27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 1993 PAZARTESJ OLAYLAR VE GORUŞLER Üniversiteler kapatılmalıdır... Sözü üniversite, özü üniversite olmayan kurumlan yaşatmanın anlamsız olduğu ortadadır. I933'te olduğu gibi sözü de özü de bir olan yeni üniversiteler kurmanın, bu • anlamlan taşıyan yeni yasa çıkarmanın zamanı çoktan gelmiştir. Pfof. Dr. M. TAHİR HATİBOĞLU Gazi Üniversitesi Tıp Fakülîesi U lkemizde "üniversite" adını taşıyan ilk yük- seköğretim kurumu 1933 yıhnda "İstanbul Üniversitesi" adıyla kurulmuşiur. 31 Ma- yıs 1933 günü 2252 sayılı yasaçıkanl- mış ve birinci maddesiyle "İstanbul Darülfununu" kapatılmıştır. Aynı ya- sanın öbür maddesiyle 1 Ağustos 1933 günü "İstanbul Üniversitesi" kurul- muştur. Bu olay, kamuoyunda daha çok "1933 Üniversite Reformu" olarak bilinmektedir. Darülfünun niçin mülga oldu1 Gü- nün Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip bunu çok güzel açıklamıştır. Ba- kan Dr. Galip. 1923-32 arasında da- rülfîinunun ülkenin genel gidişine ayak uyduramadığını belirterek, "Ül- kede siyasal ve sosval büyük devrimler oldu. Darülfiinun bunlara karşı tarafsız kaldı. bunlardan habersiz göriindü. Hu- kukta köklii değişiklikler oldu. Darül- fünun yalnız yeni yasaları izlencesine almakla vetindi. Harf devrimi oldu. öz- dil hareketi basladı. darülfiinun hiç tın- madı. Yeni bir tarih anlayışı ulusal devrim halinde ülkeyi sardı. Darülfü- nunda buna ilgi uyandırabilmek için üç yıl kadar beklemek \e uğraşmak gerek- ti. İstanbul Darûlfiinunu artık durmuş- tu, kendine kapanmtstı. halktan elini eteğini çekmişti" demiştir. Bir kuru- mun kapatılması ıçin bundan daha ıyı bir gerekçe olamaz. Atatürk, darülfünunun bu durumu- nu gördükten ve pek çok devrimi yap- tıktan sonra sırarun iiniversiteye geldi- ğini düşünmüştür. Adını değişürmek- teki amaa. kurumla birlikte medrese ruhunun da ortadan kalkmasını iste- mesindendir. "Üniversite" adını bile Türkçesi bulununcaya dek kullanalım demiştir. Almanya'dan kaçan bilimci- leri, yurtdışında yetişmiş genç bilim adamlanmızı bir araya getirerek yeni üniversiteyi kurmayı başarmıştır. Ba- kan Dr. Galip, "Üniversite yeni birku- nundur. Geleneği kendisi ile baslaya- caktır" diyerek yeni kurumu çok iyi tanımlamıştır. Bugûnkü dunım: Bugün ulkemizde 51 devlet üniversitesi vardır. Bizce bunlann bugünkü durumlan darülfîi- nun döneminden farksızdır. Adı üni- versite olan kurumlanmız ne yazık ki adlanna yaraşır bir davranış içinde de- ğillerdir. Kapatmak için dünün gerek- çeleri bugün de vardır. Açık söylemek gerekirse 51 üniver- siteden birisi bile ülke sorunlanna ilgi duymuyor. On yılı aşkın bir süredir hiçbır güncel, önemli ve ulusal soruna ilgi göstermemişler; yol gösterici veçö- züm üretici olmamışlardır. Varhğını laik devlete borçlu olan üniversiteler, 37 insanın yakıldığı şeriatçı ayaklan- masına bıîe ses çıkarmamışiardır. Yöneticilerin ışi gücü. ona buna "dok- tor" sanı vermek ve üst yöneticilere yağ çekmektir. Üniversite bu mu ol- malıdır? Kürt sorunu yülardır ilk sıra- dadır. Üniversitelerde bu sorunu çö- zücü, politikacıya önayak olucu hiçbir öneri üretilmiyor. Uyuyan ve susan bir yığın bilim kumluşuyla karşı karşı- yayız. Kurum olarak üniversite böyle de, bu kurumlarda çahşan bilim adamı denen öğretim üyeleri farklı mı? Ha- yır. Doğruyu söylemek, korkusuz olmak. özgürce görüş açıklamak gö- revleri iken. tersine, korkunun içinde boğulmuşlardır. Bugün bilim adamla- n kendi çıkarlannı bile savunamaz durumdadırlar. Bir avuç bilim adamı- nın bunlann dışında olrnası. sonucu değiştirmiyor. Böylesi bir "gaflet" içinde olan bilim adamından ve kuru- mundan ne beklenir? Ülkenin 60 yıl önce kurulan ilk üni- versitesinin başındaki rektör. televiz- yonlara dizi olmuştur. Hakkında yar- gı karan olduğu halde görevde kal- mak için ne varsa yapıyor. Aynı üniversiteden yetişmiş Prof. Dr. Ka- zım İsmail Gürkan. "Utanmazlık, bü- yük kuvvettir" demiştir. Çok acıdır; pek çok üniversite yöneticisi. böyle bir kuvvete sanlır durumdadır. Yine çok yaaktır ki, bu kuvvete destek olmak ıcın ımza toplayan bılımcıler vardır. 1933 yıhnda yeni bir ruhla kurulan gü- zelim ana üniversitemizin başına ge- lenler, kuranlann kemiklerini sızlata- caktır. Bütün üniversiteleri temsil ettiği sa- vında bulunan YÖK Başkanı. kendisi hukukçu olduğu halde, kendi kendini tıp profesörü yapmıştır. Bunu yapan zat, rektörlükten YOK. Başkanlığı'na atanıyor. Olacak iş mi? Bu kadar açık bilim dışı eyleme karşı üniversitelerin a7İ7 öğretim üyelerinden ses çıkmıyor. İleriki günlerde tıp profesörü olan be- ni hukuk profesörlüğüne atarlarsa. biliniz ki yine ses çıkmayacaktır. Öğrenciye bakış ve sonuç: Öğrencisıne düşman. öğrencisini sevmeyen üniversite ve öğretim üyesi olur mu? Olmaz. daha doğrusu olma- malı. Oysa bugün üniversitelerimizde öğrenciler, hem yetim hem öksüzdür. Öğrenciyi kucaklayan. onunla kayna- şan yönetici de, öğretim üyesi de yok denecek kadar azdır. Tam tersine öğ- renciye yakın duran öğretim üyelerine kuşkuyla bakılıyor. bunlar yönetim- den uzak tutuluyorlar. Dolayısıyla. seven hocalann sevgisinden öğrenciye yarar pay az düşüyor. Bir üniversite. kendisini mahkeme- ye veren öğrenciye ya da öğretim üye- sine karşı mahkemeye yalan bilgı venr mi? Vermez. daha doğrusu vermemesi gerekir. Suç olan bu eylemi yapan nice üniversite var. Çok uzun yazmaya gerek yok, gü- nümüzün üniversiteleri darûlfiinunu geçmiştir. Kurumsal olarak üniversi- teler, bireysel olarak öğretim üyeleri evrensel anlamda işlevlerini yitirmiş- lerdir. Kısacası. 1933 öncesinin koşul- lan hortlamıştır. Bu durumda yapıl- ması gereken, Atatürk'ün yaptığı gibi. bir maddelik yasayla bu kurumlan "mülga" saymaktır. Mülga kurumlar yüksekokul şekli- ne dönüştürülmelidir. Öğretim üyele- rinin bir bölümü bu kurumlara. bir bölümü yeni kurulacak 4-5 üniversite- ye, öbürleri de 1933 ve 1960"ta olduğu gibi çabşabilecekleri bir başka kamu kuruluşuna atanmalıdır. Aynca. poli- tikacı geçinen milletvekillerine de üni- versitenin ne olduğu anlatılmahdır. Bugün üniversitenin sözü var. özü yoktur. Bunu on yılda hepimiz öğren- dik. Yasanın adı da zaten "yükseköğ- retim" yasasıdır. Öyleyse. kurulacak yeni üniversiteler için 1946 ve 1973'te olduğu gibi "üniversiteler yasası" adıy- la yeni bir temel yasa çıkanlmalıdır. Üniversitenin birincil işjevi. bilim üretmektir. Yeni yasa. YÖK öncesi yasalarda olduğu gibi bilimi ikinci sı- rada değil. birinci sırada düşünmeli- dir. Bunu anlatmak için üç yasaya bakmak yeterlidir. 1946 yasası. üni- versiteyi "üniversiteler yüksek bilim, araştırma, öğretim birlikleridir"; 1973 yasası, "üniversiteler yüksek bilim, araştırma, öğretim ve yayım birlikleri- dir"; 1981 yasası. "üniversiteler yüksek düzeyde eğitim-öğretim, araştırma, ya- yım ve danışmanlık yapan kurumlar- dır" şeklinde tanımlamıştır. Yaratıcı nitelik taşıyan ve birincil işlev olması gereken bilim, 1981 yasasında ikinci sırada yer almıştır. Bu yasa ilk sıraya eğitim-öğretim işlevini almıştır. Bu da bize, YÖK yasasının önceki iki yasa gibi bilim yasası olmadığını göster- mektedir. Sözü üniversite. özü üniversite ol- mayan kurumlan yaşatmanın anlam- sız olduğu ortadadır. 1933'te olduğu gibi sözü de özü de bir olan yeni üni- versiteler kurmanın. bu anlamlan taşı- yan yeni yasa çıkarmanın zamanı çoktan gelmiştir. Gücenmenin, danl- manın ve alınmanın gereği yoktur. Bugünkü durumlar sürerse geç de olsa sonunda olacak budur. Ya silkinip ol- mamız gerekeni olacağız ya da olaca- ğa "evet" diyeceğiz. Başka seçeneğa- miz yoktur. ARADABIR MEHMET ÖZYAZANLAR Elekthk Mühendisi "Yurdumuzıı Çok Seviyoruz" ve Demokrasi! Bir süre önce, bir özel televizyon kanalında izlediğim "Yurdumuzu Çok Seviyoruz" başlıklı açıkoturumda, ül- kemizdeki demokrasi ile ilgili olarak dile getirilen bazı görüş ve düşünceler. bu konudaki gerçekler üzerine ka- fa yormuş bir yurttaş olarak beni çileden çıkardı. Yurdumuzda, demokrasi adı altında gerçekleştirilen uygglamaları böylesine gerçeklerden uzak bir biçimde dife getirmek, ancâk konuşmacıların "Yurdumuzu Çok Seviyoruz" başlığının etkisi altında zorunlu bir iyimser- lik ya da doğru tanılardan oluşmuş gerç^kçi ve nesnel düşüncelerin. ülkemizdeki tabulaşmış kurumların say- gınlığına (!) ters düşebileceği kaygısı taşımaları ile açık- lanabilir. Uzlaşmanın hedeflendiği bu oturumda, hemen hemen tüm konuşmacılar, 1946dan bu yana kısa süreli askeri yönetim dönemleri dışında Türkiye'de (pek çok eksiği, gediği, kusuru olmasına karşın) demokrasi olduğu ko- nusunda hemfikirdiler. Hatta 1946'dan bu yana sahip olduğu demokrasi deneyimi ile Türkiye'nın demokrasi- ye geçme çabası içindeki ülkelere örnek (!) olabileceği bile vurgulandı. Demokrasi kavramını saltoy verme işlemi olarak algı- layan böylesi bir görüşe katılmak elbette ki olanaksızdır. Demokrasi evrensel bir olgudur. Yani dünyanın nere- sinde olursa olsun, hangi insan, hangi ulus, hangi ülke söz konusu olursa olsun. demokrasinin gereği olan uy- gulamalar değişmez, değiştirilemez. Demokrasinin eksiği, gediği, kusuru da olmaz. Bu bağlamda eksiği, gediği, kusuru olmasına karşın demokratik olduğunu id- dia eden dizgeye de (sisteme de) demokrasi denemeye- ceği tartışmasız kabul edilmelidir Bundan başka, toplumu oluşturan bireyler tek tek de- mokrat bir kişiliğe sahip olmadan, o toplumun demokra- tik bir toplum olabilmesi de olanaklı olamayacağına göre Türkiye'de demokrasi olarak kabul edilen olgu nun gerçek demokrasiyle bir ilgisinin olmadığı açıktır. Ulkemizde insanların yaşamları boyunca içinde bu- lundukları, kişiliklerini, kimliklerini oluşturupgeliştirdik- leri tüm kurum ve ortamlar antidemokratik, baskıcı, yasakçı ve hatta faşizan niteliktedir. Aile, okul. askerlik, iş gibi insanlar arası ilişkilerin yoğur, olduğu ve insanla- rın düşünce yapısı, dünyaya bakış açısı, kişilik. kimlik kazanım ve gelişimlerinde çok büyük etkisi olan kurum- larda uygulanan emir-komuta düzeni ve böyle bir düze- nin kaçınılmaz olarak doğurduğu yasakçı, baskıcı, ceza- landırıcı, faşizan yöntemlerin, insanı nasıl bir kişilik oluşumuna ulaştıracağı bellidir Demokrasi, ancak ve ancak özgür ortamlarda filizle- nebilir. Buna göre özeleştiri, eleştiri, tartışma, sorgula- ma, katılım, hoşgörü gibi demokrasinin temel dayanak ve ilkelerini bünyelerinde barındırmamaya özen göste- ren kurumların elinden geçmiş insanlardan demokratik bir kişilik ve düşünce yapısı beklemenin hayal olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bugün ulkemizde TBMM, halk istencinin ve demokra- sinin en büyük göstergesi olarak kabul ediliyor. Ancak milletvekili olabilmenin ekonomik bedeli ile milletvekilli- ğinin bir çeşit yatırım aracı olarak görüldüğü gerçeği göz önüne alınacak olursa, ülkemizin bu en demokratik (!) kurumunda bile hiçbir zaman, ezilen, sömürülen, yok- sul insanların çıkarı, beklentisi ve kazanımı yönünde çalışmalar yapılamayacağı doğrultusunda sav sahibi ol- mamızdoğaldır. Mafyanın bu kadar rahat bir egemenlik kurduğu, mil- letvekili olabilmek için bile mafya ile ilişki içerisinde bu- lunmanın neredeyse gerek ve yeter koşul sayıldığı bir ülkede, demokrasiden söz ediliyor olmasına anlam ver- mek güçtür... Özetleyecek olursak, her çeşit baskı, tabu ve ırk, din, ulus, cinsiyet, hemşericilik gibi ayrımcılığın tepe düzey- de egemenliğini sürdürdüğü bizimki gibi ilkel toplumlar- da, demokrasinin sözünü etmek bile gülünç olmak için yeterlidir. Demokrasi gerçekten isteniyorsa "Yurdumuzu Çok Seviyoruz" gibi insanları dolduruşa getirici başlık taşı- yan ve uzlaşma adı altında havanda su dövulen tartış- malarla boşu boşuna zaman yitirilmemelidir. Bunun yerine insanlarımızın yaşamları boyunca içinde bulun- dukları tabulaşmış kurumlar ile her çeşit ayrımcılık ivedi olarak sorgulanmalı ve bu kurumlar kısıtlayıcı, körel*'ci, yasakçı, baskıcı niteliklerinden arındırılıp, demokratik il- keler ve demokrasi öğretisi doğrultusunda yeniden ya- pılandırılmalıdır. TARTIŞMA Madanoğju'nun anılanveKürt sorunu " ^ ^ ^F~ adanoğlu 1% y i Paşa'yı I ^ / • kaybettiği- I ^kl • mizi bir I ^r I geceyansı • ^ T . - ^ Muğ'la'da öğrendım: İlhan Selçuk'la beraber son görevimizi yapmak üzere Dalaman'dan İstanbul'a gelirken karmakanşık duygular içerisindeydim. İçimdeki bir büyük yeis mi idi? Bilemiyorum!.. Zira düşündükçe kendimi teselli edebiliyordum; Paşa öylesine önemli işlere öylesine alçakgönüllülükle damgasmı vurmuştu ki, tarih içerisinde önemli yerini alacak ve hep saygı ile anılacaktı. Güncel ve ulusal derdimiz PKK sorunu ve Kürt kökenli vatandaşlanmızın durumunu düşündükçe Madanoğlu'nun "Aıular" kitabındaki öyküler aklıma gelir. Bugün Kürt kökenli vatandaşlanmızın durumu ile ilgili politikalar üretmeye çalışanlar. "Anılar l"deki Sason harekâtı bölümünde yaşanan olaylan. Paşa'nın can düşmanı olması gereken Abdurrahman Ali'ye nasıl ınsanca yaklaştığını. Musayi Sa'do ile dostluğunu ve hele yasak bölgede yakalanan Kürt'ün "Hacı Leylek" hikâyesini okuduklannda. tüm düşmanlıklan yenecek gücün insan sevgisi olduğunu görüp anlayacaklardır diye düşünüyorum. Anı yazmak zor iştir biliyorum: seyrek de olsa Cumhuriyefe yazdığım yazılara bir tane de Paşa ile ilgilisini yazma konusunda çok düşündüm. Ama şimdi yazmak gereklı oldu!.. Madanoğlu gerçekten •'uygarlıkla dobralığı" harika bir şekilde uzlaştırmış müstesna bir kişiliğe sahipti. Ancak, dostlanna hitap ederken "dobralığın" onlara saygısızlık etme anlamına gelmed'iğini de çok iyi bilen son derece nazik birinsandı. Aktur'daki evine bizi yaüya çağırdığında. o daracık mekanda portatif karyolanın düzgün yapılıp yapılmadığını kendi elleriyle kontrol etmeden içi rahat etmez, bize de mahcup olmak kalırdı. Madanoğlu'nun "Anılar I" kitabı bizim Gökova Kört'ezi'nin bitimindeki Akyaka'da oturduğumuz evin terasında gerçekleşmişti. İlhan Selçuk'la Paşa birlikteçalışıp söyleşirlerken hep yanlannda idim. Onunla çok yakın dostluğumuz. benim gösterme gayreti içerisinde olduğum bir saygı ve ondan gördüğüm büyük bir sevgi iledevam etti. Bilmiyorum. bu birliktelikte konuşulanlan yazmaya kendimi yetkili sayabilir miyim?Çünkü. konuşmalar yakın tarihimize ışık tutacak belgeler niteliğindeydi. Anı yazmak zor iş demiştim. Ama bir tanesi var ki onu anlatmadan geçemeyeceğim. Paşa arulannın birinci cildini bitırmiş. ikinci cilt için çalışıyor. 12 Martçılar yayın yasağı koymuşlar ve Paşa yazma isteğiniyitirmiş... İşte, o olaylardan sonra, ben her görüşmemizde kendisine anılannı yazmaya devam etmesi gerektiğini, bunun kendisi için tarihi bir görev olduğunu. böyle düşündüğümü söylüyorum. Hiçgücenmiyor. Dikkatle dinliyor. Cevap da vermiyor. Anlıyorum ki, , hepsini yazmak niyetinde değil. N a i m KlllÇ Son kez yinelediğimde, bezgin biryüzifadesiyle: "- Y'ahu yaz diyorsun.. Bunlann içerisinde öyleleri var ki sadece iki kişi arasında geçmiş.. Ben doğruyu yazacağun, ama biliyorum ki ikinci kişiler söylediklerini ve yaptıklarını inkâredecek!.."" Anı yazma konusunda örnek biryapıt bırakmış olan Paşa'nın ardından, yazımı "Anılar I**in önsözünden küçük biralıntı yaparak noktalamak istiyorum. Anı yazmayı düşünenler için bakınız İlhan Selçuk nediyor: "Ülkemizin kitaplığında anı türiinde çok az yapıt bulunduğu gibi, değer taşıyanları da çok değildir. Anılannı yazanlarımızın çoğu geçmişe bakarken duygularının, tutkularının kölesi oluyorlar; kinlerini. öfkelerini, önyargılannı dile getirmek için andan bir silah gibi kullanmaya kalkışıyorlar, gereksiz övünmelerin tuzağına düşüyorlar." Daha güzel ne söylenebilir ki!.. MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI STAJYER GELİRLER KONTROLÖRLÜĞÜ GtRİŞSINAVI Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü'nce 12. )3, 14 Ekim 1993 tarihlerinde saat 9.00'da başlamak üzere Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana'da stajyer gelirler kontrolörlüğü giriş smavı açılacakur. I- SINAVA KATILABİLME ŞARTLARI: a) Devlet Memurlan Kanunu'nun 48. maddesinde yanlı nitelikleri taşımak. b) 1.1.1993 tarihinde 30 yaşını doldurmamış olmak, c) Eğitim süresi en az dört yıl olan. siyasal bilgiler, iküsat, işletme. hukuk, iktisadi ve idari bilimler fakülte ve yüksek okullan veya aynı süre eğitim veren ve bunlara denkliği Yüksek Öğretim Kurulu'nca kabul edilen ülkemizdeki ve yabancı ülkelerdeki fakülte veya yüksek okullann birinden mezun olmak, d) Gelirler kontrolörlüğü karakter ve niteliklerini taşımak. e) Sağlık durumu Türkiye'nın her yerinde görev yapmaya, her tür- lü iklim ve yolculuk koşullanna ve her türlü taşıt araçlanyîa yolculuk yapmaya elverişli olmak, 0 Askerliğini yapmış veya erteletmiş olmak. g) Daha önce bir defadan fazla stajyer gelirler kontrolörlüğü sına- vına kaülmamış olmak. U-SINAVKONULARI: Yazılı sınavlar; işletme, iktisat. muhasebe, maliye, hukuk ve ya- bancı dil (Ingüizce, Fransızca. Almanca ve İtalyanca dillerinden bıri) olmak üzere 6 grupta yapılacakür. Yazılı sınavı kazananlar aynca Ankara'da sözlü sınava tabi tutula- caktır. İstekliler. sınavlarla ilgili aynntılı bilgj iceren broşür ve başvuru formlannı Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri Baş- kanlığ) veya Gelirler Kontrolörlerinin Ankara, İstanbul. İzmir ve Adana illerinde bulunan grup başkanhklanndan sağlayabilirler. III- SON BAŞVTJRU TARİHİ: Sıpavlara katılabümek için isteklilerin gerekli belgelerle birlikte en geç 24 Eylül 1993 Cuma günü mesai bitimine kadar Maliye ve Güm- rük Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri Başkanlığı İlkadım Cad. Kara- harpOkulu Kavşağı D-E Blok Kat: 706100 Dikmen, Ankara adresi- ne bizzat veya bu tarihte Gelirler Kontrolörleri Başkanhğına ulaşa- cak şekilde posta ile gönderilmesi gerekmektedir. (Postadaki gecik- meler nedeniyle bu tarihten sonra Gelirler Kontrolörleri Başkanlığı'- na ulaşan başvurular kabul edilmeyecektir.) İlan olunur. Basın: 35350 TEKEL SİGARA SANAYİİ İŞLETMELERİ MÜESSESESİ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Sözleşmeii personel statüsünde çalıştınlmak üzere aşağıda istih- dam yerleri belirtilen ünitelerimiz için karşılannda öğrenim. nite- lik ve sayılan gösterilen elemanlar sınavla alınacaktır. İstibdam edileceği ünite Unvanı Öğrenim durumu Adet Adana Sigara Fab. Bitlis Sigara Fab. İstanbul Sigara Fab. İzmir Sigara Fab. Malatya Sigara Fab. Tokat Sigara Fab. İnegöl Kibrit Fab. Kelkit Kibrit Fab. Kelkit Kibrit Fab. Kelkit Kibrit Fab. Kelkit Kibrit Fab. Kelkit Kibrit Fab. Kelkit Kibrit Fab. Memur Yüksekokul Ticaret Lisesi Yüksekokul Kimya Müh. Tabip Hemşire Memur Ambar Memuru Sağlık Lisesi (Hemşirelik Kolu) Yüksekokul 3 Ticaret Lisesi 5 GELİBOLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1991/39 KararNo: 1991-256 Mahkememizden verilen karar Hazine vekili tarafından temyiz edildiği Yargıtay 18. Hukuk Dairesi'nin 25.6.1993 gün ve 1993 6405- 8314 sayılı ilamı ile onanarak geldiğinden, Yargıtay ilamı dahili dava- lılar Hasan Akyazı. Fevzi Akyazı. Azdme Akyazı, Nermin Akyazı. Ayşe Akyazı, Fatma Akyazı, öüven Akyazı, Sevin Akyazı ve Kemal Akyazı'ya iş bu Yargıtay ilamı tebliğı ile gazete ilanından 15 gün son- ra dahili davalılara lebliğ edileceği hususlan ilanen tebliğ olunur. 9.8.1993 Basın: 50606 1- İsteklilerde aranacak şartlar: a. 657 Sayılı Devlet Memurlan Kanunu'nun 48. maddesindeki devlet memurluğuna alınacaklar için belirlenen şartlan taşımak ve yukandaki görevlere atanacaklarda en fazla 1963 doğumlu ol- mak, b. Tercih sebebi olarak erkek adaylann askerlik hizmetini yapmış olmalan, c. Atanacaklan unvanlar için öngörülen şartlan taşımak, yüksek okullann ekonomi. maliye, işletme-muhasebe bölümlerinden mezun olmak. d. Bir kuruluşa karşı mecburi hizmetle >ükümlü bulunmamak. 2- Aynı branş için yapılacak başvurulann ihtiyaç sa>ısından fazla olması halinde istekliler arasında kimya mühendisi için 22.9.1993 Çarşamba günü saat 10.00'da. tabip ve hemşire için 23.9.1993 I Perşembe günü saat 10.00'da. memur ve ambar memurlan için ' 24.9.1993 Cuma günü saat 10.00'da İstanbul-Kartal Çevizli Te- kel Kampüsü içerisinde yer alan "Tekel Sigara Sanayii İşletmeleri Müessesesi Müdürlüğü'nde yazılı yanşma sınavı yapılacaktır. Yanşma sınavını kazananlar daha sonra yapılacak sözlü sınava (mülakata) tabi tutulacaktır. 3- Sınava katılabibnek için: İstanbul dışındaki fabrikalanmızda görev almak isteyenler o yer- deki fabrika müdürlüklerine veya yukanda adresi yazılı Tekel Sigara Sanayii İşletmeleri Müessesesi Personel Şubesi Müdür- lüğü'ne şahsen müracaat ederek temin edecekleri "iş istek formu'- "nu iki adet fotoğrafla birlikte tamamlayarak ilgili ünitelerimize en geç 9.9.1993 Perşembe günü akşamına kadar teslim etmeleri ve sınav giriş kartı almalan gerekmektedir. 4- Adaylann sınavda. giriş kartını, fotoğraflı kimlik belgesi veya sürücü ehliyet belgesi aslını yanında bulundurmalan şart olup. aksi takdirde sınava almmayacaklardır. İlgililereduyurulur. Basın: 37696 PENCERE Nereden Buldun?.. Şeytan, kırk yıl önce zamanın ünlü politikacıtarından birinin kanına girdi. Bu politikacı -sanırım Kasım Gülek- "nereden buldun kanunu'ndan söz actı.. Kızılca kıyamet koptu.. Neden? Çünkü "nereden buldun kanunu" çıkarsa, birdenbire zenginleşiveren kişi, servetininkaynağını açıklamak zo- runda kalacaktı ki, kim bu işe yanaşır? Nereden buldun yasası Batı'da sürekli işliyor, yaşa- mında birdenbire lüks patlaması görülen kişinin, şu so- rularm yanıtlarını vermesi gerekiyor: - Parayı nereden buldu? Banka mı soydu? Kumarda mı kazandı? Miras mı yedi? Bir alet mi icat etti? Piyango- da büyük ikramiye mi çarptı? Doğru dürüst bir devlette, yaşamı şıppadak değişen kişiye hesap sorarlar; bizim devletimiz kırk yıldan beri aydınları kovalamaktan böyle işlere bakamadı; ama ar- tık zamanı gelmedi mi? 20'nci yüzyılın yarısına kadar sermaye birikimini ger- çekleştirememiş bir ülke düşünün!.. Liberalizmle kalkınma nasıl gerçekleşecek? Özel el- lerde hızlı sermaye birikimi, ancak iç pazarı ve Hazine'yi soymakla sağlanabilir. Özel girişimcinin açıkgözü kısa sürede amacına ulaşmak istiyorsa, resmi görevliye pa- yını verecektir. Az gelişmiş ülkede liberalizmle kalkınma, sermayeyi gökten yere indirecek değil ya!.. Rüşvet dediğimiz şey, kapitalizmin palazlanması yo- lunda, patrona hizmet veren devlet memuruna verilen haraçtır; Türkiye'de çarklar böyle dönüyor. İSKİ olayı, buzdağının su yüzündeki parçası.. Ya buzdağının altı?.. • Göknel olayı nasıl patladı? Tek soruyla: - Nereden buldun? Ergun Göknel, bir kıza sevdalanınca, boşanmak için eşine 9-10 milyar lira vermiş.. Aylıklı bir kamu görevlisi, bu parayı nereden bulabilir? Ya Milli Piyango'dan büyük ikramiyeyi kazanmış, ya ku- mar oynamış, ya miras yemiş, ya rüşvet almış. Daha bu alanda hiçbir soru aydınlanmamıştır; medyanın kopar- dığı kıyametin alacasında neyin ne olduğu anlaşılmıyor. Ancak, yalnız Ergun Göknel mi birdenbire milyarder oldu? 1980den bu yana göz açıp kapayıncaya kadar mil- yarder ya da mültimilyoner veya trilyoner olan ünlüleri- mizinsayısı kaç?Siyasal iktidarı, askeri yönetimedaya- narak ele geçirdikten sonra, aile boyu servet patlamasj yapanlara sormayacak mıyız: - Nereden buldun? Eğer "temiztoplum "olmakistiyorsak, gelin "nereden buldun yasası "nı çıkaralım. YoksaTürkiye'deki bütün soygunların.pisliklerin, rüş- vetlerin suçu, üç kişinin sırtında kalacak: Nurettin Sözen... Mehmet Moğultay.. Erdal İnönü.. • 'Turgırt Özal'ın aile bireylerinde, çok kısa sürede ser- vet patlaması yok mu? Kimbilir, son yıllarda birdenbire ortalığa dökülen ser- vet sahiplerine, Milli Piyango'nun büyük ikramiyesi çarpmıştır ya da paralar gökten zembille inmiştir; kimbi- lir, belki de bilgisayar piyasasını allak bullak eden bir yeni buluşla olağanüstü kazanç sağlamışlardır. Haydi, kollarımızı sıvayalım, Başbakan Çiller'i de içi— ne alan bir sorgulamanın hakça seferberliğinde "nere- den buldun" kampanyasına başlayalım.. Başlar mısın, başlayalım mı? Yoksa şeytanı, taşlayalım mı? AMADOLÜ ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ FAKÜLTEMİZİN İÇ MİMARLIK BÖLÜMÜNE SINAVLA ÖĞRETİM GÖREVLİSİ VE ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ STATÜSÜNDE İÇ MİMAR - MİMAR ALINACAKTIR. ADAYLARIN FAKÜLTELERİN İLGİLİ BÖLÜMLERİNDEN MEZUN OLMASI GEREKMEKTEDİR. ' •AŞVUKU- GUZEL SANATLAR FAKÜLTESİ, YUNUSEMSE KAMPUSU, ESKIŞEHIR SON BAŞVURU TARİHİ 13 EYIÜL 1993 DUYURU TÜRKİYE DEVRİMCİ BANKA VE SİGORTA İŞÇİLERİ SENDİKASI (BANK-SEN) GENEL BAŞKANLIGI'NDAN Serd'kamızın 7-8 Ağustcs 1993 tarihinde yaoı I an Olağanüstû Genel Kurulu'nda,sendikamız zorunlu organlanna seçılen ûyelenmizm ad - soyad -seçı ıd'ktefi görevlen - mesleWeri ve ıkametgah adresleri aşağıoa sunulmustur. Hulusi Kartı Ahmel Faruk Ergüven Yönetim Kurulu AsılÜyelerı AliÇetın Hüsey ı PannaksızoĞiu MeimetGenç NedreiÇariı SerpefGüngör Onur Kurulu Ası! Üyeleri: Aı Kaiatçı Armağan Pinar AynurKaya MustataMutaf MusiataUçar Denetım Kurulu Asil Üyeler-: BilaiYaver Ahmel MuzafferYalçın NuriHünlef Gen Bşk. Gen.Sek. Arş.Eğt.Da.Bsk. Ûrg Daı Bşk. Ma Daı Bşk. Basın Y.Dışüş.D. Bşk. Top Söz. Kül.veSos ilş D Bşk Baskan Bankacı Bankacı Bankacı Bankacı Başkan Bankacı Bankacı 2B21 sayıb yasa gerojin» h n okmur Perçem Sk. No: 9/12 Göztepe- Ist. Tuğrul Sk. 22/3 Dıkilitas- Ist. Akptnar Sk. 34/8 D. Bahçe- Ank. Iskete Sk. No: a r 1 D 11 Şşlı- ist. Banarı ye Hamam Sk. N: 48 Heybelıa- 03- İSt. Savaş (h B Blok D: 20 Merter- ist. inönj Cd Çetık Sk.No 8/4Ererköy- PınarSitEBIokD6Karta;-lst UzunçayırSk. No: 23Üstgöztepe- ist Yenıoatı Mh. 1.MesaSit.44i Baukem- Ank. Aksoy M. öedrettın Ps. Cd. 20/3 Sai:h- lı-Manısa Abdi ip. Cd. Gûrbûz Sk. No: 18 Gûlte- pe-bt Bağdat Cd. No: 97/C Maltepe- Ist. Bağdat Cad. No: 13 D 6 Kızıltoprak- İst 1851/6 Sk. No: 7/6 Karşıyaka- izmir İLAN T.C. TAVŞANLISULH HUKUK MAHKEMESİ 1993/98 Esas Davacılar Mesude Yılmaz Özeken ve arkadaşlan vekili Av.A. Ihsan Bakır tarafından Davalı Fadime Özeken ale> hine açılan ortak- lığın giderilmesi davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğince; Davalı Fadime Ozeken'e (Çankınlı) dava dilekçesi adresi tesbit edilememesi sebebi ile tebliğ edilememiş olmakla. dava dilekçesinin davalıya gazete yoluyla ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla, adı geçeni'n 24 9 1993 günü saat 09.00'da Tavşanlı Sulh Hukuk Mahke- mesi"nde haar bulunması, bulunmadığı takdirde hakkında açılan davanın yokluğunda yapılıp karar verileceği hususu ilanen tebliğ olu- nur. 2.7.1993 Basın: 50607
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle