Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18EKİM1994SAU
KULTUR
DERCILERDE GEZINTI: KONURERTOP
Ozanlar, şiirdergilerive resim sanatiOktay Rifat'ın tngiltere'de yayımla-
nan seçme şiirler kitabını değerlendiren
Prof. Peter Levi'ye ozanımız 'büyükyici,
çarpıcı" gelmiş. Onu kendi kuzenlerin-
den farksız buluyor, şiirleri için tam da
benim yaznuş olabiimeyi dilediğim tür-
den!' diyor. Ona göre bu şiirlerin 'mü-
kemmel bir tazeiiği, kendilerine özgü bir
güçkri'var...
"Yaslı gittiın şen geldim"
Oxford Üniversitesi profesörü, Oktay
Rifat'tn babası Samih Rifat'ın 'öznei,
süslü şiirler' yazdığını söylemiş. Şiirimi-
zin öznellikten ve sûsten kurtulması bir-
denbire olmaıruştır. Bu yolun aşılması-
nda 'Milli Edebiyat' akımının büyük
payı vardır. Samih Rifat'ın ömeğin bu
akımın etkisindeki "Yasü giftim şen gel-
dim" diye başlayan şiirini hala anımsa-
yanlar varsa hakkındaki öznellikle ve
sûsle ilgili yargıyı kabul etmeyeceklerdir.
'Khap-lık' dergisindeki çeviriye göre Ox-
fordlu profesör bir de TDK'nin ük baş-
kanı olan ozanın 'on birinci yüzyılda
yazılmış Türk dili rehberi'ni çevirip yayı-
mladığını söylemiş! Bu rehberin hangı
kitap ^olduğunu anlamak güç. Kaşgariı
Mahmut'un yapıtı akla gelebilir, ama
Samih Rifat bunu ne çevirdi, ne de yayı-
mladı!
Ahmet Muhip'in yazüarı
Ahmet Muhip'in çoğunluğu 1949-
1952 yıllannda Zafer gazetesinde çıkan
yazılan 500 sayfayı aşan bir kıtapta top-
landı. Fethi Naci, 'Adam Sanat'ta. "Ah-
met Muhip'in yazarüğının şairliği yanı-
nda çok sönük kaldığını gördüm" diyor.
Ozanın kitaba yazık ki alınmamış başka
yazılan da var. Ömeğin 'Aka Gfindüz'
yaası (Türk Dili, Şubat 1959) Fethi Na-
ci'nin yargısıru bu kadar kaü olmaktan
çıkarabiürdi. Kitaptaki baa dizgi yanlı-
şlannı Fethi Naci yaasında düzeltmiş.
Bir düzcltme de ben ekleyerek Şeyh Ga-
lip'in derin anlamlı ve olağanüstü güzel
beyitini anmış olayım:
Hoşca bak zatına kim zübde-i alemsin
sen
Merdum-i dide-i ekvan olan ademsin
sen
(Kitapta 'adem' yerine 'alem' sözcüğü yi-
nelenmiş. Beyitin anlamı şöyle: Kendine
hoşça bak ki alemin özüsün sen; varlı-
klann gözbebeği olan insansın sen).
Dıranas'ın düzeltilemeyecek yanlışı ise
siyasal seçimiyle ilgilidir. DP'nin gazete-
sinde 14 Mayıs'ı "Türk tarihinin en bü-
yük devrimi'" diye niteleyen ozana göre
iküdann değişmesiyle "vatandaşa haysi-
yeti iade edilmiştir." Dahası var. "Celal
Bayar, Atatürk'ün re onun yüce kişfliği-
rrin yeni bir olgunlaşma aşamasında de-
vamidır. Atatürk, devrimlerinin ancak
Celal Ba\ar'la de>am edeceğinin ve onda
tamamlanacağının en kesin ifade ve delili-
ni vermiştir." Soğuk savaş döneminde
ateş altına asker gönderilirken ozanın
değerlendirmesi çok daha şaşırtıcıdır.
"Genc bir Tevfik Fikret'in günümüzde
sağ olma-sı kabil olsaydı, onu şanlı alayın
başında, Kore'ye, gönüllü oiarak gider-
ken görürdük."
Ahmet Muhip'in kitabı için ayırdığı
yazılar şimdikinin üçte biri kadarmış.
Fethi Naci, "Doğrusu ben asıl o 80 yazıyı
merak edijorum. Ö\le sanıvorum ki btın-
lar şiirden, edebivaflan, yazarlardan söz
eden yazdardı" diyor. Anlaşılan değerli
eşi kitabı düzenlerken yalnız bu yazılara
yer verse ozana daha çok iyilik edecek-
miş!
Şiirdili ~
Memet Fuat'ın dergilerde öyküye pek
yer verilmediğine dikkat çekerek yayı-
nevlerini öykü dergisi çıkarmaya cağıran
yazılan etkisini göstereceğe benziyor.
Böylece edebiyat dünyamızın bir eksiği
giderilebilecek. Belki eleştiri için de böyîe
bir gelişme gerçekleşir. Şiire gelince, der-
alerimizde en geniş yeri o kaplıyor. Son
sayısıyla 5. yılına giren dolgun bir şiir
dergimiz de var. Okur sayısı 1000 kadar,
oradaki ozanlar şiırimizin ancak dar bir
alanını temsil ediyor ama olsun! Söz ko-
nusu şiir dergisi 'Sombahar'ın 5. yıl
sayısındaki özel bölûm 'Şiir Dergileri'.
Derginin yönetmeni ve 'Hoyrat Bir Ru-
hun Eksilme Tabloları' adlı şiir kitabının
sahibı Ortıan Kahyaoğlu uzunca bir
yazıyla "1980'lerden bugüne şiir dergi-
leri"ni konu edinmekte. 1980'lerin şiirini
önceki on yıldan zengin buluyor Kahya-
oğlu. 1970lerde beUi topiumsal kod-
lamalar, ortak sözcük ve söykyiş biçünie-
ri'nın yaygınlaştığına dikkat çekiyor.
Bırçoğu iki üç sayı yaşayabilen. ama ara-
lannda 'Yusufçuk', 'Broy' gibi uzun
ömürlüler de bulunan dergilerin görün-
düğü 1980 sonrasıyla ilgili oiarak Kah-
yaoğlu'nun beiirlediği özelliğin temeli
şiirdili.
"Dil açısından şiire özel bir hassasiyet-
le baknıak, dilsel özgürleşme, diie > önelik
kriterier, şiirin dile ilişkin üretim serüveni,
şiirin özel ve dilsel problemleri, farklı
dil..." gibi sözlerin sıralandığı yazıdan bu
döncm şiirinin dille hesaplaşmasının
önceki dönemden ne gibi farklılıklan ol-
duğunu çıkarrnak güç.
Dergideki şiirinde yazar düzyazının
olanaklanndan yararlanarak cinsel bir-
leşmeyi anlatıyor. "Atonal muziğin için-
den melodik cümleler aktı" derken ses
öğesinı nasıl algıladığını bir ucundan dile
getirdiği düşünülebılir. Ancak 'soğuk
duş diişkdi'. 'ıssız göze kazındı' cümlele-
nnden ilkınde Iı/ü' ünlüleriyle V ünsü-
zünün ikincisinde 's/z' ünsüzlerinin sıra-
lanışı ne kadar da kötü! Sık sık ilginç özel
sayılar düzenleyen şiir dergisi şiirdili gibi
önemli bir konu üzerinde 80 sonrasının
farklılıgını ele alarak geniş biçimde dur-
malı.
Ressamuı ölümü
"Bu Gece Pera'da" kitabıyla tanınan
Jale Sancak, 'Gösteri'deki öyküsünde,
ressam Hale Asafın son günlerini anlatı-
yor. Genç kadın, İkinci Dünya Savaşf-
nın eşiğinde Paris'te ağır hastadır. Mus-
sottra'yi yerin dibine batıran kitabından
sonra yayıncısının sırt çevirdiği İtalyan
yazan Amante. Türk ressamının son dö-
nemindeki sevgilisi. desteğidir. Sürgüne,
yoksulluğa, acıya karşı birbirlenne da-
yanırlar. Öleceğini öğrenen Hale, yanm
kalmış tablolannı tamamlamak için
canını dişıne takar. Hastane yatağında
düşüncesini saran anılar arasında ya-
şamı noktalanır.
Matisse, Raoul Dufy gibi çağdaşı us-
talarla ortak bırduyarİığı paylaşan Hale
Asafın Paris'teki dostlan arasında Fer-
nand Leger, Andre Lhote gibi ünlü res-
samlar bulunmaktadır.
Fransız resminden bir kesit
Hale Asafın yaşadığı çe\rede Bedri
Rahmi'den Nunıİlah Berk'e. Fıkret Mıı-
alla'dan Nejat Devrim'e. onlann Parisli
meslektaşlannın yapıtlanndan Abidin
Dino'dan Hakkı Ânlı'ya. Yüksd Aslan'-
dan Komet'e, resmimizin başka ustalan
da yaşadı.
Oluşan önemli bir sergi Sultanah-
met'teki tbrahim Paşa Sarayı'nda 30
ekime kadar açık. *Sanat Dünyamız' der-
gısının '20. Yüzyıl Fransız Resnû: Bir Ke-
sit' başlıklı özel sayısında da konuyla il-
gili önemli incelemeler ve çok sayıda
renkli basım var.
Çağdaş Fransız resmi, bu zengin kay-
nak bizim resim sanatımız gibi edebi-
yatımızı da beslemiştir.
Matisse, Raoul Dufy gibi ustalann
yapıtlannda yansıyan yaşama sevinci
bizde 40 kuşağının da gözde temalan-
ndandır. Picasso'dan Fernand Leger'ye
kadar farklı anlatımlara konu olan
küçük adamın yaşamı. ezılişi, direnişi,
bizim edebiyatımızda da geniş ölçüde iş-
lenmiştir. Gerçeğin yanında gerçeküstü-
nü yansıtan, bilincin yanında bilinçaltını
deşen edebiyatımız üzerinde çağdaş
Fransız resminin etkisi az değildir. *Sa-
nat Dünjamız'ın özel sayısı Oktay Ri-
fat'tan fihan Berk'e. Metin Eloğlu'dan
Cemal Süreya'ya pek çok adı düşündü-
recektir okurlara.
Para ve statü peşinde koşan hayalet
Yves Angelo,Balzac'ın öyküsünden sinemaya uyarlanan "Albay Chabert"de Napolyon dönemi sonrası kadın erkek ilişkilerini irdeliyor
Kültür Servisi - Honore de Balzac'ın
bir öyküsünden sinemaya aktanlan, yö-
netmenliğini Yves Angelo'nun üstlendiği
'Le Colonel Chabert-Albay Chabert"
adlı fılm, Prusya'mn doğusunda, cesetle-
rin yağmalanıp çukurlara dolduruldu-
ğu, son derece kanlı bir Napolyon sa-
vaşıyla başlıyor.
Başrollerini Gerard Depardieu ile
Fanny Ardant'm oynadığı fılm, açık ha-
vada başlamasına karşın, savaş alanın-
dan toplumdaki psikolojik savaşa geçe-
rek. iç mekanlarda sürüyor. Öldüğü var-
sayılan ve kahramanlaştınlan Albay
Chabert, servetini, statüsünü, kısacası
yaşamını yeniden ele geçirmeye kararlı
bir biçimde Eylau'daki mezanndan
çıkar. Chabert'in dul eşi Kontes Ferraud
(Fanny Ardant) ikinci kez evlenmiş ve
bu evlilikten iki cocuk sahibi olmuştur.
Chabert'in dirilmesinden hiçbir çıkan
olmadığı gibi, bu ona zarar verecektir.
İlk yönetmenlik denemesi
'Albay Chabert' bir Balzac kJasiği de-
ğil. 1823 yılında yayınlanan bu lcısa ro-
manın coşkulu bir anlatımı, yaralayıcı
bir ironisi var. Bu fılmde ilk yönetmenlik
denemesini gerçekJeştiren Yves Angelo
için 72 sayfalık bu yapıt, Balzac'ın üze-
rinde durduğu konulan, özellikle de in-
san ilişkilerinde paranm önemli bir un-
sur olmasını keşfetmesi açısından bir
başiangıç noktası olmuş.
"Balzac bu yapıtı kariyerinin sonraki
yıDarmda yazmış olsaydı çok daha iyi ola-
bUirdi" diyen Angelo, fılmde Balzac'ın
eksiklerini tamamîamaya çalışıyor.
Sinemaya yönelmeden önce Ecole
Nationale Louis Lumiere'de piyano öğ-
renimi gören Angelo. 1983 yılına gelin-
diğinde Bertrand Tavernier'nin 'Autour
de Minuit' adlı fılminde baş kamera-
mandı. 10 yıl boyunca aralannda "Tous
les Matms du Monde-Dünyanm Tüm Sa-
bahlan", "L'accompagnarrice-Eşlikçi
Kız" ve "Gemünal" fılmlerirun de bulun-
dufu 10 fılmde görüntü yönetmenliği
yaptı. Angelo sinema konusundaki yete-
neğini, geçmişindeki müzik eğitimine
bağlıyor. Bunun, kamerayla çahşırken,
herhangi bir teknik eğjtimden daha ya-
rarh olduğunu belirtiyor ve "Müzik
yalnızca müzik değfl. Sinemada sesier, ses
efektleri var. Herbirinin bir enstriiman ol-
masını istivorum. Hatta suskunluk bile
ses evreninin bir parçasıdır. Suskunluğun
kendi diB vardır" diyor. Ona göre. "ger-
çeklik, canlanan bir düşün anlamıyla
dengelenmiş". Başka deyişle Chabert bir
hayalet. Bir savaş alanında ölen Albay
Chabert mezanndan kalkar. sonra yine
Yaşama tutkuyla
bağb bir kadın
Filmde Albay Chabert'in eski eşi
Rose Chapotel'i Fanny Ardant can-
landınyor. Başanlı bir oyunculuk ser-
gileyen sanatçı. kendisiyle yapılan söy-
leşide bu rolü çok sevdiğini belirtiyor:
- Albay Chabert'in eski eşi Rose Cha-
potel fîlmde, romanda anlatıldığından
çok daha insancü bir karakter oiarak
karşımıza çıkıyor...
Evct. senaryoda bu karakter kitapta
olduğundan
daha farklı gös-
terilmiş. tki ateş
arasında kalan
bir kadın o. Tam
oiarak bir seçim
de yapmış değil.
Kocası Kont
Ferrau tarafı-
ndan terkedil-
mek üzere. Cö-
mert olmanın,
lüks bir hayat
sürmenin bedeli- Fanny Ardant
'Albay Chabert"de başroOeri Gerard Depardieu ve Fanny Ardant paylaşıyor.
bir hıçe dönüşür. Napolyon dönemi son-
rası, insanın sınıfını para belirlemektedir
ve Chabert'in tek umudu da servetine
yeniden sahip çıkmaktır. Angelo bu ta-
rihsel aunosferi kadın erkek ilişkilerini
ve taküklan topiumsal maskeleri irdele-
mek için kullanıyor.
Filmın başrol oyuncusu Gerard De-
pardieu kendisiyle yapılan söyleşide,
fılmle ilgili sorulan yanıtlıyor ve can-
landırdığı karakteri yorumluyor:
Canlandırdığınız Albay Chabert ka-
rakteri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Chabert çok büyüleyici bir karakter!
Türüne pek az rastlanan cinsten... Çok
şey görmüş geçirmiş bir adam. Ve tüm
görmüş geçirmiş adamlar gibi başı dert-
ten kurtulmuyor.
- Siz "Albay Chabert'ie ilk kez dört yıl
önce, New York'ta Peter Weir'in "Yeşil
Kart"ının çekimlerinde tamşmıştuuz...
Genellıkle yazarlara eşlik etmekten
çok hoşlanınm. Guitry'i ve Proust'uçöl-
de okumuştum. Balzac'ı ise New York'-
ta. Chabert'in, yeniden dünyaya gelen
bu kadavrarun dramı. yaşam üzerine
çok şey düşünmesi bence... Ölüm, duy-
Yönetmen Yves Angelo
gular, halk, para, bağımsızhk... Tüm
bunlar beni bile bir fılm yapmak için
ikna edecek derecede güçlü bir şekilde
anlaühyor romanda.
- Jean-Louis Iivi ve Jean Cosmos'a
öneriyi siz götürdünüz sanınm. Yazan
aşamasında senaryoya müdahale ettiniz
Evet. Hep birlikte karakterleri derin-
leştirdik. Özellikle Fanny Ardant'm can-
landırdığı kişiliği Balzac'ın yarattığı-
ndan çok daha insancıl bir hale getirdik.
Benim rolüme gelince... Albay Chabert'i
etrafa korku salan iğrenç bir adam oia-
rak canlandırmak istemedim. Romanda
da o, aslında masum bir adam oiarak
yansıtıhyor. Benim için önemli olan
onun geri gelmiş olması değil, nereden
geldip...
- Yönetmen oiarak neden Yves Ange-
lo'yu sectiniz?
Onunla ilk kez "Camille Claudel"in se-
tinde karşılaştık. O filmde abcı yönetme-
ni oiarak çabşıyordu. Sonra "Dünyanuı
Tüm Sabahlan". ardından da "Gernıi-
nal"dc görüntü yönetmeni oldu. Ben
hep onun bir teknisyenden çok daha
yetenekli olduğunu düşünüyor ve bunda
ısrar ediyordum. Onunsa yönetmen ol-
maya niyeti yoktu, varsa bile bunu dile
getirmiyordu. Ama ben çok güçlü bir şe-
kilde onun yönetmen olmak istediğini
hissediyordum. Ona bu filmi çekmesini
teklif ettim, o da kabul etti ve böylece
çalışmalara başladık.
ni ödeyemiyor çünkü aristokrat değil.
Herhangi bir gruba bağlı değil, arkası-
nda zor durumda kaldığında onu
koruyacak bir aitesi de yok.
Çok yalnız. Ben son dakikaya kadar
hiç yılmadan savaşan insanlan seve-
rim. Burada kaybetmek ya da kazan-
mak değildir önemli olan. Önemli olan
savaşmış olmaktır. Üstelik. hayatta
her zaman kaybettiğimizi de iddia ede-
biliriz.
- Böylesine şiddetk savunduğunuz bu
karakteri gerçekten çok mu seviyorsu-
mız?
Evet, o yaşam dolu bir kadın, ya-
şamı delice bir tutkuyla seviyor. Tabii
bir melek olduğunu kimse iddia ede-
mez! Ancak çok kınlgan biri. Sonuçta
o, kutsanmış bir kadın. Aslında lüks
yaşamak onu çok da ilgilendirmiyor,
gösterişe çok önem vermiyor. Tam bir
mücadele kadını olan Rose yalnızca,
sevdiği şeyler ve çocuklan için savaşı-
yor. Chabert'in şantajını çiddiye alırsa
çok şey kaybedeceğini hissediyor. O.
kocasına ihanet eden bir kadın değil.
Chabert ölmüş.
Onun dönüşüyle diğeri de ölüyor.
Bu inanılmaz bir vahşet! Benim öykü-
de en çok sevdiğim ahlaki bir yargıya
vanlmaması. Herşey ne tamamen si-
yah ne de beyazdır.
FELSEFE Y0LUM)A
ARSLAN KAYNAHDAC
Gazetecilik Konusunda
Düşünceler
Babıali Yokuşu uzun yıllar Türk gazetecilik ve yayıncı-
lığının merkezi olmuştur. Hilmi Zrya Ülken, yokuşun bu
niteliğiyle, Tanzimat'ın ilanı İçin kaleme alınan Gülhane
Hattı'nın kenarına yazılmış bir not gibi meydana çıkıver-
diğini söyler. (1)
Devletin gücü Tanzimat'la saraydan Babıali'ye geçin-
ce gazetecilik de hemen onun yanında belirmişti. Türk
basın ve yayıncılığı etkinliğini o yıllardan günümüze ka-
dar, Sirkeci ile Cağaloğlu arasındaki yokuşta ve onun
yan sokaklarında sürdürdü. Son birkaç yıldw durumun
değiştiği görülüyor. Gazetecilik ve yayıncılık eski yerin-
den uzaklaşmaya başladı. Basın patronlarının elinde
biriken anapara, buraları beğenmiyor artık. Bağcılar,
Güneşli ya da Beyoğlu gibi semtlerde kendine daha ge-
niş yerler arıyor.
Türkiye'nin yıllarca susan sokağı, Tanzimat'tan sonra
Babıali'de konuşur olmuştu. Kamuoyunun temelleri
orada atılıyordu. Adı geçen sokak küçüktü ama, gün
geçtikçe gücü arttı. Gazete, dergi ve makinede basılan
kitap, yeni bir iletişim aracı oiarak her geçen gün sesini
biraz daha fazla duyurmaktaydı.
Yine Hilmi Ziya şöyle demektedir:
"Babıali Yokuşu bütün sakatlıklan, eksikleri, bunalım-
ları ve çaresizliğiyle önemli bir varlıktır. Bizim kavga-
mız, cidalimizdir. Biz onun emeklemelerinden doğuyo-
ruz."
Gerçekten de düşünce yaşamı, tarihimizde uzun süre
basının ayrılmaz parçası olmuştu. Düşünce, üniversite-
den ve öteki okullardan daha çok basında yer alıyor,
orada üretiliyor, oradan kaynaklanıyordu. Politik ve top-
iumsal değişmelerimizde onun etkisi büyüktü.
Eski gazete ve dergilerimizin, hatta kitaplarımızın tam
bir içerik incelemesi, yazık ki bugüne kadar yapılama-
mıştır. Bu büyük hazine, araştırmacılarını bekliyor. Ba-
sın-yayın okullarımızın (iletişim fakültelerimizin), öteki
fakülte ve kurumlarımızın bu alanda yapacağı çok şey
var. Girişilmesi gereken ilk iş eski ve yeni bütün süreli
yayınlarımızı içine alan bir kitaplığın kurulması olmalı-
dır.
Tarihimize bakarsak, gazete ve dergi etkinliğinin dü-
şünürlerimizin çoğunu ilgilendirdiğini görürüz. Yazar ve
düşünürlerimizin çoğu gazetelerden yetişmiştir. Dergi
yayımlayan düşünürlerimizin sayısı az değildir.
Gazete ve gazetecilik, düşünsel ve topiumsal bir olay
oiarak incelenirse önemli bilgiler elde edilecektir. Hilmi
Ziya Ülken'in bu alandaki düşüncelerinden birkaçını yu-
karıya aktardım. Ülken, toplumbilimci ve düşünür oiarak
bu alana her zaman ilgi duymuştur. Ayrıca, yayımladığı
çeşitli dergilerle kültür hayatımızdaki etkisinin büyük ol-
duğu görülmektedir.
Basına önem veren bir başka düşünürümüz Ziya Gö-
kalp'tir. Dergiler çıkarmış, Hakimiyeti Milliye, Yenigün,
Cumhuriyet gibi gazetelerde yazı yazmıştır. Cumhuri-
yefe 1924'te "Ç/na/"a/f/"genel başlığı altındayazıyordu.
O yazılarında düşsel bir filozofla yaptığı konuşmalara
yer vermiştir. Bir konuşmasında şu sözler geçer:
"Ondokuzuncu yüzyılı karakterize eden şeyler uçak,
diretnot, tank, otomobilvb. değildir. Ondokuzuncu yüzyıl
bunlarsız da olabilirdi. Öteki uygarlık kurumlanmn ço-
ğunu kaldırabiliriz. Ama maazallah gazetenin ortadan,
kaldınldığını düşünelim, bütün uygarlık kurumları yerin-
de dursa bile yalnız gazetenin yok olması bizi ondoku-
zuncu yüzyıldan uzaklaştırır ve ortaçağa götürür." (2)
Bu sözler yirminci yüzyıl için de doğrudur, diyor Gö-
kalp ve soruyor: "Bir ülkede millet meclisi olsa, gazete
olmasaomeclisneyeyarar?"Yanıtı şudur: "Hiçbirşeye
yaramaz."
Oldukça uzun olan yazıda hep gazete ve gazetecilik
üzerinde durulmaktadır:
"Kamuoyu ancak gazeteyle oluşur. Ulusal devlet ve
vatan düşüncesi gazeteyle meydana gelir. Uluslararası
kamuoyu da basından kaynaklanır. Gazetenin bir de
eğitim görevi vardır. Basın bir bakıma okula benzer.
Kitaplar bugün eskisi kadar okunmuyor. Gazeteler ise
sevilerek ve sürekli okunuyor. Dolayısıyla bir ülkenin
kalkınması için gazetelerden yararlanılmalıdır.
Basın eleştiren, denetleyen, yanlışların düzeltilmesini
sağlayan, çağdaş ilke ve ülküler koyan topiumsal bir ku-
ruluştur. Bütün bunlar ona sorumluluk yükler. Bu so-
rumlulukla hareket ederek en başta kendini denetleme-
li, kutsal görevini yapıp yapmadığına dikkat etmelidir.
Gazeteler ödevlerini gerçekten yaparlarsa uluslar ku-
surlarından kurtulacak, ilerleyip gelişecektir."
Ziya Gökalp bu düşünceleri Fransız filozofu Alfred
Foulllee'den aldığını söylemektedir.
Bizde ilk gazete 1831'de yayımlanmıştır. Uzun süre
saygın bir kurum oiarak kendini kabul ettirdi. Sonra du-
rum değişti, saygınlığını gittikçe yitirdi. Basının pek az
bir bölümü saygınlığını koruyabildi. Malzeme, teknik ve
başka olanaklar gelişirken içerik yozlaşıyordu. Doğru-
luk, ahlak, eğitim, insan değerleri gibi kavramlar unutul-
muştu.
Ticari birer işletme olan gazeteler, ilan toplamak ve
okursayısını artırmakiçin heryolabaşvurdular. Kamuo-
yu, maksatlı, yapay haberlerle oluşturulmaya başlandı.
Demokrasiden yararlanılarak demokrasiye zarar veril-
di.
Düşünürlerimizin, felsefecilerimizin bu iletişim orta-
mını, her zamankinden daha dikkatle değerlendirip
eleştirmeleri gerekiyor.
(1) Hilmj Ziya Ülken, Şeyianla Konuşmalar, sayfa 31, Istan-
buM942
(2) Ziya Gökalp, Makaleler IV, sayfa 91, Istanbul 1980.
Ara Cüler'in albümü
'Eski Istanbul Anılan'
Time' dergisine konu oldu
Kültür Servisi - Ara Güler'-
in 'Eski İstanbul Anıian' adlı
albümü 'Time' dergisine
konu oldu.
Dergide yer alan 'Kaybol-
makta Olan Bir Kenfin GÖlge-
leri' başbklı yazıda. siyah-
beyaz 189 tane İstanbul fo-
toğrafından oluşan albümde,
Güler'in şimdilerde yalnızca
resimlerde kalan bir Istanbul
için sevdiğinin yitip giden gü-
zelliğini kutsayan bir adamın
hüznünü ifade ettiği belirtili-
yor.
Yazıda Güler'in "Fotoğraf
çektiğûn zaman, içimde his-
settiğim dünyanuı fotoğrafuu
çekiyonım" sözlenne yer veri-
Ûyor. Sanatçının, kente
canlılığını kazandıran insan-
lar üzerinde dikkatini yoğun-
laştırdığı belirtilerek "Tarihin
gölgesinde, kadınlar ve erkek-
ler yiyoriar, içiyorlar, evleni-
AraGüler
yorlar ve inanca sığınıyorlar"
deniyor.
Güler'in Ingilizce ve Türk-
çe oiarak hazırlanan 19. fo-
toğraf albümünün Amerika,
Fransa ve Singapur'da da
yayımlanmasının planlandığı
belirtilen yazıda. "İyi bir fo-
toğrafçının kamerası
aracılığıyla, kayıp olan yeni-
den bulunuyor" ifadesine yer
veriliyor.