25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3EKİM1994PAZARTESİ HABERLER GenelkurmayBaşkanlığı nınkapısından döndürülen eskiKaraKuvvetleri Komutanı Emekli OrgeneralMuhittin Fisunoğhıfırtınalıgünlerianlatıyor: 2 Fisunoğlu, affedemediği ikikomutanla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Vural Bayazıt. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hüsamettin Cindoruk'u ziyaret ediyorlar. Mektubuhazmedemiyorum Zamanın Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ve diğerkomutanlar benim talebemdi EVREN DEĞER Emekli Orgeneral Muhittin Fisunoğlu, dün- kü söyleşimizin son bölümünde ele aldığımız 'darbecilikle suçlanması' konusuna tepkilerini şöyle sürdürdü: Hangi devirde yaşıyoruz, bu memlekete ihti- laller ne getirmiş ki! Kim kabullenir ihtilali! En mantıksız ınsan bile "ihtilal yapacağım derse- niz" size güler. Daha önce bir 21 Mayıs, 12 Ey- lül yapılmış, ama o zaman belki millet iyi teşki- latlanmamışü. Bugün, daha teşkilath. daha or- ganize bir ortamda yaşıyoruz. Kim yapar, kim peşinden gider onlann? 12 Eylül'den sonra DİSK olsun, Türk-İş ol- sun. diğer işçi kuruluşlan boykot etselerdi, 12 Eylül ne olurdu? Yani bu nedenle üzücü bulu- yorum. Niye böyle yaptılar? Herhaide bir in- sanı karalamak için bazı şeyler yapacaklardı. Ya "sahtekar" diyecekler, ya "para yer" diye- cekler ya da "ihtilal yapar" diyecekler. Ama bunlar çok ayıp şeyler. Bir insan görevde kala- bilir yahut da beni değil, bir başkasını hükümet tercihedebilir. Ama bunun için diğerini kötülemeye gerek yok ki. Bir Genelkurmay BaşkanTnın nasıl seçi- leceği yasada yazılı. "Bakanlar Kunılu kararı ve Cunüıurbaşkanı'nın onayı ile" diyor, bitti. Kimi seçer? Ahmet'i seçer, Mehmet'i se- çer. Benim ille de "Genelkurmay Başkanı ol- mam gerekir" diye bir iddiam olmadı. Verilmiş bir söz vardı, bu söz nedeniyle bir beklentinin gerçekleşmemesinden dolayı üzülmüş olabili- rim. Ama bir de sonradan çıkanlan söylentilere üzüldüm. Bir insan arkadaşını niye karalasın? Niye onu kötülesin? Ben olabilirim de olmayabilirim de! Ol- mayınca, çekilir giderim ve hürmet ederim. Ama bu şekilde bir emekliliğe üzüldüm. 29 tem- muzdaki MGK toplantısına, "O gelmedT de- yip, hemen yeni kuvvet komutanının atanması beni üzdü. Kendisinin "darbeci eğitimler içinde bulundu- ğu" suçlamalannı kesin bir dille reddeden Fisu- noğlu. kuvvet komutanlığından alınışmdan, Medyum Memiş'e başyurduğuna kadar uzanan iddialar konusundaki sorulan da şöyle yanı- tladı: - Yeni kuvvet komutanının atandığuıı nasıl ög- rendiniz? HSMtjjlU - O gün televizyondan öğrcndim. Söylediğim gibi rahatsızdım ve yatıyordum. Akşam televizyonda "yeni Kara Kuvvetleri Ko- mutanı atandT denildi. Sonra bana. "yeni komutan yarmdan mute- ber olarak göreve başlayacak" denildi. Ama daha sonradan kararnameyi gördüm, "30 Ağustos I993'ten itibaren" şeklindeydi. Madem ki 30 ağustostan muteberdi, o gün niye çı- kardınız? Bunlar peşin olarak bazı telkinlerie yapılmış olan ve Türk demokrasisine yakışmayan olay- lardır. Demokratik ülkelerde hukuk varsa, her şey hukuk çerçevesinde yüriimeli. Kim seçiyor- sa, hükümet ya da yetkili onu seçer, öbürü de hürmet eder. Olur biter. Ama tavır beni üzmüş- tür. - Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarının gö- rev süreleri birer yıl uzatıldı. Sizce bu süre uzatı- tanasına gidilmesinin gerekçesi nedir? FİSHMJjlll - Biliyorsunuz, geçen sene Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlan, Sayın Cum- hurbaşkanı'na giderek kendilerinin dönemin Genelkurmay Başkaıu Doğan Güreşin görev süresinin uzatılmasına ilişkin bir görüşte bulun- duklannı ilettikleri öğrenildi ve duyuldu. Siz de biliyorsunuz daha sonradan da bila- hare uzaüldı. Bana da tehditvari. şantajvari, muhtıravari bir mektup gönderildi ki ben de o mektuba cevap verdim. O cevabın son paragrafında veya bir önceki paragrafında bir ifade kullandım. "Ümit ederim ki bu imzalann altında menfaat ilişkileri ve bek- lentileri yoktur" dedim. Işte bu oydu, kastetti- ğim oydu. Ve neticede bu sene Genelkurmay Başkanı, kendisinin görev süresinin uzatılmasına ilişkin girişimlerde bulundu. Bunu duyduk. Başbakan da birtakım giri- şimler yaptı. İşte malum telefon göriişmeleri ga- zetelere yansıyan olaylar oldu ve bilahare uzatı- lamadı. Uzatılmayınca tabii, kanaatimce iki kuvvet komutanına söz vermiş olduğu için neticede herhaide Genelkurmay Başkanı ağırlığını koy- Kİm kabllllenİr İlltİİ3İİ!..Hangi devirdeyaşıyoruz, bu memlekete ihtilaller ne getirmiş ki! Kim kabullenir ihtilali! En mantıksız insan bile "ihtilal yapacağım derseniz" size güler. Kim yapar, kim peşinden gider onlann? 12 Eylül'den sonra DİSK olsun, Türk-İş olsun, diğer işçi kuruluşlan boykot etselerdi, 12 Eylül ne olurdu? MedyUm MemİŞ'le İlİŞkİEmirastsubayım geldi, "Bir bey geldi, uzun saçlı, sizi görmek istiyor' dedi. oeldi, oturduk. Bu Medyum Memiş'in kardeşi Mamak'ta askermiş. Hastalanmış GATA'ya kaldırmışlar. İşte o gece bana geldi ve "Kardeşim rahatsız. Yüksek rakımlı yer uygun gelmiyor. Onu, böyle alçak rakımlı, sahile yakın yere verir misiniz" diye sordu. Fisunoğlu dönemin lstanbul Büyükşehir Betab'yesi Başkanı Nurettin Sözen'i ziyaretinde... Evde de 20-22 kişilik misafirimiz var, aşağıda oturuyoruz. Emir astsubayım geldi. "Bir bey geldi, uzun saçlı, sizi görmek istiyor" dedi. "Gel- sin" dedim. Yapım itibanyla ben kapıma kim gelirse hayır dediğim vaki değildir. Derdiru an- latır. yaparsam yapanm, yapamazsam yasal yönden anlatınm. Geldi.efendibirbey. Oturduk. "Derdinizne" diye sordum. "Efendim kabul etriğiniz için Allah razı olsun" dedi. "Nedir konu" diye sordum. Bir kere ben Medyum Memiş'in, o ana kadar Med- yum Memiş olduğunu bilmiyorum. Ne zaman Medyum Memiş olduğunu an- Iadığımı size anlatacağım. Emir astsubayımın oğlu Mamak'ta teğmen. Bu Medyum Memiş'in de kardeşi orada askermiş. Hastalanmış GA- TA'ya kaldırmışlar. Memiş. teğmene gitmiş ve "Bana yardımcı olun" dcmış. O da "Ben size nasıl yardımcı olayım. ben bir teğmenim" demiş. Israr üzerine ise "Benim ba- bam Kara Kuvvetleri Komutanfnın emir astsu- 'enim ille de "Genelkurmay Başkanı olmam gerekir" diye bir iddiam olmadı. Verilmiş bir söz vardı, bu söz nedeniyle bir beklentinin gerçekleşmemesinden dolayı üzülmüş olabilirim. Ama bir de sonradan çıkanlan söylentilere üzüldüm. Ben olabilirim de olmayabilirim de! Olmaymca, çekilir giderim ve hürmet ederim. Ama bu şekilde bir emekliliğe üzüldüm. du ve bu işi yaptı. - Yalnız ortaya birtakım gerekceler konulmuş- tu. HSMOJjİM • Şimdi şunu söyleyeyim. Bizde bfliyorsunuz, albaylıktan itibaren general olur- ken her rütbeden bir üstriitbeyeterfî ettirilirken seçim yapılır. Tabii bu seçim, "geride kalanlar kötü, terfi ettirilenler iyi" anlamında değildir. Yukanya doğru gittikçe; seçile, seçile gidiliyor. Dolayısıyla orgeneral, oramiral olmuş her kişi. her görevi yapar. Şimdi bu sene diyelim Deniz Kuvvetleri Komutanı Gûven Erkaya olsaydı, ki Güven Er- kaya bir dizi komutanlık yapmış, Genelkur- may'da uzun süre çahşmış, Donanma Komu- tanlığı yapmış bir kişi. Normal devam ederse gelecek sene kuvvet komutanı olacak. Bu sene öyle bir harp olmaz- sa. (Allah korusun olmasın tabii ki), gelecek sene olaylarda tırmanma olursa, Oramiral Er- kaya bu işi yapamayacak mı? Harbin sebepleri vardır, gerçek sebepler, subjektif sebepler diye. İşte bu da aranmış sebeplerdir kanaatimce. - Sonradan Medyum Memiş olayı ortaya atüdı. Bu olavın aslı ney'di? Siz Medyum Memiş'e baş- vurdunuz mu? HSUnOJjlll - Onu anlatayım size. Bir kere Medyum Memiş, "onu bir kere gördüm" demiş- ti. Benimle medyumlukla ilgili en ufak bir ko- nuşma dahi yapmamıştır. Sayın Uğur Dündar olayı genişletti, fakat kendisi. Medvum Me- miş'e sorduğu zaman, benimle ilgili en ufak bir şey söylememiştir. Ben 13-14 ya da 15 ağustosta aynlmak üzere eşyalanmı topladım. Emir astsubayım geldi. bayı" demiş. Medyum Memiş benim emir ast- subayımı bulmuş, o da "Benim komutamm mer- hametlidir, gelin sizi ona götüreyim" demiş. İşte o gece bana geldi ve "Kardeşün rahatsız. Yüksek rakımlı yer uygun gelmiyor. OTIUJ böyle alçak rakımlı, sahile yakın yere verir misiniz" diye sordu. "Hay, hay" dedim. "Ne- reüsiniz" diye sordum, "Istanbul'da oturuyo- rum" dedi. Ben de "Aynı şehre ounaz, ama Geb- ze'ye ya da yakın bir yere veririm" dedim. "Al- lah razı olsun, size şükran borcum var, emekli oluyormuşsunuz. Size sivil hayatta başarılar dile- rim" dedi ve gitti. Ben de emir verdim. bu çocu- ğun İstanbul hudutlan dışında bir yere verilme- si için. Derken 19 ağustosta ben aynldım. Aradan 1 ay geçti. 21 evlül günü Antalya'da Karpuzkaldıran'da oturuyorduk. Babası emekli amiral Aydın Özdalga, telefon açü. Onu da şuradan tanıyorum, ben 1987 yılında Harp Akademisi'nde Komutan Yardıması'ydım, korgeneral olarak. Orgeneral oldum. ilk beni ziyarete gelen o oldu. Kapıdan "Bir gazeteci geldi" dediler. Ben de komutana sordum. Komutan da Doğan Güreş. "Onlar bir biyografini isterler. Verirsin bir mahzunı yok" dedi. Geldi oturduk, konuş- tuk, tamştık. 21 eylülde telefonla aradı Antalya'dan. "Siz Medyum Memiş'i tanıyor musunuz" diye sordu. Ben de düşündüm, yabancı gelmiyor isim. Ama nereden tanıyorum? Önce "Tanımıyorum" de- dim. Sonra "Vallahi basından tanıyorum" de- dim. "Peki" dedi ve telefonu kapatü. Biraz son- ra deniz kenannda hanım vardı, onun yanına gittim. "Ne oldu? Geç kaklın" diye sordu. Ben de olayı anlattım. Aydın Özdalga aradı, böyle bir şey sordu de- dim. Hanım dedi ki "Bir ay önce bize gelen uzun saçlı bey galiba Medyum Memiş'ti." "Nereden biliyorsun" di>e sordum. O da o gün misafirler- den birinin, "Yenge, gelen Medyum Memiş'e benziyor. O muydu" diye sorduğunu anlattı. Hanım o zaman "Bilmiyomm" demiş. Bunun üzerine hanım, "Dur, Aydın Bey'i ara- j ayım da ben konuşayım" dedi. Telefonla Aydın Özdalga">ı aradı. Dedi ki "İşte, bir ay kadar önce böyle bir durum oldu. Ancak biz onun Med- \ıım Memiş olduğunu bilmiyoruz. Başka bir konu da olmadı. Çekti, gitti" dedi. Durum bu- dur. Fakat bunu sansasyonel bir şekilde Show- TV'de ballandıra ballandıra anlattılar. İşte, eve geldi şeklinde. Evet, eve geldi doğru, ama kardeşi için geldi. Medyum Memiş de sağ herhaide. Gidip sorula- bilir. Olay bu kadar cereyan etti. Ve nitekim, Uğur Dündar, o günkü söyleşide sordu, adam hiçbirjey demedi. "Czüntülö müydü" diye sor- du. "Üzüntülüydü" dedi. Zaten eğer ben, Medyum Memiş'e. böyle bir istek için teşebbüste bulunsaydım. herhaide mayısta, haziranda giderdim, bu bir. İkincisi benim böyle bir inanışım yok. Üçüncüsü de anayasada yeri var, "İnsanlar inançlaruıdan do- layı, duygulanndan dolayı kınanmaz" diyor. Ama hepsinden önce ben böyle şeylere inan- mam. - Mektup konusuna gehnek istiyorum. Bu olay nasıl oldu? FİSUItOfllll - Onu bakın vallahi bilmiyorum. Herkes benden şüphelendi. Zaten gelişmeler sonrasında bu gibi şeyi benden bildiler. Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Güreş de benden bilmiş. Kulağıma geldi. "Bunu o vermiş- tir" demiş. Ben vermedim, niye vereyim? Hatta ben ar- kadaşlara takılıyordum. "Bunu en fazla satan gazeteye verip zengin olacağun" diyordum. Derken Milliyet gazetesinde çıktı. Yalnız şu kadannı ifade edeyim, Milliyet gazetesinde De- niz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Or- han Karabulut var. Karabulut da Güreş'in yakın arkadaşıdır. Yani o, oradan da kimin verdiğini bulabilir, onun vasıtasıyla öğrenebilir. Benden bilmişler, ama ben vermedim, versem daha önce verirdim. - Bu tür başka yazışmalar oldu mu? HSUIIOğlil - Olmadı. O zaman oldu bir tek. Olmaması lazım gelir. Şimdi ben esas şuna üzü- lüyorum. Bir kere bu mektuplan kim yazdı? Hitap tarzı kötü. "Sayın Fisunoğlu" diye yazılmış. Biliyorsu- nuz biz askerler. birbirimize ya "komutanan" deriz. ya "paşam" deriz, ya da "Saym Orgene- ral, korgeneral, tümgenerâl" deriz. "Sayın Fisu- noğlu" denilmiş. Sivılvari bir hitap var. Üzüldü- ğüm taraf şu, Doğan Güreş, Harp Akademisi'- nden benim talebem. Ama talebelik dönemi kapanmış, o benim Genelkurmay Başkanım, komutamm olmuş. Buna saygı duyanm. Ama ya diğerleri! Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Ko- mutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı. Hepsi benden küçük, akademide onlara hocabk ve komutanlık yapmışım. Onlann bana, böyle 4'lü mektup göndermesini bir türlü hazmede- miyorum. Yann: Komutanlan mahkemeye verecektim BİL BİZE ERDALATABEK İnsanaYerKalmadı!.. Bütün bu olup bitenlerin içinde, sizin de içinizden bir ses bunu söylemiyor mu?: ' Insana yerkalmadı". Milyon dolarlar, para dolu çantalar, bankaların genel müdür odalarının serin, hünerli ışıkları, pahalı kalemler- le imzalanan senetler, uçakların konforlu ön koltukları, kristal viski bardaklarının içindeki buz kalıplarında par- layan Chivas Rigal, Smith-Wessonların parlak namlula- n; ekranlarda, gazete sayfalarında, aramızda, içimizde, aklımızda dönüp dolaşıyor. Ama bunların arasında "insan"yok. Umutlarımız,acı- larımız, okullarda geçen yıllanmız, işyerlerinde yitip gi- den hayatımız, ürkek aşklarımız, zaferlerimiz, korku- larımız... Yok. Buralarda "insana yer kalmadı"... • • • Insanla, sade insanla, sadece insanla nicedir hiç ilgi- lenmediğimizi mutlaka siz de fark ediyorsunuz. İnsanla ilgilenmek için onun trafik kazasında ölmesi gerekiyor, vurulması gerekiyor, zengin olması gerekiyof, bakan ol- ması gerekiyor, birşey yapması gerekiyor, bir şey olma- sı gerekiyor, şeyleşmesi gerekiyor. tlgilenmemiz için, insanın "şeyleşmesi" gerekiyor; buzdolabı olması gere- kiyor, çamaşır makinesi olması gerekiyor, otomobil ol- ması gerekiyor, bulaşık yıkayan bir sıvı bile olsa olur. Ama "insan" hiç ilgimizi çekmiyor Sade insan, sadece insan ilgimizi çekmiyor. Ilgi alanımızda "insana yer kal- madı". • • • Geçmişyüzyıl kentlerimizi geziyorsunuz. Şurasının "ago- ra" olduğu söyleniyor. "Alan" demekmiş diyorsunuz. Çarşı pazarmış, insanlar alışveriş yaparlarmış. Şimdi de büyük çarşılar yapılıyor. insanlar doluşup alışveriş yapıyorlar. Her şey var, görüyorsunuz. İnsanlar yavaş yavaş yürüyor, önlerindeki arabaları sürüyorlar. Gözleri mallarda, elleri ceplerindeki parada yürüyorlar. İnsan insana bakmıyor, insan insanı görmüyor. Birbirlerine çarpmca kızıyorlar, takılan arabaları çekeliyorlar, gözle- ri mallarda, elleri paralarda. "insana yer kalmadı" • • • Kişi başına düşen gayrisafi hasıla. Milli gelirin artış yüzdeleri. Bankafaizleri. Birgecelikfaizler, üçaylıkfaiz- ler, altı aylık faizler, yıllık faizler, ömürlük faizler, aile boyu faizler, namus faizleri, insan onurunun faizleri, umutfaizleri, açlık faizleri, sıkıntı faizleri, işsizlik faizleri. Ücretler, gelirler, ekonomik konseyler, aldılar verdiler, emek gelirleri, rant gelirleri, dövizlerin günlük kurları, dolar mark paritesi. Maaşlardaki artışlar. Aman aman enflasyonu körüklemeyelim. Satalım şunları. Eskimiş çoraplarımızı atalım, yenisi geliyor. Yağ satalım, bal sa- talım, ustam öldü, çıraklarını satalım. İnsana yer kalmadı. • • • içimize bakıyorum. İçimdeki sade insana bakıyorum, sadece insana bakıyorum. Orada öyle oturmuş duruyor. Şaşkınlıkla bana bakıyor. Kaygılarını görüyorum. Ko- nuşmuyor. Gözleri soru işareti gibi açılmış. Ne sorduğu- nu bilmiyorum. Ona bir şey söylemek içimden gelmiyor. Ona kızıyorum. Böyle miskince oturmasına kızıyorum. içimden, gidip yakasını silkelemek geçiyor. Yakasına yapışmak, "Kalk, öyle oturup durma"demek istiyorum. "Bir şey yap, bir şey 0/" diye bağırmak istiyorum. Orada öyle oturup bana bakıyor. Gözleri soru işareti gibi kıvrıl- mış. Belki de onu öylece sevmemi istiyor. Bir şey yap- masa da sevmemi istiyor, bir şey olmasa da sevmemi istiyor. "Hayır" diye bağırmak istiyorum, "hayır, seni böyle sevemem, seni böyle sevmem yasaklandı" de- mek istiyorum. Bir şey yapması gerekiyor, bir şey olma- sı gerekiyor, onu ancak o zaman sevebilirim. Kurallar böyle diyor. İçimdeki sade insana kızıyorum. içimden çı- kıp gitmesini istiyorum. O orada öyle otururken kendimi sevemiyorum. içimde "insana yer kalmadı". Korkuyorum. DGM Başsavcısı Denûvah Cezoevkrinde düşünce suçhisuyok •DGM Başsavcısı Nusret Demiral, düşüncenin hiçbir zaman suç sayılmadığını ve cezaevlerinde düşünce suçlusu bulunmadığını ileri sürerek, Adalet Bakanlığı tarafından başlatılan 'düşünceye özgürlük' çalışmalanna karşı çıktı. ANKARA (ANKA) - Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demi- ral, Türkiye'de düşüncenin hiç- bir zaman cezalandınlmadığını ve şu anda cezaev lerinde hiçbir düşünce suçlusu bulunmadığını savunarak Adalet Bakanlığı ta- rafından başlatılan 'düşünceye özgürlük' çalışmalanna karşı çıktı. Demiral, düşüncenin dev- leti yıkma amaa için kullanıla- mayacağını, düşüncenin de bir sırun olduğunu belirttikten sonra Terörle Mücadele Ya- sası'nda düşünce ve ifade öz- gürlüğünü sağlamaya yönelik değişiklik çalışmalannı gereksiz bulduğunu söyledi. Demiral. 'dinsel amaçh terör' tanımının yasa taslağına konulmasma destek verirken DEP davası id- dianamesini eleştirerek "DEP'- liler beraat edebilir" diyen Prof. Zeki Hafızoğullan'nı ise fetva vermek ve yargıya müdahalede bulunmakla" suçladı. Demiral, Adalet Bakanlığı'- nın girişimi} le oluşturulan Dü- şünceye Özgürlük Komisyonu tarafından üç haftaük çalışma sonucu hazırlanan ve DYP'nin görüşüne sunulan Terörle Mü- cadele Yasası'nı değiştiren tas- lakla ilgili sorulannı yanıtladı. Komisyona kendilerinin çağnl- madığından yakınan Demiral'a düşünce, düşünce suçu, DEP davası ve dinsel amaçh terörle ilgili olarak yöneltilen sorular ve verdiği yanıtlar şöyle: - Düşünceye Özgürlük Ko- misyonu tarafından hazırlanan taslakta öngörülenleri nasıl de- ğerlendiriyorsunuz? Demiral: Bizde o taslak yok ki değerlendirme yapalım. Bizi toplantıya da çağırmadılar Kendileri hazırladılar. - Size göre Türkiye'de düşün- cenin cezalandırüması söz konu- su mudur? Demiral: Düşünce bugüne kadar cezalandınlmadı. Dü- şüncenin de bir sının var. O sı- nın iyi saptamak lazım. - Size göre düşünce her türlü zeminde ifade edilebiliyor mu? Demiral: Düşünce daima sa- vunulmuştur. Değişiklik getirü- mesi bence pek şey değil, doğru karşılanmaz. - Dinsel amaçh terör taıumına nasıl yaklaşıyorsunuz? Taslakta bu konu var? Demiral: Terörle Mücadele Yasası çıkanldığında anayasa- nın 14. ve 24. maddeleri mual- lakta kaldı. 8. maddeye bölücü- lükle ilgili bir tamm getirdiler ama eksikti. Onu tamamlama- ya çabşı\ orlar. Onun içine laik- îiği de ko\Tna>a çalışıyorlar. Bi- lemiyorum ne olacak o. Ata- türk ve inkılaplan, anayasanın 1., 2. ve 3. maddeleri kesinkes müdahale kabul etmiyor. Bana göre yasalan düzenlerke» bu üç maddenin çok çok hassasiyetle ele alınması lazım. - O zaman düşünceye özgür- lük konusunda yeni düzenle- melere karşısınız? Demiral: Yok, ben gerekli görmüyorum. Düşünce hiçbir zaman devleti yıkma şe>i içine giremez. 'Düşünce suçlusu yok' - Sizce DGM'ler tarafından cezalandınlan hiçbir düşünce suçlusu yok mudur? Demiral: Düşünce suçlusu di- ye bir suçlu yok zaten, insanlar düşüncelerinden dolayı mah- kum edilmemiştir. Eylemlerin- den dolayı mahkum edilmişler- dir. Bunu kanştınyorlar. Bunu kanştırmamak lazım. Eylemle fıil başkadır, düşünce başkadır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle