Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET2 23 AĞUSTOS1993 PAZARTESİ
KULTUR
Bu yıl
v
Vanya Dayf oyunundaki rolüyle Kültür Bakanlığı Tiyatro Ödülü'nü kazanan Tilbe Batum:
Ne olursa olsun oyun devametmeli
TUNA ERDEM
"Ne olursa olsun oyun devam etme-
li". Tiyatro oyunculannın bu altın ku-
rahna yürekten ınanan bır ovuncu:
Tilbe Batum. Geçen yıl, "'Kral Lear"
oyunundakı rolüyle. A\ni Dılliaıl
Ödülü'ne. bu yılda "Vanya Dayı" oyu-
nundaki rolüvle Kültur Bakanlığı fi-
yatro ÖdüliTne değer bulunan Batum.
babası öldüğü gün hem matine hem
suare sahne alarak oyunu sürdürmüş:
"Sahneye adım attığınız an, tüm sonın-
lar, uçup gidiyor. Oyunun kendi başına,
blzden. oyunculardan bağımsız büyülü
bir \arlığı var; sizi de içine alıp götürii-
yor."
tirebili) orsunuz. Nasıl ki kör bir insanın
diğer dört duyusu gelişirse.. Böylesi
çalışmaların bir oyuncu için çok yararlı
oiduğuna inanıyomın."
Batum. tiyatronun "laf söylemek"
oimadığını düşünüvor. "Artık kimse-
nin tiy atronun sadece çıkıp bir metni en
iyi biçimde okumak olduğunu dii-
şünmüvor. Yok öyle bir tiyatro". "Van-
ya Dayı" oyununkı rol arkadaşı Cü-
nevt Türel'in tivatroyu edebiyatın bir
kolu olarak gördüğünü anı-
msattığımızda ise "Hiç katılmıyorum
böyle bir düşünceye, eğer edebiyat ol-
leyicilere. okuyuculara teslim ettikten
sonra o benim olmaktan çıkar. Bizim
bütün zenginliğimizi oluşturacak şey,
metne çok farklı yaklaşunlar getirebÛ-
merniz. Yoksa Shakespeare bugün hâlâ
ilk oynandığı biçimde oynanıyor olur-
du. Dolavısıyla ben her türlü ya-
ratıcılığı geiiştirici tutumdan yanayım.
Bu alJah kelamıdır, hiç bir şekilde doku-
nulmaz gibi bir yaklaşım çok haksızlık
olur. O zaman biz sadece robot ya da
kukla oluruz. Bir kere çağdaş y azarlar-
da mizansen notu yoktur. Dolavısıyla
yönetmen ister istemez bir mizamplas
son sözü söyleyene kadar oyuncularla
ciddi bir kavga içinde olmalı ki o ça-
tışmadan birşeyler doğabilsin. Her
oyuncunun oyuna getireceği yeni bir so-
luk \ardır. Bu soluktan faydalanma-
mak, baştan fakir bir iş yapmayı kabul
etmek demektir."
Oyuncunun tekniğin ardında ikinci
planda kalmadığı, anndınlmış bır an-
İayışla sahnelenen oyunlardan yanı
"yoksul tiyatro"dan vana olduğunu
söylüvor Batum. Yıne de teknıği red-
detmiyor. dekorun. kostümiin ol-
madığı bir oyunda bile en azından
1.985 yılından
bu yana Istanbul
Belediyesi Şehir
Tiyatrolan'nda oynayan
Batum, birçok
oyuncunun aksine bu
kurumu bir "şans' olarak
nitelendirivor.
