25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18EKİM1994SAU KULTUR DERCILERDE GEZINTI: KONURERTOP Ozanlar, şiirdergilerive resim sanatiOktay Rifat'ın tngiltere'de yayımla- nan seçme şiirler kitabını değerlendiren Prof. Peter Levi'ye ozanımız 'büyükyici, çarpıcı" gelmiş. Onu kendi kuzenlerin- den farksız buluyor, şiirleri için tam da benim yaznuş olabiimeyi dilediğim tür- den!' diyor. Ona göre bu şiirlerin 'mü- kemmel bir tazeiiği, kendilerine özgü bir güçkri'var... "Yaslı gittiın şen geldim" Oxford Üniversitesi profesörü, Oktay Rifat'tn babası Samih Rifat'ın 'öznei, süslü şiirler' yazdığını söylemiş. Şiirimi- zin öznellikten ve sûsten kurtulması bir- denbire olmaıruştır. Bu yolun aşılması- nda 'Milli Edebiyat' akımının büyük payı vardır. Samih Rifat'ın ömeğin bu akımın etkisindeki "Yasü giftim şen gel- dim" diye başlayan şiirini hala anımsa- yanlar varsa hakkındaki öznellikle ve sûsle ilgili yargıyı kabul etmeyeceklerdir. 'Khap-lık' dergisindeki çeviriye göre Ox- fordlu profesör bir de TDK'nin ük baş- kanı olan ozanın 'on birinci yüzyılda yazılmış Türk dili rehberi'ni çevirip yayı- mladığını söylemiş! Bu rehberin hangı kitap ^olduğunu anlamak güç. Kaşgariı Mahmut'un yapıtı akla gelebilir, ama Samih Rifat bunu ne çevirdi, ne de yayı- mladı! Ahmet Muhip'in yazüarı Ahmet Muhip'in çoğunluğu 1949- 1952 yıllannda Zafer gazetesinde çıkan yazılan 500 sayfayı aşan bir kıtapta top- landı. Fethi Naci, 'Adam Sanat'ta. "Ah- met Muhip'in yazarüğının şairliği yanı- nda çok sönük kaldığını gördüm" diyor. Ozanın kitaba yazık ki alınmamış başka yazılan da var. Ömeğin 'Aka Gfindüz' yaası (Türk Dili, Şubat 1959) Fethi Na- ci'nin yargısıru bu kadar kaü olmaktan çıkarabiürdi. Kitaptaki baa dizgi yanlı- şlannı Fethi Naci yaasında düzeltmiş. Bir düzcltme de ben ekleyerek Şeyh Ga- lip'in derin anlamlı ve olağanüstü güzel beyitini anmış olayım: Hoşca bak zatına kim zübde-i alemsin sen Merdum-i dide-i ekvan olan ademsin sen (Kitapta 'adem' yerine 'alem' sözcüğü yi- nelenmiş. Beyitin anlamı şöyle: Kendine hoşça bak ki alemin özüsün sen; varlı- klann gözbebeği olan insansın sen). Dıranas'ın düzeltilemeyecek yanlışı ise siyasal seçimiyle ilgilidir. DP'nin gazete- sinde 14 Mayıs'ı "Türk tarihinin en bü- yük devrimi'" diye niteleyen ozana göre iküdann değişmesiyle "vatandaşa haysi- yeti iade edilmiştir." Dahası var. "Celal Bayar, Atatürk'ün re onun yüce kişfliği- rrin yeni bir olgunlaşma aşamasında de- vamidır. Atatürk, devrimlerinin ancak Celal Ba\ar'la de>am edeceğinin ve onda tamamlanacağının en kesin ifade ve delili- ni vermiştir." Soğuk savaş döneminde ateş altına asker gönderilirken ozanın değerlendirmesi çok daha şaşırtıcıdır. "Genc bir Tevfik Fikret'in günümüzde sağ olma-sı kabil olsaydı, onu şanlı alayın başında, Kore'ye, gönüllü oiarak gider- ken görürdük." Ahmet Muhip'in kitabı için ayırdığı yazılar şimdikinin üçte biri kadarmış. Fethi Naci, "Doğrusu ben asıl o 80 yazıyı merak edijorum. Ö\le sanıvorum ki btın- lar şiirden, edebivaflan, yazarlardan söz eden yazdardı" diyor. Anlaşılan değerli eşi kitabı düzenlerken yalnız bu yazılara yer verse ozana daha çok iyilik edecek- miş! Şiirdili ~ Memet Fuat'ın dergilerde öyküye pek yer verilmediğine dikkat çekerek yayı- nevlerini öykü dergisi çıkarmaya cağıran yazılan etkisini göstereceğe benziyor. Böylece edebiyat dünyamızın bir eksiği giderilebilecek. Belki eleştiri için de böyîe bir gelişme gerçekleşir. Şiire gelince, der- alerimizde en geniş yeri o kaplıyor. Son sayısıyla 5. yılına giren dolgun bir şiir dergimiz de var. Okur sayısı 1000 kadar, oradaki ozanlar şiırimizin ancak dar bir alanını temsil ediyor ama olsun! Söz ko- nusu şiir dergisi 'Sombahar'ın 5. yıl sayısındaki özel bölûm 'Şiir Dergileri'. Derginin yönetmeni ve 'Hoyrat Bir Ru- hun Eksilme Tabloları' adlı şiir kitabının sahibı Ortıan Kahyaoğlu uzunca bir yazıyla "1980'lerden bugüne şiir dergi- leri"ni konu edinmekte. 1980'lerin şiirini önceki on yıldan zengin buluyor Kahya- oğlu. 1970lerde beUi topiumsal kod- lamalar, ortak sözcük ve söykyiş biçünie- ri'nın yaygınlaştığına dikkat çekiyor. Bırçoğu iki üç sayı yaşayabilen. ama ara- lannda 'Yusufçuk', 'Broy' gibi uzun ömürlüler de bulunan dergilerin görün- düğü 1980 sonrasıyla ilgili oiarak Kah- yaoğlu'nun beiirlediği özelliğin temeli şiirdili. "Dil açısından şiire özel bir hassasiyet- le baknıak, dilsel özgürleşme, diie > önelik kriterier, şiirin dile ilişkin üretim serüveni, şiirin özel ve dilsel problemleri, farklı dil..." gibi sözlerin sıralandığı yazıdan bu döncm şiirinin dille hesaplaşmasının önceki dönemden ne gibi farklılıklan ol- duğunu çıkarrnak güç. Dergideki şiirinde yazar düzyazının olanaklanndan yararlanarak cinsel bir- leşmeyi anlatıyor. "Atonal muziğin için- den melodik cümleler aktı" derken ses öğesinı nasıl algıladığını bir ucundan dile getirdiği düşünülebılir. Ancak 'soğuk duş diişkdi'. 'ıssız göze kazındı' cümlele- nnden ilkınde Iı/ü' ünlüleriyle V ünsü- zünün ikincisinde 's/z' ünsüzlerinin sıra- lanışı ne kadar da kötü! Sık sık ilginç özel sayılar düzenleyen şiir dergisi şiirdili gibi önemli bir konu üzerinde 80 sonrasının farklılıgını ele alarak geniş biçimde dur- malı. Ressamuı ölümü "Bu Gece Pera'da" kitabıyla tanınan Jale Sancak, 'Gösteri'deki öyküsünde, ressam Hale Asafın son günlerini anlatı- yor. Genç kadın, İkinci Dünya Savaşf- nın eşiğinde Paris'te ağır hastadır. Mus- sottra'yi yerin dibine batıran kitabından sonra yayıncısının sırt çevirdiği İtalyan yazan Amante. Türk ressamının son dö- nemindeki sevgilisi. desteğidir. Sürgüne, yoksulluğa, acıya karşı birbirlenne da- yanırlar. Öleceğini öğrenen Hale, yanm kalmış tablolannı tamamlamak için canını dişıne takar. Hastane yatağında düşüncesini saran anılar arasında ya- şamı noktalanır. Matisse, Raoul Dufy gibi çağdaşı us- talarla ortak bırduyarİığı paylaşan Hale Asafın Paris'teki dostlan arasında Fer- nand Leger, Andre Lhote gibi ünlü res- samlar bulunmaktadır. Fransız resminden bir kesit Hale Asafın yaşadığı çe\rede Bedri Rahmi'den Nunıİlah Berk'e. Fıkret Mıı- alla'dan Nejat Devrim'e. onlann Parisli meslektaşlannın yapıtlanndan Abidin Dino'dan Hakkı Ânlı'ya. Yüksd Aslan'- dan Komet'e, resmimizin başka ustalan da yaşadı. Oluşan önemli bir sergi Sultanah- met'teki tbrahim Paşa Sarayı'nda 30 ekime kadar açık. *Sanat Dünyamız' der- gısının '20. Yüzyıl Fransız Resnû: Bir Ke- sit' başlıklı özel sayısında da konuyla il- gili önemli incelemeler ve çok sayıda renkli basım var. Çağdaş Fransız resmi, bu zengin kay- nak bizim resim sanatımız gibi edebi- yatımızı da beslemiştir. Matisse, Raoul Dufy gibi ustalann yapıtlannda yansıyan yaşama sevinci bizde 40 kuşağının da gözde temalan- ndandır. Picasso'dan Fernand Leger'ye kadar farklı anlatımlara konu olan küçük adamın yaşamı. ezılişi, direnişi, bizim edebiyatımızda da geniş ölçüde iş- lenmiştir. Gerçeğin yanında gerçeküstü- nü yansıtan, bilincin yanında bilinçaltını deşen edebiyatımız üzerinde çağdaş Fransız resminin etkisi az değildir. *Sa- nat Dünjamız'ın özel sayısı Oktay Ri- fat'tan fihan Berk'e. Metin Eloğlu'dan Cemal Süreya'ya pek çok adı düşündü- recektir okurlara. Para ve statü peşinde koşan hayalet Yves Angelo,Balzac'ın öyküsünden sinemaya uyarlanan "Albay Chabert"de Napolyon dönemi sonrası kadın erkek ilişkilerini irdeliyor Kültür Servisi - Honore de Balzac'ın bir öyküsünden sinemaya aktanlan, yö- netmenliğini Yves Angelo'nun üstlendiği 'Le Colonel Chabert-Albay Chabert" adlı fılm, Prusya'mn doğusunda, cesetle- rin yağmalanıp çukurlara dolduruldu- ğu, son derece kanlı bir Napolyon sa- vaşıyla başlıyor. Başrollerini Gerard Depardieu ile Fanny Ardant'm oynadığı fılm, açık ha- vada başlamasına karşın, savaş alanın- dan toplumdaki psikolojik savaşa geçe- rek. iç mekanlarda sürüyor. Öldüğü var- sayılan ve kahramanlaştınlan Albay Chabert, servetini, statüsünü, kısacası yaşamını yeniden ele geçirmeye kararlı bir biçimde Eylau'daki mezanndan çıkar. Chabert'in dul eşi Kontes Ferraud (Fanny Ardant) ikinci kez evlenmiş ve bu evlilikten iki cocuk sahibi olmuştur. Chabert'in dirilmesinden hiçbir çıkan olmadığı gibi, bu ona zarar verecektir. İlk yönetmenlik denemesi 'Albay Chabert' bir Balzac kJasiği de- ğil. 1823 yılında yayınlanan bu lcısa ro- manın coşkulu bir anlatımı, yaralayıcı bir ironisi var. Bu fılmde ilk yönetmenlik denemesini gerçekJeştiren Yves Angelo için 72 sayfalık bu yapıt, Balzac'ın üze- rinde durduğu konulan, özellikle de in- san ilişkilerinde paranm önemli bir un- sur olmasını keşfetmesi açısından bir başiangıç noktası olmuş. "Balzac bu yapıtı kariyerinin sonraki yıDarmda yazmış olsaydı çok daha iyi ola- bUirdi" diyen Angelo, fılmde Balzac'ın eksiklerini tamamîamaya çalışıyor. Sinemaya yönelmeden önce Ecole Nationale Louis Lumiere'de piyano öğ- renimi gören Angelo. 1983 yılına gelin- diğinde Bertrand Tavernier'nin 'Autour de Minuit' adlı fılminde baş kamera- mandı. 10 yıl boyunca aralannda "Tous les Matms du Monde-Dünyanm Tüm Sa- bahlan", "L'accompagnarrice-Eşlikçi Kız" ve "Gemünal" fılmlerirun de bulun- dufu 10 fılmde görüntü yönetmenliği yaptı. Angelo sinema konusundaki yete- neğini, geçmişindeki müzik eğitimine bağlıyor. Bunun, kamerayla çahşırken, herhangi bir teknik eğjtimden daha ya- rarh olduğunu belirtiyor ve "Müzik yalnızca müzik değfl. Sinemada sesier, ses efektleri var. Herbirinin bir enstriiman ol- masını istivorum. Hatta suskunluk bile ses evreninin bir parçasıdır. Suskunluğun kendi diB vardır" diyor. Ona göre. "ger- çeklik, canlanan bir düşün anlamıyla dengelenmiş". Başka deyişle Chabert bir hayalet. Bir savaş alanında ölen Albay Chabert mezanndan kalkar. sonra yine Yaşama tutkuyla bağb bir kadın Filmde Albay Chabert'in eski eşi Rose Chapotel'i Fanny Ardant can- landınyor. Başanlı bir oyunculuk ser- gileyen sanatçı. kendisiyle yapılan söy- leşide bu rolü çok sevdiğini belirtiyor: - Albay Chabert'in eski eşi Rose Cha- potel fîlmde, romanda anlatıldığından çok daha insancü bir karakter oiarak karşımıza çıkıyor... Evct. senaryoda bu karakter kitapta olduğundan daha farklı gös- terilmiş. tki ateş arasında kalan bir kadın o. Tam oiarak bir seçim de yapmış değil. Kocası Kont Ferrau tarafı- ndan terkedil- mek üzere. Cö- mert olmanın, lüks bir hayat sürmenin bedeli- Fanny Ardant 'Albay Chabert"de başroOeri Gerard Depardieu ve Fanny Ardant paylaşıyor. bir hıçe dönüşür. Napolyon dönemi son- rası, insanın sınıfını para belirlemektedir ve Chabert'in tek umudu da servetine yeniden sahip çıkmaktır. Angelo bu ta- rihsel aunosferi kadın erkek ilişkilerini ve taküklan topiumsal maskeleri irdele- mek için kullanıyor. Filmın başrol oyuncusu Gerard De- pardieu kendisiyle yapılan söyleşide, fılmle ilgili sorulan yanıtlıyor ve can- landırdığı karakteri yorumluyor: Canlandırdığınız Albay Chabert ka- rakteri hakkında neler düşünüyorsunuz? Chabert çok büyüleyici bir karakter! Türüne pek az rastlanan cinsten... Çok şey görmüş geçirmiş bir adam. Ve tüm görmüş geçirmiş adamlar gibi başı dert- ten kurtulmuyor. - Siz "Albay Chabert'ie ilk kez dört yıl önce, New York'ta Peter Weir'in "Yeşil Kart"ının çekimlerinde tamşmıştuuz... Genellıkle yazarlara eşlik etmekten çok hoşlanınm. Guitry'i ve Proust'uçöl- de okumuştum. Balzac'ı ise New York'- ta. Chabert'in, yeniden dünyaya gelen bu kadavrarun dramı. yaşam üzerine çok şey düşünmesi bence... Ölüm, duy- Yönetmen Yves Angelo gular, halk, para, bağımsızhk... Tüm bunlar beni bile bir fılm yapmak için ikna edecek derecede güçlü bir şekilde anlaühyor romanda. - Jean-Louis Iivi ve Jean Cosmos'a öneriyi siz götürdünüz sanınm. Yazan aşamasında senaryoya müdahale ettiniz Evet. Hep birlikte karakterleri derin- leştirdik. Özellikle Fanny Ardant'm can- landırdığı kişiliği Balzac'ın yarattığı- ndan çok daha insancıl bir hale getirdik. Benim rolüme gelince... Albay Chabert'i etrafa korku salan iğrenç bir adam oia- rak canlandırmak istemedim. Romanda da o, aslında masum bir adam oiarak yansıtıhyor. Benim için önemli olan onun geri gelmiş olması değil, nereden geldip... - Yönetmen oiarak neden Yves Ange- lo'yu sectiniz? Onunla ilk kez "Camille Claudel"in se- tinde karşılaştık. O filmde abcı yönetme- ni oiarak çabşıyordu. Sonra "Dünyanuı Tüm Sabahlan". ardından da "Gernıi- nal"dc görüntü yönetmeni oldu. Ben hep onun bir teknisyenden çok daha yetenekli olduğunu düşünüyor ve bunda ısrar ediyordum. Onunsa yönetmen ol- maya niyeti yoktu, varsa bile bunu dile getirmiyordu. Ama ben çok güçlü bir şe- kilde onun yönetmen olmak istediğini hissediyordum. Ona bu filmi çekmesini teklif ettim, o da kabul etti ve böylece çalışmalara başladık. ni ödeyemiyor çünkü aristokrat değil. Herhangi bir gruba bağlı değil, arkası- nda zor durumda kaldığında onu koruyacak bir aitesi de yok. Çok yalnız. Ben son dakikaya kadar hiç yılmadan savaşan insanlan seve- rim. Burada kaybetmek ya da kazan- mak değildir önemli olan. Önemli olan savaşmış olmaktır. Üstelik. hayatta her zaman kaybettiğimizi de iddia ede- biliriz. - Böylesine şiddetk savunduğunuz bu karakteri gerçekten çok mu seviyorsu- mız? Evet, o yaşam dolu bir kadın, ya- şamı delice bir tutkuyla seviyor. Tabii bir melek olduğunu kimse iddia ede- mez! Ancak çok kınlgan biri. Sonuçta o, kutsanmış bir kadın. Aslında lüks yaşamak onu çok da ilgilendirmiyor, gösterişe çok önem vermiyor. Tam bir mücadele kadını olan Rose yalnızca, sevdiği şeyler ve çocuklan için savaşı- yor. Chabert'in şantajını çiddiye alırsa çok şey kaybedeceğini hissediyor. O. kocasına ihanet eden bir kadın değil. Chabert ölmüş. Onun dönüşüyle diğeri de ölüyor. Bu inanılmaz bir vahşet! Benim öykü- de en çok sevdiğim ahlaki bir yargıya vanlmaması. Herşey ne tamamen si- yah ne de beyazdır. FELSEFE Y0LUM)A ARSLAN KAYNAHDAC Gazetecilik Konusunda Düşünceler Babıali Yokuşu uzun yıllar Türk gazetecilik ve yayıncı- lığının merkezi olmuştur. Hilmi Zrya Ülken, yokuşun bu niteliğiyle, Tanzimat'ın ilanı İçin kaleme alınan Gülhane Hattı'nın kenarına yazılmış bir not gibi meydana çıkıver- diğini söyler. (1) Devletin gücü Tanzimat'la saraydan Babıali'ye geçin- ce gazetecilik de hemen onun yanında belirmişti. Türk basın ve yayıncılığı etkinliğini o yıllardan günümüze ka- dar, Sirkeci ile Cağaloğlu arasındaki yokuşta ve onun yan sokaklarında sürdürdü. Son birkaç yıldw durumun değiştiği görülüyor. Gazetecilik ve yayıncılık eski yerin- den uzaklaşmaya başladı. Basın patronlarının elinde biriken anapara, buraları beğenmiyor artık. Bağcılar, Güneşli ya da Beyoğlu gibi semtlerde kendine daha ge- niş yerler arıyor. Türkiye'nin yıllarca susan sokağı, Tanzimat'tan sonra Babıali'de konuşur olmuştu. Kamuoyunun temelleri orada atılıyordu. Adı geçen sokak küçüktü ama, gün geçtikçe gücü arttı. Gazete, dergi ve makinede basılan kitap, yeni bir iletişim aracı oiarak her geçen gün sesini biraz daha fazla duyurmaktaydı. Yine Hilmi Ziya şöyle demektedir: "Babıali Yokuşu bütün sakatlıklan, eksikleri, bunalım- ları ve çaresizliğiyle önemli bir varlıktır. Bizim kavga- mız, cidalimizdir. Biz onun emeklemelerinden doğuyo- ruz." Gerçekten de düşünce yaşamı, tarihimizde uzun süre basının ayrılmaz parçası olmuştu. Düşünce, üniversite- den ve öteki okullardan daha çok basında yer alıyor, orada üretiliyor, oradan kaynaklanıyordu. Politik ve top- iumsal değişmelerimizde onun etkisi büyüktü. Eski gazete ve dergilerimizin, hatta kitaplarımızın tam bir içerik incelemesi, yazık ki bugüne kadar yapılama- mıştır. Bu büyük hazine, araştırmacılarını bekliyor. Ba- sın-yayın okullarımızın (iletişim fakültelerimizin), öteki fakülte ve kurumlarımızın bu alanda yapacağı çok şey var. Girişilmesi gereken ilk iş eski ve yeni bütün süreli yayınlarımızı içine alan bir kitaplığın kurulması olmalı- dır. Tarihimize bakarsak, gazete ve dergi etkinliğinin dü- şünürlerimizin çoğunu ilgilendirdiğini görürüz. Yazar ve düşünürlerimizin çoğu gazetelerden yetişmiştir. Dergi yayımlayan düşünürlerimizin sayısı az değildir. Gazete ve gazetecilik, düşünsel ve topiumsal bir olay oiarak incelenirse önemli bilgiler elde edilecektir. Hilmi Ziya Ülken'in bu alandaki düşüncelerinden birkaçını yu- karıya aktardım. Ülken, toplumbilimci ve düşünür oiarak bu alana her zaman ilgi duymuştur. Ayrıca, yayımladığı çeşitli dergilerle kültür hayatımızdaki etkisinin büyük ol- duğu görülmektedir. Basına önem veren bir başka düşünürümüz Ziya Gö- kalp'tir. Dergiler çıkarmış, Hakimiyeti Milliye, Yenigün, Cumhuriyet gibi gazetelerde yazı yazmıştır. Cumhuri- yefe 1924'te "Ç/na/"a/f/"genel başlığı altındayazıyordu. O yazılarında düşsel bir filozofla yaptığı konuşmalara yer vermiştir. Bir konuşmasında şu sözler geçer: "Ondokuzuncu yüzyılı karakterize eden şeyler uçak, diretnot, tank, otomobilvb. değildir. Ondokuzuncu yüzyıl bunlarsız da olabilirdi. Öteki uygarlık kurumlanmn ço- ğunu kaldırabiliriz. Ama maazallah gazetenin ortadan, kaldınldığını düşünelim, bütün uygarlık kurumları yerin- de dursa bile yalnız gazetenin yok olması bizi ondoku- zuncu yüzyıldan uzaklaştırır ve ortaçağa götürür." (2) Bu sözler yirminci yüzyıl için de doğrudur, diyor Gö- kalp ve soruyor: "Bir ülkede millet meclisi olsa, gazete olmasaomeclisneyeyarar?"Yanıtı şudur: "Hiçbirşeye yaramaz." Oldukça uzun olan yazıda hep gazete ve gazetecilik üzerinde durulmaktadır: "Kamuoyu ancak gazeteyle oluşur. Ulusal devlet ve vatan düşüncesi gazeteyle meydana gelir. Uluslararası kamuoyu da basından kaynaklanır. Gazetenin bir de eğitim görevi vardır. Basın bir bakıma okula benzer. Kitaplar bugün eskisi kadar okunmuyor. Gazeteler ise sevilerek ve sürekli okunuyor. Dolayısıyla bir ülkenin kalkınması için gazetelerden yararlanılmalıdır. Basın eleştiren, denetleyen, yanlışların düzeltilmesini sağlayan, çağdaş ilke ve ülküler koyan topiumsal bir ku- ruluştur. Bütün bunlar ona sorumluluk yükler. Bu so- rumlulukla hareket ederek en başta kendini denetleme- li, kutsal görevini yapıp yapmadığına dikkat etmelidir. Gazeteler ödevlerini gerçekten yaparlarsa uluslar ku- surlarından kurtulacak, ilerleyip gelişecektir." Ziya Gökalp bu düşünceleri Fransız filozofu Alfred Foulllee'den aldığını söylemektedir. Bizde ilk gazete 1831'de yayımlanmıştır. Uzun süre saygın bir kurum oiarak kendini kabul ettirdi. Sonra du- rum değişti, saygınlığını gittikçe yitirdi. Basının pek az bir bölümü saygınlığını koruyabildi. Malzeme, teknik ve başka olanaklar gelişirken içerik yozlaşıyordu. Doğru- luk, ahlak, eğitim, insan değerleri gibi kavramlar unutul- muştu. Ticari birer işletme olan gazeteler, ilan toplamak ve okursayısını artırmakiçin heryolabaşvurdular. Kamuo- yu, maksatlı, yapay haberlerle oluşturulmaya başlandı. Demokrasiden yararlanılarak demokrasiye zarar veril- di. Düşünürlerimizin, felsefecilerimizin bu iletişim orta- mını, her zamankinden daha dikkatle değerlendirip eleştirmeleri gerekiyor. (1) Hilmj Ziya Ülken, Şeyianla Konuşmalar, sayfa 31, Istan- buM942 (2) Ziya Gökalp, Makaleler IV, sayfa 91, Istanbul 1980. Ara Cüler'in albümü 'Eski Istanbul Anılan' Time' dergisine konu oldu Kültür Servisi - Ara Güler'- in 'Eski İstanbul Anıian' adlı albümü 'Time' dergisine konu oldu. Dergide yer alan 'Kaybol- makta Olan Bir Kenfin GÖlge- leri' başbklı yazıda. siyah- beyaz 189 tane İstanbul fo- toğrafından oluşan albümde, Güler'in şimdilerde yalnızca resimlerde kalan bir Istanbul için sevdiğinin yitip giden gü- zelliğini kutsayan bir adamın hüznünü ifade ettiği belirtili- yor. Yazıda Güler'in "Fotoğraf çektiğûn zaman, içimde his- settiğim dünyanuı fotoğrafuu çekiyonım" sözlenne yer veri- Ûyor. Sanatçının, kente canlılığını kazandıran insan- lar üzerinde dikkatini yoğun- laştırdığı belirtilerek "Tarihin gölgesinde, kadınlar ve erkek- ler yiyoriar, içiyorlar, evleni- AraGüler yorlar ve inanca sığınıyorlar" deniyor. Güler'in Ingilizce ve Türk- çe oiarak hazırlanan 19. fo- toğraf albümünün Amerika, Fransa ve Singapur'da da yayımlanmasının planlandığı belirtilen yazıda. "İyi bir fo- toğrafçının kamerası aracılığıyla, kayıp olan yeni- den bulunuyor" ifadesine yer veriliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle