Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3EKİM1994PAZARTESİ
HABERLER
GenelkurmayBaşkanlığı nınkapısından döndürülen eskiKaraKuvvetleri
Komutanı Emekli OrgeneralMuhittin Fisunoğhıfırtınalıgünlerianlatıyor: 2
Fisunoğlu,
affedemediği
ikikomutanla
Genelkurmay
Başkanı
Orgeneral Doğan
Güreş, Kara
Kuvvetleri
Komutanı
Orgeneral
Muhittin
Fisunoğlu ve
Deniz Kuvvetleri
Komutanı
Oramiral Vural
Bayazıt. Türkiye
Büyük Millet
Meclisi Başkanı
Hüsamettin
Cindoruk'u
ziyaret ediyorlar.
Mektubuhazmedemiyorum
Zamanın Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ve diğerkomutanlar benim talebemdi
EVREN DEĞER
Emekli Orgeneral Muhittin Fisunoğlu, dün-
kü söyleşimizin son bölümünde ele aldığımız
'darbecilikle suçlanması' konusuna tepkilerini
şöyle sürdürdü:
Hangi devirde yaşıyoruz, bu memlekete ihti-
laller ne getirmiş ki! Kim kabullenir ihtilali! En
mantıksız ınsan bile "ihtilal yapacağım derse-
niz" size güler. Daha önce bir 21 Mayıs, 12 Ey-
lül yapılmış, ama o zaman belki millet iyi teşki-
latlanmamışü. Bugün, daha teşkilath. daha or-
ganize bir ortamda yaşıyoruz. Kim yapar, kim
peşinden gider onlann?
12 Eylül'den sonra DİSK olsun, Türk-İş ol-
sun. diğer işçi kuruluşlan boykot etselerdi, 12
Eylül ne olurdu? Yani bu nedenle üzücü bulu-
yorum. Niye böyle yaptılar? Herhaide bir in-
sanı karalamak için bazı şeyler yapacaklardı.
Ya "sahtekar" diyecekler, ya "para yer" diye-
cekler ya da "ihtilal yapar" diyecekler. Ama
bunlar çok ayıp şeyler. Bir insan görevde kala-
bilir yahut da beni değil, bir başkasını hükümet
tercihedebilir.
Ama bunun için diğerini kötülemeye gerek
yok ki. Bir Genelkurmay BaşkanTnın nasıl seçi-
leceği yasada yazılı. "Bakanlar Kunılu
kararı ve Cunüıurbaşkanı'nın onayı ile" diyor,
bitti. Kimi seçer? Ahmet'i seçer, Mehmet'i se-
çer. Benim ille de "Genelkurmay Başkanı ol-
mam gerekir" diye bir iddiam olmadı. Verilmiş
bir söz vardı, bu söz nedeniyle bir beklentinin
gerçekleşmemesinden dolayı üzülmüş olabili-
rim. Ama bir de sonradan çıkanlan söylentilere
üzüldüm. Bir insan arkadaşını niye karalasın?
Niye onu kötülesin?
Ben olabilirim de olmayabilirim de! Ol-
mayınca, çekilir giderim ve hürmet ederim.
Ama bu şekilde bir emekliliğe üzüldüm. 29 tem-
muzdaki MGK toplantısına, "O gelmedT de-
yip, hemen yeni kuvvet komutanının atanması
beni üzdü.
Kendisinin "darbeci eğitimler içinde bulundu-
ğu" suçlamalannı kesin bir dille reddeden Fisu-
noğlu. kuvvet komutanlığından alınışmdan,
Medyum Memiş'e başyurduğuna kadar uzanan
iddialar konusundaki sorulan da şöyle yanı-
tladı:
- Yeni kuvvet komutanının atandığuıı nasıl ög-
rendiniz?
HSMtjjlU - O gün televizyondan öğrcndim.
Söylediğim gibi rahatsızdım ve yatıyordum.
Akşam televizyonda "yeni Kara Kuvvetleri Ko-
mutanı atandT denildi.
Sonra bana. "yeni komutan yarmdan mute-
ber olarak göreve başlayacak" denildi. Ama
daha sonradan kararnameyi gördüm, "30
Ağustos I993'ten itibaren" şeklindeydi. Madem
ki 30 ağustostan muteberdi, o gün niye çı-
kardınız?
Bunlar peşin olarak bazı telkinlerie yapılmış
olan ve Türk demokrasisine yakışmayan olay-
lardır. Demokratik ülkelerde hukuk varsa, her
şey hukuk çerçevesinde yüriimeli. Kim seçiyor-
sa, hükümet ya da yetkili onu seçer, öbürü de
hürmet eder. Olur biter. Ama tavır beni üzmüş-
tür.
- Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarının gö-
rev süreleri birer yıl uzatıldı. Sizce bu süre uzatı-
tanasına gidilmesinin gerekçesi nedir?
FİSHMJjlll - Biliyorsunuz, geçen sene Deniz
ve Hava Kuvvetleri komutanlan, Sayın Cum-
hurbaşkanı'na giderek kendilerinin dönemin
Genelkurmay Başkaıu Doğan Güreşin görev
süresinin uzatılmasına ilişkin bir görüşte bulun-
duklannı ilettikleri öğrenildi ve duyuldu.
Siz de biliyorsunuz daha sonradan da bila-
hare uzaüldı. Bana da tehditvari. şantajvari,
muhtıravari bir mektup gönderildi ki ben de o
mektuba cevap verdim.
O cevabın son paragrafında veya bir önceki
paragrafında bir ifade kullandım. "Ümit ederim
ki bu imzalann altında menfaat ilişkileri ve bek-
lentileri yoktur" dedim. Işte bu oydu, kastetti-
ğim oydu.
Ve neticede bu sene Genelkurmay Başkanı,
kendisinin görev süresinin uzatılmasına ilişkin
girişimlerde bulundu.
Bunu duyduk. Başbakan da birtakım giri-
şimler yaptı. İşte malum telefon göriişmeleri ga-
zetelere yansıyan olaylar oldu ve bilahare uzatı-
lamadı.
Uzatılmayınca tabii, kanaatimce iki kuvvet
komutanına söz vermiş olduğu için neticede
herhaide Genelkurmay Başkanı ağırlığını koy-
Kİm kabllllenİr İlltİİ3İİ!..Hangi devirdeyaşıyoruz, bu memlekete
ihtilaller ne getirmiş ki! Kim kabullenir ihtilali! En mantıksız insan bile
"ihtilal yapacağım derseniz" size güler. Kim yapar, kim peşinden gider
onlann? 12 Eylül'den sonra DİSK olsun, Türk-İş olsun, diğer işçi kuruluşlan
boykot etselerdi, 12 Eylül ne olurdu?
MedyUm MemİŞ'le İlİŞkİEmirastsubayım geldi, "Bir bey geldi, uzun saçlı,
sizi görmek istiyor' dedi. oeldi, oturduk. Bu Medyum Memiş'in kardeşi
Mamak'ta askermiş. Hastalanmış GATA'ya kaldırmışlar. İşte o gece bana
geldi ve "Kardeşim rahatsız. Yüksek rakımlı yer uygun gelmiyor.
Onu, böyle alçak rakımlı, sahile yakın yere verir misiniz" diye sordu.
Fisunoğlu dönemin lstanbul Büyükşehir Betab'yesi Başkanı Nurettin Sözen'i ziyaretinde...
Evde de 20-22 kişilik misafirimiz var, aşağıda
oturuyoruz. Emir astsubayım geldi. "Bir bey
geldi, uzun saçlı, sizi görmek istiyor" dedi. "Gel-
sin" dedim. Yapım itibanyla ben kapıma kim
gelirse hayır dediğim vaki değildir. Derdiru an-
latır. yaparsam yapanm, yapamazsam yasal
yönden anlatınm.
Geldi.efendibirbey. Oturduk. "Derdinizne"
diye sordum. "Efendim kabul etriğiniz için Allah
razı olsun" dedi. "Nedir konu" diye sordum. Bir
kere ben Medyum Memiş'in, o ana kadar Med-
yum Memiş olduğunu bilmiyorum.
Ne zaman Medyum Memiş olduğunu an-
Iadığımı size anlatacağım. Emir astsubayımın
oğlu Mamak'ta teğmen. Bu Medyum Memiş'in
de kardeşi orada askermiş. Hastalanmış GA-
TA'ya kaldırmışlar. Memiş. teğmene gitmiş ve
"Bana yardımcı olun" dcmış.
O da "Ben size nasıl yardımcı olayım. ben bir
teğmenim" demiş. Israr üzerine ise "Benim ba-
bam Kara Kuvvetleri Komutanfnın emir astsu-
'enim ille de "Genelkurmay Başkanı olmam
gerekir" diye bir iddiam olmadı. Verilmiş bir söz vardı, bu söz
nedeniyle bir beklentinin gerçekleşmemesinden dolayı
üzülmüş olabilirim. Ama bir de sonradan çıkanlan
söylentilere üzüldüm. Ben olabilirim de olmayabilirim de!
Olmaymca, çekilir giderim ve hürmet ederim.
Ama bu şekilde bir emekliliğe üzüldüm.
du ve bu işi yaptı.
- Yalnız ortaya birtakım gerekceler konulmuş-
tu.
HSMOJjİM • Şimdi şunu söyleyeyim. Bizde
bfliyorsunuz, albaylıktan itibaren general olur-
ken her rütbeden bir üstriitbeyeterfî ettirilirken
seçim yapılır. Tabii bu seçim, "geride kalanlar
kötü, terfi ettirilenler iyi" anlamında değildir.
Yukanya doğru gittikçe; seçile, seçile gidiliyor.
Dolayısıyla orgeneral, oramiral olmuş her kişi.
her görevi yapar.
Şimdi bu sene diyelim Deniz Kuvvetleri
Komutanı Gûven Erkaya olsaydı, ki Güven Er-
kaya bir dizi komutanlık yapmış, Genelkur-
may'da uzun süre çahşmış, Donanma Komu-
tanlığı yapmış bir kişi.
Normal devam ederse gelecek sene kuvvet
komutanı olacak. Bu sene öyle bir harp olmaz-
sa. (Allah korusun olmasın tabii ki), gelecek
sene olaylarda tırmanma olursa, Oramiral Er-
kaya bu işi yapamayacak mı? Harbin sebepleri
vardır, gerçek sebepler, subjektif sebepler diye.
İşte bu da aranmış sebeplerdir kanaatimce.
- Sonradan Medyum Memiş olayı ortaya atüdı.
Bu olavın aslı ney'di? Siz Medyum Memiş'e baş-
vurdunuz mu?
HSUnOJjlll - Onu anlatayım size. Bir kere
Medyum Memiş, "onu bir kere gördüm" demiş-
ti. Benimle medyumlukla ilgili en ufak bir ko-
nuşma dahi yapmamıştır. Sayın Uğur Dündar
olayı genişletti, fakat kendisi. Medvum Me-
miş'e sorduğu zaman, benimle ilgili en ufak bir
şey söylememiştir.
Ben 13-14 ya da 15 ağustosta aynlmak üzere
eşyalanmı topladım. Emir astsubayım geldi.
bayı" demiş. Medyum Memiş benim emir ast-
subayımı bulmuş, o da "Benim komutamm mer-
hametlidir, gelin sizi ona götüreyim" demiş.
İşte o gece bana geldi ve "Kardeşün
rahatsız. Yüksek rakımlı yer uygun gelmiyor.
OTIUJ böyle alçak rakımlı, sahile yakın yere verir
misiniz" diye sordu. "Hay, hay" dedim. "Ne-
reüsiniz" diye sordum, "Istanbul'da oturuyo-
rum" dedi. Ben de "Aynı şehre ounaz, ama Geb-
ze'ye ya da yakın bir yere veririm" dedim. "Al-
lah razı olsun, size şükran borcum var, emekli
oluyormuşsunuz. Size sivil hayatta başarılar dile-
rim" dedi ve gitti. Ben de emir verdim. bu çocu-
ğun İstanbul hudutlan dışında bir yere verilme-
si için. Derken 19 ağustosta ben aynldım.
Aradan 1 ay geçti. 21 evlül günü Antalya'da
Karpuzkaldıran'da oturuyorduk. Babası
emekli amiral Aydın Özdalga, telefon açü. Onu
da şuradan tanıyorum, ben 1987 yılında Harp
Akademisi'nde Komutan Yardıması'ydım,
korgeneral olarak.
Orgeneral oldum. ilk beni ziyarete gelen o
oldu. Kapıdan "Bir gazeteci geldi" dediler. Ben
de komutana sordum. Komutan da Doğan
Güreş. "Onlar bir biyografini isterler. Verirsin
bir mahzunı yok" dedi. Geldi oturduk, konuş-
tuk, tamştık.
21 eylülde telefonla aradı Antalya'dan. "Siz
Medyum Memiş'i tanıyor musunuz" diye sordu.
Ben de düşündüm, yabancı gelmiyor isim. Ama
nereden tanıyorum? Önce "Tanımıyorum" de-
dim. Sonra "Vallahi basından tanıyorum" de-
dim. "Peki" dedi ve telefonu kapatü. Biraz son-
ra deniz kenannda hanım vardı, onun yanına
gittim. "Ne oldu? Geç kaklın" diye sordu. Ben
de olayı anlattım.
Aydın Özdalga aradı, böyle bir şey sordu de-
dim. Hanım dedi ki "Bir ay önce bize gelen uzun
saçlı bey galiba Medyum Memiş'ti." "Nereden
biliyorsun" di>e sordum. O da o gün misafirler-
den birinin, "Yenge, gelen Medyum Memiş'e
benziyor. O muydu" diye sorduğunu anlattı.
Hanım o zaman "Bilmiyomm" demiş.
Bunun üzerine hanım, "Dur, Aydın Bey'i ara-
j ayım da ben konuşayım" dedi. Telefonla Aydın
Özdalga">ı aradı. Dedi ki "İşte, bir ay kadar
önce böyle bir durum oldu. Ancak biz onun Med-
\ıım Memiş olduğunu bilmiyoruz. Başka bir
konu da olmadı. Çekti, gitti" dedi. Durum bu-
dur. Fakat bunu sansasyonel bir şekilde Show-
TV'de ballandıra ballandıra anlattılar. İşte, eve
geldi şeklinde.
Evet, eve geldi doğru, ama kardeşi için geldi.
Medyum Memiş de sağ herhaide. Gidip sorula-
bilir. Olay bu kadar cereyan etti. Ve nitekim,
Uğur Dündar, o günkü söyleşide sordu, adam
hiçbirjey demedi. "Czüntülö müydü" diye sor-
du. "Üzüntülüydü" dedi.
Zaten eğer ben, Medyum Memiş'e. böyle bir
istek için teşebbüste bulunsaydım. herhaide
mayısta, haziranda giderdim, bu bir. İkincisi
benim böyle bir inanışım yok. Üçüncüsü de
anayasada yeri var, "İnsanlar inançlaruıdan do-
layı, duygulanndan dolayı kınanmaz" diyor.
Ama hepsinden önce ben böyle şeylere inan-
mam.
- Mektup konusuna gehnek istiyorum. Bu olay
nasıl oldu?
FİSUItOfllll - Onu bakın vallahi bilmiyorum.
Herkes benden şüphelendi. Zaten gelişmeler
sonrasında bu gibi şeyi benden bildiler. Eski
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Güreş de
benden bilmiş. Kulağıma geldi. "Bunu o vermiş-
tir" demiş.
Ben vermedim, niye vereyim? Hatta ben ar-
kadaşlara takılıyordum. "Bunu en fazla satan
gazeteye verip zengin olacağun" diyordum.
Derken Milliyet gazetesinde çıktı. Yalnız şu
kadannı ifade edeyim, Milliyet gazetesinde De-
niz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Or-
han Karabulut var. Karabulut da Güreş'in
yakın arkadaşıdır. Yani o, oradan da kimin
verdiğini bulabilir, onun vasıtasıyla öğrenebilir.
Benden bilmişler, ama ben vermedim, versem
daha önce verirdim.
- Bu tür başka yazışmalar oldu mu?
HSUIIOğlil - Olmadı. O zaman oldu bir tek.
Olmaması lazım gelir. Şimdi ben esas şuna üzü-
lüyorum. Bir kere bu mektuplan kim yazdı?
Hitap tarzı kötü.
"Sayın Fisunoğlu" diye yazılmış. Biliyorsu-
nuz biz askerler. birbirimize ya "komutanan"
deriz. ya "paşam" deriz, ya da "Saym Orgene-
ral, korgeneral, tümgenerâl" deriz. "Sayın Fisu-
noğlu" denilmiş. Sivılvari bir hitap var. Üzüldü-
ğüm taraf şu, Doğan Güreş, Harp Akademisi'-
nden benim talebem.
Ama talebelik dönemi kapanmış, o benim
Genelkurmay Başkanım, komutamm olmuş.
Buna saygı duyanm. Ama ya diğerleri! Kara
Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Ko-
mutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı. Hepsi
benden küçük, akademide onlara hocabk ve
komutanlık yapmışım. Onlann bana, böyle
4'lü mektup göndermesini bir türlü hazmede-
miyorum.
Yann: Komutanlan mahkemeye
verecektim
BİL BİZE
ERDALATABEK
İnsanaYerKalmadı!..
Bütün bu olup bitenlerin içinde, sizin de içinizden bir
ses bunu söylemiyor mu?: ' Insana yerkalmadı".
Milyon dolarlar, para dolu çantalar, bankaların genel
müdür odalarının serin, hünerli ışıkları, pahalı kalemler-
le imzalanan senetler, uçakların konforlu ön koltukları,
kristal viski bardaklarının içindeki buz kalıplarında par-
layan Chivas Rigal, Smith-Wessonların parlak namlula-
n; ekranlarda, gazete sayfalarında, aramızda, içimizde,
aklımızda dönüp dolaşıyor.
Ama bunların arasında "insan"yok. Umutlarımız,acı-
larımız, okullarda geçen yıllanmız, işyerlerinde yitip gi-
den hayatımız, ürkek aşklarımız, zaferlerimiz, korku-
larımız... Yok. Buralarda "insana yer kalmadı"...
• • •
Insanla, sade insanla, sadece insanla nicedir hiç ilgi-
lenmediğimizi mutlaka siz de fark ediyorsunuz. İnsanla
ilgilenmek için onun trafik kazasında ölmesi gerekiyor,
vurulması gerekiyor, zengin olması gerekiyof, bakan ol-
ması gerekiyor, birşey yapması gerekiyor, bir şey olma-
sı gerekiyor, şeyleşmesi gerekiyor. tlgilenmemiz için,
insanın "şeyleşmesi" gerekiyor; buzdolabı olması gere-
kiyor, çamaşır makinesi olması gerekiyor, otomobil ol-
ması gerekiyor, bulaşık yıkayan bir sıvı bile olsa olur.
Ama "insan" hiç ilgimizi çekmiyor Sade insan, sadece
insan ilgimizi çekmiyor. Ilgi alanımızda "insana yer kal-
madı".
• • •
Geçmişyüzyıl kentlerimizi geziyorsunuz. Şurasının "ago-
ra" olduğu söyleniyor. "Alan" demekmiş diyorsunuz.
Çarşı pazarmış, insanlar alışveriş yaparlarmış. Şimdi
de büyük çarşılar yapılıyor. insanlar doluşup alışveriş
yapıyorlar. Her şey var, görüyorsunuz. İnsanlar yavaş
yavaş yürüyor, önlerindeki arabaları sürüyorlar. Gözleri
mallarda, elleri ceplerindeki parada yürüyorlar. İnsan
insana bakmıyor, insan insanı görmüyor. Birbirlerine
çarpmca kızıyorlar, takılan arabaları çekeliyorlar, gözle-
ri mallarda, elleri paralarda. "insana yer kalmadı"
• • •
Kişi başına düşen gayrisafi hasıla. Milli gelirin artış
yüzdeleri. Bankafaizleri. Birgecelikfaizler, üçaylıkfaiz-
ler, altı aylık faizler, yıllık faizler, ömürlük faizler, aile
boyu faizler, namus faizleri, insan onurunun faizleri,
umutfaizleri, açlık faizleri, sıkıntı faizleri, işsizlik faizleri.
Ücretler, gelirler, ekonomik konseyler, aldılar verdiler,
emek gelirleri, rant gelirleri, dövizlerin günlük kurları,
dolar mark paritesi. Maaşlardaki artışlar. Aman aman
enflasyonu körüklemeyelim. Satalım şunları. Eskimiş
çoraplarımızı atalım, yenisi geliyor. Yağ satalım, bal sa-
talım, ustam öldü, çıraklarını satalım.
İnsana yer kalmadı.
• • •
içimize bakıyorum. İçimdeki sade insana bakıyorum,
sadece insana bakıyorum. Orada öyle oturmuş duruyor.
Şaşkınlıkla bana bakıyor. Kaygılarını görüyorum. Ko-
nuşmuyor. Gözleri soru işareti gibi açılmış. Ne sorduğu-
nu bilmiyorum. Ona bir şey söylemek içimden gelmiyor.
Ona kızıyorum. Böyle miskince oturmasına kızıyorum.
içimden, gidip yakasını silkelemek geçiyor. Yakasına
yapışmak, "Kalk, öyle oturup durma"demek istiyorum.
"Bir şey yap, bir şey 0/" diye bağırmak istiyorum. Orada
öyle oturup bana bakıyor. Gözleri soru işareti gibi kıvrıl-
mış. Belki de onu öylece sevmemi istiyor. Bir şey yap-
masa da sevmemi istiyor, bir şey olmasa da sevmemi
istiyor. "Hayır" diye bağırmak istiyorum, "hayır, seni
böyle sevemem, seni böyle sevmem yasaklandı" de-
mek istiyorum. Bir şey yapması gerekiyor, bir şey olma-
sı gerekiyor, onu ancak o zaman sevebilirim. Kurallar
böyle diyor. İçimdeki sade insana kızıyorum. içimden çı-
kıp gitmesini istiyorum. O orada öyle otururken kendimi
sevemiyorum.
içimde "insana yer kalmadı". Korkuyorum.
DGM Başsavcısı
Denûvah Cezoevkrinde
düşünce suçhisuyok
•DGM Başsavcısı Nusret Demiral, düşüncenin
hiçbir zaman suç sayılmadığını ve cezaevlerinde
düşünce suçlusu bulunmadığını ileri sürerek,
Adalet Bakanlığı tarafından başlatılan 'düşünceye
özgürlük' çalışmalanna karşı çıktı.
ANKARA (ANKA) - Ankara
DGM Başsavcısı Nusret Demi-
ral, Türkiye'de düşüncenin hiç-
bir zaman cezalandınlmadığını
ve şu anda cezaev lerinde hiçbir
düşünce suçlusu bulunmadığını
savunarak Adalet Bakanlığı ta-
rafından başlatılan 'düşünceye
özgürlük' çalışmalanna karşı
çıktı. Demiral, düşüncenin dev-
leti yıkma amaa için kullanıla-
mayacağını, düşüncenin de bir
sırun olduğunu belirttikten
sonra Terörle Mücadele Ya-
sası'nda düşünce ve ifade öz-
gürlüğünü sağlamaya yönelik
değişiklik çalışmalannı gereksiz
bulduğunu söyledi. Demiral.
'dinsel amaçh terör' tanımının
yasa taslağına konulmasma
destek verirken DEP davası id-
dianamesini eleştirerek "DEP'-
liler beraat edebilir" diyen Prof.
Zeki Hafızoğullan'nı ise fetva
vermek ve yargıya müdahalede
bulunmakla" suçladı.
Demiral, Adalet Bakanlığı'-
nın girişimi} le oluşturulan Dü-
şünceye Özgürlük Komisyonu
tarafından üç haftaük çalışma
sonucu hazırlanan ve DYP'nin
görüşüne sunulan Terörle Mü-
cadele Yasası'nı değiştiren tas-
lakla ilgili sorulannı yanıtladı.
Komisyona kendilerinin çağnl-
madığından yakınan Demiral'a
düşünce, düşünce suçu, DEP
davası ve dinsel amaçh terörle
ilgili olarak yöneltilen sorular
ve verdiği yanıtlar şöyle:
- Düşünceye Özgürlük Ko-
misyonu tarafından hazırlanan
taslakta öngörülenleri nasıl de-
ğerlendiriyorsunuz?
Demiral: Bizde o taslak yok
ki değerlendirme yapalım. Bizi
toplantıya da çağırmadılar
Kendileri hazırladılar.
- Size göre Türkiye'de düşün-
cenin cezalandırüması söz konu-
su mudur?
Demiral: Düşünce bugüne
kadar cezalandınlmadı. Dü-
şüncenin de bir sının var. O sı-
nın iyi saptamak lazım.
- Size göre düşünce her türlü
zeminde ifade edilebiliyor mu?
Demiral: Düşünce daima sa-
vunulmuştur. Değişiklik getirü-
mesi bence pek şey değil, doğru
karşılanmaz.
- Dinsel amaçh terör taıumına
nasıl yaklaşıyorsunuz? Taslakta
bu konu var?
Demiral: Terörle Mücadele
Yasası çıkanldığında anayasa-
nın 14. ve 24. maddeleri mual-
lakta kaldı. 8. maddeye bölücü-
lükle ilgili bir tamm getirdiler
ama eksikti. Onu tamamlama-
ya çabşı\ orlar. Onun içine laik-
îiği de ko\Tna>a çalışıyorlar. Bi-
lemiyorum ne olacak o. Ata-
türk ve inkılaplan, anayasanın
1., 2. ve 3. maddeleri kesinkes
müdahale kabul etmiyor. Bana
göre yasalan düzenlerke» bu üç
maddenin çok çok hassasiyetle
ele alınması lazım.
- O zaman düşünceye özgür-
lük konusunda yeni düzenle-
melere karşısınız?
Demiral: Yok, ben gerekli
görmüyorum. Düşünce hiçbir
zaman devleti yıkma şe>i içine
giremez.
'Düşünce suçlusu yok'
- Sizce DGM'ler tarafından
cezalandınlan hiçbir düşünce
suçlusu yok mudur?
Demiral: Düşünce suçlusu di-
ye bir suçlu yok zaten, insanlar
düşüncelerinden dolayı mah-
kum edilmemiştir. Eylemlerin-
den dolayı mahkum edilmişler-
dir. Bunu kanştınyorlar. Bunu
kanştırmamak lazım. Eylemle
fıil başkadır, düşünce başkadır.