03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 21 KASIM 1994 PAZARTESİ 12 DM-YAZI Gelişmeninçağımızdakiöncüsüsosyaldemokrasiydi Oosyal demokrasinin gerilemesi ve krize girmesi düşünsel alanda ilginç bir seri gelişmeye de 'tesadüf etti': ; Gelişme ve Aydınlanma düşüncesi hem postmodernizm olarak ifade edilen bir perspektifle hem de dini düşünce tarafından şiddetli bir karşı saldm altma ahnmaya başlandı. Aydınlanma'ya yapılan saldın, gerçekte sosyal demokrasinin düşünsel ve tarihsel köklerinin saldın altına alınmasıydı. 17. yüzyıl sonlannda Fransa'da, ilk kez emek/çalışma ile doğnıdan ilişkisi olan, gerçeklik vb. kavramlara büvük önem \eren bir sınıf, bûrjuva sınıfi, iktidara gelmeye hazırlanıvordu. Ba\ rağında ise eşitlik, öıgürlük ve dayanışma sloganlan vardı. Ancak iktidar siirecinde, busınıfdadeğişecekti. Aydırüanmaya 'yenisağ' saldın lı980'ler boyunca giderek eko- nomik özelleştirme, serbest- leştirme. sendikalann etkile- rinin kınlmasına, ücretlerin düşürülmesıne çabalamak, özel sektörle ilişkileri geliş- lirmek ve ekonomik liberalizmı daha •fazla benimsemek şeklinde özetlenebı- lecek olan evrimleşme, FDrtekiz, lspan- yol, Yunanlı, Italyan SD partılerinde de gözlendı. Bu partıler 1990'lann başın- da patlak veren malı skandallar dalga- sından da etkilendiler \ e hızla ciddi sar- sıntılargeçirdıler Bugün SDpartiler ile muhafazakâr partiler arasındaki fark- lar, özellikle ekonomik programlar, an- ti-sendikal yasalar. güvenlik güçlerinin etki ve yetkilerinin artrınlması, ilticacı ve göçmen \asalan. millrvetçilik ve hat- ta yolsuzluklardan ctkilenmek gibi ko- nularda muhafazakârlar lehine iyice azaklı. • . Busözkonusu gelişme çızgişiblrh'- .derlik kuşağına ya da bir partiye ait bir özellik olsaydı, bir ülke özelınde ve bel- ki de lıderlerin, kadrolann, tutarsızlığı, yanılması hatta ihaneti ile açık- lanabilirdi. Ancak, ne yazık kı bu lüksten yoksunuz. Şimdi ar- tık "kritik" bir aşamaya ulaşmış olan "hastaük" sosyal ve tarih- sel gelişmelerle açıklanmayı ge- rektirecek kadar yaygın, üstelik çok uzun bir dönemi kapsıyor. Vartric ile yokhık arasmda Bu noktada, geçıcı olmak kay- dı ile,iki tespit yapmak mümkün. Ya sosyal demokrasi zaman için- de, dünyanın degişıriesine uygun olarak o kadar değışmıştır ki ar- Hk biı suhyal demokrat harckct— ten bahsetmek mümkün ve hat- Ja gerekli değildir^Ya da SD, za- man içinde kerîdîne yâbâncîia- şarak evrimleşmiş ve sonunda özgüllüğiinü kaybetmiştir. Bir sosyal demokrat hareket ve par- ti hâlâ gerekli olmakla beraber, şu anda kendılenne destek aradık- lan kesımler açısından kendile- rinden beklenen işlevleri yerine giterecek durumda olmadıklan da bir gerçektir. Kısacası bunlar gerçek anlamda sosyal demokrat partıler değillerdir. Bu iki tespit "sosyal demokra- sinin" knzi denen olguyu açıkla- maya başlamak için önemli ipuç- lan vermektedir bize. Unutma- mak gerekır kı bir organizmanın krizinden bahsetmek. onun bir değişme sürecinde, variık ve yok- luk durumlan arasında kararsız bir dengeye ulaşmtş olduğunu ve bu durumda uzun bir zaman ka- lamayacağını da söylemektir. Kriz içinde olan toplumsal bir organızma'kurum olduğu için. buna müdahale etmek ve denge- yı bılinçli olarak değiştirmek ve yeni bir istikrar ve gelişme aşamasına geçmek de mümkündür. Bu müdahale eğer ge- rekli ise başan şansı öncelıkle bugün- kü krizin içindeki dinamiklerin ve ge- lişmeyi engelleyici etkenlerin kavran- masında yatmaktadır. Sosyal demorasinin gerilemesi ve krize girmesi düşünsel alanda (sanat, edebiyat ve felsefe alanında) ilginç bir seri gelişmeye de 'tesadüf etti': Geliş- me ve Aydınlanma düşüncesi hem post- modernizm olarak ifade edilen bir pers- pektifle hem de dini düşünce tarafından şiddetli bir karşı saldın altına ahnmaya başlandı. Bu üç olgunun aynı zaman di- limine denk düşmesi ise hiç de rastlan- tı değildi. Aydınlanma, gelişme fikirle- rinin saldınya uğraması, gerçekte sos- yal demokrasinin düşünsel ve tarihsel köklerinin saldın altına alınmasıydı. Sosyal demokrasinin dejenere olarak nihayet nasıl krize girdiğini tartışma- dan önce tarihsel önemini vurgulamak istiyonım. Amacım bugün insanlık kül- türünün karşı karşıya olduğu bir tehli- keye işaret etmek. Sosyal demokrasinin 1960'lann so- nundan itibaren giderek gerilemesi ve 1980'lerde knze gnmesi madalyonun bir yüzü. Madalyonun öbür yüzünde ise 'yenisağ'ın, 'ekonomik liberalizm'in ya da daha popüler adıyla Reaganomiks ve Thatcherizm'in yükselişi var. Bu yükseliş sırasında, adeta tarihin teker- leği geri dönmeye başladı. Serbest pı- yasa ekonomisinin. üretme ve ticaret yapma özgürlüğünün, toplumun değil bireyin çıkarlarının öne alınmasının, özgürleştirici olduğu gerekçeleri ile ış- çi sınıfının \e yoksullann ekonomik. demokratik haklanna şiddetle saldınf- dı. Avrupa ve Amenka'da gittikçe artan ve kronik bir hale gelen işsizlik, fakir- leşme, sosyal haklann gerilemesi. ve- rem. yetersiz ya da kötü beslenme gibi yakın zamana kadar kökü kazınıldığı düşünülen illetler. yoksul kesımlenn arasında tekrar diriimeye başladı, Aynı ortamda ırkçılığın giderek artması, fa- şist partilerin güçlenmesi, doğa üstü güçlerden medet ummanın, fala, büyü- ye. dine ilgınin artması. yeni sağın dü- şünürlerinin 'toplum' fikrini reddede- rek yerine bencıl bireyin mücadele dür- tüsünü koymalannın adeta bir gerçek- leşmesi olarak toplum yaşamının hızla çökmesı geldi... Bunlar sosyal demok- rasinin krızine paralel olarak oluşan manzaranın en temel özellikleriydi. ise eşitlik, özgüıiük ve dayanışma slo- ganlan vardı.Çalışma yolu (insan eme- ği) ile dünyanın değiştirilebileceğinin, bizzat kendi pratiğinin sonucu olarak, fena halde farkında olan bu sınıfın dü- şünürlerinin, 'kadından doğmuş', 'Uk günahın ürünü' olduğu için insanın, ek- sik (imparfait-defectueux) dolayısıyla kendi kendini yönetemeyecegini, bu yüzden de yüce bir aklın rehberliğine ihtiyacı olduğu fikri>le olduğu kadar bu •yüce aklın temsilcisi' olan kilise ve Mfadesi'olan kral ve anstokrasi ile cid- di sorunlan vardı. iktidara yürüyen bur- juva sınıfi kendi çıkarlanm topfumabir ulus-sınıf olarak dayatabilmesi ve ge- nelleştirebilmesi için mücadeleyi dü- şünsel alanda da kazanmalıydı. Aydın- lanma hareketi bu savaşı sürdürdü ve kazandı. Ancak eşitlik gerçekleştiğinde, bu toplumsal zenginliklerden farklı farklı pay alanlann eşjtsuliğinin yasaJaşması olarak kendintgösterdi. Payanışma ye- rine, meta sermaye sahiplennın kıyası- ya rekabeti/devletlenn yeni pazarlar fikrini eleştirerek başladı. Aydınlanma, Tann"nın. yüce aklın varlığını veya yokluğunu sorgûlamaya gerek duyma- dan.eleştirisine "Bizesunulanmetinle- rin v e fikirlerin gerçekten Tann'nın ke- lamı olduğunun kanıtı nedir?" diyerek başladı ve "Kendisinden başka kanıtı olmayan bir belge>i neden kabul ede- yim" diyerek bitirdi. Dine yönelik eleştiri ise üç eksende ilerledi esas olarak. Birincisi: Aydın- lanma, kilisenın Tann'ya ilişkin ileri sürdüğü kavramlann ve ifadelerin as- lında insan yaşamının yansımalan ol- duğunu gösterdı, hem de feodal insan yaşamının. Tann. baba idi; yani ailenin mutlak başı, Tann en büyük üreticiydi, dünyayı yaratmıştı ve Tann en büyük feodaldi, hiyerarşinin en tepesinde bu- lunuyordu (Mon Seigneur/MyLord!). Böylece tüm polıtık yapıyı idare ediyor, olumluyordu Din demek kı var olan , tooluniun bir tasviriydi aslında. Tkînci eleştiri ıseaçıkça ışlevselci bir eleştiriydi: -Dini kabul etmek kiminişi- ne yanyor?". Cevap: "Şu anda çürii- anlamak ve değiştirmek için bir varsa- y ım olarak Tann 'ya ise (Tann olsun ya da olrruısın) gerek şoktur (Pascal). Sosyal demokrasi sahnede Metafiziğın eleştirisi ve pozitıvizm. feodal topluma ve dini düşünceye yö- neltildiklerinde son derecede güçlü si- lahlar ıken, aynı zamanda Aydınlanma hareketının tıkanmasınada yol açan fel- sefi konumlanmalardı. Aydınlanma ılk bakışta edinılen bilgının yeterli olma- dığını. ıkıncı veeleştırel bırbakışın.gö- rünenın arkasındakinın gerçeği daha eksiksız olarak bıze vereceğını söyleye- rek işe başlamıştı. Şımdi ise duyulan- mızın bize ulaştırdığı vüze> biçimleri dünyasının tek dünya olduğunu soylü- yor (Böylece "Bilincimızden bağımsız birnesnel gerçeklik \armıdır?' sorusu- nu da 'Bunun bılgisıni elde edemeyiz' diyerek geçiştiriyordu 1). Buradan öte- ye bir bilgi aramanın, yani görünenın arkaMndâlonin ne oldûŞunu araştıtmak imkânsız ve gereksizdi. Bu yüzey bi- çimleri dünyası, ücretler fı>atlar ve kâr dünyası, meta sahıplerinin eşit- liği (sermaye sahibi ile işçinin kanunlar önünde eşit göründü- ğü) dünyasıydı. Bu düşünsel çer- çeve içinde. bu dünyaya komuta eden ahlaksal ve hukuksal ku- rumlann, 'yaşamın en temel fa- alnetiolan üretim'le olan ilişki- si gündeme gelemiyordu. Bir •Aydınlanma teması ile iktidara gelen burjuvazi, insanın en temel faaliyeti olan emek/çalışma ile ahlak, eşitlik, özgürlük arasındaki İlişkiyi îsrarla ilişki, üretim ilişkileri ve içinde görmezden geliyordu. p f *&&%*,baskl har a u n l l k t a Art lr h kalıyordu. Oyleyse vme bir av- ArtlK yeni oir dmlatma eylemi gerekı>ordu aydınlanma hareketıne burada. gerek vardı. Işıebu noktada tarih sahnesine sosyal demokrasinin çıktığını ve işçi sınıfının toplumsaTgelîşrheyi üstlendiğini görüyoruz. —"Aklj u>guıı olanın bir gün— gerçek olabileceği" Avdınlanma -faarekeünın en önemli ıddıala- Artık yeni bir avdınlanma gerekiyordu. Sosyal demokrâsiyi saldın altınaalan için savaşma eğilimi hakım oldu. Öz- gürlük. sermaye binkimi sürecinin ge-'yeni sağ'ın görüşlerinin 1MF \e Dün- ya Bankası'nın. 'dünya ekonomisinin rekabetine açma', 'yeniden yapılandır- ma' programlan aracılığı ile az gelışmiş ülkelere taşınması da felaketin boyutla- nnı 1980'ler boyunca büyüttü ve 1980'lerin sonunda Afrika kıtasındakı açlık, iç savaş vb. yıkımlara yol açma- ya başladı. 'Aydinfanma'nm tıkanması 'Aydınlanma' akımının metafor ola- rak ışığı seçmesi raslantı değil. Aydın- lanma, 'karanlık'dolayısıylagörünmez kavranamaz olana ışık tutarak anlaşıhr hale getırmeyi, gizli olanı ortaya çıkar- mayı. gerçeğe ulaşmayı amaçlıyordu. Bu metafor ise insan aklını temsil edi- yordu. Server Tanilli'nin Engels'ten ak- tardığı gibi " Din, doğa anlayışı, toplum, devlet örgütü, her şev, en acunasız bir eleştiriniD konusu oldu; her şey aklın mahkemesi önünde kendini savunmak zorunda kaldı ya da mahkûm oldu" (Cum: 19 09>94; sf 4). O tarihlerde Fransa'da yeni bir smıf. ilk kez emek/çalışma ile doğnıdan iliş- kisi olan, pratik faaliyet ve gerçeklik gibi kavramlara büyük önem veren ay- nı zamanda gerçekliğin var olan ifade biçimleri tarafından da gelişmesi en- gellenen bir sınıf, burjuvasınıfi, iktida- ra gelmeye hazırlanıyordu. Bayrağında reksinımlerine uyma özgürlüğü olarak gerçekleşti. Aydınlanma teması ile ik- tidara gelen sınıf. eşitlik özgürlük ve dayanışma fikri ile toplumda en yüksek ahlakın temsilcisi olduğunu iddia eden sınıf, insanın en temel faaliyeti olan emek/çalışma ile ahlak, eşitlik, özgür- lük arasındaki ilişkiyi ısrarla görmez- den geliyordu. Belli ki burada yeni bir aydınlanma hareketine gerek vardı. Gelişme fikri artık yeni bir anlam kazanmak üzerey- di. Aydınlanma hareketınin bu tıkan- ması açılmaya başladığında tarih sah- nesine de sosyal demokrasinin çıktığı- nı ve yeni bir sınıfın toplumsal gelişme- yi üstlendiğini, eşitlik, özgürlük ve da- yanışma fikrini bayrağına yazarak, bunlara yeni anlamlarkazandırarak, in- sanlık adına ahlaki üstünlüğü de yük- lenme iddiasında olduğunu görüyoruz. Bu sınıf işçi sınıfıydı. Aklın eJeftirisininzalepi Dikey politik kontrole, değişim ve dolaşımdan ziyade üretilene el koyma- ya dayanan toplumun temel çimentosu dogmatık (dine dayalı, yoruma kapalı) bir devlet ve toplum teorisiydı. Aydın- lanma hareketi bununla hesaplaşmayâ önce yüce aklın ifadelerinin (Tann'nın kelamının) bize yön vermesi gerektiği •Sosyal demokrasinin 1960'lann sonundan itibaren giderek gerilemesi ve 1980'lerde krize girmesi madalyonun bir yüzü. Madalyonun öbür yüzünde ise 'yeni sağ'ın, 'ekonomik liberalizm'in ya da daha popüler adıyla Reaganomiks ve Thatcherizm'in yükselişi var. Bu yükseliş sırasında, adeta tarihin tekerleği geri dönmeye başladı. müşveherkesin nefretiniçeken bir top- lumun ve sınıflar ittifakının (kilise ve sa- rav)"; Üçüncü eleştiri ise ahlaksal bir eleştinydi. \ Ne kilise, ne de kral kendi verdıkle- ri vaazlara uyuyorlardı, kendi "kutsal" yasalannı kendileri ıhlâl ediyorlardı. Bu ahlak ve yasalar demek kı geçerli değildi \e de bu sınıflar iddia ertiklen gibi ahlaki üstünlüğü temsil etmiyorlar- dı. tnsanın 'ilk günahın ürünü olduğu' bu yüzden de eksik (ımparfait-defectu- eux) olduğu ve aklının ermeyeceği id- diasına karşı ise verilen cevap insanın bu eksikliklerinin doğuştan değil, top- lumsalolduğu, vani kötülüklerin kayna- ğının toplum olduğu şeklindeydi (örne- ğin, bkz:Rousseau). Oyleyse bu toplum bilınçli bırşekılde(akıl yoluıle)değiş- tirilerek insanın kötülükleri ortadan kaldınlabilirdi. Tüm bu eleştirileri toplayan ve siste- matik hale getirecek olan ise metafizik Ulüzyonlanneleştirisiydi. Bueleştinye göre insanın elde ettıği bilgiler duyum- lannadayanır. Duyumlann ötesinde bir şey var mı, yok mu (yani Tann var mı yok mu?) sorusu metafizikle ilgili bir sorudur ve cevabı yoktur ve bununla uğraşmamak gerekir(Kant). Duyumla- nmızın bize verdiği bilgiler ve deney ile bunlann doğrulanması, gerçekliği bize vermeye yeterlidir (Compte). Dünyayı nndan bin. belkı de politik an- lamda en önemli iddiasıydı. Ka- "pitatisr topluıııuıı içinde. eşirttk özgürlük ve kardeşlık fıkırleri- ne. ahenkli toplum iddiasına uy- mayan olaylar(krizler) gelişme- ye ve birtaraftan zengınlikler ve satılamayan mallarbirikirken dı- ğer tarafta fakirliklerin, tüketım gereksinimi olan insanlann bi- rikmesi artık gözlerden saklana- maz hale gelince, aklın neşteri- ni kullanmaya kalkan düşünürle- ri tatsız bir sürpriz bekliyordu. Toplum sadece akla u>gun ol- mak ilkesine göre değişmiyor- du, gelişmiyordu. Eşitlik. özgürlük ve dayanış- mayı bayrağına yazan toplum. buna ınanan yoksul kesimlerin büyük çoğunluğunun demokra- si v e eşitlik ısteğini dehşetle kar- şı ladı. Demokrasinin elde edil- mesi çabası verini demokrasi is- tevenlerin nasıl kontrol edilebi- leceği sorununa bıraktı (Bkz: A. Tocqueville'ın yazılan). August Comte işçi sınıfın gelışmesinın ve bu- nun topluma entegrasyonunun 'modern zamanlann en önemli sorunu' olduğu- nu düşünecek, Chartist harekete sem- pati duyan J.S. Mills dahi vürütmenin işçilerin eline geçmesı fıknnden dehşe- te kapılacaktı. Yeni bir sınıf, eşitlik öz- gürlük ve dayanışma sloganlannı bay- raklanna yazarak toplumda ahlaki üs- tünlük kurmaya başlıyordu. Kısacası, 'Aydınlanma hareketi' top- lumdaki hegemonık konumlann, sınıf çıkarlannın, yerleşik kurumlann ve ah- lakın sınırlanna dayanmış ve bunlan aşamamıştı. Bu noktada yeni bir sınıf, işçi sınıfının eşitlik-özgüıiük isteği ileye- ni bir aydınlanma çabası (gerçeği anla- ma ve değiştirme) birleşiyor ve sosyal demokrasi hareketi ortaya çıkıyordu. (1) İlginçtır, aydınlanma geleneğinin en son eleştinsi. postmodernistperspek- tifin, en önemli bileşeni dilteorisi'dir. Bu dilteorisi. sembol (dil) ile ifade edilen (dış dünya) arasındaki ilişkiyi reddeder. An- lamı, dış dünya ile olan ilişkide degilsem- bollerin kendiaralanndaki ilişkilerdegn- riir (ll n 'ya pa d 'hors text- metnin dışın- da bir şey voktur). Bu inancın 'Önce ke- lam vardı' deyişine ne kadaryakın oldıt- ğuna da dikkat etmekte yarar var. Yarın: Sosyal demokrasinin doğuşu POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Söylev'e Göre Savaş... Postadan kocaman bir paket çıktı. Böylesi paketler her zaman çıkar. Tam, açalım bakalım derken, arkadaşlar, "Aman dikkat!" dediler. "Güvenlik amirine gösterelim, güvenlik amiri gördü mü?" "Görmedi." Güvenlik amiri geldi, çakısını çıkardı, biroradan, bir bu- radan vurdu, paket yırtıldı, korku bitti. Bir zamanlar, bombalı posta paketleri dönemini yaşa- madık mı? Postadan bir paket çıktı mı, ardından da bom- ba korkusu gelirdi. Bu paketler sağdan olsun, soldan ol- sun nice canlara kıymışlardı. Pakete baktık. Ankara'dan "Kurtuluş Yayınlan"ndan geliyordu. Kadim dostum Baki Kurtuluş göndermişti. Baki'yle elli yıh aş- kın dosttuk. Hiçbir dış katkıya gerek kalmadan "Kurtuluş Yayınlan"r\\ kurmuştu. Basımcıhğa kendi giicüyle birçok yenilikler getirmişti. içinden mektubu çıktı: "... Üç yeni yayınımı gönderiyorum. Bunlardan 'Tarih- sel Olaylarla Söylev' yeni basımını yaptığım bir kitap... Kurtuluş Büyük Atlas, birkaç yıldır çalışmalannı sürdür- düğüm ve basırnı yeni biten bir atlas... Bu atlasın özelli- ği, bütünüyle Türkiye'de yapılmış olması. Yenı haritala- nn çizimi, adlann dizimi ve yerleştirilmesi, renk aynmla- n, basımı benim imkanlanmla yapıldı. 'Kartpostal Kitabı' genel başlığı altında sunduğum altı kitap da yeni bir di- zi..." Atatürk Haftası içindeyiz. Herkes buna bir katkıda bu- iunurken Baki Kurtuluş da Söylev'ı (Nutuk) yeni bir yön- temle ele almış. Atatürk'ü 19 Mayıs 1919'dan başlaya- rak bir öykünün içine sokmuş. Burada hem tarihçi konu- şuyor, Söylev'in diliyle hem Atatürk konuşuyor. "19 Ma- yıs 1919yılında Samsun'a çıktım." Atatürk, arkadaşlarıy- la (misyonuyla) Samsun'a çıkar. Nutuk'unda, Atatürk'ün de dramı başlar. Bir böbrek ağnsından ötürü Havsa'da ka- lır. Örgütlenmeye burada başlar. Erzurum'da Karabekir Paşa'yı. Ankara'da AN Fuat Paşa'y' arar. Örgüt bu pa- şalarla kurulacaktır. "Gizli konuk"tan söz edilir. "Gizli ko- nuk", Rauf Bey'dir. Amasya Genelgesi, bu toplantıda ha- zırlanır. Istanbul, Amasya Genelgesi'nden kuşkuya düşer, ama bu kuşku sırasında Sıvas, Erzurum ulusal kongrelerinın temellerı atılır. içişleri Bakanı Ali Kemal'in kokuyu alma- sı bu sıraya rastlar. Baş edemeyeceklerini anlayınca Is- tanbul'a geri çağırırlar. Nutuk, her şeyin ipucunu veriyor. Bir ayaklanmalar dönemi vardır ki, birbirini izler: Afyon, Konya, Yozgat... Yenihan, Boğazlıyan... Suphi Paşa'y'a aralarında şöyle bir konuşma geçer: "Paşam, niçin Halife Ordusu Komutanhğı'nı kabul e*- tiniz?" "Size yenilmek için." "Çok eskiden tanıdığım paşa, çok hazırcevaptı." Isyanları bastırmadan ötürü Çerkez Ethem ve kardeş- lerinin yıldızı parlar. En parlak yıldız Ethem'dır. Ankara va- lisi yüzünden araları açılır. Ethem, kaba ve küstahtır. Bir isyan bastırmadan dönerken şöyle der: "Ankara 'ya dönüşümde Meclıs önünde asacağım." Bu kaba kuvvet karşısında Ismet Paşa, "Ne yapaca- ğız" diye sorar. Aldığı yanıt akılcıdır: "Biz harp okulunda okuduk, kurmay subaylanz. Elbet- te bu bilgilerimiz bir işe yarayacaktır." Anlaşmazlığı çözümlemek üzere Eskişehir'de buluşu- lacaktı. İsmet Paşa cephededir, Ethem gelmez. Ötekiler neyapılacağını bilmezler. Istasyonun karşısındaki kahve- de sabah kahvaltısı yapılır. Hesap ödeneceği zaman el- lerini ceplerine atanlar, boş çıkartar. Atatürk, kişisel hesap- larını tutan Mazhar Müfit'e işaret eder: "Vali Bey, ödeyiniz." Ethem'le düşman bir olmaktan çıkar, sayısızlaşır. Bir Kurtuluş Savaşı cephe komutanının cebi delik, inancı dik- tir. Savaş kaç cephede birden, kimlerle olmuştur. Bugün de o geçmiş günlere benzemıyor mu? BULMACA 4 8 SOLDAN SAĞA: 1/ Iri muşmula. 2/ Bir ışı 1 yenne getirme... Yelkenli gemiigrcte uzerTne dort 2 köşe yelken açmak ve işa- o 4£Ukaldınnak için diriğe yatay olarak bağlanan gönder. 3/ Aşk... Çin. Vi- etnam. Malezya'da >eti- şen ve lifleri dokumacı- hkta kullanılan değerli bir bitki. 4/ ABD'nin bir eyaleli. 5/ Yapmacıkh davranış... Bir nota... Helyum elementinin sim- gesi. 6/ Telli bahkçıl... Akım şidde- Ti birimi kiloamperin simgesı. 7/ Dilin anlatım doğallığı, kolay okunma ve anlaşılma özelliği. 8/ Müzikte "yapıt" anlarrunda kulla- nılan "opus" sözcüğünün kısa \a- zılışı... Gölgede kalan van... Bir nota. 9/ Kumarda ortaya sürülen para... Şua. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İçkili kahve, küçük lokanta... Kemiklerin >uvarlak ucu. 2/ Zey- bek... Afrika'da yaşayan. bacaklan beyaz çizgili bir ha\"van. 3/ Aptal, sersem. budala. 4/ Vilayet... Arap harflerinın en çok kul- lanılan el yazısı biçimi. 5/ Sahip... Bağışlama... Bakınn simgesi. 6/ Hidrojen ve karbondan oluşan. bitüm adı da \erilen doğal bileşiklerin ortak adı. 7/ Asya'da bir ülke... Bir renk. 8/ Erzirv can'ın bir ilçesi... Hararet. 9/ Nikelin simgesi... Atın bir tür hızlı yürüvüşü. T.C. TERME ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1992 328 Davacı Hazine-i Malive vekili tarafından davalılar Türkıye Halk Bankası ve Mustafa Beder ale>hıne alacağa itiraz davasında davalı Mustafa Beder'in tüm aramalara vearaştırmalara rağmen ad- resi bilinmedığınden bahısle tebliğ edılememiş ve ılan sureti ile gerekli teblıgat vapılmıştır. Bu nedenle karann davalı Mustafa Beder'e ilan yolu ile > apılmasma karar verilmiş olduğundan iş bu ilarun neşir tari- hinden itibaren 15 gün ıçersinde davalı Mustafa Beder'in bahse konu mahkeme karannı temyız edebileceği, aksi takdirde karann kesinleş- miş sayılacağı hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 52596 ILAN SEYDİŞEHİR ASLİYE HUKUK (İŞ) MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Sa>ı: 1993 297 Davacı SSK Genel Müdürlüğü vekilince Şükrü Özcan vs. aley- hıne açılan rücuen tazrrunat davasının yapılan yargılaması sırasında; Tüm araştırmalara rağmen adresi saptanamayan davalı Şükrü Özcan'a dava dilekçesinin ilan yolu ile yapılmasına karar verilmiş olup: adı geçen davalı Şükrü Özcan'ın, duruşma günü olan 16.12. 1994 günü saat 9"da mahkememİEde hazır olması. veya kendisını bir vekil ile temsil ettırmesi. aksi takdirde yargılamanın yokluğunda gö- rülüp karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur. Basm: 52580
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle