Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 19EYLÜL1993PAZAR
KULTUR
Yıllar sonra Türkiye'de ilk kez resim yapan Abidin Dino'nun resimleri İstanbul Sanat Fuan'nda sergileniyor
'İkiaşkımvarchr,memleketim ve Paris'
AHU ANTMEN
Abidin Dino çok uzun, çok özlemli yıllann ardı-
ndan Türkiye'de ilk kez resim yaptı. Hem de Büyü-
kada'da.. fstanbul'u soludu. "imgelerie didişti"
Şımdi o resimler. Paris'te yaptığı resımlerle birlikte
istanbul Sanat Fuan'nda. Galen Nev standında
sergileniyor. Sergınin adı. "Biçimden Öte". Dino
anlatsın bu resımlen "Kalabalık çizgiler, ne idüğü
belirsiz biçimler. renkler. kederli ya da sevinçli, so-
murtkan ya da gütec, karamsar ya da alabildiğine
iyimser yüzler. Varla yok arası bir gerinti."
İstanbul Sanat Fuan bugün şona env or. "Galeri
Nev bir daha sergUemeyecek mi bu resimleri?" dıve
soruvorum Resimlerin satıldığını söylüyor Ta-
biı... "Gayn tabii" dıye yanıthyor. "Resûn yapmak
müthiş bir sevinç üriinü ressam için. Araya paranın
girmesi ise birşev ifade etmiyor pek. Çaresiz birşej
tabii. Ama Van Gogh'un o güzelim resimleri yapar-
ken bir tekini bile satamaması >e aynı resimlerin bu-
gün milyarlar etroesi. sanatta para hikayesinin ne
kadar yapa> olduğunu gösteriyor."
Abidin Dino pek çok sergi açtı Türkiye'de. Ama
resımleri buradaydı. kendısi yoktu. "Belki de doğ-
rusu bu" dıyor. "Bütün sonın resimle izleyici arası-
nda. Çoğu zaman ressamla yaptığı resimler arasmda
gözle göriHür bir bağlantı kuraıak ımimkün ol-
muyor. Yunus Emre'nin bir dizesi \ardır, 'Bir ben
tardır bende benden içeri' resınim için aynı şeyi söy-
leyebilirim: 'Bir resim >ardır bende benden içeri'...
Resim ortaya çıkınca artık benimle bir tlgtsi yok."
"Kendinizi nasıl tammlardınız?" diye soruyorum
bunun üzenne. "İmkansH" dıyor. İnsanoğlunu
"yıllarm birikrirdiği bir >aratığa" benzetiyor. "O
yıUanrı her tabakası tıpkı arkeolojik araştırmalarda
olduğu gibi yeni bir tabaka teşkil ediyor. İnsan kendi
kendinin aynası değil" diyor. Ben resimlerinin çok
satmasına şaşırmasına şaşkınım hala
- Resimlerinizin belli bir sanat bilinciyle değil de
bir tür "roodaya" kapdarak aundığına mı inanıyorsu-
nuz?
Düşlerimizden bir tanesi, başka bir yerlerde, se-
yircilerin, sanat meraklılanrun dehşet yaratıklar ol-
duğu etrafında.... Öyle birşey yok. Bir ömür bo-
yunca rasüadığım gerçekten resim dehleri var, ama
buna da zaten bilinç demek gereksiz. Bir delılik işi.
tmgeye karşı tutku. Avrupa'da da aynı şey var. So-
zü geçen ressamın birdenbire çok sık anılmasmdan
ileri gelen bir ilgi... Picasso'yu satın alanlar zanne-
diyor musunuz gerçekten Picasso'yu seviyorlar
veya Matisse'i? Picasso'nun son yıllanndaki sergi-
lerinde kalabahğa rastlamamak için erken gidiyor-
dum. Ayak bastjğım anda bütütı resimler satılmış
oluyordu. New York'tan Tokyo'dan telefonla
satın alınıyordu. Resmi görmeden... Böyle acayip
bir oyun resim oyunu. O bakımdan resim olayı.
Türkiye'de nispeten yeni olduğu için gerçek bir sev-
giye daha sık rastlanıyor.
- Türkiye'de pek çok ressam, ekonomik nedenler-
le başka alanlara kayıyor. Hatta sanatın büyük öl-
çüde bu nedenle (burada devletin \eterince yardım
etmemesi de sa\ ılan etkenler arasında) belli bir sevi-
yeye ulaşmakta vavaş ilerlediği söyleniyor. Sanatçı
zaten herşeyi göze alabilen değil midir? Yoksa bu tür
kfealler geçmişte mi kaldı?
Geçim zorluğu yalnız Türkiye'de yok sanatçılar
için. Fransa'da tanıdığım birçok genç ressam iki
şeyden birini seçiyor ya çok çok zor«koşullarda
B,'ir sokakta yıllardan
beri bildiğim birtakım insan
kaynaşmalannm
sürdüğünü gördüm.
1930'lardan başlayarak
yaptığım kalabalık
insan resimlerim vardır.
Şimdi bu kaynaşma
gittikçebenim
resimlerime daha çok
benziyor.
-herşeye rağmen- resim yapmaya devam ediyorlar
veya kımisı bir ikinci uğraşla açhktan kurtuİmaya
calışıyor. Zannedıyorum her ikisi de anlaşılır şey-
ler. Bazı ressamlar var ki geçinebilmek için her gün
öğleden sonra kı -o da kolay bir ış değil izıne bağlı-
Montmartre'da gelen geçenin resmini yapıyor: Ve
bunlann bazılan. yemın edebilinm ki size Türkiye'-
de ve Fransa'da çok ünlü olan kımi ressamlardan
daha değerli. Ama işte galiba buna benzer şeyler
hqj olagelmiştir; Rönesans zamanında İtalya'da
da çırakkk uzun sürüyordu zaman zaman. Çeşitli
ünlü ressamlar bile o zamanlarda şimdiki düşün-
düğümüz sanatçı kışiliğıni taşımıyorlardı. prensle-
rin kanadı altında ikinci. üçüncü derecede insan-
lardı. Ama yavaş yavaş, öyle güçlü şeyler yaptılar ki,
ister istemez kabul ettirdiler kendılerini. Belki Si-
nan için bile düşünmemiz mümkün bunu; işte bir
yeniçeri alt tarafı. Sonra bütün padişahlara kendini
kabul ettirdi ve eminim ki kafa da tutabiliyordu.
- Fransa'da Matisse, Pkasso gibi isimlerden sonra
gelen kuşak öncekilerin gösterdiği performansı gös-
teremedi. ardından da Paris sartanatı yavaş yavaş
yok ofanaya, merkez Nevv York'a kaymaya başladı.
Siz oradaydınız, bu süreci yaşadınız...
196O'lı yıllarda Pans hakikaten egemenliğinı sür-
dürüyordu hala. O dönemde satılan birçok resmim
var Âmerika'da. Sonra New Y'ork galenleri buna
yavaş yavaş bir tepki gösterdi. özellikle De Gaulle'-
ün kendı başına buyruk, Amerika'run genel siyasal
çizgisınden aynlmasından ıtibaren Amenkan gale-
rileri bir nevi boykot yaptılar. Ve bir pazarlık
yapıldı: Eğer Amerikan ressamlannı Pans'te ön
planda satmazsanız biz de sizin resimlerinizi New
York'ta satmayız... Ve yavaş yavaş Amerikan res-
samlan Paris'te boy gösterdi. Ama karşısı pek o
kadar gerçekleşmedi, "Paris Okulu" dedikleri res-
samlar pek ayak basamadı öteki piyasaya. Ama
işin komik tarafı şu kı Amerikan ressamlanrun ço-
ğu zaten Pans'te yetişmişti... Ama bütün bunlar
önemli değil. önemli olan gene resmın ortaya
çıkması. Bana öyle gelivor ki -aldanıyor olabilirim
tabii- üstelik de ezbere konuşuyorum çünkü New
York'a hayaumda ayak basmadım, Âmerika'da
öyle nefes nefese. fazla ov uncaklı dönemlerin yor-
gunluğu başgöstermeye başladı. Y'ani denilebilir
ki o sayede yepyenı bir sanat raerkezi doğabilir ve
bu ne Paris ne New York ne de Berlin olmayabi-
lir... Bu bırçeşit kehanet ama...
- Hala sürmekte olan Yenedik Bienali'nde oluşan
uluslararası sanat buluşması konusunda ne düşünü-
yorsunuz? Kimisi bienalin uluslararası sanat or-
tamıra ancak Eurovision şarkı yanşması ölçüsünde
yansıtabiMiğini düşünüyor...
Sert bir eleştıri... Galiba Türk sanatçılan arası-
nda bıenale bıraz kenardan davet edilmiş olan ben
vanm. O da 1951 yıhnda Roma'da bulunduğum
bir sırada. Bienallar, buna benzer toplu sanat et-
kinlikleri acayip işler Sanat. ne Kırkpınar güreşle-
rine benziyor ne de at yanşlanna. Orada sonuç
AbidinDino *
anlatıyor
resimlerini:k
Kalabalık
çizgiler, ne idüğü belirsiz
biçimler, renkler, kederli
ya da sevinçli, somurtkan
ya da güleç, karamsar ya
da alabildiğine iyimser
yüzler. Varla yok arası bir
gezinti.' .
açık; sırtını yere getirirsen birincisin. At yanşlan-
nda da milimetreye vanncaya dek kimin öncelik
taşıdığı belli. Sanatta öyle birşey yok. Türkiye'nin
Venedik Bienali'ne şimdiye kadar nispeten az
kaülmış olması da bir değer sorunu değil. Şimdi
tstanbul Sanat Fuan'ndaki yapıtlan yurtdışında
bir etkinliğe taşısak, oradakileri de buraya getirsek
arada pek bir fark olacağıru sanmıyorurn. Yalnız
yurtdışı toplu sergjlerinde araya bir Matisse, Picas-
so, Klee kanşmış olabilir. Ama ben zaten burada
bugün üreülen çağdaş sanat anlamında konuşuyo-
rum.
- Siz artık daha sık geüyorsunuz İstanbuPa...
Yıllann değiştirdiklerine alışabildiniz mi? Yoksa ço-
cukluğunuzun. gençliğinizin eski Istanbul'unu mu
görüyorsunuz hala bir tür soyutluk içinde?
Aİışabilme diye bir sorunum yok. Örneğin, bir
iki akşam önce, geç vakıt, bir taksiye binmek gere-
kiyordu... Öylesine dar, öylesine canlı, öylesine
renkli, berberi, karpuz sergisi, meyhanesi vesairesi
olan bir sokağa girdi ki, benim yıllardan beri bildi-
ğim, karman çorman birtakım insan kaynaşma-
lannm sûrdüğürtü gördüm. Hatta bir nevi. ne ka-
dar gerçekçi bir ressam olduğum ortaya çıktı. Ka-
labalık insan resimlerim vardır 1930'lardan baş-
layarak yaptığım; benim kaynaşmam bir milyon-
luk İstanbul'un kaynaşmasıydı -gene de epey bir
kaynaşmaydı- şimdi artık rakamı bilmiyonım ama
bu kaynaşma gittikçe benim resimlerime daha çok
benzıyor.
- Bunca yıl uzak kalmak. ama hiç unutmamak,
hayaDerinde hep tstanbıd'u görroek nasd bir duygu?
Kendinizi ncreye ait hissediyorsunuz? İstanbullu
musunuz, Parisîi mi?
Çocukluğumda da Paris'te oturduğumuz için ai-
lece, o ikilik bende var, ama eğer bir terazi varsa, o
terazide ağır basan muhakkak ki Türkiye ve tstan-
bul... Hatırlarsmız belki Josephine Baker adında
çok gûzel bir zenci bayan vardı. 1930'larda. 40'lar-
da kınp geçiriyordu ortalığı. Onun meşhur bir
şarkısı vardır, bütün dünyada bizim kuşak ezbere
bılır. "J'ai deux amours. mon pays et Paris- "İki
Aşkım Vardır, Memleketim ve Paris"... Ben de bir
çeşit Josephine Baker gibi sahneye çıkıp bunu söy-
leyebilirim.
- Hatta eşLniz Güzin hanım Tiirkiye'den aynldı-
ktan sonra 36 yü hiç gelmedi değil mi?
2-3 yıldır geliyor. Gelemedi çünkü çalışıyordu.
önce, bilimsel araştırma merkezinde dil konusun-
da, sonra verdiği dersler onu ahkoyuyordu, sonra
Radio France International'in Türkçe bölümünü
idare etti. Bazen de darbelerden pek hoşlan-
madığımız için, uzak kalmayı tercih ettik.
- Abidin-Güzin Dino 'evüliği' ya da belki 'dosdu-
ğu' hep antatıhr durur. Bu birlikteliği güzelliğinden
hiçbir şey yitinneden sürdürmek, biraz da 'ortak bir
kader' paylaşmanızdan mı kaynakjandı?
Bir kere Türk polisı sayesinde evlendık, o bakı-
mdan müteşşekirim y/üksek organlara...Ben sürü-
lünce Güzin üniversiteden asistan olduğu halde
kendi isteğiyle aynldı, Adana'ya geldi ve orada bi-
raz zor koşullarda çok güzel günler yaşadık. Çok
güzel günler... Orada genç Yaşar Kemal'ı tanıdık.
Orhan Kemal hapisten çıkıp bizim "Adana ekolü'ne
katıldı... İkincisi. Türkiye'den aynlmaya karar ve-
rince. Güzin'ın yanımda olması bir çeşit Türkiye'-
nin yanımda olması gibi birşeydi
- Vlutluluğun resmini yapamadığınızı sövlüyordu-
mız bir söyleşide. Ama mutlu bir insansınız, resim
\aparken daha da mutlu. Resmini > apamadığınız bu
kavram ne ifade ediyor sizin için?
Benı mutlu kılan bırşevı anlata>ım. Alanya'da
bir sergi açtım. Kızılkule'nin tepesınde .. Bir sürü
insan geldı. Kuleye tırmanmak da kolay değil,
basamaklan Selçuk basamaklan. .Çok sevimli
gençler geldı, biraz alçak bir sesle "Abidin bey, siz
mutluluğun resmini vapabilir misiniz?" diye soru-
yorlardı.. O bir çeşit parola oldu. Anladım ki
Nazun'ı okumuş gençler. benı Nazım sayesinde bi-
raz tanımışlar Dolajısıyla o parolaya hayranırn.
- Resminizde çok çeşitli dönemler var. Bunlar Tes-
min iç sonınlanndan mı kaynaklandı. yoksa >aşam
mıetkendi?
Yalnız iç değil. yalnız çevrem değil, galiba dünya
çapındaki birtakım olaylann etkisi de kanştı. Me-
sela. dönemlerin bir tanesi uzun yüruyuş... Ama bu
uzun yürüyüş. Anadolu Kurtuluş Savaşı'nın da
uzun yürüyüşü. Çın'deki Kurtuluş Savaşfnın da
uzun yürüyüşü, bugün hala ne kadar uzun yürüyüş
varsa yeryüzünde, hepsmin bir çeşit sonucu oldu o
resimler... Hiçbıri karar verilmiş değildi. Önceden
verilmiş kararlar ıyi sonuç vermıyor sanatta. Ger-
çekten içten bir tepki, derin bir tepki oluşursa bır-
şeylerçıkıvor ortaya.
- Aslında resminiz riim bir vaşantının ipuçlannı
taşıyor ama siz bunu belirli temalar aracılığıyla
yansıtıyorsunuz resimde. Başta eller...
Galiba bizim aılenin elleri hep gûzel. Yüzler çir-
kin bazen, bazen güzel ama eller oldum olası güzel.
Ta Yunan fılozofîanna çıkmak laam; insanoğlu,
el. Emekçilerin eli el, sanatçılann eli el, müzisyenle-
rin eli el, aşıklann eli el..
- Siz dosrJuklannı/Ja da ünlûsünüz... Haritanızda
çok nokta var, Adana'dan İstanbul'a, Roma'dan Pa-
ris'e dek ama bununla birlikte anılarda hep mutlu
'dostluk çemberieri'...Yalnızlık duygusunu tanıyor
musunuz?
K<ğer bir terazi varsa,
o terazide ağır basan
muhakkak ki Türkiye ve
İstanbul. Josephine Baker'ın
o ünlü şarkısı İki Aşkım
Vardır. Memleketim ve
Paris'i, bende
onun gibi
sahneye çıkıp bunu
söyleyebilirim.
Ben kendımı hiçbir >erde ve \ÜSJW zaman yalnız
hissetmiş değilim. Gerçekten dç yalnız değıldım
hiçbir yerde, en zor yerleıde bile. Talih galiba.
1930'lu yıllarda genç bir gazeteci olarak Babıali'de
çalışırken, birçok ilginç kışiyle, birbirinden çok
farklı insanlarla arkadaşlık ettim. Nazım Hikmet'le
arkadaştım.ama aynı zamanda Necip Fazıl'la da"
gayet arkadaştık. Babıali'nin dibındeki meyhane-
lerde veya balık pazannda buluşuyordu İierkes.
Bütün farklara rağmen, kavgalara rağmen devam.
eden dostluklar vardı.Sonraki kuşaklarla da yakın
arkadaşlıklanm oldu; Sait Faik'ten tut. Orhan Ve-
li'ye, Melih Cevdet'e. Oktay Rifat'a vanncaya ka-
dar. Birtakım dergılerçıkardık hqa beraber ve o sı-
rada çok somut olan- çünkü Alinan ordulan ta
sınırlanmıza kadar gelmişlerdı- antifaşıst bir çeşit
kültür yapısına biraz öncülük etmış oldum. O yıl-
larda Türk aydınlannın ve sanatçılannın faşizme
karşı bir cephe tuttuğu muhakkak. Hatta Necip
Faal bile buna bir ölçüde katılır gibi olmuştu.
- Necip Fazıl'ın özyaşamöyküsünde sizi 'inandı-
ktan sonra' kendi şev hine götürdüğü söy1eniyor...Bu
olaydan söz edebilir misiniz?
Edebıhrim ama etmeyeceğirn, çünkü tam rengiy-
le anlatmam için Cumhuriyet'in hiç olmazsa dört
beş sayfasıru işgal etmem laam...
- Peki, bir de yurtdışında yaşadığınız ünlü dostluk-
lannız var. Pkasso, Meyerhold, Tzara, Aragon,
Gertnıde Stein...
Gene bir çeşit talıh... Rusya'ya gjttiğim vakit o
yıllann en tanınmış tıyatro ısimlerinden Meyer-
hold ıle beraber bir süre çahşabıldim. 'Maça Kızı'
operasırun mizanseni yaparken birtakım eciş bü-
cüş resimler yapmıştım. Kaybolrauş olacağını tah-
min ediyordum bugüne dek. ama geçenlerde bir
Fransız araştırmacı arkadaşım orada eski evrakı
kanştınrken benim çizimlerimi bulmuş. Çok se\in-
dim. Aynı şey Gertrude Stein'la da oldu. 'Yeni Bw
Faust' oyununu o yanyor. ben çıziyordum. Araya
İkınd Dünya Savaşı girince reşmlerimi bir daha
göremedim. Sonra bir genç İngihz eleştirmen, Ox-
ford'da bir şatoda o resimleri bulmuş. müthiş bir
Sherlock Holmes ustalığıyla benı buldu. En çok
saygı duyduğum da dada hareketinin ustası Tris-
tan Tzara. 1938 yıhnda Paris'te çok yakın arkadaş
olduk. Paris'te kafasını şişırmiştim Nazım Hik-
met'le. halbuki tercüme edümemışti Nazım daha...
Açlık grevinden önce o çevirdı Nazım'ın şiirlerini,
dış dünyanın Nazım'a ilgisı o çeviriler sayesinde
oldu. Picasso'yla dostluğum da ayn. ama çok uzun
bir hikaye...
- İngiliz sanat eleştirmeni David Sylvester, bazı
sanatçılann atölyelerinin birer efsaneye dönüşrüğü-
ne inanıyor. Siz Paris'te çok ünlü sanatçılann atöl-
yelerinde çauştınız, bulundunuz...
Atölye kavramı biraz anlamsız bir kavTam...
Çünkü her yer atölye. Evet sonunda bir yere ka-
panıp ressam boyasını yapıyor ama biraz idealize
edilmiş. biraz komik bir kavram aslında. Picasso'-
yla beraber seramik yapıyorduk bir gün. her za-
manki gibi şakalar yapıyordu. komik bir tspanyol.
Üzerine basa basa "Öğİeden sonra 'atölye'me gide-
ceğim" dedi "Atölyeme kapanacağım. Ne yapıyo-
rum içerde? Kendi kendime otunıyorum, biraz
başımı kaşıyonım. ondan sonra uyukluyorum. Dı-
şardakiler, Pkasso içerde, calışıyor diye düşünüyor.
Oysa hiçbir bok yaptığım yoktu..." Yalan tabii!
Çünkü günün sonunda bir iki tane tuval bitirmışrj
bile... "Acayip biransın*' derdim ona, "Doldunıyor-
sun petekleri, sonra dolunca başka yer kalmıyor.
başka bir peteğe geçiyorsun..."
-Sorulanm bitmeyecek ama sizin de zamanuıız
kısıtlı. Onun için çok dolu dolu y aşanmış yülara geri
dönüp baktığınızda, hangi güne, hangi döneme geri
gitmek isterdiniz sorusuyla noktaJayalım.
Birçok dostum oldum olası bana anılannı yaz
dıyor -bu da komik bir sözcük, 'am'- belki de
hakhlar bir bakıma. Ama bu bana geri geri yürü-
mek gibi geliyor. Benim yaptığım. zamanın akışına
kapılmamak, kafa tutmak, bir set çekmek gibi bir-
şey. O am yaşamayacağım da geçmış bir zamanı
yaşayacağım- bu benı çok tedirgın ediyor. Galiba
Nazım'da da vardı bu. Filan yılda ne yaptığını sor-
duğumda, "Bırak allahaşkına" derdi. "Yannki işi-
mize bakalım..."
Hipodroma kültür merkezi
ANKARA (AA) - Ankara Atatürk K ültür Merkezi'nin
bulunduğu hipodrom alanı. atıl bir alan olmaktan
kurtanlarak kültür merkezi haline dönüştürülüyor.
Hipodrom alanında opera. bale. tiyatro ve konser salonu
yaptınlacak. 1997 y ılı sonunda bıtinlmesi planlanan
yapılann l983yılıödeneğiiseyakJaşık lOmiIyarlira. Proje
gereği. toplam > apı alanı 40 bin 800 metrekare olan Ankara
Atatürk Kültür Merkezi alanı birinci bölgesinde opera,
bale ve tıyatro binası yaptınlacak. Söz konusu bina bin
kişilik büyük salon. 600 kişilik küçük salon, 500 kışilik
sinema salonu. sanatçı bölümleri. atölyelerıleidari-teknik
ve sosyal tesislerden oluşacak. Bakanlık. adı geçen bu
yapılar için bu yıl l milyar940milyonliralıködenekayırdı.
Toplam yapı alanı 43 bin metrekare olan Ankara Atatürk
Kültür Merkezı'nde belirlenen dördüncü bölgede de
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve
koro çalışma binası inşa edilecek. Yapıda. 2 bin kişilik
konser salonu, 500 kişilik oda müzıği salonu. prova-kayıt
stüdy osu. müzik kütüphanesi. sanatçı çalışma ve dınlenme
mekânlan. Türk halk müzıği korosu. Türk sanat müziği
korusu. çok sesli müzık korusu. halk danslan -çalışma
salonlan ile idan-teknik birimler v e 496 araç kapasiteli
otopark bulunacak. Bu bölümdeyeralacak yapılariçmde
bakanlığın 7 milv ar 760 mıly on lıra ayirdığı bildirildi.
ÇDSO'nun sezon hazırhkları
ADANA (AA)- Kültür Bakanlığı Çukurova Devlet
Senfoni Orkestrası'nın (ÇDSOyyenı sezon hazırhklan. son
hızayla sürüyor. ÇDSO Genel Sanat Yönetmeni ve.Şefi
Emin Güven Yaşlıçam. yaptığı açıklamada. verleşik
amaçla kullandıklan Adana Büyükşehir Beledıyesi Tiyatro
Salonu'nun yeniden düzenlendiğini belirterek şöy le
konuştu: "Daha önce, 'sahne orkestraya, orkestra
Adana'ya yetrruyor' demiştim. Bu iki olumsuzu aşmanın
çabalannı, bu yıldan itibaren geliştırmeye başlayacağız.
Öncelikle. verleşik sahneyi genişletmeçalışmalannı
tamamladık. salonu boyattık. Yeni şekliyle sahne, 3 yıl
süreyle orkestray a, salon da müzikseverlere en iyi hızmeti
verebilecek yapıya kavuşturuldu." Açtıklan sınavlarla
sanatçı eksıİcliklerini tamamlamaya çalıştıklannı anlatan
Yaşlıçam, "Sadece yayh çalgılar kadrosunda eksiğimiz var.
Bunu da yabancı sanatçılarla birer yıllık sözleşmeler
yaparak gidereceğjz" dedı. Yeni sezona ıddiali
hazırlandıklannı, hem sunacaklan eserler hem de yorum
tarzlanyla ülkenin sayıh orkestralanndan bırrolmaya
devam edeceklerini vurgulayan Yaşlıçam. ÇDSO'nun, »
22-23 Ekim 1993 tarihlerinde Jap>on piyanist Miva'ko
Hori'nin solist olarak katılacağı konserlerle, Çukurovab
müzikseverlere 'merhaba' diyeceğıni sözlerine ekledi.
AFSAD ayınfotoğrafi yanşması
ANKARA (AA)-Ankara FotoğrafSanatçılan Derneği
(AFSAD) tarafından her ay üye ve aday üyeler arasında
düzenlenen ayın fotoğrafı yanşması sonuçlandı.
Seçileceğini Mehmet Arslan Güven'in yaptığı serbest
konulu siyah-beyaz. renkli ve saydam dallannda yapılan
yanşmaya 81 yapıt katıldı. Yanşmada dereceye gırenler
deşöyle: Siyah-beyaz dalında: Banş Köse (aym 1.
fotoğrafı). Sevil Delikan (ayınl. fotoğrafı). Metin
Güzeloğlu (ayın 3..fotoğrafı). Renkli dalında: A. Selim
Avcı (ayın 1. fotoğrafı). Sevil Delikan (ayın 2. fotoğrafı),
Metin Güzeloğlu (aym 3. fotoğrafı). Saydam dalında:
Emel Aşkın (ayın fotoğrafı), Nalan Yılmaz (ayın 2.
fotoğrafı), Bülent Irkkan (ayın 3. fotorafı). Yanşmanın
sergisi 21-30 eylül tarihleri arasında açılacak.
Müzik-Sen y
den işbirtiğiçağnsı
ANKARA (ANKA)-Müzik ve Sahne Sanatçılan
Sendikası, sanatçılann sosyal. kültürel, ekonomik ve
mesleki haklannın korunması amaayla bu alanda faaliyet
gösteren dernek ve sendikalara ışbirüği çağnsı yaptı.
Müzik-Sen Genel Başkaru Deniz Atılgan yazılı
açıklamasında, sanatçılann haklannın konınmasına,
başan sağlanması için. bu alanda faaliyet gösteren
kuruluşlann güş ve ejlem bırliği oluştunnalan gerektiğini
bildirdi. Devletin sanatçılan uzun yıllar ihmal etmesinin
ardından sorunlann hızla arttığım belirten Atılgan. tek tek
kuruluşlann bu sorunlann ^şılmasında başanh
olamayacağını kaydetti. Müzik-Sen Genel Başkanı Deniz
Atılgan, sanatçı haklannın korunması için Pop-Sav.
Sine-Sen, Soder, Toder. Mesam. Sesam. Çağdaş Sinema
Oyunculan Derneği ve Film-San kuruluşlanna işbirliği
çağnsı yaparak gûç birliği oluşturmalanru ıstedi.
Okyanusları keşfeden Türk
İstanbuVda
Kültür Servisi - Yaşamını yıllardır Âmerika'da' sürdüren
sualtı fotoğrafçısı ve dalgıç Emre Omur, Pasifık
Okyanusu'ndan Meksika kıyılanna; A\r
ustralya'dan
Endonezya'ya uzanan birçizgide çektiği sualtı
fotoğraflannı ilk kez 22 eylülde İstanbul'da Destek Sanat
Galerisi'nde sergileyecek. "Dünya denizleri kirleniyor.
Çevreciler hareketlenin" diyerek 25 yıldırokyanusîarda
dalan Emre Omur'un dalgıçlık sevdası çocukluğunu
geçirdiği moda sahillerinde başlamış. Daha sonraki
yıllarda çocukluk hobisıni mesleğe dönüştüren Türk
Costeau'su Yüksek Denizcilik Okulu'ndan kaptan olarak
mezun olmuş. Bir süre sonra Amerika'ya giden Emre
Omur, İstanbul'da da "Deniz Kazalannı Onleme ve
Kurtarma Şirketi"ni kurmuş. Karayipler, Hint Okyanusu,
Azor Adalan. Amerika, Meksika, Âfrika, Akdeniz
sahilleri A\aıstralya yakınında hâlâ ilkel kabilelerin yaşadığı
Vanuatu Adalan Emre Omur'un objektifınden 22 eylülde
sergilenecek. "Okyanuslardan Sıcalc Esintiler" adıru
verdiği bu sergisi için Emre Omur duygulannı şöyle dile
getiriyor: "25 yıldır Türk ve dünya denizlerinde dalıyorum.
L'zülerek söy lüyonım. hav a gibi sulan da kirlettik.
Kaplumbağalar. foklar, deniz aslanlan, okyanuslardaki
mercan bahçeleri bir süre sonra yalnız fotoğraflarda
kalacak. Ben. bu sergi ile tüm insanlara sesleniyorum:
Sulan. denizleri. okyanuslan kkletmeyin. Yoksa bu
güzelliklerçektiğim fotoğraflarda bir anı olarak kalacak."
Beyoğtiı'nda itnza günü
Kültür Servisi - Beyoğlu Beledıyesi tarafından düzenlenen
Beyoğlu Kitap Şenliği etkinlikleri sürüyor. "Kentli insana
yakışan kitaptır"^anlayışının benimsendiği şenlik
kapsamında bugün saat 16.00-19.00 arasında düzenlenen
• imza gününe Gani Müjde, Metin Cstündağ. Can Barslan.
Derya Sayın katılıyorlar. Beyoğlu Kitap Şenliği'nde yann
ay nı saatte Ataol Behramoğlu okuy ucularla buluşacak.