Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 EKİM1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Yapıtlannı İstanbul'da sergilemeye başlayan Alman sanatçı Thomas von der Mühlen:
Heykelin titreşiıııiyleyaşamalıyım
GAMZEVARIM
"Hassas dengeler, duyarb noktalar, göze alı-
nan riskJer." Alman sanatçı Tbomas Von der
Mühlen'in 5 ekimden itibaren Galeri Baraz'da
sergüenmeye başlanan tahta heykellerinin ijk
bakışta çağnşürdıklan, bu sözcüklerle özetlene-
bilir.
Thomas von der Mühlen'in 'oyun bahçesi'-
ndeyiz. Daha doğrusu o, yapıtlannın arasında
kendini bir 'oyun babçesinde' hissediyor. Düz bir
tahta zemin ya da belli belirsiz bir oyuk üzerine
iğreti, düştö düşecek gibi' yerleştirilrniş çelik kü-
reler... En küçük bir dokunuşta.bütün sistem
bozulabüir. 'Çok güvenli pozisyonları' yarat-
mak, ona göre sı-
radan bir edim
Tahta, doğayı
temsil ediyor. Çe-
lik, doğada bulun-
ması kolay olma-
yan bir maddc
'Çok yetkin' bir
nesne olan çehk
küre ıse ınsanın.
zekanın, endüstn-
sinin simgesi. Sa-
natçı heykellenn-
de doğa ile insan
endüstri, zek.
arasındaki hass;
dengelen vurgulu-
yor. Birbirinden
bütünüyle farkb
bu iki malzemeyi
kullanarak farkh
iki dünyayı, doğa ile insan yaşamıru anlati) or.
Dünyanın gjderek kirlendiğıni anımsatan
Von der Mühlen, doğa ile insan arasındaki den-
genin giderek bozulduğunu belirtiyor. Doğaya
iyi bakmıyoruz. Anlamsız bir biçimde denizlere,
çevreye zarar veriyoruz. Ama sanatçı, ona ne
denli zarar verirsek verelim, sonunda doğanın
kazanacağına inanıyor.
Doğanın dışındaki esın kaynaklan mitoloji,
özyaşamı ve genel olarak yaşamın kendisi. Ona
göre, sanatçı olmak yaratma konusunda sınırsız
bir özgürlüğe sahip olmak demek. Yapıtlan-
ndan hoşlanıp hoşlanmamaksa izleyenlere
kalrruş.
1959 Solingen doğumlu Thomas von der
Mühlen, genç yaşta şirket sahibi olmuş. Ancak o
ekonomik sistemin. işlemekte olan düzenin ıçın-
de bunalmış ve yaşamında köktenci değişiklik-
ler yapma gereği duymuş. Aslında ailesinde sa-
natçı olmak pek abşılmış bir şey değilmiş. Mü-
hendis olmak, teknik bir işle uğraşmak anne ve
Tahtayı çok sıcak malzeme olarak gören Von der Mühlen, Fethiye'de külfür şenliğine katılacak
babasının gözünde daha değerliymış. "Annem
ve babam doğru dürüsf bir şeyler yapmam ge-
rektiğini söylüyorlardı. Doğru dürüstlük kavram-
lan çok sabitti" diyor.
Yıllar boyu ailesinin kurallanna göre yaşadı-
ktan sonra. o ekonomik sistemin içinde giderek
çocuksuluğunu yitırmeve başladığını fark etmiş
"Çocukların dünyaya bakışı çok yalm ve do-
laysız. Yetişkinlerin dünyasında ise her şeyin dik-
katli bir biçimde düşünülmesi gerekiyor. Satır
aralannı okumak zorundasıntz. Ben çocukluğum-
dan kalan bazı şeyleri hala koruduğum için çok
mutluyum" diyor.
Yaşam biçimini 1 -2 yıllık bir süre içinde bütü-
nüyle değiştirmiş. Şirketini kapatmış, evini
satmış. Çok büyük bir eve, 2 yılda bir arabasını
yenilemeye gereksinimi olmadığını düşünüyor.
Şimdi pahab bir araba kullanmaktan çok daha
heyecan verid şeyler yapıyor. Heykelleriyle ba-
zen de resimle uğraşıyor ve gitar çalıyor.
O sistemin tutsağı olmamasına karşın, uyması
gereken toplum kurallan var. Vergi, ev kirası
ödemek gibi... En alt düzeyde de olsa toplumsal
yaşama katılmalı. "Bazı insanlar yalnızca ek-
mek, su vc güneşe gereksinim duyduklannı söy-
lerler. Ben böyle değilim" diyor.
Tahtaya hep ilgi duymuş
Tahtaya yakınhğmın bir nedeni de peyzaj mi-
mari eğitimi görmüş olması. Yine de ağaçlann
tahnp edilmesme karşı. Dedesi de tahtadan hey-
keller yaparmış. Bu nedenleçocukluğundan beri
'çok sıcak bir malzeme' olarak gördüğü tahtaya
hep ılgi duymuş. Ancak dedesi, İkıncı Dünya
Savaşı sırasında heykellerinin çoğunun tahrip
olması nedeniyle esin kaynağını yitirdiğinden,
sanatını ona öğretmeyi reddetmiş.
Riske girmekten hoşlanıyor. Zaten yaşamın
kendisi de başlı başına bir risk değil mi? İstan-
bul'da sergi açmak da bir risk. Torunlan oldu-
ğunda, onlara bu sergıden söz edecek. "Başa-
nsızlik riskioe karşın buou yaptmı, korkmadım"
diyecek. Yaşamı ile sanatı özdeş. Bir sanatçının
yaptığı her şeyin, yaşamırun da sanatın bir par-
çası olduğunu düşünüyor. Ele aldığı konular.
özyaşamıyia paralellik içinde. Bunun aksi dü-
şünülemez. "HeykeUerimin yarattığı titreşünde
yaşayıp kendimi ifade etmeliyim" diyor.
Von der Mühlen, bın Almanya'da Bavyera'-
da bir çıftlik evinde, diğeri Türkiye'de Mar-
mans'te, iki ayn yaşam sürüyor. Türkiye'ye ve
Türklere çok yakın olduğunu. ancak yine de
Türkiye'de kendini konuk gibi hissettiğini ve ko-
nuk gibi davrandığını söylüyor. İstanbul'da baş-
ka sergiler de açmayı umuyor. Son iki yıldır yo-
ğun bir biçimde heykel üzerine çabşan sanatçı.
ülkesinde iki kişise! sergi açmış, bir de karma
sergiye katılmış.
15-22 ekım tarihleri arasında, İngiliz ve Türk
sanatçılarla birlikte Fethiye-Ocakköy tatil kö-
yünde düzenlenecek. uluslararası bir kültür şen-
İiğine katılacak. Bu etkınlığe Türkiye'den İsmet
Doğan ve Server Demirtaş kaülıyor. Von der
Mühlen, 1-31 kasım tarihlen arasında da Anka-
ra'da Friedrich Nauman Vakfı Sergi Salonu'-
nda heykellerini sergileyecek.
Cannes Film Festivali'nde yönetmenine Jüri Özel Ödülü kazandıran 'Kraliçe Margot' gösterime girdi
Kültür Servisi - Patrice Chereaunun
gösterime gınneden ılgi odağı haline
gelen. , fılmi " M ( t Margot"
Altünizade Capıtol, Etiler Akmerkez,
Teşvikiye AFM, Beyoğlu Beyoğlu ve
Ankara Kayaklıdere sınemalannda
Türk seyircisiyle buluştu. Film. geçti-
ğimiz Uluslararası Cannes Film Festiva-
li'nde Patrice Chereau'ya Jün Özel
Ödülü, Virna üsi'ye ise En îyi Kadın
Oyuncu odülünü kazandırmıştı. Konu
aldığı tarihi dönem kadar kadrosuyla da
dikkati çeken film. Fransız smemasının
en parlak yıldızlannı bıraraya topluyor
Kraliçe Margot'yu Isabelk Adjani.
kocası Henri de Navarreı Dankl Auteuü.
kardeşi. yan deli krab 9. Charles'ı Jean-
Hugues Anglade, aşığı La Moie'u ıse
Vincent Perez canlandınyor. "Kraliçe
Margot", her şeyden önce bir ailenin öy-
küsü. 16. yüzyıl Fransası'nda yaşayan
kraliyet ailesinin... Patrice Chereau'nun
son fılmi; acı, dehşet, şiddet ve kan dolu
Krabn kısaca 'Margot' diye çağınlan
kızkardeşi katolik Marguerite ile kaba
saba birprotestan olan Navarre'b Henri
zorla evlendirilirler. Din savaşlan ile
bölünmüş Fransa'yı birleştirmek ıçın
yapüan polıtık bir evlibktir bu. Margot'-
nun onu çok seven üç erkek kardeşi
vardır: Kral 9.Charles, Anjou ve Alençon.
Ailenin başı, Medici'h Catherine'dir.
Kraldan çok onun sözü geçer. O, oğul-
lanndan Anjou'nun kral olmasıru
istemektedir ve bunun için her yola
başvurur. Hep siyahlara büriinmüş ve
hayat boyu matemde olan Catherine'-
den gizli hiçbir şey olamaz Louvre
Sarayı'nda.
Notre-Dame'daki düğünden tam altı
gün sonra Saint Bartholomew Günü
katliamı meydana gelir. AJü bin kişi
Paris caddelerinde. yataklannda, hatta
Louvre Sarayı'nın ortasında boğazlan
kesilerek katledilir.
Film; Margot'nun, kral kızı, kral
kardeşi ve kral eşi olarak gabplerin safını
bırakarak ezilenlerin safına geçen bir
kadının öyküsü. Bu kadın, hayatına
giren iki erkek sayesinde bastınlmış
inançlan, adaletsizbği ve nefreti öğrenir
Kral 4.Henri olacak Henri ile Margot
için hayatını veren bir protestan, La
Mole. Film aynca Rönesans pıizması
içinde günümüz tarihini göstermeyi de
amaçbyor. Senaryoyu yazarken. Daniele
Tbompson. "hala din savaşlannın sürdfi-
ğü, Avrupa'nın ortasında iki komşu
halkın birbirini kaöedebildiği. gfinümuz
denikn çirkin bir dönetni de raasaya
yatmnış". Filmin yönetmeni Patnce
Chereau, en çok Margot karakterini ya-
raürken zorlanmış. Bu karakterin
romanda tam anlamıyla var obnadığını,
diğerleriyle olan üişkileriyle anlatıldığını
belirtiyor. Oyunculukta riskten hoş-
landığını dile getiriyor Chereau ve her
şeyi kontrol altında tutmak isteyen Isa-
belle Adjani'nin buna abşmasının
zaman aldığını ekliyor: "Ona bunu söyte-
medim. Çünkü. bir şeyi bir insana anlaya-
cağından emin olana kadar söyle-
memek gerekiyor. Zaman içinde
kendisi anladı zaten, her gün daha
iyiye gitti. Isabeüe'de tanı-
mlanamayan, çıplak gözle
görükjneyen bir şey var. Onu an-
cak kamera yakalayabiliyor."
Fümde üç öneinli karakten
canlandıran IsabeUe Adjani,
Daniel Auteuil ve Vincent Perez,
Fransız Studio dergisinin
sorulannı yanıtbyorlar:
- Senaryoyu ilk okuduğunuzda.
roUerinizle ilgili ilk izlenünleriniz
neydi?
Aşk, acı ve dehşet
Kraliçe Margot (Isabeüa Adjani) aşığı La Mole (Vincent Perez) ile
(üstte). Yönetroen Patrice Chereau (yanda).
ISABELLE ADJANİ: Kraliçe Mar-
got, bütün bir aileyi taşıyan bir karakter,
fıbn ise bir klanın öyküsü. Bu klanın bir
parçası obnak beni hemen etkiledi.
Birileriyle birlikte olabileceğim bir grup
fibnınde rol almaktan çok mutluyum.
Birlikte olmak. yan yana ya da karşı
karşıya, ama birlikte.
DANİEL AUTEUİL: Fransız sine-
masında benzerine az rastlanan, katı-
lmak için bir an bile düşünmeyeceğiniz
türden bir projeydi. En önemlisi bu.
Sonra, burada öylesine yetenekler bir
araya gebnişti ki, Isabelle'in dediği gibi,
bu klanın parçası olmak heyecan
vericıydı. Kendi karakterime gelince,
FV. Henri gibi tanınmış, neredeyse efsa-
nevi, üzerinde bir çok fıkir üretilmiş
birini canlandırmak... Bu tarihi kahra-
manı film kahramanına çevirirken, son-
suz bir özgürlüğümüz vardı. Az bilgı
var, demek kı hayal kurabüiriz...
VİNCENT PEREZ: Benim için biraz
farkb, ben Patrice'in öğrencisi olmuş-
tum, onun ailesinden sayalınm. İşin
komik yanı, benim konservatuvan
bırakıp Nanterre (Patnce Cherreau'nun
okuluj'e yazılmamın nedeni, bana
sürekli verilen *jön' rollerinden sıkılmış
olmamdı. Başka tür roller oynamak isti-
yordum.
Patnce bana senaryoyu verdiğinde,
gördüm ki, yine jön rolü dört nala geli-
yor. Ama biliyordum ki. Patrice'le bu rol
çok farkb olacaktı; gerçekten de şimdiye
kadar yaptığımız tüm çahşmalann bir
sentezi gibi oldu. Üstelik Isabelle ve di-
ğer oyuncular da olunca. bu insanın
belki de hayatmda bir kez karşısma çı-
kacak bir projeydi.
- Çabşmalar başladığında, Chereau
size prensiplenra beürtti mi ya da sizden
neler beklediğini anlattı mı?
ISABELLE ADJANİ: Aksine, bize
adeta şaşırtıcı bir özgürlük tanıdı. Ne
okumalar sırasında. ne provalar sırası-
nda hiçbir dırektif vennedı.
VİNCENT PEREZ: Beni en çok şası-
rtan şuydu: Sankı Patrice de karakterleri
bizimle bırbkte keşfediyordu. Demek
ıstediğim, ancak oyuncuyla karakter
karşılaşüğında ortaya çıİcan büyüyü
bekledi
- Hepinizin oyunculuk biçemi farklı.
Kolayca bir ortak payda bulabüdiniz mi?
DANİEL AITEUIL: Ben, bir tek o> -
nama şekü olduğuna inanıyorum, bence
birbirimızden o kadar da farklı değiüz.
ISABELLE ADJANİ: Ortak pay-
damız, Patnce'in bizimle çabşma arzu-
suydu. Patrice kendisi için yaratılmamış
aktörlerle yapamazdı. Daniel ve ben
onunla ilk kez çabşıyorduk, ama
hepimiz onun için yaratılmışük, onun
mrafından yaratıbnış olmasak da.
- Canlandırdığmız karakterlere bü-
rünmenizin fazla hızlı oMuğu hissine
kapddınız mı?
DANİEL AUTEUİL: Hızlı ol-
mabydık. çünkü çok fazla zamanımız
yoktu. Ama bu projenin üç-dört senelik
bir gecmişi var, olgurüaşmak için yeterlı
zaman oldu. Aynca ben, başlamadan
önce ne yapacağımı asla bilmem.
Kameranın karşısına geçene kadar
hiçbir fiknm yoktur.
ISABELLE ADJANİ: Benim ıcin bu
kadar kolay olmadı. Yönümü. dengemi
bulamıyordum. Çünkü çekımın ilk
günlennde, - Henri ve Marguente'in
sahnesiyle başlamıştık - Patnce durma-
dan "Margot'nun kim olduğunu bilmiyo-
rum. Gerçekten gerektiği gibi görünüyor
musun? Saçlann, konuşman, gerektiği
gibi mi? Bilmiyonıtn. bu, belki sen de
bilmiyorsun demek. Demek ki sen hala
Margot değilsin" diyordu. Bunlar bir
aktns ıçın duyubnası pek hoş şeyler
değil..
- Ustesinden geiebildiniz mi?
ISABELLE ADJA.M.Yakın bir za-
mana kadar hayır. Çünkü montaj es-
nasında dahı bızi yeniden yaratmaya
devam etti. Gösterime birkaç gün kala.
hala görüntü ve ses üzennde calışıyordu.
Inamlmaz!
VİNCENT PEREZ: Yenı şeyler de-
nemekten hiç vazgeçmedı. Daha birkaç
hafta önce bizi çağınp oraya burava
sözcükler ekletti. Bır "evet" demek için
ta Joinvılle'e eıttim.
DANİEL AUTEUİL: Bunun sebebi,
tiyatrodan gelmesı tabii. Orada son
anda bile değışıkbk yapmak mümkün.
- Fibnde yüzler izleyiciye çok yakın.
Siz. kendinm kameranm karşKinda nasıi
hissettiniz?
VİNCENT PEREZ: Kamerayı değil
dma, Patnce'ı çok iyi hissediyorduk! Bu
da tiyatroya bağb bir şey. Sahnede her
zaman oyuncunun çok yakınında durur.
Burada. kamera gözünün yerini aldı.
Evet. bu bir ğerilim yaratıyor kuşkusuz.
- Böyle seckin bir rol dağılımının otdu-
ğu bir filmde, tek başınıza yıldız ola-
cağınız bir filmdekinden daha çok kendi-
nizi konuna gereksinimi duymaduuz mı?
DANİEL AUTEUİL: Kalababktık,
doğru. Birbirimizle konuşacak pek vak-
timiz ya da belki ısteğimiz olmuyordu.
Ortada bir gerilim vardı ve bu zaman
zaman ortabğın güllük gülistanlık
olmasını engellıyordu. Ama zaten fıbn
kendisi de pek öyle neşelı sayılmazdı. Bu
durumda, setteki hava da konsantre
olmamızda bir unsur oldu.
VİNCENT PEREZ: Aynca ortada
iki aile vardı: Katolikler ve Protestanlar.
Ben, çekımler boyunca Daniel'e ya da
Jean-Hugues'e pek rastlamadım öme-
ğin.
ISABELLE ADJANİ: Böyle çok
sayıda obnamız, kendimi daha özgür
hissetmeme yol açü, çünkü daha az
yalnızdım. Aynca sorumluluk sadece bir
kişinin üzerinde değildi. hepimiz paylaşı-
yorduk.
Yapı KrcdiKültürMerkezi 1994-95 sezonunu açıyor
Kültür Servisi - Yapı Kredi Kültür Merkea 1994-95
sezonunu yann açıyor. Artık gelenekselleşen "Salı
Toplannlan"yla başlayacak olan yeni mevsim. 17
ekimde Kazım Taşkent Sab Galerisi'nde açılacak
"Turan Erol Resûn Sergisi" ile devam edecek.
Galerinin bu yılki programında; Nazmi Ziya, Adnan
Vannca, Ergin İnan ve Hikmet Onat gibi önemli
isimler yer abyor.
Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi'nde ise geçen
sezon sergılenmeye başlayan. dünyaca ünlü "Sikke
Koleksiyonu Sergileri" yine dönemler halinde devam
edecek. Müzenın bu yılki ilk sergisi, 3 kasımdaki
"Beylikler Dönemi Sikkeleri", ikıncisi ise 23 martta
"Osmanlı Dönemi Sikkeleri" sergisi olacak.
Müze'nın bu yılki etkinbkleri arasında sergileri
tamamlayan ilgili paneller de yer alacak.
Sermet Çifter Kütüphanesi bu sezonda da arşiv
sergilerinı devam ettıriyor, ılki 14 kasımda "Adalet
Ağaoğlu". Sergilerin yanı sıra bu yıl kapalı oturumlar
habnde yapılacak olan "Atölye Çalışmalan" ekimde
"Yazı Atölyesi" ile başlayacak.
Geçen yıllarda sergileri sürdürülen Izmir, Babkesir
ve Adana galerileri bu yıl da devam edecek.
Aynca geçen sezon tzrnir Yapı Kredi Sanat
Galensi'nde başlatılan, "tzmir Salı Toplantıları"
gördüğü yoğun ilgi nedeniyle 18 ekimde sezonu
açacak.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURPAKUL
Suna Kan'ı Dinlerken...
2 Ekim pazar günü, Nadir Nadi'nin anısına düzenle-
nen konserde Suna Kan'ı bir kez daha dinlemek yeni
iyimserlik damarları kazandırdı bana.
Eski dostları okumak ve dinlemek, katlanmak zorunda
kaldığımız olumsuzlukların yarattığı yılgınlık belirtileri
karşısında direnç kaynaklanndan biri oluyor.
Eski dostlar dediğim, yılların başucumuzdan söküp
alamadığı kitaplarla çalınmaktan yorgun düşen plaklar.
Vazgeçemediklerim.
Okurken ve dinlerken yabancılaşma batağından koru-
yanlar bizi.
Pisliğe karşı görünmez siperlerimiz.
Nadir Nadi, Dostum Mozart kitabında pisliği kötü; te-
mizliği, aydınlığı iyi sözcükleriyle karşılayarak şöyle
yazıyordu:
"Dünyanın birçok yerinde kötünün iyiyi arka plana itti-
ği, bir süre de başarı kazandığı az görülmemiştir. Işte
Mozart
1
Küçüklüğünde harika çocuk dediler, alkışladı-
lar, pohpohladılar, sonra tam bir sanatçı olarak meyve
vermeye başlayınca unuttular, ona sırt çevirdiler. Ama
olumünden sonra ona yeniden sarıldılar, gerçek değeri-
ni anladılar. Genellersek, doğrunun yanlışı yenmesi çok
kez böyle olur, uzun savaşımları gerektirebilir. Hele bi-
zim gibi büyük bir kültür değişimi geçirmekte olan ulus-
lariçin bu yazdığım daha bir önem taşımaktadır. Bizdeki
savaşım daha da uzun süreceğe benzer." (8. bas. sf.
115)
Bu savaşımın yüklediği sorumluluktan kaçmayanların
varlığı, satır aralarında gizlenen iyimserliğin kaynağı
oluyor Nadir Nadi'nin yazısında.
Bir iyimserlik nedeni de yaratmanın kilit tanımayan
güzelliği.
Sanattan ne bekliyoruz?
Şiirden, müzikten, resimden söz açılınca böyle soru-
lurdu eskiden.
Artık, şu soruya yanıt aranması gerektiğini sanıyo-
rum:
Sanat bizden ne bekliyor?
özgür insan olmamızımı? Egemenlerönündedizçök-
memizi mi?
Tepkilerimizi ortaya koymamızı mı? Issız adaya çekil-
memizi mi?
Barış mı? Savaş mı?
Nerde 2 Ekim günü Suna Kan'ın yorumladığı Mozart
Konçertosu'nu dinlerken kurduğumuz dünya...
Nerde Bayan Çiller'in ulusa seslenirken gerçeği a\-
datmacaya çeviren sozcüklerle yarattığı sıkıntının iş-
kencesi.
Böyle işte.. günümüzde de gerçeğin aldatmacaya dö-
nüştürülmesine de tanık oluyoruz; güzelliklerin, uygar-
lıkların kaynağı sanatın olmezliğine de
12 Eylül barbarlarının temel haklarımıza silah çektiği
günleri anımsıyorum. Izleme olanağı bulduğum bir Su-
na Kan dinletisi, döneme damgasını vuran dayanılmaz
acılara karşın, nasıl iyimserlik damarları kazandırmıştı
birlere.
Ölmezliği duyumsuyormuşuz gibi.
Yazıyı, yıllar önce şiirime yansıyan, bu duyarlıkla nok-
talamak istiyorum.
"Suna Kan'ı dinlerken
Çiçektim
Geldiler kokladılar beni
Hayaldim kurulmuş gerçeğin atına
Buluttum
Herkesin düşüne bir mavi
Çevreydim alışılmış
Yolculuktum özlemi çekilen
Batıydım, en uzak batı
Doğuydum.. gerilim, merak, serüven
Çocuktum oyun düştü payıma
Ana oldum
Mahpushane kapısı görmedim hiç
Baba oldum
Utanmadım çocuğumun gözlerinden
Zamandım
Gölge düşmedi anılarıma
Aşktım doğaya dönüşe dönüşe
Çiçektim
Buluttum
İnsandım
Sesler rengini verdi bana."
Country Mözik ödülü
• NASHVILLE (AA) - ABD'de Country Müzik Birüği
tarafından her yıl verilen 28. Country müzik ödülleri sahiplerini
buldu. Yılın şovmeni ve erkek şarkıcı dallanndaki ödülü Vince
Gill kazanırken kadın şarkıcı dabnda Pam Tillis birinci seçildi.
Yılın şarkısı dabnda John Mıchael Montgomery- tarafından
söylenen "I Swear" ödüle layık görülürken, albüm dabnda
"Common Thread: Te Songs of the Eagles" Country odülünü
aldı. Yılın vokal gnıbu daiında Diamond Rio. yılın ik^lisi
alanında da Brooks and Dunn ilk sırada yer aldılar. Vıdeo kbp
dabnda Marti'a McBride'ın "IndependenceDay"ı ödül
kazandı. Mark O'Connor ise yıbn müzisyeni seçildi.
ÖZÜPIÜ çocuklar yararına tiyatro
• EDtRNE (AA) - Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Özürlü
Çocuklar Merkezi'nce. gelir sağlamak ve kente kültür hizmeti
vermek amacıyla başlatılan tiyatro etkinükleri, Dormen
Tiyatrosu'nun "Şahane Züğürtler" oyunu ile sürüyor.
"$ahane Züğürtler",Türkan Sabancı Kültür Merkezi'nde 19
ekim çarşamba günü saat 18.00 ve 21.15'te iki kez
sahnelenecek. Metin Serezli'nın yönettiği ve Haldun Dormen,
Nevra Serezli. Göksel Kortay'ın başrollenni paylaştığı iki
perdelik komedinin biletleri 100,150 ve 200 bin b'radan satışa
sunuldu.
Gûlen Ağaç Çocuk Tiyatrosu
• Kültür Servisi - Gülen Ağaç Çocuk Tiyatrosu. Feyza
Hepçilingirler'in yazdığı, Zafer Kıraç'ın yönettiği "Çirkin
Prenses" adb çocuk oyunuyla yeni tiyatro sezonunu açıyor. 15
ekimden ıtıbaren Foks-Fun Kültür Merkezi'nde sahnelenecek
oyun çarşamba, perşembe ve cuma günleri saat 14.30,
cumartesi ve pazar günleri ise saat 11 .OO'de izlenebilir. (234 50
39)
vv
sanat
v
a evet" mi?
öyleyse; bugün opera izleyin...
Yılhk Abone Bedeli: 400.000 TL.
Postn Ceki No: 655248
Banka Hesap No: T.lş BankasıCihangir Sb.: 197245
Hayriye Cad. 3/10 G.llntosnr.ıy Istnnbııl
Tel: (212) 243 35 33 - 293 72 77 Fax: (212) :