23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 ARALIK 1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 CUNDEMDEKI KONU GAZETE ONATKUTLAR Mustafa Göçmen anlatmıştı. Bir akşarnüstü Hüseyin Baş'labirlik- te, Hüseyin'in otuz yıldır bıkmadan giydiği cepfi, uzun mavi gömleklerden bir yenisi için kumaş almak iizere bir Beyoğlu mağazasına gitmişler. Tıpkı artık çok yaşlanmış olan Rum gömlek terzisi gibi, mağaza da otuz yıldır ay- nıymış. Hüseyin büyük bir rahatlıkla tezgâha doğru ilerlemiş, ama bakmış ki tezgâhtar değişmiş. Bir baska, tanıma- dığı yaşlı tezgâhtar. Adama kumaşı ta- rif etmiş. Tezgâhtar, işbilir bir gülüm- seme ile şöyle bir davranmış raflara doğru. "Beyefendi''demiş. "müsaade ederseniz size şunu da bir göstereyim: Çok güzel kumaştır,yeni gekü.." Ve raf- tan aldığı topu tezgâh üstüne tak tak, us- taca açnıış. "Hayır!" demiş Hüseyin, oldukça so- ğuk bir tonla. "Ben o söylediğim mavi kumaşı istiyorum!»" Tezgâhtar göste- rişçi ve işgüzar, ille bir şey yapacak. "Hay hay Beyefendi. Ondan verebili- rim. Ama siz beni dinleyin, bir de~" Ge- ne uzanmış raflara, bir başka top çıka- np tezgâha sermiş. "_şu kumaşa bakın. Bakın bakın. YenL Tuşesi de çok güzeL Yumuşak. Ürü tutar. Buruşmaz™" Hü- seyin kızmış. "Yahu" demış. "Nebiçim tezgâhtarsın? Ben ne istiyorsam onu ver_" Çok şaşırmış adam. Biraz da alınmış bir tavırla "Yapmayın Beyefendi" de- miş u Ben otuz yılhk tezgâhtanm, işimi biBrim." "Hayır efendim!" diye gürlemiş Hü- seyin, u Ben de bilirim-." Tezgâhtar, bir an şöyle duraklayarak bakmış müşten- ye. Acaba o da mj tezgâhtar diye. Ama Hüseyin tamamlamış cümlesini: "Çünkü ben de otuz yıldır gömlek gi- yiyorum™'' • Mesleğim gazetecilik değ'ıl. Çünkü bu alan üzerine ciddi kitaplar yazmış Phiüppe Gailiard'a göre gazetecilik, "Maaşu veya sayfa başına ödemelL ha- bercilikte bir işle\i olan, >ani. süreli bir vazılı basında. görsel, işifeel bir iletişim aracında ve>a bir ajansta haber peşin- de koşan veya haberi bir biçüne sokan insanlann" mesleğıdir. Politikacılar, bilim adamIan, yazar- lar, her çeşit uzman. şu ya da bu oran- da düzenli olarak gazetelerde yazılar yazarlar, ama onlar gazeteci sayılmaz- lar, diyor Gaillard. Ben de anlaşıian Cumhuriyet'te dü- zenli olarak yazıyorolsam bıle pek ga- zeteci sayılmam. Ama ben de kırk yıllık gazete okuru- yum. Geçenlerde şöyle birdüşündüm. Ga- zete başlıklannı hecelemeye, babamın yüreklendirmesiyle, ilkokulun ilk sını- fında başladım. Ama asıl. en az otuz vıtöır ortalama beş gazeteye göz atma- aari'güne bâşlamıyorum. Gazetelerden, gittikçe hafifleyerek yayılan o uçan ve güzel kâğıt-mürek- kep kanşımı koku, tıpkı kahve kokusu gibi güne başlamanın en olağanüstü ha- Gunlenn Kopuğubercisidir bence. Hani yepyeni bir kentte. çok katlı bir otelin rahat ama kuytu bir odasında gözlerinizi açmışsınızdır. Şöyle bir kal- kar, penceredeki ağır perdeleri çeker. camlan ardına kadar açarsınız. Hem bol oksijenli (aman tannm!) ve güneşli bir hava dolar içeriye, hem de kuşbakışı koca kenti görürsünüz. Benim için gazete, sabahlan, işte öy- le açılan bir penceredir. Fransız ve dünyabasını için daha önem- li bir yıldönümügelipçattı. Kimigaze- teciler için meslekte ciddiyetin ve say- gınlığın simgesi, ünlü Le Monde'un el- linci kuruluş yılı. Bu kutlamadan akılda kalan slogan iseşuydu: u Basını yenidenkatetmek!'" Le Monde yöneticileri, sıradan bir kutlama yerine anlamlı bir kolokyum düzenlemeyi tercih etmişlerdi. Ve bu toplantının adını da Balzac'ın ironi ile çoğu kezçe>Temizde bize karşı biraz aa- mayla doîu bir sempati uyandınr. Çev- remizdekiler arasında kİmileri, ya bu yaşa vaklaşoklan için ya da bir gün mut- İaka geiecekleri bu yaşa hazırlanmak için tehlikeyi kavrar görünürler... Bu kririk \ıldönümünü iki biçimde karşıla- yabüirsiniz. Ya hâlâ genç olduğunuzu göstermeye, kınşıklan gizlemeye çab- şırsınjz ya da açıklığı seçersiniz. LeMon- de, ikincisini seçti..." Bu yüzden bazen camlan kirlense de, dışardan karanlık, kirli bir hava dolsada içeriye, kızar. söylenirim. ama gazete- lerimden vazgeçmem. Çünkü ben iyi bir gazete okuruyum. Her gazeteyi kendi kimliğine göre okururr.. Çünkü gazetelerde insan yüzleri gi- bidir. Gerçeğe ulaşabilmek için o yüzü iyi okumayı bilmek gerekir. • Yazılanmdan birinde, Fransız LeNo- uvel Obsvervateur dergisinin otuzunçu yılı nedeniyîe yapftğ^ özel^sayidan sÖ2 açmıştım. O kutlama sayısından aklı- mizda kalan söz şuydu: "Kendine bağ- h kalarak değişebilmek." O yıldönümünün hemen ardından dolubırsözündenalmışlardı. "Sönmüş Hayaller'ın bir yerinde basınla şöyle dalga geçiyordu ünlü yazar: "Eğer ba- sın olmasa>dı, onu yeniden kat etmek gerekmezdi™" Değişen dünyamızda, yenı birbinyı- lın eşiğinde. yazılı basının varlığını ve geleceğinı sorgulamak gereksinimini duyan Le Monde yöneticilen bu konu- da oldukça cesur davranmışlardı. Savaş ve işgal yıllannın karanlığı içinde gözüpek bir avuç gazeteci tara- fi#4^ı,:<S, Aralık I944'te kurulan Le Monde'un 8 Aralık 1994 tarihli sayısın- da Philippe Boggie imzalı yazı şöyle başlıyordu: "F.lli yaşında olduğunu itiraf etmek. hele bir de bunu kutlama\a kalkmak Ne yaptı Le Monde? Hiç kuşkusuz, kendine en çok yakı- şanı. 6 Aralık l994günüParis'teikibinki- şinin katıldığı, UNESCO Genel Müdü- rü Federico Mayor tarafindan açılan bir kolokyum düzenledi. Kendi yaşam ne- denlerini sorguladı. Gerçekle korkmadan yüzleşti. "Pre*- se parisienne de qualite" yanı Paris'ın kaliteli basınından günümüze ne kaldı- ğinı sorguladı. Birçokyönden kaygı ve- rici gelişmeleri gözden geçirdi. Gelece- ğe baktı. . ~~ - Göstergelerden çoğu hiç kuşkusuz ürkütücü. Boggio'nun anlattığına göre 1945 yılında Fransa'da ulusal ya da ye- rel, 179 günlük gazete yayımlanıyor- muş. Bu rakam 1994'te 76'ya düşmüş. 1946 yılında 15 milyon olan toplam ti- raj ise bugün 9'un aitında. Öbür yandan UNESCO Genel Mü- dürü'nün ya da Cerard Thery'nin de- ğindikleri gibi "Bilgisayar Otoyolla- n"nın, görsel ilettşimin, interactivi- te'nin inanılmaz teknolojik gelişmele- ri, yazılı basının önünde bir duvar gibi yükseliyor ve kapatıyor gelecegi. " Bütün bunlar basının gcleceğinin eü- tizmde olduğu anlamına mı geünekte- dir?" Bu soruyu soruyordu birkaç yıl önce gene ünlü bir gazeteci: Jean LouisSer- van Schreiber. Sonra da "Evefdiyordu. "Çünkü rirajlar düşüyor. mali>etler artıyor. Gazete okuriarının kalitesi yük- seliyor. Reklam \erenler bile kitle gaze- telerine değil, kadrolara hitap edenlere yöneüyorlar.-*' Okıirlar. Evet, Le Monde'un toplantısındaki bütün o karanlık öngörülerin karşısına koyabileceğimiz tek ışıklı varlık onlar. Okurlar. Yani ben de biraz üstüme alı- nıyorum: Bizler. Diyordu ki Federico Mayor: "Medyanın özgürliiğü olmadan, söz ya dagörünrih k düşüncenin serbestdo- laşımı olmadan demokrasi olamaz. Bu ncdcnle ifade özgürlüğünü engelle>en en küçiik pürüz demokrashi zedeler. Ancak özgüıiüğün araçlan >oksa. ba- ğımsız bir basından da söz edemeyiz. Benceen önemlisi hilîn^li \c bilgili okur- lardır. Onlar olmadan ne özgür \e etki- ü bir basın > ar olabilir ne de gerçek bir demokrasi. Demokrasinin güvencesibi- linçli ve sorumiuluk sahibi yurttaşiar- dın_" Bir okur olarak gurur duyuyorum bu sözlerden. • Ama acaba yeterince haklı mıyım? Haklı mıyız? Bugün, bu sabah onu düşündüm. Türkiye'de de basının, medyanın kendi sorunlan ile ugraşmaktan bitkin düştü- ğü. gazetelerin, TV'lerin. gazetecilerin birbiriyle cebelleştiği, yeni gazetelerin doğum sancıları çektıği. doğduğu şu günlerde biz okurlar ne yapıyoruz? Neyi arıyoruz gazetede? Bizi acıtsa, kanatsa, karamsarlığa yö- neltsebile "gerçeğj" mi, yoksabizi avu- tacak rehavete salacak ya da "mış gibi- lerimiz"ı okşalayacak yumuşak bir kâ- ğıt mendil mi? Hani o ne bebek kakasını, ne kanı, ne de alm terini hiç göstermeyen şık. gü- venli ve zararsız. hijyenik kâğıtlardan birini mi? Sahi, bizim gerçekten bir "opinion''. bir "reference" gazetesine gereksınme- miz var mı? Varsa o gazeteden, "dışgö- rünüşü"nün dışında ne bekliyoruz? Sevgili Cumhuriyef okurlarî!'§fetö-- rin, olağanuâtûı v<*la duygunuza ve bilincınize güvenerek, sizler gibi bir okur sıfatıyla soruyorum bu sorulan. Çok faz'la tezgâhtann. tezgâh açtığı şu günlerde. Matbaacılığın beşik dönemi ürünleri müzayedede Müzayedede satışa sunulacak olan tstanbul'un en eski gravür / haritalan. Kültür Servisi - Librairie de Pera, pa- zar günü Pera Palas'ta yeni bir antıka ki- tap müzayedesi düzenliyor. Bu yıl 16'ncısı olan bu kitap müzayedesınde son derece eskı. nadir ve ilgı çekicı bir- çok kıtap ve görsel sanat eserlennden oluşan bir koleksiyon kitapseverlerinin beğenılerine sunuluyor. Kataloğu oluşturan parçalar, Istanbul ve Izmir gibi Türkıye'nin en büyük ve eskı metropollennın tarihleri ve folklor- lan, Anadohı arkeolojısi ve kültür tarı- hi. Türk mimarisı ve dekoratif sanatla- n, Osmanlı tarihı, Osmanlı Imparatorlu- ğu \e Türkiye ile ilgili seyahatnameler gibi ana başlıklarda toplanıyor. Bunla- nn arasında 1500 ve 16001ü yıllardaba- sılmış olan bazılan, eskilikleri dolayı- sıyla özellikle dikkat çekiyor. Aynca koleksiyonun bir kısmını ün- lü oryantalist sanatçılann imzasını taşı- yan bırçok nadir gravür, taşbaskılan, ha- ritalar, fotoğraflar ve resimler oluşturu- yor. Bunlar, kıtap meraklılannın olduğu kadar görsel ve plastık sanatlarla ilgile- nenlerin zevklerine de sesleniyor. Müzayedenin en önemli parçalannı, Osmanlı matbaacılığı ile ilgili iki ayn 'Incunabulum 1 yani matbaacılığın be- şık devri ürünlen oluşturuyor. Osmanlı Imparatorluğu'nun ve aynı zamanda dünyanın ılk matbaalannda basılan bu kitaplar, uluslararası bibli- yografya (kitap bilım) terminolojisi ile 'edinon rarissima' yani 'son derece na- dir' olarak tanımlanıyor ve biiinen bazı ömekleri ancak dünyaca ünlü koleksı- yonlarda bulunuyor. Bunlardan birincısı Osmanlı lmpara- torluğu'nda ve bütün Islam dünyasında Arap harfleriyle ve Türkçe basılan ilk ki- tap olan Van Kulu Lugaü. Van Kulu Lu- gatı. 1729 yılında Ibrahim Müteferrika Matbaası'nda basıimış ilk kitaplar olma özelliğini taşıyor. Ikincisi ise 1560 yılında, yani günü- müzden tam 435 yıl önce Istanbul'da, Musevılerin kurmuş olduğu Osmanlı Imparatorluğu'nun ılk matbaalanndan birinde lbranı harfleriyle basıimış bir ki- tap olan Tolaat Yaakov. Müzayedenin en eskı parçası ise Hartmann Scbedei'in Chrooka adlı at- lasından çıkmış olan lstanbul ve Iznik haritalan. Bu haritalar günümüzden 500 yıl öncesinin yani 1493 tanhini taşıyor ve lstanbul haritalannın dünyadaki ilk matbaa örneğini oluşturuyor. Diğer bir ilginç kitap ise Nicolasde Ni- colay'ın Osmanlı topraklarında yaptığı bir seyahatın notlanndan ve resımlerın- den oluşuyor. 1576 tanhını taşıyan bu kitabın içindeki çok sayıdakı kıyafet re- simleri. 16. yüzyılda Osmanlı tmpara- torluğu'nda yaşayan çeşitli meslekler, uluslar ve ınsan tıpleri hakkında dünya- da yayımlanmış olan ılk kıyafet albüm- lerinden birı olarak kabul edilıyor. Par- şömen den üzerine yazılmış bir Röne- sans dönemi yazması yaprağmdan ya- pılmış cildi ile de benzerlerinden aynlı- yor. Imgelemle süslenen öykülerden oluşan söylenceKültür Servisi - Söylenceler, biyografi yazarlan için ele alınması zor konulardır. Antoine de Saint-Exupery, yetişkı.n yaşa- mının büyük bir bölümünde kendini bir söylenceye dönüştürmeye çalıştı. Sayısız cafe masasında ya da sınırlı zamanlar için- de yapılan teîefon konuşmalarında uçuş günlerini, zorunlu inişleri. göze aldığı risk- len art arda anlatarak dostlannı serseme çevırirdi. Sürekli anlatılan bu öyküler, sık sık par- latılan mücevherler gibi göz almaya başla- dılar. Herkesin söylediğine göre Saint-Exu- pery büyük bir anlatıcıydı. Libya çöllerin- de 1936 yılında geçırdiği o ünlü kazayı an- lattığında kendisini dinleyenler, bulunduk- lan odada ısının arttığına ve içlerinden bi- rinın ayak uçlarına basarak gıdıp pencere- yi açtığına yemin ediyorlar. Biraz Asteriks biraz da Tenten Kendisi için yarattığı söylence hiç de ol- gunlaşmamıştı; biraz Asteriks biraz da Ten- ten kanşımıydı. Ancak yazarhğı ıçın aynı şeyı söylemek mümkün değil. Oziü söz us- tası olan Saint-Exupery'nm yapıtlannda bir tek söz, kınlgan bir makınedekı bir kum ta- nesı gibi her şeyi berbat edebılır. Saint-Exupery'nin biyografısı, son ola- rak Stacy Schiff tarafindan kaleme alındı. Aynntılann üstünde fazlasıyla durduğu ve monoton biranlatım tutturduğu gerekçesiy- le kitabı pek başanlı bulunmayan Schiff, Saint-Exupery'nin, güzel geçen çocukluğu nedenıyle büyümeyi reddettiğini düşünü- yor. Aristokrat bir aileden gelen Saint-Exu- pery'nin büyükanne ve büyükbabasının Sa- int Tropez yakınlannda, tropik bir ormanı içine alan bir şatolan vardı. Lyon dışında- ki bir başka şato, Antoine ve kardeşlerinın gizli oyunlanna boyun eğıyor, onlar için bir saklanma yen olma özelliği taşıyordu. Kor- kunç derecede şımank olduklan konusun- da herkes aynı fikırdeydi. Gerçekte taptık- ları yetenekli annelennin onları bağnna basmasındandı bu. Uçmak, 'kutsal bir misyon' Annesinın çocuğu oiarak kalmak isteyen bu utangaç ve soylu genç adam. hemen her şeyde başansızdı. 1922 yılında askerliğinı yaparken uçmayı öğrenmesi. kurtuluşu ol- du. Uçmayı yenı yeni öğrendığı günlerde pi- lotlar, tapmılacak insanlardı onun ıçın. Uç- mayı 'kutsal bir misyon' olarak gören Sa- int-Exupery. Batı Afrika'ya uçuşlar ger- çekleşrıren bir şırket olan Aeropostale'dan içeri girdığinde kendini manastıra ginyor gibi hissetmişti. Dört yaşındayken babasını, on yedisin- de de çok sevdiği ağabeyinı yıtiren Anto- ine'a Aeropostale, acısını bir ölçûde unut- turdu. Uygarlıktan uzakta, yıldızlann aitın- da kamp yaparken ve 'gezegenin çıplak ka- buğunu' ayaklannın aitında hıssederken çok mutluydu. Bu eğlencelerde kadınlara yer yoktu. Sa- int-Exupery onları düşünmeyi yeğlerdi. Daha sonra evlendiği ConsuetoGomezCa- rülo hiçbir şeyden memnun olmayan bir kadındı. Ama eşi gibi çocuksu ve roman- tikti. Genç birkızken El SaKador'daherta- rafina bal süren Consuelo, bedenini saran kelebekler bir giysi oluşturana dek tarlalar- da çıplak dolaşırdı. Saint-Exupery dışında Antoine de Saint- Exupery, yetişkin yaşamının büyük bir bölümünde kendini bir söylenceye dönüştürmeye çalıştı. Herkesin söylediğine göre büyük bir anlatıcıydı. Biyografisini yazan Stacy Schiff, yazann güzel geçen çocukluğu nedeniyle büyümeyi reddettiğini düşünüyor. herkesin önceden sezinlediği gibi Consu- elo, eşine ihanet etti. Neyse ki Antoine ka- dınlann fazlasıyla ılgisini çekiyordu. Bir dızi metres bularak düş kınklığını giderme- ye çalıştı. Düşmanlan, kitaplanndaki liderleri, fa- şizmin hortlamasıyia bağdaştınrken bu ya- pıtlar Fransız yazınının Naziler tarafindan yasaklanmayan ömeklen arasında yer aldı. Ateşli bir vatanseverdi tspanyol ıç savaşı sırasında araştırma yapmak üzere Madrid'de bulunuyordu. Ta- raf tutmaktan kaçınarak Franco'nun asker- lerinin ve karşıtlannın aynı ölçüde cesur olduğunu rapor ettı. Politik partilerle değil, yalnızca insanlarla ilgileniyordu. Ateşli bir vatanseverdi. Paris'in düşmesi. sanki kişı- sel olarak onu küçük düşürmüştü. Kendi- sine bakanhk görevi vermek isteyen Vichv hükümetınden pek hoşlanmıyordu. Ancaî De Gaulle'e de düşmandı ve bu düşmanlık, yazann giderek artan bir yalıtlanma içinde etkisini yitirmesine neden oldu. New York'ta geçirdiği ve çok fazla içti- ği iki yıl içinde çok satan kitabı 'Küçiik Prens'i yazdı. O zamanki metresine 'Bana acınmasına ve avutuunaya gereksininı du- yuyorum" demiştı. Daha sonra savaşta Al- manya'yı yenme şansı ortaya çıkınca Ku- zey Afrika'daki filosuna katıldı. Buradaki yeni Amerikan uçaklan onun için fazla ge- lişmişti. 31 Temmuz 1944'te Güney Fransa'dan havalanan Saınt-Exupery'yi bir daha gö- ren olmadı. Bu olaydan birkaç ay önce Amerikalı komutan Albay Leon Gray'e Fransa ıçın ölmek istediğini soylemişti. Gray de bunu kendi uçaklanndan biriyle yapmadığı sürece hıçbır itirazının olmadı- gını bildirmışti. Aralannda geçen bu ko- n ışma. gerçeklıkle çarpışan bir söylen- cenın acı veren halkalanndan bınydi. Antoine dt Saint-E\uper> PENALTI MEMET BAYDUR Bir Dialog - On dokuzuncu yüzyılda Paris tiyatrolannda oynanan oyunların tümü kaç tane biliyor musun? Sekiz bin. Sekiz bin oyun oynanmış yüzyılda. Bu sekiz bin oyun içinden ay- nı sahnelerde yirminci yüzyılda oynanan oyun sayısı ne ka- dar peki? Biraz cömertçe davranırsak kırk kadar! Bir yüz- yıldan diğerine sekiz bin oyundan kırk tanesi ulaşabilmiş sağ salim. - Hangi oyunlarmış bunlar? - Kamelyalı Kadın, Cyrano de Bergerac, Kral Übü, bir- kaç tane Victor Hugo, bir iki Musset oyunu. Labiche'in on on beş komedisi. Goethe'den ibsen'e kadar bazı "ya- bancı" oyunlar. Haydi iyice cömert davranalım, diyelim kırk değil seksen oyun geçmiş olsun on dokuzuncu yüz- yıldan bu tarafa. - Yüz oyundan biri! Sekiz binde seksen! Yirminci yüzyı- lın yaşadığımız her yılı için bir oyun bile düşmüyor. Üzü- cü bir durum. - Evet. Kim için üzücü? - Oyun yazarlan için elbet. - Aynı acımasız istatistik gerçek kırıntısı, yirminci yüzyıl oyun yazarlarını da bekliyor mu sence? - öylegibi. On dokuzuncu yüzyılda, dramatik yapıtlann hayatınt yapay olarak uzatan, yüzeyselliği suni teneffüsle hayatta tutan televizyon kanallan yoktu tabii. Buna rağ- men şimdilerde herkesin seyrettiği televizyon dizilerini, elliyıl sonra hiç kimselerin seyretmeyeceğini söyleyebili- riz rahatlıkla! - Bir de yirminci yüzyıl sanatı olan sinema var... - Filmler de, eski filmler demek istiyorum, unutulacak, yitip gidecekler. Daha şimdiden sinemanın ilkytllannın ba- şeserlerınden habersiz iki kuşak yetişti. Filmler de yok olu- yor hızla. Yakında büyükbabalanmızın sevdiği bir fılm di- ye bir iki tanesini gösterecekler yılda bir kez! - Abartıyorsun. - Belki ama, asıl düşûndüğüm şey bu değil nasılsa. - Nedir 'asıl' düşündüğün peki? Bir oyun yazarı olarak?! - Gelecek için, kalıcı olmak için çalışmıyoruz artık. - Ne için yazıyorsun öyleyse? - Unutulmak için. Yüzyılöncesinin en ünlü yazarian kim- di biliyor musun? - Bılmiyorum. Bu cins gereksiz bilgileri sana bırakınm hep, bilirsin. - Paul Hervieu ile Georges de Portoriche. Tiyatro ta- rihçilen bile anımsamıyor artık isimlerini. Bizi de kimse anımsamayacak. Yenilehgelecek ve yerimize geçecekler. Kendi sıralan gelince silinip gitmek için. Üstelik bu unu- tuluşun hızı da artıyor giderek. - Bellek kayıtlannın silinme hızı arttı demek. Belki zama- nın hızı da artmıştır. Eskisinden daha hızlı geçiyordur bel- ki zaman. Unutuluşun da daha hızlı olması doğaldır o za- man. Ama anlamadığım bir şey var, unutulmak için yazı- yorum dedin ya demin, onu pek iyi anlayamadım işte. - Unutulacağımı bilerek yazıyorum demek istedim. - Gelecek ıçın, kalıcı olmak için yazanları sevmem ben. Üstelik, ben kalıcı olacağım, hep anımsanacağım diye ya- zı yazılır mı? Yazanlar vardır muhakkak, ama onlara da, yazdıklanna da kuşkuyla bakmışımdır hep. Yalnızca ken- disiyle yanşan yazarlan severim ben. Ünmüş, şöhretmiş umursamayan, işinden ve işi çevresinde kurulu haz öğe- sinden başka bir şeyi önemsemeden anlamaya ve yarar- lı olmaya çalışan yazarlan... - Yazmaktan ve yazı çevresinde kurulu haz öğesinden başka t>ir $&yPöbem&emeyecekse yazar.. nasıl yarariı ola- bHir? * * , . ; • . •$? - Buna hep başkalan karar vermiştir. Yazının icadından günümüze kadar. Yazarlar değil. - Belki haklısın. Ama yirminci yüzyılı öbürlerinden ayı- ran önemli bir aynntı var. - Neymiş o? - Görüntü yüzyılı bu. Kayıtlar, arşivler hatta tarih bile ar- tıkgörüntüden ibaret. 1988 'de kurulan Paris Vıdeoteki'yle başladı işler. Artık her ülke, her kurum, herşirket kendi gör- sel arşivini kurabilir. Beş on yıl sonra, video arşivlehne başvurmadan yirminci yüzyıl tanhini öğretmek mümkün olmayacak. Neden biliyor musun? Bütünüyle filme çekil- miş tek yüzyıl: Yirminci yüzyıl. Şimdilik. Amatörter, gaze- teciler, savaş muhabirleri, casuslar, herkes görsel olarak kayda geçirdi yirminci yüzyılı. Siyasal nutuklar, istila, sığın- ma, keşifgezileri, savaşlar, ünlü kişilerin olup bitenleriyo- rumlamalan.. hepsi görsel olarak kayda geçti. Uçsuz bu- caksız ve karmakarışık bir görsel-bellek yığını duruyor önümüzde. Nasıl düzenleyip, yaraıiı şekie getirip birde üs- tüne üstlük yorumlayacağız önümüzdeki bu görsel-bellek yığınını? - Olumlu hiçbir tarafı yok mu bu yığın dediğin görüntü yağmurunun? - Ben kendi halınde biryazarım. Bu yığının içinde Franz Kafka'n/n ya da Marcel Proust'un üç dakikalık birgörün- tüsü bile yok! Kimse akıl etmemiş onları bu görsel-belle- ğin kaydına geçirmeyi. Aynca yanm saatlik birKafka filmi ya da on beş dakikalık bir Proust filmi olsaydı ne işe ya- rayacaktı? Yazınsal röntgenciliğin mi? Edebiyatla ilgili bir televizyon programının mı? - Dönüp dolaşıp 'yarai'' sözcüğüne takılıyoruz. - Bu görüntüler, o yazahann yapıtlannı daha iyi anlama- mıza yarariı olur muydu? Mesele bu. - Olmazdı. - Öyleyse görsel-tarihin, televizyonun, medyanın; büyük bir sahtekârlığın bezirganı olduğunu söyleyebiliriz. Jean Claude Carriere'nin birkitabını okudum geçenlerde. Bu konu üstüne çok ilginç, yeni tezler ileri sürüyor. - Filmin Gizli Dili adlı kitap değil mi? - Sen de mi okudun? - Yok. Ben okumadım. Oyun yazan bir dostum var. O , okumuş, anlattı. Aynca kitapta adı geçen filmlerin listesi-' ni çıkarmış. Haftaya onlan seyredeceğiz. - Hangi sinemada oynuyor o filmler? - Hiçbir sinemada oynamıyorlar. Videoda seyredeceğiz. Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun özerkliği için imza kampanyası (23) Zeliha Berksoy, Filiz Oflu- oğlu, Mengü Ertel, Salih Acar, Cengiz Bektaş. Alpay Kabaca- lı, İrfan Korkmazlar. Nur Yıl- dınm, Sezen Özak. Esen Özak, Gülgün Mandıralıoğiu, Ayşan Özügül, Nilüfer B.Baran. Aytül Çer, Engin Baran. Ümmühan Duran. Aslan Kanık, Mürüvvet Özsöyler, Funda Şenay, Nilay Kaçar. Şehnaz Bal, Ertaç Bal, İhsan Büyük, Şafak Özel, Ay- sun Gürses. Piraye Yüksel Al- tuner. Aslı Şerefli, Ela Sevinç, H.LeventAyhan, Münir Subaşı, Kerim Subaşı, Aşkın Yaşar, Ali Rıza Dizdar, Elif Soyer, Serap Demirağ, Görkem Gönül. Zey- nep Aslav. Merve Sengel, tbra- him Muslu. Filiz Özdemir. Ay- lin .\ğırman. Inci Bilgin, O>a Bilgin. Mehmet Balta. Özlem Küçükşahin. Sadiye Bayraklı- lar. Özlem Üliç, Nurdan Tay- bars. Ayşegül Baran, Ulviye Açıkalın, Saim Suyabakan, zleynep Suyabakan, Lemi Say, Fatma Dura, Kemal Şenlik, Pa- kize Şenlik, Ahmet Dura, Sü- heyla Dura, Zeynep Dura, Asi- ye Ercan, Kemal Ercan. Ney- lan Ercan, İsmet Aksöz, Gülbin Hamzaoğlu, Taner Hamzaoğtu, Necdet Aksöz. Ayten Aksöz, Emine Koray, Nuriye Apayduı, Hayri Bayraktaroğlu, Fevziye Bayraktaroğlu. Müjgan Bay- raktaroğlu. Müjgan Bayrakta- roğlu, Leman Taner, Beyhan Ta- ner, Gülden Çağlı, Hikmet Çağu, Güzin Say, Suat Say, Fu- at Koray. Haldun Dörter, Nihal Dörter, Meltem Koray, Emel Ozar, Turhan Koray. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle