Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18EKİM1994SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Tinlandiya'dan Detaylar' sergisi, bu ülkenin gündemdeki sanatçılannın yapıtlanndan bir demet sunuyor
Fiıı çağdaş saııatmdaıı bir kesit
GAMZEVARIM
Upuzun bedenli, tek ve kocaman tekerlekli,
üstünde çelik telle uzaülmış bir Viking şapkasi
bulunan bir bisikJet; şişe kapaklanndan
yapılmış gözlükJer; dört köşe çerçevelere yerleş-
tirilmiş kravath gömlek yakalan...Bunlar 14
yıldır Finlandiya'da yaşayan Türk sanatçı, öğ-
retim görevlisi ve araşürmacı Hasan Fuat San'-
nın girişimleriyle gerçekleştirilen 'Fınlandiya'-
dan Detaylar' sergisinden baa parcalar. Sergide,
Finlandiya çağdaş sanatında genç ve orta kuşağı
temsil eden bir grup sanatçının resim, mobil hey-
kel, video ve fotoğraf enstalasyonian Türk sa-
natseverlerle buluşuyor.
BM Çağdaş Sanat Merkezi'nde 21 ekime dek
sürecek serginin Fin kültür tarihini, bu ülkedeki
sanat ortamını her yönüyle aktarmak gibi bir id-
diası yok. Amaç, serginin başlığından da anlaşı-
lacağı gibi FinJandiya'daki plastik sanatlar or-
tamından bir detay, bir kesit, son 5 yıl içinde bu
ülkedeki kültür ve sanat ortamında ismini du-
yurmuş, ödüller airruş, gûndemde olan sanatçı-
lardan bir demet sunmak. Hasan Fuat San da
bu toplumsal katmanın içinde, göçmen bir sa-
natçı olarak yapıtlannı sergiliyor.
Üç büyük kentten sanatçılar
Bir diğer hedefı Türkiye'nin tanıtımıru, Türk
ve Fınli sanatçılar arasında iletişimi sağlamak
olan sergi, Finlandiya Milli Eğitim ve Kültür
Bakanlığı, Helsinki Fin-Türk Kültür Derneği ve
Turku Belediyesi'nin katkılanyla gerçekleşti.
Hasan Fuat San, bu yapıtlan kendi minibüsüy-
le. 5 bin kilometre yol katederek Türkiye'ye ge-
tirmiş. Ancak bunu bir ağırlık olarak görmüyor.
Türkiye'ye bir zenginlik, bir estetik getirecegine
inandığı bu sergiyi düzenlediği için mutlu.
Sergi. San'nın Finli sanatçılarla tartışarak
seçtiği yapıtlardan oluşuyor. Sanatg seçimlerini
yaparken 3 büyük kenti ölçüt olarak almış;
Tampere, Turku ve Helsinki. Sanatçılann atöl-
yelerini dolaşarak, hepsiyle konuşmuş. Prensip-
lerde anlaşıp böyle bir sergiyi düzenlemeye ka-
rar vermişler. Sergide ressam-heykeltıraş San'-
nın yanı sıra heykeltıraş ve sanat grafıği sanatçısı
Ann Sundholm'un. fotoğraf-enstalasyon sa-
natçısı Jouni Kujansuu'nun. enstalasyon ve este-
tik sanatçısı Göran Torrkulla'nın, kinetik yapı-
tlar sanatçısı Kimmo Ojaniemi'nin ve ressam
Mikko Paakkola'nın yapıtlan yeralıyor. Aynca
dünyaca ünlenmeye başlayan video-enstalaş-
yon sanatçısı Marjatta Oja'nın kaseti gösterili-
yor.
Yapıtlan sergilenen sanatçılar arasında sanat
eğitiminden geçmiş olanlann yanı sıra kendi
kendini yetiştirmiş olanlar da var. San, Finlan-
diya'da sanatçılann bir kısmının öğretim görev-
lisi, bir kısmının serbest sanatçı olarak
çalıştığmı, bazılannın her ikisini de yaptığını be-
lirtiyor.
Gümrükte çağdaş sanat tartışması...
Bu sanatçılardan bin olan Göran Torrkulla.
San'yla birlikte Türkiye'ye geldi. Aslında felsefe
ve sanat estetiği öğretim görevlisi olan Torrkul-
la, plastik sanatlar eğitimi görmemiş. Ancak
kendini yetiştirerek, teoriden çıkarak sanat or-
tamına gjrmiş. Yapıtlannda ahşabm yanında
çeşitli malzemeler kullanan sanatçı, estetik dü-
zenlemelerle düşünsel nesne düzenlemeleri yapı-
yor.
Torrkulla, Türkiye'de açılan bir sergiye katıl
ma fıkrini heyecan verici bulmuş. Ona göre fel-
sefe ve sanat birbirinden çok farklı değil. Belli
bir kesime hitap etmiyor. Yapıtlannda herkesin
Fınlandiyalı sanatçı Göran Torrkıüla ve Hasan Fuat San (Fotoğraflar: DEVRİM BARAN)
kendi gerçeğini bulmasını istiyor.
San, UNESCO karnesi olduğundan ve 2 ül-
kenin pasaportunu taşıdığından yapıtlan geti-
rirken herhangi bir zorlukla karşılaşmadığını
belirtiyor. Türkiye'ye girerken, Çeşme gümrii-
ğünde yaşadığı anekdotu aktarmadan edemi-
yon
"Sergi parçalarını, paketleıuniş resimleri ve bi-
siklet parçalarını
gören 2 gümriik
görevlisi şaşırdı-
lar. Yapıtların fo-
toğraflannı gös-
terdiğimde görev-
lilerden biri 'Tür-
kiye böyle çağdaş
işlere hazır değil'
dedi. Diğeri ise
'Böyle çağdaş
şeyİeri yapın.
Çok da güzel oJu-
yor, yeni şeyler
öğreniyonız'
dedi. Gümriik
memurlannın bil-
gilenmeleri beni
sevindirdi. Yapı-
lan tşe teorik ola-
rak karşı olanla
paylaşan insan
tartışmaya baş-
ladılar. Türkiye'-
nin gündeminde.
her kesimden insanın çağdaş sanatı tartışma orta-
mını vakalaması güzel bir şey".
Türkiye'de kavramsal sanata, çağdaş sanata
destek verilmesi gerektiğini düşünen San, bu
sergiyi banşa ve çağdaş sanata adamak istiyor.
Sergide toplam 15 yapıt sergileniyor. Daha
önce Ankara'da Devlet Resim ve Heykel Müze-
si'nde gerçekleştirilen sergide ise yaklaşık 30
parça sergiiendi.
Hasan Fuat
San, kendi çaba-
lanyla ayakta
duran galerisini
bu sergiye açtığı
için Benü Mad-
ra'ya teşekkür
ediyor. Madra'-
nın düzenlediği
sergjlerin genel-
likle kavramsal
sanata açık, an-
cak müzelere ya
da büyük kolek-
siyonlara girebi-
lecek yapıtlan
içerdiğine dikkat
çekiyor. Beral
Madra ise müza-
yede ve fuarlann
yapılmasına, ga-
İerilerin 15-20
yıldır büyük
kentlerde çok yo-
ğun etkinlik göstermelerine ve birçok sanatçının
çağdaş sanatın içinde, sürekü üretim halinde ol-
malanna karşın, çağdaş sanat ürünlerinin altya-
pı sorunlanndan dolayı kitleyle buluşamadığına
işaret ediyor.
Bugün Türkiye'de siyaset, para ve medya üç-
geninin günlük yaşamımızdan kükürümüze.
herşeyi etkilediğini belirten Madra, "Bunun
yaıunda bir üçgen daha var: bilim. teknoloji ve sa-
nat. tleriemiş ülkeierde bu ücgen birbîriyle örtüşü-
yor. Ama biam ülkemizde bunu örtüştürmemeye
çahşıyoruz. Hep bunlan ajırıyoruz. Sanki bilim,
teknoloji ve sanat kendi kendine oluşan, 'olsa da
olur ofanasa da olur' durumunda bir olgu. Her şeyi
siyasete. paraya ve medyaya teslim edersen, so-
nuçta onlann söytemleri geçerli oluyor" diyor.
Başarı ölçüsünde devlet desteği
Ülkeler arasında imzalanan kültürel anlaş-
malann masada kaldığını söyleyen Madra, bu
serginin ardından bir Türk sanatçının da aynı
söylemi paylaştığı arkadaşlanyla birlikte Fin-
landiya'ya gidebilmesi gerektiğini, ancak Kültür
Bakanlığı'na ya da Dışişleri Bakanlığı'na başvu-
ran sanatçının olumsuz yanıtlarla geri döndü-
ğünü belirtiyor.
Değil yapıtlannı çıkarrhası için kolaylık gös-
termek, konut fonunu bile ödetiyorlar sanatçı-
ya" diyor.
UNESCO'nun serbest dolaşım anlaşmasını
imzalayan Türkiye'de bu anlaşmayla çelışen bir
durum oldugunu belirten Fuat San da bu çeliş-
kinin ortadan kaldınlması gerektiğini ifade edi-
yor.
San, Finlandiya'da krize karşın sanatçılann
belli bir ekonomik güvenceye sahip olduklannı
ve söylemek istediklerini de özgürce ifade ettik-
lerini belirtiyor. Ancak verdiği bilgilere göre. bu
ülkede eğitimli insanlann, sanatçılann sayısının
çok fazla olması nedeniyle çetin bir rekabet or-
tamı var.
Bir sanatçı. başanlı olduğu sürece, projeleri
ölçûsünde devlet desteği alabiliyor. San. "Türki-
ye için bir prnje önerdiğinizdc her zaman çekici
gelmeyebilir. Projeniz ilgincse 'neden destekleme-
yelim' diyorlar. Bir etkinliğin hangi ülkede ger-
çekleştirueceği onlar için fark etmiyor. Bu da Fin-
landh a'nın belli ölçüde demokratik bir ülke oldu-
gunu gösterir" diyor.
Kurumlar arası dayamşma
Finlandiya'daki sanat akademilerinde bizim
akademilerimizdeki kadar yüklü bir teorik eği-
tim olmadığını, okuldan çıkan bir kişinin ne isti-
yorsa onu yaptığını ve hoşgörüyle karşılandığmı
anlatan San, "Böyle serbest çakşabilme. ekono-
mik özgürlüklerden kaynaklanan bir şansı mı?
Yoksa teorik olarak çok yüklü olduklannı mı
gösteriyor?
Anlamadım" diyor. Bizim çok değerli. resmi
ve heykelin matematiğini bilen sanatçılanmız
olduğuna dikkat çeken San, Türk sanatçılann
aldıklan eğitimin ışığında yeni şeyler denemele-
rinin, daha ileriye gitmelerinin gerekliliğini vur-
guluyor.
Sanatçı, Finlandiya'da kurumlar arasındaki
karşılıklı dayanışmaya ve 'bir kısmını ben vere-
yim, bir kısmını oradan bul, bu sergi gitsin' an-
layışının hakim olduğuna işaret ediyor.
Fuat San, daha önce Türkiye'deki arkadaş-
lannın yapıtlannı Finlandiya'ya götünrıüş.
Hatta onlan oradaki Profesyonel Sanatçılar
Kampı'na davet etmiş. Bu, çok organize olma-
yan. kendi çevresinden insanlarla oluşturduğu
bir etkinlik olmuş. Ancak bundan sonrası için
"Bürokrasi benden iyi çalışırsa, ben bürokrasiye
her zaman yardımcı olurum" diyor.
Yönetmen Işıl Kasapoğlu, William Shakespeare'in "12. Gece" ve Orhan Asena'nın "KorkıT adlı oyunlannı aynı anda yönetiyor
Shakespeare'de aradığun her şeyi buluyorum
ECE TEMELKURAN
ANKARA - Yönetmen Işıl Kasapoğ-
lu. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda
VViUiam Shakespeare'in "12. Gece" ve
Orhan Asena'nın "Korku" adlı oyun-
lannı aynı anda yönetiyor. Paris'te yaşa-
yan ve bir tiyatro topluluğunda yönet-
men olarak görev yapan Kasapoğlu,
Shakespeare'e getirdiği yorumlarla
olumlu ve olumsuz eleştirilere hedef olu-
yor
- Shakespeare neden bir türlü bırakmı-
yor peşinizı?
Ben nasıl bırakabilirim ki onun peşini.
Bu henüz dördüncü birlikteliğimiz sah-
nede. "Kral Lear". "Macbeth". "Ve-
nedik Tadri".. Şimdi de "11 Gece."
Ben. anlatmak için tiyatro yapıyorum.
Shakespeare'de aradığım herşeyi bulu-
yorum. Herşeyi derken, "herşey"den söz
ediyorum: aşk, nefret, sevgi savaş, kah-
, pelik. dostluk. namus, namussuzluk...
; Dünyanın en mutlu insanlanndan biri
olarak nitelendiriyorum kendimi. Dü-
şünsenize. Desdemona, Othello'dan
kurtulabilmek için hala benı bekliyor.
Titus, aalanna ortak olmamı istiyor.
Troliu. Romeo, Cressida, Juliet'le daha
tanışmadım. Henri'lerin Richard'lann
yanında karşısında savaşmadım, Pet-
ruchio Katherina ile birlikte gülemedim.
" Opheiia ile ağlayamadım.
- Uzun süredir Fransa'da yaşıvorsunuz.
Fransız yazarlarmın yapıtlannı sahneye
koymayı düşünüyor musumız?
Bu konuda kafam kanşık. Klasikleri,
RacİDe'ı çok seviyonım. Ancak çok zor-
lanıyorum. Nedenıni keşfedemedim he-
nüz. Örneğin yülardır Moiiere ile uğraş-
mak istiyor. bir türlü cesaret edemiyo-
nım. Buna karşılık çağdaş Fransız ya-
i zarlanna daha yakın hissediyorum
, kendimi. Enzo Corman, Jean Genet,
Bernard Marie Kottes... Beni hala çok il-
gilendınyorlar. "Rolerto Zocco" (Kol-
tes'in son oyunu ile beraber yaşıyorum
iki üç yıldır.
- Tnrk yazarlannın yaprttanndan özej-
likk üginizi çeken var mı?
, Hemen Orhan Asena'nın "Korku"su
, diye başlayabilirim konuya; ama, "Kor-
ku"yu biraz sonra konuşalım. Çok iyi
, oyunlar okuyorum. Geçtiğimiz yıllarda
okuduğum Ömer Uğur'un "Çöp Saatf'.
Murathan Mungan'ın "Geyikler Lanet-
ter"i harika. Coşkun Bûktel'in "Theope-
sini de çok sevmiştim. Bilgesu Erenus'un
"Misafir"ini sergilerken müthiş keyif
almıştım. Son dönem Erdoğan Atdu-
manın yazdığı "Parçalanmak" çok güç-
lü ve çalışmak istediğim bir oyun. Me-
met Baydurun bütün oyunlannı seviyo-
rum. Durmadan okuyonım gerçekten.
Ancak sevdiğim. beni heyecanlandıran
her oyunu "hemen" yapmak gibi bir du-
rum da söz konusu değil. Hesaplı kitaplı
bir yaşam söz konusu değil benim için.
Günlük yaşamdaki dakikalık. anlık
değışımler tiyatro yaşamımı etkiliyor.
Bunun tersi de geçerli; tiyatro çoğunluk-
la günlük yaşamımıa belirliyor. Şu anda
olduğu gibi. Çocuklanm Paris'te. Ophe-
iia, annesinin turnede, benim de Diyar-
bakır'da olmam nedeniyle yatılı okulda.
Zeynep Su , hergün telefon ediyor.
Kanm Istanbul'da tiyatro çalışıyor. Ben
Diyarbakır, Bursa, Trabzon, Ankara'da
çahşıyorum. Tüm bunlan şikayet etmek
için anlatmıyonım, aksine yaşamımdan
memnunum. Tiyatronun, tıyatrocunun
yaşamındaki yerini anlatmaya cabahyo-
nım. Yani tiyatro yönetmeni, yöneteceği
oyunlan öyle "şıp" diye seçmiyor. seçe-
miyor. Bütün bu karmaşanın içinde söz
konusu oyunlar. yönetmenin yanında
bitiveriyorlar; ellerinden tutuyor. omuz-
başı oluveriyorlar, yaşamlannın birer
parçası haline geliyorlar. İşte ancak o za-
man yönetmen oyunla gerçekten birleşi-
yor ve seyirci karşısına çıkabıliyor. Yö-
netmen, teknik bir adam değildir. Res-
samdan. müzisyenden. edebiyatcıdan
nasıl "teknik adam" olmalan istenemez-
se. yönetmenden de istenemez. Birressa-
ma nasıl "Bu tabktnun içine kırmızı koy"
denemezse, -badanaalardan söz etmiyo-
rum- yönetmene de, "Şu ovunu sahnele"
denemez. Aksi halde yönetmene ne ge-
rek var? Her oyunu "mis en scen"leriyle
(mizansen) birlikte tekrar yazanz. Söz
konusu "teknik adam" da. "realizatör"
durumuna sokulan oyuncularla bunu
uygular. Yani bir makinedir söz konusu
olan. Teknik. kıtabına bakılarak monte
edilir ve çalışılır! Tiyatro alanında dışan-
da gördükleri oyunlan çivısini değiştir-
meden sahnelerimize "uygulayan" arka-
daşlanmız bu kategoriye giriyorlar; yani
başanlı "teknik adamîar" kategorisine.
Aynca bu arkadaşlanmıza "en iyi teknik
adam" ödülleri de veriliyor ceşitli ku-
rumlarca.
- O>Tinculuguıı tiyatro anlayışmızdaki
yeri nedir?
- Oyuncuiar tiyatronun temel taşlan,
penceresi. kapısı... herşeyi. Tiyatro de-
mek oyuncu demektir. Israrla üstüne
basarak "ojnnculuk"tan söz ediyorum,
oyuncudan değil. Yöneunensiz tiyatro
olur, ama oyuncusuz tiyatro olmaz.
Daha önce anlattıklanmm hepsi tiyatro
için de geçerli. Bir oyunun sahnelenme-
sinde herşeyi "oyuncıduklanyla" yönlen-
dirilirveyönlendirmelidirler. Yönetmen
kendi kendine istediği hayalleri kursun,
oyuncuyla "birlikte" olmadığı, ola-
madığı sürece herşey boş. anlamsızdır.
Pro\alar sırasında, kimin kimi yönlendi-
Oyuncuyu tiyatronun temel taşı olarak niteleyen Kasapoğlu, °\ unetıneusiz tiyatro oiur ama oyuncusuz tiyatro olmaz' diyor.
receğj değildir önemli olan. Anlatılmak
istenilen "seyin". düşüncenin. seyreden-
lere, dinleyenlere ulaşmasıdır. Oyuncu-
luk, yönetmen-oyuncu ilişkileri çok
uzun bir konu.
- Bundan sonra neyi çalışmayı düşü-
nüyorsunuz?
-Shakespeareden "12. Gece" ve Or-
han Asena'dan "Korku." Aralık. ocak
aylannda Paris'te bir çalışmam var.
Daha sonra mart ayında Ankara Devleı
Tiyatrosu'nda Zeynep Avcı'nın yazdığı
"Gılgamış"'ın çalışmalanna başlaya-
cağım.
- Her yıl üç, dörtoyun yönetmenin ardı-
ndaki aıilam ne?
- Virüs gibi bir şey bu. Çahşmadığım
zamanlar, kendimi sıkıcı. cansız, yorgun
birisi gibi görüyorum. Yapmak istedi-
ğim o kadar çok oyun. anlatmak istedi-
ğim kadar çok şey var ki... Vakit yetme-
yecek diye korkuyonım. Çığlık çığlığa
bağınp duruyonjm.
- Ya "Korku"?
-Kafamda yapmak istediğim bir sürü
oyun varken birdenbire çıkıverdi karşı-
ma "Korkn." Geçtiğimiz yıl, oyunlanmı
yapmış, Paris'e dönüyordum. Yunanis-
tan'dan İtalya'ya geçiş için gemiye bin-
miştim. Yolculuğu 8 saat diye düşündü-
ğümden yanımda bir kitap vardı: Orhan
Asena'nın "Taımlar ve tnsanlar"ı. Oysa
yolculuk 36 saat sürdü. Aynı ciltteki di-
ğer oyunlan da okumaya başladım.
"Korku" kitabın 2. oyunuydu. Önce
şaşırdım. Sonra bir daha okudum.
şaşkınlığım arttı. Oyunu hiç duy-
mamıştım. Ne oynandığmı, ne de
variığmı. fmkansızdı... Mutlaka oynan-
mıştı da ben bilmiyordum. İtalya'ya
ayak bastığımda ilk işim, kanma telefon
etmek oldu. Kitaptan hemen birkaç tane
almab, Salih'e, Tilbe'ye, Ali'ye, Cü-
neyt'e okutmalıydı. Müthiş hir metinle
karşı karşıyaydım. Yanılıyor muydum?
Arkadaşlanma danışmaya gereksini-
mim vardı. Çok etkilenmiş gemide oyu-
nu ezberlemeye başlamıştım. Ertesi gün
Paris'te yine sanldım telefona. Oyun kaç
kere oynanmıştı? Orhan bey izin verir
miydi? Telefon numaralan vs vs. daha
sonra Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Mü-
dürü Hakan Çimensere okuttum oyu-
nu. Şimdi provadayız.
Sonuç ne olursa olsun. bu tür rast-
lantılara fırsat verdiği için de seviyonım
tiyatroyu.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Postmodern Bir Söylem
Bayan Çilter'in kendine özgü söylemi hiçbir zaman
içimize işlemedi, ama hep şaşırttı bizi; şaşkınlığımız da
göründüğü kadarıyla, dilimizin en yaygın sözcüklerini,
anlam evrenimizin en köşeli kavramlarını bile tanına-
mayacak kılıklara sokmasmdan kaynaklanmakta. "Bu
sorun ancak Meclis altında çözülüyor"diyor, "Meclisal-
tı" neresidir, çıkaramıyoruz; "Bu iş dört sacayağına da-
yanır", diyor, üç ayaklı dört demir destekten mi söz edil-
mekte, yoksa demir desteğin yüzlerce yıllık üç ayağı.
kaşla göz arasında dörde mi çıkarıldı, bilemiyoruz; 'Ver-
gi reformuna destek çıkın", diyor, olmayan bir reform
konusunda olmayan bir deyim kullanılması tuhafımıza
gider; "ülkeyi önümüze koyduk", diyor, yirminci yüzyıl-
da bu Atlas gücü kafanızı karıştırıyor; "Bayrağa inanan,
ezana güvenen bize gelsin" diyor, bayrağın bir inanç,
ezanın bir güven konusu yapılmasına bir anlam veremi-
yoruz; "DYP'nin geçmişini bir avuç toprak diye sıksanız
içinden demokrasi fışkınr" diyor, benzetmenin mantığı-
nı kavrayamıyoruz; birolayı tarihe "altınharflerle"değil
de "a/f/nfca/em/e"yazdırtmasınıbirölçüdeuzmanlığına
bağlasak bile büyük çoğunluğun belini büken ekonomik
kararların ikinci bir "KurtuluşSavaşı"olaraknitelenme-
si başımızı döndürüyor
Ne var ki biraz yakından bakarsanız, görürsünüz, Ba-
yan Çiller'in söylemi gökten düşmüş bir söylem değil,
kolej öncesi öğrencilik döneminden, ilkokul yıllarından
gelmekte. "Vatan", "millet", "bayrak", "ezan", "Kurtu-
luş Savaşı" vb, uzun bir unutuştan sonra, renk renk ba-
lonlar gibi süslüyor bu söylemi; kim oldukları pek de an-
laşılamayan düşmanlara karşı, "göğsümüzle savaş-
mak'tan söz ediliyor. Görünüşe bakılırsa, DYP'nin geç-
mişinin "bir avuç toprak diye" sıkılması da Mehmet
AkfFin ünlü dizesinin bulanık bir izdüşümü. Ancak, be-
şinci sınıfın sözcük dağarcığı bir siyasal söylemi tek
başına besleyemediğinden, Bayan Çiller, Süleyman
Demirel'in ardılı olarak zengin halk kaynağına yöneli-
yor, derinliğine giremese de yüzeyinden yongalar kopa-
rarak "Sakın ola ki" ya da "demezler mi adama " türün-
den beylik deyimler sıralıyor, kendini yoksul kalabalıkla-
ra "Bu bacınız!"diye tanıtıyor. Budayetmedi mi halkve
ilkokul dilini okumuş diliyle kaynaştırıp karşıtlarının ken-
disine "birdizi çamt/r" attıklarını "ifade ediyor".
Bunlar şaşırtıcı söylemin biçimsel özellikleri. Ama
Bayan Çiller içerik düzleminde de benzer bir yol izliyor,
çok sevdiği ve bir utku havası içinde yineleyip durduğu
"Ya bitecek, ya bitecek!" türünden savsözlerin de gös-
terdiği gibi toplumsal yaşamın kaçınılmaz gerekleri olan
ayrımları, karşıtlıkları, olasılıkları bilmezlikten gelerek
her şeyi tek seçeneğe. tek boyuta, tek renge indirgiyor.
işin ilginç yanı, bu indirgeme tutkusu içinde, olguların
zaman boyurunu nerdeyse sıfıra indiriyor. Doğru. sık sık
gelecekten söz ediyor bize. "Ya bitecek, ya bitecek!" sö-
züdegeleceğegöndermedebulunur gibi, ama iki "bite-
cek "\n kusursuz koşutluğu bile geleceği "ütopya'ya,
yani hem zaman, hem uzam dışı bir veriye dönüştürü-
yor.
Takvimin gösterdiği, yani içinde bulunulan uzamla ka-
rışan "bugün" bir yana bırakılacak olursa, bir tek belir-
gin zaman seçiliyor Bayan Çiller'in sözlüğünde: 2001.
Bayan Çiller, hiç kuşkusuz özelleştirmenin getireceği
büyük hafiflemenin de yardımıyla, bizi oraya "taşıyaca-
ğını'yıneieyip duruyor, ama şu "taşımak " sözcüğü bile
söyleminde zamansalın uzamsal karşısında silinmeye
yargılı oldugunu göstermekte. Gerçekten de Çiller evre-
ninin temel boyutu uzam; ülke çıkarlarının kişisel çıkar-
ların önüne konulması, bacımızın önüne zorluklar çıka-
rılması, sorunların Meclis altında çözülmesi, vatanın, F-
16'lara inat, göğüsle savunulması da bundan. Ancak, bu
uzamsal terimlerin de sezdirdiği gibi uzam da alabil-
diğine indirgenmiş durumda, neredeyse bedenin, koltu-
ğun, bilemediniz, "ö/z"inkapsadığıoylum; "Demokrasi-
yi öğretecek bir yer varsa, DYP kendi.kendine öğretir"
diyor Bayan Çiller. Öğreten de DYP, öğrenen de. Ya
başkası?
Oylum böylesine daraltılınca, başkası düşmana, sınıf
("benimsınıfım") ulusa, bencillik hakka, kımıltısızlık de-
vinime dönüştürülüyor. Böylece, Bayan Çiller yumruğu-
nu masaya vurarak "Millete gideceğim!" dediği zaman,
söylemsel devrimin ayrımında olmayan yurttaşlar, bir
genel seçimin eşiğine geldiklerini sanıyor, "millete git-
me"nin televizyon kamerası önünde işçiierden yakın-
mak oldugunu görünce bir yaşlarına daha giriyorlar (bi-
zim anladığımız anlamda ulusa. yani seçime gitmeye
gelince, iktidar mülkün temeli sayıldığından olacak, Ba-
yan Çiller'in sözlüğünde tek bir anlama geliyor: "kaç-
mak")\ hemen arkasındân, işçiye emeğinin tam karşılı-
ğını vermenin esnafa verilecek krediyi azaltmak, dolayı-
sıyla doğrudan ulusa yapılmış bir haksızlık oldugunu
öğrenerek bir yaş daha yaşlanıyorlar ve şaşkınlık, Ba-
yan Çiller'in kendine özgü sözcük ve tümcelen gibi. dur-
mamacasına yineleniyor.
Diyeceğim, ülkemizde "postmodernızm "yalnızyazın
alanında değil, politika alanında da dev adımlarla ilerli-
yor. Üstelik, kökü de içerde.
Akbank 4. Uluslararası Caz
Festivali'nde bugün
• Kültür Senisi - Akbank 4. Uluslararası Caz Festivali'nde
bugün iki etkinlik var. Aksanat Merkezinde saat 18.30'da
İlhan Erşahin Trio ve saat 21.00'de Zusaan Kali Fasteau yer
alacak. Fasteau'ya bu konserinde. kanun ustası Göksel
Baktagir veTürk vurgulu çalgılar ustası Fahrettin Şükrü
Yarkın eşlik edecekler.
Anons'ta bu ay
• Kültür Servisi - Anons Plastik Sanatlar Dergisi. 43. sa% ısıyla
bir kez daha sanatseverlerle buluşuyor. Derginin bu sayısında.
"Dünya Ustalanndan" sayfasının konuğu Henri Rousseau.
Anons'ta avnca Şeker Ahmet Paşa üzerine bir inceleme. Fatih
Özgüven'in bir Edward Hopper okuması. İpek Aksüğür
Duben ve Brian VVood'un yapıtlanyla ilgili değerlendirmeler.
Zafer Mintaş \e İrfan Korkmazlar'la yapılan söyleşiler ve
4.İstanbul Sanat Fuan'nda düzenlenen "Yerel Yönetimler ve
Sanat" konulupanelin aynntılı birmetni de yer alıyor.
Adana'da 'Sanata Evet'
• Kültür Servisi - Tmı sanat dergisinin ekim ayı
etkinliklerinden olan "Sanata Evet" kültür şenliği bugün
başlıyor. Dört gün sürecek şenlik çerçevesinde Burhan Günel.
Adnan Yücel, Hüseyin Kıvanç. Coşkun Karabulut ve Yıldıray
Ancı kitaplannı imzalayacak; Mustafa Kurt, Erd.al Gülver
tiyatro söyleşisi yapacaİc; Ayça Şiir Grubu bağlama eşliğinde
şiirdinletisi sunacak. Ressam Mehmet Bayırkan ve Yıldıray
Ana'nın resim sergileri de kültür şenliği kapsamında
sergilenecek. Etkinlikler. Adana Tmı Sanat Merkezi'nde ve
Hacı Ömer Sabancı Kültür Sitesi Devlet Tiyatrosu
Fuayesi'nde sürecek.
Sertoğlu ve Magdeva anısına konser
• ADANA(AA) - Kültür Bakanlığı Çukurova Devlet Senfoni
Orkestrası (ÇDSO), bu haftaki konserlerini öldürülen flüt
sanatçısı Erdim Sertoğlu ile trafık kazasında yaşamını yitiren
trompetçi llgız Magdeva'ya adadı. Mesleklerininen venmli
dönemlerinde kaybedilen Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası sanatçısı Sertoğlu ile Mersin Devlet Opera ve
Balesi'nin Kazak sanatçısı Magdeva için hafta sonu verilen
konserde ÇDSO'yu şef Emin Güven Yaşhçam yönetti.