilen, geleceğini
ve onun için mukaddes olan şeyleri ken-
di tayin edebilen insanı oluşturmak gi-
bi bir misyonum olduğu kanısındayım.
Ben kendimı suçluyorum. Bunalımlı,
bulanık, hava kirliliğiyle eşit bir ortam.
Ortada gözüktüğü kadar vahim bir nok-
ta olmasına rağmen sesini duymadığı-
mız çok insan var. Onlara güvenmekten
başka bir çare yok. Mesele yerimizde
durmamız.
Kemal Gökhan Gürses'in karikatür bandı TRT tarafından televizyona aktanldı
'Zonteflektüel Abdullah' ekrandaKültür Servisi - Adı: 'Zontel-
lektüel Abdullah.' Geldiğı ülke:
Kripto Gezegeni. Amacı: Ah işte,
orada bir hata yapıhyor... Artık ne-
den kaynaklanıyorsa, dünyayı kö-
tülüklerden kurtarsm, şu rahmetli
Süperman'in yerini alsın diye yol-
luyorlar ama, ne oluyorsa oluyor
işte, bir yan aydın, yan zonta şek-
linde iniyor dünyamıza...
Elbette bir amele pazanna. Son-
ra birara tımak içinde aydınlanmı-
za takıhyor ve bir daha da kurtara-
mıyor kendini kentsel bir çelişki-
nin tam göbeğinden. Şebnem'le ya
dao duygulu sesiyle 'seslediği' gi-
bi
i4
Şep'nem''le de orada tanışıyor.
Ortaköy'de, Bodrum'da, kâh bir
meyhanede, kâh bir diskoda haba-
bam çelişiyor önüne ne çıkarsa.
Gazetemiz çizerlerinden Kemal
Gökhan Gürses'in 1991 yılında
Hürnyet gazetesinde başlayan ve
daha sonra Cumhuriyet gazetesin-
de devam eden karikatür bandı
"Zontellekrüel Abdullah'>
tan söz
ediyoruz. Ama bu kez, kanıyla ca-
nıyla, etiyle kemiğiyle tam dokuz
hafta boyunca ekranlanruza dikile-
cek "ZonteOektüel Abduflah"tan.
Senaryosunu Kemal Gökhan'ın
yazdığı, yönetmenliğini ve yapım-
cılığmı TRT Ankara Televizyo-
nu'ndan Necmettin Varü'nm üst-
lendıği dizide Abdullah'ı Mustafa
Avtarancanlandınyor. Televizyon
ızleyicıleri için yeni bir yüz Avkı-
ran. Oysa Antalya Devlet Tiyatro-
su Müdürü de olan Mustafa Avkı-
ran gerek yönetmen olarak, gerek-
se oyuncu olarak pek çok basanya
katkıda bulunmuş bir sanatçı. "Vî-
Necmettin Vâriı Mustafa Avkıran CüneytÇabşkur Yaprak Ozdemiroğlu
yana'da bir oyunda tek sabr Al-
manca bilmeden ovnadı. Bu o> unu
izteyen Amerikalı bir yönetmen de
abponu Amerika'da oyununda o\-
nattı." Kemal Gökhan. arkadaşı
Mustafa Avkıran'ı yönetmenine
öneriyor. Biraz kısa boylu buluyor
yönetmen onu. Ama bıyıgı, kuyru-
ğu ve bu dizi için özel olarak aldı-
ğı kilolan eklenince Mustafa Av-
kıran her görene "ancak bu kadar
beozeriik olur"dedırtecek kadar
başanlı bir portre çiziyor.
Şebnem rolünde oynayacak
oyuncu bulmak. Apo'yu bulmak-
tan daha zoroluyor. "Bir türlûŞeb-
nem bulamadık" diyor Necmettin
Varlı. Kadm senaryosu kavramı-
na, giderek daha çok verilen önem,
bir anlamda ve her anlamda "er-
kek" senaryosu olan "ZonteUek-
rüe) Abdullah"ta kadınlan oynat-
mayı zora sokuyor. Bir aday oyun-
cunun "ZonteUektüel'i önerseydi-
niz seve se\e oynardım, ama_" de-
mesine kadar varan süreç ilk kez
bir TV dizısine evet dıyen Yaprak
Ozdemiroğhı ıle sona eriyor.
Dizinin adının da oldukça ilginç
olaylara yol açtığını anlatıyor Nec-
mettin Varlı.
"Ankara'dan para yolladılar.
Bankadan parayı almaja gjttim.
Para elbette Zontellektüel Abdul-
lah dizisi adıyla vollanıyor. Banka-
daki gön?\ ti bayana durumu anlat-
tun. Vezneden çağıracaklar. Başla-
dılar 'Zontellektüel Abdullah'ı
anonserme\e.
Adamlara bunun, dizinin adı ol-
duğunu ve böyle birinin gercekte
yasamadığını anlatana dek epeyce
ter dökrüm."
Gerçekten 'Zontellektüel Ab-
duUahiar' yok mu, yaşamıyormu
ülkemizde? "Estağnıruilata" diyor
Kemal Gökhan. "Sanınm 1988 yı-
lıydı. Ortaköv 'de zontalar \e ay-
dınlar biribirine girdikr. Ben de o
sıra 'Aydınlarta Zontalann Sa>aşı'
adında bir çizgi roman yapmıstım.
Bu benimkisi bir öngörüydü her-
halde. Ama şunu hissettim. Bu iki
kesim de birbiriyk' bu sıcak tema-
sın sonunda bir tür gecişme yasa-
yacaklar. Zontellektüel Abdullah
bu sıcak temasm üriinüdür."
"Apo'nun kriptolu yari Ayşe'yi
tlknur Bozkurt canlandırdı. Dızi-
deki bir aniamda bayan "zontel-
tektüd" olarak izleyeceğimiz ve
giderek arabeskleşen Ayşe'de ba-
şanlı birkompozisyon çizen llknur
Bozkurt dışında, başlıca rollerde
Ayça Teürmak (vejeteryan, femi-
nist, anaç aydın Burcu), Kazım
Ervüksd (Gazınocular ikinci kra-
Iı Kâmıi) Cüneyt Çafaşkur (acıla-
nn aydını, çook yorgun demokrat
Orhun) Adnan Tönel (yeni kuşak-
tan Berk) Orhan Kurtuldu (Ma-
hir) Kemal Gökhan (Amele Tah-
sin) yer alıyor.
Son çekimler oldukça etkileyı-
ci bir atmosferde gerçekleşti. Ci-
hangir'in ara sokaklannda dört po-
lıs otosu, bir ıtfaiye aracı, bir am-
bulans ve elli kadar fıgüranla Or-
hun'un intihannı çekerlerken TRT
olanaklanyla bu tür yapımlan ger-
çekleştırmenin güzelliği yüzünden
TRT'yı tercıh ettığıni belirtiyor
Kemal Gökhan.
Bir karikatür bandının televiz-
yona aktanlması o banda yeni şey-
ler katacak mı, yoksa banttan bazı
şeylen götürücek mi, izleyene dek
bunu tartışmak doğru olmayacak.
Ama, bu tür cesur bir gündelık ha-
yateleştırisini bir resmi televizyon
İcurumunun yapıyorolması olduk-
ça düşündürücü.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Arda Ne Oldu?
Cumhuriyet'teki yazılarımı okuyan tanıdıklar, ikide bir
soruyorlar:
- Arda ne oldu? Ne yapıyor? Nicedir söz etmiyorsun...
Nicedir söz etmiyorum, çünkü Arda'yı görmek, hele ko-
nuşmak öyle eskisi kadar kolay değil...
Axfa büyüyor...
önce mahalleye açıldı. Artık evden çıkabilmek için, "De-
deme gidiyorum," demesi gerekmiyor. Yanında arkadaş-
lanyla sokakta, apartmanların arka bahçelerinde istediği
gibi dolaşıp oynamaya başladı...
Bizim bahçeye genellikle maç yapmaya geliyorlar.
Taşlar konup kaleler belirleniyor. Ikiye aynlıp başlıyorlar
bağnşmaya.
Arda en küçükleri, dokundun mu düşüyor... Bazen do-
kunmadan da düşüyor... Düşünce de profesyonel futbol-
cular gibi yaygarayı basıyor penaltı diye...
Penaltı kararı da öyle kolay verilecek bir karar değil. To-
pu tutup bağrışa çığnşa bir süre çekiştiriyoriar karşılıklı.
- Kimse çarpmadı ki sana!..
- Nasıl düştüm öyleyse!.. Penaltı!.. Ne biçim itiyor!..
Sonra futbolu kimin daha iyi bildiği tartışmasına geçili-
yor.
- Benden iyi mi bileceksin!
- Sen benden iyi mi bileceksin!
Sonunda Arda ağlamaya başlayınca penaltı ister iste-
mez veriliyor... Çekiştiklerine bakmayın, seviyorlar birbir-
lerini... Biri ağladı mı hepsi ondan yana dönüyor...
- Tamam, penaltı, ama kaleci benim.
-Ozaman iki penaltı...
Bu bir kural: Kaleci değişti mi iki penaltı atılıyor.
Neyse, bağrış çığrış bitiyor maç. önceden kararlaştırı-
lan belli bir gol sayısına ulaşan takım kazanmış sayılıyor.
- Dede, su, diye bir koşu dalıyor Arda balkon kapısın-
dan içeri.
Bakıyorum, yüzünde gözyaşı izleri...
- Nedir bu surat! Yoksa gerçekten mi ağladın?
- Penaltı diyorum, hayır diyor...
- Ben numara yapıyorsun sandım, ne bileyim!..
Yanıt yok...
- Bir bardak daha...
Sonra gene balkon kapısından dışan fırlayıp takılıyor
bahçeden çıkmakta olan arkadaşlannın arkasına:
- Dede, biz gidiyoruz...
Oturup konuşacak zamanı yok adamın...
Büyüyüp mahalleye açılmak kolay iş değil. Öğrenecek
çok şey var!.. Çeşit çeşit sözler, el kol işaretleri...
Bir ara çimler iyice kelleşmeye başlayınca babası:
- Söyleyeyim de bir süre bahçede top oynamasınlar, de-
di.
Bu kez Arda hiç görünmez oldu. Arada bir karşı apart-
manların bahçelerinden, sokaktan sesi geliyor, ağlaması
duyuluyordu.
Çok geçmeden de okullar açıldı. Mahalledeki çocuklar
görünmez oldular...
Hepsi başka başka okullarda... Gıdiş dönüş saatleri de-
ğişik... Ayrıca dersleri var...
Arda ötekilerden erken dönüyor eve... Mahallede kim-
se yok...
Okula başladığı ilk gün geldi. Ayağında uzun pantolon.
Kravat, koyu yeşil kazak, üstünde aynı renk ceket gibi bir
kazak daha. Kenarlarında san çizgiler.
Okulu soracak oldum. Pek bir şey anlatmaktan yana de-
ğil. .:,.' >., ..\ :•
Yalnız bir ara kurularak: ' •' •«•«••-••."••
- Birinci sınıfım, dedi.
Gerçekten de yakışıklılığıyla birıncı sınıftı.
Ama bu sınıf anlayışıyla, gelecek yıl ikinci sınıfa geçince
ne diyecek bakalım!
Bir pazar günü, babası bilgisayar oyunlan almış, birlik-
te gelip bir süre oynadılar. Ertesi gün okul dönüşü kendi
yalnız geldi, ama fazla oynayamadı, ev ödevi varmış, onu
yapmaya çağırdı annesi.
Okulda neler öğrendiğini anlamak için sorduğum soru-
ları pek yanıtlamıyor. Yalnız arada bir öğrendiği sözcükle
1
ri yazıyor. Yazısı da bayağı güzel.
Ee, adam birinci sınıf...
Ama önce mahalleye açılıp arkasından da okula başla-
yınca felsefeyi bıraktı, artık öyle eskisi gibi çarpıcı sorular
sormuyor...
Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nıın Özerkliğî için
imza kampanyası (8)
Nazende Eren, Dilek An-
nel. Nazmiye Yurttaş, Ahmet
Ünal, Ali Rıza llgezdi, Esra
Bener, Nilgün Bener, Fatma
Tezel, Türker Ercan, Ergün Ba-
şak, Zeynep N. Başak, Neri-
man Ergun. Mehmet Aslan,
Vlelih Dolay, Teoman Tanju,
Ümide Tanju. Batur Kızıltuğ,
Gülper Kızıltuğ. Selma Topuz-
dağ, Mualla Bayer, Cavit Ba-
yer, Ay sen Bayer, Tahsın Ya-
lım, Nü\it Ünen, Ikbal Baran.
FisunSayar. Nevin Sayar, fbra-
him Saçak. Muammer Kötan,
Figen Duygu, Fahriye Yalçıner.
Nebahat Akkaya. Bilsel Sezer.
SabriSezer, Banu Akgün, Gül-
çin Berk. Necla Sev. Safiye Ke-
mancı. Hayriye Özer, Saadet
Özer. Mahir Nurgün, Nurten
Nurgün, Zehra Aydın. Sumru
Vakapoğlu, Azade Sucuoölu,
Handan Tan, Işık Erman. Inci
Bıyık, Gürsel Eroğlu, Şaziye
Rana, Seyhan Şişik, Y. Genç.
Ayia Aydın. Nursel tzmirlier, ll-
han Ersen. R. Yetkin, Günay
Alyanak. Nermin Yenigün,
Burçin Resuloğlu. Şehide Al-
tıntay, Aysel Kayaalp Kayışoğ-
lu, Şeyda Eşsiz, tlknur Eryüz-
de, Yüksel Denizci, Nurdan
Bilgen. Aydan Okbay, Işık Be-
hice Uslu, Şafak Gülay, Halide
Koç, Cafer Erdoğan. Temel
Şen, Selçuk Duygun, Dilek
IVlalkoç, Müjgan Baykal, Nadi-
deGöz, îhsan Görenay, Turgay
Özyer, Nuray Erturgay, Halide
Erturgay, Ayla Hasekioğlu,
Hacer Geciroğlu, Yüksel Den-
giz, Kutsi Dengiz. Süreyya Sağ-
lam. Emel Aksu, Yasemin Ko-
roğlu, Leyla Bölen, S. Semih
Kayhan, Vlustafa Açıkel. Dilek
Yelekçi, HasanTapan. Nurettin
Turan. Süre»-a Koşver. Tahsin
M. Hoşatar, Zekeriya Yıldız. Si-
nan Çölgeçen. Nursen Duman.
Nuran Evrensel, Prof. Dr. Gü-
lay Coşkun. Ruşen Yıldınm,
Alımetlnce, Ismail Akmcı, Ka-
dirÖğüt, Levent Ersun, Ali Yıl-
dınm. Hamit Ünver, ElifKoza-
croglu. Mustafa Şekercioğlu, F.
Şekercioğlu. Bırnur Özümert,
Deniz Banoğlu, Lale Göreç,
Göniil Aksoy, Figen Yanık, Fer-
han Gürbüz, Sema Aysal, Öz-
can Aysal, Cemıle Şenatalar,
Prof.MustafaŞenatalar, Semra
Kaba, Birsen Ezmen. Şenay
Toktamış. Yücel Kaptan, Bir-
sen Kurel, MeralSeydim. Nihal
Berkay, Senem Yasun. Sumru
Sezgin, Berna Berk. Gevner
Kırdemir. Öziem Karadeniz.
Bahar Altınseven, Metin Gök-
demir. Haluk Usil, Selami Ya-
nık, Can Yürügen, Defhe Çe-
Hk, Figen Özbek, Türkan Beya-
zrt, Mustafa Fukara.
Prof.Dr.Solmaz Doğanca, Gü-
nen Pandın. BedileZese, Çeren
Kamer, Gökçen Gezen, Didem
Gürzap, Murat Attın, Güven
Görgülü, Yasemin Örs, Zeynep
Oray, Şehnaz Yalçın, Neville
Wells, Ferah Zarif. Güray Öz,
Sezgin Kut, Ali Kurt, Selçuk
AbacL Pervin Tan, GürbüzSer-
min, Gengiz Yaşar, Alp Tüner,
Yasemin Çençiçek, tnciTemiz-
bakkal, Rezzan Terzi, Tank
KarayeL Şenol Karalı, Aycan
Saroğlu, Ozcan Karadaş. Esen
Erdoğan, Mine Buz, Laleper
Aytek, Nermin Çoşkun, Ceylan
Erhun, Kemal Özer, OzerÇan-
kaya. Cüneyd Muharremoğlu,
Banş Karcıoğlu. llkay Baldö-
ken, Ayten Başak, Ahmet Er-
zurumlu, Tevhide YaJçın, Seda
Yalçın, AlevTunç. Ayşe Fazilet
Akkuş, Serhan Poyraz. Müjgan
Kahraman, Özlem Müstecapu-
oğlu, Engin Müstecaplıoğlu,
Yurdagül Tunca. Gülriz Hey-
beli, Pınar Kaya. Hediye Pala,
Zeynep Ütügen, Betül Parlak,
FarukÇam, Semiha Uçuk, Ha-
lis Başanr, Leman Helvacıoğ-
lu, Nebahat Sütun, Gülseren
Kengal, Bülent Kolel, Hakan
Tan, Ayben Yıbnaz, Irem Artar.
SÜRECEK