27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET2 23 AĞUSTOS1993 PAZARTESİ KULTUR Bu yıl v Vanya Dayf oyunundaki rolüyle Kültür Bakanlığı Tiyatro Ödülü'nü kazanan Tilbe Batum: Ne olursa olsun oyun devametmeli TUNA ERDEM "Ne olursa olsun oyun devam etme- li". Tiyatro oyunculannın bu altın ku- rahna yürekten ınanan bır ovuncu: Tilbe Batum. Geçen yıl, "'Kral Lear" oyunundakı rolüyle. A\ni Dılliaıl Ödülü'ne. bu yılda "Vanya Dayı" oyu- nundaki rolüvle Kültur Bakanlığı fi- yatro ÖdüliTne değer bulunan Batum. babası öldüğü gün hem matine hem suare sahne alarak oyunu sürdürmüş: "Sahneye adım attığınız an, tüm sonın- lar, uçup gidiyor. Oyunun kendi başına, blzden. oyunculardan bağımsız büyülü bir \arlığı var; sizi de içine alıp götürii- yor." tirebili) orsunuz. Nasıl ki kör bir insanın diğer dört duyusu gelişirse.. Böylesi çalışmaların bir oyuncu için çok yararlı oiduğuna inanıyomın." Batum. tiyatronun "laf söylemek" oimadığını düşünüvor. "Artık kimse- nin tiy atronun sadece çıkıp bir metni en iyi biçimde okumak olduğunu dii- şünmüvor. Yok öyle bir tiyatro". "Van- ya Dayı" oyununkı rol arkadaşı Cü- nevt Türel'in tivatroyu edebiyatın bir kolu olarak gördüğünü anı- msattığımızda ise "Hiç katılmıyorum böyle bir düşünceye, eğer edebiyat ol- leyicilere. okuyuculara teslim ettikten sonra o benim olmaktan çıkar. Bizim bütün zenginliğimizi oluşturacak şey, metne çok farklı yaklaşunlar getirebÛ- merniz. Yoksa Shakespeare bugün hâlâ ilk oynandığı biçimde oynanıyor olur- du. Dolavısıyla ben her türlü ya- ratıcılığı geiiştirici tutumdan yanayım. Bu alJah kelamıdır, hiç bir şekilde doku- nulmaz gibi bir yaklaşım çok haksızlık olur. O zaman biz sadece robot ya da kukla oluruz. Bir kere çağdaş y azarlar- da mizansen notu yoktur. Dolavısıyla yönetmen ister istemez bir mizamplas son sözü söyleyene kadar oyuncularla ciddi bir kavga içinde olmalı ki o ça- tışmadan birşeyler doğabilsin. Her oyuncunun oyuna getireceği yeni bir so- luk \ardır. Bu soluktan faydalanma- mak, baştan fakir bir iş yapmayı kabul etmek demektir." Oyuncunun tekniğin ardında ikinci planda kalmadığı, anndınlmış bır an- İayışla sahnelenen oyunlardan yanı "yoksul tiyatro"dan vana olduğunu söylüvor Batum. Yıne de teknıği red- detmiyor. dekorun. kostümiin ol- madığı bir oyunda bile en azından 1.985 yılından bu yana Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nda oynayan Batum, birçok oyuncunun aksine bu kurumu bir "şans' olarak nitelendirivor. 1985 yılında konservatuardan me- zun olan \e İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nda oyunculuğa başlayan Batum. birçok tıyatrocunun ödenekli tiyatrolar konusundaki kaygılanna katılmıyor ve Şehir Tiyatrolan'nda çalışmanın bir şans olduğunu düşünü- yor: "Özel tivntroların belli bir gişe kaygısı >ard, ünkü de>lerin verdiği sembolik \;mi;ıiıla yaşamaları miim- kün değil. Oy sa ödenekli tiy atrolar kül- tür yayma amacıyla kurulmuş, gişe kaygL-ı olmayan kurumlar. Dolayısıyla birçok değişik oyunda birçok değişik rol oynama şansını/ \ar. Bir oyuncu için bundan a>antajlı bir konum oİamaz. Bu gün hangi özel tiyatro bir Shakespeare oynayabilir?'" Yıne de ödenekli tivat- rolarda sanatçılann giderek memur- laşması. oniki ay maaş alıp hiçbirşey yapmaması g >i sorunlar olduğunu kabul edivor ancak "Bunları kendi içi- mizde çözümlcmeliyiz" diye düşünü- yor. I'Akdeni/li olduğumuzu unutmamamız gerek' Devlet Tıyatrosu'nda yenı sistem arayışlan • Iduğunu anımsatan Batum sistem d-ğışiklığiyle sorunlann çö- zümleneb<1 eceğ>ne inanmıyor: "Çok gûzel gibi «ö/üken bir sistem pratikte öyle olmayabilir. Sistem değiştirmekle sorunlar bir anda çözümlenmez. Bu bi- raz da insanların mayasında olan bir- şey. Bi/im \kdenizli olduğumuzu ımutmam k gerek." Ödenekli tıyatro- lardakı o\un ccşitliliğjni bir şans ola- rak değerlenJırmesıne karşın hep klasik oyunlarda rol almasının öde- nekli tiyatrolann bir azizliği olup oi- madığını sorduğumuzda. Shakespea- re'ın de. Çehov'un da klasik değil çağ- daş yazarlar olduğunu. çağdaşlığın metinle başlavıp bıtmediğini söylüyor: "Şehir Tiy atroları'nın ûzerinde kitîele- re bütün klasikleri tanıtmak gibi eğitici bir görevi >ar. O yüzden de belki yeteri kadar deiıeysel şey yapmaya. fırsat ol- muyor." Zaten. Batum deneysel tiyaı- ronun da ancak uzun süre birlikte çalı- şan küçük topluluklar. kumpanyalar oluşturmakla mümkün olabileceğine inanıyor:"Dünyada hem sahneler hem ekipler küçülmeye başladı. O ekipten bu ekibe dolaşan oyuncuların yerini sü- rekli birlikte çalışanlar alıyor. İnsan tek oyunda ancak tanışabiliyor zaten, asıl çahşma ondan sonra başjıyor." Klasik yapıtlardaki başansına karşın Batum. Ayla Algan'la birlikte gün ışığına çıkmayan deneysel çah- şmalara da k imış. "Ortada metin olmayınca dif> kabiliyetlerinizi geliş- müzik sadece çok güzel bir müzik ola- rak kalıyorsa, müzik beni hiç ilgüendir- miyor." Kendisi de bol ödüllü bir oyuncu olan Tilbe Batum. tiyatro ödüllen ko- nusunda çıkan tartışmalan pek an- lamlı bulmadığını söylüyor. Ödül almanın bır sanatçı için çok anlam ıfa- de etmediğıne ınanıyor: "Düşünebili- yor musunuz ki bir yazar otunıp Nobel almak için bir roman yazmış olsun. Ödülün bana hiç bir etkisi olmadı. Kim- se ne tiyatrodan ne de sinemadan rol teklif etmedi ödül aldım diye." Böyle bır teklif alması durumunda oyu- nculuğunu geliştirmek ıçın fılmlerde de rol alabileceğini söyleyen Batum. yine de tekniğin ön planda olduğu si- nemada iyi olanı yakalamanın zor ol- duğunu düşünüvor: "Filmin başansı sizin dışınızda o kadar çok faktöre bağlı ki. Karnera olmadan fılm çeviremezsi- niz. oysa dekor olmadan tiyatro >a- pabilirsiniz" I'Sokaktan toplanan insanlarla fılm yapılır' Sinema oyunculuğuvla. tiyatro oyunculuğu arasında bir fark görüp görmediğini sorduğumuzda, sanatçı eskıden fark oimadığını "oyuncu oyuncudur" dıye düşündüğünü ama artık sinemanın anı yakalayan teknik bır sanat olarak gördüğünü söylüyor: "Bence asla bir tiyatro oynunda oyna- yamayacak bir insan sinemada rol ala- bilir. Hiç eğitim almamış, hiç deneyimi olmayan, sokaktan toplanmış birileriy- L saydı oynamamıza gerek kaimazdı, herkes kendi evinde alır okurdu metin- leri. Sahnelendiği andan iribaren o me- tin kendi olmaktan çıkar. Okunduğun- da , izlendiğinde hatta iki ayrı oyuncu tarafından değerlendirildiğinde biİe me- tin farklılaşır. Eğer öyle olsa dünyada herşey süinir, edebiyat kalırdı" Türel'in yönetmene verilen önemin abartıldığı ve yönetmenin metne müdahale etme hakkı olmadığı yolundaki görüşlerine katılıp katılmadığını sorduğumuzda ise Batum yaratıcıhğın ancak sonsuz bir özgürlük ortamında gelişebileceği- ni söylüyor: "Yamlmıyorsam Sartre'ın bir lafıdır, herhangi bir yazıy ı yazıp, iz- yapmak zorunda. Onu yapttğı andan iribaren oyuna müdahale etmiştir. Mü- dahalesiz hiçbirşey obnaz, olamaz." Batum klasik bir yapıtın herkesi yadı- rgatacak biçimde sergilenmesine bile karşı değil, çünkü ona göre en kötü iş- lerden bile çıkanlacak dersler var, ''Ne yapılmaması gerektiği"ni öğrenmek gibi. Tilbe Batum ideal oyuncu- yönet- men ilişkisinin "kıran kırana bir savaş" gibi olmasından yana. Bugüne kadar kavga etmeden, ağlamadan bitirdiği bir prova dönemi yaşamadığı için ken- dini çok şansh saydığını söylüyor: "Yönetmen son sözü söyleyen kişi, ama ışığın bile bir 'teknik' olarak varola- cağını belirtiyor ve ekliyor: "1yi olan hiçbir şeye karşı değilim." Sanatİann birbirine çok kanştığı- ndan yakınan sanatçı, tiyatroda mü- zik, dans, plastik sanatlardan yarar- lanılmasına karşı değil, ama bunlann oyuna gerçekten bir katkısı olacak bi- çimde kulla,nılmasının önemini \oırgu- luyor: ''İyi bir reçel yapmak için malze- meleri çok iyi kanştırmak gerekir. Eğer, kayısılar bir tarafta. şeker bir ta- rafta kalırsa olma/. Tiyatroda da böy- le. Bütün ogeler birleşip yeni birşeye dö- nöşmüyorsa, ayrı ayrı kalıyorsa bu ti- yatro olmaz. Eğer tiyatroda kullanılan deal oyuncu yönetmen ilişkisinin "kıran kırana bir savaş' olması gerektiğine irîanan Tilbe Batum. yaratıcıhğın bu çatışmadan doğacağım söylüyor. le başarılı bir film çekebilirsiniz. Sine- ma parça. parça, an an yapıldığından, bazı duyguları nasıl göstermesi gerekti- ğini bilmeyen birinin doğal güdülerini dürterek o an için, bir kerey e mahsus is- tediğiniz görünrüyü alabilir, aman ne kadar iyi oynamış diye bir y anılsamay a kapılabiliriz. Oysa tiyatroda bu böyle olamaz." Türkiye'de yönetmen okulu bulunmadığından bazı oyunculann "Artık yaşunı başunı aldım yönetmen olayım" gibi bir düşunceye kapıldığmı söyleyen sanatçı "Bu, hep keman çaldım biraz da beste yapayım denteye benzer" dıyor. Yurtdışmdaki tiyatro festivallerini de izleyen Batum. Avin- gon Festivali'ne gittiğinde oradaki ovunculann gerektiğinde aç kalmayı bile göze aldıklannı, oysa Türkiye'de "Kışlık evün oldu, yazlık evim de olsun" düşüncesinin egemen olduğunu belir- tiyor. Avrupa'da sosyal güvencelerin varlığının da kararlılıkta payı bulun- duğunu anlatan Batum, yine de "Biz- de herşeyi parayla ölcme altşkanlığı ge- lişmiş" demekten kendini alamıyor. Batum tüm bu olumsuzluklar yü- zünden tiyatronun geleceği konusun- da karamsar: "Tiyatronun hangi ihti- yaca karşılık verdiğini belirlememiz lazım. Gerçek bir ihtiyaçtan doğma- yan, gerçek bir ihtiyaca karşılık \erme- yen herşey er geç yok olacaktır. Sine- manın, video sanatlarının bombardıma- nı altında tiyatronun tek farkı, seyirciy- le aynı ha\ayı soluyarak yapıunası. Hâlâ insanlar bunu bir ihtiyaç olarak görüyorsa tiyatro hep >ar olacaktır. Ama artık bu bir ihtiyaç olmaktan çı- karsa yok olup gidecektir. l marım öyle olmaz." Biz de öyle umuyoruz. çünkü ne olursa olsun "Ovun de\am etmeli..." 'No^aljılerimizde' kalan çizgi roman, bu kez 'grafık roman' adı altında yeniden atağa kalkıyor Süpermen'den sonra LessingKültür Servisi - Süpermen ile Batman çizgi romanlardan erken emeklilik isteyıp. astro- nomik ücretlerle sınemaya transfer olduklan- ndan ben. çocuklann kalbınde taht kuran çizgi romanlann >erinı beyazperde. hatta \i- deo ekranı almaya başladı. Tam artık çizgi roman, çocukluk "nostaljilerimizde" kalmak üzere tanhe gömülürken adı "grafik roman" olarak değıştinldı ve bu kez küçüklen değil bmükleri hedef alarak aramıza geri döndü. Bu dönüş öylesıne sağlam oldu kÜDoris Les- sing gibi dün\aca ünlü bır yazar "grafik ro- man" yazmaya başladı. Kimileri bu yeni sanat türiinü, \ ideo sanat- lan ile edebiyat arasında bir yere konum- landınyor ve uzmanlık gerektiren. betimleyi- ci yönü kuv\etli bir sanat olarak görüyorlar. Diğerlerhse bunlara kısıtlı birikimi ve ente- lektüel diizeyı olanlara göre yapılmış çocuksu çizgi romanlar gözüyle bakıyorlar Bu son gruptakiler Lessing'ın grafik roman alanı- ndaki ilk denemesi "Playing the gamev in önümüzdeki günlerde pıyasaya çıkacağını öğrendiklerinde. düşüncelerinı tekrar gözden gecirmek zorunda kaldılar. Lessing 1979 ile 1983 yılları arasında yayımladığı beş kıtaptan oluşan bılım kurgu dızısi "Corpus in Archi- *es"ı yayımladığında da o güne kadar dudak bükülen bilımkurgu türünün sanat olarak kabul edilmesıni sağlamıştı. Şimdı aynı ba- şanyı grafik roman alanında da göstermeyi umuyor. Lessing. "geleneksel roman iyidir. bilimkur- gu yada grafik roman köfüdiir gibi sanat ürün- lerini kategorize etme girişimlerinden her za- man nefret etmişimdir'' diyor Edebıyatm dik- kate değer sa\ılma\an bır alttüru olarak gö- rülen "grafik roman'a karşı önyargılan yık- manın yanı sıra. eğitim olanağından yoksun insanlara kültür taşıma amacını da güdüyor Lessing. 'Kültürel yetertiliği olmadığına karar verilmiş o >ü/den de hertürlü kitabı "bize göre değil" diye düşyünüp okumaya korkan fakir çocuklann görünrüsü gözümün önünden git- miyor. Hiç de böyle bir niyetleri olmadığı halde ünyaca ünlü yazar Doris Lessing, grafik roman yazmaya başladı. Edebiyat okurunca 'ciddiye alınmama' gibi bir tehlike karşısında Lessing, 'Geleneksel roman iyidir, grafik roman kötüdür gibi sanat ürünlerini kategorize etme girişiminden hep nefret etmişimdir' diyor. \azarlar bu insanları, dışlıyor " diyen Lessing grafik roman türünün bu sonına bir çözüm getirebileceğini umuyor. Lessing, Avustral- yılı bir sanatçı dostunun, kendisine resme ıiasıl başladığını anlatması üzenne grafik ro- man yazmaya karar verdiğini anlatıyor "Eve hiç kitap solunayan ama çizgi roman okuyan bir işçinin oğluymuş. Bir gün, sokaktan geçer- ken bir galerinin vitrininde okuduğu çizgi ro- manlardaki resimlere benzettiği bir tablo gö- rünce, içeri girip sergiyi gezmiş »e o anda res- sam olmaya karar vermiş" Lessing, grafik ro- man yoluvla böyle mucizeler yaratacağına inanmadığını ama yine de içinde bır umut taşıdığını anlatıyor. Ay nca bugüne kadar çiz- gi romanlarda yaratılan süper kahramanlan yoketmeye de k'ararh. Lessing'in romanmda- ki kahraman. mavi gözlü, kızıl saçh, zenci bir kız çocuğu. Zaten grafık romanlann ilk ör- neklerinden biri olan ve beklenmedik oranda çok satan "Süpermen'in Ölflmü", "mutluson" gelcneğınin de "ölümsüz kahraman"gcleneğı- nin de yılulmaz oimadığını ve samİdığı gibi okurun beklentilerine ters düşmediğini kanı- tlamıştı. Bugüne kadar, grafık romanlarda çizginın. sözcüklerin önüne geçtiğini söyleyen Lessing. şıır formunda, ilgmç bir dil kullanarak bu ge- leneği de kırmayı amaçhyor. Çizgi roman- lann hep birbirine benzemesinin. bu türün olanaklannın kısıthhğını değil,yaratıcılanrun hayalgücünün eksik olduğunu gösterdiğini belirten Lessing "Grafik romanın dört bır- yanda beklenmedik ufuklara doğru yol alma- ması için hiçbir neden yok" diyor. Nitekim piyasada gitgide daha çok "sosyal içerikli" grafık romana rastlanıyor. Örneğin, İngiltere'de çoksatar listelerinin üst sıralanna tırmanmaji başaran "The Minotar's Tale" adlı grafık roman, özürlüle- re karşı önyargılı bir toplumda yaşam savaşı veren özürlü biradamı öykülüyor. Grafik ro- manlann iyi satış yapması tüm dünyada dur- gunluk yaşayan kitap piyasasını da canlandı- racağı umuluyor. ŞİMDIBAKAL1M GRAFlKER SELER YAPACAK!' kahramanKültür Servisi- Müzik pi- yasasında. vıldızlann ardında onlann. "gizlı kahramanlan" vardır. Bir albüm pıyasaya cı- karken. özellıkle yapımcının rolü tartışılmaz örneğin. Bu görevın öneminin altını çız- mek için genellikle tiyatro yö- netmenlenyle karşılaştırma yapılır. Yönetmensız bır oyun çıkamaz. Bir rock yıldızı da stüdyoda yönetilmezse aynı konuma düşer. İşte böyle önemli bir rolü üstlenen yapımcılann düny asında şu sı- ralar bır isim dikkatleri üzeri- ne çekiyor. Kendisi de müzis- yen olan Daniel Lanois. rock ve pop dünyasınm önde gelen yıldı- zlanyla çalışarak belli bir nıteliği tut- turmuş durumda. Lanoıs'nın yapımcılığını üstlen- diği sanatçılar arası- nda başta L'2, Peter Gflbriel ve Bob I .ıan sayılabilır. Pe- ıcr Gabnei. "So" ve en son albümü "L's" ıçın Lanois ile stüd- yoya girmeyi yeğle- dı. U2'nun en önemli albümlen arasında kabul edilen "L'nfor- gettable Fire", "Jos- hua Tree", "Achtung Baby"nın yapımcılı- gına -• jne Lanois üst- lenmıj Özellikle 19S4 yılında gerçek- leştirilen "Unforget- 'able Fire" Lanois ıçın dönüm noktası olmuş. Yapımcı. 1980lerde stüdyo- nun sağladığı bütün olanaklann sonuna kadar kullarulmasıy- la daha çok deneysel ve uç örneklere yö- nelme karan almış' Bu noktada şüphesiz karşısına U2'nun çıkması büyük bir şans oluş- turmuş. Grubun menajeri Paul Mc Guiness. bu albümün getirdiği başannın ardından şunlan söylüyor: "Bu albüm seni gerçek aıüamda bir yapımcı yapacak". "Ben o ydlarda ne istediğimi tam olarak bilemesem de Gui- ness haklıydı" dıyor Lanois. 1984'deki bu albümden son- ra Lanois bir anda büyük bir isim haline geldi. Ancak Lano- is bu konuda kontrolü elden bırakmıyor. Prensip olarak önüne her gelen iyi grupla çalı- şmaya karşı çıkıyor. "Yalnızca hayal gücü olan gruplaıia çalışınm. Gnıp seçiminde özel- likle şu dört noktaya özen gös- teririm: İyi şarkı sözleri, i\i bir ses, melodiler >e ritmler." Bob Dylan'la gerçekleştir- dikleri "Öh Merey" albümü- nün Lanois için özel bir an- lamı var. "Bu albüm benim en çok beğendiğim albümler arası- nda. Müzikal açıdan baktığımızda gerçekten ba- şarılı bir albüm oldu. Ve herkes Dylan ile aynı başanyı yakala- yamazdı." Lanois kimi zaman bazı sa- natçılan kaçırdığı için hayı- flanmıyor değil. Bunlar arası- nda Tracy Chapman'ın ilk al- bumünü bazı terslıkler nede- niyle kendisının çıkarmaması- na gerçekten çok üzülmüş. Miles Da>is'in ölümü nedeniy- le çahşamamalannı da talih- sizlik olarak nitelendiriyor. Gruplann kendisiyle çalış- Daniel Lanois mak istemelerinin nedenini Lanois şöyle özetliyor:"Siz de müzisyenseniz eğer yapımcılığını yapüğınız gru- bun ya da şarkıcının sorun- lannı daha rahat anlayabiü- yorsunuz." Aynı zamanda gı- tarist olan Kanadalı Lanois'- nın da "Acady" ve "For the Beauty of V^ynona" isimli ıkı albümü var. Kimi zaman kavıtlar sırasında stüdvonun üst katındaki miksaj odasına gıtanyla gelen Lanois, istediğı sese ulaşmak için gruplara ör- nekler sunuyor. Lanois çalışmayı düşlediği sanatçılan ise şöyîe anlatıyor: "Neil Young ile tek şarkı için bile olsa çalışmak isterdirn. Cazcılarla da çalışmak isriyo- nım. Miles'uı "Bitches Brew'u gibi bir albüm yapmak isriyo- rum. L'zun zaman alacak ama bunu gerçekleştireceğim." Avrupave Akdeniz'den gençlerin orkestrası Kültür Senisi- 16 ülkeden 1157 müzisyen ve 200 çocuk koro üyesı Fransa "10. Orc- hestrades de Brive" Festivali için bir araya geliyorlar. Deği- şik kıtalardan gelecek klasik müzikçiler, 50'ye yakın konser verecek. İlk başlarda daha çok Av ru- pa ve Akdeniz ülkelennden müzisyenleri kapsayan "Or- cestrades de Brive"de 10. yıl olması nedennle her kıtadan gencin çağnlması karar- laştınldı. Bu ülkeler. Fransa. Almanya. Avusturalya. Bul- garistan, Danimarka. Mısır. Polonya. Tunus. İngıltere. Yunanistan, Çuebec. Roman- ya. Rusya. Trinidad. ve Toba- go. Gençlik Orkestrası. Brive'- nın sokaklannda 23 konser. kentin çevresindeki bölgelerde ise 26 konser verecek. Dünya- da büyüklüğü açısından bireşi bulunmayan bu orkestra. 26 ağustos akşamı saat 21.00'de bütün üyelerinin katılacağı bir konser verecek. Gençlik Or- kestrası konserde Marcel Lan- dowski'nin son eserini yorum- layacak. Landovvski tarafı- ndan yönetilecek olan orkest- raya 200 çocuktan oluşan bir koro da eşlik edecek. Her yıl düzenli olarak ger- çekleştırilen bu birlikteliğin 10 yıllık değerlendirilmesı yapıldığında 1984'de davet edilen 300 kışiden bugün 1000'li rakkamlara ulaşıldığı gözleniyor. Ancak festivalin asıl başansı bu sıcak beraber- liklerin özellikle Fransa'da birçok gençlik grubunu teşvik etmesi oldu. Bunun şüphesiz en büyük nedeni, müziğin (is- ter klasik müzik olsun, ister di- ğer türler) tek başına alınabile- cek bir zevkten çok, duygu- lann birlikte paylaşılması işle- vınin bulunması. Sharon Stone'dan yine bir gerilim fılrni Kültür Servisi - Genlım romanlanyla ünlü yazar Ira Le>in'in "Sliver" adlı romaru. Türkiye sinemalannda da gösterime gjren "Patriot Games" filminin Avustralyalı yönetmeni Phillip Noy- ce tarafından fılme çekildi. Eleştirmenler, filmin romanm kendi- si denli etkileyici oimadığını söylüyorlar. "A Kiss Before Dying" (Ölmeden Önce Bir Öpücük Ver) adlı romanıyla Edgar Allen Poe Ödülü'nü kazanan Ira Levin'in bu romanı da 1956 yılında Gerd Osvvald. 1991 "de de James Dearden tarafından ol- mak üzere ikı kez sinemaya uyarlanmıştı. Önümüzdeki sezon Türkiye sinemalannda gösterime girmesi beklenen "Sliver"da, "Temel İçgüdü" ve "Makas" filmlerinden sonra artık gerilim türü filmlerde ızlemeye alıştığımız yıldız Sharon Stone, William Baldvvin ile başrolleri paylaşıyor. Bu hafta içinde Avrupa sine- malannda gösterime gıren film. eşınden aynlmış yalnız bir kadının başından geçen ilginç olaylan konu alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle