Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 OCAK1994 PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Devlet Tiyatrosu'nun mecliste bekleyen yasa kapsamındaki Birim Tiyatro uygulaması bugün başlıyor
DevletTiyatrosu'nda 'yasachşı' sanat!
NİLGÜNTOPTAŞ
Shakespeare'in 392 yıl önce yazdığı
"HaraJet", 25-30 yıl aradan sonra
Türiuye"de yeniden sahneleniyor.
Hem de yepyeni bır oluşumda: "Kriın
Tiyatn>"da. Birim Tiyatro, Devlet Ti-
yatrolan"nın halen Meclis'te bekleyen
yeni yasası çerçevesinde oluşturulacak
yapılanmanın ilk örneği. Henüz yasa
çıkmadığı için bir anlamda"yasadışır
'
konumda bulunan Birim Tiyatro, ilk
oyunu "Hamlet"i bugün sahnelemeye
başbyor.
130 sanatçıdan
loluşuvor
Görüşmeye gittiğimiz sırada tiyatro-
nun sanat yönetmeni Müge Güıman ve
ekibi hummalı birçabşma içındeydi. Ça-
lışmalannı ağustos ayından bu yana sür-
düren ve 30 sanatçıdan oluşan topluluk,
gerek yasanın henüz çıkmarruş olması.
gerekse çalışmalannj sürdürecekleri sah-
nenin inşaatırun halen sûrüyor olması
nedeniyle birçok zoriukla karşılaşmış.
Provalanm, oyundan önceki son on gün
hariç okuma odalannda yapmışlar. son
on gün de ancak alüdan sonra sahneyi
kullanabilmişler. "Her zaman olduğu
gibi ilk başta yeni tılana, yani Birim Ti-
yatro'ya karşı bir direnme vardı" diyen
Gürman, "yasadışı" olmanın zorluk-
lannı şöyle dıle getiriyor: "tstediğiniz
şeyleri tam istediğini/ gibi yapamıyorsu-
nuz çünkü onu yapabileceğüüz yollar açık
değil. Yeni yapdanma içinde eski sisleme
tabisiıuz." '
Müge Gürman Birim Tiyatro'nun ne-
den ve nasıl oluşturulduğunu şöyle
açıklıyor:
IDaha demokratik
bir ortam \ aratmak
"De»let Tnatrolan, yeni vasasını bek-
lerken daha demokratik bir ortam yarat-
mak ve ensemble denemesini görebilmek
için, pilot bölge olarak (sfanbul'u seçfi ve
Birim Tiyatro uygulamasına başlamak
fetedi. İstanbuTda da genç arkadaşlardan
oluşan bir potansiyel vardı, biriikte çalı-
şmak istiyorduk.
Kendi depertuvar seçimimizde özgür ol-
duk. Ağustostan inbaren iki ay deneysel
tiyatro bakışı üzerine çaltşma yaptık,
asiında Birim Tiyatro'nun içeriğini oluş-
turmak için bu çok kısa bir süre tabii. Bu
Birim Tiyatro'nun sanat yönetmeni Müge Gürman ve 30 kişilik ekibi, ağustostan bu yana provalannı sürdürüyordu.
sadece bcr başlangıçtı, çünkü bir yandan
da bir oyun hazırlama durumundaydık.
Ekip obnak çok zor ama biz çok güzel bir
başlangıç yaptık, bugüne kadar da gei-
dik."
- Bir söyleşide Birim Tiyatro'nun 'çağ-
daş >e daha dirimsel bir tiyatro yasamının
gerçekleşmesinde bir aşama' olduğunu
söylemişsiniz, bundan ne anlamalıyız?
Tiyatroların çoğunda bıldık anlatım
biçimlerini kullanan, sıradan şeyler sü-
riipgidiyor.
Bugün eğer 'Tiyatro öldü' deniyorsa,
bunun en büyük nedenlerinden biri de -
medyanın etkisinin dışında - çağı. çağın
insarunı yakalayamamak. Halbuki ti-
yatro anlatım olanaklanyla çok zengin
olabilecek bir sanat ve doğası gereği sü-
rekli bir denemedir, çünkü herşey çok
DevletTiyatrosu,
pilot bölge olarak seçtiği
İstanbul'da, Birim
Tiyatro uygulamasına
bugün Atatürk Kültür
Merkezi'nde
sahnelenecek 'Hamlet'le
başlıyor.
çabuk eskir tiyatroda. Onun için de de-
neysel çalışmalann çok büyük birönemi
var. Fakat deneme denince bir takım
risklere sözkonusudur... Çünkü sanat,
alışılmış olanın yıkıldığı yerde, aşıldığı
yerde başlar. Bu anlamda da biz Birim
Tiyatro olarak garanti olanı. kolay ele
geçirilebileni, hoş paketleri seçmedik,
riskli olanı seçtık.
- Türkiye gündeminde deneysel tiyatro
arayışları bir süredir »ardı. Detlet Tiyat-
rolan'nda da böyle bir ginşimin olması
sizce bu arayışm gerek yeni kuşak tiyat-
roculara y ansıması. gerek rivatronun ölü
noktaya gelmesi, gerek izleyki tepkisinin
oluşturdıığu bir iç dinamiğin zorlaması
mı?
Her ikisi biriikte. karşılıklı olan birşey
tabii. Birçok genç arkadaşım da tiyatro-
da kendilerini aşmak. daha heyecanlı
çalışmalar yapmak istıyorlar. Bunun
sıkıntısını çeken, memur olmak isteme-
yen insanlar var. Bunlarla bizim bu-
luşmamız çok doğal oldu.
- Tiyatromuzun yaratıcılıktan yoksun
olduğu yolunda genel bir kanı var...
Çok doğru, bu noktada sanatçı bir
aktana, bir uygulayıcı oluyor. Bir yo-
rumcu bile değil. Oysa bir yaratıcı ol-
ması laam. O eseri yaşama dönüşütüre-
ceksiniz, hayattaki anlara dönüştüre-
ceksiniz, bir hayat yaratacaksınız. Biz iki
ay süren çalışmamızda, oyuncunun da
bir uygulayıcıdan çok bir yaratıcı oldu-
ğunu vurgulayan ve onda bunu açığa çı-
karmayı amaçlayan bir yöntem uygu-
ladık. Oyuncunun yaratıcılığı yok değil
ama kullanım biçimlerinden dolayı kör-
leşmiş ve geleneksel yapı içinde kaybol-
muş. Asiında rejisörün de kaybolmuş
çünkü tiyatro sanatsal niteliğini kaybet-
miş. Tiyatro, edebiyaün hizmetkan gibi
birşey olmuş.
IAynı düzeyde
insanların buluşması
- Deneysel çalışmalannızda neleri gö-
zönündebulunduruyorsunuz?
Tema çok önemli, onunla aramda bir
aşk olmalı, o yapıtın sorunlan, dertleri
benim sorunlanm, dertlerim olmalı.
Ama bütün diğer şeyler, dekor, ışık, ses,
uzam, oyunculuk, yönetmen hepsinin
çok önemli ve hepsi oyunun içinde ya-
ratıcı öğeler olarak kullanılması gere-
kiyor. Işte burada sorun aynı düzeyde
aynı görüşte olan insanlann buluşması.
Reji de tüm bunlan bir anlamda organi-
ze edert, yönlendiren bir klavuz gibi.
- "Hamlet"i nasıi yorumladınız?
Hamlet biliyorsunuz çok k
bela' bir
oyun; tiyatro literatürünün en zor oyu-
nu. Bunun birkaç nedeni var, biri
dağınık olması ikincisi çok yoğun olma-
sı. Bu işin aynı zamanda riskli aynı za-
manda zevkli olmasını sağlıyor. Birim
Tiyatro kurulduğunda böylesine genç,
yeni ilkelerle kurulan bir grup olduğu
için "Hamlcf'in iyi olacağını düşün-
düm.
Hamlet biraz gençliğin oyunu. Çürü-
müş birdüzenin içinde, o düzenin koşul-
lan altında ezilen, isyan eden, boyun
eğen ve bozulan gençleri ele alıyor. îcın-
de aşk, ölüm, öldürme, aldatma, izleme.
izlenme, kardeşlik: hayata dair tüm ko-
nular var. Hamlet'i iki arkadaşla (L'ğur
Polat ve Zafer Algöz) çahşıyoruz, bu
Hamlet'in çok yönlülüğünü anlatabil-
mek için seçtiğimiz bir yol.
'Sanatçıyazar'ınüstlendiğimisyon
CANAN BEYKAL
"B
ende plastik sanatiar için
ilgi ve anlayış eksik" dedik-
ten sonra, estetık üzenne
onca yaa yazan SchiUer'e bunu söyle-
ten nedir? Kendisi de sanatçı olduğu
için başka bir alana fîitursuzea yaklaşa-
mama korkusu, duyduğu saygıdan
başka bir şey değildir. Benzer bir başka
sözü yine Sdıiller bu kez Goethe'ye
söyleyecektir. Goethe'nin yazıp,
Gluck'un besieledığ) "tpnignie" ope-
rası için Goethe'nin kendisinden bu
opera hakkında bir şey yazmasını iste-
diğındc; "Biliyorsunuz müzik ve opera
işierinde hiç yetkim ve anlaytşım yok-
tur". Asiında Schiller hiç de söylediği
gibi yetkisiz ve anlayışız değildir. Çün-
kü sanat hakkında şu sözü etmiştir;
"Bir eser, doğa olduğu oranda düşün-
cedenyoksuodur".
Salman
Rüşdi'ye
tepki
LO>(DRA (AA) - "Şeytan Ayederi"
kitabında İslam diiıine haİcaret ettiği ge-
rekçesıyle hakkında ölüm fermanı çı-
kanlan Hint asıllı İngiliz yazar Salman
Röşdi'nın. devlet bütcesinden aynlan
para ile korumalan. oğlu ve kız arka-
daşıyla iki hafta bir arada tatil yapması
miUetvekilIerinin tepkisine yol açtı.
Mufazakar Partili milletvekili Phil
Gallie. tatil masrafının İngiliz vergı mü-
kdleflerinden miyoksa Rüşdi'nin kendisi
tarafindan mı ödendiği sorulannı aydı-
nlatması için İçişleri Bakanı Michaei Ho-
ward'a soru önergesi vereceğini bildirdi.
Gallie. "Eğer Salman Rüşdi'nin hayatı
tehükede ise çok sessiz bir yaşanti sürmesi
gerekir >e bir süre sonra adını unutturup
poiis konıması olmadan yaşayabilir hale
gehnelidir. Ancak sürekii gündemde kal-
mak ve polis korunıası altında yaşamak
isterse faturas;nı İngiliz halkı ödeyemez"
dedi.
45 yaşındaki yazann güvenüği için
tngiltere bütcesinden yıllık 1 milyonster-
lin (21 milyar lira) aynldıgını yazan İngi-
liz gazeteleri. Rüşdi'nin ağustos aynda
Prens Charles'ın sahibi olduğu St. Mar-
tin adasındaki bir otelde iki hafta geçir-
diğini bildirdiler.
Adadaki yaklaşık 100 kişiye Salman
Rüşdi'nin ziyaretini gizli tutmalan için
taümat verildiği, ada halkının otele 'Bay
Jones' adı ile giriş yapan kişinin Rüşdi
olduğunu öğrenince korkuya kapıldık-
lan belirtildi.
Rüşdı. Daıly Express gazetesıne
yapüğı açıklamada. kendi güvenlıği için
harcanan yılbk 1 milyon sterlinin dörtte
birini kendisinin ödediğini ve bunun bir
yazar için büyük para olduğunu söyledi.
Rüşdı. "Her hükümet kendi vatan-
daşını başka bir hükümetten gelen tehdide
karşı korumalda yükümlüdür. Bir sürii
politikacı da IRA'va karşı polis tarafn
odan büyük masrafİar yapılarak korunu-
yor. Ancak bu polirikacüardan hiçbiri bu
masraflara katkıda bulunmuyor" diye
konuştu.
ITarihte yazan
ÎIsanatçılara rastlanır
Tarih henüz 1795'lerdır. Daha soyut
sanat bilinmezken. sanatta "sanat"
olanın "düşüncede" noktalandığı ileri
sürülmezken. Çünkü Schiller bir şair-
dır. yapıcı bir sanatçıdır. Bu nedenJe
ıçindeki gerginlik hiçbir şeye sessizce,
fütursuzca bakmasına izin vermez,
kendi iç hesaplaşmalanyla temellendir-
diği kafasının ürünleri olan yazılar ya-
zar. YasaJar ve üsluplar üzerine açıkla-
malar getirir, estetiği bir sorun olarak
tartışır. ama bir sanatçı olarak Goethe,
eserinin yorumunu ancak duyarhlığına
güvendiği bir diğer sanatçıdan, Shiller'-
den ister.
Tarihe baktığımızda da yazan sa-
natçıJar görürüz. Kendi bulgulannı, sa-
nat üzerine görüşlerini, karşıt eleştirile-
rini yazıya geçirmişierdir. BunJann hiç
kuşkusuz en büyüğü. en mükemmelı
olarak değerlendirilen Leonardo Da
Vinci başta gelir. Mimar Brunefleschi,
mimar Alberti salt mimari üzerine de-
ğil, genel olarak sanat üzerine yargılar-
da bulunmuşlardır. Uccello, Rero Del-
la Francesca ciltler dolusu kitaplara
dökmüşlerdir düşüncelerini. Henüz sa-
nat tarihi, tarihin ilgi alanındadır, sanat
eleştirisi bugün anladığırmz anlamda
gelişmemiştir. gerek de yoktur zaten.
IBeuys eleştirmenlerden
daha çok konuştu...
Sanat tarihi ve dolayısıyla sanat eleş-
tirisi 19. yüzyıl sonuna doğru bağlı oldu-
ğu bilimlerden ayrıldı: Sanat tarihi tarih-
ten, estetik filozofiden. EJeşfirmenler
arasında bu dönemlerde edebiyatçılan,
şairieri görürüz; Tbeophife Gautier gibi.
Ama sanatçılar yazmayı sürdürdüler.
Kendi sanatlannı, inandıklan sanat gö-
rüşlerini ve bu sanatın sorunlanm yan-
ya döktüler. Eleştirmenlerin değil, ama
sanatçılann kendi aralanndaki hesap-
laşmalan yeni sanat hareketlerinin,
yeni sanatsal görüşlerin kıvılcımlan-
masına neden oldu. Fernand Leger,
Kandinsky, Malevitch. Andre Breton,
Tristan Tzara, Kurt Schnitters (dergi de
çıkardı) gibi pek çok ad... Günümüz sa-
natmda; örneğin artık Türkiye'nin iyi
tanıdığı Beuys, sanat hakkında eleştir-
menlerden bile daha çok konuştu. Çünkü
bu ülkelerde sanatçıdan gönişleri talep
edilir. sorunsalı tartışılır, yeni fikirler
üretilsin istenir. Kısaca sanatçınm ne
yaptığıyla ilgilenilir. Onun varbğı yok
addedilmez. Yaptığı, ber şeyde pekişti-
rilmeye çauşıhr. Ve ondan sadece "sa-
natçı" olduğu için düşüncesi sontlur.
1994'e girerken her zamanki alı-
şkanlığınüa geçmiş bir yıla değil, daha
da eskilere uzanarak dergileri
kanştırdıgımda ülkemiz sanatçılannın
ne kadar çok yazmış olduklannı şaşıra-
rak gördüm. Hamit Görele, Cemal Tol-
lu, NunıDah Berk, Zeki Faik İzer, Ma-
lik Aksel, hele Bedri Rahmi Eyuboğlu,
Adnan Turani, Turan Erol, Ferit Edgü...
Daha adlannı yansıtamadığım pek çok
sanatçı her sanat yayınına kaynak diye
saldırmışlar, sürekii yazmışlar. Eleştiri-
nin sıfır noktasında, eleştiri kurumunu
oluşturmaya çabalamışlar. Bu alanın
da yaalmaya değer olduğunu anlat-
maya ya da yazmanuş olanlar. yazmak
istemediklerinden değil, yazamadıklan-
ndan girişmemişler bu ise. Onlar da der-
giler çıkarmışlar, yayınlar oluşturmuş-
lar. Edebiyatçılanmızı bu alanda dü-
şünsünler diye kışkırtmışlar. Ahmet
Muhip Dıranas, Peyami Safa, Fikret
Adfl... Takma adlarla baa edebiyatçı-
lanmız eleşüriler yazmışlar.
turduğu halde. bizde neden bugüne ka-
dar bu alan sıfır noktasında kalmıştır?
Kanımca bunun bir nedeni yayın ya-
şamımızın sanai alanındaki yoksullu-
ğudur. Yavıncılar da Şazacak adam"
olmamasından yakınırlar; sanat ortamı
da, tıpkı yayınalar gibi eleştirmenın
yokluğundan. Bu iç içe sorunlar ancak
bir araya getirilirse çözümlenecek de-
mektir. Bu sorunlar da gelır, ülkenin,
toplumun "sanat gereksinimi"nin do-
yurulmak istenmesıne ya da toplumu-
muzda, "sanat gereksinimi" diye bir şe-
vin var olup olmadığı noktasına dayanır.
Kanımca sıfır noktası asiında buradadır.
Ama sanatçınm her zaman sanata ge-
reksinimi >ardır. Bır sanatçıdan "yaza-
bilen sanatçı" olduğu için yazması iste-
nir çoklukla, sanatından daha çok
yazdıklanyla değerlendirilmeye baş-
lanır.
Yani başkalanna bakışıyla "kimlik"
kazandınlır. Kendi bakışı, kendi iç he-
saplaşmalan. seçkisi görmezden gelı-
nir. Onun daha farklı yaklaşma isteğin-
de olduğu gözardı edilerek beklentilere
rumlu olacaktır, sanat ortamından de-
ğil. Tersine sanat ortamı sanatçıdan so-
rumlu olacaktır. Galericisi, eleştirmeni,
yazan, müzesi her şey sanatçıya karşı
sorumluluk duyacaktır.
Iİsim olmayan sanatçının
şansı yoktur
Bugün ülkemizde hiç kimsenin sanat
alanında yazmak belasına yukardaki
seçenekler \e sanat ortamında sağlana-
bilecek kazanımlara yanıt vermedikçe
heveslenılebileceğini sanmıyorum. Be-
lirttığim seçenekleri, kazanımlan he-
deflemediyseniz eğer, belki her ay bir-
kaç kitap alma zevkini tadabilir; yapa-
cağınız işin bir parçasını oluşturabilir-
siniz ancak. Bu yolla isim yapmak, sa-
natçılığımzı kanıtlamak gibi düşüncele-
re yeltenmek ise olanaksızdır. Çünkü,
zaten "isim olmayan bir sanatçının"' bu
alanda şansı hiç yoktur. Sanatı ve sa-
natçılan tramplen yapmadan isim ola-
bilmek içinse, sadece "sanatçı" olmanız
gerekir. Bir sanatçı için bir başka sa-
Bugün ülkemizdesanınm beşi geçme-
yen sanat dergisi, yine aynı sayıdâ eleş-
tirmen ve sanat yazan vardır. "Sanatçı
yazarlarT bundan ayn tutuyorum.
Gerçekte bugün eleştirinin sıfır noktası
yaşanmaktadır. Gazetelere gelince.
Cumhuriyet dışında hiçbir gazetenin
bu alanda gerçek bir sanat sayfası bile
yoktur. Maddi imkanlan mı olmadığı-
ndan ya da sanat yazarlanna ödenecek
ücreti mi veremediklerinden böyledir
dunım? İnanılmaz bir bahane! Kanı-
mca sadece sanat yazarlığı değil, ya-
zarbk ülkemizde en ucuz işciliktir.
Peki, 19. yüzyıldan itibaren Batı, sa-
natın resmi kunımlara bağımlılığından
kurtularak özelleşmesiyle biriikte sanat
yazarbğı ve özeüikle eleştiri kurumunu
geliştirip bir meslek statüsüne kavuş-
yanıt getirmesiyle niteliği sevilir ya da
sevümez. Oysa sanatçılann söyleyecek
sözü olduğunda her zaman yazmalan
gerektiğini düşünüyorum. Sanat orta-
mından değil ama. bir sanatçı, elbette
sadece sanattan sorumludur. Ve sa-
natçının söyleyecek sözü vardır, ol-
malıdır da. Ama o, eleştirmenlerden,
sanat tarihçilerinden, kronoloji ya-
zarlanndan, galeri yansıücılanndan,
broşür yazıalanndan, kariyer için dos-
ya hazırlayıalardan farklı olarak sanat
alamnın tek yetkili iktidan olmak yeri-
ne, muhalefeti ve sanatı secmelidir. İşte
o zaman yayınjar çoğaldığında, eleştir-
menler fazlalaştığında, sanatla ilgile-
nenler arttığında sanatçı yazar, gerçek
anlamıyla sanaitan söz edebılecektir.
isımlerden değil. Sadece sanattan so-
natçının ardına sığınmak züldür çünkü.
Bir de kuşkusuz sanatçı yapabildikle-
riyle yetinmek zorundadır. Başka alan-
larda, başka mesleklerde yalpalar.
Sanatçılann eleştırmenlere
kızgınhklan da bu yüzdendir. İsterler ki
sanata fütursuzca ve korkusuzca yak-
laşılmasın; kendileri gibi. tıpkı Schiiler'-
in müzik ve plastik sanatlarda yetkin
olduğu halde yaklaşırrunda duyduğu
tedirginliği, saygıyı, korkuyu duysun-
lar. Bu bile önemli bir fark değil midir?
Yeni yılda bol sanat yayınlı, bol eleştir-
menli sanatsal bir yıl diüyorum sanatçı-
lara. Biliyor musunuz, Bosna'da bom-
balar patlarken bir müzisyen sürekli
kemanını çalıyormuş savaş boyunca.
Biz ise banş içinde sanattan başka
her şeyı konuşuyoruz, sanat adına.
Geçmişten tarih bîlincine
AHMET CEMAL
Geçmişten yola çıkıp tarih bilinci'ne varmak. insanoğlunun
ilerieme sürecinde en önemü dönüm noktalanndan birini be-
lirler. Çünkü bu aşamaya ulaşılmasıyla biriikte geçmiş "eski-
den" olup bitenleri içeren bir torba olmaktan çdanış, bilinç
düzeyinde algılama eyleminin konulanndan birine dönüş-
müştür. Bu yeni konumuyla geçmiş, salt yaşanıp bitmiş'in
sınırlanyla kuşatılmış olmayıp, neden-sonuç bağlantılanyla
günümüze uzanan, aynca - bir süreç olrna özelJiğinden ötürü
- geleceğin oluşturulma biçimini de etkileyen cardı bir gerçek-
tir.
Insanlığın böyle bir bilince ancak Aydmlanma Çağı'yla bir-
likte varması, sözü edilen dönüm noktasına ulaşmanm çok
uzun ve yaman bir çabayı gerektimniş olduğunun kanıtıdır.
Tarihte olup bitenlerin anJamını şiirsel kaynakkrdan çıkar-
maya çalışan Aristoteles ile onsekizinci yüzyıl arasındaki çağ-
lar, tarih hilind'ne varma bağlamında ınsanlığın ergenlik dö-
nemi diye de adlandınlabilir.
Geçmiş, zamanJa biriikte doğmuştur; insanoğlu zamanı ilk
kez öİçtüğünde, bu eylemiyle eşzamanlı olarak geçmişini de
kazanmıştı. Tarih bilinci'nin doğumu ise çok sonraya, tarihi
aklın yolgöstcnciliğinde ardamlandırma çabasının ilk har-<
candığı ana rastlar. Bu çabayla birtkte insan, yalnızca bir
geçmişinin bulunduğunun değil. ama o geçmişten geldiğinin de
bilincine varmış, böylece variık, artık tarihin alanında da
otuş'a dönüşmüştür. Biraz yukandasözü edilen anlamlandı-
rma çabası. bu açıdan bakıldığında. bütün gecmişi bir oluş ni-
teliğiyle kavramaktan, kavrayabilmekten başka bir şey değil-
dir.
Böyle bir kavramanın da belli ön koşullan gerektireceği
kuşkusuzdur. Düşünce düzlemindeki her çaba gibi, bu bağ-
iamdaki çabanın da belli bir eğitimle edinilebiJeceği açıktır.
Tarih dediğimiz büyük oluşu yönlendirme açısından etkili
sayılması gereken ve gerekmeyen olaylar arasında aynm ya-
pabilmek, söz konusu eğiümin birincil hedefıdir. Bu hedefe
erişilemedi sürece geçmiş, ortada önemliyi, önemsizi içinde
barındıran, bu yapısıyla da geleceğj yönlendirmesi olanaksız
bir yığın nitelığıyle kalır. Bu yıgmı temel alan bir tarih anlayışı,
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış nedenleri arasında Sultan
İbrahim'in sakalına inciler dizdirmesini ve sarayını samurla
döşetmesini degösteren. Napeleon'un öyküsünü VVaterloo ile
bitiren, Rönesans'ı "Hıristiyan kültüründen" sayıp. ona gere-
ken ağırlığı tanımayan, Türkiye Cumhuriyeti'nin özü gereği
bir devrim olma zorunluluğunun bilincine varamayıp, sonra-
dan eski adını bu olgudan bir takım ödünlerin verilebileceğine
inanan tarih anlayışıdır. Bu anlayışın karşısında tarih bilinci,
Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş ve çöküş nedenlerini in-
cilere ve samurlara bağlamaksızın, Söğüt kasabasından Sul-
tan fbrahim'e ve sonrasına kadar uzanan süreçte irdeler; bu
süreç içersinde matbaanın Osmanlı mülküne üç yüzyıllık bir
gecikmeyle gelişini ait olduğu bağlamda, gereken ağırlığı ta-
nıyarak değerlendirir; yine tarih bilinci, VVaterloo"da siyasi
yaşamı noktalanan Napeleon ile Fransız İhtilali'nin mirasçısı
Napeleon arasında yapılması gereken aynmı yapar; aynı tarih
bilind, "ümmet"ten "millet"e geçişt belirleyen Cumhuriyet'in
"ümmet" adına ödün tanımazlığının bir başka bağnazlık de-
ğil. fakat Cumhuriyet'in yaşama koşulu olduğunu saptamak-
ta güçlük çekmez.
Yukardakj birkaç örnekten görülebileceği gibi, tarih bilind
bir yönüyle de gecmişin olgulannı insanlığın düşünme serüve-
nindeki yerlerine oturtmaya yönelik bir anlamlandırma ça-
basıdır. Bu bağlamda ele alındığında tarih bilinci, bir yandan
geçrnişin olgulan. öte yandan da bir bütün olarak ınsanJığın
düşünce düzlemindeki gelişmesi bılinmediğinde cdinilebile-
cek bir bilinç değildir. Bu türden bir bilme yiikûmünün her
şeyden önce kaynak zenginliğini koşul kılacağı, tartı-
şmasızdır. Günümüzün ve geleceğin genç kuşaklannın tarih
eğitiminde zengin kaynaklara gitmek yerine, sınırlı kaynak-
lardan türetilecek yorumlarla yetinmek, o kuşaklan tarih bi-
linci açısından tam bir bilinçsiziiğe yargıh kılmaktan başkâ
sonuç vermez.
Günümüz Türkiyesi'nde, ortaokul ve liselerde okutulmak-
ta olan tarih kitaplannın sayfalannı hızla çevirmek bile. genç-
lığimizi nasıl bir tarih bilinçsizliğine ittiğimizın anlaşılması için
yeterlidir. Sonuçsuz fetıhlerden başka hiçbir kayda değer yan-
lan bulunmayan Asya hanlıklanyla, "Turki" devletlerin ta-
rihlerinin en ince aynntılanyla doldurulmuş bu kitaplarda.
ınsanlığın ortak kültür mirasına, çağdaş düşüncenin temelle-
rine değgin hemen hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Konulann
neden-sonuç ilişkilerinden kopuk ele alınması nedeniyle, tarih
bilincinin edinilmesi bir yana. doğrudan tarihsel olgulara iliş-
kin sağlıklı bilgilerin elde edilebilmesi bile neredeyse bütünüy-
le otanaksizdır. Tartışma yöntemine ise doğrudan bu tarih ki-
taplannın yazılış biçimı engeldir.
Türk Milli Eğıtim Politikası. tarih bilincsizliğini amaçlarru-
yorsa eğer. bugün ortaöğrenimde kullanılmakta olan tarih
ders kitaplannın köktenci bir tutumla yenilenmesi daha fazla
geciktirilemevecek bir görevdir!
AKM'de Hülya Tarconhn
resitali
Kültür Servisi - Hülya Tarcan. bugün saat 19.00'da
Atatürk Kültür Merkezi Küçük Salon'da birpiyano
resitali verecek. Sanatçı. Beethoven. Listz ve Ekrem Zeki
Ün'den eserler seslendirecek. Ekrem Zeki Ün'ün sonatının
ilk seslendirilişi olacak.
Çisenti'den 'Renkler veIşık'
Kültür Servisi - Çisenti Sanat Topluluğu'nun yeni projesi
"Renkler ve Günce" sahnelenmeye başlandı. Oyun, şiirin
olanaklanyla zenginleşen metnin müzikle örtüşmesi ve
bunun oyunculukla bütünleşmesiyle ortaya çıkıyor. Enver
Aysever'in yazap yönettiği. Aylin Bilsel Deveci, Deniz
Atamtürk ve Enver Aysever'in rol aldığı oyunda, Haluk
Polat klavye, Mehmet Tez bas ve Murat Kırgöz saksofon
çalıjor. Dekor, kostümçalışmalannı Ülker Paro ve
Gamze Atalay'ın. ışık tasanmı ve uygulamasını Burak
İşçen ve Alper Derli'nin gerçekleştirdiği Renkler ve Günce.
hercumartesi saat 18.30'^da Dostlar Tiyatrosu Baro
Han'da izlenebilir.
İzmir'deüçkonser
İZMİR (AA)- İzmirli müzikseverler, bu hafta Atatürk ve
Fransız Kültür Merkezi'nde flüt ve akordeon konserlcri
dinleme olanağı bulacaklar. İzrnir Devlet Senfoni
Orkestrası (İDSO). 7 ve 8 ocak günleri Atatürk Kültür
Merkezi'nde vereceği konserlerde ilk kez bir akordeon
programı sunacak. IDSO, şef EnderSakpınar'ın
vöneteceği konserlerinde. Alman akordeoncu Hugo
Noth'a eşlik edecek. Konserlerde. A. Soler'in "Akordeon
Konçertosu"nun yani sıra. E. Grieg'in •"Norveç Danslan"
ve C. Gounod'un 'Faust Bafc Müziği' seslendirilecek. Öte
yandan, Fransız Kültür Merkezi'nde lOocak günü
gerçekleştirilecek resitalde ise, devlet konşeı vatu van
sanatçılan Zühre Tuşkan (flüt) ve Alvan Öğüt (piyano)
çalacaklar. Sanatçılar Bach, Paganini. Tulou ve
Prokofıev'in yapıtlannı yorumlayacaklar. Fransız Kültür
Merkezi'nde 5 ocak akşamı da, Devlet Konservatuvan'nın
4 flüt sanatçısı İpek Sancar, Işıl Çanga, Savaş Savaşan ve
Rana Çinetçi bir konser verecekler.
Amatörlere destek
ANKARA (AA) - Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin
Ankara'da faaliyet gösteren amatör ve özel tiyatrolara
destek sağlamak amacıyla başlattığı maddi yardım 1994
yılında da devam edecek. Bu yıl beşincisi verilecek yardım
miktannın belirlerunesinde, Tiyatro topluluklannın daha
önceki perfoımanslan, calıştırdığı sigortalı kadrosu ve bu
yılki projeleri dikkate alınacak. Yardımdan faydalanacak
tiyatro topluluklannın 30 ocak tarihine kadar Büyükşehir
Belediyesi'ne başvuruda bulunması gerekiyor.
Başvurulann yardım değerlendirmekurulu tarafindan
değerlendirilmesinden sonra. yardım almaya hak kazanan
tiyatro topluluklan belirlenecek.