08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 OCAK1994 PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Devlet Tiyatrosu'nun mecliste bekleyen yasa kapsamındaki Birim Tiyatro uygulaması bugün başlıyor DevletTiyatrosu'nda 'yasachşı' sanat! NİLGÜNTOPTAŞ Shakespeare'in 392 yıl önce yazdığı "HaraJet", 25-30 yıl aradan sonra Türiuye"de yeniden sahneleniyor. Hem de yepyeni bır oluşumda: "Kriın Tiyatn>"da. Birim Tiyatro, Devlet Ti- yatrolan"nın halen Meclis'te bekleyen yeni yasası çerçevesinde oluşturulacak yapılanmanın ilk örneği. Henüz yasa çıkmadığı için bir anlamda"yasadışır ' konumda bulunan Birim Tiyatro, ilk oyunu "Hamlet"i bugün sahnelemeye başbyor. 130 sanatçıdan loluşuvor Görüşmeye gittiğimiz sırada tiyatro- nun sanat yönetmeni Müge Güıman ve ekibi hummalı birçabşma içındeydi. Ça- lışmalannı ağustos ayından bu yana sür- düren ve 30 sanatçıdan oluşan topluluk, gerek yasanın henüz çıkmarruş olması. gerekse çalışmalannj sürdürecekleri sah- nenin inşaatırun halen sûrüyor olması nedeniyle birçok zoriukla karşılaşmış. Provalanm, oyundan önceki son on gün hariç okuma odalannda yapmışlar. son on gün de ancak alüdan sonra sahneyi kullanabilmişler. "Her zaman olduğu gibi ilk başta yeni tılana, yani Birim Ti- yatro'ya karşı bir direnme vardı" diyen Gürman, "yasadışı" olmanın zorluk- lannı şöyle dıle getiriyor: "tstediğiniz şeyleri tam istediğini/ gibi yapamıyorsu- nuz çünkü onu yapabileceğüüz yollar açık değil. Yeni yapdanma içinde eski sisleme tabisiıuz." ' Müge Gürman Birim Tiyatro'nun ne- den ve nasıl oluşturulduğunu şöyle açıklıyor: IDaha demokratik bir ortam \ aratmak "De»let Tnatrolan, yeni vasasını bek- lerken daha demokratik bir ortam yarat- mak ve ensemble denemesini görebilmek için, pilot bölge olarak (sfanbul'u seçfi ve Birim Tiyatro uygulamasına başlamak fetedi. İstanbuTda da genç arkadaşlardan oluşan bir potansiyel vardı, biriikte çalı- şmak istiyorduk. Kendi depertuvar seçimimizde özgür ol- duk. Ağustostan inbaren iki ay deneysel tiyatro bakışı üzerine çaltşma yaptık, asiında Birim Tiyatro'nun içeriğini oluş- turmak için bu çok kısa bir süre tabii. Bu Birim Tiyatro'nun sanat yönetmeni Müge Gürman ve 30 kişilik ekibi, ağustostan bu yana provalannı sürdürüyordu. sadece bcr başlangıçtı, çünkü bir yandan da bir oyun hazırlama durumundaydık. Ekip obnak çok zor ama biz çok güzel bir başlangıç yaptık, bugüne kadar da gei- dik." - Bir söyleşide Birim Tiyatro'nun 'çağ- daş >e daha dirimsel bir tiyatro yasamının gerçekleşmesinde bir aşama' olduğunu söylemişsiniz, bundan ne anlamalıyız? Tiyatroların çoğunda bıldık anlatım biçimlerini kullanan, sıradan şeyler sü- riipgidiyor. Bugün eğer 'Tiyatro öldü' deniyorsa, bunun en büyük nedenlerinden biri de - medyanın etkisinin dışında - çağı. çağın insarunı yakalayamamak. Halbuki ti- yatro anlatım olanaklanyla çok zengin olabilecek bir sanat ve doğası gereği sü- rekli bir denemedir, çünkü herşey çok DevletTiyatrosu, pilot bölge olarak seçtiği İstanbul'da, Birim Tiyatro uygulamasına bugün Atatürk Kültür Merkezi'nde sahnelenecek 'Hamlet'le başlıyor. çabuk eskir tiyatroda. Onun için de de- neysel çalışmalann çok büyük birönemi var. Fakat deneme denince bir takım risklere sözkonusudur... Çünkü sanat, alışılmış olanın yıkıldığı yerde, aşıldığı yerde başlar. Bu anlamda da biz Birim Tiyatro olarak garanti olanı. kolay ele geçirilebileni, hoş paketleri seçmedik, riskli olanı seçtık. - Türkiye gündeminde deneysel tiyatro arayışları bir süredir »ardı. Detlet Tiyat- rolan'nda da böyle bir ginşimin olması sizce bu arayışm gerek yeni kuşak tiyat- roculara y ansıması. gerek rivatronun ölü noktaya gelmesi, gerek izleyki tepkisinin oluşturdıığu bir iç dinamiğin zorlaması mı? Her ikisi biriikte. karşılıklı olan birşey tabii. Birçok genç arkadaşım da tiyatro- da kendilerini aşmak. daha heyecanlı çalışmalar yapmak istıyorlar. Bunun sıkıntısını çeken, memur olmak isteme- yen insanlar var. Bunlarla bizim bu- luşmamız çok doğal oldu. - Tiyatromuzun yaratıcılıktan yoksun olduğu yolunda genel bir kanı var... Çok doğru, bu noktada sanatçı bir aktana, bir uygulayıcı oluyor. Bir yo- rumcu bile değil. Oysa bir yaratıcı ol- ması laam. O eseri yaşama dönüşütüre- ceksiniz, hayattaki anlara dönüştüre- ceksiniz, bir hayat yaratacaksınız. Biz iki ay süren çalışmamızda, oyuncunun da bir uygulayıcıdan çok bir yaratıcı oldu- ğunu vurgulayan ve onda bunu açığa çı- karmayı amaçlayan bir yöntem uygu- ladık. Oyuncunun yaratıcılığı yok değil ama kullanım biçimlerinden dolayı kör- leşmiş ve geleneksel yapı içinde kaybol- muş. Asiında rejisörün de kaybolmuş çünkü tiyatro sanatsal niteliğini kaybet- miş. Tiyatro, edebiyaün hizmetkan gibi birşey olmuş. IAynı düzeyde insanların buluşması - Deneysel çalışmalannızda neleri gö- zönündebulunduruyorsunuz? Tema çok önemli, onunla aramda bir aşk olmalı, o yapıtın sorunlan, dertleri benim sorunlanm, dertlerim olmalı. Ama bütün diğer şeyler, dekor, ışık, ses, uzam, oyunculuk, yönetmen hepsinin çok önemli ve hepsi oyunun içinde ya- ratıcı öğeler olarak kullanılması gere- kiyor. Işte burada sorun aynı düzeyde aynı görüşte olan insanlann buluşması. Reji de tüm bunlan bir anlamda organi- ze edert, yönlendiren bir klavuz gibi. - "Hamlet"i nasıi yorumladınız? Hamlet biliyorsunuz çok k bela' bir oyun; tiyatro literatürünün en zor oyu- nu. Bunun birkaç nedeni var, biri dağınık olması ikincisi çok yoğun olma- sı. Bu işin aynı zamanda riskli aynı za- manda zevkli olmasını sağlıyor. Birim Tiyatro kurulduğunda böylesine genç, yeni ilkelerle kurulan bir grup olduğu için "Hamlcf'in iyi olacağını düşün- düm. Hamlet biraz gençliğin oyunu. Çürü- müş birdüzenin içinde, o düzenin koşul- lan altında ezilen, isyan eden, boyun eğen ve bozulan gençleri ele alıyor. îcın- de aşk, ölüm, öldürme, aldatma, izleme. izlenme, kardeşlik: hayata dair tüm ko- nular var. Hamlet'i iki arkadaşla (L'ğur Polat ve Zafer Algöz) çahşıyoruz, bu Hamlet'in çok yönlülüğünü anlatabil- mek için seçtiğimiz bir yol. 'Sanatçıyazar'ınüstlendiğimisyon CANAN BEYKAL "B ende plastik sanatiar için ilgi ve anlayış eksik" dedik- ten sonra, estetık üzenne onca yaa yazan SchiUer'e bunu söyle- ten nedir? Kendisi de sanatçı olduğu için başka bir alana fîitursuzea yaklaşa- mama korkusu, duyduğu saygıdan başka bir şey değildir. Benzer bir başka sözü yine Sdıiller bu kez Goethe'ye söyleyecektir. Goethe'nin yazıp, Gluck'un besieledığ) "tpnignie" ope- rası için Goethe'nin kendisinden bu opera hakkında bir şey yazmasını iste- diğındc; "Biliyorsunuz müzik ve opera işierinde hiç yetkim ve anlaytşım yok- tur". Asiında Schiller hiç de söylediği gibi yetkisiz ve anlayışız değildir. Çün- kü sanat hakkında şu sözü etmiştir; "Bir eser, doğa olduğu oranda düşün- cedenyoksuodur". Salman Rüşdi'ye tepki LO>(DRA (AA) - "Şeytan Ayederi" kitabında İslam diiıine haİcaret ettiği ge- rekçesıyle hakkında ölüm fermanı çı- kanlan Hint asıllı İngiliz yazar Salman Röşdi'nın. devlet bütcesinden aynlan para ile korumalan. oğlu ve kız arka- daşıyla iki hafta bir arada tatil yapması miUetvekilIerinin tepkisine yol açtı. Mufazakar Partili milletvekili Phil Gallie. tatil masrafının İngiliz vergı mü- kdleflerinden miyoksa Rüşdi'nin kendisi tarafindan mı ödendiği sorulannı aydı- nlatması için İçişleri Bakanı Michaei Ho- ward'a soru önergesi vereceğini bildirdi. Gallie. "Eğer Salman Rüşdi'nin hayatı tehükede ise çok sessiz bir yaşanti sürmesi gerekir >e bir süre sonra adını unutturup poiis konıması olmadan yaşayabilir hale gehnelidir. Ancak sürekii gündemde kal- mak ve polis korunıası altında yaşamak isterse faturas;nı İngiliz halkı ödeyemez" dedi. 45 yaşındaki yazann güvenüği için tngiltere bütcesinden yıllık 1 milyonster- lin (21 milyar lira) aynldıgını yazan İngi- liz gazeteleri. Rüşdi'nin ağustos aynda Prens Charles'ın sahibi olduğu St. Mar- tin adasındaki bir otelde iki hafta geçir- diğini bildirdiler. Adadaki yaklaşık 100 kişiye Salman Rüşdi'nin ziyaretini gizli tutmalan için taümat verildiği, ada halkının otele 'Bay Jones' adı ile giriş yapan kişinin Rüşdi olduğunu öğrenince korkuya kapıldık- lan belirtildi. Rüşdı. Daıly Express gazetesıne yapüğı açıklamada. kendi güvenlıği için harcanan yılbk 1 milyon sterlinin dörtte birini kendisinin ödediğini ve bunun bir yazar için büyük para olduğunu söyledi. Rüşdı. "Her hükümet kendi vatan- daşını başka bir hükümetten gelen tehdide karşı korumalda yükümlüdür. Bir sürii politikacı da IRA'va karşı polis tarafn odan büyük masrafİar yapılarak korunu- yor. Ancak bu polirikacüardan hiçbiri bu masraflara katkıda bulunmuyor" diye konuştu. ITarihte yazan ÎIsanatçılara rastlanır Tarih henüz 1795'lerdır. Daha soyut sanat bilinmezken. sanatta "sanat" olanın "düşüncede" noktalandığı ileri sürülmezken. Çünkü Schiller bir şair- dır. yapıcı bir sanatçıdır. Bu nedenJe ıçindeki gerginlik hiçbir şeye sessizce, fütursuzca bakmasına izin vermez, kendi iç hesaplaşmalanyla temellendir- diği kafasının ürünleri olan yazılar ya- zar. YasaJar ve üsluplar üzerine açıkla- malar getirir, estetiği bir sorun olarak tartışır. ama bir sanatçı olarak Goethe, eserinin yorumunu ancak duyarhlığına güvendiği bir diğer sanatçıdan, Shiller'- den ister. Tarihe baktığımızda da yazan sa- natçıJar görürüz. Kendi bulgulannı, sa- nat üzerine görüşlerini, karşıt eleştirile- rini yazıya geçirmişierdir. BunJann hiç kuşkusuz en büyüğü. en mükemmelı olarak değerlendirilen Leonardo Da Vinci başta gelir. Mimar Brunefleschi, mimar Alberti salt mimari üzerine de- ğil, genel olarak sanat üzerine yargılar- da bulunmuşlardır. Uccello, Rero Del- la Francesca ciltler dolusu kitaplara dökmüşlerdir düşüncelerini. Henüz sa- nat tarihi, tarihin ilgi alanındadır, sanat eleştirisi bugün anladığırmz anlamda gelişmemiştir. gerek de yoktur zaten. IBeuys eleştirmenlerden daha çok konuştu... Sanat tarihi ve dolayısıyla sanat eleş- tirisi 19. yüzyıl sonuna doğru bağlı oldu- ğu bilimlerden ayrıldı: Sanat tarihi tarih- ten, estetik filozofiden. EJeşfirmenler arasında bu dönemlerde edebiyatçılan, şairieri görürüz; Tbeophife Gautier gibi. Ama sanatçılar yazmayı sürdürdüler. Kendi sanatlannı, inandıklan sanat gö- rüşlerini ve bu sanatın sorunlanm yan- ya döktüler. Eleştirmenlerin değil, ama sanatçılann kendi aralanndaki hesap- laşmalan yeni sanat hareketlerinin, yeni sanatsal görüşlerin kıvılcımlan- masına neden oldu. Fernand Leger, Kandinsky, Malevitch. Andre Breton, Tristan Tzara, Kurt Schnitters (dergi de çıkardı) gibi pek çok ad... Günümüz sa- natmda; örneğin artık Türkiye'nin iyi tanıdığı Beuys, sanat hakkında eleştir- menlerden bile daha çok konuştu. Çünkü bu ülkelerde sanatçıdan gönişleri talep edilir. sorunsalı tartışılır, yeni fikirler üretilsin istenir. Kısaca sanatçınm ne yaptığıyla ilgilenilir. Onun varbğı yok addedilmez. Yaptığı, ber şeyde pekişti- rilmeye çauşıhr. Ve ondan sadece "sa- natçı" olduğu için düşüncesi sontlur. 1994'e girerken her zamanki alı- şkanlığınüa geçmiş bir yıla değil, daha da eskilere uzanarak dergileri kanştırdıgımda ülkemiz sanatçılannın ne kadar çok yazmış olduklannı şaşıra- rak gördüm. Hamit Görele, Cemal Tol- lu, NunıDah Berk, Zeki Faik İzer, Ma- lik Aksel, hele Bedri Rahmi Eyuboğlu, Adnan Turani, Turan Erol, Ferit Edgü... Daha adlannı yansıtamadığım pek çok sanatçı her sanat yayınına kaynak diye saldırmışlar, sürekii yazmışlar. Eleştiri- nin sıfır noktasında, eleştiri kurumunu oluşturmaya çabalamışlar. Bu alanın da yaalmaya değer olduğunu anlat- maya ya da yazmanuş olanlar. yazmak istemediklerinden değil, yazamadıklan- ndan girişmemişler bu ise. Onlar da der- giler çıkarmışlar, yayınlar oluşturmuş- lar. Edebiyatçılanmızı bu alanda dü- şünsünler diye kışkırtmışlar. Ahmet Muhip Dıranas, Peyami Safa, Fikret Adfl... Takma adlarla baa edebiyatçı- lanmız eleşüriler yazmışlar. turduğu halde. bizde neden bugüne ka- dar bu alan sıfır noktasında kalmıştır? Kanımca bunun bir nedeni yayın ya- şamımızın sanai alanındaki yoksullu- ğudur. Yavıncılar da Şazacak adam" olmamasından yakınırlar; sanat ortamı da, tıpkı yayınalar gibi eleştirmenın yokluğundan. Bu iç içe sorunlar ancak bir araya getirilirse çözümlenecek de- mektir. Bu sorunlar da gelır, ülkenin, toplumun "sanat gereksinimi"nin do- yurulmak istenmesıne ya da toplumu- muzda, "sanat gereksinimi" diye bir şe- vin var olup olmadığı noktasına dayanır. Kanımca sıfır noktası asiında buradadır. Ama sanatçınm her zaman sanata ge- reksinimi >ardır. Bır sanatçıdan "yaza- bilen sanatçı" olduğu için yazması iste- nir çoklukla, sanatından daha çok yazdıklanyla değerlendirilmeye baş- lanır. Yani başkalanna bakışıyla "kimlik" kazandınlır. Kendi bakışı, kendi iç he- saplaşmalan. seçkisi görmezden gelı- nir. Onun daha farklı yaklaşma isteğin- de olduğu gözardı edilerek beklentilere rumlu olacaktır, sanat ortamından de- ğil. Tersine sanat ortamı sanatçıdan so- rumlu olacaktır. Galericisi, eleştirmeni, yazan, müzesi her şey sanatçıya karşı sorumluluk duyacaktır. Iİsim olmayan sanatçının şansı yoktur Bugün ülkemizde hiç kimsenin sanat alanında yazmak belasına yukardaki seçenekler \e sanat ortamında sağlana- bilecek kazanımlara yanıt vermedikçe heveslenılebileceğini sanmıyorum. Be- lirttığim seçenekleri, kazanımlan he- deflemediyseniz eğer, belki her ay bir- kaç kitap alma zevkini tadabilir; yapa- cağınız işin bir parçasını oluşturabilir- siniz ancak. Bu yolla isim yapmak, sa- natçılığımzı kanıtlamak gibi düşüncele- re yeltenmek ise olanaksızdır. Çünkü, zaten "isim olmayan bir sanatçının"' bu alanda şansı hiç yoktur. Sanatı ve sa- natçılan tramplen yapmadan isim ola- bilmek içinse, sadece "sanatçı" olmanız gerekir. Bir sanatçı için bir başka sa- Bugün ülkemizdesanınm beşi geçme- yen sanat dergisi, yine aynı sayıdâ eleş- tirmen ve sanat yazan vardır. "Sanatçı yazarlarT bundan ayn tutuyorum. Gerçekte bugün eleştirinin sıfır noktası yaşanmaktadır. Gazetelere gelince. Cumhuriyet dışında hiçbir gazetenin bu alanda gerçek bir sanat sayfası bile yoktur. Maddi imkanlan mı olmadığı- ndan ya da sanat yazarlanna ödenecek ücreti mi veremediklerinden böyledir dunım? İnanılmaz bir bahane! Kanı- mca sadece sanat yazarlığı değil, ya- zarbk ülkemizde en ucuz işciliktir. Peki, 19. yüzyıldan itibaren Batı, sa- natın resmi kunımlara bağımlılığından kurtularak özelleşmesiyle biriikte sanat yazarbğı ve özeüikle eleştiri kurumunu geliştirip bir meslek statüsüne kavuş- yanıt getirmesiyle niteliği sevilir ya da sevümez. Oysa sanatçılann söyleyecek sözü olduğunda her zaman yazmalan gerektiğini düşünüyorum. Sanat orta- mından değil ama. bir sanatçı, elbette sadece sanattan sorumludur. Ve sa- natçının söyleyecek sözü vardır, ol- malıdır da. Ama o, eleştirmenlerden, sanat tarihçilerinden, kronoloji ya- zarlanndan, galeri yansıücılanndan, broşür yazıalanndan, kariyer için dos- ya hazırlayıalardan farklı olarak sanat alamnın tek yetkili iktidan olmak yeri- ne, muhalefeti ve sanatı secmelidir. İşte o zaman yayınjar çoğaldığında, eleştir- menler fazlalaştığında, sanatla ilgile- nenler arttığında sanatçı yazar, gerçek anlamıyla sanaitan söz edebılecektir. isımlerden değil. Sadece sanattan so- natçının ardına sığınmak züldür çünkü. Bir de kuşkusuz sanatçı yapabildikle- riyle yetinmek zorundadır. Başka alan- larda, başka mesleklerde yalpalar. Sanatçılann eleştırmenlere kızgınhklan da bu yüzdendir. İsterler ki sanata fütursuzca ve korkusuzca yak- laşılmasın; kendileri gibi. tıpkı Schiiler'- in müzik ve plastik sanatlarda yetkin olduğu halde yaklaşırrunda duyduğu tedirginliği, saygıyı, korkuyu duysun- lar. Bu bile önemli bir fark değil midir? Yeni yılda bol sanat yayınlı, bol eleştir- menli sanatsal bir yıl diüyorum sanatçı- lara. Biliyor musunuz, Bosna'da bom- balar patlarken bir müzisyen sürekli kemanını çalıyormuş savaş boyunca. Biz ise banş içinde sanattan başka her şeyı konuşuyoruz, sanat adına. Geçmişten tarih bîlincine AHMET CEMAL Geçmişten yola çıkıp tarih bilinci'ne varmak. insanoğlunun ilerieme sürecinde en önemü dönüm noktalanndan birini be- lirler. Çünkü bu aşamaya ulaşılmasıyla biriikte geçmiş "eski- den" olup bitenleri içeren bir torba olmaktan çdanış, bilinç düzeyinde algılama eyleminin konulanndan birine dönüş- müştür. Bu yeni konumuyla geçmiş, salt yaşanıp bitmiş'in sınırlanyla kuşatılmış olmayıp, neden-sonuç bağlantılanyla günümüze uzanan, aynca - bir süreç olrna özelJiğinden ötürü - geleceğin oluşturulma biçimini de etkileyen cardı bir gerçek- tir. Insanlığın böyle bir bilince ancak Aydmlanma Çağı'yla bir- likte varması, sözü edilen dönüm noktasına ulaşmanm çok uzun ve yaman bir çabayı gerektimniş olduğunun kanıtıdır. Tarihte olup bitenlerin anJamını şiirsel kaynakkrdan çıkar- maya çalışan Aristoteles ile onsekizinci yüzyıl arasındaki çağ- lar, tarih hilind'ne varma bağlamında ınsanlığın ergenlik dö- nemi diye de adlandınlabilir. Geçmiş, zamanJa biriikte doğmuştur; insanoğlu zamanı ilk kez öİçtüğünde, bu eylemiyle eşzamanlı olarak geçmişini de kazanmıştı. Tarih bilinci'nin doğumu ise çok sonraya, tarihi aklın yolgöstcnciliğinde ardamlandırma çabasının ilk har-< candığı ana rastlar. Bu çabayla birtkte insan, yalnızca bir geçmişinin bulunduğunun değil. ama o geçmişten geldiğinin de bilincine varmış, böylece variık, artık tarihin alanında da otuş'a dönüşmüştür. Biraz yukandasözü edilen anlamlandı- rma çabası. bu açıdan bakıldığında. bütün gecmişi bir oluş ni- teliğiyle kavramaktan, kavrayabilmekten başka bir şey değil- dir. Böyle bir kavramanın da belli ön koşullan gerektireceği kuşkusuzdur. Düşünce düzlemindeki her çaba gibi, bu bağ- iamdaki çabanın da belli bir eğitimle edinilebiJeceği açıktır. Tarih dediğimiz büyük oluşu yönlendirme açısından etkili sayılması gereken ve gerekmeyen olaylar arasında aynm ya- pabilmek, söz konusu eğiümin birincil hedefıdir. Bu hedefe erişilemedi sürece geçmiş, ortada önemliyi, önemsizi içinde barındıran, bu yapısıyla da geleceğj yönlendirmesi olanaksız bir yığın nitelığıyle kalır. Bu yıgmı temel alan bir tarih anlayışı, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış nedenleri arasında Sultan İbrahim'in sakalına inciler dizdirmesini ve sarayını samurla döşetmesini degösteren. Napeleon'un öyküsünü VVaterloo ile bitiren, Rönesans'ı "Hıristiyan kültüründen" sayıp. ona gere- ken ağırlığı tanımayan, Türkiye Cumhuriyeti'nin özü gereği bir devrim olma zorunluluğunun bilincine varamayıp, sonra- dan eski adını bu olgudan bir takım ödünlerin verilebileceğine inanan tarih anlayışıdır. Bu anlayışın karşısında tarih bilinci, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş ve çöküş nedenlerini in- cilere ve samurlara bağlamaksızın, Söğüt kasabasından Sul- tan fbrahim'e ve sonrasına kadar uzanan süreçte irdeler; bu süreç içersinde matbaanın Osmanlı mülküne üç yüzyıllık bir gecikmeyle gelişini ait olduğu bağlamda, gereken ağırlığı ta- nıyarak değerlendirir; yine tarih bilinci, VVaterloo"da siyasi yaşamı noktalanan Napeleon ile Fransız İhtilali'nin mirasçısı Napeleon arasında yapılması gereken aynmı yapar; aynı tarih bilind, "ümmet"ten "millet"e geçişt belirleyen Cumhuriyet'in "ümmet" adına ödün tanımazlığının bir başka bağnazlık de- ğil. fakat Cumhuriyet'in yaşama koşulu olduğunu saptamak- ta güçlük çekmez. Yukardakj birkaç örnekten görülebileceği gibi, tarih bilind bir yönüyle de gecmişin olgulannı insanlığın düşünme serüve- nindeki yerlerine oturtmaya yönelik bir anlamlandırma ça- basıdır. Bu bağlamda ele alındığında tarih bilinci, bir yandan geçrnişin olgulan. öte yandan da bir bütün olarak ınsanJığın düşünce düzlemindeki gelişmesi bılinmediğinde cdinilebile- cek bir bilinç değildir. Bu türden bir bilme yiikûmünün her şeyden önce kaynak zenginliğini koşul kılacağı, tartı- şmasızdır. Günümüzün ve geleceğin genç kuşaklannın tarih eğitiminde zengin kaynaklara gitmek yerine, sınırlı kaynak- lardan türetilecek yorumlarla yetinmek, o kuşaklan tarih bi- linci açısından tam bir bilinçsiziiğe yargıh kılmaktan başkâ sonuç vermez. Günümüz Türkiyesi'nde, ortaokul ve liselerde okutulmak- ta olan tarih kitaplannın sayfalannı hızla çevirmek bile. genç- lığimizi nasıl bir tarih bilinçsizliğine ittiğimizın anlaşılması için yeterlidir. Sonuçsuz fetıhlerden başka hiçbir kayda değer yan- lan bulunmayan Asya hanlıklanyla, "Turki" devletlerin ta- rihlerinin en ince aynntılanyla doldurulmuş bu kitaplarda. ınsanlığın ortak kültür mirasına, çağdaş düşüncenin temelle- rine değgin hemen hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Konulann neden-sonuç ilişkilerinden kopuk ele alınması nedeniyle, tarih bilincinin edinilmesi bir yana. doğrudan tarihsel olgulara iliş- kin sağlıklı bilgilerin elde edilebilmesi bile neredeyse bütünüy- le otanaksizdır. Tartışma yöntemine ise doğrudan bu tarih ki- taplannın yazılış biçimı engeldir. Türk Milli Eğıtim Politikası. tarih bilincsizliğini amaçlarru- yorsa eğer. bugün ortaöğrenimde kullanılmakta olan tarih ders kitaplannın köktenci bir tutumla yenilenmesi daha fazla geciktirilemevecek bir görevdir! AKM'de Hülya Tarconhn resitali Kültür Servisi - Hülya Tarcan. bugün saat 19.00'da Atatürk Kültür Merkezi Küçük Salon'da birpiyano resitali verecek. Sanatçı. Beethoven. Listz ve Ekrem Zeki Ün'den eserler seslendirecek. Ekrem Zeki Ün'ün sonatının ilk seslendirilişi olacak. Çisenti'den 'Renkler veIşık' Kültür Servisi - Çisenti Sanat Topluluğu'nun yeni projesi "Renkler ve Günce" sahnelenmeye başlandı. Oyun, şiirin olanaklanyla zenginleşen metnin müzikle örtüşmesi ve bunun oyunculukla bütünleşmesiyle ortaya çıkıyor. Enver Aysever'in yazap yönettiği. Aylin Bilsel Deveci, Deniz Atamtürk ve Enver Aysever'in rol aldığı oyunda, Haluk Polat klavye, Mehmet Tez bas ve Murat Kırgöz saksofon çalıjor. Dekor, kostümçalışmalannı Ülker Paro ve Gamze Atalay'ın. ışık tasanmı ve uygulamasını Burak İşçen ve Alper Derli'nin gerçekleştirdiği Renkler ve Günce. hercumartesi saat 18.30'^da Dostlar Tiyatrosu Baro Han'da izlenebilir. İzmir'deüçkonser İZMİR (AA)- İzmirli müzikseverler, bu hafta Atatürk ve Fransız Kültür Merkezi'nde flüt ve akordeon konserlcri dinleme olanağı bulacaklar. İzrnir Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO). 7 ve 8 ocak günleri Atatürk Kültür Merkezi'nde vereceği konserlerde ilk kez bir akordeon programı sunacak. IDSO, şef EnderSakpınar'ın vöneteceği konserlerinde. Alman akordeoncu Hugo Noth'a eşlik edecek. Konserlerde. A. Soler'in "Akordeon Konçertosu"nun yani sıra. E. Grieg'in •"Norveç Danslan" ve C. Gounod'un 'Faust Bafc Müziği' seslendirilecek. Öte yandan, Fransız Kültür Merkezi'nde lOocak günü gerçekleştirilecek resitalde ise, devlet konşeı vatu van sanatçılan Zühre Tuşkan (flüt) ve Alvan Öğüt (piyano) çalacaklar. Sanatçılar Bach, Paganini. Tulou ve Prokofıev'in yapıtlannı yorumlayacaklar. Fransız Kültür Merkezi'nde 5 ocak akşamı da, Devlet Konservatuvan'nın 4 flüt sanatçısı İpek Sancar, Işıl Çanga, Savaş Savaşan ve Rana Çinetçi bir konser verecekler. Amatörlere destek ANKARA (AA) - Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Ankara'da faaliyet gösteren amatör ve özel tiyatrolara destek sağlamak amacıyla başlattığı maddi yardım 1994 yılında da devam edecek. Bu yıl beşincisi verilecek yardım miktannın belirlerunesinde, Tiyatro topluluklannın daha önceki perfoımanslan, calıştırdığı sigortalı kadrosu ve bu yılki projeleri dikkate alınacak. Yardımdan faydalanacak tiyatro topluluklannın 30 ocak tarihine kadar Büyükşehir Belediyesi'ne başvuruda bulunması gerekiyor. Başvurulann yardım değerlendirmekurulu tarafindan değerlendirilmesinden sonra. yardım almaya hak kazanan tiyatro topluluklan belirlenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle