Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30EKİM1594PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Orhan Peker'in resimleri Milli Reasürans Galerisi'nde 26 kasıma dek sergilenecek
Resıııiııe yasaııı sevincini katt_ , 9m- 5? . ._. , mizi. Orhan, bir resimdeıı
VflENGÜ ERTEL
Orhan Peker adı bende coş-
kuyu çagnştmyor. Sevdiği ıes-
samlardan b rinin tabiri ile onu,
"içi gûneş dohı" bu ufak tefek.
bûyük insa.ii sevgi ile anımsıvo-
ruun. Sevecm gözlerini görar.
abartı ile dagunlaştırarak ton-
ladığı sesini dinler, dostlanna
"yaşşa reis" veya "güzel çocuk"
dediğini duyar gibiyim. Birisi
güzellik üretnişse, onun kadar
sevinir, bu kadannın yetmeye-
ceğini yeni çalışmalar gerektiği-
ni vaırgulamaktan vazgeçmez,
"V aparsın, çunkü senin kanun-
da güneş var" derdı.
Feneryolu'nda Fikret Ot-
yun'ın babasına ait eczanenin
(o sırada yöredeki eczane azlı-
gından) iki üç günde bir nöbetçi
olduğu birçck gecenin başko-
nuğu Orhan Peker'dı. Kuzgun
Acar, BUge Karasu, Can Vöcel,
Turan Erol vb. sanata soyun-
muş birçok genç insan ve çeşitü
kuşaklardan kişiler sabaha ka-
dar nice güneşler doğurur, has-
talara şifa(!) dağıtırlardı Orhan
Peker'in riyasetinde.
Sevgili Orhan Peker'i büyûk
bir ressam olduğu kadar, etra-
fındaki dostlannı çocukluklan-
na döndürüp muzırlaşüran bir
yaramaz kimliği ile arumsanm
çoğu zaman.
1974-75'lerde Almanya'da
yaşadı bir süre; Köln'de oturu-
yor ve resim yapıyordu. Ben de
Brüksel'de açılacak sergim için
oralardaydım, Bonn'da müşte-
rek arkadaşımız Melike (Abası-
yanık) Kurtiç'in evinde konuk-
tum. Orhan'la telefonda konuş-
tuk. En yakın zamanda göriiş-
mek umudu ile kapattık telefo-
nu. Birkaç saat sonra kapı
çahndı: en yakın zaman gerçek-
leşmiş, Orhan gelmişti.
O gece rakılarken. sofrada
"Niçin Brüksel'e Mengü'nun
sergisine gitmiyoruz hep birlik-
te" sorusunu attı ortaya. "Ne-
cati'nin işi var" dedik. "Sayın
Büyükelçi bir sanat eylemini
destekler. izin verir"dedi. "Ara-
ba ufak" dedik, "Neco kullaıu-
yor, Mengü iri yan, o öne otu-
rur. biz Melike, L'lun Zaimoğlu
(Ressam) ve ben, ufak tefek tn-
sanlanz arkaya sığışırız" dedi.
"Brüksei uzak" dedik, "3 saat-
lik yol" dedi. İkı gün sonra 'mıl-
li takım" Volkswagen'e doluş-
Orhan Peker'in
resimleri, zaman zaman
hüzün taşıyan devingen
bir coşkunun
dışavurumudur bence.
Orhan Usta'ya
merhaba.
muş Belçika sınınndan içeri gi-
riyorduk. Bilge (Acar) Berker'i
bulduk Brüksel'de fılm stüdyo-
lannda. Onu da işinden gücün-
den kopardık. katıldı bize. Ser-
giye uğradık önce, sonra da
müzelere gittik Brugeller,
Boschlar. Goyalar. Rubensle-
rin büyüsüne kaptırdık kendi-
mizi. Orhan, bir resimden diğe-
rine koşuyor, bizi de peşinden
sürüklüyordu. Bilge'ye "Brük-
sel'de ne yenir" diye soruyor, bi-
raz sonra hep birükte ünlü rnid-
ye çorbasını bağıra çağıra içi-
yorduk.
Yine Orhan Peker'in önderli-
ğinde Brüksel'in ara sokaklan-
nda yeni yeni barlar, kafeler
keşfettik, sabahlara dek koca
Brüksel'i sığdırdık günümüzün
içine ve Orhan'ın sadece ressam
değil, piyanist(!) de olduğunu
anladık. Dağıtük kendimizi o
gece. Orhan'ı, hep coşkulu bir
insan olarak anımsıyorum.
Resim yaparken, sanat tartı-
şmalan içinde, elinde fırçası,
kalemi, kadehi ile heyecan du-
yan, heyecan aşılayan, heyecanı
yaygınlaştıran coşkulu kimliği
ile tanıyorum onu.
Orhan gözü ile algıladıklanru
bilgi. görgü ve olağanüstü re-
sim yeteneği ile harmanlayıp
tuvale aktarabilirdi daima.
Fazlası ile sahip olduğu ve çok
az insanda var olabilen resim
becerisinin tuzaklanna düşme-
den yapardı resimlerini. Ne ka-
tardı derseniz resimlerine, yüre-
ğini, yaşam sevincini, coşkusu-
nukatardi.
Orhan Peker'in resimleri, za-
man zaman hüzün taşıyan de-
vingen bir coşkunun dışavuru-
mudur bence. Orhan Usta'ya
merhaba.
İstanbul Devlet Tiyatrosu, 'Yeşil Papağan Limited' adlı oyunu salı gününden itibaren sahneliyor
Buoyı
NtLGÜNTOPTAŞ
Oyunun başlangıcında zaman
zaman gülüyorsunuz, zaman za-
man tipleri ya da olaylan komık
buluyorsunuz, hatta zaman za-
man da sevimli buluyorsunuz.
Mafya babalarını. yanlannda
calışanlan, ilişkilerini, konuşma
tarzlannı... Fakat olaylar hızla
' gelişiyor ve gülüşünüz dudak-
" lannızda donuyor adeta. O se-
^ vimli bulunan ya da 'duygusal
v
biri mi acaba?' diye düşünülen
tipien'h ne kadar insafsız b'tt&ka-
til olabildiklerinî görûyorsunuz.
Çıkarlar sözkonusu olduğunda
dostluğun nasıl düşmanlığa dö-
nüştüğünü, "oğul" muamelesi
• yapılan bir kişinin nasıl soğuk-
• İcanlılıkla planlanarak öldürüle-
bildiğini görüyorsunuz.
Oyunun sonunda koltuğu-
nuzda buz gibi olduğunuzu,
kasıldığınızı hissediyorsunuz, te-
dirgin oluyorsunuz. Hatta
çıkmak üzere hazırlanırken bi-
hnçsizce elinizi üstünüzde başı-
nızda doiaştınyorsunuz, sanki
üzerinize kan sıçramış gibi...
Gerçi oyunun sonuna yönet-
men "Burada seyrettiğiruz olay-
Jann gerçekle hiçbir ilgisi yoktur.
" yollu bir açıklama eklemiş ama
biliyorsunuz ki izlenenler gerçe-
ğin ta kendisi. Belki her dönem
. yaşanan ancak seksen sonrası-
, nda zirveye ulaşan bu olaylann
sonuçlan, bir dönemin başba-
kanının ailesinin adının da
, kanştığı Selim Edes- Engin Ci-
van olayıyla TV dizisi halinde iz-
lenmedi mi?
Memet Baydur'un sanki bu-
günleri görerek birbuçuk-iki yıl
öncesinden yazdığı, İstanbul
Devlet Tiyatrosu'nun Taksim
Sahnesi'nde sahneleneceği yeni
yapımlanndan "Yeşfl Papağan
Limited". devlet -mafya ilişkileri-
ni komik bir biçimde sorguluyor.
1
Limited şirket paravanı arka-
'sında, bakanlık âıalelerini, şar-
kıa -kaset piyasasını ve sporcu
1
'-pazarlamasını yönlendiren ve
adeta ülkenin para kanallannı
yöneten bir mafya izliyoruz Can
;.'Gürzap*ın yönettiği oyunda.
- Oyun boyunca, rüşvet skan-
1111111 kle ilgisi yok...
Can Gürzap 'Tiyatroda bir şeyleri biiyiik anlatmayı, soru işaretlerini çözmeyi seviyorum diyor.
dabrun kareleri birbir gözümü-
zün önûnden geçerken "Sanki
oyun tüm bu olaylar izlenerek
yazümış" diye düşünmemek
mümkün değil. Bu konuya dik-
kat çeken Can Gürzap "Ö>TIJI bir
an önce oyun safaneye çıksın isti-
yonııtı. Çünkü çoğu insan, bir
oyun ne zamanda yazılır, ne kadar
zamanda sahneye konur bunları
bilme>ebilir ve bu oyun, bu olaj-
lardan sonra yazıldı diye düşüne-
bilir" diyor.
Mafya liderlerini Mümtaz Se-
vinç ile Civan Canova'nın oy-
nadığı "Yeşil Papağan Limited"-
de Cengiz Daner, Hidayet Erdinç.
Cengiz Bav kal, Sevinç Yıldız, Öz-
Jem Giheü, Aslı İktu. Deniz Akei,
Dündar Müftüoğlu. Tunç Gün-
bay, Nejat İşler, Büient Yarar,
Oktay Korunan, Ali Sürmeli, El-
van Mirasoğlu rol alıyor.
Kendisiyle oyunun provası sü-
rerken görüştüğümüz Can Gür-
zap oyunla ilgiü sorulanmızı
yanıtladı:
- Oyun günümüzde vaşanan
rüşvet skandalıva inanılmaz bir bi-
çimde örtüşuyor. Ovunu bu açı-
dan değertendirebilir misiniz?
Bugün Tûrkiye kirlı, bugün
Türkıye kirlenmiştir. Oyuna bu
açıdan bakacak olursanız bir pa-
raleilık var. Bu ovun da kirli,
ojundaki olaylar hep kır üzerine,
ilışkiler kirli. Bunu zaman zaman
absürt unsurlar kullanarak. za-
man zaman grotesk öğeler kulia-
narak sahneye koyduk, ki zaten
oyunun kendisinde de vardı bu
unsurlar, belki zaman zaman
bunlann üzerine giderek, zaman
zaman sembollere başvurarak
o>unu hazırladık.
- Rüş>e( skandalııun, giincel ge-
lişmelerin o>unu >orumlayışuuza
bir etkisi oldu tnu?
Ben oyuna fazla birşey ekle-
medim. Sadece Bakan sahne-
sınde kebap yedirdim. Kimse
abartmıs^ın diyemez. Adamlar
Meclis'te çiğ köfte yapıp, tutttu
mu tutmadı mı di\e tavana attı-
lar. Böyle bir şanssızlık içindeyiz.
Bir de Bakan ıkide bir 'demokra-
si' diyor olur olmaz yerde. Son üç
aydır SHP- DYP sü'rekli demok-
rasi diyor, ortada demokrasi yok.
Çoğunluk da ellerinde bir türlü
çıkartamıyorlar. Bu son olaylarla
ilgili birşev eklemedim. Onlar
tekstte vardı zaten.
- Tekstte Talat karakteri daha
romantik \e güclü. Oyunda ise
zayıf, çekicilikten uzak, adeta ka-
rikatürize bir rip.. Bu yorum baş-
katipletnelerdede farkediliyor...
Oyunu sahnelemeye karar ver-
diğimde bunu biraz prototipler
halinde çıkarmayı düşündüm.
Ben size sekiz tane mafya babası
isrru sayanm, sekızı de ayn kıya-
fetler giyerler, ayn ayn icarakter
yapılanna ve davranışlara sahip-
tirler. Ama bir tip gösteririm ki
size 'A evet mafya babası" dersi-
niz. Ve diğer karakterlerde de
aynı şeyi \apmaya çahşüm. Ayn-
ca ben o kadar romantizm olsun
ıstemedim. Çünkü burdaki in-
sanlari>i insanlar değil. buradaki
insanlar kötü insanlar.
- Ama insan elinde otmadan En-
>er'e, en azından sempati du-
yuyor..
Evet ama o da baba. Adamda
her türlü pislik var ama sempatik
de olabilir. -Başka yerlere gitmek
istemiyorum...- Talat karakter
olarak zayıf. sınirli, marazi bıri.
Zaten kendisi de söylüyor "Bende
her türlü pislik var' diyor. O ka-
dar pisliği birarada banndıran
bir insanın normal kalmasına im-
kan yok. Duygusalhğı da var
ama ortaya çıkarmıyor. Son de-
rece bozuk karakterli biri. Zaten
bu mafya tıplerine bakarsanız
yeri gelince dünyanın en kaba-
dayı adamı ama. birşey olunca da
son derece korkak insanlardır
çoğu. Bunlar düello yapmazlar
Çetin Altan'ın dediği gibi. pusu
kurup arkadan vururlar.
- Tekstte belirtümenüş ama siz
mafya kişilerinde Güne\doğu tip-
lemesine gitmişsiniz..
Kürt mafyası... Türkiye'ye
Kürtler hakım. Biz orada sava-
şıyoruz ama bakın mafyaya,
bakın büyük işadamlanna. Kürt-
lerin elinde Türkiye. Bir arka-
daşım kaç sene önce 'İstanbul
ikinci kez Müslümanlar tarafı-
ndan fethedildi. o zaman Türk-
lerdi şimdı de Kürtler' demiştı.
Baydur'un sahnelediğiniz
üçüncü oyunu, daha önce de
'Yangın Yerinde Orkideler' ve
'Düdfiklüde Kıvmalı Baıııva'yı
yönettimz. Neden Baydur?
Baydur'un oyunlannı sevi-
yorum. Çünkü ben tiyatroda sa-
natta groteski. birşeyleri büyük
anlatmayı seviyorum. Bazj so-
runlan çözmeyi seviyorum. Me-
met'in tiyatrosunda sorun deme-
yeyim ama soru işaretleri çok faz-
la var. Soru işaretlerini çözmek-
ten hoşlanıyorum. Düz bir oyun
sahnelemek bana çok fazla haz
vermiyor. Devlet Tiyatrolannın
25 yıllık emektan Can Gürzap.
kendisiyle yaptığımız göriişmede
oldukça sinirliydı, provalan sür-
dürdükleri ve 18 ekimde perde
demeye haarlandıklan Oda Ti-
yatrosu'nun onanma alınacağı
bildirilmışti. "Şimdiye kadar akı-
Oan neredeydi" diyor Gürzap ve
kızgınlığını şöyle dile getiriyor:
"Seyircivlc butuşma aşamasına
gebniş ovun ortada kaldı. O ne-
denle de turneye gkliyoruz. Ayrıca
biz oyunu bu sahneye göre hazı-
rladık. Taksim Sahnesi ise daha
büyük, daha farkh olanaklar var.
Baştan orada oisaydı belki daha
farklı şev ier > apardık. Ama bura-
daki yöneticiierin sanatla hiçbir
Ugileri olmadığı için, sanatı, tiyat-
royu operayı bilmedikleri için
farkında değiller bizim sonınla-
nnuzm."
Yeşil Papağan Limited dünya
prömiyenni 18 ekimde AKM
Oda Tiyatrosu'nda yapmayı
planlıyordu ama yukarda arulan
nedenlerle Bolu'da yapmak zo-
runda kaldı. İstanbuUu tiyatrose-
verler oyunu salı gününden baş-
layarak bir hafta süreyle Taksim
Sahnesi'nde izleyebilecekler
PENALH
Fransız aktör Benoit Regent, 'Anı Kadar Siyah' adlı fîlminin çekimleri için gittiği Zürih'te öldü
6
Insana tiyatro yapma isteği veren aktörlerdendi9
Kültür Servisi- Krzysztof Kiestowski'run ünlü üç-
lemesinin iki halkası olan "Mavi" ve "Kumızı"da
rol alan Fransız aktör Benoit Regent. geçtiğimiz
cuma gecesi Jean Pierre Mocky'nin "Noir Conune
le Souvenir"(Anı Kadar Siyah) adlı filmınin çekim-
leri için bulunduğu Zürih'teki otel odasmda öldü.
Regent, Sabine Azema, Jane Birkin ve Jean Fran-
çois Stevenin ile birlikte rol aldığı filmi, ölümünden
birkaç saat önce tamamlamışü.
Benoit Regent, üçlemenin son filmi "Kırmızı"-
nın sonunda korkunç bir şekilde batan feribottan
sağ çıkan birkaç kişiden biriydi. Kieşlovvski'nin
onu kurtarmasını, Regent'ın şu anda İstanbul'da
gösterimde olan "Mavf'de Jufa'tte Binoche'un part-
neri olmasına bağlamak mümkün. Regent'ın bu
filmde başrolde olduğu söylenemez.
En yakın arkadaşının kansına aşık müzisyen
ObVier, ancak onun ölümüyle sahnede kendine bir
yer buluyor.
Genellikle bu tür ortalama görünen, fazla öne çı-
kmayan rollerle tanınan Regent'ın karakterlerinde
yine de gizü bir ışık, sanki her an gözü dönmüş bir
katile dönûşebilecekmiş gibi bir yan vardı. Tiyatro
sahnesinde büyüyen aktör, sinemaya 1986 yılında
Jacques Rivette'in "La Bande des Quatres" adb fîl-
miyle adım attı.
Paris'te konservatuvarda öğrenciyken Patrice
Chereau'nun dikkatıni çekti ve onun sahneye koy-
duğu "Peer Gynt"te birçok rolü birden üstlendi.
1983 yılında yine Chereau'nun sahneye koyduğu
Benoit Regent, Kievslovski'nin halen ülkemizde gösterimde olan •Mavi'sindebaşrolde oynuyor.
"Les Paravente"dajandarma rolünde, ertesi yıl Je- Ardından sinemalı yıllar başladı. Regent. beyaz-
an-Hugues Angiade'ın yönettiği, Marlovve'dan perdede de pek çok önemli filmde rol aldı. Çok
adapte edilen "Great Britain" adlı oyunda Morti- sayıda fîlm çeken, çok yoğun bir tempoda çahışan
mer rolünde seyircıyle buluştu. biraktördü. PhiUppeGarrei'in l990'daçektiği"Jen-
tends Plus La Guitarre"da (Artık Gitan Dujmuyo-
rum) da oynadığı kırgın bakışlı adama İcendini
yakın hissetmişti
Zaten yönetmen Garrel de onda adeta gizli bir
kardeş bulduğunu söylüyordu.
Son olarak Jaanıes Doillon'un yönettiği "Du
Fond Du Coeur" adlı filmi Fransa'da eylül sonunda
göstenme ginnişti. Benjamin ve Germaine de Staei'-
in mektuplanndan yola çıkılarak çekilen filmde
Regent başrolü Anne Brocbet ile paylaşıyordu.
Benoit Regent yakında Michel Poirier'nin "A La
Campagne". Pierre Grange'ın "En Mai Fais Ce
Qu'il Te Plait" ve son filmi "Noir Comme Ye So-
uvenir" ile son kez sinemaseverlerin karşısına çıka-
cak.
Sinemaya bu kadar ağırlık vermesi onun ilk aşkı
olan tıyatrodan uzak kalmasına neden olmuştu.
Son olarak 1993'te bir tiyatro oyununda rol almıştı
ve o günden beri tekrar sahneye cıkmanın hayalini
kuruyordu. Ancak. zamanı yetmedi. Geçtiğimiz
sezon Jean-François Peyret ve Loucacbevsky'ye ait
"Theatre Feuilleton"un açılışım yapmıştı. Benoit
Regent. Küçük Odeon'daki bu üç dakikalık açılış
için tam on beş gün çalışmıştı.
" Yüzünde iki, üç boyutlu, neredeyse kübist bir şey
vardı" diyor Peyret, ve devam edıyor: "Dili yeniden
yaratmayı bilir, sözcfikleri yalnızca çok büyük ak-
törierin vapabileceği gibi farklı bir şekilde telaffuz
ederdi. İnsana tiyatro yapma isteği veren aktörler-
dendi".
MEMET BAYDUR
Dinozor Oradaydı: Dokuz
Paragraf
1.
Guatemalalı yazar Augusto Monterroso'nun bir satır-
lık bir hikayesini okudum. Hikaye şöyle: "Uyandığımda,
dinozorhala oradaydı.''
halo Calvino, hayranlıkla söz ediyor bu öyküden. Ben
de beğendim, ama ikinci bölüm biraz geliştirilebilir gibi
geldi bana. Başkalarının yazdıklarına karışmam, kendi
yazdıklarıma bile karışmıyorum artık, ama Augusto'nun
bu hikayesi ile biraz oynamak istedirn.
Şöyle bir şey çıktı ortaya ilkin:
"Eve döndüğümde gun doğmak üzereydi. Yüzümü yı-
kayıp dişlerimi fırçaladım. Elbiselerimle uzandım dağı-
nık yatağıma. Bu yataktan çıkalı iki gün olmuştu, iki gün-
dür uykusuzdum. Yattığım yerde bir sigara yaktım. Olup
biteni düşündüm. Inanılır gibi değildi doğrusu. Turuncu
kanaryamı kapıcıya bırakmıştım, adamı bulup kuşu al-
rpam gerekiyordu. Polise telefon etmem gerekiyordu.
İstasyondaki emanet bürosundan o çantayı almam ge-
rekiyordu. Elimin üstündeki yaraya baktım, kanamıyor-
du artık. Sigaramı söndürüp gozlerimi yumdum.
Uyandığımda, dinozor hala oradaydı."
2.
Kapmın açılış gümbürtüsüyle uyandım. Gardiyan Es-
mer kalkmamı söyledi, ziyaretçim varmış. Ayağımdaki
zincirleri sürüyerek ıslak, bok kokulu koridorda Esmer '-
in peşinden yürüdüm. İki kapı geçtik. Yürüdükçe soğuk
artıyordu. Görüşme odasına girmeden duvardaki saate
baktım. Saatin kaç olduğu ilgilendirmiyordu beni, ama
zamana dair bir şey görmek istiyordum. Bir akrep, bir
yelkovan örneğin. Görüşme odasına girdim. Masanın
ucunda Zeynep oturuyordu. Devetüyüpaltosu, yumuşak
deri çizmeleri, yeşil gri kaşkolu, Dunhill sigarası ve nasıl
güzel koktuklannı unuttuğum siyah saçlanyla.
3.
Gustave Flaubert 16 Ocak 1852de Louise Cotet'ye
yazdığı mektubunda yazmayı düşündüğü yeni romanın-
dan söz ediyor. "Ce queje voudrais faire, c'est un livre
sur rien." Hiçbir şey hakkında bir kitap yazmak istiyo-
rum. Hayatının son on yılını veriyor o kitabı yazmak için:
Bouard ile Pecuchet.
4.
Calvino, Bouard ile Pecuchet'yi ansiklopedik roman-
ların babası olarak niteliyor. Ansiklopedi ile hiçlik bera-
ber uçuyorlar Flaubert'in 'kahramanlanna' göre. Ama
yazarımız 1873 yılında, kitabını yazmak için 194 kitap
okumuş. 1874 yılının Haziran ayında, okuduğu kitap sa-
yısını 294 olarak bildiriyor. Zola'ya yazdığı bir mektupta
okuma serüveninin bittiğini ve roman bitene kadar bir
başka kitabın kapağını açmayacağını söylüyor. 1880 yı-
lında ise bu romanı yazmak için 1500'den fazla kitabı ya-
layıp yuttuğunu yazıyor! Bilginin hiçbir şeyle ilişkisini
anlatmak için epey okumak gerekiyor bildiğiniz gibi.
5.
Geceyarısı uyandım. Hapishanede değildim. Hapis-
hanede değildim. Değildim. Ayaklanma baktım, botları-
mı gördüm. Başucumdaki lambanın soluk ışığında du-
ran çay bardağımı gördüm. içinde ölü bir sinek. Ya da
birsinek ölüsü. Telefon çaldı dörtkere, açmadım. Orada
kımıldamadan yattım dağınık yatağımda giyinik, Yavaş
yavaş kendime geliyordum. Sonra dolapla kapmın ara-
sında bana bakan yeşil, dingin, durgun gözleri gördüm.
6.
Düşler ve karabasanlar üstüne çok yazılmıştır, uyku
üstüne yazan azdır. Zaman kavramı üstüne yazan çok-
tur, saat üstüne yazan az. Yazınsal yapıtlarda 'bilginin'
üstü ne kadar örtülürse o kadar iyidir gibi bir inanç var
neredeyse. Oysa kullanılrnayan bir bilgi.. bilgi degildir
gibi geliyor bana. Hiçbir şeydir.
7.
Gözlerimi yumdum. Uyuyakalmışım. Sanırım bir ya
da iki dakika kadar uyudum. Uyandığımda aydınlıktı ve
kar yağıyordu. Kalkıp pencereye gittim, itfaiye arabası
aşagıda duruyordu. Kanaryanın yemini tazeledim, su-
yunu değiştirdim. Dört salkım Balıkesir üzümü yedim
buzdolabmdan. Elimi soğuk suyun altına tuttum. İstas-
yondaki emanet bürosundan aldığım çantayı açıp dos-
yayı çıkardım, yatağa uzanıp okumaya başladım. Her
şey gün gibi ortadaydı işte. Taa başından beri. Her şey
gün gibi. Gözlerimi yumdum. Uyandığımda, dinozor ha-
la oradaydı.
8.
Calvino, gençliğinden beri inandığı bir düsturdan söz
ediyor. Hep aklında taşıdığı iki sözcük. Festina lente.
Festina lente, yavaşça acele et demekmiş.
9.
Augusto Monterroso'nun kısa hikayesini okudunuz
mu? Bir satırlık bir şey. Çok güzel. Okuruna birçok im-
kan kapısı açan bir hikaye. Sizinle paylaşmak istedim:
"Uyandığımda, dinozor hala oradaydı."
Yabancı düşmanlığına karşı tiyatro
• Kültür Servisi - İstanbul Beledıyesi Şehir Tiyatrolan. "Banş
tçinde Kardeşçe Yaşamak" başlıİdı projekapsamında Berlin'li
birgrup tiyatro öğrendsini konuk ediyor. Berlin Kreativ Haus
Gençlik Tiyatrosu Bölümü'nden gelen 10genç tiyatrocu ve2
pedagog. iki hafta süreyle Şehir Tiyatrolan eğjtim bölümü
üyeleriyle birlikte atölye çalışmalan yapacakîar. "Karşılıklı
anlayış, birlikte yaşama, iki ülke kültürünün gençler tarafından
tanınması ve yabancı düşmanlığına birlikte karşı çıkma" ana
temalan çevresinde yapılacak doğaçlama çalışmalannın
sonucunda bir gösteri hazırianacak ve bu gösteri yakın bir
gelecekte, hem Berlin'de hem de İstanbul'da sergilenecek.
DT sanatçısı Hacımustafa vefat etti
• ANKARA (A.A) - Devlet Tiyatrolan sanatçısı Osman
Hacunustafa, tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi
Hastanesi'ndegeçen gün öldü. 1931 yılında Bulgaristan'ın
Provadna kentinde doğan sanatçı, Tiyatro Sanaü Yüksek
Enstitüsü'nden mezun oldu. 1990 yılında Trabzon Devlet
Tiyatrosu'nda göreve başlayan sanatçı. 1992 yılından bu yana
Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı olarak görev yapıyordu.
Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda "Akıllı Tavşan ve Güçlü Aslan"
adlı çocuk oyununu yöneten Hacunustafa, bugüne değin "Bir
ŞehnazOyun", "Müfettiş", "'Gözlerimi Kapanm Vazifemi
Yapanm" ve "Sokollu ve VVoyzeck" adlı oyunlarda da görev
almıştı. Osman Hacımustafa, yann Büyük Tiyatro'da
düzenlenecek törenin ardından, Haabayram Camii'nde
kıhnacak namazdan sonra Karşıyaka Mezarhğı'nda toprağa
verilecek.
İstanbul'ıın en eski otobüsü restore
edildi
• Kültür Semsi - 50'li yıllarda İstanbul'a hizmet vermış en eski
orijinal Mercedes otobüs, Annada Otel tarafından restore
ettirilerek, İstanbullulann hizmetineyeniden sunuldu. Otobüs,
50'li yıllarda bir İETT araa olarak hizmete girdi. ardında
bıraktığı 500 bin kılometrelik yolculuktan sonra, çüriimeye terk
edildiği Anadolu'da bulundu ve Bursa'da alü ay süren bir
restorasyondan geçirilip, tekrar İstanbul'a getirildi. 0321 -H tipi
35 kişilik emektar otobüs, aslında kemik direksiyonlu,
koltuklan ve rektifiye edilen motoru orijinal, soylu bir
Mercedes... Yerli, yabana otel müşterine, festival mevsirninde
de Aya İrini'ye kolay ulaşmalan için sanatseverlere sunulan ve
restorasyon sırasmda, özüne sadık kaiınarak, hiçbiri özelliği
yitirilmeden yenilenen otobüsün içine, yahıızca fileli üst
bagajlar eklendi.