28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EKİM 1994 PERŞEMBE HABERLER ÇYDD'nin yanşması sonuçlandı •Kültür Smisi- Prof. Dr. Türkân Saylan'ın başkanlığını yürüttüğü Çağdaş Yaşarnı Destekleme Derneği'nce (ÇYDD) lise öğrencileri arasında düzenlenen "Atatürk'ün Söylev'ini okuyunuz ve tam bağımsızükilkesini değerlendirip yorumlayınız" konulu yazı yanşması sonuçiandı. Yanşmaya 500'ü aşkın yazı katıldı. Prof. Dr. Bahri Savcı, Prof. Dr. Jale Baysal ve Meriç Velidedeoğlu'ndan oluşan seçici kurul, Melike Müezzinoğlu'nun yaasını birinciliğe, H, Duygu Kalkan-Tuba Aynkaya-Çiğdem Yazıcı'nın ortak yazısı ile Mehrnet Güldeş'in yaasını ikinciliğe, Fulya Açıİcsöz'ün yazısını ise üçüncülüğe değer buldu. Zuhal Baysar ile Elif Taş ise mansiyon kazandı. Ödüller, 8 Kasım 1994 salı günü saat 15.00'te, Galatarasay Lisesi Tevfık Fikret Salonu'nda düzenlenecek törende dağıtılacak. Mumcu'nun kitaptamna korsan basım • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Evinin önünde 24 Ocak 1993 pazar günü uğradığı bombalı saldında yaşamını yitiren gazetemiz yazan Uğur Mumcu'nun kitaplannın korsan basımını yapan bir matbaa ortaya çıkanldı. Mumcu'nun telif haklannıüzerinde bulunduran Tekin Matbaaahk AŞ'nin sahipleri Kemal Karatekın ile Sedat Karatekin, kendilerinegelen birihbar üzerine, polisle birliktedün Sıhhıye Meydanı İlkizSokak'ta bulunan Saydam Matbaaahk AŞ'ye baskın düzenlediler. Baskının ardından, matbaada, Mumcu'nun 23 ayn kitabına aıt formalar ve fılmlerelegeçinldi. Yinesendikacıya • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)-ANKARA (Cumhunyet Bürosu) - Sendika yöneticılenne yönelik düşünce suçlamalanna biryenisi daha eklendi. Eğıt-Sen Izmir Şubesi kurucu üycsı Hacı Güzel Bostan, bölücülük suçu işlemekten dolayı 20 ay hapis ve 250 milyon lira para cezasınaçarptınldı. Bostan hakkındaki temyiz karan, gelecek hafta Yargıtay tarafından verilecek. 6 kilo kokain ele geçfrildi • İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - İzmır'de düzenlenen bir dizi operasyonda 6 kilo kokain elegeçirildi. Emniyet yetkilileri, bu miktann. geçen yıl Mersin'de ele geçirilen miktarlardan sonra rekor düzeyinde olduğunu belirttiler. Olayla ilgili biri Nijeryalı, diğeri Hollandalı iki kadın Adnan Menderes Havaalanı'nda gözaltına alınırken bir kişinin de arandığı bildirildi. Kadıköy Kaymakamı öldü • tstanbul Haber Servişi - Kadıköy Kaymakamı İsmail Erzurum dün akşam saatlerinde makamından çıktıktan sonra kalp krizi geçirdi. Siyami Ersek Kalp Vakfı Hastanesi'ne kaldınlan Erzurum, tüm müdahaltlere karşın kurtanlamayarak öldü. Emekli öğretmen dersbaşı yapıyor •ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz, öğretmen sıkmtısı çekilen okullardaemekh öğretmenlerin ücretli ders vermeleri uygulamasına birkaç gün içinde başlanacağını bildirdi. Nevzat Ayaz. TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, emekli öğretmenlerin ders vermesini öngören uygulamayla. hem yetişmiş olan emekÛ öğretmenlerin deneyimlerinden yararlanacaklannı hem de öğretmen açığını kapatacaklannı söyledi. Fatoş Güney, Yılmaz Cüney gerçeğini Cumhuriyet'e anlattı - 1 w Nihat Behram, Yılmaz 'ın kişiliğinde acımasızlığın, yalanın ve gaspın, yeteneğiyle iç içe olduğunu söyleyecek kadar üerigidiyor * Karalamalann aslı yok... Ae,endini savunacak durumda olmayan, cevap hakkı bulunmayan, artık yaşamayan bir insan hakkında konuşmak hangi aydın namusuna, hangi insan vicdanına sığar acaba? Bunun herkes farkında... M illıyetgazetesı tara- fından Tıranndan Öliimüne Yılmaz GiineyMn Sırla- rTbaşlığı altında' Nihat Beh- ram'ın yazı dizisinin yayımla- nacağı haberini ilk gördüğüm gün. buruk bir duygunun yüre- ğimı kapladığını ve içimi ince- den inceye bir tedirgınliğin sar- dıgını duydum... Nihat'ı, bizımle birlikte geçir- diği günlerin deneylerinden ötü- rü iyi tanırdım... lnsanlan yanlışlanndan veya doğrulanndan ötürü topyekûn mahkum etmeye ya da yücelt- meye her zaman karşıydım. Nihat'ı da, geçen zordönem- lerde. kişiliğinden ya da Yıl- maz'a karşı ters düşen ve kop- malanna neden olan kimi davra- nışlanndan ve fikirlerinden ötü- rü hiçbir zaman eleştirmemış. onun da kendi açısından Yıl- maz'a karşı kimi konularda hak- lı olduğunu düşünmüş ve dost- luk ılişkımızi hep sıcak tutmaya çalışmıştım. Arşiv pazarlamaahğı Daha birkaç hafta önce, onu Zürih'teki evinden aramıştım Bana "askerlik konusunu" hâla çözemedigi için Türkiye'ye dö- nemediğini uzun uzun anlattı Ben de Yılmaz'ın ölümünün onuncu yılında vakfın çalışma- lanndan, Yılmaz'ın kitaplarını yayımladığımızdan, film hafta- lan düzenlemeyı amaçladığı- mızdan ve daha bunun gibi gün- lûk sorunlardan söz ederek soh- betimizi sürdürmüştüm... Bana, ne Yılmaz'ın kaçışıyla ve sürgün dönemiyle ilgili yeni Yılmaz Güney ve asistanlan 'Duvar' filminin setinde çalışryorlar. yazı dizisi hazırladığından, ne de kitap halinde bunu basmayı düşündüğünden as- la söz efmemiştî... Aradan birkaç gün geç- mişti ki Almanya' daki "Yılmaz Güney Vakfi'na Destek DerneğTndeki arkadaş- !ar benr aradılar. Köln. Hamburg, Berlin ve Stuttgart şe- hirlennde Yılmaz Güney'i anma gecele- ri düzenlediklerinı, katılıp katılmayacağı- mı \e kimlerin^catılmalannı istedığimi soruyorlardı... Ben. kendilerini destekleyeceğimi söy- leyerek onlara bir dizi de aydın çevrele- rinden isimler önerdim. Bunlann arasın- da Nihat'ın da ismi vardı... Birkaç gün sonra, aynı arkadaşlar beni yeniden aradılar.. Nihat Behram'ın kendilerini Zürih'e çağırdığını. gitriklerini, Nihat'ın önleri- ne bir çanta dolusu Yılmaz'a ait mektup, resım. kaset ve kaçış filmini koyarak ken- dilerine bunlan satmayı teklif ettığini ve astronomik bir ücret talep ettiğini, aynca gecelere katılmak ıçin de aynı şekilde, ödeyemeyecekleri kadar yüksek bir para ıstedığını anlattılar... Arkadaşlar son derece şaşkın ve kızgın- dılar... "Elindeki böylesi belgeleri vakfa arşrvlenmesi için vermesi gerekirken bun- lan pazartamaya çahşmasınrbir tavır ola- rak görüyorlardı ve bunu kamuoyuna yan- sıtmak istiyorlardı... Kendilerine böyle bir şey yapmamala- nnı. uzun vadede Nihat'ın ne yapacağını beklemenin daha doğru olacağını söyle- yerek onlan engelledim. Işte aradan sadece on beş gün kadar bir zaman geçmişti ve Nihat elindeki hazine- yi demek ki Milliyet gazetesinde değer- lendirmişti... Bekleyecektim, izleyecektim. Yılmaz'ın ardından geçen 10 yıl bo- yunca. ona karşı yapılan, yazılan bir sü- rü yalan yanlış şeye karşı yaptığım gibi, sessizce izleyip kızgınlıklanmı ve küs- künlüklerimı gizleyip yine hiçbir polemi- ğe girmeyecektim. Yaşamımızla, sürgün günleriyle ilgili anılanmı yayımlamak için bana yapılan "parlak" teküflere ragrnen nasıl on yıl boyunca sustuysam yine susacaktım. Asüsız suçlamalar "Yümaz Güney", eserleriyle ve müca- delesiyle var olmuştu. Onu karalayacak her kalem. her yürek, eserlerinin pınltısı karşısında sönüp kalacaktı... Kişisel sansasyonlan. çıkarlan, zaafla- n, hainliklen. kinleri. kıskançlıklan için- de taşıyan "sözdedostluklar" kendilikle- rinden açığa çıkacak ve hiçbir iz bırakma- dan kaybolup gideceklerdi. Işte böylesi duygularla Nihat'ın yazacaklannı bekle- meye koyuldum... Ancak, sezgilerim. Nihat'ın Yılmaz'la ilişkisine olan yakından tanıklığım, onun hiç de iyi olmayan şeyler yapacağını ve beni yaralayacağını bana düşündürüyor- du... Nitekim öyle de oldu... "Daha önce konuşmak, aydm ahlakına sığmazdı" diyen Nihat, nedense onuncu yılda konuşmayı kendisine hak ve namus kabul etmişri... "Yirmi yıl boyunca arkadaşundı" iddi- asıyla ortaya çıkıyordu... Oysa, yaşamı- nm son on yılı hapiste geçen Yılmaz'ın yüzünü 1978 yılına kadar, 2 ya da 3 de- facık olsun görebilmiş bir kişiydi. Aynca, "6 yıl şirketini yönettim" diyen Nihat'ın, Yılmaz'la birlikteligi, onun Tür- kiye'den aynlışının birkaç ay sonrasında, yani 1982 yılının ilk aylannda son bulu- yordu. Yani, üç seneyi bile tamamlama- yan ve yandan fazlası birkaç hapishane zıyaretiyle sınırlı bir ilişkiyi, Nihat, 20 yıllık bir dostluk çerçevesinde gösterme- nin, Yılmaz konusunda anlatacaklannın doğruluk derecesini arttıracağını düşünü- yorolsagerekti! Nihat'ın "çok geniş ve kapsamh"(!) ça- lışması, kişiliğine de ışık rutma çabasını Nüfus kâğıdınıı ve Ankara Üniversitesi doktora öğrencisi kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. ŞEHSUVARAKTAŞ Güney, 'Duvar 1 filminin hapishane çekûnleri için Fransa'da eski bir kiliseyi kuUanmışö. ıçenyormuş. Yaptığı psikolojik tahlillerle. "Yınnaz Güney'inde- hasıyla deüliği iç içedir" dıyerek işe başlıyor ve Yılmaz'ın deha- sından çok, neredeyse tımarha- nelik bir deli oluşunu ve denge- siz bir kişilik taşıdıği görüşünü ispatlamak için çırpınıyor. Nihat, sayın dostumuz(!) Ya- şar Kemal'in de Yılmaz'la ilgili "Kum üstünde şaton olacağına, taş üstünde kulüben olsun" tü- ründeki nitelemesine yürekten katılıyor ve Cannes Festiva- li'ndeki başansını gölgelemek için, belli çevTelerin kasıtlı kara- lamalannı. aşağılamalannı bile gcride bırakıyordu... Büyük bir sorumsuzluk örne- ğiyle, yurtdışında bize yardımda bulunmuş birçok önemli kişinin ısimlerini vererek bize güvenen, gizli kalacağına inanarak, güçle- rini, özel ilişkilerini zorlayarak, bizimle destek ve dayanışma gösteren önemli mercilerdeki dostlann ısimlerini açıklıyor; gizli kalacağı konusunda veril- miş sözleri, birtakım değerleri çiğneyerek pervasızca harca- maktan çekinmiyordu. Böylece Yılmaz'ın öleceğini bıldiği halde bile, hiçbir zaman açıklamadığı şeyleri kendisi açıklayarak onu, "kolayiıkla in- sanlan harcayan" biri olarak ilan etmeye de sıkılmıyordu... Ödünsüz bir yaşam Nihat, gemi iyice azıya aliyor- du. Kişiliğinde acımasızlığın, nan- körlüğün, yalanın ve hatta gaspın ve de ilkelliğin, üstün yeteneğiy- le iç içe olduğunu söyleyecek ka- dar ileriye gidebiliyordu. Hayatı boyunca "gühımseye- rekel koymuş" dediği Yılmaz'ın hayatı ise fırtınalı denizlerdebin- bir zorlukla boğuşarak, göze gö- rünen görünmeyen binbir türlü canavarla çarpışarak dişle tırnak- la kazanılmiş ve tüm yok edilme çabalanna karşın ayakta dimdik kalabilmiş; şana, şöhrete ve pa- raya rağmen insanlık onurundan asla taviz vermemiş bir hayattı... Yılmaz, "Sanat, topluma ışık rutmaktır; sanatçı, çagının ve ül- kesinin tamğKnr" diyerek kamerasını ve kalemini ülkesindeki baskılara, eşitsiz- liklere, haksızlıklara karşı acımasız bir si- lah olarak kullanmıştı. Fümlerinde insan temasını işlerken onun derinliklerine inebilen ve insancıl- lığın kılcal damarlanna kadar ulaşabilen "gözlemcHrdeleyici'' ve "hümanist ya- nryla", Türkiye koşullanndaki ilkel sine- ma tekniğine rağmen insanlığa mesajını ulaştırabilmişti. Ne tuhaftır ki Nihat ise hastalığı ilerie- dikçe daha insancıllaşan(!) bir Yılmaz Güney'den söz ediyordu. Sinsice bir üslup Nihat'ın, iyi hatırlamadığı(!)şeylerden birisi de, Yılmaz'ın Avrupa'da adını du- yurdugu tarihti. Nihat'ın, "kendi çabala- nyla" tanıtmayı başardığını söylediği Yıl- maz, 1971 yılında, Cannes Film Festiva- li'nin Genç Yönetmenler bölümüne "L'mut" filmiyle katılmıştı. Ve daha sonralan dünya sinema klasik- leri arasında yer alacak olan "Umut", Pa- ris sinemalannda ve diğer Avrupa ülke- lerinde gösterilmiş ve eleştirmenler tara- fından övgüyle ödüllendirilmişti. Ve de 1976 yılında, "Yılmaz Güney" Pans'teki "Dünya Sinema Müzesi"n"de seçkin yerini almış, "AğrtTılmiyle tem- sil edilerek kendisine önemli bir köşe aynlmıştı... Evet, bir za- manlar dostumuz olduğunu id- dia eden Nihat Behram; sinsice bir üslupla, olanlan kendine ma! edişi, yorumlayışı, subjektif ve tek yanlı bakışıyla, Yılmaz'ın kendi dar sınırlan içinde oyna- mayı kabul etmeyişine duyduğu tepkinin hazımsızlığını sergili- yor. Hiçbir dil bilmediği ve Avru- pa ülkelerinde hiçbir ilişkisi ol- madığı halde, Yılmaz'ın Türki- ye'den aynlışmi kendisinin plan- layıp programladığından; nasıl "tek adam" olduğuna, bir siyasi mücadele yöntemi olarak değil de "yalnız kaidığı için" radyo ya- yını yapmak ıstediğine; son dö- nemlerinde düşüş gösterdiğin- den, nasıl işsiz kaldığına kadar uzanan gerçek dışı bir senaryoy- la ortaya çıkıyor. Ancak senaryosu kötü ve başa- nsız. Kendini savunacak durum- da olmayan, cevap hakkı bulun- mayan. artık yaşamayan bir insan hakkında konuşmak hangi aydın namusuna, hangi insan vicdanı- na sığar acaba? Bunun herkes farkında... Nihat Behram, yalnızca Yıl- maz'la ilgili açıklamalanyla kal- mıyor, onun zor günlerinde ya- nında olan arkadaşlanyla ilgili kızgınlıkla yazdığı mektuplan da açığa çıkararak onlan kamu- oyunda zor durumlara düşürü- yordu. Yarm: Behram'a dlyorum W: Ben dafta ötmedim PERŞEMBE ORHAN BURSALI Patronlar İşbaşında Yüzmilyarderliklennin kaynakları tartışıladursun, Erba- kan ve Çiller, ülkemizde lider politikacı tipinin hızlı bir de- ğişim yaşandığının örnekleri. Orta halli parti liderleri ve başbakanlardönemi Türkiye'de artık kapanırken, dönemin diğer bir özelliği de patronlann Türkiye'yi artık aracı kullan- madan doğrudan kendilerinin yönetmek istemeleri. Bu durumu biraz anlamaya çalışmalıyız. • • • Inönü, Bayar, Menderes'in; sonraki politikacı kuşağı olarak hatta Demirel'ın ve başbakanlık yapmış diğer on- ca ismin; büyük servetlerin, büyük işyerterinin, büyük ar- salann sahipleri olduğunu pek söyleyemeyiz. Bunlann ser- vetle dengeli bir ilişkileri vardı. Kimisi, Kurtuluş Savaşı'nın önde gelen kuşağı olarak ül- ke yönetiminde bulundu; kimisi eğitiminden sonra profes- yonel politikacılığı meslek seçerek yükseldi. Veya yıllarca devlet örgütünde çalıştıktan sonra politikacılığa atıldı. Ama ortak özellikleri, doğrudan patron veya yüzmifyar- der olmamalanydı. Bu özellikleri nedeniyle ülkede sınıflar arasında az da ol- sa bir denge gözetmeye çalışıriardı. En azından yönettik- leri devlet örgütünün memurlannı korurfardı. Patronlar da politikayı, bu orta halli burjuvazinin temsil- cileri aracılığıyla yapar ve ışlerıni gördürürdü. • • • 1970'lerden sonra, dünya ve Türkiye ekonomisindeki ve sosyal sınıflardaki gelişme ve değişmeler, patronlann ikti- darlardan isteklerini arttırdı. Bütün yeni ekonomik ve sos- yal düzenlemeler, öncelikle kendi gereksinimlerine yanrt vermeliydi. (Patronlann bu baskısı, ülkedeki sosyal denge- nin çalışanlar aleyhine daha da bozulmasına neden oldu.) Bu dönem önemli iki yeniliğe tanık olduk. Birincisi, bildiğimiz klasik "devlet adamı" tipi hızla de- ğişti. Bunlann yanında, yönetimde daha etkin ve atılgan, servete aç, özal tipi politikacılar bitti. Bunlar, devlet ola- naklannı kendi ailesi ve çevresi için kullanarak, karayolla- nndan banka müdürlerine kadar uzanan vurgun ortamlan ve ağlan hazırlayarak, kısa zamanda servet yapmaya yö- neldiler. Bir de, ortamdan servet yapan hayaliciler, arsa spekü- latörieri vb. türedi ve bunlardan bir kısmı siyasetin cazibe- sine kapıldılar. Kimi, parti liderliğine soyundu ve parasının gücüyle bakanlar kurullannda bile yerlerini aldı. Bu, yaşadığımız ikinci yenilikti. (Bunlarayolu da, Demi- rel açtı!) Böylece patronlann artık aracı kullanmadan doğrudan politikaya atıldıklan ve yönetime talip olduklan dönem de başlamış oldu. Çünkü patron sınıfı aynşmıştı; patronlann artık ortak çıkarlanndan çok, çeşitli kesimlerin ve holding- lerin çıkarlannı gözeten politikalar öncelik kazanmıştı. Cavit Çağlar, bu yeni patron-politikacılann önde gelen- lerinden biri. Mehmet Ali Yılmaz da bu döneme uygun po- litikacılardan bir diğeri. Bu gelişmeler karşısında Koç ve Sabancı aileleri de baktılar başka çare yok, bireylerinden bir veya birkaçını doğrudan politika dünyasına saldılar. Cem Boyner, Çağlar ve Yılmaz gibi para gücüyle poli- tikanın zirvelerine kolay tırmanmak dururken, zoru seçen ve parti lideri olarak büyümeye çalışan başka bir patron- politikacı tipi olarak ortaya çıktı. • • • Sözümüzün başına dönersek: Bugün milyann pek öne- mi kalmadı. Bir eviniz varsa zaten milyardersiniz. Bogaz gö- rünüşlü güzel bir yerde gecekondusu olan yoksul halkım, çoğu Istanbulludan daha milyarder sayıhr. Bir kimsenin evinin yani sıra nakit bir milyan olması da fazla sözü edi- lecek bir durum değil. Alt tarafı yanına bir ev daha koya- bilir veya bir dükkan açabilir. Milyar, o kadar ayaklara düşmüş durumda. Bu nedenle artık yüzmilyarderler revaçta. Politikada lideriiğe oynamanın ve başarmanın yolu, bir punduna getirip yüzmilyarder olmaktan geçiyor. Çok şükür durum ve ortam uygun. Bunu başarana da Allah sesleniyor: YüriJ ya kulum! Düzeltme: Geçen haftaki yazımda Dr. Can Polat'ın adı Dr. Can Apak olarak çıkmıştır. Dr. Can Polat'tan ve tartış- mayla ilgisi olmayan Dr. Can Apak'tan özür dilerim. Kıyrnetli arkadaşımız İngilizce Okutmanı GÜLTENAKAN'ı kaybetmiş bulunuyoruz. Kederli ailesinin acısını paylaşır, tüm sevenlerine başsağlığı dileriz. YILDIZTEKNtK tnstVTRSİTESİ YABANO DİLLER BÖLÜMÜ GALERI • ATÖLYE 293 89 78 (3HAT) OZDEMIR ALTAN Kassel Resimleri 21 Ekim-17Aralık MÎNE SANAT GALERİSİ ? Zaû Sc*J'ı Sc* \c ' 346 "*S K ARHAN ERÇİN Resim Sergisi 5-21 Ekim Akbank Bebek Sanat Galerisı Bebek (0212) 263 46 35 Galeri Atölye ılanlarınız içırr 293 89 78 (3 hat) FOTOĞRAF SERGİSİ ÇARfl MASLAK SOVLEŞI 26EKİM 199-4 SAAT 17 30-19 30 SERCI 19EKİM-4 MSIM 1994 sCARSTA Z k \. A R I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle