25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18EKİM1994SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Tinlandiya'dan Detaylar' sergisi, bu ülkenin gündemdeki sanatçılannın yapıtlanndan bir demet sunuyor Fiıı çağdaş saııatmdaıı bir kesit GAMZEVARIM Upuzun bedenli, tek ve kocaman tekerlekli, üstünde çelik telle uzaülmış bir Viking şapkasi bulunan bir bisikJet; şişe kapaklanndan yapılmış gözlükJer; dört köşe çerçevelere yerleş- tirilmiş kravath gömlek yakalan...Bunlar 14 yıldır Finlandiya'da yaşayan Türk sanatçı, öğ- retim görevlisi ve araşürmacı Hasan Fuat San'- nın girişimleriyle gerçekleştirilen 'Fınlandiya'- dan Detaylar' sergisinden baa parcalar. Sergide, Finlandiya çağdaş sanatında genç ve orta kuşağı temsil eden bir grup sanatçının resim, mobil hey- kel, video ve fotoğraf enstalasyonian Türk sa- natseverlerle buluşuyor. BM Çağdaş Sanat Merkezi'nde 21 ekime dek sürecek serginin Fin kültür tarihini, bu ülkedeki sanat ortamını her yönüyle aktarmak gibi bir id- diası yok. Amaç, serginin başlığından da anlaşı- lacağı gibi FinJandiya'daki plastik sanatlar or- tamından bir detay, bir kesit, son 5 yıl içinde bu ülkedeki kültür ve sanat ortamında ismini du- yurmuş, ödüller airruş, gûndemde olan sanatçı- lardan bir demet sunmak. Hasan Fuat San da bu toplumsal katmanın içinde, göçmen bir sa- natçı olarak yapıtlannı sergiliyor. Üç büyük kentten sanatçılar Bir diğer hedefı Türkiye'nin tanıtımıru, Türk ve Fınli sanatçılar arasında iletişimi sağlamak olan sergi, Finlandiya Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı, Helsinki Fin-Türk Kültür Derneği ve Turku Belediyesi'nin katkılanyla gerçekleşti. Hasan Fuat San, bu yapıtlan kendi minibüsüy- le. 5 bin kilometre yol katederek Türkiye'ye ge- tirmiş. Ancak bunu bir ağırlık olarak görmüyor. Türkiye'ye bir zenginlik, bir estetik getirecegine inandığı bu sergiyi düzenlediği için mutlu. Sergi. San'nın Finli sanatçılarla tartışarak seçtiği yapıtlardan oluşuyor. Sanatg seçimlerini yaparken 3 büyük kenti ölçüt olarak almış; Tampere, Turku ve Helsinki. Sanatçılann atöl- yelerini dolaşarak, hepsiyle konuşmuş. Prensip- lerde anlaşıp böyle bir sergiyi düzenlemeye ka- rar vermişler. Sergide ressam-heykeltıraş San'- nın yanı sıra heykeltıraş ve sanat grafıği sanatçısı Ann Sundholm'un. fotoğraf-enstalasyon sa- natçısı Jouni Kujansuu'nun. enstalasyon ve este- tik sanatçısı Göran Torrkulla'nın, kinetik yapı- tlar sanatçısı Kimmo Ojaniemi'nin ve ressam Mikko Paakkola'nın yapıtlan yeralıyor. Aynca dünyaca ünlenmeye başlayan video-enstalaş- yon sanatçısı Marjatta Oja'nın kaseti gösterili- yor. Yapıtlan sergilenen sanatçılar arasında sanat eğitiminden geçmiş olanlann yanı sıra kendi kendini yetiştirmiş olanlar da var. San, Finlan- diya'da sanatçılann bir kısmının öğretim görev- lisi, bir kısmının serbest sanatçı olarak çalıştığmı, bazılannın her ikisini de yaptığını be- lirtiyor. Gümrükte çağdaş sanat tartışması... Bu sanatçılardan bin olan Göran Torrkulla. San'yla birlikte Türkiye'ye geldi. Aslında felsefe ve sanat estetiği öğretim görevlisi olan Torrkul- la, plastik sanatlar eğitimi görmemiş. Ancak kendini yetiştirerek, teoriden çıkarak sanat or- tamına gjrmiş. Yapıtlannda ahşabm yanında çeşitli malzemeler kullanan sanatçı, estetik dü- zenlemelerle düşünsel nesne düzenlemeleri yapı- yor. Torrkulla, Türkiye'de açılan bir sergiye katıl ma fıkrini heyecan verici bulmuş. Ona göre fel- sefe ve sanat birbirinden çok farklı değil. Belli bir kesime hitap etmiyor. Yapıtlannda herkesin Fınlandiyalı sanatçı Göran Torrkıüla ve Hasan Fuat San (Fotoğraflar: DEVRİM BARAN) kendi gerçeğini bulmasını istiyor. San, UNESCO karnesi olduğundan ve 2 ül- kenin pasaportunu taşıdığından yapıtlan geti- rirken herhangi bir zorlukla karşılaşmadığını belirtiyor. Türkiye'ye girerken, Çeşme gümrii- ğünde yaşadığı anekdotu aktarmadan edemi- yon "Sergi parçalarını, paketleıuniş resimleri ve bi- siklet parçalarını gören 2 gümriik görevlisi şaşırdı- lar. Yapıtların fo- toğraflannı gös- terdiğimde görev- lilerden biri 'Tür- kiye böyle çağdaş işlere hazır değil' dedi. Diğeri ise 'Böyle çağdaş şeyİeri yapın. Çok da güzel oJu- yor, yeni şeyler öğreniyonız' dedi. Gümriik memurlannın bil- gilenmeleri beni sevindirdi. Yapı- lan tşe teorik ola- rak karşı olanla paylaşan insan tartışmaya baş- ladılar. Türkiye'- nin gündeminde. her kesimden insanın çağdaş sanatı tartışma orta- mını vakalaması güzel bir şey". Türkiye'de kavramsal sanata, çağdaş sanata destek verilmesi gerektiğini düşünen San, bu sergiyi banşa ve çağdaş sanata adamak istiyor. Sergide toplam 15 yapıt sergileniyor. Daha önce Ankara'da Devlet Resim ve Heykel Müze- si'nde gerçekleştirilen sergide ise yaklaşık 30 parça sergiiendi. Hasan Fuat San, kendi çaba- lanyla ayakta duran galerisini bu sergiye açtığı için Benü Mad- ra'ya teşekkür ediyor. Madra'- nın düzenlediği sergjlerin genel- likle kavramsal sanata açık, an- cak müzelere ya da büyük kolek- siyonlara girebi- lecek yapıtlan içerdiğine dikkat çekiyor. Beral Madra ise müza- yede ve fuarlann yapılmasına, ga- İerilerin 15-20 yıldır büyük kentlerde çok yo- ğun etkinlik göstermelerine ve birçok sanatçının çağdaş sanatın içinde, sürekü üretim halinde ol- malanna karşın, çağdaş sanat ürünlerinin altya- pı sorunlanndan dolayı kitleyle buluşamadığına işaret ediyor. Bugün Türkiye'de siyaset, para ve medya üç- geninin günlük yaşamımızdan kükürümüze. herşeyi etkilediğini belirten Madra, "Bunun yaıunda bir üçgen daha var: bilim. teknoloji ve sa- nat. tleriemiş ülkeierde bu ücgen birbîriyle örtüşü- yor. Ama biam ülkemizde bunu örtüştürmemeye çahşıyoruz. Hep bunlan ajırıyoruz. Sanki bilim, teknoloji ve sanat kendi kendine oluşan, 'olsa da olur ofanasa da olur' durumunda bir olgu. Her şeyi siyasete. paraya ve medyaya teslim edersen, so- nuçta onlann söytemleri geçerli oluyor" diyor. Başarı ölçüsünde devlet desteği Ülkeler arasında imzalanan kültürel anlaş- malann masada kaldığını söyleyen Madra, bu serginin ardından bir Türk sanatçının da aynı söylemi paylaştığı arkadaşlanyla birlikte Fin- landiya'ya gidebilmesi gerektiğini, ancak Kültür Bakanlığı'na ya da Dışişleri Bakanlığı'na başvu- ran sanatçının olumsuz yanıtlarla geri döndü- ğünü belirtiyor. Değil yapıtlannı çıkarrhası için kolaylık gös- termek, konut fonunu bile ödetiyorlar sanatçı- ya" diyor. UNESCO'nun serbest dolaşım anlaşmasını imzalayan Türkiye'de bu anlaşmayla çelışen bir durum oldugunu belirten Fuat San da bu çeliş- kinin ortadan kaldınlması gerektiğini ifade edi- yor. San, Finlandiya'da krize karşın sanatçılann belli bir ekonomik güvenceye sahip olduklannı ve söylemek istediklerini de özgürce ifade ettik- lerini belirtiyor. Ancak verdiği bilgilere göre. bu ülkede eğitimli insanlann, sanatçılann sayısının çok fazla olması nedeniyle çetin bir rekabet or- tamı var. Bir sanatçı. başanlı olduğu sürece, projeleri ölçûsünde devlet desteği alabiliyor. San. "Türki- ye için bir prnje önerdiğinizdc her zaman çekici gelmeyebilir. Projeniz ilgincse 'neden destekleme- yelim' diyorlar. Bir etkinliğin hangi ülkede ger- çekleştirueceği onlar için fark etmiyor. Bu da Fin- landh a'nın belli ölçüde demokratik bir ülke oldu- gunu gösterir" diyor. Kurumlar arası dayamşma Finlandiya'daki sanat akademilerinde bizim akademilerimizdeki kadar yüklü bir teorik eği- tim olmadığını, okuldan çıkan bir kişinin ne isti- yorsa onu yaptığını ve hoşgörüyle karşılandığmı anlatan San, "Böyle serbest çakşabilme. ekono- mik özgürlüklerden kaynaklanan bir şansı mı? Yoksa teorik olarak çok yüklü olduklannı mı gösteriyor? Anlamadım" diyor. Bizim çok değerli. resmi ve heykelin matematiğini bilen sanatçılanmız olduğuna dikkat çeken San, Türk sanatçılann aldıklan eğitimin ışığında yeni şeyler denemele- rinin, daha ileriye gitmelerinin gerekliliğini vur- guluyor. Sanatçı, Finlandiya'da kurumlar arasındaki karşılıklı dayanışmaya ve 'bir kısmını ben vere- yim, bir kısmını oradan bul, bu sergi gitsin' an- layışının hakim olduğuna işaret ediyor. Fuat San, daha önce Türkiye'deki arkadaş- lannın yapıtlannı Finlandiya'ya götünrıüş. Hatta onlan oradaki Profesyonel Sanatçılar Kampı'na davet etmiş. Bu, çok organize olma- yan. kendi çevresinden insanlarla oluşturduğu bir etkinlik olmuş. Ancak bundan sonrası için "Bürokrasi benden iyi çalışırsa, ben bürokrasiye her zaman yardımcı olurum" diyor. Yönetmen Işıl Kasapoğlu, William Shakespeare'in "12. Gece" ve Orhan Asena'nın "KorkıT adlı oyunlannı aynı anda yönetiyor Shakespeare'de aradığun her şeyi buluyorum ECE TEMELKURAN ANKARA - Yönetmen Işıl Kasapoğ- lu. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda VViUiam Shakespeare'in "12. Gece" ve Orhan Asena'nın "Korku" adlı oyun- lannı aynı anda yönetiyor. Paris'te yaşa- yan ve bir tiyatro topluluğunda yönet- men olarak görev yapan Kasapoğlu, Shakespeare'e getirdiği yorumlarla olumlu ve olumsuz eleştirilere hedef olu- yor - Shakespeare neden bir türlü bırakmı- yor peşinizı? Ben nasıl bırakabilirim ki onun peşini. Bu henüz dördüncü birlikteliğimiz sah- nede. "Kral Lear". "Macbeth". "Ve- nedik Tadri".. Şimdi de "11 Gece." Ben. anlatmak için tiyatro yapıyorum. Shakespeare'de aradığım herşeyi bulu- yorum. Herşeyi derken, "herşey"den söz ediyorum: aşk, nefret, sevgi savaş, kah- , pelik. dostluk. namus, namussuzluk... ; Dünyanın en mutlu insanlanndan biri olarak nitelendiriyorum kendimi. Dü- şünsenize. Desdemona, Othello'dan kurtulabilmek için hala benı bekliyor. Titus, aalanna ortak olmamı istiyor. Troliu. Romeo, Cressida, Juliet'le daha tanışmadım. Henri'lerin Richard'lann yanında karşısında savaşmadım, Pet- ruchio Katherina ile birlikte gülemedim. " Opheiia ile ağlayamadım. - Uzun süredir Fransa'da yaşıvorsunuz. Fransız yazarlarmın yapıtlannı sahneye koymayı düşünüyor musumız? Bu konuda kafam kanşık. Klasikleri, RacİDe'ı çok seviyonım. Ancak çok zor- lanıyorum. Nedenıni keşfedemedim he- nüz. Örneğin yülardır Moiiere ile uğraş- mak istiyor. bir türlü cesaret edemiyo- nım. Buna karşılık çağdaş Fransız ya- i zarlanna daha yakın hissediyorum , kendimi. Enzo Corman, Jean Genet, Bernard Marie Kottes... Beni hala çok il- gilendınyorlar. "Rolerto Zocco" (Kol- tes'in son oyunu ile beraber yaşıyorum iki üç yıldır. - Tnrk yazarlannın yaprttanndan özej- likk üginizi çeken var mı? , Hemen Orhan Asena'nın "Korku"su , diye başlayabilirim konuya; ama, "Kor- ku"yu biraz sonra konuşalım. Çok iyi , oyunlar okuyorum. Geçtiğimiz yıllarda okuduğum Ömer Uğur'un "Çöp Saatf'. Murathan Mungan'ın "Geyikler Lanet- ter"i harika. Coşkun Bûktel'in "Theope- sini de çok sevmiştim. Bilgesu Erenus'un "Misafir"ini sergilerken müthiş keyif almıştım. Son dönem Erdoğan Atdu- manın yazdığı "Parçalanmak" çok güç- lü ve çalışmak istediğim bir oyun. Me- met Baydurun bütün oyunlannı seviyo- rum. Durmadan okuyonım gerçekten. Ancak sevdiğim. beni heyecanlandıran her oyunu "hemen" yapmak gibi bir du- rum da söz konusu değil. Hesaplı kitaplı bir yaşam söz konusu değil benim için. Günlük yaşamdaki dakikalık. anlık değışımler tiyatro yaşamımı etkiliyor. Bunun tersi de geçerli; tiyatro çoğunluk- la günlük yaşamımıa belirliyor. Şu anda olduğu gibi. Çocuklanm Paris'te. Ophe- iia, annesinin turnede, benim de Diyar- bakır'da olmam nedeniyle yatılı okulda. Zeynep Su , hergün telefon ediyor. Kanm Istanbul'da tiyatro çalışıyor. Ben Diyarbakır, Bursa, Trabzon, Ankara'da çahşıyorum. Tüm bunlan şikayet etmek için anlatmıyonım, aksine yaşamımdan memnunum. Tiyatronun, tıyatrocunun yaşamındaki yerini anlatmaya cabahyo- nım. Yani tiyatro yönetmeni, yöneteceği oyunlan öyle "şıp" diye seçmiyor. seçe- miyor. Bütün bu karmaşanın içinde söz konusu oyunlar. yönetmenin yanında bitiveriyorlar; ellerinden tutuyor. omuz- başı oluveriyorlar, yaşamlannın birer parçası haline geliyorlar. İşte ancak o za- man yönetmen oyunla gerçekten birleşi- yor ve seyirci karşısına çıkabıliyor. Yö- netmen, teknik bir adam değildir. Res- samdan. müzisyenden. edebiyatcıdan nasıl "teknik adam" olmalan istenemez- se. yönetmenden de istenemez. Birressa- ma nasıl "Bu tabktnun içine kırmızı koy" denemezse, -badanaalardan söz etmiyo- rum- yönetmene de, "Şu ovunu sahnele" denemez. Aksi halde yönetmene ne ge- rek var? Her oyunu "mis en scen"leriyle (mizansen) birlikte tekrar yazanz. Söz konusu "teknik adam" da. "realizatör" durumuna sokulan oyuncularla bunu uygular. Yani bir makinedir söz konusu olan. Teknik. kıtabına bakılarak monte edilir ve çalışılır! Tiyatro alanında dışan- da gördükleri oyunlan çivısini değiştir- meden sahnelerimize "uygulayan" arka- daşlanmız bu kategoriye giriyorlar; yani başanlı "teknik adamîar" kategorisine. Aynca bu arkadaşlanmıza "en iyi teknik adam" ödülleri de veriliyor ceşitli ku- rumlarca. - O>Tinculuguıı tiyatro anlayışmızdaki yeri nedir? - Oyuncuiar tiyatronun temel taşlan, penceresi. kapısı... herşeyi. Tiyatro de- mek oyuncu demektir. Israrla üstüne basarak "ojnnculuk"tan söz ediyorum, oyuncudan değil. Yöneunensiz tiyatro olur, ama oyuncusuz tiyatro olmaz. Daha önce anlattıklanmm hepsi tiyatro için de geçerli. Bir oyunun sahnelenme- sinde herşeyi "oyuncıduklanyla" yönlen- dirilirveyönlendirmelidirler. Yönetmen kendi kendine istediği hayalleri kursun, oyuncuyla "birlikte" olmadığı, ola- madığı sürece herşey boş. anlamsızdır. Pro\alar sırasında, kimin kimi yönlendi- Oyuncuyu tiyatronun temel taşı olarak niteleyen Kasapoğlu, °\ unetıneusiz tiyatro oiur ama oyuncusuz tiyatro olmaz' diyor. receğj değildir önemli olan. Anlatılmak istenilen "seyin". düşüncenin. seyreden- lere, dinleyenlere ulaşmasıdır. Oyuncu- luk, yönetmen-oyuncu ilişkileri çok uzun bir konu. - Bundan sonra neyi çalışmayı düşü- nüyorsunuz? -Shakespeareden "12. Gece" ve Or- han Asena'dan "Korku." Aralık. ocak aylannda Paris'te bir çalışmam var. Daha sonra mart ayında Ankara Devleı Tiyatrosu'nda Zeynep Avcı'nın yazdığı "Gılgamış"'ın çalışmalanna başlaya- cağım. - Her yıl üç, dörtoyun yönetmenin ardı- ndaki aıilam ne? - Virüs gibi bir şey bu. Çahşmadığım zamanlar, kendimi sıkıcı. cansız, yorgun birisi gibi görüyorum. Yapmak istedi- ğim o kadar çok oyun. anlatmak istedi- ğim kadar çok şey var ki... Vakit yetme- yecek diye korkuyonım. Çığlık çığlığa bağınp duruyonjm. - Ya "Korku"? -Kafamda yapmak istediğim bir sürü oyun varken birdenbire çıkıverdi karşı- ma "Korkn." Geçtiğimiz yıl, oyunlanmı yapmış, Paris'e dönüyordum. Yunanis- tan'dan İtalya'ya geçiş için gemiye bin- miştim. Yolculuğu 8 saat diye düşündü- ğümden yanımda bir kitap vardı: Orhan Asena'nın "Taımlar ve tnsanlar"ı. Oysa yolculuk 36 saat sürdü. Aynı ciltteki di- ğer oyunlan da okumaya başladım. "Korku" kitabın 2. oyunuydu. Önce şaşırdım. Sonra bir daha okudum. şaşkınlığım arttı. Oyunu hiç duy- mamıştım. Ne oynandığmı, ne de variığmı. fmkansızdı... Mutlaka oynan- mıştı da ben bilmiyordum. İtalya'ya ayak bastığımda ilk işim, kanma telefon etmek oldu. Kitaptan hemen birkaç tane almab, Salih'e, Tilbe'ye, Ali'ye, Cü- neyt'e okutmalıydı. Müthiş hir metinle karşı karşıyaydım. Yanılıyor muydum? Arkadaşlanma danışmaya gereksini- mim vardı. Çok etkilenmiş gemide oyu- nu ezberlemeye başlamıştım. Ertesi gün Paris'te yine sanldım telefona. Oyun kaç kere oynanmıştı? Orhan bey izin verir miydi? Telefon numaralan vs vs. daha sonra Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Mü- dürü Hakan Çimensere okuttum oyu- nu. Şimdi provadayız. Sonuç ne olursa olsun. bu tür rast- lantılara fırsat verdiği için de seviyonım tiyatroyu. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Postmodern Bir Söylem Bayan Çilter'in kendine özgü söylemi hiçbir zaman içimize işlemedi, ama hep şaşırttı bizi; şaşkınlığımız da göründüğü kadarıyla, dilimizin en yaygın sözcüklerini, anlam evrenimizin en köşeli kavramlarını bile tanına- mayacak kılıklara sokmasmdan kaynaklanmakta. "Bu sorun ancak Meclis altında çözülüyor"diyor, "Meclisal- tı" neresidir, çıkaramıyoruz; "Bu iş dört sacayağına da- yanır", diyor, üç ayaklı dört demir destekten mi söz edil- mekte, yoksa demir desteğin yüzlerce yıllık üç ayağı. kaşla göz arasında dörde mi çıkarıldı, bilemiyoruz; 'Ver- gi reformuna destek çıkın", diyor, olmayan bir reform konusunda olmayan bir deyim kullanılması tuhafımıza gider; "ülkeyi önümüze koyduk", diyor, yirminci yüzyıl- da bu Atlas gücü kafanızı karıştırıyor; "Bayrağa inanan, ezana güvenen bize gelsin" diyor, bayrağın bir inanç, ezanın bir güven konusu yapılmasına bir anlam veremi- yoruz; "DYP'nin geçmişini bir avuç toprak diye sıksanız içinden demokrasi fışkınr" diyor, benzetmenin mantığı- nı kavrayamıyoruz; birolayı tarihe "altınharflerle"değil de "a/f/nfca/em/e"yazdırtmasınıbirölçüdeuzmanlığına bağlasak bile büyük çoğunluğun belini büken ekonomik kararların ikinci bir "KurtuluşSavaşı"olaraknitelenme- si başımızı döndürüyor Ne var ki biraz yakından bakarsanız, görürsünüz, Ba- yan Çiller'in söylemi gökten düşmüş bir söylem değil, kolej öncesi öğrencilik döneminden, ilkokul yıllarından gelmekte. "Vatan", "millet", "bayrak", "ezan", "Kurtu- luş Savaşı" vb, uzun bir unutuştan sonra, renk renk ba- lonlar gibi süslüyor bu söylemi; kim oldukları pek de an- laşılamayan düşmanlara karşı, "göğsümüzle savaş- mak'tan söz ediliyor. Görünüşe bakılırsa, DYP'nin geç- mişinin "bir avuç toprak diye" sıkılması da Mehmet AkfFin ünlü dizesinin bulanık bir izdüşümü. Ancak, be- şinci sınıfın sözcük dağarcığı bir siyasal söylemi tek başına besleyemediğinden, Bayan Çiller, Süleyman Demirel'in ardılı olarak zengin halk kaynağına yöneli- yor, derinliğine giremese de yüzeyinden yongalar kopa- rarak "Sakın ola ki" ya da "demezler mi adama " türün- den beylik deyimler sıralıyor, kendini yoksul kalabalıkla- ra "Bu bacınız!"diye tanıtıyor. Budayetmedi mi halkve ilkokul dilini okumuş diliyle kaynaştırıp karşıtlarının ken- disine "birdizi çamt/r" attıklarını "ifade ediyor". Bunlar şaşırtıcı söylemin biçimsel özellikleri. Ama Bayan Çiller içerik düzleminde de benzer bir yol izliyor, çok sevdiği ve bir utku havası içinde yineleyip durduğu "Ya bitecek, ya bitecek!" türünden savsözlerin de gös- terdiği gibi toplumsal yaşamın kaçınılmaz gerekleri olan ayrımları, karşıtlıkları, olasılıkları bilmezlikten gelerek her şeyi tek seçeneğe. tek boyuta, tek renge indirgiyor. işin ilginç yanı, bu indirgeme tutkusu içinde, olguların zaman boyurunu nerdeyse sıfıra indiriyor. Doğru. sık sık gelecekten söz ediyor bize. "Ya bitecek, ya bitecek!" sö- züdegeleceğegöndermedebulunur gibi, ama iki "bite- cek "\n kusursuz koşutluğu bile geleceği "ütopya'ya, yani hem zaman, hem uzam dışı bir veriye dönüştürü- yor. Takvimin gösterdiği, yani içinde bulunulan uzamla ka- rışan "bugün" bir yana bırakılacak olursa, bir tek belir- gin zaman seçiliyor Bayan Çiller'in sözlüğünde: 2001. Bayan Çiller, hiç kuşkusuz özelleştirmenin getireceği büyük hafiflemenin de yardımıyla, bizi oraya "taşıyaca- ğını'yıneieyip duruyor, ama şu "taşımak " sözcüğü bile söyleminde zamansalın uzamsal karşısında silinmeye yargılı oldugunu göstermekte. Gerçekten de Çiller evre- ninin temel boyutu uzam; ülke çıkarlarının kişisel çıkar- ların önüne konulması, bacımızın önüne zorluklar çıka- rılması, sorunların Meclis altında çözülmesi, vatanın, F- 16'lara inat, göğüsle savunulması da bundan. Ancak, bu uzamsal terimlerin de sezdirdiği gibi uzam da alabil- diğine indirgenmiş durumda, neredeyse bedenin, koltu- ğun, bilemediniz, "ö/z"inkapsadığıoylum; "Demokrasi- yi öğretecek bir yer varsa, DYP kendi.kendine öğretir" diyor Bayan Çiller. Öğreten de DYP, öğrenen de. Ya başkası? Oylum böylesine daraltılınca, başkası düşmana, sınıf ("benimsınıfım") ulusa, bencillik hakka, kımıltısızlık de- vinime dönüştürülüyor. Böylece, Bayan Çiller yumruğu- nu masaya vurarak "Millete gideceğim!" dediği zaman, söylemsel devrimin ayrımında olmayan yurttaşlar, bir genel seçimin eşiğine geldiklerini sanıyor, "millete git- me"nin televizyon kamerası önünde işçiierden yakın- mak oldugunu görünce bir yaşlarına daha giriyorlar (bi- zim anladığımız anlamda ulusa. yani seçime gitmeye gelince, iktidar mülkün temeli sayıldığından olacak, Ba- yan Çiller'in sözlüğünde tek bir anlama geliyor: "kaç- mak")\ hemen arkasındân, işçiye emeğinin tam karşılı- ğını vermenin esnafa verilecek krediyi azaltmak, dolayı- sıyla doğrudan ulusa yapılmış bir haksızlık oldugunu öğrenerek bir yaş daha yaşlanıyorlar ve şaşkınlık, Ba- yan Çiller'in kendine özgü sözcük ve tümcelen gibi. dur- mamacasına yineleniyor. Diyeceğim, ülkemizde "postmodernızm "yalnızyazın alanında değil, politika alanında da dev adımlarla ilerli- yor. Üstelik, kökü de içerde. Akbank 4. Uluslararası Caz Festivali'nde bugün • Kültür Senisi - Akbank 4. Uluslararası Caz Festivali'nde bugün iki etkinlik var. Aksanat Merkezinde saat 18.30'da İlhan Erşahin Trio ve saat 21.00'de Zusaan Kali Fasteau yer alacak. Fasteau'ya bu konserinde. kanun ustası Göksel Baktagir veTürk vurgulu çalgılar ustası Fahrettin Şükrü Yarkın eşlik edecekler. Anons'ta bu ay • Kültür Servisi - Anons Plastik Sanatlar Dergisi. 43. sa% ısıyla bir kez daha sanatseverlerle buluşuyor. Derginin bu sayısında. "Dünya Ustalanndan" sayfasının konuğu Henri Rousseau. Anons'ta avnca Şeker Ahmet Paşa üzerine bir inceleme. Fatih Özgüven'in bir Edward Hopper okuması. İpek Aksüğür Duben ve Brian VVood'un yapıtlanyla ilgili değerlendirmeler. Zafer Mintaş \e İrfan Korkmazlar'la yapılan söyleşiler ve 4.İstanbul Sanat Fuan'nda düzenlenen "Yerel Yönetimler ve Sanat" konulupanelin aynntılı birmetni de yer alıyor. Adana'da 'Sanata Evet' • Kültür Servisi - Tmı sanat dergisinin ekim ayı etkinliklerinden olan "Sanata Evet" kültür şenliği bugün başlıyor. Dört gün sürecek şenlik çerçevesinde Burhan Günel. Adnan Yücel, Hüseyin Kıvanç. Coşkun Karabulut ve Yıldıray Ancı kitaplannı imzalayacak; Mustafa Kurt, Erd.al Gülver tiyatro söyleşisi yapacaİc; Ayça Şiir Grubu bağlama eşliğinde şiirdinletisi sunacak. Ressam Mehmet Bayırkan ve Yıldıray Ana'nın resim sergileri de kültür şenliği kapsamında sergilenecek. Etkinlikler. Adana Tmı Sanat Merkezi'nde ve Hacı Ömer Sabancı Kültür Sitesi Devlet Tiyatrosu Fuayesi'nde sürecek. Sertoğlu ve Magdeva anısına konser • ADANA(AA) - Kültür Bakanlığı Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası (ÇDSO), bu haftaki konserlerini öldürülen flüt sanatçısı Erdim Sertoğlu ile trafık kazasında yaşamını yitiren trompetçi llgız Magdeva'ya adadı. Mesleklerininen venmli dönemlerinde kaybedilen Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sanatçısı Sertoğlu ile Mersin Devlet Opera ve Balesi'nin Kazak sanatçısı Magdeva için hafta sonu verilen konserde ÇDSO'yu şef Emin Güven Yaşhçam yönetti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle