Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
«EKİM1994SAU CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Paris'te altı bale sahneleyen Maurice Bejart, 'Sözcüklerin Balesi' adlı kitabını yayımlayacak
'Sözcüklerle daııs eder gjbiyimKültür Servisi- Dünyaca ünJü kore-
ograf Maurice Bejart, Paris'te 27eylül-
den itibaren altı bale sahnelemeye baş-
ladı. Bejan Bale Grubu'nun Chaillot
Tiyatrosu'nda sahnelediği "Le Man-
darin Merveflkux" adlı gösten Pahs'li
sanatseverler tarafından bûyük beğe-
niyle karşılandı.
Maurice Bejart bugünlerde oldukca
yoğun günler yaşıyor. Sanatçı, aynı
zamanda "Le Ballet des Mots- Söz-
cûklerin Balesi" adh kitabını yayımla-
maya hazırlanıyor. "Dansın dilini ayı-
ramam. \ azarken de cümle kurmaktan
çok, sözcüklerle danseder gibi hissedi-
yorum kendimi" diyor Bejart. Gazete-
cilerle konuşmayı kolay kolay kabul
etmeyen Bejart'la, Le Figaro gazetesi
adına François Hauter'in yaptığı söy-
leşiden bölümler sunuyoruz:
Felüni sirlderini severim
- Paris'te "Kral Lear"ı da sahnefe-
miştiniz. Bu gösteride, Lear'm güce
bağlı olarak yaşayan bir karakter oldu-
ğunu berkese ilan ettiniz...
Lear ve Prospero aslında birbirine
çok benzeyen karakterler. Bir yanda
bir aileyi, krallığı ve tüm yaşamlannı
mahveden güce olan bağlıbk, diğer
yanda acıya, sürgüne, yoksulluğa,
Prospero'nun yaşadığı o uzak adadaki
yalnızlığa mahkumiyet... Bu iki oyun
aslında birbirini tamamlıyor. Ben
"Kral Lear"a bir karakter ekledim.
Elinde bir valiz, kafasında melon şap-
kasıyla bu adam Beckett'in yarattığı
karakterleri anımsaüyordu ve eylem-
le, yorumla ilgileniyordu. "Fırtına"da
ise bir soytan vardı, beyaz maske
takmıştı ve oyunun ruhunu o temsil
ediyordu. "Fırtına" bir sirkte geciyor-
du çünkü sahne terkedilmiş bir adayı
temsil edıyordu. Tüm gülünç Fellini
sırklerini, sirklerin o olağanüstü at-
mosferini çok severim.
Aptallar çelişki yaşamaz
- Bilgeiik geri çekilmeyi bilmek ya da
asla terketmemek mi?
İnsan. ıster kral ya da hükümdar ol-
sun, bizi tüm sonsuzluğuyla kuşatan
dünyanın içinde çok küçük bir fıgür
olmaktan öteye gidemez. Çok uzun
süren, binlerce yıl önce başlayan ve
bizden sonra da sürecek olan bir ma-
salın küçük aynntılan yalnızca... Şüp-
hecilik çok önemli çünkü zaman ve
uzarn içinde kapladığmuz yerin çok da
ciddiye abnacak bir tarafı yok. Yinede
herşeye karşın devam etmek gerektıği-
ne inanıyorum. Benim başucu kitabım
olan "Faust"da Goetlıe şöyle diyordu:
"Başlangıçta eylem vardı".
- Çok farklı bir yaşamınız otöu. Kimi
zaman zinelerde, kimi zaman en aşağı-
larda. Hep çelişkili atılımlar yaptınız...
Evet, kesinlikle doğru. Yalnızca ap-
tallar çelişki yaşamaz. Birşeye inanı-
rlar ve tersinin de doğru olabileceğini
hemen kabul ederler. Gerçeklik, be-
nim için her zaman caddenin diğer ta-
rafinda bulunuyordu.
- Dans neden 20. yüz>ıl sanatı olarak
kabul ediliyor?
Ben bunu 40 yıl önce yüksek sesle
söylediğimde herkes bana bıyık altı-
ndan gülmüştü. O yıllarda dans. opera-
da yalnızca çarşamba günleri izlenebi-
'Türkizleyici
canavar
ANKARA (Cumhuriyet Bfirosu) - Devlet
Opera ve Balesı'nde 1994-95 sezonunda opera
ve bale sanatının yeni ve zengın örnekleri
seyirciye sunulurİcen. klasik ve deneysel
yapıtlarda gözardı edılmıyor. Geride
bırakılan sezonu, Türk bale-opera sanatı ve
sanatçılan adına başanlı olarak nıtelendıren
Gökmen. "Bu başanlar yurtdtşında da olumhı
yankilaryarattı"diye konuştu. Gökmen, bu
çerçevede, seyırci sayısının iki katuıa çıkoğını
ve yanm milyona ulaştığmı anlattı.
Hedeflerinm sanatı, yurt çapına ve her kesıme
yaygınlaştırmak olduğunu da kaydeden
Gökmen, şöyle devam etti:"Tnrk izteyitisi o
kadar iist düzey seyircidir ki.kendisinene
sunuluyorsa bir cana> ar gibi anında
yutmaktadır." Ankara Devlet Opera ve Balesi
(ADOB) perdelerini, geçen yıl Türkiye
prömiyerinı gerçekleştirdiği bir Wagner
başyapıtı Lohengrin ile açacak.
Opera sahnesi: ADOB'un sürpriz
yapıtlanndan Don Kişot balesi 20 Ekim'de
sergilenmeye başbyor.Gluc'un mitolojik
çağda geçen Orpheusoperası ve Verdi'nin
ünlü operası Ernaıri Türkiye'de ilk kez
sahnelenecek.Yanısıra, Çaykovski'nin lirik
operası Yoianta ve Stravinski'nin Askerin
Oyküsü operası da başkentü sanatseverlerle
ilk kez buluşacak. Şunarık Kız. Insancık,
Korsan bale örnekleri de ilk kez sunulacak
yapıtlardan.
Açıklamalı opera-konser
Operet Sahnesi: Kasım ayından itibaren
sergilenecek yapıtlar arasında E.Kalman'ın
sevilen opereti Çağdaş Prenses, Türk besteci
Nejat Başeğmezler'in yeni yapıtı Kambur
Üstüne Kambur operası dünya prömiyerini
yapacak. Yeni başlanacak bir uygulamayla
Türkiye'de hiçsahnelenmemiş
operalar.piyanoeşliğinde,dramaturjik
açıklamalarla süslenerek, opera-konser
tarada seslendırilecek. Repertuvardayeralan
öylesine Bir Dinleti, Lobengrin, RigoJetto,
Midas'mKulakian,AliBabaKırkHaranıiler
operalan. Damdaki Kemancı müzikali ve
Yedi Güzeüer balesi ıle Modern Dans
Topluluğunun gösterileri devam edecek.
Yoğun ilgisi üzerine Mançalı Don Kişot
mûzikaJi sürecek.
Ankara Devlet Opera ve Balesi, özürlü
sanatseverlere özel park yerleri, tuvalet ve
ücretsiz loca olanakJannı bu sezon da
sürdürecek. özürlüler,temsil günleri saat
16.00'ya kadar opera gişesine haber
bırakuklan takdirde evlerinde anılarak
sergilenecek oyunlan izleyebilecek ve oyun
sonrasında evlenne bırakılacak.
Aynca gala geceleri de halkaaçıyor.
len bir etkinlikti. Sonradan herşey de-
ğişti ve pek çok dans grubu doğdu.
Dansın evrenseüiği...
- Çağımızda evrensel bir dil yarat-
mak gerekmiyor mu?
Evet. Fransa için. bir dans grubu-
nun yurtdışına turneye çıkması. Co-
medie Françaises'ten daba kolaydır.
Çünkü ne yazık ki dünyada Fransızca
gitgide daha az konuşulan bir dil hali-
ne geldi. Tabiı dansın evrenselh'ğinin
tek nedeni bu değil. 20. yüzyılda olim-
piyat oyunlanyla birlikte performans
vücudun güzelliği. diger yandan yeni
bir sanat olan sinemanın etkilen...
Dans hem sportif bir etkinlik, hem de
görüntülerin dilidir.
- Sizin yaptfğımz bir efsaneyi alarak
onun resmini dansia çizmek...
Başlangıçta, bu bilinçaltıydı. Ben
dansı tiyatrodan ve düşünceden hiçbir
zaman soyutlamadım. Insanlann efsa-
neleri sjndirmek gibi bir alışkanlığı var,
bir efsane kullanılmayacak hale geldi-
ğinde, yerini bir yenisi abyor. Meryem
Ana'yı kaldınrsıruz, yerine Marilyn
Monroe gelir. Sinema, mitoloji sanatı.
Bugün, dans benim ruhum. Ama aynı
zamanda komedyenlerle çalıştığımda
da çok mutlu oluyorum.
Bütün gezegeni düşönmeliyiz
- Hep yaraöcılık sözkonusu...
Tek yaratıcı Tann, dünyayı yoktan
var ettiğine göre. Biz, daha önceden
var olan düşünceleri farklı formlarda,
farklı müzikler, farklı renklerde ele alı-
yoruz ve onlan bir eser ortaya koymak
üzere düzenliyoruz. Ben dansta var
olan hareketleri alıp "Bahar Ayini"ni
meydana getiriyorum. Ya da var olan
sözcükleri alıp kitap yazıyorum. En
büyüklerin bile yapüğı bundan fazlası
değil.
- Cünümûzde sizi en çok ne etkiüyor?
Benı ıyımser olmaya itecek hiçbir
şey yok ama ben en kötü durumlardan
bile kurtulmayı başaran insanbğa
inanıyorum.
- Oysa ki Avrupa bir banş dönemi
yaşıyor...
Artık Avrupa bazmda düşüneme-
yiz. Bütün gezegeni göz önüne almak
zorundayız. Son Dünya Savaşı'ndan
bu yana Kore, Vietnam, Irak savaşlan
Avrupa'nın dışında gelişiyor ama bi-
zim etkilenmememiz mümkün değil.
Avrupa çok kınlgan bir konumda.
Arap ülkeleri petrol musluğunu ka-
paürsa ya da Cezayir dağılırsa so-
nuçlan korkunç olur.
Nüfus çılgınca artıyor
- Kültür yoluyla bir dünya birliği sağ-
lamak sizce mümkün değil mi?
Yiyecek bir şey bulamayan insanlan
kültüryoluyla nasıl birleştirebilirsiniz?
Dünya nüfusu çılgınca artıyor. Avru-
pa'da, Roma İmparatorluğu'nun son
dönemine benzer bir durum yaşanı-
yor. O zamanlar Roma'da bir grup in-
san vardı, bir kültürü, uygarlığı, etiği,
felsefesi olan. Bir de dışanda yiyecek
bulamayan milyonlar vardı. Buinsan-
lar sonunda Roma İmparatorluğu'na
saldırdılar. Bugün bu aynı şekilde ol-
mayacaktır çünkü hiçbir şey tekrar-
lanmaz. O dönemde Romalılar, bar-
barlar gibiydi, kılıçlanndan başka bir
şeyleri yoktu. Bugün. Afrika'nın
kılıçlan var, bizim ise atom bomba-
lanmız. Ya gelmelerine izin verifccek,
ya da aptalca savunmaya geçilip bom-
ba atılacak. Bunu söylemeye kimse ce-
saret edemiyor, bu daha da aptalca.
Nicolas Poussin'in en önemli tablolan ve desenlerini içeren bir sergi açıldı
Ozel şifre gerektirenbir ressaııı
Kültür Servisi - Paris Grand Pala-
is'de, 17.yüzyılda yaşamış en büyük
ressamlardan klasik ekolün kurucu-
su Nicolas Poussin'in en önemli tab-
lolannı ve en güzel desenJerini bir
araya getiren bir sergi açıldı.
1594-1665 yıllan arasında yaşa-
yan Poussin, bugüne kadar gün-
demde kalmış. Delacroix'dan Picas-
so'ya kadar kendinden sonra ya-
şamış ressamJann hemen hemen
hepsini etkilemiş bir sanatçı. Cezan-
ne onun için "Resimlerine her
bakışımda, o andakinden daha iyi
oluyorum" diyordu. Bunun sırn ney-
di? İşte, Grand Palais'deki sergi bu-
nu gözler önüne seriyor. 110 tablo ve
130 desen, Poussin'in aynı dönemde
yaşadığı Caravage, Yelasquez, Ru-
bens ve Rembraodt kadar popüler
olmasa da en az onlar kadar iyi ol-
duğunu, üstelik bu 17.yüzyıl res-
samının yapıtlanyla bugüne ait ol-
duğunu gösteriyor.
Tablolannda. hiç ölme-
yecek temalar işliyordu:
Yaşam. ölüm, aşk. Ama
onun yapıtlan bir bakışta
arüaşılacak türden değildi.
Özel bir şifresi vardı. Bü-
yük bir dikkat ve bir kültür
birikimini gerektiriyordu,
çünkü düşüncelerini resim
yoluyla aktanrken, İncil"-
den ya da Antik Yunan ya-
zarlanndan yararlanıyor-
du, Virgile, Ovide, Tacite,
Plutarque... Bugün, izleyici
tablonun içinde kendıni
kaybetmesin diye Poussin'-
in her yapıtırun yanma kısa
bir açıklama konuyor.
Sade yaşamöyküsü
Sergide, eserler kronolo-
jik sıraya göre dizilmiş.
Yalnızca iki salon bu kura-
la uymuyor. Birincisi, sa-
natçıran bir grup gençlik
dönemi desenini bir araya
gektiren açıhş salonu. Ikin-
dsi ise, "Sept Sacrements"-
in (Yedi Ayin) iki serisinin
sergilendiği salon.
Bu sergi sayesinde,
Fransız klasik ekolünün
kurucusunun kırk yılhk sa-
Tablolannda, hiç ölmeyecek temalar isliyordu:
Yaşam, ölüm, aşk. Ama onun yapıtlan bir bakışta
anlaşılacak türden değildi. Özel bir şifresi vardı.
Büyük bir dikkat ve bir kültür birikimini
gerektiriyordu. Bugün, izleyici tablonun içinde
kendini kaybetmesin diye Poussin'in her yapıtının
yanına kısa bir açıklama konuyor.
nat kariyerini izleyebiliyoruz. Nico-
las Poussin'in sade bir yaşam öykü-
sü var. 1594 yıbnın haziran ayında
Normandiya'da doğan sanatçı, ko-
lejde eğitim gördü ve Latince öğren-
di. 17 yaşında ressam Quentin V'a-
rin'le taruştı Ardmdan. Ferdinand
EUe ve Georges LaUement'in yanına
Paris'e gitti. Dönemin en ünlü şairi
CavaJier Vlarin onu Roma'ya götür-
dü. 1624'te buraya yerleşti ve bir
aşçırun kızıyla evlendi. Bundan son-
ra rahat ve düzenü bir hayat sürdü,
yalnızca bir kez, 1640-1642 yıllan
arasında Paris'e gjtti. Yaşlılığında
bir sinir hastalığına yakalandı,
1665'te Roma'da öldü.
Yavaş yavaş alınan tat
Roma'ya gitmeseydı, Poussin bel-
ki de Poussin olamayacaktı. Çünkü
o yüzyüda, güzel sanatlann başken-
tiydi Roma. Tüm İtalya orada
odaklanmıştı. Tüm Avrupa orada
buluşuyordu: Flamanlar, Almanlar,
Hollandahlar, Fransızlar, İspanyol-
lar... Kimileri oradan sadece geçer-
ken, kimileri bir süre yaşayıp sonra
ülkesine dönüyor, kimileri de Pous-
sin gibi yerleşiyordu. Böyle bir ya-
ratıcılık ortamında Poussin de hak
ettiği yeri buldu. "Bu genc adamda
şeytani bir ateş var" diyordu onu
yakından tanıyan bir Romalı. Pous-
sin, sanıldığından da duyarlıydı.
Resminden yavaş yavaş tat alınıyor-
du. Ve Paul Valery'den çok daha
önce, antik sütunlan güzel genç kız
Iarla karşılaştınyor, ve tercihjni ikin-
cilerden yana kullandığını da dile ge-
tiriyordu. Tannçalan ve perileri
Ob'mpos'tan düşmemişti, gözleri ka-
maştırmalan. yaşamın parlakbğın-
dandı. Tannlann insanlarda
kıskandığı tek güzellik buydu. Pous-
sin'in sanatı da buradaydı. Sanatçı
gelecekten söz ediyordu, tarihin de-
rinliklerinden seslense bile.
Grand Palais'deki sergide 1595-1665 arasında yaşayan NicolasPoussin'in 110 tabJo ve 130deseni yer afayor.
ALEMILAR
TAHSEV YUCEL
Gerçek ve Kalıp
"Hocam, Romalı asker; elinde hançer, sessizce düş-
manına yaklaşırken herifler öyle bir müzik patlatıyor ki,
az ötede uyuklayan düşmanın yerinden hoplamaması
olanaksız. Çaldıklan müzik de öyle bir müzik ki! O par-
çada kullanılan çalgıların biri bile yoktu belki o dönem-
lerde. Tarihsel marihsel, şimdi ben bu filme nasıl inana-
yım?"
Böyle bir soruyla hiç karşılaşmamıştım; "Herhalde iş-
letmek istiyor bu çocuk beni!" dedim kendi kendime.
Epey bir süre şaşkınlık içinde önüme baktım. Sonra so-
rusunu yetkeyle yanıtlayabılecek kişinin adınt verdim
ona. Sonra da "Bouvard ile Pecuchet'de böyle bir soru
yok muydu?" diye düşündüm. Raubert döneminde si-
nema yoktu, ama soru iki kafadarın soracağı türdendi.
Benzer bir soru sorup sormadıklarını, sordularsa nasıl
bir sortuca ulaştıklarını çıkaramadım ya, Bouvard ıle Pe-
cuchet'yi anımsamak bile iyi geldi, sonsuz bir güvenle:
"Televizyonda alaturka şarkı izler misin" diye sor-
dum.
"Dinlerim, çok da severim", dedi.
"Peki, şarkıcı hanımların en acıklı şarkıları söylerken
bile şıkır şıkır oynamasına ne dersin?" dedim.
"Hocam, orasını karıştırmayın! Bunun alaturka şarkı
ve şarkılarla ne ilgisi var?" dedi.
O öyle diyordu ya ilgisi vardı, iki örnek de aynı türden-
di bence. Bu saptamayı yaptıktan sonra ister gözü kara-
lık deyin, ister kendini beğenmişlık, genç arkadaşın so-
rusunu yanıtlayabilmek için ille de bir Murat Belge ol-
mak gerekmediğini düşündüm.
Ne olursaolsun genç arkadaşın sorusu karşısında şa-
şırıp kalmam; sorunun saçmalığından önce, saçmalık
ya da yerindeliğinin tartışılması, saçma görünecek ölçü-
de uzlaşım sağlamış, yüzyıllardır, binyıllardır uzlaşım
sağlamış bir konuyu tartışmaya yönelmesindendi. Yüz-
yıllardır şarkılar söyleniyor, oyunlar oynanıyor, öyküler
anlatılıyor ya da yazılıyor, ama hepsi de arkadaşın gün-
deme getirdiği türden birtakım kalıplara uyularak ger-
çekleştiriliyordu. Bu bakımdan, operada kişilerin hep
ezgili biçimde hep yüksek sesle konuşup düşünmeleriy-
le sinemada Romalı askerin düşmanını görünmeyen bir
orkestra eşliğinde öldürmesi arasında hiçbir ayrım yok-
tu.
Genç arkadaşın temel yanılgısı; bir kesitte bize sunu-
lan tüm öğeleri aynı düzlem üzerinde, aynı biçimde, eş-
değerli ve eş işlevli olarak görmesinden kaynaklanmak-
taydı. Oysa, ister dilsel olsun, ister görsel, ister ezgisel,
ister üçünün karışımı; her söylemin bir sözce düzlemı,
bir de sözcelem ya da yansıtım düzlemi vardır. Romalı
askerin düşman üzerine yürüyüşünde müzik, oluntuyla
birlikte verilir, onunla aynı zamanda da aigılanır, ama
oluntunun (sözcenin) değil, yansıtımın, bir başka deyiş-
le, oluntuyu anlatan dilin öğesıdir; gece gündüz dökülen
gözyaşlarından söz eden acıklı şarkıyı okuyan fıkırdak
kadının kalça kıvırması da bir anlamda sözcelem ya da
yansıtım düzleminde yer alır gene. Hiç kuşkusuz, ilkçağ
askerini düşmanının üstüne çağdaş bir ezgi eşliğinde
yollayan sinemacıyı acıklı şarkıyı ağzı kulaklarında söy-
leyen hanımla aynı kefeye koymak, sinemacıya karşı bir
haksızlık sayılabilir. Biri oluntuyu ezgı yo\uyla da vurgu-
lar, gerilimin altını çizer; ötekiyse, bunu bilinçle yapma-
sa bile, genel görüntüsü ve devinileriyle söylediği
şarkıyla çelişir, nerdeyse alay eder onunla.
Ama çelişki, açıklanmayacak bir şey değil. Sözce ile
sözcelem ya da oluntu ile yansıtım arasında nerdeyse
son sınırma götürülmüş bir değer basamaklanması ve
bu basamaklanmada sözcelem ya da yansıtımın öne çı-
karılması söz konusu burada; hatta denilebilir ki, şarkı-
nın acıklı sözleri sözce niteliğıni yitirmiştir artık, şimdi
gerçek sözceyi, gerçek iletim nesnesini oluşturan kıvır-
ma ve haykırmayı (şarkı söyleme gösterisini) destekle-
yen bir yardımcı öğedir yalnızca. Hamlet"\ ellinci kez iz-
leyen tiyatro tutkununun aradığı da Hamlefm sözcesin-
den başka bir şey olsa gerek.
Şu var ki, bu basamaklanmada, sözcelem ya da yansı-
tımın sözce, yani düşünce, duygu ve oluntunun fazla
önüne çıkarılması gerçek sanatçıların her zaman karşı
çıktıkları, değiştirmek istedikleri bir durum olmuştur. Ör-
neğın Garip Akımı böyle bir tutumun ürünüdür; Albert
Camus'nün, onun arkasından ve daha dizgesel bir bi-
çimde Alain Robbe-Grillet'nın oluşturmaya çalıştığı be-
zeksiz, çağrışımsız, eğretilemesiz 'ak yazı' da öyle. Hiç
kuşkusuz, başkaldırı ters yönde, yani bilinçli bir biçim-
de, yansıtım öğeleri büyütülüp çoğaltılarak örneğin sö-
zünü ettiğimiz filmde çağdaş ezgiyı çalanlar, Romalı as-
kerle aynı zamanda gösterilerek de yapılabilir. Ama bu
yeni ürünler de, Roland Barthes'\n söylediği gibi, "So-
nunda kendi tekerlek izlerini açar, kendi yasalarını ya-
ratır" yani, bir kez daha kalıbın egemenliği başlar.
Kim bilir, günün birinde bunun nedenini de Bouvard
ya da Pecuchet'ye yaraşır bir sorudan çıkarırız belki.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESf
ÖĞRENCİ KÜLTÜR MERKEZİ
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE KULÜBÜ
KONFERANS
"ATATÜRKÇÜ OÜŞÜNCE VE GENÇLİK"
KONUŞMACI
YEKTAGÜNGÖRÖZDEN
(T.C. Anayasa Mahkemesi Başkanı)
TARİH: 6 Ekim 1994, Perşembe
SAAT: 16.00
YER: İstanbul Üniversrtesi Fen Faküftesi Anfisi
SEDAT
daima aramızdasın
TÜRELLER
SATILIKYAZLIK
Side'de dublex yazlık
1 milyar
Tel: (0-242) 322 09 69 (Akşam)
DİLBİLİMCİDEN
Ingılızce-Almanca-Turkçe (dıksıyon) derslerı
Pazar-pazartesi-çarşaraba-cuına günleri
Aynı günler, 14.00-17.00 arası
2328986 numaralı telefondan randevu aluıabilir