08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6OCAK1994PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER 'YÖK'ünezamankaldıracağız? PENCERE Cumhuriyef le başlayan aydınlanma sürecinin itici gücü, eğitim ve özerk üniversitedir. Bugün toplumsal yaşamımızın tüm alanlannda, özellikle de siyasal yaşamımızda gözlenen tıkanmanın baş nedenlerinden birisi de eğitimde sürdürülen karmaşa ve çağdaş üniversiteden yoksunluktur. HIZIR EKŞİ Eski İstanbul Milli Eğitim Müdürü B ilindiğj gibi 12 Eylül son- durumunu ve o arada eğitimin niteliği- rası 2547 sayılı yasa ile ni irdeleyerek bir sonuca varmak isti- üniversitelerimiz, akade- yoruz. miler ve yüksek okullarla Universitelerimiz iyi yetişmişseçkin bir bütünlük içinde yeni- bilim adamlannın ellerinde gelişmele- Hpn Hıi7pnİpnHi Ynnet^l rini sürdürecektir. Bu insanlar kendi- lerine yaraşır dirlik ortamında olmaz- larsa, yannlanna güvenle bakamaz- ilindiği gibi 12 Eylül son- rası 2547 sayılı yasa ile üniversitelerimiz, akade- ı miler ve yüksek okullarla 'bir bütünlük içinde yeni- den düzenlendi. Yönetsel özerklikleri kaldınldı. Üniversitelerüs- tü yakın yönetim ve denetimorganı olarak "YÖK" oluşturuldu. Öğretim işlevlerine ağırlık kazandınldı. Araş- larsa beklenen kurumsallaşma sağla- namaz. Önyargılı tutumlanyla yanlış ürma işlevleri geriletildi. Önemli sayı- tanılar yüzünden YOK. düzeni ünıver- da bilim adamının üniversite ile ilişki- leri kesildi. Bugün bile YÖK 12 Eylül koşullan- nın ve baskı rejimlerinin tepeden in- meci, bilime ve bilim adamlanna karşı gerekli saygı ve nesnel değerlendirme- den uzak. aşın kanşmacı bir denetim uygulaması içindedir. Öğretim üye ve yardımcılan ile öğrencilerin demokra- tik haklan ile etkin (aktif) potansiyel- lerini, enerjilerini, görmezlikten gelme alışkanlıklannı hâlâ sürdürmektedir. Böylece Cumhuriyet'le terk ettiğimiz Osmanh'nın bol yasaklı hikmet-i hü- kümet anlayışına yeniden dönüldü. Üniversitelerin etkinliklerini bilimin gereklerine. özgürlükçü demokrasi il- kelerine, ülkemizin çağdaş gereksi- nimlerine göre düzenleyebilmeleri için özerk kuruluşlar olarak çalışmalannın kaçınılmaz olduğuna inananlardantz. Ancak bu yazıda üniversitelerde özerklik ile araşlırma gibi önemli ko- nulan bir yana bırakarak. insan öğesi- ni öğretim üyelen ile öğrencılenn sitenin iki temel öğesıne; bilim adamı'- na ve öğrenci'ye gerekli değeri vermek- ten uzak kalmıştır. YÖK düzeni içinde üniversite öğre- tim üyeleri ve yardımcılannın yüksel- me ve atamalannda nesnel ölçütler yerine yönetici takdir ve beğenilerinin öne çıkanlması. bilim adamlannı ve üniversitede çahşmayı isteyen gençleri yüreklendirici bir etki yapmıyor. Yük- selmelerde ve aiamalarda uygulanan öznel değerlendirmeler. kişisel Özgür- lüğü kısıtlayan zorunlu yer değiştirme- ler. önyargılı işten çıkarmalar. bilim adamlannı geleceği belirsiz. iç huzuru bozulmuş, verimli çalışmalar üretebil- me olanaklannı yitirmiş duruma dü- şürüyor. Bilim adamlanmız üniversite özerk- liğinden, demokratik haklardan geniş ölçüde vararlanamamaktadırlar. Ör- neğin benimsedikleri siyasal partilerin organlannda görev alamıyorlar. Ken- di iş kollannda çağdaş sendikalar ku- rulamısor. E>erneklere bile izinsiz üve olmaları söz konusu değil. Batfnın benzeri kuruluşlanndakı mesleklaşla- n ile kıyaslanmaları olanaksız. Birı- kimlerini. bilgilenni araştıncılık \e yaratıcılık yeteneklerini en etkıli bı- çimde kurumlann ve ülkenin hizmeü- ne katamamaktadırlar. YÖK kendi içinde ve öğeleri arasın- da gerekli demokratık ortamı kura- madı. Üniversitelerde demokrasiyi bir yaşam biçımine dönüştüremedi. Uzunca bir süre böyle bir sorumluluk duymadı. Bunu bir görev olarak kabul etmedi. Demokrasi eğitimini, onun ge- rektirdiği demokratik ortamı yaratıp bir yaşam biçimine dönüştürerek sağ- layamadı. Demokrasi değerlerinin var olduğu ve işlediği bilim ve eğitim ku- rumlan oluşturamadı. Demokratik katılım. üniversitelerimizde hayal ol- maktan öteye gidcmedi. Demokratikleşme konusunda da YÖK sınıf geçemedi. Yüksek öğrenim öğrencisi üniversi- tenin doğal ve yerli öğesidir. YÖK ve üniversite yönetimi. o doğal öğeleri öğrencilerle yeterli iletişim bağları oluşturamadı. YÖK sıstemınin belki de en olumsuz yanı yönetim ve karar organlan ile öğrenciler arasında ilişki kopukluğudur. Hemen hiçbir konuda ve hiçbir aşamada katılım yok. Öğren- cinin katılımı yok ama. katılım kavra- mı çağdaş üniversitenin temel kav- ramlanndandır. Bu kavrama ışlerlik kazandınlmadığı için gençlerimızle her düzeydeki yönetim ilişkileri vc toplumun ilişkileri kopuktur. YÖK bu kopukluğun giderilmesi için. genç- lerimizle üniversitelerimizin. gcnçlcri- mizle toplumumuzun sağlıklı diyalo- ğunu kuracak girişimleri başlatmak için gerekli ve gerçekçi vaklaşımlan göstermedi. Gençlik sorunlannın do- ğal ortamında çözümlenmesi için bir örgütlcnmesi yok. çabası yok. Bütün ülkelerde yüksek öğretim uzun \e pahalı bir eğitim basamağıdır. Birçok alanlarda olduğu gibi bu alana da ayırabıleceğimiz kaynakların smırlı olduğunun bilincindeyım. Buna kar- şın kaynak darhğını gerekçe göstere- rek bizde paralı yüksek öğretime geçmek yanlış olmuştur. Sonuçlara bakıldığında paralı eğjtime geçerek el- deedilen kaynaklanndevletin sağladı- ğı kaynaklar yanında devede kulak bile olamadığj göriilür. Koskoca YÖK. velilerin öğrencilere zorluklarla sağlayabildiği küçücük harçlıklara haksız yere el atmıştır. Düne kadar devletin olanaklannı kullanarak belli sorumluluk , basamaklanna gelmiş kadrolar. YÖK düzeni içinde, üstelik kimi yeıenekli gençleri ayıklama tchli- kesini de içeren paralı sistemi. bu gü- nün gençlerinin önüne koydular. YOK sistemi içnide üniversiteleri- miz öğrencilenmizi uygun bannma ve çalışma olanakUnna kavuşturamadı. Kitap ve öbür öğrenim ve eğitim araç- ları gereksinimlerini yeterince karşıla- yamadı. Var olan koşullar içinde özgün ders kitaplan hazırlanarak öğ- rencilerin gcreksinimlerinc sunulama- dı. Öğrcncilerimizin dünva bilgi kay- naklanna. depolanna çok yollu ola- rak ulaşmalan için yeterli çaba göste- rilmedi. Klasikleşmiş ders kitaplann- dan geniş ölçüde çeviriler yapılıp vayımlanmadı. Bunun için bir prog- ram vapılmadı. Radyo, TV, bilgisa- y ar, kaset, disk ve diğer ses ve görüntü yöntemlerinden yeterli ölçüde yararla- nılacak bir sistem oluşturulamadı. Böylece öğrencilerimizyıllaröncesinin "tek kitap, yetmiı notlar" sınırlı orta- mında kaldı. Böyle bir ortamda \ük- sek öğrenim öğrencilcri kişisel çabala- nnı arttırarak, veteneklerinin sınırlan- nı zorlayarak ezberciliğin kısır döngüsünden kurtaramazlar. Sözünü ettiğimiz sistem içinde üni- versitelerimizde oluşturulan eğitim ortamı ve uygulanmakta olan öğretim yöntemleri; düşünmeyi. anlamayı, tar- tışarak özümsemeyi öne çıkarabiliyor mu? Öğrenciler herhangi bir bilgi alant içinde araştıncı. tartışıcı, bilgi kaynak- lanna ulaşıp değerlendirici alışkanhk- lan edinebiliyorlar mı? Düzenli ve kendini vererek okuyabiliyor. pratik çalışmalar yapabiliyorlar mı? Bugün- kü koşullarda yukandaki sorulara olumlu yanıtlar veremeyiz. Sonuç 12 Eylül koşullannda oluşturulan bu yapının; demokratik olmadığını, çağdaş üniversite kavramı ile bağdaş- madığını, özgür düşünceyi banndır- madığını, bilim adamlannın yaratıcı gücünden yeterince yararlanmadığını, çevresi ileetkileşimi gerçekleştiremedi- ğini, araştırmayı, gerilettiğinı, fırsat eşitliğini gözetmediğini, yığınlan dışa- nda bıraktığını vurgulayan yakınma- lar ilgili kesimlerde surüyor. Bunlar ve benzeri konularda bilim ve politika çev relerinin yoğun eleştirileri sürüyor. Cumhunvetle başlayan aydınlan- ma sürecinin iıici gücü. eğitim ve özerk üniversitedir. Bugün toplumsal yaşa- mımızın tüm alanlannda, özellikle de siyasal yaşamımızda gözlenen tıkan- manın baş nedenlerinden birisi de eği- timde sürdürülen karmaşa ve çağdaş üniversiteden yoksunluktur. Geleceğe ilişkin tatlı hayaller kurmak yerine yu- kandaki gerçeğı yeniden keşfetmek görevi hükümet ve parlamentonun- dur. Şimdi siyasilerımiz üzerlerine dü- şeni yapsınlar. sonra da bilim adamla- nmızdan beklentilerimize girelım. ARADA BİR M. HADİ İLBAŞ Türkiye Ulıısal Kooperatifler Birliği Danışma Konseyi Üvesi Ülkemizde Kooperatifçilik... Daha 1820 yılında Fransa ve ingiltere'de başlayan kooperatifdenemeleri.kısasüredetümAvrupa'yayayıl- mıştır. öncüleri. Ingilterede Robert Owen, Fransa'da Charles Fourler'dir. Bunlardan ortaya atılan düşünce- ler, halkın çeşitlı kesimlerince uygulama alanına taşın- mıştır. Fransa'da üretim kooperatifçiliği gelişirken, İngil- tere'de tüketim, Almanyada kredi kooperatifçiliği onu izlemiştir. Bu gelişme. 1895te İngiltere'de Uluslararası Kooperatifler BirlığTnin (ICA) kurulmasına yol açmıştır. Uluslararası Kooperatifler Birliği, Birinci ve ıkinci Dünya Savaşı yılları dışında, faaiiyetini kesintisiz olarak sür- dürmüştür. Bugün dünyanın çeşitli ülkelerinden 700 mil- yon kooperatifçi, bu birliğin çatısı altındadır. 21 Aralık 1993 Salı, Dünya Kooperatifçilik Günü'ydü. Bu nedenle kısaca bizdeki duruma bakalım: Ülkemizde kooperatif hareketin başlaması, hemen hemen Avrupa ile aynı zamana rastlar. 1860 yılında Tu- na Vilayeti'nde Mittat Paşa Memleket Sandıklan adı al- tında ilk kredi kooperatifini başlatmıştır. Ne var ki, sonra- ki yıllarda hareket hız kesmiş ve 1930'lu yıllara kadar uykuda kalmıştır. Demokratiklik ilkesi: Kooperatifler, ortaklarm özgür iradeleriyle kurulan, yönetilen kuruluşlardır. Bu tanımın dışında kalan kuruluşlar, adı kooperatif deolsa koopera- tif sayılamazlar. Ülkemizdeki Tarım Kredi veTarım Satış Kooperatifleri. devlet güdümünde kooperatifler oldukla- rından ve yönetimde ortaklarm özgür iradeleri etkili olmadığından, bunların kooperatif kabul edilmeleri mümkün değildir. Ne yazık ki, ülkemizde özellikle tarım alanında faaliyet gösteren kooperatifler güdümlü koo- peratiflerdir. Bu alanda faaliyet gösteren tek demokratik kuruluş olan Köy Kalkınma Kooperatifleri, merkez birlt- ğinin askeri dönemde haksız yere kapatılmasından son- ra eski etkinliğini yitirmiştir. Ortaklarm özgür iradelerinin etkili olamadığı bir baş- ka örnek, Sosyalist Blok ülkeleri kooperatifleridir. Dev- letin büyük desteğine karşın, işledikleri topraklarda ücretlı olarak çalışan ortak köylüler, kooperatiflerine canla başla sarılmamışlar, sonuçta sistemin bütünü içinde başarısızlıklan tescil edilmiştir. Doğu Bloku ülkelerinin dışında kalan tüm demokratik ülkelerde demokratik kooperatifler çok büyük gelişme- ler göstermişler. ülke ekonomisine ağırlıklarını koymuş- lardır. Bu ülkelerde, kendi bankalarıyla kredi sorununu çözen kooperatifler, hükümetlerin tutarlı politikaları sa- yesinde gelişmelerini sürdürmektedirler. Ülkemizde yürütülen politika: Ne yazık ki ülkemizde kooperatifçilikte tutarlı bir devlet politikası yoktur. Her gelen iktidarın bu konuya yaklaşımı değişiktir. Serbest piyasa şampiyonluğu yapanlar, kooperatiflere peksıcak bakmamaktadırlar. Sosyal demokratların ise bu konuya gerekli ilgiyi gösterdikleri söylenemez. öyle olunca da, özellikle tarım alanında, bir dağınıklık egemendir. Bu- nun sonucu olarak tarımda istenilen verim alınamamak- ta, kırsal sanayi kurulamamakta ve yeterli iş alanları açılamadığı için kentlere yoğun göç sürmektedir. Kooperatif hareketi, bir Marksist hareket değildir. Tür- kiye bu yanlış anlamadan kurtulmalı, tıpkı tüm demokra- tik ülkelerde olduğu gibi kooperatifçiliğe sahip çıkmalı ve bu konuda tutarlı bir devlet politikası oluşturmahdır. P-E-N 30. ÖLÜM YILINDA HER YÖNÜYLE HALİDE EDİP ADIVAR Konuşmacılar Düzenleyen Toplunıı Yeri Prof. Dr.EmreKONGAR ŞükranKURDAKUL Ayla KUTLU Prof. Dr. Olcay ÖNERTOY PES Ytızarlcır Derneği Ankunı Mülkiyeliler Birliği Konh'ram Sıılonu. TARTIŞMA Savunmasız yargı 1 982 Anayasası. "Haklann Korunması tle İlgili Hükümkr" başlığı altında 36. maddesinde, kişinin savunma hakkının olduğunu bclirtmektcdir. Güçlü devlet amaçlanarak hazırlanan bu anayasa bile kişinin savunma hakkını yok sayamamışken. bugün idari yargıda savunma hakkının \ ok edildiği bir yargılama sistemi yürürlüktedir. Türkiye'de en zor olan işin. hak aramak olduğu anlayışınm yerleşmesine idari yargı bütün gücüyle katkıda bulunmaktadır. Herhangi bir idari işlemden dolayı zarar görmüş bir kişinin. "Turkiye'de hakimler vardır" diye y argı yoluna b2şv urmasının son derece anlamsız olduğu kanısındayım. Açılacak davada, idare mahkemelerinin yürütmeyi durdurmaya karar vermesi hemen hemen olanaksızdır. Çünkü, İdari Yargılama Usul Kanunu'nun 27. maddesi gereğince. yüriitmenin durdurulmasına karar verilebilmesi için. idari işlemin hukuka açıkça aykın olması ve yürütmenin durdurulamaması halinde telafısı imkânsız zararlann oluşması koşullannın bir arada bulunması zorunludur, Bu bile anayasanın 125. maddesi ile şınırlandınlmıştır. İdarenin haksız bir işlemi nedeniyle açılan davaya idarenin verdiği evraklar genellikle tek nüsha olduğundan bunlar davacıya gönderilemez. Oysa, davacı mahkemeye sunduğu evraklan bir adet veımeye kalksa. dilekçe ilgili memur tarafından kabul edilmemektedir. İdari Yargılama Usul Kanunu'nun 20. maddesının 4. fıkrası gereğince, idarenin "Gizlidir1 " damgasını bastığı evraklar hakkında davacıya bilgi verilmemeşi hüküm altına alınmıştır. İdare mahkemelerinin ara kararlar ile idareden getirttiği evraklar hakkında kişi bilgilendirilmediğinden. mahkemenin ne yaptığını, hangi evraklan getirttiğini davacı asla bilememektedir. Her ne kadar Danıştay 5. Dairesi, "savunma hakkının kısıtlanamayacağı" konusunda karar almışsa da (Esas No: 1990 4297, K: 1991 1099) uygulama halen bu şekilde sürmektedir. Dava dosası. davacıya ve vekillerine incelletirilmediğinden her iki tarafın da sonsuz dilekçe verme hakkı bulunduğundan. bu dilekçelerde taraflara tebliğ edilmediğinden. savunmalar ahndıktan sonra idarenin ne tür ıddıalarda bulunduğunu bilmeyen davacı. haklı olduğunu düşünerek. davanın lehine sonuçlanacağını düşleyerek mahkeme karannı bekle'r. İdare mahkemelerinde her da\ a onalama 3-4 sene sürdüğünden. bu sürcnin sonunda davacının eline aksini kolayca kanıtlayabileceği birtakım iddialarla davasmın reddedildiğini bildiren bir karar geçer. N4ahkemekaranndan. idarenin ileri sürdüğü iddialann öğrenilmesi üzenne. aksini kanıtlayan belgelerle dava temyizaşamasına gelir. Temyiz edilen dav anın Danıştay'da incelenip karara bağlanması için en az 2-3 sene gerekmektedir. Sonuçta sav unma hakkı hiç olmazsa bu aşamada kullanılarak İdare Mahkemesi'nin verdiği karar bozdurulur. İdare Mahkemesi'nin verdiği karar bozdurulmuşsa. bu sefer de çileli bir bekleyiş başlar. Danışta> dosyavı tekrar incelenmek üzere İdare Mahkemesi'ne iadeeder. Bunun için en az bir 6 ayın geçmesi gerekir. İdarenin Danıştay'ın bu bozma karanna itiraz etme hakkı vardır. İdare. bu hakkını kullanır. Dosya tekrar Danıştay'a iade edilir. Bunun için de en az bir altı a> daha gereklidir. Bir sene sağda solda seyahat eden dosya. nihayet incelenmek üzere tekrar sıraya girer. En az 2 sene sonra dosya incelemeyealınır. Danıştay. karanndüzeltilmesi için idarenin haklı bir iddiasının bulunmadığjnı karara bağlayarak dosyayı tekrar İdare Mahkemesi'ne göndcrir. Dosya. yine en az bir altı av daha yollarda oyalanır. İdare Mahkemesi. Danıştay'ın verdiği karar doğrultusunda dosvayı incelemeyealır. Mahkemenin karara varması da en az bir sene alır. Böv lecc dava sonuçlanmış olur. Bunun da tekrar temvizaşamalan olmasına karşılık. dav a kişi lehine sonuçlanmış isc. kişinin idareden mahkeme karanna uymayı isteme hakkı oluştuğundan geride kalan aşamalann önemi kalmaz. Böylece idari yargıda açılan bir davanın sonucunu almak için enaz 13 veya 14vılbeklemek zorunludur. Bu 14 vı1 sırasında. memurun hukuki durumunda zorunlu olarak değişiklik olacağından. dava>ı kazanmanın biranlamı da kalmaz. Fakat bu kadar uzun sürde emek verilen bir uğraşın sonucu alınmak istcnir. İdare. yapılan işleme karşı dava açan kişiyı asla atTctmeveceğinden. haksız eylemler arka arkav a gelir. Davacı. da\ a açtığına pişman olmaz da ısrar edersc. emekli olmamakta direnirse. ömrü de yeterse( idari yargı tarafından v apılan tebligatlara "Da* ac» ölmüştür" şeklindeki \anitlara. idari \ argıdaki \ argıçlar hiç de yabancı değildir) öyle bir gün gelir ki. açtığı davalann sayısını. kişinin kendisi bile biîemez. Vatandaş da\anın bitmediğınden yakınır. İdari yargı işyükünün fazlalığından yakınır. Dava sonucu beklendiğınden. davacı kendisinc yeni bir yol çizcmez. yaptığı işe sanlamaz. Böylece bir ömür bıter. En acısı da bir insan hayatı. adaletin gerçckleşmesi beklcnerek boşuna harcanmış olur. Saygılanmla. Doç.Dr. Halime Küçükyılmaz 8 Ocak 1994 Cumartesi Saat 14.00 T.C. İSKENDERUN 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN t^a^^o. |W3 524 Davah: Yusuf Çekcn. adrcsi nıevhul OA\J. Nafaka tJa^aa Vicdaıı Çcken vckıli tarufındun davalı Yusul'Çcken alcvhi- no açılan nalaK.ı du\asının mahkemeını/dc vapılan açık durıı^ması ncdonivlc: Davalı adına dııruijma gün vc vıatıni bıldirir davclivemn davalı Yusul\"okcn'ın lanınmaılıizınd.ın ı;ıdc edildiği ve adrcs tahkıkatında da tanınmadığından bahıslc bu Kere adınıza ılanen davetıve tebliğınc karar verilmi^lir. Duru^ma günü olan 22 2 1994 günü vıat 9.00'da duruşmaya gcl- meni/ \c>a sı/i temsilcn bir vckıl göndcnııcnı/. gclnıcdığiniz veva bir vekil göndcrmctliğinız mkdirdc HL'MK'nın 509 \c 510. maddclcri gereğince gışabınızda karar \erilo.cğı vc kalacağı davelıve vcnnc ka- im olmak üzcrc ılan olunur. 22.11.1993 Basın: 45036 Kara Taştan Su Damb Damla Akap... Nurettin Sözen ile Yüksel Çengel'in beraat ettikleri haberi duyulunca, hınzırlık bu ya. hemen aklıma muzip bir soru işaretinin çengeli takıldı: - Bizim medya, aylardan beri mangalda kül bırakmı- yordu; bakalım şimdi ne yapacak?.. Oysa sorunun yanıtını da biliyordum. İnsanlar sekiz sütuna manşetten nal gibi kara harflerle suçlanır; ama, suçlanan insanlar yargılanıp aklandıkları zaman, beraat haberi sayfanm eteklerinde, görünür görünmez bir yer- de, sivrisinek gibi harflerle, utangaç başlıklarla verilir. Ertesi sabah gazeteleri açtım.. Tamam... Aylardan beri saçıp savuran gazetelerimizde, aklan- ma haberleri, havası kaçmış balon gibi alt köşelere bü- zülmüşoturuyor... Ve medya kirleniyor.. İyi marka bir deterjanla bol köpüklü bir temizliğin ge- reğidüşünülmeli!.. • Sormak gerekir: Medyanın Şözen'e ve Çengel'e ilişkin yayınlarında bir yargıcın ciddiye alabileceği delil değerinde ne vardı?.. iddialar, söylentiler, suçlamalar, gizli bantlardaki fis- koslar, havada uçuşan bilgiler okurların ilgisini çeker, kamuoyunu heyecanlandırır; ama, iş yargıya geldi mi, dava dosyasının belgeleriyle medyanın dedikoduları arasında gerçekçi bir aynm yapmak kaçınılmazdır. Aklı başında hukukçular ve deneyimli avukatlar bir yana, bu işlere biraz yansız bakan kişiler, Yüksel Çengel ile Nurettin Sözen'e ilişkin suçlama kampanyasının tez- gâh olduğunu çoktan beri söylüyorlardı; "irtikâp" suçu- nun "unsurları" olayın içinde hiç yoktu. Peki, şimdi medyamızın, Sözen ile Çengel'den af dile- mesi gerekmiyor mu?.. insanlar yatak odalarında, evlerinde, işyerlerinde, gizli toplantılarda, dost sofralannda ve baskı altındaki sorgulamalarda çok laf ederler. Teyp bantları bu yüzden "delil" sayılmaz, çünkü söylenen sözün hangi kapsam- da ne amaçla dile getirildiği bilinemez; üstelik ses bant- larında "tahrifat" yapılabilir. Ses bantlarını "delil" sayan kişilerin biraz aynaya bakmalarında yarar var. Bir gün Payihtaht'taki iri bir şirketin ya da medyanın çok satışlı bir gazetesinin münasip yerine bir teyp yer- leştirildiğinde ne kıyametterin kopacağını hiç düşündü- ler mi? Öfkeyle, sevinçle. tepkiyle konuşmak, atıp tut- mak, ya da alabildiğine saçıp savurmak, insanların yaşam özgürlüğünün bir parçasıdır, olmadık düşüncele- rini dile getiren uçuklar da toplumun her kesiminde yaşı- yor. Teyp bantlarına dikkat!.. • Peki, Sözen ve Çengel'e yönelik "medyatik suçlama kampanyası" bütün solu, en başta SHPyi içine alan bi- linçli bir planın ya da komplonun ürünü müydü?.. İş öyle bir noktaya sürüklendi ki Cumhuriyet'in duru- mu da güçleşti. Çünkü bu gibi süreçlerde suçlu ilan edi- len günahkârı taşlamayan da öfkeli kamuoyunun elin- den kurtulamaz; mantık şöyle gelişir: - Suçluyu suçlamayan da suçludur!.. ;> Soramazsınız: ' ' ",' - Durun hele, suçladığınız kişi suçlu mu? Bir araşttra- lım.inceleyelim... Cumhuriyet, Sözen ve Çengel'e ilişkin "/rf//câp"suçla-' masının yersiz olduğunu başından beri büiyordu; denge ve ciddiyeti korumak, böyle zamanlarda bir göreve dö- nüşür; sonuç alındığında her şey aydınlanır. Fikret'in dediği gibi: "Kara taştan su damla damla akar..." Üyelerimize ve Tüm Okurlara Sayım nedeniyle, Cağaloğlu sergi salonumuz 5-1-1994 ile 8-1-1994 tarihleri arasında kapalıdır. Kitap gereksinimi olanlar için.Taksim sergi salonumuzda satışlarımız sürmektedir. Saygılarımızla. Cumhuriyet Kitap Kulübü N. GÖKSUN S AY Çağdaş Ikonlar 6-31 Ocak 1994 Galeri Selvin BestekârSok.61 AAnkara 7 -30 Ocak 1994 Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi Eski Beyoğlu Evlendirme Dairesi Tünel-İstanbul ll-29Ocakl994 Atatürk Kitaphğı Taksim - İstanbul FEVZÎKURTULUŞ'un "İNANCIMIZVAR'adh beklenen kaseti ÇIKTI. Tüm Kasetçilerde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle