03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EKİM1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Yapıtlannı İstanbul'da sergilemeye başlayan Alman sanatçı Thomas von der Mühlen: Heykelin titreşiıııiyleyaşamalıyım GAMZEVARIM "Hassas dengeler, duyarb noktalar, göze alı- nan riskJer." Alman sanatçı Tbomas Von der Mühlen'in 5 ekimden itibaren Galeri Baraz'da sergüenmeye başlanan tahta heykellerinin ijk bakışta çağnşürdıklan, bu sözcüklerle özetlene- bilir. Thomas von der Mühlen'in 'oyun bahçesi'- ndeyiz. Daha doğrusu o, yapıtlannın arasında kendini bir 'oyun babçesinde' hissediyor. Düz bir tahta zemin ya da belli belirsiz bir oyuk üzerine iğreti, düştö düşecek gibi' yerleştirilrniş çelik kü- reler... En küçük bir dokunuşta.bütün sistem bozulabüir. 'Çok güvenli pozisyonları' yarat- mak, ona göre sı- radan bir edim Tahta, doğayı temsil ediyor. Çe- lik, doğada bulun- ması kolay olma- yan bir maddc 'Çok yetkin' bir nesne olan çehk küre ıse ınsanın. zekanın, endüstn- sinin simgesi. Sa- natçı heykellenn- de doğa ile insan endüstri, zek. arasındaki hass; dengelen vurgulu- yor. Birbirinden bütünüyle farkb bu iki malzemeyi kullanarak farkh iki dünyayı, doğa ile insan yaşamıru anlati) or. Dünyanın gjderek kirlendiğıni anımsatan Von der Mühlen, doğa ile insan arasındaki den- genin giderek bozulduğunu belirtiyor. Doğaya iyi bakmıyoruz. Anlamsız bir biçimde denizlere, çevreye zarar veriyoruz. Ama sanatçı, ona ne denli zarar verirsek verelim, sonunda doğanın kazanacağına inanıyor. Doğanın dışındaki esın kaynaklan mitoloji, özyaşamı ve genel olarak yaşamın kendisi. Ona göre, sanatçı olmak yaratma konusunda sınırsız bir özgürlüğe sahip olmak demek. Yapıtlan- ndan hoşlanıp hoşlanmamaksa izleyenlere kalrruş. 1959 Solingen doğumlu Thomas von der Mühlen, genç yaşta şirket sahibi olmuş. Ancak o ekonomik sistemin. işlemekte olan düzenin ıçın- de bunalmış ve yaşamında köktenci değişiklik- ler yapma gereği duymuş. Aslında ailesinde sa- natçı olmak pek abşılmış bir şey değilmiş. Mü- hendis olmak, teknik bir işle uğraşmak anne ve Tahtayı çok sıcak malzeme olarak gören Von der Mühlen, Fethiye'de külfür şenliğine katılacak babasının gözünde daha değerliymış. "Annem ve babam doğru dürüsf bir şeyler yapmam ge- rektiğini söylüyorlardı. Doğru dürüstlük kavram- lan çok sabitti" diyor. Yıllar boyu ailesinin kurallanna göre yaşadı- ktan sonra. o ekonomik sistemin içinde giderek çocuksuluğunu yitırmeve başladığını fark etmiş "Çocukların dünyaya bakışı çok yalm ve do- laysız. Yetişkinlerin dünyasında ise her şeyin dik- katli bir biçimde düşünülmesi gerekiyor. Satır aralannı okumak zorundasıntz. Ben çocukluğum- dan kalan bazı şeyleri hala koruduğum için çok mutluyum" diyor. Yaşam biçimini 1 -2 yıllık bir süre içinde bütü- nüyle değiştirmiş. Şirketini kapatmış, evini satmış. Çok büyük bir eve, 2 yılda bir arabasını yenilemeye gereksinimi olmadığını düşünüyor. Şimdi pahab bir araba kullanmaktan çok daha heyecan verid şeyler yapıyor. Heykelleriyle ba- zen de resimle uğraşıyor ve gitar çalıyor. O sistemin tutsağı olmamasına karşın, uyması gereken toplum kurallan var. Vergi, ev kirası ödemek gibi... En alt düzeyde de olsa toplumsal yaşama katılmalı. "Bazı insanlar yalnızca ek- mek, su vc güneşe gereksinim duyduklannı söy- lerler. Ben böyle değilim" diyor. Tahtaya hep ilgi duymuş Tahtaya yakınhğmın bir nedeni de peyzaj mi- mari eğitimi görmüş olması. Yine de ağaçlann tahnp edilmesme karşı. Dedesi de tahtadan hey- keller yaparmış. Bu nedenleçocukluğundan beri 'çok sıcak bir malzeme' olarak gördüğü tahtaya hep ılgi duymuş. Ancak dedesi, İkıncı Dünya Savaşı sırasında heykellerinin çoğunun tahrip olması nedeniyle esin kaynağını yitirdiğinden, sanatını ona öğretmeyi reddetmiş. Riske girmekten hoşlanıyor. Zaten yaşamın kendisi de başlı başına bir risk değil mi? İstan- bul'da sergi açmak da bir risk. Torunlan oldu- ğunda, onlara bu sergıden söz edecek. "Başa- nsızlik riskioe karşın buou yaptmı, korkmadım" diyecek. Yaşamı ile sanatı özdeş. Bir sanatçının yaptığı her şeyin, yaşamırun da sanatın bir par- çası olduğunu düşünüyor. Ele aldığı konular. özyaşamıyia paralellik içinde. Bunun aksi dü- şünülemez. "HeykeUerimin yarattığı titreşünde yaşayıp kendimi ifade etmeliyim" diyor. Von der Mühlen, bın Almanya'da Bavyera'- da bir çıftlik evinde, diğeri Türkiye'de Mar- mans'te, iki ayn yaşam sürüyor. Türkiye'ye ve Türklere çok yakın olduğunu. ancak yine de Türkiye'de kendini konuk gibi hissettiğini ve ko- nuk gibi davrandığını söylüyor. İstanbul'da baş- ka sergiler de açmayı umuyor. Son iki yıldır yo- ğun bir biçimde heykel üzerine çabşan sanatçı. ülkesinde iki kişise! sergi açmış, bir de karma sergiye katılmış. 15-22 ekım tarihleri arasında, İngiliz ve Türk sanatçılarla birlikte Fethiye-Ocakköy tatil kö- yünde düzenlenecek. uluslararası bir kültür şen- İiğine katılacak. Bu etkınlığe Türkiye'den İsmet Doğan ve Server Demirtaş kaülıyor. Von der Mühlen, 1-31 kasım tarihlen arasında da Anka- ra'da Friedrich Nauman Vakfı Sergi Salonu'- nda heykellerini sergileyecek. Cannes Film Festivali'nde yönetmenine Jüri Özel Ödülü kazandıran 'Kraliçe Margot' gösterime girdi Kültür Servisi - Patrice Chereaunun gösterime gınneden ılgi odağı haline gelen. , fılmi " M ( t Margot" Altünizade Capıtol, Etiler Akmerkez, Teşvikiye AFM, Beyoğlu Beyoğlu ve Ankara Kayaklıdere sınemalannda Türk seyircisiyle buluştu. Film. geçti- ğimiz Uluslararası Cannes Film Festiva- li'nde Patrice Chereau'ya Jün Özel Ödülü, Virna üsi'ye ise En îyi Kadın Oyuncu odülünü kazandırmıştı. Konu aldığı tarihi dönem kadar kadrosuyla da dikkati çeken film. Fransız smemasının en parlak yıldızlannı bıraraya topluyor Kraliçe Margot'yu Isabelk Adjani. kocası Henri de Navarreı Dankl Auteuü. kardeşi. yan deli krab 9. Charles'ı Jean- Hugues Anglade, aşığı La Moie'u ıse Vincent Perez canlandınyor. "Kraliçe Margot", her şeyden önce bir ailenin öy- küsü. 16. yüzyıl Fransası'nda yaşayan kraliyet ailesinin... Patrice Chereau'nun son fılmi; acı, dehşet, şiddet ve kan dolu Krabn kısaca 'Margot' diye çağınlan kızkardeşi katolik Marguerite ile kaba saba birprotestan olan Navarre'b Henri zorla evlendirilirler. Din savaşlan ile bölünmüş Fransa'yı birleştirmek ıçın yapüan polıtık bir evlibktir bu. Margot'- nun onu çok seven üç erkek kardeşi vardır: Kral 9.Charles, Anjou ve Alençon. Ailenin başı, Medici'h Catherine'dir. Kraldan çok onun sözü geçer. O, oğul- lanndan Anjou'nun kral olmasıru istemektedir ve bunun için her yola başvurur. Hep siyahlara büriinmüş ve hayat boyu matemde olan Catherine'- den gizli hiçbir şey olamaz Louvre Sarayı'nda. Notre-Dame'daki düğünden tam altı gün sonra Saint Bartholomew Günü katliamı meydana gelir. AJü bin kişi Paris caddelerinde. yataklannda, hatta Louvre Sarayı'nın ortasında boğazlan kesilerek katledilir. Film; Margot'nun, kral kızı, kral kardeşi ve kral eşi olarak gabplerin safını bırakarak ezilenlerin safına geçen bir kadının öyküsü. Bu kadın, hayatına giren iki erkek sayesinde bastınlmış inançlan, adaletsizbği ve nefreti öğrenir Kral 4.Henri olacak Henri ile Margot için hayatını veren bir protestan, La Mole. Film aynca Rönesans pıizması içinde günümüz tarihini göstermeyi de amaçbyor. Senaryoyu yazarken. Daniele Tbompson. "hala din savaşlannın sürdfi- ğü, Avrupa'nın ortasında iki komşu halkın birbirini kaöedebildiği. gfinümuz denikn çirkin bir dönetni de raasaya yatmnış". Filmin yönetmeni Patnce Chereau, en çok Margot karakterini ya- raürken zorlanmış. Bu karakterin romanda tam anlamıyla var obnadığını, diğerleriyle olan üişkileriyle anlatıldığını belirtiyor. Oyunculukta riskten hoş- landığını dile getiriyor Chereau ve her şeyi kontrol altında tutmak isteyen Isa- belle Adjani'nin buna abşmasının zaman aldığını ekliyor: "Ona bunu söyte- medim. Çünkü. bir şeyi bir insana anlaya- cağından emin olana kadar söyle- memek gerekiyor. Zaman içinde kendisi anladı zaten, her gün daha iyiye gitti. Isabeüe'de tanı- mlanamayan, çıplak gözle görükjneyen bir şey var. Onu an- cak kamera yakalayabiliyor." Fümde üç öneinli karakten canlandıran IsabeUe Adjani, Daniel Auteuil ve Vincent Perez, Fransız Studio dergisinin sorulannı yanıtbyorlar: - Senaryoyu ilk okuduğunuzda. roUerinizle ilgili ilk izlenünleriniz neydi? Aşk, acı ve dehşet Kraliçe Margot (Isabeüa Adjani) aşığı La Mole (Vincent Perez) ile (üstte). Yönetroen Patrice Chereau (yanda). ISABELLE ADJANİ: Kraliçe Mar- got, bütün bir aileyi taşıyan bir karakter, fıbn ise bir klanın öyküsü. Bu klanın bir parçası obnak beni hemen etkiledi. Birileriyle birlikte olabileceğim bir grup fibnınde rol almaktan çok mutluyum. Birlikte olmak. yan yana ya da karşı karşıya, ama birlikte. DANİEL AUTEUİL: Fransız sine- masında benzerine az rastlanan, katı- lmak için bir an bile düşünmeyeceğiniz türden bir projeydi. En önemlisi bu. Sonra, burada öylesine yetenekler bir araya gebnişti ki, Isabelle'in dediği gibi, bu klanın parçası olmak heyecan vericıydı. Kendi karakterime gelince, FV. Henri gibi tanınmış, neredeyse efsa- nevi, üzerinde bir çok fıkir üretilmiş birini canlandırmak... Bu tarihi kahra- manı film kahramanına çevirirken, son- suz bir özgürlüğümüz vardı. Az bilgı var, demek kı hayal kurabüiriz... VİNCENT PEREZ: Benim için biraz farkb, ben Patrice'in öğrencisi olmuş- tum, onun ailesinden sayalınm. İşin komik yanı, benim konservatuvan bırakıp Nanterre (Patnce Cherreau'nun okuluj'e yazılmamın nedeni, bana sürekli verilen *jön' rollerinden sıkılmış olmamdı. Başka tür roller oynamak isti- yordum. Patnce bana senaryoyu verdiğinde, gördüm ki, yine jön rolü dört nala geli- yor. Ama biliyordum ki. Patrice'le bu rol çok farkb olacaktı; gerçekten de şimdiye kadar yaptığımız tüm çahşmalann bir sentezi gibi oldu. Üstelik Isabelle ve di- ğer oyuncular da olunca. bu insanın belki de hayatmda bir kez karşısma çı- kacak bir projeydi. - Çabşmalar başladığında, Chereau size prensiplenra beürtti mi ya da sizden neler beklediğini anlattı mı? ISABELLE ADJANİ: Aksine, bize adeta şaşırtıcı bir özgürlük tanıdı. Ne okumalar sırasında. ne provalar sırası- nda hiçbir dırektif vennedı. VİNCENT PEREZ: Beni en çok şası- rtan şuydu: Sankı Patrice de karakterleri bizimle bırbkte keşfediyordu. Demek ıstediğim, ancak oyuncuyla karakter karşılaşüğında ortaya çıİcan büyüyü bekledi - Hepinizin oyunculuk biçemi farklı. Kolayca bir ortak payda bulabüdiniz mi? DANİEL AITEUIL: Ben, bir tek o> - nama şekü olduğuna inanıyorum, bence birbirimızden o kadar da farklı değiüz. ISABELLE ADJANİ: Ortak pay- damız, Patnce'in bizimle çabşma arzu- suydu. Patrice kendisi için yaratılmamış aktörlerle yapamazdı. Daniel ve ben onunla ilk kez çabşıyorduk, ama hepimiz onun için yaratılmışük, onun mrafından yaratıbnış olmasak da. - Canlandırdığmız karakterlere bü- rünmenizin fazla hızlı oMuğu hissine kapddınız mı? DANİEL AUTEUİL: Hızlı ol- mabydık. çünkü çok fazla zamanımız yoktu. Ama bu projenin üç-dört senelik bir gecmişi var, olgurüaşmak için yeterlı zaman oldu. Aynca ben, başlamadan önce ne yapacağımı asla bilmem. Kameranın karşısına geçene kadar hiçbir fiknm yoktur. ISABELLE ADJANİ: Benim ıcin bu kadar kolay olmadı. Yönümü. dengemi bulamıyordum. Çünkü çekımın ilk günlennde, - Henri ve Marguente'in sahnesiyle başlamıştık - Patnce durma- dan "Margot'nun kim olduğunu bilmiyo- rum. Gerçekten gerektiği gibi görünüyor musun? Saçlann, konuşman, gerektiği gibi mi? Bilmiyonıtn. bu, belki sen de bilmiyorsun demek. Demek ki sen hala Margot değilsin" diyordu. Bunlar bir aktns ıçın duyubnası pek hoş şeyler değil.. - Ustesinden geiebildiniz mi? ISABELLE ADJA.M.Yakın bir za- mana kadar hayır. Çünkü montaj es- nasında dahı bızi yeniden yaratmaya devam etti. Gösterime birkaç gün kala. hala görüntü ve ses üzennde calışıyordu. Inamlmaz! VİNCENT PEREZ: Yenı şeyler de- nemekten hiç vazgeçmedı. Daha birkaç hafta önce bizi çağınp oraya burava sözcükler ekletti. Bır "evet" demek için ta Joinvılle'e eıttim. DANİEL AUTEUİL: Bunun sebebi, tiyatrodan gelmesı tabii. Orada son anda bile değışıkbk yapmak mümkün. - Fibnde yüzler izleyiciye çok yakın. Siz. kendinm kameranm karşKinda nasıi hissettiniz? VİNCENT PEREZ: Kamerayı değil dma, Patnce'ı çok iyi hissediyorduk! Bu da tiyatroya bağb bir şey. Sahnede her zaman oyuncunun çok yakınında durur. Burada. kamera gözünün yerini aldı. Evet. bu bir ğerilim yaratıyor kuşkusuz. - Böyle seckin bir rol dağılımının otdu- ğu bir filmde, tek başınıza yıldız ola- cağınız bir filmdekinden daha çok kendi- nizi konuna gereksinimi duymaduuz mı? DANİEL AUTEUİL: Kalababktık, doğru. Birbirimizle konuşacak pek vak- timiz ya da belki ısteğimiz olmuyordu. Ortada bir gerilim vardı ve bu zaman zaman ortabğın güllük gülistanlık olmasını engellıyordu. Ama zaten fıbn kendisi de pek öyle neşelı sayılmazdı. Bu durumda, setteki hava da konsantre olmamızda bir unsur oldu. VİNCENT PEREZ: Aynca ortada iki aile vardı: Katolikler ve Protestanlar. Ben, çekımler boyunca Daniel'e ya da Jean-Hugues'e pek rastlamadım öme- ğin. ISABELLE ADJANİ: Böyle çok sayıda obnamız, kendimi daha özgür hissetmeme yol açü, çünkü daha az yalnızdım. Aynca sorumluluk sadece bir kişinin üzerinde değildi. hepimiz paylaşı- yorduk. Yapı KrcdiKültürMerkezi 1994-95 sezonunu açıyor Kültür Servisi - Yapı Kredi Kültür Merkea 1994-95 sezonunu yann açıyor. Artık gelenekselleşen "Salı Toplannlan"yla başlayacak olan yeni mevsim. 17 ekimde Kazım Taşkent Sab Galerisi'nde açılacak "Turan Erol Resûn Sergisi" ile devam edecek. Galerinin bu yılki programında; Nazmi Ziya, Adnan Vannca, Ergin İnan ve Hikmet Onat gibi önemli isimler yer abyor. Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi'nde ise geçen sezon sergılenmeye başlayan. dünyaca ünlü "Sikke Koleksiyonu Sergileri" yine dönemler halinde devam edecek. Müzenın bu yılki ilk sergisi, 3 kasımdaki "Beylikler Dönemi Sikkeleri", ikıncisi ise 23 martta "Osmanlı Dönemi Sikkeleri" sergisi olacak. Müze'nın bu yılki etkinbkleri arasında sergileri tamamlayan ilgili paneller de yer alacak. Sermet Çifter Kütüphanesi bu sezonda da arşiv sergilerinı devam ettıriyor, ılki 14 kasımda "Adalet Ağaoğlu". Sergilerin yanı sıra bu yıl kapalı oturumlar habnde yapılacak olan "Atölye Çalışmalan" ekimde "Yazı Atölyesi" ile başlayacak. Geçen yıllarda sergileri sürdürülen Izmir, Babkesir ve Adana galerileri bu yıl da devam edecek. Aynca geçen sezon tzrnir Yapı Kredi Sanat Galensi'nde başlatılan, "tzmir Salı Toplantıları" gördüğü yoğun ilgi nedeniyle 18 ekimde sezonu açacak. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURPAKUL Suna Kan'ı Dinlerken... 2 Ekim pazar günü, Nadir Nadi'nin anısına düzenle- nen konserde Suna Kan'ı bir kez daha dinlemek yeni iyimserlik damarları kazandırdı bana. Eski dostları okumak ve dinlemek, katlanmak zorunda kaldığımız olumsuzlukların yarattığı yılgınlık belirtileri karşısında direnç kaynaklanndan biri oluyor. Eski dostlar dediğim, yılların başucumuzdan söküp alamadığı kitaplarla çalınmaktan yorgun düşen plaklar. Vazgeçemediklerim. Okurken ve dinlerken yabancılaşma batağından koru- yanlar bizi. Pisliğe karşı görünmez siperlerimiz. Nadir Nadi, Dostum Mozart kitabında pisliği kötü; te- mizliği, aydınlığı iyi sözcükleriyle karşılayarak şöyle yazıyordu: "Dünyanın birçok yerinde kötünün iyiyi arka plana itti- ği, bir süre de başarı kazandığı az görülmemiştir. Işte Mozart 1 Küçüklüğünde harika çocuk dediler, alkışladı- lar, pohpohladılar, sonra tam bir sanatçı olarak meyve vermeye başlayınca unuttular, ona sırt çevirdiler. Ama olumünden sonra ona yeniden sarıldılar, gerçek değeri- ni anladılar. Genellersek, doğrunun yanlışı yenmesi çok kez böyle olur, uzun savaşımları gerektirebilir. Hele bi- zim gibi büyük bir kültür değişimi geçirmekte olan ulus- lariçin bu yazdığım daha bir önem taşımaktadır. Bizdeki savaşım daha da uzun süreceğe benzer." (8. bas. sf. 115) Bu savaşımın yüklediği sorumluluktan kaçmayanların varlığı, satır aralarında gizlenen iyimserliğin kaynağı oluyor Nadir Nadi'nin yazısında. Bir iyimserlik nedeni de yaratmanın kilit tanımayan güzelliği. Sanattan ne bekliyoruz? Şiirden, müzikten, resimden söz açılınca böyle soru- lurdu eskiden. Artık, şu soruya yanıt aranması gerektiğini sanıyo- rum: Sanat bizden ne bekliyor? özgür insan olmamızımı? Egemenlerönündedizçök- memizi mi? Tepkilerimizi ortaya koymamızı mı? Issız adaya çekil- memizi mi? Barış mı? Savaş mı? Nerde 2 Ekim günü Suna Kan'ın yorumladığı Mozart Konçertosu'nu dinlerken kurduğumuz dünya... Nerde Bayan Çiller'in ulusa seslenirken gerçeği a\- datmacaya çeviren sozcüklerle yarattığı sıkıntının iş- kencesi. Böyle işte.. günümüzde de gerçeğin aldatmacaya dö- nüştürülmesine de tanık oluyoruz; güzelliklerin, uygar- lıkların kaynağı sanatın olmezliğine de 12 Eylül barbarlarının temel haklarımıza silah çektiği günleri anımsıyorum. Izleme olanağı bulduğum bir Su- na Kan dinletisi, döneme damgasını vuran dayanılmaz acılara karşın, nasıl iyimserlik damarları kazandırmıştı birlere. Ölmezliği duyumsuyormuşuz gibi. Yazıyı, yıllar önce şiirime yansıyan, bu duyarlıkla nok- talamak istiyorum. "Suna Kan'ı dinlerken Çiçektim Geldiler kokladılar beni Hayaldim kurulmuş gerçeğin atına Buluttum Herkesin düşüne bir mavi Çevreydim alışılmış Yolculuktum özlemi çekilen Batıydım, en uzak batı Doğuydum.. gerilim, merak, serüven Çocuktum oyun düştü payıma Ana oldum Mahpushane kapısı görmedim hiç Baba oldum Utanmadım çocuğumun gözlerinden Zamandım Gölge düşmedi anılarıma Aşktım doğaya dönüşe dönüşe Çiçektim Buluttum İnsandım Sesler rengini verdi bana." Country Mözik ödülü • NASHVILLE (AA) - ABD'de Country Müzik Birüği tarafından her yıl verilen 28. Country müzik ödülleri sahiplerini buldu. Yılın şovmeni ve erkek şarkıcı dallanndaki ödülü Vince Gill kazanırken kadın şarkıcı dabnda Pam Tillis birinci seçildi. Yılın şarkısı dabnda John Mıchael Montgomery- tarafından söylenen "I Swear" ödüle layık görülürken, albüm dabnda "Common Thread: Te Songs of the Eagles" Country odülünü aldı. Yılın vokal gnıbu daiında Diamond Rio. yılın ik^lisi alanında da Brooks and Dunn ilk sırada yer aldılar. Vıdeo kbp dabnda Marti'a McBride'ın "IndependenceDay"ı ödül kazandı. Mark O'Connor ise yıbn müzisyeni seçildi. ÖZÜPIÜ çocuklar yararına tiyatro • EDtRNE (AA) - Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Özürlü Çocuklar Merkezi'nce. gelir sağlamak ve kente kültür hizmeti vermek amacıyla başlatılan tiyatro etkinükleri, Dormen Tiyatrosu'nun "Şahane Züğürtler" oyunu ile sürüyor. "$ahane Züğürtler",Türkan Sabancı Kültür Merkezi'nde 19 ekim çarşamba günü saat 18.00 ve 21.15'te iki kez sahnelenecek. Metin Serezli'nın yönettiği ve Haldun Dormen, Nevra Serezli. Göksel Kortay'ın başrollenni paylaştığı iki perdelik komedinin biletleri 100,150 ve 200 bin b'radan satışa sunuldu. Gûlen Ağaç Çocuk Tiyatrosu • Kültür Servisi - Gülen Ağaç Çocuk Tiyatrosu. Feyza Hepçilingirler'in yazdığı, Zafer Kıraç'ın yönettiği "Çirkin Prenses" adb çocuk oyunuyla yeni tiyatro sezonunu açıyor. 15 ekimden ıtıbaren Foks-Fun Kültür Merkezi'nde sahnelenecek oyun çarşamba, perşembe ve cuma günleri saat 14.30, cumartesi ve pazar günleri ise saat 11 .OO'de izlenebilir. (234 50 39) vv sanat v a evet" mi? öyleyse; bugün opera izleyin... Yılhk Abone Bedeli: 400.000 TL. Postn Ceki No: 655248 Banka Hesap No: T.lş BankasıCihangir Sb.: 197245 Hayriye Cad. 3/10 G.llntosnr.ıy Istnnbııl Tel: (212) 243 35 33 - 293 72 77 Fax: (212) :
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle