Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURıYET 9 KASIM 1994 ÇAARŞAMBA
12 KULTUR
CephedenfctanbuPaüç buket gül
Mevhibe înönü'nün yaşamını konu alan kitabın birinci cildi yayımlanıyor
ECETEMELKURAN
ANKARA - Giilsün Bilgehan, an-
neannesi Mevhibe înönü'nün yaşa-
mını ve tsmet İnönü'yle ilişkilerini
anlatan kitabı için "Bir Cumhuriyet
hanımefendisinin aşkı" diyor. Bil-
gehan 'ın bu tarihi aşka verdiği en
ilginç örnek de, Ismet Înönü'nün
cepheden Istanbul'a gönderdiği üç
buket gül.
Mevhibe ve tsmet tnönü'nün to-
runu Gülsün Bilgehan, Mevhibe
înönü'nün yaşamını konu alan kita-
bının birinci cildini tamamladı.
Önümüzdeki günlerde Bilgi Yayı-
nevi'nin yayınlan arasında piyasaya
çıkacak olan kitap, bir yandan Tür-
kiye tarihinde önemli bir belirleyi-
ciliği olan bir aşk öyküsünü, bir
yandan da dönemin toplumsal iliş-
kileri içinde kadının yerini anlatı-
yor.
Belgesel bir aşk öykfisfi
Atatürk'ün eşinin kısa bir süre
sürdürdüğü birinci kadın kimliğini,
tarihsel boşanmadan sonra üstlenen
Mevhibe Inönü, yıllarca devlet er-
kanın içinde bulundu. Yabancı dev-
let adamlanyla fotoğraflar çektirdi.
Yurtdışı gezilerinde, Lozan Banş
Antlaşması'nda Ismet Paşa'nm ya-
nındaydı.
Peki, Mevhibe hanım mutlu muy-
du? Ismet Paşa'ya olan sevgisi. bir-
den gelen devrimlerin şaşkınlığa
uğrattığı Mevhibe Inönüyü, nasıl
cumhuriyet kadını yaptı? Bilge-
han'ın kitabı. ortak savaşım içinde-
ki insanlann değişimlerinin hiç de
kolay olmadığını anlatıyor. Bir dö-
nemin kültürel ve toplumsal ilişki-
lerini aynntılanyla aydınlatan kitap,
Mevhibe ve Ismet tnönü'nün mek-
tuplannı, günlüklerini, fotoğraflan
ve belgelerini içeriyor.
Gülsün Bilgehan, cumhuriyetin,
belgesel nitelikteki bu aşk öyküsü-
ne ilişkin sorulannı yanıtlarken, ki-
tabının gizlerini saklamaya özen
gösterdi.
Romanın 1897-1938 yıllarını
kapsayan 1. cildi, Mevhibe hanımın
doğumundan başlayarak, evindeki
yaşamını ele alıyor.
Osmanlı Imparatorluğu'nun son
döneminde ev kültürünün de aynn-
tılanyla incelendiği ilk böiümde, bi-
reylerin yaşamlanndan kesitlerle ül-
ke tarihinden de bir bölüm sunulu-
yor. Bilgehan. oğlu Can'ın doğu-
muyla birlikte yazmaya başladıgı ve
üzerinde üç yıldır çalıştığı kitabın,
Osmanlı lmparatorluğu'nun son dö-
neminde kadının konumunu da ele
•Mevhibe înönü'nün torunu Gülsün Bilgehan,
anneannesinin yaşamını konu edinen kitabı için, 'Bir
Cumhuriyet hanımefendisinin aşkı' diyor: 'Roman, belgesel
nitelikteki bir aşk öyküsü. Bu aşkın belgelerini toplarken ve
okuyucuya aktanrken, anneannemin ve dedemin özel
hayatlarına girmiş olmanın kaygısını yaşadım. Ama bu aşk
öyküsü, insanlara hem sevgiyi, hem de bir ülkenin tarihini
sergileyecek önemli bilgileri içeriyor.'
aldığını belirtyor.
Kitap, belgelerin yanısıra Inönü
ailesinin akrabalannın ve komşula-
nnın da tanıklığına dayanıyor.
"Roman, belgesel nitelikteki bir
aşk öyküsü. Bu aşkın belgelerini
toplarken ve okuyucuya aktanrken,
anneannemin ve dedemin özel ha-
Mevhibe
tnönü Ue
tsmet
tnönü'nün
çok renkli
özel
yaşamlan
için Gülsün
Bilgehan,
"dört
dörtiük bir
evülik
Oişkisr
drvor.
yatlanna girmiş olmanın kaygısmı
yaşadım. Ama bu aşk öyküsü, in-
sanlara hem sevgiyi, hem de bir ül-
kenin tarihini sergileyecek önemli
bilgileri içeriyor" diyor Bilgehan.
Ismet Înönü'nün Mevhibe hanı-
ma yazdığı mektuplann güzelliğin-
den söz eden Bilgehan, en çok da
üç buket gül üzerinde duruyor:
"Dedem, Akhisar'da cephe ku-
mandanhğındayken, savaş sürerken,
anneanneme yazdığı mektupla bir-
likte Istanbul'a, savaşın içinden üç
buket gül yolluyor. Bugünkü insan
ilişkilerinde yoziaşma içinde bu, bu-
lunmaz bir örnek."
Uzun yıllar Türk kadınını yurti-
çinde ve yurtdışında temsil etmiş
olan Mevhibe Înönü'nün bu kimli-
ğini Bilgehan şöyle açıkhyor:
"Mevhibe Hanım, 1925-1950 yıl-
lan arasında 1. kadın olarak kimli-
ğini korudu. Bunu yaparken, kendi
kişiliğini koruyan anneannem, her
zaman yumuşacık ve tatlı bir cum-
huriyet hanımefendisi olmuş. Gele-
neklerine bağlılığı onda önceleri,
devrimlere karsı sevimli bir direnç
otuşturmuş.
Ancak, daha sonra dedeme olan
sevgisi ve ardından da aklıyla dev-
rimlerin gerekliliğini anlamış. Anne-
annem, ilk ehliyet alan Türk kadını.
Aynı zamanda sürekli derneklerde,
vakıflarda çaltşmış, yaptiklanyla de-
demin yanında olmuş. Resmi kimli-
ğiyle dedeme destek olmasının yanı-
sıra, dedemle birlikte çok renkii bir
özel yaşamlan da olmuş. Örneğin
dedemle birlikte viyolonsel çalmala-
n, at binmek'ri. Dört dörtiük bir ev-
lilikilişkisi."
Avrupah bir kadın oluverdi
Mevhibe hanım, turucu bir aile-
nin üyesi olarak devrimlerin getirdi-
gi büyük ve ani toplumsal değikJiği
nasıl yaşadı? Saklanmalı. kaçmalı
bir kadınlık kimliğinden, nasıl bir
anda yabancı devlet adamlarının
koluna girebilen bir Avrupalı kadın
oluverdi? Paşa'nm gittiği savaşlarda
onu nasıl bekledi? Pembe Köşk'te
hala duran kırmızı koltukları tz-
mir'de tek başına nasıl aldı? Lozan
Antlaşması görüşmelerine gittiğin-
de, tsmet tnönü'nün yazdığı mek-
tuplara nasıl yanıt verdi? Ismet Inö-
nü, cepheye giderken Mevhibe ha-
nımı her yalnız bırakışında içine bir
kurt düştü mü? Bütün bu sorulann
yanıtlan hem Bilgehan'ın roman-
laştırdığı yaşam öyküsünün kendi-
sinde, hem de kitapla birlikte sunu-
lan yazılı ve görsel belgelerde gö-
rülecek.
'Küllerim Çin üzerine serpilsin...'Kültür Servisi - 13. TÜYAP lstan-
bul Kitap Fuan'nın konuk yazan Eva
Siao, öncekı gün gerçekleştırilen söy-
leşıde eşı Emi Siao, Nazun Hikmet ve
Çin'e ılişkın anılannı anlattı. Söyleşi-
nin yapıldığı salon dolarken ayakta
kalanlar oldu.
Eva Siao. Deniz Kavukçuoğlu'nun
çevırmenlıği aracılığıyla Emi Siao'yu
Sovyetler Birliğı'nde Çin'den gelmiş
bir siyasi mültecı, bir komünist olarak
tanıdığını. 1926 yılında Sovyetler Bır-
liği'ne gıden Emi Sıao'nun Mao Ze-
dung'un yakın arkadaşı olduğunu an-
lattı.
Kardeşinin doğum gününde kendi-
sine Sovyetler Birliği gezısı armağan
etmesiyle bu ülkeye gıden Eva Si-
ao'nun o zamanlar sıyasetle ya da Çin
Devrimi'yle ilgıli hiçbir bilgisi yok-
muş. 20"lı yıllann başlannda Fransa
ve Sovyetler Birliğı'nde öğrenım gö-
~ren Emi Siao. ona Dpğu Emekçileri
Moskova Komünist Üniversıtesi'nde
okurken tanıdığı Nazım Hikmet'le
çok iyı arkadaş olduklanndan söz et-
miş.
1949 devriminden sonra Eva ve
Emi Siao Pekin'e gitmişler. O dönem-
de Dünya Banş Konseyi adı altında
gelişen Dünya Banş Hareketı'nin
başlaması ve Emi Siao'nun Varşo-
va'da yapılan toplantıda Çin Sekreteri
seçilmesiyle de Prag'a gıden çift ora-
da Nazım Hıkmet'e rastlamış. Eva Si-
ao bu sürpriz karşılaşmadan söz eder-
ken "Nazım. hapisten çıkmış ve yurt-
dışına kaçmıştı. Eşime kendisiyle flgili
bir şiir yazdığını anlattı. Türkiye'den
kaçarken kitaplannı yanına almamış-
h. Daha sonra yapıtlan Sovyetler'de
yayımlandı. Biz de okuma fjrsaü bul-
duk"dedL
Eva Siao, Dünya Banş Hareketi'ne
katılan ve Moskova'da yaşayan Na-
zım Hikmet'le 1953 yılında sık sık
görüstükterini, kendisim Moskova'da-
ki evinde ziyaret ettiklerinı, fotoğraf-
•Kendi visiyetnamesini 13 yıl önce hazırladığmı belirten
Eva Siao, 'Yakılarak küllerimin Çin üzerine serpilmesini
istiyorum. Bu doğrudan doğruya aşktır. Bu sözlerimi
duysa, Nazım Hikmet bana teşekkür ederdi' dedi.
alan pek çok insan tanıdıklannı anla-
tan Siao, banşı gerçekleştireceklenni
sanan bu insanlan iyi niyetii ve saf'
olarak niteledi. özellikle 1949 yılın-
dan sonra Sovyetler Birliği ve Alman-
ya'dan yazarlar, Budistler, Müslüman-
lar ve Katolikler olmak üzere dünya-
nuı pek çok ülkesinden çok sayıda in-
san tanıdıklannı, çoğunu daha sonra
Çm'de ağırladıkladıklannı ifade etti.
Eva Siao, Kültür Devrimi sırasmda
eşinin ve Nazım Hikmet'in kitaplan-
nın yakılıp yakılmadığı sorusuna
"Devrim süresince kitap yakılmadı
ama aynı zamanda yayımlanma-
dı"karşılığını verdı.
—Uzun Yürüyüş'le ilgıli bir soru so-
rarak Eva Siao ve eşinin o sırada
lannı çektığin anlattı.
Siao çifti 1953 yılında Çin'e dön-
müş. Emi Siao sık sık Sovyetler Birli-
ği'ne gıdıp Nızım Hikmet'le görüşü-
yormuş. Anctk 1960'dan sonra yurt-
dışına çıkamamış. 1963 yılında Na-
zım Hikmet'iı öldüğünü ögrenen Eva
ve Emi Siao çok sarsılmışlar.
Son derece renkli ve hareketli ge-
çen yaşamlamda dünya tarihinin ün-
lü isimleriylc tanışma fırsatı bulan
Eva Siao, eş aracılığıyla Mao Ze-
dung'la tanışmış. Ancak o zamanlar
Çince bılmiyormuş. Eşinin Mao'nun
biyografîsini yazmak istediğinı söyle-
yen Eva Siac, "Daha sonra gençliği
üzerine bir kitttp yazdı" dedi.
Dünya Banş Hareketi içinde yer
Çin'de olmadıgını öğrenen bir izleyici
sınırlenerek, Emi Siao için "Bu hare-
ket olurken nasıl Sovyener Birliği'nde
olur. Bu nasıl devrimci? O vakit yazık
otmuş Naznn'a" dedi. Denız Kİvuk-
çuoğlu da bu izleyiciye dönerek"Dev-
rimlerin asıl sahiplerinin aslında dev-
rimden ne kadar uzakta olduğunu
ben size başka bir toplantıda anlata-
yım" dedi. Söyleşiyi dinleyenlerin
Nazım Hikmet hakkında daha fazla
şey duymak istediklerini fark eden
Eva Siao da "Kendimi zorlarsam bir
şeyler anlatrnm. Ama anlattıklanm
doğru olmayabiür" dedi. Alman yazar
Stefan Heim'ın bir kitabında kendisi
ve eşi hakkında pek çok şey yazdığı-
nı, ancak bunların hiçbirinın doğru
olmadığı anlattı.
Bir başka izleyici Eva Siao'ya Kül-
tür Bakanı Timurçin Savaş'ın Nazım
Hikmet'in mezannın Türkiye'ye geti-
rilmesi konusundaki girişimini nasıl
değerlendirdiğini sordu. O da^îazım
Hikmet'in vatanını çok sevdiğinı ve
Moskova'dan çok Türkiye'de gömül-
mek istediğinı vurguladı. Kendi N'ası-
yetnamesinı 13 yıl önce hazırladığmı
belirten Siao. "Yakılarak küllerimin
Çin üzerine serpilmesini istiyorum. Bu
doğrudan dogrma aşkhr. Bu sözleri-
mi du>r
sa, Nazun Hikmet bana teşek-
kür ederdi" dedi.
Siao, bir gazetecınin yönelttıği
"Nazun, Abidin Dino'ya Mutluluğu»
resminı yapabilir misin' diye sormuş-
tu. Siz de muthıhığun fbtoğrannı çeke-
bildiniz mi?" sorusu üzenne "Mutlu-
hık ka> ramdır. Kavramın fotoğrafi çe-
kilmez. Ama insan fotoğraf çekerek
başkalannı mutlu edebilir"dedı.
Çin felsefesinin insanlann kendile-
rini değiştirmelerıne yardımcı oldu-
ğunu vurgulayan Eva Siao'nun "Her
şeye rağmen insanlar iyidir, körüler
aztnbktadır. Eninde sonunda iyi insan-
lar zafere ulaşacakîır"sözlen âlkışlan-
'Türk
yazarlannda
örgüt bilinci
yok'
Kültür Servisi - TÜYAP lstan-
bul Kitap Fuan'nda gerçekleştirilen
fjanelde Mustafa Şerif Onaran,
Oner Yağcı ve Demirtaş Ceyhun
yazar örgütlennın sorun ve sorum-
luluklannı tartışmak üzere bir araya
gelmişlerdı. Ancak tartışma örgüt-
lerin kötülenmesinden öteye pek
geçemedı. Panelde Mustafa Şerif
Onaran Edebiyatçılar Derneği'ni,
Öner Yağcı PEN Yazarlar Derne-
ği'ni, Demirtaş Ceyhun da Türkiye
Yazarlar Sendikası'nı temsil edi-
yordu. Yağcı. yönetime gelebile-
cek insanlann bile bulunamadığı
koşullarda. Türkiye Yazarlar Sendi-
kası'nın atıl bir durumda ve kendi
adını bile sahiplenmeyen bir örgüt
durumuna düştüğünü söyledi:
Yağcı, PEN Yazarlar Demeği'nı
de 'işjevsiz, genel işlevini bile yerine
getiremeyen bir dernek'olarak ta-
nımladı ve orada bulunan üç örgü-
tün aslında bir örgüt kadar bile gö-
revini yapamadığını ileri sürdü.
Demirtaş Ceyhun, Yağcı'nın gö-
rüşlerine karşı çıkarak başarının
görecelı bir kavram olduğunu, gece
toplantılan yapmak; dergiler çıkar-
mak başanysa bunu Türkiye Yazar-
lar Sendikası'nın da yaptığını belir-
terek başladı konuşmasına: "Usta-
lara savgı geceleri duzenledik. Ama
gide gide katılım öy1e azaldı ki bir
anlanu kalmadı."
Mustafa Şerif Onaran ise yazar
örgütlerinin üyelerinm özel insanlar
olduğunu belirterek şablon kabul
etmeyen bu insanlan bir örgütte bu-
lundurmanın da kolay olmadıgını
dile getirdi.
Demirtaş Ceyhun, Türkiye"de ör-
güt bilincinin olmadığına dikkat
çekti: "Yeryüzünde Türkler kadar
örgüt kuran millet yok. Ama en eski
partinin tarihi sekiz-dokuz yıl. Ör-
güt bilinci yerieşik toplumlar için.
Biz göçcbelikten kurtulamaımşız ki.
Yazarlanmız da ö>le. Hepsi bencil,
yağmadan yana, hepsi çıkarını
düşünüyor".
K
ültür Servisi- Hayran
rıştırmak
niz? Onun, son kitabı-
nı nasıl bir daktiloda yazdığını me-
rak eder misiniz? Ya da kurşun ka-
lemini açarken nasıl bir kalemtıraş
kuHandığım, düğün fotoğrafını, ona
imzalanan kitaplan, el yazılannı,
masasının üzerinden eksik etmediği
eşyalannı, şiir eskizlerini, kitap ka-
paklannın orijinallerini, iki öyküsü-
ne esin kaynağı olan kurutulmuş bir
kelebeği, lamba koleksıyonunu...
Eğer Adalet AğaoğJu'nu seviyor-
sanız ve tüm bunlan merak ediyor-
sanız yazann kapısını çalmanız şart
değil. Yapı Kredi Kültür Merkezi
Sermet Çifter Kütüphanesi'ni do-
laşmanız yeterli.
"Bir Usta Bir Dünya Arşiv Sergi-
lerTnde; Behçet NecatigUve Oktay
Rifat'ın ardından. dünden itibaren
Adalet Ağaoğlu'nun eserleri, el ya-
zılan, fotoğraflan ve kişisel eşyalan
sergileniyor.
Bu yıl 13. lstanbul TÜYAP Ki-
tap Fuan Onur Yazan seçilen Ada-
let Ağaoğlu, bu sergi için, "Sergik-
nen şeyler, benim yazarhğıma ilişkin
'iç çamaşırianm'. Bu bakımdan za-
ten özel eşyadan sayılmaz. Yine de,
tabii, böyle bir duyguyla incecik ter-
ler döktüğüm bile oldu. Ama, öl-
dükten sonra bu konuda olabilecek
olanlan düşündüğüm zamanlardaki
kadar güçlü değil bu duygu. İsteye-
4
Yazaı*hğnıuıı iç çamaşııiarı7
'Bir usta bir dünya' Adalet Ağaoğlu'nun sergisi Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde. (Fotoğraf: UĞUR GÜNYÜZ)
rek soyıınmak, kendi üstümüzde ye-
ni bir özgürlük, bir cesaret deneme-
sidir. Bu cesaret, biz pasif dunıma
geçtikten sonra, yani öldüğümüzde,
istenildiği gibi 'soyulmaktan' bizi
büyük oranda koruyabilir. Yazar,
•tereke'sinin tamamını ya da bir kıs-
mını bu ve başka bir takun, kendin-
ce geçerli nedenlerle yaşarken de
açabinr" diyor.
'Yazar'ın da böyle bir sergisinin
olabileceğini düşünen Ağaoğlu, bu
yolla hem kütüphanecilere, sergici-
lere, müzecilere de bir yazan elin-
deki malzemeyle 'yazma'. ortaya
bu anlamda biyografik çalışma koy-
ma hakkı tanınması gerekliliğini sa-
\Tinuyor. Bazı objelerinin, defterle-
rinin. kitaplannın satırlan üzerine
ışık düşürebileceğine, onları daha
görür kılacağına inanan Ağaoğlu,
"Bu arada itiraf edeyim, yanna ait
sahipsizlik duygumu, bugün bana
böyle sahip çıkılmasryla avurmak is-
teğj de var tabiL Belirsizliği aşma öz-
lerni, insani bir duygu "diyor.
Sanatçıya, 12 mart darbesi sonu-
cu 'devrolan' ve o günden beri
özenle saklanan Moskova'dan gel-
me bir Tobtoy resmi, Vera'nın Na-
zun Hikmet'in Moskova'daki evin-
de, ozanın çalışma odasından 'gelin
armağanf diye verdiği işlemeli bir
tahta kaşık, intihar etmiş bir Fransız
dostun anısı gibi yazarın kendisi
için özel anlamı olan eşyalar da ser-
gileniyor. Okura, bir yazann kapıla-
nnı aralama, özel yaşamıyla yaz-
dıklan arasında paralellikler kurma,
hatta defterine not ettiği bir cümle-
nin izini sürme fırsatı veren bu ser-
gi; 3 şubata dek açık kalacak ve
'okur'la 'yazar'ı buluşturmaya de-
vam edecek.
Öyküye 'birincisınıfcenazetörenVKültür Servisi- Adnan Özyalçıner'in yönet-
tıği "Öykücülüğümüzün Dünü- Bugünü" baş-
lıklı panelde konuşmacı olarak Mario Levi, tb-
rahim Vıldınm, Şebnem lşigüzel ve Orhan Du-
ru katıldı. Memet Fuat'ın geçtiğimiz aylarda
Cumhuriyet'te köşe yazısında, ardından Adam
Sanat Dergisı'ndeki sayfalannda değindiği Türk
öykücülüğünün çeşitli sorunlan dile getirildi ve
panel sonunda Adnan özyalçıner'in de dediği
gibi salon 'ağuuna duvan'na döndü. Mario Levi
de Türkiye'de öykü yazan 30 kadar sanatçı bu-
iunduğuna ve iletişime dikkat çekiyor, Ibrahim
Yıldınm ıse bu 30 kişiden 5'inin kürsüde, geri
kalan 10 kişinin de salonda bulunduğunu iddia
ediyordu. Bu sayılar, bir yandan gençlerin öy-
küye ilgisini gösterirken, bir yandan da edebi
bir kuraklığın ister istemez su yüzüne çıkmasmı
sağlıyordu. Yayıncılann öyküye maddi nedenler
yüzünden sırt çevirmesi, eleştirmenlerin yoğun
ve düzeyli öykü eleştirisi yapmaması, son yıl-
larda gazete ve dergilerde öykü yayımlanmama-
sı, Türk öykülerinin yabancı dillere çevnlme-
mesi. devletin kitaba ve yayıncılğa olan ilgisiz-
ligi, Türk öykücülüğünün temelini atan öykücü-
lerin kitaplannın yeni baskılannın yapılmaması,
övkücüler arasındaki iletişimsizlik, usta-çırak
ilişkisinin sona ermesi gibi sorunlar panelin
gündemine yerleşti.
Öykü ve roman arasındaki ezeli çekişme bu
panelde de doğal olarak yapıldı. Romana karşı
öyküyü savunan Şebnem tşigüzel biraz ilen gi-
derek, 'gereksiz aynntılarla bir öykünün roma-
na dönüştürebileceğini' iddia etti. Adnan Özyal-
çmer de romanın daha kolay olduğunu, yazann
istediği gibi yayılıp istediği gibi toplayabilece-
ğini söyledi. Edebıyat jünlerindeki tekelleşme-
ye tepki duyan Ibrahim Yıldınm da, ödülleri
reddetmek gerektığini söyledi. Beckett ve Sart-
re'ın bunu yaptığını dile getiren Yıldınm, bir
'iküdar' olduğuna, jürilerde hep aynı kişilerin
bulunduğuna dikkatı çekti.
Japonya ve Almanya'dan bile çevirmenlerin
gelip öykülerini çevirmeyi talep ettıklenni beli-
rten Duru, Türk edebiyatının dışa açılmasındaki
en önemli ve bınncil etkenin çevın olduğuna
dikkat çekti. Adnan Özyalçiner, Türkçenin git-
gıde kirlendiğini belirterek, 'Dflimizi hiç değDse
öykülerde kurtarmamız gerekir. Genç yazarlar-
da dfl özeninin olmadığını görüyorum ancak çok
saoyoriar. Türk dilinin tadını öyküden alabilme-
Byiz"dedı.
Türk edebiyatında öykünün geçmişi ve bugü-
nünün yanı sıra yannı da tartışıldı. Mario Levi.
öykünün ilerde nasıl bir konumda olacağını şu
sözlerle belirtti: "Isterseniz öyküyü birinci sııiıf
bir cenaze>le gömelim. Ama bu da o kadar ko-
lay değil. Artık büyük göriişlerin dönemi bitti.
Küçiik duygulann, a>nntılann peşine düşmek
gerekhor. Bdki arnk ortak dostiar bulmak ama-
ayla nesneleri, duygulan anlatacağız"
'Kötü
eser iyi
eleştiriye
yol açar'Kültür Servisi- "Hayallerimiz
hep geleceğe yöneliktir; ama ben,
gençlik yıllanmda. geçmişe dönük
hayaller kurardım, daha doğrusu
geçmişe dönük hayaller de kurar-
dım; geçmişimi yeniden, gönlümce
düzenlerdim.-" Fethi Naci. 8 eylül
1994 günü yazdığı "Eleştın Günlü-
ğü"ne bu notlan düşmüş. Ve "Ha-
yal Kurmak" başlığını koyduğu
bölümü. "Liseden sonra gcne yıllar-
ca hayaller kurdum... Ama son za-
manlarda ne geçmişe dönük hayal-
ler kuruyomm. ne geleceğe vönelik
ha>aller. Farkına >p
ardım ki ihöyar-
lanuşım" sözleriyle bitınniş.
Eleştıride 40. yılını kutlayan Fet-
hi Naci, geçen gün TÜYAP Kitap
Fuarı kapsamında düzenlenen
"Eleştirmenin 40. Yılı- Fethi Naci"
söyleşısınde hala ne kadar 'genç'
olduğunu kanıtladı. Yaşamından
kesitler anlatan. eleştiriye nasıl baş-
ladığını açıklayan Naci, söyleşi bo-
yunca Feridun Andaç\ e Konur Er-
top'un yanısıra dinleyıcilerin de so-
rulannı yanıtladı. Söyleşide bir de
sürpriz konuk vardı: Naci'nin 43
yıllık dostu Yaşar Kemal de dinle-
yicıler arasındaydı. Bir ara kürsüye
çıkan Yaşar Kemal. Naci'nin kendi-
si için çok iyi ve çok kötü şeyler
yazdığına değınerek, onun eleştin
yaparken kimsenin gözünün yaşına
bakmadığını belirtti: "Bu edebiyata
saygı meselesidir. Fethi Naci bize bu
saygnı öğretti. O, bizim gelmiş gec-
miş en iyi eleştirmenimizdir. Dili
çok sağlamdır. Söverken de iyi sö-
ver" dedi.
Fethi Naci'nin son yazdıklann-
da; eleştirmen, ıncelemeci ve araş-
tırmacı kımliklerine bir de deneme-
cı kimhğını ekledığını belirten Ko-
nur Ertop, "Fethi Naci'nin yargılan
ve yargılannı ifade edişi çok şaştrn-
cı. Gözünü budaktan sakınmıyor.
tçindeki sanatçıya yakın, aklımız-
dan geçse bile yazamayacağımız
şeyleri \-azijwr" dedi.
Eleştiri rezil bir faaliyet
"Eleştin Günlüğü"nün, eleştiri-
nin okunması gibi önemli bir mis-
yonu yerine getirdığine değinen Fe-
ndun Andaç, eleştirinin kabul gör-
mesinde Fethi Naci'nin çalışmalan-
nın payı olduğuna dikkat çekti. Na-
ci'nin her kuşaktan yazan etkiledi-
ğini savunan Andaç, yazarlann ona
ne kadar kızsalar da sonunda hep
hakiı olduğunu kabul ettiklerini be-
lirtti.
Fethi Naci. "Eleştiri Günlü-
ğü"nün bir zorunluluktan çıktığına
değindi ve tarihlen de uydurduğu-
nu, roman eleştirilerini kolay okun-
sun diye parça parça yazdığını söy-
ledi. Naci; zaman zaman bir şiir ki-
tabında okuduğu tek dızeden de sö-
zetmek istediğinı, küçük küçük
notlar şeklınde yazmanın kendine
geniş olanaklar sağladığmı vurgu-
ladı. Her zaman için ya en çok be-
ğendiği kitaplan ya da hiç beğen-
mediği kitaplan eleştirdiğini sö)'':-
yen Naci. kötü bir eserin iyi i ir
eleştiriye yol açabilecegini söyledi.
Dinleyiciler arasında olan Ferit
Edgü de Fethi Naci'nın kötü kitap-
lan değil, 'başkalannın önemsediği,
ama aslında kötü olduğuna inandığı
kitaplan' eleştirdiğini. kimsenin^
önemsemediğı kötü kıtaplar üzeri-
ne yazmadığını iddia etti. Naci bu
açıklaması için Edgü'ye teşekkür
etti. Edgü'nün "Bir kitapta; bilgi,
mantık ve özellikle dil hatası buldu-
ğunuzda altlannı kırmızı kalemle
çizerken zevk alıyor musunuz" so-
rusunu ise gülerek şu sözlerle ya-
nuladı: "Zevkten öte, bunun bana
büyük bir mutluluk verdiğini bili-
yorsun. Yoksa bu ekştiri denen rezil
faaliyete kim devam eder?"
Ekonomık olarak eleştirmenin
bağımsız olmadığına, mutlaka baş-
ka işlerle uğraşmak zorunda kaldı-
ğına değinen Naci, "Eleştiri Günlü-
ğü"nün sağlığına da iyi geldiğine
değinerek "Ben çok içki içerhn. Ay-
lık yazılanmı yazmak için. bir hafta
içkiyi bırakmam gerekiyor, bu da
sağbğa i>i geüyor" dedi.
13. TÜYAP İSTANBUL
KİTAP FUARI'NDA
BUGÜN:
A Salonu: 14.00-15.30
Kitap Dergisi "Yılın Kitabı'' /e
"2. Şiir Ödülleri" töreni
16.00-17.30 Panel: "Dar Za-
manlardan Geniş Zamanlara Ada-
let Ağaoğlu" / Konuşmacılar:
Adalet Ağaoğlu, Hulki Aktunç,
Semih Gümüş, Suat Karantay,
Ahmet Oktay, Jale Parla / Düzen-
leyen: Yapı Kredi Yayınlan
18.00 - 20.00 Film Gösterisi
"Mine" ' Yönetmen: Atıf Yılmaz
20.00 Bir Tiyatro Oyununun
Filmleştirilmesi Üzerine Söyleşi:
Atıf Yılmaz, Necati Cumalı, Hü-
meyra, Cihan Ünal / Düzenleyen:
TÜYAP
B Salonu: 16.00- 17.30 Şiir
Okumalan: "Gaiaksiler Arası
Yolculuk" / Karılanlar: Orhan Al-
kaya, Gülseli tnal / Düzenleyen:
Telos Yayınlan
18.00- 19.30 Doğaçlama Soh-
bet: Cezmi Ersöz / Düzenleyen:
TÜYAP
20.00-2.1.30 Panel: "198ı, li
Yıllarda Şiirde Dil Değişimi" /
Yöneten: Tank Günersel / Katı-
lanlar: Adnan Özer, Seyyit Nezir,
Tevfik Taş, Tuğrul Tanyol, Orhan
Kahyaoğlu / Düzenleyen: TÜ-
YAP.