27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 OCAK1994PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Yusuf Kurçenli, yeni filmindel980 sonrası Türk aydının sorunlannı ikili bir ilişkiyle aktarıyor Bunahm, açmazlarve 'Çözülmeler' KBltür Servisi- Sultanah- met'te yeni restore edilen bir oteİdeyiz. Henüz in- şaat tamamlanmamış, her yer toz içinde, yalnızca koridorun sağındaki daracık oda konuk- lannı ağırlamak üzere haar bekliyor. Beklenenler. toplum- ca "yasak" sayılan bir iîişkiyi yaşamaya çahşan birçift. Zaten otel kısa bir süre sonra polis ta- rafından basılarak bu yasağı çiğneyenler cezalandınlacak. Topluma ters düşmenin bedeli ağır. Senaryosu, Cezmi Ersöz"- ün "Yaprak Fptması" adlı öy- küsiinden yoJa çıkılarak yaa- lan. Yusuf Kurçenli'nin son fîlmi "Çözülmeler"in seti burasi. Türk aydınının 80 sonrası düş- tüğü bunahmı iki insarun ilişkisi bağlamında yansıtan fılmde, sözü edilen çifti.Tank Akan ve Nurseli İdiz canlandıny or. 112 Eylül sonrasında Nihal ile Uğur Çekimlerin tamamı İstan- bul'da gerçekleştirilirken kimi sahneler için de gazetemizin ha- ber merkezi kullarulıyor. Fil- mın görüntü yönetmeni, daha önce yine Yusuf Kurçenli'yle "Karartma GeceJeri"nde çalı- şan ve kimi televizyon dizilerin- den de tanıdığımız Coulin Mou- nier. İdiz ve Akan'ın yanısıra Tunca Yönder, Savaş Dinçel, Ömer Çolakoğlu, Tomris Oğu- zalp, Duygu Ankara, Arif Er- kin, Kutay Köktürk gibi sa- natçılann rol aldığı "Çözülme- ler"; 12 Eylül sonrasında, ko- cası hapiste olan Nihal ile on- lann ortak dostu. 12 Mart'ı ya- şamış Uğur'un etrafında dönü- yor. Uğur, aslında edebiyat ve sanatla uğraşan ama hayatını muhasebecilikle kazanan biri. ISüriiklenme, yalnızhk ve kaçımlmaz ilişki Yaptığı işi sevTniyor. ama daha da önemlisi bir zamanlar inandığı değerlerin ortadan kalkmasıyla düştüğü boşluktan nasıl kurtulacağını bilemiyor. Bütün bunlann yanısıra, küçük kardeşini politik hayata soka- rak onun idam edilmesine yol açmanın verdiği suçiuluk duy- gusu onu sürekli rahatsız edi- yor. Yazmakta olduğu ve fılm- de yer yer araya giren romanı- nda da bu konuyu işliyor. Nihal ise, hayata tutunmaya çalışan, sol eğilimli olmasma karşın mu- hafazakar bir yaşam süren bir kadın. Kocasınm ailesiyle bir- likte oturuyor. Bir sürüklenme içindeki Uğur ile yalnızlık çe- ken Nihal arasında kaçınılmaz bir yakmlaşma doğuyor. Ara- lannda büyük bir tutku yok ama yaralannı birlikte sanmak üzere yola çıkıyorlar. Fakat bir başka kaçınılmazlık da onlann bu ilışkiyi yaşayamayacak ol- malan. Hem ortak çevreleri, hem de napisteki kocaya karşı duyulan sorumluluk buna en- gel oluyor. Yönetmen Yusuf Kurçenli, filmin bu iki insanın ilişkisi dışındaki politik yönünü de şöyle açıklıyor: I 'Doğu toplumlanna I özgii bir kader' "Eskiden çok yakın arkadaş olan insanların şimdi ilişkilerini sadece biçimsel düzeyde sürdür- dükleri, bir zamanlar paylaştık- lan şeyler ortadan kalktığı için şimdi aslında araiarında çok eid- di bir iletişimin kalmadığı göste- riliyor. Yani film bazı'çözülme- ler'e değiniyor, zaten adını da oradan alıyor." Kurçenli.' ko- cası hapiste olan kadm ve arka- daşlan arasındaki aşk'ı ele alan bir filrni üç dört yıldır tasarladı- ğını dile getiriyor. Ancak işin politik fonu. Cezmi Ersöz'ıe gündeme gelmiş. Ersöz, 1980 yılından beri yakın çevresinde yaşanan tutuklanmalardan, acılardan yola çıkarak bir film • öyküsü yazmış. Öyküyü Yusuf Kurçenli'ye götürmesiyle, "Çö- zülmeler"iq serüveni başlamış. Yaklaşık bir yıl süren geceli gündüzlü birlikte çalışmanın sonucundarertaya bugünkü se- naryo çıkmış. Aslında filmin 91 yılı sonunda çekilmesi planlaru- rken. ekonomilt olanaksızhklar nedeniyle gecikmiş. Oyuncu seçimi ise hiç kolay oltnarruş. Uğur"un da Nihal'in de ortala- ma insanlar olması istenirken, sonunda Nurseli İdiz ve Tank Akan gibi özel fiziğe sahip iki oyuncuyu sıradanlaştırma yo- luna gidilmiş. Cezmi Ersöz. bu konuda endişeli:"Ben daha farkJı şeyler düşümiyordum, çünkü ben starfilminekarşıyım. Benim kahramanJarım hayatm içinden geliyorlar oysa starlar bizim çok dışımızda gibiler. Ama başka çare yoktu. Sinema bir endüsrri haline geidi.anıatör ruhla bir şey yapmak ola- naksız." Nurseli İdiz, olayın politik yönünden çok. bireylerin kendi hayatlannı yaşama özgürlükle- rinin olmayışı teması üzerinde duruyor:"Toplumun her kesi- mindeki her tür insana yansıyan, kendi kararlarını alırken daima yaptırınıfar altuıda olma, hep başkalarınuı bakış açılanna gö- Lğur rolündekiTarık Akan, olay a ince nüanslarla, farklı açılaıia yaklaştıklannı, bu nedenle günümüze çok uyduğunu belirtiyor. re davranmak zorunda kalma gibi çok tcrnel bir felsefesi var fil- min. Bu da filmi Türkiyc sınırla- rının dışına taşıyacak olan mesa- jıdır. Çünkü bu, Doğu toplumla- nna özgii bir kader."NıhaI, çok entelektüel olmayan. beJJi bir politik bilinci olan ama bunu çok fazla geliştirememiş bir ka- dın. Kişisel olarak ise. hiçbırşey yaşamamış. çok aaklı bir kişi- lik. Nurseli İdiz, onun için"kü- çücük bir hayaf tanımını kulla- nıyor. Nihal'in medyanın ken- dısine yakışürdığı kimliğjn çok dışında bir kimlik olması, İdiz'- in aynca hoşuna gitmiş. Fiziği- nin bu rol için bırcngel olu^tur- E,ılm, 12 Eylül sonrasında kocası hapiste olan Nihal ile onlann ortak dostu, 12 Mart'ı yaşamışUğur'un öyküsü.'Eskiden çok yakın arkadaş olan insanlann şimdi ilişkilerini sadece biçimsel düzeyde sürdürmelerini ve artık aralannda ciddi bir iletişimin kalmadığınf gösteriyor. madığını. bir oyuncunun. fiziği- fılmde iki tür bakış açısı oldu- nin altını çizmeyi becerebildiği ğunu. politik bilinci olan izleyi- gibi.çizmemeyidebecerebilece- cinin bir açıdan. olmayanın ise ğjni belirtiyor. diğer açıdan göreceğini düşü- Öte yandan, Tank Akan. nüyor. "1970 ve 80 darbelerini yemiş bir aydının günümüz ko- şulları içerisindcki bocalaması- nı, girdiği çıkmazları ve toplu- mun genelinin içerisinde bu tür- deki insanların problemlerini bir ölçiide anlatan bir öykü"dıve tanımladıği filmde. dramatik yapıyı oluşturmak için karakle- riniçdünyasındaki duygu yapı- sının incelendiğıni dı'le getıri- yor: "Tahmin ediyorum ki bir- çok kişiyi bu konuda çok duygu- landıraeak. Bö> le görmeyen, bu açıdan bakmayan insanlara da yalnız o duvgunun acısı geçeeek. Belki ileride hatırlarsa, bunun hangi diişünceden doğduğunu anlayabilecek o apolitik i//eu- \ önetmen Yusuf Kurçenli, film bazı çözülmelere değini\or" diyor. Nurseli tdiz. kocası rolündeki Ömer Çolakoğlu ile birlikte. ci." Akan, "Uğur" karakte- rinin çok ince çizgilerle çizilmiş bir rol olduğunu, bu nedenle doğalhğı yakalamanın her za- mankinden daha çok profesyo- nellik istediğini belirtiyor. Fil- min şu ana kadarki durumun- dan hoşnut olan sanatçı. kendi- sine bu senaryo bir buçuk yıl önce ilk verildiğinde beğen- memiş ve geri çevirmiş. Fakat çeşitli değişikJiklerden sonra önüne gelen son senaryo>u olumlu bulup kabul etmiş. Fil- min zamanlamasını ise çok uy- gun buluyor: "Başlamadan önce, gecikmiş bir film gibi görii- vordum. Çok işlenmiş bir konu gibi bakıyordum ama ince nü- anslarla, o kadar farklı açılar- dan anlattık ki olayı, şekil değiş- ti. Senaryo değişmedi ama şekil değişti, başka bir yorum getiril- di. Onun için günümüze çok uy- maya başladı." IBakanlık, TV ve sponsor desteğiyle İlk olarak İstanbul Festivalı'- ne. daha sonra da onu izleyen diğer yurtiçi festival veyanşma- lara da katılacak olan" Çözül- meler". Kültür BakanlıgVndan destek almış bir proje. Ancak. bakanlığın verdiği 600 milyo- nun bir filmin tamamlanması- na yetmediğini belirten Kur- çenli. Kanal 6'ya filmin 94 yılın- da iki kez gösterim hakkını sa- tarak bir ön finansman sağla- mış. Aynca Efes Pılsen de filmin sponsorluğunu üstlenerek 800 milyon katkıda bulunmuş. Yu- suf Kurçenli. Efes Pilsen'ingiri- şiminin Türk sineması için çok önemli bir gelişme olduğunu, Tiirkıye'de para kazanan kuru- luşlann ülkenin sanat vaşamına bir şekilde katkıda bulunması gerekliğinisövlüvor. İ Yılda bir sinema fîlmi çekmek istiyor Özel kanallânn. bir fılme des- tek vermek için belli şartlar ko- şup koşmadıgı. bir dcnetleme yoluna gidip gitmediğı konusu- nu ise. şöv le açıklıyor: "Ben Ka- nal 6*dan ömek vereyim. Kanal 6, senaryoyu da, kimlerin oyna- yacağını da bilmiyor. Sadece bir sinema filmi göstermek için böy- le bir yatınm yapıyor. Ali Öz- gentürk, Atıf Yılmaz, İrfan Tö- züm ve ben görüştük, hicbir se- senaryoyıı okumadan ve kimlerin oynayacağıru bilmeden sözleşme- yi yapn. Ama diğer kanallan bile- miyorum." Geçcn yıl ılgı>le ızle- nen "Taşların Sım" adlı tele- vız>on dızısine ımza atan Yusuf Kurçenli. >eniden televizyon için çalışmayı düşünmüyor. Bir televızvon kanalmın istekleri doğrultusunda bir iş yapmayı çok büyük ekonomık çıkmaz- lar söz konusu olmadıkça iste- mcyeceğinı belirtiyor ve vılda bir sinema filmi yapmayı yeğle- diğini söylüvor. Etkilibirbşkırtıa: RezaAbdoh3 ^ - — — ^ MEHMET BASUTÇL' PARİS - Provokasyon! Yani kışkırtıalık, başka bir deyimiyle rahatsız etmeyi amaçlayan eylem ya da davranış... Genelde hiç sevilme- yen bir sözcüktür bu. Halbuki. başka bir açıdan bakıldığında, insanhğm vaz- geçemeyeceği en büyük erdemlerden bi- risi değil midir provokasyon? Yerleşik değerleri saygısızca sorgulamak için; doğal tutuculuğun ağır köklerini silke- leyebilmek için; bencilliğin duvarlannı yıkabilmek için; küçük ya da büyük çıkar hesaplannı aşarak ikiyüzlülüğün maskesini indirebilmek için gerekli değil midir bir damla provokasyon? Gerek- Iidir. Hatta, insanhğm gelişmesi için ya- şamsal önemi vardır... Yeter ki ucuz ol- masın; yeter ki amaçsız bir tepki, esinini nihilizmden alan başıboş bir oyun ol- masın... Yeter ki sanatçı duyarlığıyla harmanlanarak yapıa bir etki gücüne kavuşsun... I Provokasyon dozıı, hoşgörü I sınırlarını aşıvermişti Reza Abdoh, işte bu tür bir provoka- tördür. Gerçek bir sanatçı, etkili bir kışkırtıcıdır. içinde yaşadığı toplumun ve çağın aamasız tanığıdır. Iran'da doğ- muş, Ingiltere'de eğitim görmüş, Ame- rika'da sanat icra etmektedir. AIDS vi- rüsüne yakalanmıştır. Gençtir, bugün yirmi dokuzuncu bahannı yaşamaya hazırlanırken Amerika'run batı yakası- ndan doğusuna dek, sanatın 'kötii çocu- ğu' olarak tanınmaktadır. Adı okya- nuslan aşmıştır. Reza Abdoh ilk oyu- nunu daha on dört yaşındayken yazmıştır. Sonra. Sofokles, Shakespea- re, Brecht, İbsen gibi klasik ya da Co- vvard, Kroetz, Copi gibi çağdaş tiyatro yazarlannın yapıtlannı sahneye koy- muştur... Kent yaşamının getirdiği tut- kulan, doyumsuzluklan, patlamalan ve her türlü dışlanmışlığı, farklılığı va da aykınlığı, çağdaş müzikle tiyatronun, ti- yatro ile dansın birlikte öğütüldüğü, çarpıcı ve rahatsız edici, ancak alabildi- ğine kişisel gösterilere dönüştüren bir sahne ustasıdır Reza Abdoh... Parisli sanatseverler, Reza Abdoh'u Güz Festivali etkinlikleri arasında yer Reza Abdoh'un Paris Güz Festi^ali'nde sahnelenen 'The Hip-Hop VValtz of Eurydice' adlı oyununu sonuna dek izleyemeyen seyirciler oldu. alan iki gösteri aracılığıyla tanıma ola- nağı buldular. 'The Hip-Hop VValtz of Eurydice' ve 'The Law of Remains" adlı bu oyunlan sonuna dek izleyemeven se- \irciler oldu. Çünkü Reza Abdoh'un getirdiği provokasyon dozu, bazılarının sanatsal ve düşünsel hoşgörü sınırlannı bir noktada aşıvermişti Kimi sahneleri korkunç, iğrenç ya da iç bulandıncı bul- dular... Aslında. Reza Abdoh'un sahne- de sergilediği. gerisinde hep insanoğlu- nun parmağı bulunan ve giderek kanı- ksadığimız günlük iğrençliklerdi; yanı- başımızdaki sokağin köşesinde hüküm süren şiddetin. sanatın merceklerinden yansırken biçim değiştiren görüntüle- riydi... Kısacası, gerçek yaşamda çoğu kez başımızı eğip kulaklanmızı tıkaya- rak karşısında tepkısiz kaldığimız kor- kunç gerçeklenn bir tiyatro sahnesinde gözlerimiz önüne gelmesini kabul edemiyorduk... 'The Hip-Hop Waltz of Eurydice' şiirle şiddetin kucaklaştığı bir oyundu. Reza Abdoh, sahnede dans ve müzik yanında, video görüntülerden plastık sanat ürünlerine dek farklı tek- niklerden yararlanıvordu. Orpheus ile Eurydice. kökünden kazırunış saçlan ve bembeyaz vüzleriyle. sanki mekanik bi- rer mankendiler. Orpheus'u erkek kılığını girmiş bir kadın oyuncu yorum- larken. Eurydice bir travestivdı... Sev- menin olanaksızlığı. sevişmenın yasak- lanmasıyla daha da yoğunlaşmıştı. Yu- nan mitolojisinin ünlüçifti. günümüzde büyük bir baskı ve denetim altında ya- şamaktaydı. AIDS virüsünün ölüm saçtığı bir ortamda, cinsel ilişki en ağır cezalarla karşılanan büyük bir suçtu artık... Çaresizliğin. başkaldınnın. zul- mün ve lutsaklığın yoğun olduğu bu şiddet ortamında, Orpheus ile Eurydice. duvarlan yüksek. kapılan kilitli bırce- hennemi yaşamaktavdılar. 'The Law of Remains" (Cesetlerin Kanunu) ise çok daha sert. kanla seksin birbirine kanştığı. yumuşaklığın şiddeti izJediği, vahşetin gürültülü bir kar- maşıklığa yol açtığı, alabildiğine sıra dışı bir gösteriydi. Reza Abdoh. gerçek bir olaydan yola çıkarak. bir dizi cina- yet işleyen Jeffrey Dahmer adlı katilin vaşamından esinlenmiş: böylece, yir- minci yüzyıl sonunun büyük kentlerin- de kol gezen şiddeti sahneye yansıtı- rken. içinde yaşadığımız toplumsal dü- zenın çürümüşlüğünü de sergılemc ola- nağı bulmuştu. IÇok boyutlu költürel birikimini estetikle besliyor Gösteri boyunca salonun bir köşesın- den diğerine taşıdığı izlcyicilerini şaşkı- na çeviriyordu. Çünkü sahne her yer- deydi. kanlı et parçalan her yerdeydi; kesilip derisi yüzülen kadavranın video görüntüsü her köşede. televizyon ek- ranlan üzerinde çoğahp duruyordu; çınlçıplak soyunarak koşan. sonra da durup çömelerek arkalannı dönen o\ uncular her yerdeydiler... Aynı oyun- cular. bir süre sonra hafif bir müzik eşli- ğinde. edepli ince devinimlerle. mutlulu- ğun ve dinginliğin dansını yapacak- lardı... Dünya çöplüğünde, yeter ki biraz kanştınn, neler yoktur neler! Elmas parcacıklannın pınltılan. çürümekte olan tüm pisliklerin geniz yakan iç bu- landıncı kokulanna kanşır... Tıpkı Los Angeles ya da New York benzeri büyük kentlerde. en parlak lüksle en umutsuz yoksulluğun. çok değil iki sokak ötede, birbirleıi karşısına aşılması olanaksız smırlar çizmeleri gibi... Farklı bir sanatçı olan Reza Abdoh, çok boyutlu kültürel birikimi ve estetik duyarlığıyla beslenen, eski/yeni hiçbir kalıba sığmayan o tanımı zor gösterile- ri sırasmda, zaman zaman. işte bu gör- mek bile istemediğimiz çöp tenekelerini, dibine dek boşaltıverir sahneye!.. İzJeyi- cilerinin bir bölümünü yitirmek pahası- na, sanatın özünde bir doz da provo- kasyon bulunduğunu, sert ama incelikli bir kararlıiık içinde yüzlerimize çarpı- vermişür bile... Yirmibes yılı cevirmek AHMETCEMAL Çe\ iri uğraşına başladığımdan bu yana. tam yirmibes yıl geçmiş. Birkaç gün önce. Walter Benjamin'den yaptığım, aradaki kesilmelerie birlikte. üzerinde neredeyse sekiz yıldır çalıştığım Pasajlar çevirisi kitaplaşmış olarak önüme gelin- ce. belli bir uğraşın geçmışini neredeyse elimde olmaksızın düşünüverdim. Nasıldım acaba o başlangıç noktasında? Ne- den böyle bir uğraşta karar kıldım? Hem de artık -özellikle son on yılda- kendime gittikçe daha acımasız davranarak; gerektiğinde, yani ben gerekli bulduğumda. her şeyi ve her- kesi o uğraş için feda ederek! Şimdi anımsayabildiğim kadanyla, sözünü ettiğim baş- langıç noktasında yalnızlıktı yaşamımı belirleyen temel ko- num. Yirmibeş yaşındaydım \e yıkıntılann güç yol verdiği bir y aşam alanının ortasında. kendime daha kim olduğur ı soracak firsatı -belki de yürekliliği!- bile bulamarruştrm. B 1- ki de ilk yirmibeş yılın yikıntılanndan gözüm iyice korktu- ğundan, dışımdaki yaşama da doğru dürüst adım atmaya cesaret edememiş, hep o yaşamın sınır boylannda gezinmek- le yetinmiştim. Adına yaşam denilen o özgün metin beni bu denli korkuttuğu içindir ki ben ceviriyeönceyaşamı algılayış biçimimle başladım. Çok erken şeçilmiş bir yalnızlığın dün- yasında. yaşamı olduğu gibi değil. ama kendi duygu evreni- min basımevlerinden çıkma çevinlerinden okumayı yeğle- dim. Belki de bir alışkanhğa dönüşüp, sonradan kitaplara sira- yet etmiştir... Dünya edebiyatının büyüklerinin çoğuyla tanışmıştım. Odamda. kitaplığımın raflannda. hep benimleydiler. Birlik- te yaşıyorduk; ama yalnızca "mecazi" anlamda değildi bu birliktelik. Bana edebıyattan süzülen bilgılenn, başkalannın duyarblıklanndan kaynaklanma dalgalanmalann ulaşması- nı sağlayan bir yaşam ortaklığiydı. Montaiqne'den alınan "iç kale özgürlüğü" ve "üretken yalnızlık" dersleri, Balzac'ın o eşsiz "karakterler galerisi", ınsanı bütün zaaflanyla ve yine bütün güçleriyle dünya denen sahneye armağan eden Sha- kespeare. sepia rengi geçişleriyle, bir geçiş dönemini en ince duygulann filtresinden yansıtan Çehov, vardığı doruk nok- tasında çöküşünün de en yoğun başlangıçlannı yaşayan bir burjuva dünyasını roman ve hikaye düzlemlerinde eşsiz us- tahğıyla kurgulayan Thomas Mann, tek bir savaşın öyküsü- ne bütün savaşlann öncesiz ve sonrasız öykülerini sığdırma- yı başaran Tolstoy, insandaki en "insanca'yı düşüşlerin son noktalannda arayabılen Dostoyevski ve daha nicelen -y uka- nda sözünü ettığım yaşam ortaklığı, yalnızca eserler için de- ğil. Onlann yazarlan bağlamında da geçerliydi. Eserlenn ya- ratıcılannm yaşamlanna da erken merak sardığımı anım- sıyorum. Almanca'dan başka dillerde yazan yazarlan o yıllarda en usta çevirmenlerin kalemlerinden okuma şansına erişim. sa- nınm bu türden bir "kültür elçiliğFne yönelişimde önemli rol oynadı. Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Yedat Giinyol, Cevat Çapan, Tahsin Yücel, Mina Urgan ve Akşit Gökrürk çev irileriy le dünyaya yelken açmak. doğrudan Türkçeyi ya- şamay ı da zev kıne doyulmaz bir serüvene dönüştürmekle eş anlamlıydı. Çevırinin gerçekte nc yaman bir çaba ve ne denli ödünsüz bir işcilik gerektırdiğinı, bu ustalardan öğrenmeyeçahşacak- tım. Bir uğraşı çok yoğun düzeyde içselleştirmek, sanınm "pro- fes>oneî"liğin en büyük engelleri arasında. Ben. geride kalan yinnibeş yıl boyunca bir anlamda hiç "profesyonel" olama- dım. Sözleşmelerde öngörülcn "tarihlerde" teslim edebildi- ğim çevirilerimin sayısı herhalde bir elımdeki parmak sayısı- nı bile geçmez. Sözleşmeler ve tarihlere ilişkin vaatler, benım için her zaman geçerliklenni çalışma odamın kapısında yiti- ren öğeler olarak kaldı: bu konuda asıl geçerli tarihler. çalış- malanmın bana göre bitmiş sayılabileceği tarihler oldu. Şerü/cnler için bitirme tarihkri saptanabilir mi? Öğrencilenmin va da başkalannın sık sık. "Nasıl çevirroen olunur?" diye sorduklan oluyor. Ben belki de bu yazıya asıl bu soruya yanıt getırebilmek için başlamıştım. Ama şimdi görüyorum ki, aslında benim açımdan olanaksız bir girişim bu. Çevirmcnliklearama. hiçbir zaman onu anlatmamı sağ- layabılecek kadar mesafe koyamadım. Bugün, ünıversıtede- ki öğrencilerime, teknik sayılabilecek bilgilerin dışında ver- miş ve \ermekte olduklanmı sınadığımda. durumu daha iyi anlıyorum. Bütün verebildiğım. daha doğrusu vermcye çalıştığım. kendi deneyimlerimden yola çıkarak. onlann da ancak serüvenler kadar sevebileceklcri. kendilennı bitmeyen bir serüvene kaptırmışcasına jaşayabilecekleri uğraşlar seç- melerinin önemi konusunda bazı düşünceler oluyor. Artık insana kendinden başka herkes olmasının öğütlen- diği ve öğrctildiği bir zamanda benimkisı ne denli gerçekçi bir tutum sayılabilır. bılemiyorum. Ama ö(e yandan. en gerçek yaşantılanmız, çoğu kez en gerçekdışıymış gibi gözüken serüvenlerden kaynaklanmaz mı? Ve yirmibeş yıl sürmüş bir seriivcn. artık kendi gerçekli- ğinin de yaratıcısı olmamı^ mıdır? Metin VnsaVın sergisi Cumalı Sanat GalerisVnde Kültür Servisi - Ressam Metin Ünsalın sergisi Cumalı Sanat Galerisfndeaçıldı. 1985yılında İstanbul'dadoğan Ünsal.yükseköğretimini Boğaziçi Ünıversitcsi Mühendislik Bölümündetamamladı. 1977-80yılian arasında temel resim cğitimi gördükten sonra. çalışmalanna Münıh'tedevametti. Resimlerindeki mekanlar gerçekte var olan. ama sanatçının kendi yaşanmışlığını katarak yorumladığı mekanlardır. Metin Unsal." Resimlerimde sükunet v e yalnızlık her zaman egemen oldu. Çünkü bu. ruhumda var olan. içimden gelen bir olgu." diye dile getınyor kendini. Bugüne kadarçeşitli karma sergilere ve fstanbul Sanat Fuan'na katılan, kişisel sergiler açan sanatçının sergisi. 8 şubat tarihine kadar görülebilir. Yılın Kitapçıları seçildi KültürServisi- Yapı Kredi Yayınlan'nın düzenlediği "Yılın Kitapçısf ödülü sahipierini buldu. Dünya-Haşet Kitabevleri. güçlü v e yaygın bir kitapçı zîndrinin çekirdeğini oluşturan yatınmla kurumlaşmasını güçlendirmesi nedeniyle. "Yılın Kitapçılan"ndan biri oldu. Pandora Kitabevi, batıdaçokkatlı binalardaçoksayıda yeüşkin personel ve teçhizatla sunulan sistemi. teknolojiyi, hizmeti, çağdaş kitapçılık anlayışını. görece küçük bir mekan ve kısıtlı imkanlarla ülkemizelaşıdığı için; Bandırma'dan Ozan Sanat Evi de taşra olarak adlandınlan geniş coğrafyada sadece kitap aşkıyla açıklanabilecek bir tutkuyla kitaplan okuyucuya ulaştırdıği için ödüledeğer bulunduiar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle