Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 ARALIK1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
1995 yılı dış ticaret stratejileri belirlendi
thracaipazadan
çeşitkndirilecek
L
ANKARA (AA) - Toplam ihracatın
yansına yakınını AB'ye yapan Türkiye,
gelecek yıl ihracat pazan ülkeleri
çeşitlendirmeyi amaçlıyor. Aynca, tekstil
ve konfeksiyon yanında gıda. elektronik
ve taşıt yan sanayıi gibi 'yeni lokomotif
sektörlerin' ön piana çıkartılması
hedeflenıyor.
Dünya ticaretindeki büyüme beklentısi
nedeniyle, gelecek yıl ihracatta daha da
hızlı amş öngörülüyor.
Dış Ticaret
Müsteşarhğı'ndan
(DTM)üstdüzey bır
yetkili, özellikle
ekonomik
durgunluktan
çıkması nedeniyle
ABD'nin ithalatmda
önemli bır artış
olduğuna dikkat
çekerek, Türkiye'nin
de bu ülkeye
ihracatının ilk 9 ayda
yüzde 52 oranında
arttığına dikkat çekti.
Kıta Avrupası'nın
durgunluğa daha geç
girdiğıni, ama
1994'ün son çeyreğinden itibaren burada
da bir toparlanma başladığmı anlatan
yetkili, dünya ticaretindeki beklentileri
şöyle özetledi:u
Nitekim, 1994 yüı sonu
itibanyla dünya üretiminde yüzde 3"lük
bir artış bekleniyor. Bu rakam 1995 için
yüzde 3.75. Yani 1995, ekonomik olarak
1994'ten de daha canlı bir yıl olacak: bu,
dünya tkaretine de yansıyacak. Mesela
dünya ticaretinde, 1993'te yüzde 2.5
gerileme vardı, 1994'te 5.75 artış oldu,
1995 beldentisi yüzde 625."
Özellikle tanfe dışı engellenn belli
normlara getirilmesi, gümrük
tanfelerinin tedricen indirilmesı gibi
sadece Uruguay Raundu'nun
liberalleşmeye katkısından dolayı, dünya
ticaretinin 1995'ten itibaren ilk 10 yılda
yüzde 10 oranında artacağının
hesaplandığını hatırlatan aynı yetkili,
sanayıleşmiş. ülkelerin, bu çerçevede
ımalat sanayiinde gümrük tarifelerini
eşıt dilimler halinde 5 yılda yüzde 40
oranında azaltacaklanna dikkatı çekti.
Bazı sektörlerde
ise gümrük
tarifelerinin
tamamen
kaldınlacağını
belirten DTM
yetkilisi. "Böylece,
sanayfleşmiş
ülkeîerde, gümrük
muafiyetli ithalatın
payı yüzde
20'lerden yüzde
43'e çıkacak,
ağıriıklı tarife
yüzde 6'dan yüzde
4'einecek" dedi.
Venipazarlar
Türkiye'nin son
yıllara kadar ihracatının yansını AB
ülkelerine yaptığına işaret eden yetkili,
bundan sonra pazarlann geliştirilmesine
çalışılacağını, bu amaçla ABD, Rusya ve
Uzakdoğu'ya yönelik ihracat
faalıyetlerinin destekleneceğini söyledi.
Rusya ve BDT'ye yönelik ticaretin çok
özel bir gelişme gösterdiğini kaydeden
yetkili, 1992'den beri çok büyük boyutta
olan, ancak bir türlü kesin rakamlarla
ortaya konamayan bavul ticaretinin artık
normal ticarete dönüştüğüne dikkat
çekti.
hracatınmhemen hemen
yansını Avrupa Birliği'ne
yapan Türkiye, gelecek yıl
ihracat pazan ülkeleri
çeşitlendirmeyi
amaçlıyor. Aynca, tekstil ve
konfeksiyon yanında gıda,
elektronik ve taşıt yan sanayii
gibi 'yeni lokomotif
sektörlerin' ön plana
çıkartılması hedefleniyor.
AB Koordinatörü Tigrel
gümrük birliği için sürenin iyi
değerlendirilmesini istedi:Türkiye
zaman kazanacak
Tigrel: Zaman kazandık.
Aloğlu: Bakanuk kurulmalı.
•Gümrük birliği anlaşmasının 6 marttaki ortaklık
konseyi toplantısma ertelenmesinin, yapılacak
düzenlemeler için Türkiye'ye zaman
kazandırabileceği değerlendirmesi yapıldı. Tigrel,
anlaşmanın sonuçlanması için, Türkiye'nin bu süreyi
çok iyi değerlendirmesi gerektiğini söyledi.
Canevi: Yasalan çıkaralım.
ISTANBUL (AA) - 19 aralıkta
Brüksel'de toplanan Ortaklık
Konseyi'nin, gümrük birliği
anlaşmasını 6 marttaki Ortaklık
Konseyi toplantısına ertelemesinin,
"yapılacak düzenlemeler için
Türkiye'ye zaman kazandırabileceği''
değerlendirmesi yapıldı.
Başbakan Başdanışmanı ve AT
Koordinatörü Büyükelçi Ali Tigrel,
yaptığı açıklamada, 6 marttaki
toplantıda anlaşmanın sonuçlanması
için, Türkiye'nin bu süreyi çok iyi
değeTİendirmesi gerektiğini söyledi.
Gelişmelerin sadece Türkiye'ye bağlı
olmadığını ifade eden Tigrel, "Bu
konuda herkesin çalışması lazım.
AB'nin de uğraşması gerek. Birtakım
sonınlan birlikte halletmeliyiz. Her
şey istendiği gibi giderse. büyük
ihtimalle mart ayında gümrük birliği
imzalanabilir" dedı.
Anlayış reformu şart
Iktisadi Kalkınma Vakfı (İKV)
Yönetim Kurulu Başkanı Sedat
Aloğlu da, konuyla ilgili
açıklamasında, Türkiye'nin son ikd
yılda dıplomasi konusunda gerekeni
yaptığını belirterek, bundan sonra
yapılması gerekenler konusunda
şunlan söyledi:
u
Bizce en önemlisi, bir bakanlık
kurulmasıdır. Çünkü, Türkiye'nin
bugünkü polirik iç yapısı, başbakanın
veya başbakan yarduncısuun, bu
konuyla 7 gün 24 saat UgUenmesine
imkân vermez. Bir bakan olursa, o,
bütün siyasi mekanizmayı harekete
geçirir. Türkiye'nin çeşitli konularda
reformlara ihtiyacı var. Yalnız yasal
değU, anlayış refonnlan gerekti."
'Bize düşeni yapalım
1
Yabancı Sermaye Koordinasyon
Demeğı Yönetim Kurulu Başkanı
Yavuz Canevi de açıklamasında, 19
aralıkta yapılan Ortaklık Konseyi
toplantısında, konunun polıtık zemine
çekildiğini söyledi.
"Folitik alanda iki sorun var" diyen
Canevi, şunlan söyledi:
"Bunlardan biri Kıbns sorunu. Bu,
Türkiye ile Yunanistan
arasındaki bir sorundur. O konuda
çok önemli bir mesafe alınacağını
zaten kimse beklenûyor. Ama
Yunanistan bunu bir pazaıiık
unsuru olarak ortaya
koyduğu için, AB'nin
öteki üyeleri ona bir taviz
vererek bu konuyu kendileri
çözümleyecekler. Yeter ki biz, öteki
alanda, yani demokratikleşme,
rekabet kanunu, patent kanunu gibi,
AB'nin hukuki yaptsına uyum
sağlayacak kanunlan çıkararak
üzerimize düşeni yapaİım."
TZD Başkanı İbrahim Yetkin, sektörün çöküş sürecine girdiğini belirtti
Tanmda, 1994 için kara tablo
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - Türkiye Zıraatçiler Der-
neğı (TZD) Başkanı İbrahim
Yetkin. bu yıl tanm sektörünün
tüm yönlerıyle çöküş sürecine
girdigini belirtti Tanma yönelik
yatırım ödeneğı oranlannın düş-
tüğünü. yatınmlan sürekli aza-
lan bır sektörün büyümesinin dü-
şünülemeyeceğini söyleyen Yet-
kin, belirlenen hedeflere ulaşıla-
hilmesi icın tanm birlik ve ko-
Tanm sekröriinde hâlâ eski vöntemler kullaıulnor.
operatıflennın 'tanm-sanayi
kompleksi" yönünde geliştiril-
mesi gerektiğini vurguladı.
Yetkin, dün düzenlediği basın
toplantısında. tanmsal alana ya-
pılan yatınmlann GSMH'ye
oranının 1994'te yüzde 1.2'den
yüzde 1 'e, toplam sabit sermaye
yatınmlan içindeki payının da
yüzde 5.1 'den yüzde 4.7'ye ge-
rilediğini belirtti. 1995 yılında
genel bütçede büyüme oranı
yüzde 62 iken Tanm Bakanlı-
ğı'nın büyüme oranının yüzde
45'te kaldığına dikkat çeken Yet-
kin, 1994 yılında genel bütçe
içindeki payı yüzde 4.4 olan ba-
kanlık bütçesinin 1995'te yüzde
3.2'ye düşürüldüğünü vurgula-
dı. Yetkin, şu bılgıleri verdi:
"Tanmın korunması ve geliş-
tirilmesi hizmetlerine, 1993 yılın-
da 2 trilyon lira a\ nlırken bunun
486 milyar lirası harcanmıştır.
Aynlan ödenegin tamamı kulla-
nılamayınca 1994'te aynlan öde-
nek 1 trilyon 41 milyar liraya dü-
şürüldü. Bu ödenegin de 450-500
milyar lirasının harcanması bek-
leniyor. 1995 yılında ise tanmın
korunması ve geliştirilmesi için
aynlan ödenek y üzde 60.5'lik bir
arbşla 1 trilyon 672 milyar lira
olarak belirlendi. Harcamaları
karşılaştırdığımızda cari fiy atlar-
la 1994 yılında aynı miktarda bir
harcama yapıldığı görülmekte-
dir. Enflasyon hesaba katıldığm-
da isegerçekte tanmın korunma-
sı ve geliştirilmesi için harcana-
cak olan paranın en iyimser tah-
minlerle geçen yılın üçte biri ka-
dar olacağını söyleyebiliriz. 1995
yılında ise 1993 yılındaki ödenek-
ten daha az bir ödenegin aynl-
dığını görüyoruz.**
TMMOB'nin ozellestirme raporu:
Yerli ve yabancı
tekeller artacakANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Türkiye Mimar ve
Mühendısler Odalan Birliği
(TMMOB), Ozellestirme
Yasası'nda, KlT'lerin satışı
küçük bir grubun elınde
olduğuna dikkat çekilen
raporda, "Yasada, ekonomide
verimliüği arttırmak, devleti
küçültmek. piyasada tam
sonucunda tekelci bir yapının rekabeti sağlamak ile de\ let
oluşmasını önleyecek hiçbir gelir ve yatınmlannı arttırmak
düzenleme yapılmadığına gibi gerekçeler öne sürülerek
dikkat çekerek,"Yasa, yerB v?'^mılBflofcgulenmeye
yabancı tekellerin oluşumuna çalışılmaktadır" dendı.
neden olacakor" görüşünü Yasanın, ulusal kaynaklann
bildirdi.TMMOB tarafından yabancılara devredilmesini
hazırlanan 'OzeUeştirme önleyici hiçbir hüküm
Raporu'nda, kamunun bütün taşımadığı vurgulanan
üretim araçlannın, taşınır ve raporda, "Satış şekilleri
taşınmaz tüm mallannın belirnlirken tüm yöntemlerin
özelleştınlmesinın gündemde başına "yurtıçı ve
olduğuna dikkat çekilerek yurtdışı'ifadesi ekleiierek
'rejim değişikliğine' gidiidıği yabancılara sattşta tüm kapılar
vurgulandı Yerlı sermayenin açılmıştır~denıldı.
DÜNYA EKONOMİStNE BAKIŞ/ ERGÎN YILDIZOĞLULONDRA
OECD'nin İyimser Raporu
E
konomik Işbiriiği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD)
ikincı yan yıl raporu, "Wohd Outlook" geçen hafta
yayımlandı. Sanayileşmiş ülkeleri 1995 ve 1996'da
iyi bır ekonomik atmosfer beklediğini ıleri süren ra-
porun anafıkri,"... bu fırsatın değeriendirilerek emekpaza-
nna ilişkin yapısal reformların bir an evvel uygulamaya kon-
ması gere/c/r"şeklindeydi. Hem 10 yıldır gelişmiş ülkeleri et-
kileyen ekonomik sorunların birçoğunun giderek kronikleş-
mesi, hem de bu ülkelerin ıçinde oîduğu siyasi koşullar göz
önüne alındığında OECD'nin iyimserliğini paylaşmak zor.
Ekonomik büyüme gözlemleri
Geçen üç yılda, ekonomik durgunluk sırasında,
25 OECD ülkesinin ortalama büyüme oranı yıilık
yüzde 1.3 idı. OECD raporu bu oranın, 1994'te
yüzde 2.8,1995'te yüzde 3 ve 1996'da da yüzde
2.9'a yükselmesini bekliyor. ABD, Japonya, Al-
manya, Fransa, Ingiltere, için ortalama büyüme
hızları ise bu yıllarda sırasıyla yüzde 2.7, yüzde 3
ve yüzde 3 olacak. Bu beş ülkenin 1972-1994
arası ortalama büyüme oranının yüzde 1.8 oldu-
ğu düşünüldüğünde bu rakamlaroldukçayüksek.
Ama, bunlann 1950-1970 döneminin yüzde 5.5-
6 gibi ortalama büyüme pranlanndan hâlâ çok
uzak oldukları da bir gerçek. OECD raporunda
dikkatı çeken bir diğer nokta da şu: Büyüme oran-
ları projeksiyonlarındaki rakamlarda, ABD'de
1994'ten, Avrupa'da da 1995'den sonra bir ya-
vaşlama görülüyor. Dığer bir deyişle, rapor, bü-
yük iyimserliğe yol açan bu ekonomik toparlan-
manın zirve noktasının gelecek iki yıl içinde geri-
de kalacağını söylüyor. Demek ki 1995'ten son-
ra ABD'de ve 1996'dan sonra da Avrupa'da eko-
nomik tempo tekrar yavaşlayacak ve geçmişte ız-
lediğt dalgalanmayı tekrartadığı takdirde de
1990'lann sonunda 2000'in başındayerini yeni bir
ekonomik durgunluğa, hatta bir ressesyona bıra-
kabilecek. OECD projeksiyonlanna göre dünya ti-
caretinin 1994'te yüzde 8.9,1995'te yüzde8.2'lik
büyüme hızının 1996'da yüzde 7.8'e düşecek olması da bu
gözlemi güçlendiriyor. Burada bir başka gözlem daha yap-
mak mümkün: Bugün yaşanmakta olan ekonomik toparian-
manın zirve noktasındaki büyüme oranları 1972'den bu ya-
na yaşanan zirve noktalanndan (1973: Yüzde 6.5; 1976: Yüz-
de 5.1; 1978: Yüzde 4.2; 1988: Yüzde 4.5; 1995: Yüzde 3)
dahadüşük. Bu zirve noktalarındaki oranlann gittikçe küçül-
mekte olması da başka ilginç gelişme.
Ve bazı kronik sorunlar
Ekonomik büyüme rakamlan tek başına pek bir anlam ifa-
de etmiyor. Özellikle, bu büyüme sürecinden yeterince fay-
dalanacak şekilde konumlanmış olmayanlariçin. OECD ra-
kamlan bu gerçeği tüm açıklığı ile sergiliyor. Rapora göre son
yılların en hızlı ekonomik büyümesi olarak nitelenen 1994-
1996 döneminde en gelişmiş yedi ülkede ışsizlik oranları
1994'te yüzde 7.2'den 1995 ve 1996'da ancak yüzde 6.8 ve
yüzde 6.6'ya düşecek. 1980'lerin sonunda ekonomik büyü-
me yerini durgunluğa bırakırken ortalama işsizlik oranı yak-
laşık yüzde 5.6 dolayındaydı, sonra yüzde 8.1 'e kadar yük-
seldi. Bu temelde, işsizlik oranlannın 1990'lann sonunda
başlayacak olan bir ekonomik durgunluğa, bir öncekinden
daha yüksek bir platodan gireceği ve yüksek işsizliğin,
1980'lerden bu yana nispi toparlanmalaria azaltılamayan ve
artık kronikleşen bir sorun haline geldiği söylenebilir. Bu yüz-
den, işsizliğin en az yüzde 30'unun yapısal hale geldığıni,
devrevi toparlanmalaria kendiliğinden azaltılamayacağına
işaret eden OECD, hükümetleri emek pazanna ilişkin yapı-
sal refonnlan biran evvel gerçekleştirmeye çağınyor: Sosyal
harcamalan ve sosyal güvenlik sistemlerini azaltın, işe alma-
yı ve işten çıkarmayı kolaylaştırın. Bu yapısal reformlann ger-
çek hedefi, her ne kadar işsizliğe işaret edilse de, hükümet-
lerin mali durumlannı düzettmek. Çünkü bu sene, tahvil pi-
yasalan -yani hükümetlerin borç aldığı piyasalar- çöktüğün-
de, gelişmiş ülkeîerde, özellikle Avrupa'da bir borç krizinin
yaşanmakta olduğu ortaya çıktı. OECD raporu da gelişmiş
ülkelerin kamu borçlarının GSMH'ye oranının 1993'te yüz-
de 68'den 1996'da yüzde 74'e çıkmasını ve bu krizin sür-
mesini bekliyor. Bu krızın arkasında, örneğin Avrupa'da
1980'de GSMH'ye oranı yüzde 45 iken, 1994'te yüzde 52'ye
yükselen kamu harcamalarının (1980'lerde yaşanan özelleş-
tirmelere rağmen!) olduğuna inanılıyor. OECD, bu soruna
çare olarak, bütçeden çalışanlara ve işsizlere, yani ekono-
mik toparianmadan en az faydalanan kesimlerin ceplerine
giden parçayı azaltmak için yapısal reform öneriyor. Bu acı
ilacı, yutulmasını kolaylaştırmak için de "işsizliğiazaltmak için
emek pazannı esnekleştinvek" şeklinde bir şekerle kapla-
mak istiyor. Geçen aylarda bu köşede, işsizlik, işçi haklan ve
ücretler arasındaki ilişkiyi araştıran global ve çok geniş kap-
samlı bir araştırmanın, düşük ücret ve işçi haklanyla işsizlik
arasında bir bağlantı olmadığı sonucuna ulaştığını aktarmış-
tım. Ancak OECD, Almanya, Italya, Ingiltere, Hol-
landa gibi ülkeîerde yapılan ve ış çevrelerinin yüz-
de 91 'inin daha esnek iş yasalan ve düşük ücret-
ler istediğini gösteren anketlerin (The Economist
24/12/94 sf. 42) sonuçlanna uygun ve iş çevrele-
rinin istekleri doğrultusunda davranmaya devam
ediyor. Bir kriz yaşanırken bunun faturasını, öde-
me gücü onlara değil de krizden en çok zarar gör-
müş olanlara, yoksullara ve çalışanlara çıkartma-
ya kalkmanın mantığı (mantıksızlığı) da ancak ka-
pitalizmin şu meşhur "doğal yasalarıyla" -ya da
gizli elin kerametiyle- açıklanabilir sanınm.
Yapısal reformlar öneriliyor
Diğer taraftan bu "gizli el" bir zamandır işlemi-
yor olsa gerek kı OECD, hükümetlere, yapısal re-
formlar yapmalarını öneriyor. Ne ki, Avrupa'da ve
ABD'de hükümetlerin ve siyasi liderliklerin son de-
rece zayıf ve işçi hareketinin de bir o kadar huzur-
suz olduğu günümüzde bu yapısal reformları ger-
çekleştirmenin koşulları yok.
Financial Times ekonomistlerinden Samuel
Brirtain geçen ay bir makalesinde "Ekonomik to-
parlanma yerine Boom ifadesini kullansak daha
yehnde olur" demişti. Bu haftaki The Economist,
OECD raporuna ilişkin olarak "şok yaratacak ka-
dar iyi bir manzara"^ ifadesini kullandı. International
Herald Tribune, rapor üzerine yazısında, 1995 yı-
lıpı "canlı ve refah dolu bir yıl" ifadeleriyle karşıla-
maya hazırlanıyordu. Ancak rapordaki rakamlara dikkatle
bakıp da hemen hemen tüm sorunlann çözülmeden, ortada
durduğunu görünce ister istemez "bir kendi kendine gaz
verme durumu" ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmekten
kendimi alamadım.
Düzettme:
Geçen hafta kurgu bilim tarzından ödünç aldığım bir tek-
nikle, "//. Barbarlık dönemi ne zaman baş/ad/"başlıklı yazı-
mı 2200 yıllarında yaşanan bir tartışmayı aktanyormuşçası-
na kaleme aldım. Ancak yazının giriş paragrafındaki bir diz-
gi hatası bu projemi aksattı. Düzeltmek ıstiyorum: "Bazıları,
yaklaşık 20 yıl önce yani 1980'lerde..." şeklindeki yazılan
satırlardaki "20 yıl önce" ifadesinin doğrusu "200 yıl önce"
şeklindedir. Okuyucudan özür dilerim.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Katsayı Duyarsızlığı
Siyaset, gerçeklerin tersyüz edilmesi üzerine kurulursa
sorunlara çözüm üretmesi beklenemez. Kendisi sorun
olur.
Yine de "siyaset yalancısının mumu" sürekli yanıyor.
Hükümet, işçileri ve memurları "Enflasyona ezdirmeyece-
ğiz" derken, yalnızca 1994 sonunda ücret ve maaşlann
alım gücünün bir yıl öncesinin yüzde 35-40'ı dolayına düş-
tüğünü bilmektedir. Açıkçası, ne denirse densin, işçiler ve
memurlar 1994'te enflasyona ezdirilmiştır.
Son bir yıl ıçinde işçilerin ve memuriarın cebindeki pa-
ranın üçte ikisi alındı; görünen, 1995'te de bu "enflasyon
soygununun" sürdürüleceğidir.
Bütçe ile kesinlik kazandığına göre 1995 yılının ilk yarı-
sında maaş artışı oranı yüzde 23.6 olacaktır. Artış oranı,
hükümetin kendisinin bile gerçek dışı bulduğu, 1995 so-
nunda enflasyon oranının yüzde 22.5 olacağı beklentisi-
ne dayanıyor. Bu uydurma enflasyona dayalı maaş artışı
da öyle görülüyor ki, 1994'ü bile aratacak bıçimde "üçer
aylık makaslamalar"\a; ilk üç ayda yüzde 15, ikincisınde
yüzde 7.5 olmak üzere, dilimlere bölünerek venlecektir.
Daha maaş artışları gerçekleşmeden, son günlerde he-
men her ürün ve hizmete yüzde 25-125 arasında değişen
oranda zamlar yapılıyor. Maaş artışları üçer aylık ve aza-
lan "taksitlere" bağlanırken, zamlar "peşin" ve artarak uy-
gulanıyor. Benzınden PTT hızmetlenne, ulaşımdan ekme-
ğe dek temel tüketım ürünlerınin fiyat artışları, daha şim-
diden, kamu çalışanlannın enflasyona ezdirildiğinin açık
belgesidır. Hükümet edenlerden maaş-ücretlerin hiç ol-
mazsa enflasyon oranında arttırmaları istenmez mi?
Istenir de, yalana kurgulu siyaset, daha doğrusu toplum-
sal istemlere duyarsız siyasal yöneticıler bunu duymaz.
Tıpkı geçen hafta yürüyen onbinlerin çığlığını duymadığı
gibi. Toplumunun özlemlerine "yabancılaşmış "siyasal ya-
pılar bu çok doğal istemi algılayamaz. Kendi toplumunu
"anlamayan" siyasetçinin gerçek demokrasiyi, onun işle-
yişini anlaması da olası değıldir. Bakınız, demokratik du-
yarlılık kimi ülkeîerde nasıl işlıyor? Bunun çok güzel bir ör-
neği geçtiğimiz günlerde Fransa'da görüldü. Gelecek ilk-
baharda yapılacak Fransız Cumhurbaşkanlığı seçimlerin-
de, sosyalistler, Avrupa Bıriiği Komisyonu Başkanlığı'ndan
aynlan Jacques Delors'u aday göstermek istediler. Tüm
kamuoyu araştırmaları Delors'un seçımleri kazanacağı so-
nucunu vermekteydi. Kısaca Fransız Cumhurbaşkanlığı,
Delors için "çantada keklik"X\.
Delors, geçenlerde bir TV programında, milyonlann şaş-
kın bakışlanna aldırmadan, aday olmayacağını açıkladı. Ve
doğallıkla bunun nedenlerini de. Delors, özetle Fransız
Pariamentosu'nda sosyalistlerin çoğunlukta olmadığını,
bu nedenle "aday olarak" vereceği sözleri "seçıldığinde"
tutamayacağını, oysa Fransız halkınayalan söyleyemeye-
ceğıni belırtıyor ve "Aday olmuyonım" diyordu.
Delors'un davranışını bu ülkenin önde gelen siyasetçi-
lerinin, eskisiyle, yenisiyle yöneticilerinın anlaması olana-
ğı var mı? Bırakalım daha önce olanları bır yana, 1991 son-
rasında kurulan ıkı koalisyon hükümetinin üyeleri kendi hü-
kümet programlarını ne ölçüde gerçekleştirdıklerinin he-
sabının "kınntısını" verebilir mi? Hükümet programlarının
"yüzüne bakabilirler mi?"
"Ben demokratım" demekle demokrat olunmuyor. Si-
yasetçinin verdiği sözü tutma duyariılığı ile demokrathğı
doğru orantılıdır.
Delors'un Fransız Cumhurbaşkanlığı'nı elinin tersiyle it-
mesini anlamayanlar, geleneksel ilkelliklerini toplumsal
duygusallığın kollarına atıyor. Dinsel duyguiarı sömürüyor.
Ulusçuluğu kışkırtıyor. "Avrupa bizianlamazsaanlamasın;
aslında bize düşman bir Hıristıyan topluluğudur" türün-
den gerekçelerle, yalnız kendi siyasal çapsızlıklarının de-
ğil, üst yönetimi saran hırsızlıkların da üzerini örtmeye uğ-
raşıyor. Sesi çıkan büyük sermaye kesimlerinden vergi al-
mıyor; vergi yerine yüksek faizle borç alıyor ve bütçe açı-
ğı gerekçesıyle emekçi kesimi daha da eziyor.
Kımi siyasetçiler "Biz bize yeteriz" derken, biz ınsanımı-
zı, uluslararası sözleşmeleri hiçesayarak, öldürürüz, işken-
ceden geçinrız, hapse atarız, yasal haklannı bile kullandır-
mayız ve tüm bunlar yetersiz kahrsa da enflasyonla yola-
rız, demeye getiriyorlar. Hükümet edenler, düşük katsayı-
larla ücretli ve maaşlıların enflasyonla nasıl soyulacağının
bütçesel denklemini yapıyor.
1995 bütçesi ile kesinleşen maaş artışı katsayısı soygu-
nun derecesini de gösteriyor. Daha doğrusu hükümetin
*'demokratik duyarsızlığının" somut bir göstergesı olarak
tarihe geçiyor.
OtomotivdeAvrupa
uyum çaltşmaları
ANKARA(AA)-Gümrükbir-
liğine gırmeye hazırlanırken oto-
motiv ana ve yan sanayiinde de
Avrupa ülkelerinin kabul ettiğı
normlara taraf olabilmek ama-
cıyla, Sanayı ve Ticaret Bakan-
lığı koordinatörlüğünde başlatı-
lan çalışmalar sonuçlanma aşa-
masına geldı.
Sanayi Bakanlığı Ölçüler ve
Standartlar Genel Müdürü Ali
Eren, Otomotiv Sanayicileri
Derneği (DSD), Taşıt Araçlan
Yan Sanayii Derneği (TAY-
SAD), DPT, HDTM, Gümrük
Müsteşarhğı, KOSGEB ve TSE
yetkililennin katılımlanyla ger-
çekleştirilen toplantılann, bu
ayın sonunda tamamlanmış ola-
cağını belirtti.
Eren, amaçlannın. otomotiv
ana ve yan sanayiinde Avru-
pa'nın kabul ettiğı normlara Tür-
kiye'nin de taraf olmasıyla. mo-
torlu araç veya aksamı için Av-
rupa normlannı temsil eden (E)
markasının TÜBİTAK aracılı-
ğıyla Türkiye"de verilmesinı sağ-
lamak olduğunu anlattı.
Eren. toplantılarda, "Hangi
üretimlerdeAvrupa normlannın
kabul edileceginin" tespitine ça-
lışıldığını bildirdi. Ali Eren, "Bu
cerçevede, Avrupa normlannı
temsilen (E) markasının verilme-
siyle, ihracatçı otomotiv ve yan
sanayi firmalannın yurtdışı ku-
ruluşlara ödedikleri yüksek üc-
retler ve harcanan zaman kaybı
ortadan kalkacaktır" dedı.