Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18ARALIK1994PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Dergiler arası savaşta
'Der Spiegel' rakipsiz
'Der Spiegel', Almanca *ay-
na' demek. Mozambik'ten Yeni
Zelanda'ya kadar, tabii bu ara-
. da Türkıye'de hiç Almanca bil-
meyenler bu kelimeye aşina.
Değil mi ki gazetelerimiz bütün
yabancı basında Türkiye'yle il-
gili en küçük (ve genelükle övü-
cü) haberi alıp hemen çevirerek
birinci sayfadan basarlar. Türk
okuru da böylece her gün 'Der
Spiegel: Akdeniz'in en temiz
sahillen Side'de' yada 'The In-
dependent: Türk ekonomisi iyi-
ye gidıyor' gibi incileri okuma
firsatını elde etmiş olurlar.
Der Spiegel, Almanya'da ger-
çekten başlıbaşına bir kurum-
dur. Ikınci Dünya Savaşı'ndan
sonra Rudolf Augstein adında-
ki genç bir gazetecinin işgal
kuvvetlennden aldığı ruhsatla
yayımlamaya başladığı haflalık
haber gazetesi, şimdiye kadar
hala saygınlığını koruyor. Ne
yayın yönetmeni değişti ne de
sahibi. Öyle ki Spiegel okurlan
derginin son derece ukala bir
dille kaleme alınmış, imzasız ve
gayet sübjektif yazılannı oku-
maya nerdeyse müpteladır Tıra-
jı kimi zaman bir milyonu da ge-
çen dergi, okurlannın dünyanın
neresine gıderlerse gıtsinler ar-
kalanndan abonmanla postalat-
tıklan vazgeçilmezbirşeydirar-
tık. Neredeyse her gûn yeni bir
gazeteyle derginin 'yayın haya-
tina atıldiği' Türkiye gibi ülke-
lerde gazete patronlan böyle bir
kurumun ancak hayalini kura-
bilirler. Çünkü bizde ne böyle
birdergiye müptela olacak oİcur
vardır ne de onu yayımlatacak
patron.
Son bir yıl içınde Alman-
ya'nın belhbaşlı yayın tröstleri,
Der Spiegel'in haftalık haber
dergisi pazanndaki tartışmasız
konumunu sarsmak ve okur ıle
reklam pazanndan pay kapmak
BERLIN
DtLEK
ZAPTÇIOĞLU
için kafa yordular. Basında ça-
lışan herkesin günün birinde an-
ladığı gerçek, yanı gazete ve
dergilenn aslında reklam bas-
mak ve para kazanmak içın çı-
kartıldığı ve bu arada hevesli
birtakım yazar-çizer-muhabir
avanesinın reklamlardan boş ka-
lan yerleri doldurmak için ömür
tükettiği gerçeği, patronlann
başlıca motivasyonuydu.
Böylece Almanya'da önce
'Focus'çıktı. Derginin tasanmı,
Spıegel'den çok farklıydı. Ya-
yıncısı şöyle dıyordu: "lnsanlar
artık siyah-beyaz sayfalarda
uzun ve ciddi haber-yorum ya-
zılan okumak istemiyor. Buna
vakitleri de yok. Biz renkli, fe-
rah, kolay okunabilir, bol grafik
ve resimle sûslü bir haber der-
gisi hazırladık.
Focus'un haberleri öyle ha-
zırlanmıştı ki, aslında yazısını
okumaya hiç gerek kalmıyordu.
Haberin başlığı, büyük ara spot-
lar, resim altı yazılan, grafikler
ve renkli kutular, size haberin
içeriğini iki dakikada anlattyor.
Böylece sayfayı açtıgımzda şu
tip bir manzarayla karşılaşıyor-
sunuz: 'Tehlikeli Suskunluk-
Doktor beş hastasının şaibeli
ölümünü örtbas etmeye çalıştı'
(Doktorun bunda başansız kal-
dığı, haberin yayımlanmasından
anlasılıyor). Sayfanın üstünde:
'Skandallar Hastanesi' başlığı
ve hastanenin fotoğrafı. Resmin
altında: 'Hamburg'daki hastane-
de beş hasta öldü.' Yan tarafta:
'Başhekım, hastalar zaten öle-
cekti dedi' ve adamın resmi.
Solda Hamburg'da 1982'den be-
ri şaibeli ölümlerle giden hasta-
lann kısa bir listesi. Sayfanın al-
tında: 'Olayı aydınlatanlar' baş-
lığı altında iki resim ve konu
hakkındaki birer cümlelik yo-
rumlan.
lşte Focus bu yöntemle hiç de
başansızolmadı ve 'Spıegel'den
epey okur çalarak hem reklam
pastasından payını aldı hem de
satışını beş yûz bin gıbı bir ra-
kama oturttu.Arkasından 'Tan-
go' geldi. O da Focus'un biraz
daha hafifletilmişi, biraz daha
magazinı oldu. Tango'culann
yaklaşımı ise iyıce yeniydi:
" Yazüı basın zaten ölüyor, biz te-
levizyon seyretmeye ahsmış ke-
simlere hitap ediyoruz"" dıyen
dergiciler, televizyonun kağıda
basılmış halmı yayımlamaya
başladılar: Daha da çok resim,
daha da kısa yazılar, daha çok
seks, bol reklam. Ve Tango şim-
di sıralamada üçüncü.
Ne Focus ne de Tango, rakip-
leri Spiegel'in saygınlığına ula-
şamadı. Çalakalem yazılmış ya-
zılanyla, doğruluğu su götüren
'flaş' haberleriyle yan-bulvar
dergiler olarak varlıklannı sür-
dürüyorlar Focus'ta ya da Tan-
go'da yazdı diye hiçbir haber ül-
kede bomba etkisi yapmıyor.
Hiçbir haber, Spiegel'inkiler gi-
bi bakanlann ıstifasına, koalis-
yoniann çökmesine neden ol-
muyor. Kıssadan hısseler: 1.
llandan arta kalan yerler, peka-
la nıtelikli ve etkili yazılarla dol-
durulabilir. 2. Bu yazılan oku-
mak isteyen insanlar haJa vardı.
3. Lotaryasız da gazete ve dergi
satılabilir. 4. Reform bazen dev-
rimden daha iyıdir. 5. Bütün
bunlar, geleceğe biraz daha az
karamsar bakmamızı sağ-
layabilır.
Biri beni şu Noel
kabusundan uyandırsın24 çentikli mum yandı, kah-
rolasıcası telaş başladı. Mum
son çentiğe ininceye kadar telaş
devam edecek, mumla birlıkte
cepler, ahlâki normlar ve sınir-
ler de enyecek. Danimarka'da
aralık ayının kaderi bu.
Televizyon haberlerinin san-
şın spıkeri aralığın birinde 24
çentikli mumu yaktı, Noel'i baş-
lattı. Mumhergünbirçenrikeri-
yor, cepler her gûn bir çentik ha-
fifliyor, ahlâki normlar her gûn
bir çentik erezyona uğruyor, si-
nirler her gün bir çentik gerili-
yor. Bu iş, Isa'nın doğumunun
ördekli bir yemekle Noel ağacı-
nın etrafında kutlanacağı
24'ünün akşamına kadar böyle
sûrüp gidecek.
Mum yandı ya kapı aralığın-
dan her gün "onu al,bunu al,yok
şunu al" reklamlan kilolarla
atılmaya başlandı, esnaf vitrini-
ni yaldızladı, ama caddeler ışık-
larla donandı. Anneme ne alaca-
ğtm, babama ne alacağım, ço-
cuklara ne alacağım, kanma ne
alacağım, kocama ne alacağım,
anneanneme ne alacağım, bü-
> ükbabama ne alacağım, ona ne
alacağım, buna ne alacağım te-
laşı tüm Danimarka'yı sardı.
Hediye hayhuyu içinde cinnet
geçıren yaşlı kadınlarbirbirleri-
ne ve önlerine gelene şemsiyey-
le vurma psikozuna girdi.
Mum yandı, Noel yemekle-
riyle ahlâki norm erezyonu.
SEUL
norm erezyonuyla AIDS danış-
ma bürosunun telefonlan çal-
maya başladı. Kımlik belirtil-
meden telefon edilen AIDS da-
nışma bürolan. papazlann "gü-
nah çıkarma" işlevini üstlendı.
Telefon edenler, AIDS konu-
sunda bilgi almaktan çok, Noel
yemeği kaçamaklanndan bah-
sedip vicdanlannı rahatlatma
yanşına girdiler. Çünkü Noel
yemeklerinin gelişimi gelenek-
Ieri bozmadı. Alkol kanı ve akl-
ı selimi sulandınnca cinsel dür-
tüler uyandı, Noel kaçamaklan
herzamanki düzeyine ulaştı. Er-
tesi gün pişmanlıklan, vicdan
azaplan ve "AIDSolurmuyunı"
korkulan bu yıl da Noel yemek-
lerinin vazgeçilmez takipçısi ol-
du. Buna rağmen herkes "be-
nimki yapmaz" psikolojisine
girdi, savunma duvarlan oluş-
turdu, ama kendisi yapmaktan
geri kalmadı.
Bu arada olanlar sinirlere ol-
du. Vitrinlenn, kuşe kâğıda ba-
sılı reklam broşürlennin ve ga-
zete ilanlannın "Beni al, onu al,
şunu al" baskısından, toplu iğ-
ne almak için bile bir dükkâna
girmenin karabasana dönüşme-
sinden, şemsiyelerini ve çanta-
lannı acımasızca kullanan yaşlı
kadınlardan, dirsek temaslann-
dan, Noel şarkılanndan, Noel
eğlencelerinden gına geldi.
Hayır, aslında haksızlık edı-
yorum Noele ve ritüellerine.
Karanlık kış aylannı psikolojik
dengeyi kaybetmeden geçirebil-
mek içın yaptığımız toplu birte-
rapi bu Noel ritüelleri Karanlık
ve yağışlı sabahlara kalkmanın
anlamını (ya da anlamsızlığını)
sorgulamamak için kendimize
yarattığımız bir meşguliyet
açıkçası. Çıplakdemir kadar so-
ğuk aralık gecelerini mum işığı-
nın ve alkolün sahte sıcakhğıy-
la aldafıp, toplu tapınmanın eks-
taz boyutunu yakalama çabası
anlayacağınız. Ama yine de artık
uyanmak istiyorum istiyorum
bu korkunç reklamlı kâbustan.
Hayır almayacağım, onu da al-
mayacağım, bunu da almayaca-
ğım. şunu da almayacağım, hiç-
bir şey almayacağım, kuşe kâğı-
da basılı reklamlara da bakrna-
yacağım, Noelin karanfil koku-
sunu duymamak için burnumu
kapatacağim, yaldızlı vitrifıleri
görmemek için gözlerimi yere
indireceğim, Noel şarkılannı
duymamak içın kulaklanmı
tıkayacağım. Uyandınn beni bu
Noel rüyasından..
•• • ••
MUZIK DUNYASININ
GİZLİ STARLARI!HİÇBİRİ ÜNLÜ DEĞİL AMA KASETLERİ
YÜZ BİNLERCE SATIYOR...
SANATTA GÖZ GÖRE GÖRE
HIRSIZLIKLAR!
SARILDIĞIMIZ TÜM KUTSAL DEĞERLER,
HIZLA ÇAMURA BULANIYOR
RECEP TAYYIP ERDOGANI KIMLER AĞLAni-
REFAH'LI BAŞKANIN İTİRAFI
ONBİNLERCE İSTİMLAK ZEDENİN DRAMI...
DEVLETTEN PARAURINI BEKLEYEN
İNSANLARIN İNANILMAZ ÖYKÜLERİ
TÜRKİYE ESNAF DEVLEItNE DOĞRU GİOİYOR
• SAĞUK DA BİLGISAYARA
• SO1DA BLTÜNLEŞMEDE
ERKEN HESAP
• DEP DAVASINDAN
SONRAKİ YENİ GELİŞMELER
Herşeyin baş suçlusu 'bunlar'Türkıye'nin Avrupa ile bütün-
leşmesini engellemek isteyen
birtakım güçler\aımış. 'Bunlar'
öyle bir zamanlama ustalığı ile
DEP Davası'nın karannı tam da
Essen Zırvesı öncesine denk ge-
tırmişlerki, Türkiye Avrupa kar-
şısında zınk diye kalıvermiş.
'Bunlar'ın ilk manfetı de de-
ğilmiş bu son ışler. Daha nicele-
ri varmış. 'Bunlar', Türkiye'nın
Avrupa ile bütünleşmesini iste-
meyenlermış. Büyük iş adamla-
rı mı artık. kökü dışarda birta-
kım 'mihraklar' mı, öyle bırile-
ri. Ama 'kim' olduklan belli de-
ğilmiş.
Ah 'bunlar' ah! Başımıza ne
gelıyorsa 'bunlar'dan. Oysa bı?,
sütten çıkma ak kaşıgız. Her şe-
yimiz mükemmel. Ama 'bun-
lar'. hatta 'onlar' ve de 'şun-
lar'bizi hep tersyüz edip tanıtı-
yorlar.
Aslında acaba 'onlar' karika-
türistlerimız olmasın? Belki de!
Çünkü bizı dışarda iyi tanıtsınlar
diye profesyönellere para veri-
yoruz, karikatüristlenmız iki cırt
bir fırt iki çızgi çekip bızı kara-
lıyorlar.
Bir keresınde Bedn. Özal ıle
Mitterrand'ı el sıkışırken çızmiş-
tı. Özal'ın elbisesinin üstünde in-
san haklan ihlallen, işkence, aç-
hk grevleri, hayali ihracat, çarpık
LONDRA
EDİP
EMİL
ÖYMEN
demokrasi, altyapı eksiklığı, nü-
fus patlaması, eğitim sorunu ya-
zıyordu. Özal, Mitterand'a şöy-
le diyor- "Biz AvnjpalıjK!"
Bir keresinde de Cumhuri-
yet'de bir karikatür çıkmıştı. Av-
rupa Tenis Klübü kapısınm
önünden gen dönen bir Demirel.
Ama taş devn adamı kılığında.
Kulübün kapısında da tenis giy-
sileri içinde bir frenk. Demirel
ise hayvan postuna bürünmüş,
elinde gürzü ıle kendı kendine
söyleniyor: "Neyimizi beğenme-
diİer anlamadım ki!"
Evet, bızı Avrupaya kötüle-
yenler aslında, karikatürcülerı-
miz. 'Onlar' böyle tersyüz şey-
ler çızmeselerdi Avrupalılarbızı
böyle tanımazdı.
Hele Cumhuriyet'dekiler! Ah,
hele onlar. Bizi el güne rezil edi-
yorlar.
Oysa büyüklenmız ne kadar
canla başla uğraşıyorlar bızı Av-
rupa'da ıyı tanıtmak için. "Avru-
pa'da milietvekiUerini hapse ko-
yan tek ülkc biz miyiz"dıye sor-
madı mı en yetkılımız geçenler-
'Karakollarda işkence yapma-
dan nasıiifadeaiınacağı' hakkın-
da yetkilılenmiz yüksek düzey-
detoplantılaryapmadılarmı? Ve
hatta, 'Yargı üzerindeetkimizol-
saydı, DEP karannı, 19 aralıktan
sonraya bıraktırırdık" bıle de-
medıler mi?
Yetkılilenmiz, Avrupa'nın gö-
zünü boyamak. pardon bızi iyi
tanıtmak için cllennden geleni
yapıyorlar. Ama ah karikatürist-
lenmız! Sallandıracaksın bırkaç
tanesini bak bir daha yapıyorlar
mı!
Çılgın kalabalıktan uzakta j
bi dünyanın en kalabalık ülkesi. Vaklaşık 6 miKarlık dünya nüfusunun 1 mU-
yardan fazlasını Çinlikr otuşturu.vor. Bir başkâ de>işle. insanlar dümaya ho-
mojen olarak dağılsa, sokakta rasdadığımız her 6 kişiden biri Çinli olurdu. Eh,
bunca insan sınıriı bir toprak parçasına sıkışfjnlınca. işler daha da güçleşiyor.
Pekin başta olmak üzere, çoğu büvük kentte aşın bir niifus voğunluğu >aşanı-
yor. İ-jte bu yoğun kalabalıktan kaçmava çalışan bir Çinli kadın öğle tatilinde
kendini parka atmı$, kısa bir süre için de oba sessizük içinde hu/ur bulma^a -
çahşıvor.
Eller üzerinde bir Rus askeriBen bir Rus askeriyim. Tüm
askerler gibi benim görevim de
öldürmeye hazır olmaktır. Tüm
ordularda olduğu gibi bızde de
emirdemıri keser. Komutanın bir
sözüyle öldürûr ve ölürüz.
Az kalmıştı askerlığimin bıt-
mesıne. Kışla günlen bırer birer
tükenmekteydi. Tükendikçe dı-
şansını düşünmek daha bir heye-
canlandınrdı beni. Gelecek gün-
lerse eskısinden daha iyi olacak-
ti bilıyordum. tşim hazırdı. Eşim
de. Üniformayı çıkanr çıkarmaz
üzerimden, damat kostümünü
giymeyi düşlüyordum. Kışlanın
soğuğu vepisliği içinde, kulakla-
nmda bir melodıyi, gözlerimde
onu canlandırmak en büyük key-
fımdi. Ilkokuldan ben tanıdığım
o saf bakış, rüzgarda dağılan al-
tın saçlar, her zaman sımsıcak el-
ler... Ne kadar az kalmıştı mutlu-
luğa.
O sabah daha erken uyandınl-
dık. Komutanların gözlen ve ses-
len daha bir acımasızlaşmıştı. .
Hareket ettık. Kendı aramızda fı-
sıldaşarak durumu değerlendır-
meyeçalışıyorduk Amaçgövde
göstensı mıydı'
1
Korkutmak mı
istiyorduk yalnızca?
Daha Çeçen Cumhuriyeti'ne
girmeden ıyimserlığimızi yıtir-
dık. Sınırlanndan geçtiğımız In-
guşlarhuzursuzdu. Komutan, ba-
kanın emnnı anımsattı. Dırenış
olursa da hedef alacaklannı söy-
ledi. Tartışma büyüdö. Kim ver-
dı o emri bılmiyorum. Silah ses-
leri duyuldu. Biz yolumuza de-
vam ederken bazı tnguşlar kan
içinde yerdeydıler.
Kafkasya'da ılk kan dökülmüş-
tü. Ve son kan da olmayacaktı
herhalde bu. Oysa ben askerlığı-
mi bıtırecektim yakında. Ne öl-
mek ne de öldürmek ıstıyordum.
içim bulanıyordu. Kaçmak istı-
yordum. Hemen kaçmak oralar-
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
dan. Ama olmazdı kı. .
Biz olavsız ılerlıvorduk. Ama
başka yerlerden sılah seslen ge-
liyordu zaman zaman. Tam o sı-
radaaklıma Mosko\a'dan tanıdı-
ğım bir Çeçen geldi. Kara yağız
bir delıkanlıydı Düriisrtü. mert-
ti Çoktandıj görmemiştim onu.
Ya barikatların öbür tarafında
olanlardan bin de oysa? Ya onu
vunnak zorunda kalırsam? Ya da
o beni? Sonunda Groznı'yi ku-
şatmıştık. Ilk çatışmalarda her iki
taraf da pek çok ınsan yıtirmiştı.
Bızimkılerhavadan bombalıvor-
lardı. Çeçenlerse sayılarının az
olmasına karşın dirençle \anıt
verivorlardı.
Geceolmuştu. Hepımizgergin
beklemeye başlamıştık. En ger-
gın olanlarsa komutanlanmızdı.
Bakanın emrini korkuyla beklı-
yorlardı. Artık fısıltıyla bıle ko-
nuşan voktu. Sankı konuşunca
her şey daha kötü olacaktı. Orta-
lıkçamurvepıslıktı. ilkk'ezdu>-
duğum ve tanımlamakta güçlük
çektığım bir koku vardı. Ne ko-
kusu\du bu acaba?
Bakanın bulunduğu yere gön-
denlen kuryeler arasına alındığı-
mı söylediler. Girtık. Geriyedön-
meden önce birkaç dakika dın-
lendık. O zaman gördüm onlann
yüzünü. Tele\ız>onda konuşu-
yorlardı. Bırgrup kravatlı adam-
dı bunlar. Gömleklen ürülü. saç-
lan muntazam taralıvdı. "Sa\aş-
malıyız*1
divorlardı Kararlı gö-
rünüyorlardı. Bizim yaşamımız-
dan söz edıyorlardı Bızse çamur
ıçınde>dık Az sonra aılelennin
yanına gıdeceklerdı Bızse.
Bırde Çeçenyada olanlann sa-
\aş değıl catısma olduğunu öne
süren bir "aydın"! gördüm. Far-
kı ölen ınsan sa>ısı\la açıklaya-
rak halkı rahatlatmaya çalısıvor-
du
Döndük Ertesı gün yenıden
saldınva geçtık. Daha ılk daki-
kalarda \uruldum Acı duvma-
dımnedense Yere düjerken san-
kı başrolünü kendımın oynadığı
bir filmde gıbı\dım Önceanne-
ıni düşündüm Sonra çocukluk
günlerıını. Sonra onu. bakışını.
saçlarını. ellerını. Tanıdık bir
ınelodıduvdum sankı Şaşırdım
Sonrasınıanımsamıvorum Şim-
dı \losko\a'\a gen dönü>orum.
Eller üzerinde faşınıyorum. Ha-
\asızlıktan vakınmıvorum Ama
bu ölüın kutusunun alçak ta-
vanından nefret edıvorum.
1995'DE EKONOMİNİN SEYİR DEFTERİ
6ENİ NEREYECİDİYOR?
• Kriz kapıda mı?
• IMFye verilen sözler ne oldu?
• Dövizin seyri ne olacak?
• Faiz poiitikası değişiyor mu?
DOSYArSİGORTA BİZE YABANCI
VİDEO OYUNLARINDA REKABET
19g5'PE EKONOMİNİN SEYİR PEFTERİ
KKTC'DE BANKAZEDELER KURTULUYOR
Kış mevsiminin
ilk kar heyecanı
Dunyamızın her>erı,e\rende-
ki konumu gereğı ekvatorkuşa-
ğı dı^ında, az >a da çok. erkcn ya
da geç kar alır. Ancak Kore'de
mev.sımın ılk kan yere düşmeye
görsün. bütün gençlcr sokakta ya
se\gılısiyle buluşmak üzere ko-
ifUyor ya da henüz haberleşcme-
dıyse buluşacaklan yeri öğren-
nıek üzere telefon kulübesi
önünde heyecanla sırasının gel-
mesıni beklıyor. Se\gılisi olma-
yanlar. gelecek yıl ılk kara değın
birscvgilı bulabıleceğı umudunu
yitirmemeve çalışır: telefonlu te-
lefonsuz aranmayan sevgıliler
aynlma kararına vanr; yakında
sevgılisinı kaybedenler gözyaş-
lannı saklamaya uğraşır. Böyle-
ce bir sevgilılerhavası sürgıt ya-
sanır, yaşatılır Telefon şirketle-
nnin yıllık kazanç grafiklerinde
ilk kar günü. her yıl en doruk
noktada ycrinı alır.
İlk kann hemen ardından her-
kesin birbırine söylediğı ılk söz:
"İlk karda neyaphn" sorusudur.
Hiç soru sormayan. belki de so-
ramayan bir öğrencım birdenbi-
rc: "Hocam, ilk karda ne >aptı-
nız" demez mi? O anda "Eh,ben
dc bunu yazmazsam"deyıp ken-
dı kendime soz vcrdım. Sevgıli-
lcı böylcsi hcyecan ıçındc yaşar-
l.ırkcn çocuklar. orta yaşlılar ve
dı; > jşlılarboş mu dururlarsanır-
SEUL
ALİ
RIZA
BALAMAN
sınız. Ha>ır. Onlar da kendile-
rını sokağa atmavı. kendi de>iş-
lerıyle 'itler gibi* koşup yu\ar-
lanmayı. kar topu oynamayı de-
nerler.
Hanı adamın biri önce çocuk-
luktan kurtulmak için ölesıye uğ-
raş \ermis. sonra okulu bitırme-
ye. sonra ıs bulmaya. e\ lenip ço-
luk çocuğa kanşmaya. sonra ço-
cuklannı bü>ütme>e. eşınin is-
teklerini (kaprıslennı)yerinege-
tırmeye çalışırken azraıl kapıyı
çalmış ve bırdenbıre ölesıye uğ-
raş vermekten vaşama>ı unut-
tuğunun a>ırdına varmış ve kos-
kocamaaan bir "aaah" çekmiş.
Bılmem kı ne denır? "Kaçmak-
tan ko\-alama>a zaman bula-
madık ki" sözü, bunun kısa an-
latıını olsa gerek. Şeker verip
çıkolata almak: çıçek verip
yanak almak; özctle mutlu ol-
mak ancak yaşamayı hak eden-
lere ya da bılenlerc mı özgü? İş.
bılmekteyse toplum olaralTbızler
de öğrensek.