Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 OCAK1994PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Yusuf Kurçenli, yeni filmindel980 sonrası Türk aydının sorunlannı ikili bir ilişkiyle aktarıyor
Bunahm, açmazlarve 'Çözülmeler'
KBltür Servisi- Sultanah-
met'te yeni restore edilen
bir oteİdeyiz. Henüz in-
şaat tamamlanmamış, her yer
toz içinde, yalnızca koridorun
sağındaki daracık oda konuk-
lannı ağırlamak üzere haar
bekliyor. Beklenenler. toplum-
ca "yasak" sayılan bir iîişkiyi
yaşamaya çahşan birçift. Zaten
otel kısa bir süre sonra polis ta-
rafından basılarak bu yasağı
çiğneyenler cezalandınlacak.
Topluma ters düşmenin bedeli
ağır. Senaryosu, Cezmi Ersöz"-
ün "Yaprak Fptması" adlı öy-
küsiinden yoJa çıkılarak yaa-
lan. Yusuf Kurçenli'nin son fîlmi
"Çözülmeler"in seti burasi.
Türk aydınının 80 sonrası düş-
tüğü bunahmı iki insarun ilişkisi
bağlamında yansıtan fılmde,
sözü edilen çifti.Tank Akan ve
Nurseli İdiz canlandıny or.
112 Eylül sonrasında
Nihal ile Uğur
Çekimlerin tamamı İstan-
bul'da gerçekleştirilirken kimi
sahneler için de gazetemizin ha-
ber merkezi kullarulıyor. Fil-
mın görüntü yönetmeni, daha
önce yine Yusuf Kurçenli'yle
"Karartma GeceJeri"nde çalı-
şan ve kimi televizyon dizilerin-
den de tanıdığımız Coulin Mou-
nier. İdiz ve Akan'ın yanısıra
Tunca Yönder, Savaş Dinçel,
Ömer Çolakoğlu, Tomris Oğu-
zalp, Duygu Ankara, Arif Er-
kin, Kutay Köktürk gibi sa-
natçılann rol aldığı "Çözülme-
ler"; 12 Eylül sonrasında, ko-
cası hapiste olan Nihal ile on-
lann ortak dostu. 12 Mart'ı ya-
şamış Uğur'un etrafında dönü-
yor. Uğur, aslında edebiyat ve
sanatla uğraşan ama hayatını
muhasebecilikle kazanan biri.
ISüriiklenme, yalnızhk
ve kaçımlmaz ilişki
Yaptığı işi sevTniyor. ama
daha da önemlisi bir zamanlar
inandığı değerlerin ortadan
kalkmasıyla düştüğü boşluktan
nasıl kurtulacağını bilemiyor.
Bütün bunlann yanısıra, küçük
kardeşini politik hayata soka-
rak onun idam edilmesine yol
açmanın verdiği suçiuluk duy-
gusu onu sürekli rahatsız edi-
yor. Yazmakta olduğu ve fılm-
de yer yer araya giren romanı-
nda da bu konuyu işliyor. Nihal
ise, hayata tutunmaya çalışan,
sol eğilimli olmasma karşın mu-
hafazakar bir yaşam süren bir
kadın. Kocasınm ailesiyle bir-
likte oturuyor. Bir sürüklenme
içindeki Uğur ile yalnızlık çe-
ken Nihal arasında kaçınılmaz
bir yakmlaşma doğuyor. Ara-
lannda büyük bir tutku yok
ama yaralannı birlikte sanmak
üzere yola çıkıyorlar. Fakat bir
başka kaçınılmazlık da onlann
bu ilışkiyi yaşayamayacak ol-
malan. Hem ortak çevreleri,
hem de napisteki kocaya karşı
duyulan sorumluluk buna en-
gel oluyor. Yönetmen Yusuf
Kurçenli, filmin bu iki insanın
ilişkisi dışındaki politik yönünü
de şöyle açıklıyor:
I 'Doğu toplumlanna
I özgii bir kader'
"Eskiden çok yakın arkadaş
olan insanların şimdi ilişkilerini
sadece biçimsel düzeyde sürdür-
dükleri, bir zamanlar paylaştık-
lan şeyler ortadan kalktığı için
şimdi aslında araiarında çok eid-
di bir iletişimin kalmadığı göste-
riliyor. Yani film bazı'çözülme-
ler'e değiniyor, zaten adını da
oradan alıyor." Kurçenli.' ko-
cası hapiste olan kadm ve arka-
daşlan arasındaki aşk'ı ele alan
bir filrni üç dört yıldır tasarladı-
ğını dile getiriyor. Ancak işin
politik fonu. Cezmi Ersöz'ıe
gündeme gelmiş. Ersöz, 1980
yılından beri yakın çevresinde
yaşanan tutuklanmalardan,
acılardan yola çıkarak bir film
• öyküsü yazmış. Öyküyü Yusuf
Kurçenli'ye götürmesiyle, "Çö-
zülmeler"iq serüveni başlamış.
Yaklaşık bir yıl süren geceli
gündüzlü birlikte çalışmanın
sonucundarertaya bugünkü se-
naryo çıkmış. Aslında filmin 91
yılı sonunda çekilmesi planlaru-
rken. ekonomilt olanaksızhklar
nedeniyle gecikmiş. Oyuncu
seçimi ise hiç kolay oltnarruş.
Uğur"un da Nihal'in de ortala-
ma insanlar olması istenirken,
sonunda Nurseli İdiz ve Tank
Akan gibi özel fiziğe sahip iki
oyuncuyu sıradanlaştırma yo-
luna gidilmiş. Cezmi Ersöz. bu
konuda endişeli:"Ben daha
farkJı şeyler düşümiyordum,
çünkü ben starfilminekarşıyım.
Benim kahramanJarım hayatm
içinden geliyorlar oysa starlar
bizim çok dışımızda gibiler.
Ama başka çare yoktu. Sinema
bir endüsrri haline geidi.anıatör
ruhla bir şey yapmak ola-
naksız."
Nurseli İdiz, olayın politik
yönünden çok. bireylerin kendi
hayatlannı yaşama özgürlükle-
rinin olmayışı teması üzerinde
duruyor:"Toplumun her kesi-
mindeki her tür insana yansıyan,
kendi kararlarını alırken daima
yaptırınıfar altuıda olma, hep
başkalarınuı bakış açılanna gö-
Lğur rolündekiTarık Akan, olay a ince nüanslarla, farklı açılaıia yaklaştıklannı, bu nedenle günümüze çok uyduğunu belirtiyor.
re davranmak zorunda kalma
gibi çok tcrnel bir felsefesi var fil-
min. Bu da filmi Türkiyc sınırla-
rının dışına taşıyacak olan mesa-
jıdır. Çünkü bu, Doğu toplumla-
nna özgii bir kader."NıhaI, çok
entelektüel olmayan. beJJi bir
politik bilinci olan ama bunu
çok fazla geliştirememiş bir ka-
dın. Kişisel olarak ise. hiçbırşey
yaşamamış. çok aaklı bir kişi-
lik. Nurseli İdiz, onun için"kü-
çücük bir hayaf tanımını kulla-
nıyor. Nihal'in medyanın ken-
dısine yakışürdığı kimliğjn çok
dışında bir kimlik olması, İdiz'-
in aynca hoşuna gitmiş. Fiziği-
nin bu rol için bırcngel olu^tur-
E,ılm, 12 Eylül sonrasında kocası
hapiste olan Nihal ile onlann ortak dostu,
12 Mart'ı yaşamışUğur'un öyküsü.'Eskiden
çok yakın arkadaş olan insanlann şimdi
ilişkilerini sadece biçimsel düzeyde
sürdürmelerini ve artık aralannda ciddi bir
iletişimin kalmadığınf gösteriyor.
madığını. bir oyuncunun. fiziği- fılmde iki tür bakış açısı oldu-
nin altını çizmeyi becerebildiği ğunu. politik bilinci olan izleyi-
gibi.çizmemeyidebecerebilece- cinin bir açıdan. olmayanın ise
ğjni belirtiyor. diğer açıdan göreceğini düşü-
Öte yandan, Tank Akan. nüyor. "1970 ve 80 darbelerini
yemiş bir aydının günümüz ko-
şulları içerisindcki bocalaması-
nı, girdiği çıkmazları ve toplu-
mun genelinin içerisinde bu tür-
deki insanların problemlerini bir
ölçiide anlatan bir öykü"dıve
tanımladıği filmde. dramatik
yapıyı oluşturmak için karakle-
riniçdünyasındaki duygu yapı-
sının incelendiğıni dı'le getıri-
yor: "Tahmin ediyorum ki bir-
çok kişiyi bu konuda çok duygu-
landıraeak. Bö> le görmeyen, bu
açıdan bakmayan insanlara da
yalnız o duvgunun acısı geçeeek.
Belki ileride hatırlarsa, bunun
hangi diişünceden doğduğunu
anlayabilecek o apolitik i//eu-
\ önetmen Yusuf Kurçenli, film bazı çözülmelere değini\or" diyor. Nurseli tdiz. kocası rolündeki Ömer Çolakoğlu ile birlikte.
ci." Akan, "Uğur" karakte-
rinin çok ince çizgilerle çizilmiş
bir rol olduğunu, bu nedenle
doğalhğı yakalamanın her za-
mankinden daha çok profesyo-
nellik istediğini belirtiyor. Fil-
min şu ana kadarki durumun-
dan hoşnut olan sanatçı. kendi-
sine bu senaryo bir buçuk yıl
önce ilk verildiğinde beğen-
memiş ve geri çevirmiş. Fakat
çeşitli değişikJiklerden sonra
önüne gelen son senaryo>u
olumlu bulup kabul etmiş. Fil-
min zamanlamasını ise çok uy-
gun buluyor: "Başlamadan
önce, gecikmiş bir film gibi görii-
vordum. Çok işlenmiş bir konu
gibi bakıyordum ama ince nü-
anslarla, o kadar farklı açılar-
dan anlattık ki olayı, şekil değiş-
ti. Senaryo değişmedi ama şekil
değişti, başka bir yorum getiril-
di. Onun için günümüze çok uy-
maya başladı."
IBakanlık, TV ve
sponsor desteğiyle
İlk olarak İstanbul Festivalı'-
ne. daha sonra da onu izleyen
diğer yurtiçi festival veyanşma-
lara da katılacak olan" Çözül-
meler". Kültür BakanlıgVndan
destek almış bir proje. Ancak.
bakanlığın verdiği 600 milyo-
nun bir filmin tamamlanması-
na yetmediğini belirten Kur-
çenli. Kanal 6'ya filmin 94 yılın-
da iki kez gösterim hakkını sa-
tarak bir ön finansman sağla-
mış.
Aynca Efes Pılsen de filmin
sponsorluğunu üstlenerek 800
milyon katkıda bulunmuş. Yu-
suf Kurçenli. Efes Pilsen'ingiri-
şiminin Türk sineması için çok
önemli bir gelişme olduğunu,
Tiirkıye'de para kazanan kuru-
luşlann ülkenin sanat vaşamına
bir şekilde katkıda bulunması
gerekliğinisövlüvor.
İ
Yılda bir sinema fîlmi
çekmek istiyor
Özel kanallânn. bir fılme des-
tek vermek için belli şartlar ko-
şup koşmadıgı. bir dcnetleme
yoluna gidip gitmediğı konusu-
nu ise. şöv le açıklıyor: "Ben Ka-
nal 6*dan ömek vereyim. Kanal
6, senaryoyu da, kimlerin oyna-
yacağını da bilmiyor. Sadece bir
sinema filmi göstermek için böy-
le bir yatınm yapıyor. Ali Öz-
gentürk, Atıf Yılmaz, İrfan Tö-
züm ve ben görüştük, hicbir se-
senaryoyıı okumadan ve kimlerin
oynayacağıru bilmeden sözleşme-
yi yapn. Ama diğer kanallan bile-
miyorum." Geçcn yıl ılgı>le ızle-
nen "Taşların Sım" adlı tele-
vız>on dızısine ımza atan Yusuf
Kurçenli. >eniden televizyon
için çalışmayı düşünmüyor. Bir
televızvon kanalmın istekleri
doğrultusunda bir iş yapmayı
çok büyük ekonomık çıkmaz-
lar söz konusu olmadıkça iste-
mcyeceğinı belirtiyor ve vılda
bir sinema filmi yapmayı yeğle-
diğini söylüvor.
Etkilibirbşkırtıa: RezaAbdoh3 ^ - — — ^
MEHMET BASUTÇL'
PARİS - Provokasyon! Yani
kışkırtıalık, başka bir deyimiyle
rahatsız etmeyi amaçlayan eylem
ya da davranış... Genelde hiç sevilme-
yen bir sözcüktür bu. Halbuki. başka
bir açıdan bakıldığında, insanhğm vaz-
geçemeyeceği en büyük erdemlerden bi-
risi değil midir provokasyon? Yerleşik
değerleri saygısızca sorgulamak için;
doğal tutuculuğun ağır köklerini silke-
leyebilmek için; bencilliğin duvarlannı
yıkabilmek için; küçük ya da büyük
çıkar hesaplannı aşarak ikiyüzlülüğün
maskesini indirebilmek için gerekli değil
midir bir damla provokasyon? Gerek-
Iidir. Hatta, insanhğm gelişmesi için ya-
şamsal önemi vardır... Yeter ki ucuz ol-
masın; yeter ki amaçsız bir tepki, esinini
nihilizmden alan başıboş bir oyun ol-
masın... Yeter ki sanatçı duyarlığıyla
harmanlanarak yapıa bir etki gücüne
kavuşsun...
I Provokasyon dozıı, hoşgörü
I sınırlarını aşıvermişti
Reza Abdoh, işte bu tür bir provoka-
tördür. Gerçek bir sanatçı, etkili bir
kışkırtıcıdır. içinde yaşadığı toplumun
ve çağın aamasız tanığıdır. Iran'da doğ-
muş, Ingiltere'de eğitim görmüş, Ame-
rika'da sanat icra etmektedir. AIDS vi-
rüsüne yakalanmıştır. Gençtir, bugün
yirmi dokuzuncu bahannı yaşamaya
hazırlanırken Amerika'run batı yakası-
ndan doğusuna dek, sanatın 'kötii çocu-
ğu' olarak tanınmaktadır. Adı okya-
nuslan aşmıştır. Reza Abdoh ilk oyu-
nunu daha on dört yaşındayken
yazmıştır. Sonra. Sofokles, Shakespea-
re, Brecht, İbsen gibi klasik ya da Co-
vvard, Kroetz, Copi gibi çağdaş tiyatro
yazarlannın yapıtlannı sahneye koy-
muştur... Kent yaşamının getirdiği tut-
kulan, doyumsuzluklan, patlamalan ve
her türlü dışlanmışlığı, farklılığı va da
aykınlığı, çağdaş müzikle tiyatronun, ti-
yatro ile dansın birlikte öğütüldüğü,
çarpıcı ve rahatsız edici, ancak alabildi-
ğine kişisel gösterilere dönüştüren bir
sahne ustasıdır Reza Abdoh...
Parisli sanatseverler, Reza Abdoh'u
Güz Festivali etkinlikleri arasında yer
Reza Abdoh'un Paris Güz Festi^ali'nde sahnelenen 'The Hip-Hop VValtz
of Eurydice' adlı oyununu sonuna dek izleyemeyen seyirciler oldu.
alan iki gösteri aracılığıyla tanıma ola-
nağı buldular. 'The Hip-Hop VValtz of
Eurydice' ve 'The Law of Remains" adlı
bu oyunlan sonuna dek izleyemeven se-
\irciler oldu. Çünkü Reza Abdoh'un
getirdiği provokasyon dozu, bazılarının
sanatsal ve düşünsel hoşgörü sınırlannı
bir noktada aşıvermişti Kimi sahneleri
korkunç, iğrenç ya da iç bulandıncı bul-
dular... Aslında. Reza Abdoh'un sahne-
de sergilediği. gerisinde hep insanoğlu-
nun parmağı bulunan ve giderek kanı-
ksadığimız günlük iğrençliklerdi; yanı-
başımızdaki sokağin köşesinde hüküm
süren şiddetin. sanatın merceklerinden
yansırken biçim değiştiren görüntüle-
riydi... Kısacası, gerçek yaşamda çoğu
kez başımızı eğip kulaklanmızı tıkaya-
rak karşısında tepkısiz kaldığimız kor-
kunç gerçeklenn bir tiyatro sahnesinde
gözlerimiz önüne gelmesini kabul
edemiyorduk... 'The Hip-Hop Waltz of
Eurydice' şiirle şiddetin kucaklaştığı bir
oyundu. Reza Abdoh, sahnede dans ve
müzik yanında, video görüntülerden
plastık sanat ürünlerine dek farklı tek-
niklerden yararlanıvordu. Orpheus ile
Eurydice. kökünden kazırunış saçlan ve
bembeyaz vüzleriyle. sanki mekanik bi-
rer mankendiler. Orpheus'u erkek
kılığını girmiş bir kadın oyuncu yorum-
larken. Eurydice bir travestivdı... Sev-
menin olanaksızlığı. sevişmenın yasak-
lanmasıyla daha da yoğunlaşmıştı. Yu-
nan mitolojisinin ünlüçifti. günümüzde
büyük bir baskı ve denetim altında ya-
şamaktaydı. AIDS virüsünün ölüm
saçtığı bir ortamda, cinsel ilişki en ağır
cezalarla karşılanan büyük bir suçtu
artık... Çaresizliğin. başkaldınnın. zul-
mün ve lutsaklığın yoğun olduğu bu
şiddet ortamında, Orpheus ile Eurydice.
duvarlan yüksek. kapılan kilitli bırce-
hennemi yaşamaktavdılar.
'The Law of Remains" (Cesetlerin
Kanunu) ise çok daha sert. kanla seksin
birbirine kanştığı. yumuşaklığın şiddeti
izJediği, vahşetin gürültülü bir kar-
maşıklığa yol açtığı, alabildiğine sıra
dışı bir gösteriydi. Reza Abdoh. gerçek
bir olaydan yola çıkarak. bir dizi cina-
yet işleyen Jeffrey Dahmer adlı katilin
vaşamından esinlenmiş: böylece, yir-
minci yüzyıl sonunun büyük kentlerin-
de kol gezen şiddeti sahneye yansıtı-
rken. içinde yaşadığımız toplumsal dü-
zenın çürümüşlüğünü de sergılemc ola-
nağı bulmuştu.
IÇok boyutlu költürel
birikimini estetikle besliyor
Gösteri boyunca salonun bir köşesın-
den diğerine taşıdığı izlcyicilerini şaşkı-
na çeviriyordu. Çünkü sahne her yer-
deydi. kanlı et parçalan her yerdeydi;
kesilip derisi yüzülen kadavranın video
görüntüsü her köşede. televizyon ek-
ranlan üzerinde çoğahp duruyordu;
çınlçıplak soyunarak koşan. sonra da
durup çömelerek arkalannı dönen
o\ uncular her yerdeydiler... Aynı oyun-
cular. bir süre sonra hafif bir müzik eşli-
ğinde. edepli ince devinimlerle. mutlulu-
ğun ve dinginliğin dansını yapacak-
lardı...
Dünya çöplüğünde, yeter ki biraz
kanştınn, neler yoktur neler! Elmas
parcacıklannın pınltılan. çürümekte
olan tüm pisliklerin geniz yakan iç bu-
landıncı kokulanna kanşır... Tıpkı Los
Angeles ya da New York benzeri büyük
kentlerde. en parlak lüksle en umutsuz
yoksulluğun. çok değil iki sokak ötede,
birbirleıi karşısına aşılması olanaksız
smırlar çizmeleri gibi...
Farklı bir sanatçı olan Reza Abdoh,
çok boyutlu kültürel birikimi ve estetik
duyarlığıyla beslenen, eski/yeni hiçbir
kalıba sığmayan o tanımı zor gösterile-
ri sırasmda, zaman zaman. işte bu gör-
mek bile istemediğimiz çöp tenekelerini,
dibine dek boşaltıverir sahneye!.. İzJeyi-
cilerinin bir bölümünü yitirmek pahası-
na, sanatın özünde bir doz da provo-
kasyon bulunduğunu, sert ama incelikli
bir kararlıiık içinde yüzlerimize çarpı-
vermişür bile...
Yirmibes yılı cevirmek
AHMETCEMAL
Çe\ iri uğraşına başladığımdan bu yana. tam yirmibes yıl
geçmiş. Birkaç gün önce. Walter Benjamin'den yaptığım,
aradaki kesilmelerie birlikte. üzerinde neredeyse sekiz yıldır
çalıştığım Pasajlar çevirisi kitaplaşmış olarak önüme gelin-
ce. belli bir uğraşın geçmışini neredeyse elimde olmaksızın
düşünüverdim. Nasıldım acaba o başlangıç noktasında? Ne-
den böyle bir uğraşta karar kıldım? Hem de artık -özellikle
son on yılda- kendime gittikçe daha acımasız davranarak;
gerektiğinde, yani ben gerekli bulduğumda. her şeyi ve her-
kesi o uğraş için feda ederek!
Şimdi anımsayabildiğim kadanyla, sözünü ettiğim baş-
langıç noktasında yalnızlıktı yaşamımı belirleyen temel ko-
num. Yirmibeş yaşındaydım \e yıkıntılann güç yol verdiği
bir y aşam alanının ortasında. kendime daha kim olduğur ı
soracak firsatı -belki de yürekliliği!- bile bulamarruştrm. B 1-
ki de ilk yirmibeş yılın yikıntılanndan gözüm iyice korktu-
ğundan, dışımdaki yaşama da doğru dürüst adım atmaya
cesaret edememiş, hep o yaşamın sınır boylannda gezinmek-
le yetinmiştim. Adına yaşam denilen o özgün metin beni bu
denli korkuttuğu içindir ki ben ceviriyeönceyaşamı algılayış
biçimimle başladım. Çok erken şeçilmiş bir yalnızlığın dün-
yasında. yaşamı olduğu gibi değil. ama kendi duygu evreni-
min basımevlerinden çıkma çevinlerinden okumayı yeğle-
dim.
Belki de bir alışkanhğa dönüşüp, sonradan kitaplara sira-
yet etmiştir...
Dünya edebiyatının büyüklerinin çoğuyla tanışmıştım.
Odamda. kitaplığımın raflannda. hep benimleydiler. Birlik-
te yaşıyorduk; ama yalnızca "mecazi" anlamda değildi bu
birliktelik. Bana edebıyattan süzülen bilgılenn, başkalannın
duyarblıklanndan kaynaklanma dalgalanmalann ulaşması-
nı sağlayan bir yaşam ortaklığiydı. Montaiqne'den alınan "iç
kale özgürlüğü" ve "üretken yalnızlık" dersleri, Balzac'ın o
eşsiz "karakterler galerisi", ınsanı bütün zaaflanyla ve yine
bütün güçleriyle dünya denen sahneye armağan eden Sha-
kespeare. sepia rengi geçişleriyle, bir geçiş dönemini en ince
duygulann filtresinden yansıtan Çehov, vardığı doruk nok-
tasında çöküşünün de en yoğun başlangıçlannı yaşayan bir
burjuva dünyasını roman ve hikaye düzlemlerinde eşsiz us-
tahğıyla kurgulayan Thomas Mann, tek bir savaşın öyküsü-
ne bütün savaşlann öncesiz ve sonrasız öykülerini sığdırma-
yı başaran Tolstoy, insandaki en "insanca'yı düşüşlerin son
noktalannda arayabılen Dostoyevski ve daha nicelen -y uka-
nda sözünü ettığım yaşam ortaklığı, yalnızca eserler için de-
ğil. Onlann yazarlan bağlamında da geçerliydi. Eserlenn ya-
ratıcılannm yaşamlanna da erken merak sardığımı anım-
sıyorum.
Almanca'dan başka dillerde yazan yazarlan o yıllarda en
usta çevirmenlerin kalemlerinden okuma şansına erişim. sa-
nınm bu türden bir "kültür elçiliğFne yönelişimde önemli
rol oynadı. Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Yedat Giinyol,
Cevat Çapan, Tahsin Yücel, Mina Urgan ve Akşit Gökrürk
çev irileriy le dünyaya yelken açmak. doğrudan Türkçeyi ya-
şamay ı da zev kıne doyulmaz bir serüvene dönüştürmekle eş
anlamlıydı.
Çevırinin gerçekte nc yaman bir çaba ve ne denli ödünsüz
bir işcilik gerektırdiğinı, bu ustalardan öğrenmeyeçahşacak-
tım.
Bir uğraşı çok yoğun düzeyde içselleştirmek, sanınm "pro-
fes>oneî"liğin en büyük engelleri arasında. Ben. geride kalan
yinnibeş yıl boyunca bir anlamda hiç "profesyonel" olama-
dım. Sözleşmelerde öngörülcn "tarihlerde" teslim edebildi-
ğim çevirilerimin sayısı herhalde bir elımdeki parmak sayısı-
nı bile geçmez. Sözleşmeler ve tarihlere ilişkin vaatler, benım
için her zaman geçerliklenni çalışma odamın kapısında yiti-
ren öğeler olarak kaldı: bu konuda asıl geçerli tarihler. çalış-
malanmın bana göre bitmiş sayılabileceği tarihler oldu.
Şerü/cnler için bitirme tarihkri saptanabilir mi?
Öğrencilenmin va da başkalannın sık sık. "Nasıl çevirroen
olunur?" diye sorduklan oluyor. Ben belki de bu yazıya asıl
bu soruya yanıt getırebilmek için başlamıştım. Ama şimdi
görüyorum ki, aslında benim açımdan olanaksız bir girişim
bu. Çevirmcnliklearama. hiçbir zaman onu anlatmamı sağ-
layabılecek kadar mesafe koyamadım. Bugün, ünıversıtede-
ki öğrencilerime, teknik sayılabilecek bilgilerin dışında ver-
miş ve \ermekte olduklanmı sınadığımda. durumu daha iyi
anlıyorum. Bütün verebildiğım. daha doğrusu vermcye
çalıştığım. kendi deneyimlerimden yola çıkarak. onlann da
ancak serüvenler kadar sevebileceklcri. kendilennı bitmeyen
bir serüvene kaptırmışcasına jaşayabilecekleri uğraşlar seç-
melerinin önemi konusunda bazı düşünceler oluyor.
Artık insana kendinden başka herkes olmasının öğütlen-
diği ve öğrctildiği bir zamanda benimkisı ne denli gerçekçi
bir tutum sayılabilır. bılemiyorum.
Ama ö(e yandan. en gerçek yaşantılanmız, çoğu kez en
gerçekdışıymış gibi gözüken serüvenlerden kaynaklanmaz
mı? Ve yirmibeş yıl sürmüş bir seriivcn. artık kendi gerçekli-
ğinin de yaratıcısı olmamı^ mıdır?
Metin VnsaVın sergisi Cumalı
Sanat GalerisVnde
Kültür Servisi - Ressam Metin Ünsalın sergisi Cumalı
Sanat Galerisfndeaçıldı. 1985yılında İstanbul'dadoğan
Ünsal.yükseköğretimini Boğaziçi Ünıversitcsi
Mühendislik Bölümündetamamladı. 1977-80yılian
arasında temel resim cğitimi gördükten sonra.
çalışmalanna Münıh'tedevametti. Resimlerindeki
mekanlar gerçekte var olan. ama sanatçının kendi
yaşanmışlığını katarak yorumladığı mekanlardır. Metin
Unsal." Resimlerimde sükunet v e yalnızlık her zaman
egemen oldu. Çünkü bu. ruhumda var olan. içimden gelen
bir olgu." diye dile getınyor kendini. Bugüne kadarçeşitli
karma sergilere ve fstanbul Sanat Fuan'na katılan, kişisel
sergiler açan sanatçının sergisi. 8 şubat tarihine kadar
görülebilir.
Yılın Kitapçıları seçildi
KültürServisi- Yapı Kredi Yayınlan'nın düzenlediği "Yılın
Kitapçısf ödülü sahipierini buldu. Dünya-Haşet
Kitabevleri. güçlü v e yaygın bir kitapçı zîndrinin
çekirdeğini oluşturan yatınmla kurumlaşmasını
güçlendirmesi nedeniyle. "Yılın Kitapçılan"ndan biri oldu.
Pandora Kitabevi, batıdaçokkatlı binalardaçoksayıda
yeüşkin personel ve teçhizatla sunulan sistemi. teknolojiyi,
hizmeti, çağdaş kitapçılık anlayışını. görece küçük bir
mekan ve kısıtlı imkanlarla ülkemizelaşıdığı için;
Bandırma'dan Ozan Sanat Evi de taşra olarak adlandınlan
geniş coğrafyada sadece kitap aşkıyla açıklanabilecek bir
tutkuyla kitaplan okuyucuya ulaştırdıği için ödüledeğer
bulunduiar.