1985 yılında konservatuardan me-
zun olan \e İstanbul Belediyesi Şehir
Tiyatrolan'nda oyunculuğa başlayan
Batum. birçok tıyatrocunun ödenekli
tiyatrolar konusundaki kaygılanna
katılmıyor ve Şehir Tiyatrolan'nda
çalışmanın bir şans olduğunu düşünü-
yor: "Özel tivntroların belli bir gişe
kaygısı >ard, ünkü de>lerin verdiği
sembolik \;mi;ıiıla yaşamaları miim-
kün değil. Oy sa ödenekli tiy atrolar kül-
tür yayma amacıyla kurulmuş, gişe
kaygL-ı olmayan kurumlar. Dolayısıyla
birçok değişik oyunda birçok değişik
rol oynama şansını/ \ar. Bir oyuncu için
bundan a>antajlı bir konum oİamaz. Bu
gün hangi özel tiyatro bir Shakespeare
oynayabilir?'" Yıne de ödenekli tivat-
rolarda sanatçılann giderek memur-
laşması. oniki ay maaş alıp hiçbirşey
yapmaması g >i sorunlar olduğunu
kabul edivor ancak "Bunları kendi içi-
mizde çözümlcmeliyiz" diye düşünü-
yor.
I'Akdeni/li olduğumuzu
unutmamamız gerek'
Devlet Tıyatrosu'nda yenı sistem
arayışlan • Iduğunu anımsatan Batum
sistem d-ğışiklığiyle sorunlann çö-
zümleneb<1
eceğ>ne inanmıyor: "Çok
gûzel gibi «ö/üken bir sistem pratikte
öyle olmayabilir. Sistem değiştirmekle
sorunlar bir anda çözümlenmez. Bu bi-
raz da insanların mayasında olan bir-
şey. Bi/im \kdenizli olduğumuzu
ımutmam k gerek." Ödenekli tıyatro-
lardakı o\un ccşitliliğjni bir şans ola-
rak değerlenJırmesıne karşın hep
klasik oyunlarda rol almasının öde-
nekli tiyatrolann bir azizliği olup oi-
madığını sorduğumuzda. Shakespea-
re'ın de. Çehov'un da klasik değil çağ-
daş yazarlar olduğunu. çağdaşlığın
metinle başlavıp bıtmediğini söylüyor:
"Şehir Tiy atroları'nın ûzerinde kitîele-
re bütün klasikleri tanıtmak gibi eğitici
bir görevi >ar. O yüzden de belki yeteri
kadar deiıeysel şey yapmaya. fırsat ol-
muyor." Zaten. Batum deneysel tiyaı-
ronun da ancak uzun süre birlikte çalı-
şan küçük topluluklar. kumpanyalar
oluşturmakla mümkün olabileceğine
inanıyor:"Dünyada hem sahneler hem
ekipler küçülmeye başladı. O ekipten
bu ekibe dolaşan oyuncuların yerini sü-
rekli birlikte çalışanlar alıyor. İnsan tek
oyunda ancak tanışabiliyor zaten, asıl
çahşma ondan sonra başjıyor."
Klasik yapıtlardaki başansına
karşın Batum. Ayla Algan'la birlikte
gün ışığına çıkmayan deneysel çah-
şmalara da k imış. "Ortada metin
olmayınca dif> kabiliyetlerinizi geliş-
müzik sadece çok güzel bir müzik ola-
rak kalıyorsa, müzik beni hiç ilgüendir-
miyor."
Kendisi de bol ödüllü bir oyuncu
olan Tilbe Batum. tiyatro ödüllen ko-
nusunda çıkan tartışmalan pek an-
lamlı bulmadığını söylüyor. Ödül
almanın bır sanatçı için çok anlam ıfa-
de etmediğıne ınanıyor: "Düşünebili-
yor musunuz ki bir yazar otunıp Nobel
almak için bir roman yazmış olsun.
Ödülün bana hiç bir etkisi olmadı. Kim-
se ne tiyatrodan ne de sinemadan rol
teklif etmedi ödül aldım diye." Böyle
bır teklif alması durumunda oyu-
nculuğunu geliştirmek ıçın fılmlerde
de rol alabileceğini söyleyen Batum.
yine de tekniğin ön planda olduğu si-
nemada iyi olanı yakalamanın zor ol-
duğunu düşünüvor: "Filmin başansı
sizin dışınızda o kadar çok faktöre bağlı
ki. Karnera olmadan fılm çeviremezsi-
niz. oysa dekor olmadan tiyatro >a-
pabilirsiniz"
I'Sokaktan toplanan
insanlarla fılm yapılır'
Sinema oyunculuğuvla. tiyatro
oyunculuğu arasında bir fark görüp
görmediğini sorduğumuzda, sanatçı
eskıden fark oimadığını "oyuncu
oyuncudur" dıye düşündüğünü ama
artık sinemanın anı yakalayan teknik
bır sanat olarak gördüğünü söylüyor:
"Bence asla bir tiyatro oynunda oyna-
yamayacak bir insan sinemada rol ala-
bilir. Hiç eğitim almamış, hiç deneyimi
olmayan, sokaktan toplanmış birileriy-
L
saydı oynamamıza gerek kaimazdı,
herkes kendi evinde alır okurdu metin-
leri. Sahnelendiği andan iribaren o me-
tin kendi olmaktan çıkar. Okunduğun-
da , izlendiğinde hatta iki ayrı oyuncu
tarafından değerlendirildiğinde biİe me-
tin farklılaşır. Eğer öyle olsa dünyada
herşey süinir, edebiyat kalırdı" Türel'in
yönetmene verilen önemin abartıldığı
ve yönetmenin metne müdahale etme
hakkı olmadığı yolundaki görüşlerine
katılıp katılmadığını sorduğumuzda
ise Batum yaratıcıhğın ancak sonsuz
bir özgürlük ortamında gelişebileceği-
ni söylüyor: "Yamlmıyorsam Sartre'ın
bir lafıdır, herhangi bir yazıy ı yazıp, iz-
yapmak zorunda. Onu yapttğı andan
iribaren oyuna müdahale etmiştir. Mü-
dahalesiz hiçbirşey obnaz, olamaz."
Batum klasik bir yapıtın herkesi yadı-
rgatacak biçimde sergilenmesine bile
karşı değil, çünkü ona göre en kötü iş-
lerden bile çıkanlacak dersler var, ''Ne
yapılmaması gerektiği"ni öğrenmek
gibi.
Tilbe Batum ideal oyuncu- yönet-
men ilişkisinin "kıran kırana bir savaş"
gibi olmasından yana. Bugüne kadar
kavga etmeden, ağlamadan bitirdiği
bir prova dönemi yaşamadığı için ken-
dini çok şansh saydığını söylüyor:
"Yönetmen son sözü söyleyen kişi, ama
ışığın bile bir 'teknik' olarak varola-
cağını belirtiyor ve ekliyor: "1yi olan
hiçbir şeye karşı değilim."
Sanatİann birbirine çok kanştığı-
ndan yakınan sanatçı, tiyatroda mü-
zik, dans, plastik sanatlardan yarar-
lanılmasına karşı değil, ama bunlann
oyuna gerçekten bir katkısı olacak bi-
çimde kulla,nılmasının önemini \oırgu-
luyor: ''İyi bir reçel yapmak için malze-
meleri çok iyi kanştırmak gerekir.
Eğer, kayısılar bir tarafta. şeker bir ta-
rafta kalırsa olma/. Tiyatroda da böy-
le. Bütün ogeler birleşip yeni birşeye dö-
nöşmüyorsa, ayrı ayrı kalıyorsa bu ti-
yatro olmaz. Eğer tiyatroda kullanılan
deal oyuncu
yönetmen ilişkisinin
"kıran kırana bir savaş'
olması gerektiğine irîanan
Tilbe Batum. yaratıcıhğın
bu çatışmadan doğacağım
söylüyor.
le başarılı bir film çekebilirsiniz. Sine-
ma parça. parça, an an yapıldığından,
bazı duyguları nasıl göstermesi gerekti-
ğini bilmeyen birinin doğal güdülerini
dürterek o an için, bir kerey e mahsus is-
tediğiniz görünrüyü alabilir, aman ne
kadar iyi oynamış diye bir y anılsamay a
kapılabiliriz. Oysa tiyatroda bu böyle
olamaz." Türkiye'de yönetmen okulu
bulunmadığından bazı oyunculann
"Artık yaşunı başunı aldım yönetmen
olayım" gibi bir düşunceye kapıldığmı
söyleyen sanatçı "Bu, hep keman
çaldım biraz da beste yapayım denteye
benzer" dıyor. Yurtdışmdaki tiyatro
festivallerini de izleyen Batum. Avin-
gon Festivali'ne gittiğinde oradaki
ovunculann gerektiğinde aç kalmayı
bile göze aldıklannı, oysa Türkiye'de
"Kışlık evün oldu, yazlık evim de olsun"
düşüncesinin egemen olduğunu belir-
tiyor. Avrupa'da sosyal güvencelerin
varlığının da kararlılıkta payı bulun-
duğunu anlatan Batum, yine de "Biz-
de herşeyi parayla ölcme altşkanlığı ge-
lişmiş" demekten kendini alamıyor.
Batum tüm bu olumsuzluklar yü-
zünden tiyatronun geleceği konusun-
da karamsar: "Tiyatronun hangi ihti-
yaca karşılık verdiğini belirlememiz
lazım. Gerçek bir ihtiyaçtan doğma-
yan, gerçek bir ihtiyaca karşılık \erme-
yen herşey er geç yok olacaktır. Sine-
manın, video sanatlarının bombardıma-
nı altında tiyatronun tek farkı, seyirciy-
le aynı ha\ayı soluyarak yapıunası.
Hâlâ insanlar bunu bir ihtiyaç olarak
görüyorsa tiyatro hep >ar olacaktır.
Ama artık bu bir ihtiyaç olmaktan çı-
karsa yok olup gidecektir. l marım
öyle olmaz."
Biz de öyle umuyoruz. çünkü ne
olursa olsun "Ovun de\am etmeli..."
'No^aljılerimizde' kalan çizgi roman, bu kez 'grafık roman' adı altında yeniden atağa kalkıyor
Süpermen'den sonra LessingKültür Servisi - Süpermen ile Batman çizgi
romanlardan erken emeklilik isteyıp. astro-
nomik ücretlerle sınemaya transfer olduklan-
ndan ben. çocuklann kalbınde taht kuran
çizgi romanlann >erinı beyazperde. hatta \i-
deo ekranı almaya başladı. Tam artık çizgi
roman, çocukluk "nostaljilerimizde" kalmak
üzere tanhe gömülürken adı "grafik roman"
olarak değıştinldı ve bu kez küçüklen değil
bmükleri hedef alarak aramıza geri döndü.
Bu dönüş öylesıne sağlam oldu kÜDoris Les-
sing gibi dün\aca ünlü bır yazar "grafik ro-
man" yazmaya başladı.
Kimileri bu yeni sanat türiinü, \ ideo sanat-
lan ile edebiyat arasında bir yere konum-
landınyor ve uzmanlık gerektiren. betimleyi-
ci yönü kuv\etli bir sanat olarak görüyorlar.
Diğerlerhse bunlara kısıtlı birikimi ve ente-
lektüel diizeyı olanlara göre yapılmış çocuksu
çizgi romanlar gözüyle bakıyorlar Bu son
gruptakiler Lessing'ın grafik roman alanı-
ndaki ilk denemesi "Playing the gamev
in
önümüzdeki günlerde pıyasaya çıkacağını
öğrendiklerinde. düşüncelerinı tekrar gözden
gecirmek zorunda kaldılar. Lessing 1979 ile
1983 yılları arasında yayımladığı beş kıtaptan
oluşan bılım kurgu dızısi "Corpus in Archi-
*es"ı yayımladığında da o güne kadar dudak
bükülen bilımkurgu türünün sanat olarak
kabul edilmesıni sağlamıştı. Şimdı aynı ba-
şanyı grafik roman alanında da göstermeyi
umuyor.
Lessing. "geleneksel roman iyidir. bilimkur-
gu yada grafik roman köfüdiir gibi sanat ürün-
lerini kategorize etme girişimlerinden her za-
man nefret etmişimdir'' diyor Edebıyatm dik-
kate değer sa\ılma\an bır alttüru olarak gö-
rülen "grafik roman'a karşı önyargılan yık-
manın yanı sıra. eğitim olanağından yoksun
insanlara kültür taşıma amacını da güdüyor
Lessing. 'Kültürel yetertiliği olmadığına karar
verilmiş o >ü/den de hertürlü kitabı "bize göre
değil" diye düşyünüp okumaya korkan fakir
çocuklann görünrüsü gözümün önünden git-
miyor. Hiç de böyle bir niyetleri olmadığı halde
ünyaca ünlü
yazar Doris Lessing, grafik
roman yazmaya başladı.
Edebiyat okurunca 'ciddiye
alınmama' gibi bir tehlike
karşısında Lessing,
'Geleneksel roman iyidir,
grafik roman kötüdür gibi
sanat ürünlerini kategorize
etme girişiminden hep
nefret etmişimdir' diyor.
\azarlar bu insanları, dışlıyor " diyen Lessing
grafik roman türünün bu sonına bir çözüm
getirebileceğini umuyor. Lessing, Avustral-
yılı bir sanatçı dostunun, kendisine resme
ıiasıl başladığını anlatması üzenne grafik ro-
man yazmaya karar verdiğini anlatıyor "Eve
hiç kitap solunayan ama çizgi roman okuyan
bir işçinin oğluymuş. Bir gün, sokaktan geçer-
ken bir galerinin vitrininde okuduğu çizgi ro-
manlardaki resimlere benzettiği bir tablo gö-
rünce, içeri girip sergiyi gezmiş »e o anda res-
sam olmaya karar vermiş" Lessing, grafik ro-
man yoluvla böyle mucizeler yaratacağına
inanmadığını ama yine de içinde bır umut
taşıdığını anlatıyor. Ay nca bugüne kadar çiz-
gi romanlarda yaratılan süper kahramanlan
yoketmeye de k'ararh. Lessing'in romanmda-
ki kahraman. mavi gözlü, kızıl saçh, zenci bir
kız çocuğu. Zaten grafık romanlann ilk ör-
neklerinden biri olan ve beklenmedik oranda
çok satan "Süpermen'in Ölflmü", "mutluson"
gelcneğınin de "ölümsüz kahraman"gcleneğı-
nin de yılulmaz oimadığını ve samİdığı gibi
okurun beklentilerine ters düşmediğini kanı-
tlamıştı.
Bugüne kadar, grafık romanlarda çizginın.
sözcüklerin önüne geçtiğini söyleyen Lessing.
şıır formunda, ilgmç bir dil kullanarak bu ge-
leneği de kırmayı amaçhyor. Çizgi roman-
lann hep birbirine benzemesinin. bu türün
olanaklannın kısıthhğını değil,yaratıcılanrun
hayalgücünün eksik olduğunu gösterdiğini
belirten Lessing "Grafik romanın dört bır-
yanda beklenmedik ufuklara doğru yol alma-
ması için hiçbir neden yok" diyor. Nitekim
piyasada gitgide daha çok "sosyal içerikli"
grafık romana rastlanıyor.
Örneğin, İngiltere'de çoksatar listelerinin
üst sıralanna tırmanmaji başaran "The
Minotar's Tale" adlı grafık roman, özürlüle-
re karşı önyargılı bir toplumda yaşam savaşı
veren özürlü biradamı öykülüyor. Grafik ro-
manlann iyi satış yapması tüm dünyada dur-
gunluk yaşayan kitap piyasasını da canlandı-
racağı umuluyor.
ŞİMDIBAKAL1M
GRAFlKER
SELER
YAPACAK!'
kahramanKültür Servisi- Müzik pi-
yasasında. vıldızlann ardında
onlann. "gizlı kahramanlan"
vardır. Bir albüm pıyasaya cı-
karken. özellıkle yapımcının
rolü tartışılmaz örneğin. Bu
görevın öneminin altını çız-
mek için genellikle tiyatro yö-
netmenlenyle karşılaştırma
yapılır. Yönetmensız bır oyun
çıkamaz. Bir rock yıldızı da
stüdyoda yönetilmezse aynı
konuma düşer. İşte böyle
önemli bir rolü üstlenen
yapımcılann düny asında şu sı-
ralar bır isim dikkatleri üzeri-
ne çekiyor. Kendisi de müzis-
yen olan Daniel Lanois. rock
ve pop dünyasınm
önde gelen yıldı-
zlanyla çalışarak
belli bir nıteliği tut-
turmuş durumda.
Lanoıs'nın
yapımcılığını üstlen-
diği sanatçılar arası-
nda başta L'2, Peter
Gflbriel ve Bob
I .ıan sayılabilır. Pe-
ıcr Gabnei. "So" ve
en son albümü "L's"
ıçın Lanois ile stüd-
yoya girmeyi yeğle-
dı. U2'nun en önemli
albümlen arasında
kabul edilen "L'nfor-
gettable Fire", "Jos-
hua Tree", "Achtung
Baby"nın yapımcılı-
gına -• jne Lanois üst-
lenmıj Özellikle
19S4 yılında gerçek-
leştirilen "Unforget-
'able Fire" Lanois
ıçın dönüm noktası
olmuş. Yapımcı.
1980lerde stüdyo-
nun sağladığı bütün
olanaklann sonuna
kadar kullarulmasıy-
la daha çok deneysel
ve uç örneklere yö-
nelme karan almış'
Bu noktada şüphesiz
karşısına U2'nun
çıkması büyük bir şans oluş-
turmuş. Grubun menajeri
Paul Mc Guiness. bu albümün
getirdiği başannın ardından
şunlan söylüyor: "Bu albüm
seni gerçek aıüamda bir
yapımcı yapacak".
"Ben o ydlarda ne istediğimi
tam olarak bilemesem de Gui-
ness haklıydı" dıyor Lanois.
1984'deki bu albümden son-
ra Lanois bir anda büyük bir
isim haline geldi. Ancak Lano-
is bu konuda kontrolü elden
bırakmıyor. Prensip olarak
önüne her gelen iyi grupla çalı-
şmaya karşı çıkıyor. "Yalnızca
hayal gücü olan gruplaıia
çalışınm. Gnıp seçiminde özel-
likle şu dört noktaya özen gös-
teririm: İyi şarkı sözleri, i\i bir
ses, melodiler >e ritmler."
Bob Dylan'la gerçekleştir-
dikleri "Öh Merey" albümü-
nün Lanois için özel bir an-
lamı var. "Bu albüm benim en
çok beğendiğim albümler arası-
nda. Müzikal açıdan
baktığımızda gerçekten ba-
şarılı bir albüm oldu. Ve herkes
Dylan ile aynı başanyı yakala-
yamazdı."
Lanois kimi zaman bazı sa-
natçılan kaçırdığı için hayı-
flanmıyor değil. Bunlar arası-
nda Tracy Chapman'ın ilk al-
bumünü bazı terslıkler nede-
niyle kendisının çıkarmaması-
na gerçekten çok üzülmüş.
Miles Da>is'in ölümü nedeniy-
le çahşamamalannı da talih-
sizlik olarak nitelendiriyor.
Gruplann kendisiyle çalış-
Daniel Lanois
mak istemelerinin nedenini
Lanois şöyle özetliyor:"Siz de
müzisyenseniz eğer
yapımcılığını yapüğınız gru-
bun ya da şarkıcının sorun-
lannı daha rahat anlayabiü-
yorsunuz." Aynı zamanda gı-
tarist olan Kanadalı Lanois'-
nın da "Acady" ve "For the
Beauty of V^ynona" isimli ıkı
albümü var. Kimi zaman
kavıtlar sırasında stüdvonun
üst katındaki miksaj odasına
gıtanyla gelen Lanois, istediğı
sese ulaşmak için gruplara ör-
nekler sunuyor.
Lanois çalışmayı düşlediği
sanatçılan ise şöyîe anlatıyor:
"Neil Young ile tek şarkı için
bile olsa çalışmak isterdirn.
Cazcılarla da çalışmak isriyo-
nım. Miles'uı "Bitches Brew'u
gibi bir albüm yapmak isriyo-
rum. L'zun zaman alacak ama
bunu gerçekleştireceğim."
Avrupave
Akdeniz'den
gençlerin orkestrası
Kültür Senisi- 16 ülkeden
1157 müzisyen ve 200 çocuk
koro üyesı Fransa "10. Orc-
hestrades de Brive" Festivali
için bir araya geliyorlar. Deği-
şik kıtalardan gelecek klasik
müzikçiler, 50'ye yakın konser
verecek.
İlk başlarda daha çok Av ru-
pa ve Akdeniz ülkelennden
müzisyenleri kapsayan "Or-
cestrades de Brive"de 10. yıl
olması nedennle her kıtadan
gencin çağnlması karar-
laştınldı. Bu ülkeler. Fransa.
Almanya. Avusturalya. Bul-
garistan, Danimarka. Mısır.
Polonya. Tunus. İngıltere.
Yunanistan, Çuebec. Roman-
ya. Rusya. Trinidad. ve Toba-
go. Gençlik Orkestrası. Brive'-
nın sokaklannda 23 konser.
kentin çevresindeki bölgelerde
ise 26 konser verecek. Dünya-
da büyüklüğü açısından bireşi
bulunmayan bu orkestra. 26
ağustos akşamı saat 21.00'de
bütün üyelerinin katılacağı bir
konser verecek. Gençlik Or-
kestrası konserde Marcel Lan-
dowski'nin son eserini yorum-
layacak. Landovvski tarafı-
ndan yönetilecek olan orkest-
raya 200 çocuktan oluşan bir
koro da eşlik edecek.
Her yıl düzenli olarak ger-
çekleştırilen bu birlikteliğin 10
yıllık değerlendirilmesı
yapıldığında 1984'de davet
edilen 300 kışiden bugün
1000'li rakkamlara ulaşıldığı
gözleniyor. Ancak festivalin
asıl başansı bu sıcak beraber-
liklerin özellikle Fransa'da
birçok gençlik grubunu teşvik
etmesi oldu. Bunun şüphesiz
en büyük nedeni, müziğin (is-
ter klasik müzik olsun, ister di-
ğer türler) tek başına alınabile-
cek bir zevkten çok, duygu-
lann birlikte paylaşılması işle-
vınin bulunması.
Sharon Stone'dan
yine bir gerilim fılrni
Kültür Servisi - Genlım romanlanyla ünlü yazar Ira Le>in'in
"Sliver" adlı romaru. Türkiye sinemalannda da gösterime gjren
"Patriot Games" filminin Avustralyalı yönetmeni Phillip Noy-
ce tarafından fılme çekildi. Eleştirmenler, filmin romanm kendi-
si denli etkileyici oimadığını söylüyorlar. "A Kiss Before
Dying" (Ölmeden Önce Bir Öpücük Ver) adlı romanıyla Edgar
Allen Poe Ödülü'nü kazanan Ira Levin'in bu romanı da 1956
yılında Gerd Osvvald. 1991 "de de James Dearden tarafından ol-
mak üzere ikı kez sinemaya uyarlanmıştı. Önümüzdeki sezon
Türkiye sinemalannda gösterime girmesi beklenen "Sliver"da,
"Temel İçgüdü" ve "Makas" filmlerinden sonra artık gerilim
türü filmlerde ızlemeye alıştığımız yıldız Sharon Stone, William
Baldvvin ile başrolleri paylaşıyor. Bu hafta içinde Avrupa sine-
malannda gösterime gıren film. eşınden aynlmış yalnız bir
kadının başından geçen ilginç olaylan konu alıyor.