16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS1993 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Zengin olmaktaniyidir MELİH CEVDET ANDAY A lman filosofu Hegel, bir gün Goethe'yi gör- meğe gelmiş, o sırada Beethoven de orada imiş: ilk tanıştıklan gün olmalı bu. Hegel. — Sizin müziğiniz çok gürültülü. demiş Beethoven'e. Beethoven'in müziğinde. benim de anlayamadığım. topluca çıkan o yük- sek seslerdir. Yazmışımdır bunu daha önce. Ama Hegelin "gûrültü" diye ni- telediği bu yüksek sesler. daha çok senfonilerindedir. sonatlannda karşı- laşmazsınız. Ben. yıllar oldu, Aşık Veysel'le bir konuşmamı gazetede yayımlamıştım. Sorulanmdan biri şuydu: — Avrupa ülkelerinin müziği için ne dersin Aşık? diye sormuştum. Bir an durdu; gözleri görmediği için ne düşündüğünü anlayamamıştım. az sonra. — Müzik su sesi gibidir dedi. hep- sinden hoşlanınm. Eski bir arkadaşım müzikten anla- dığmı söylerdi, "Müzik biz insanlar içindir" derdi. İnsanlar için olmayan ne var ki! Ama bu gerekçe yetmez mü- zikten anlamamız için; çünkü müziğin anlamı yoktur; gürültü gibi, su sesi gi- bi anlamsızdır müzik. Çehov'u analım burada: "tşte kar yağıyor, bunun anla- mı ne!" Doğa tümden anlamsızdır, onun için bizi etkiler ve biz doğayı an- lamak için hiçbir çabaya gerekseme duymayız. Ama doğaya ters düşen sa- natı anlayabilmek için dinlemeyi. bak- mayı, görmevi öğrenmemiz gerekir. Sanat, evet. bizim içindir ama bizden eğitimli olmayı bekler. Buna kültür denir. İnsanlar, genellikle. sanat konusun- da hazıra konma eğilimindedir; "Ar- raut piş, ağzmıa düş" sözü uyannca. tembelce tadına varmak isterler sana- tın. Oysa müzik dinlemeyi, resme, şiire bakmayı öğrenmemiz gereklidir. Bu- nu göze almamak, sanatı ciddiye al- mamak anlamına gelır. Bakın. ayışığı- na bayılıyoruz da, bu uyduyu anlatan astronomi kitabından kaçıyoruz. Bi- lim korkutuyor bızı. anlamak güç geli- yor bize. Ama müziği, resmi. şiiri anla- dığımızı söylüyoruz, göğsümüzü gere gere: "sevdim" ya da "sevmedim" diye- biliyoruz. Neye güveniyoruz bunu söylerken? Unutmamah ki, insanı insan eden eğitimlerden bin. güzel sanatlar eğiti- midir. Herkes için gereklidir bu eğıtim. Sanat yapıtı. "hoşlandım, hoşlanma- dım" ölçüsüyle değerlendirilemez. Bir resme. benzemiş mi. benzememiş mi diye bakmak bize hiçbir şey kazandır- maz. Müziğin ruhumuzu okşamasın- dan vazgeçmeli>iz. Şiiri. aşkımızın şarkısı sanmayalım. Başa dönersek... Müzikte harfler vardır, bunlar notalardır. Müzikte tümce de vardır. müzik tümcesi. ko- nuşma dilindeki bildiri tümcesinde olduğu gıbi, çoğun alçalan bir ento- masyon ile biter, buna "kadans" denir, "imiş", "inroek" anlamına. Fakat mü- zikte "sözcük" yoktur; onun için de müziğin "anlamı"ndan sözedilemez diyorum. Peki. müziği nasıl değerlen- direceğiz? Yapısını kavramağa çalışarak. Çoksesli müzikte bu ya'pı, armoni- melodi ılişkisinden oluşur. Bunlardan ilki dikey çizgiyle, ikincisi yatay çizgiy- le gösterilir. Bu ıkili oluşum ıçindeki uyumu kav- ramazsak müziğin yapısına varama- yız. Küçük bir melodiyi bestecinin nasıl, ne yoldan geliştırip bütüne mal ettiğini anlamamız gerekir. O zaman melodiye bağlanmaktan kurtuluruz. armoni yolundan yapıya yaklaşınz. Bir utku sevinci duyar dinleyen bun- dan. Yapının yavaş yavaş orta>a çık- ması mutluluk vericidir. Çarçabuk anlamağa kalkmaktan vazgeçin. Bü- tünü olma>an müzik yapıtının parçası davoktur. Müziğin yapısı çağdan çağa değiş- miştir. demek bir dizı anlayış aynmı vardır aralannda. Barok bir müziğin vapısı. klasık bir müziğin japısjna; klasik bir müziğin yapısı, romantik bir müziğin yapısına benzemez. Bunlara "ekol"diyelım. İmdi dinlediğimiz mü- ziğin önce hangi ekolden olduğunu bilebılmeliyiz. bu da zamanla öğreni- lir. Sonra bölgesel aynmlara sıra gelir: îtalyan müziği, Almân müziği, Rus müziği gibi. Bunlar da dinleye dinleye öğrerulır. Dahası var... Yaratıcının (besteci- nin) kişisel biçeminin ayırdında ol- mak. Bu da bir besteciyı sık sık dink- mekle elde edilir. Göruyorsunuz ki, başanlamayacak bir eğıtim değil. Ingiliz çimi ünlüdür ya. bir İngiliz bahçıvana. "Bu çimi nasıl yetiştiriyor- sunuz?" diye sormuşlar. Bahçıvan, "Kolaydır" demiş. "otıız yıl sularsımz, otuz > ıl da üstünden silindir geçirirsiniz. bu kadar." Güimeyin, müziğin tadına varmak çim yetiştirmekten, daha üstün bir de- ğer taşımaz mı? Daha kolayından olsa.. diye düşü- nülürse. vardır kolay yolu. Bunun ör- neğini de alaturka müzikten alayım. Alaturka müzikte bir yapıt ya "beste"dir,va "kâr"dır. İlki çalgı mü- ziğidir. Besteve insan sesi kanşırsa "kâr" çıkar orta\ a. (Batı müziğinde de MArkası 17. Sayfada PENCERE Babalar ve ÇocuMar... İnsan nerede ne zaman doğacağını bilebilir mi? Buna "yazgı" diyorlar. Yunus Nadi'nin yaşamı Osmanlı'nın tükenişine rastgeldi Sen bir gazetecisin. İngiliz Istan- bul'u işgal etmiş, ne yaparsın?.. Yunus Nadi kellesini koltuğuna alıp Anadoluya geçti, elinizde tuttuğunuz ga- zetenin mayası böyle atıldı. Ne var bu mayada?.. Batı'nın yüzyıllar boyu gelgitlerle süren "Aydınlan- ma" süreci, Anadolu'da Kuvayı Milliye ile harmanlanı- yordu. Yunus Nadi'nin bilinci savaşla pekişti, elinizde tuttuğunuz bu gazetenin adını da Mustafa Kemal koydu: CumhuriyetL Oğul Nadir Nadi babasını çok severdi. Bu sevginin damarlarında dolaşan özsuyu baba-oğul ilişkisini aşan bir fikir birliğinden kaynaklanıyor; Cumhuriyet'te vurgu- lanıyordu. Baba, Cumhuriyet'i oğula emanet ettiği za- man, dünya kararmaktaydı Gazeteye adını koyan bü- yük adam hayata gözlerini kapamıştı: devrim hızını yitir- mişti; karşıdevrimin ayak sesleri duyuluyordu. işte bu ortamda sorumluluğu üstlenen genç Nadir Nadi'nin ta- rihsel bilinci ışıl ışıldı; insanın insanlaşmasında Doğu ve MArkosı 17. ARADABIR ÜMRAN SÖLEZ TAN Yargıç Ne Güzel Çocuk Merkezi Ölabilip... Ankara'dan Istanbul'a atanmıştım. Bindiğim taksi Teşvikiye'den Dolmabahçe'ye iniyordu ki, Maçka'ya örülen duvarla karşılaştım. Bir an soluyamadığımı duy- dum. Marmara'dan esen rüzgân duvar kesmişti. Çocuk- luğumun "7a^///c"AileÇay Bahçesiartıkyoktu. Mehtap- la işlenmiş deniz, duvarın arkasında kalmıştı. Tanrım diyebildim. Tanrım! Bir ülke gerçekten bu ka- dar sahipsiz olabilir miydi? Ağaçların dahi numaralan- dırıldığı bir dünyada yaşarken, tüm bunları düşünme- mek olası mı? Vapurla, görevli olduğum Kadıköy Çocuk Mahkeme- sine gidip gelirken her iki yakada da yeşilliğin günden güne azaldığını görüp nasıl yıkılırdım... Değil betonlaş- mak, adeta kayalaşan bir Boğaz'la, ince minareleri zümrütyeşilliği, beyaz sarayları gölgeleyen, yükselişle- r\ önlenemez bir oteller çılgınlığı ile kaybolan bir Istan- bul'a tanık olmak; taşınılması hiç de kolay bir yük değil. Istanbul'a kıyılıyordu' Maçka'ya Gümüşsuyu'na, ya- vaş yavaş Üsküdar-Kadıköy arasına; bunlar yalnızca vapurdan görebildiklerimdi. Anlaşılan birileri yıldızlı otel fetişizmine yakalanmıştı ve de antenleri yolunmuş böcekler gibi (mutlaka bir sa- katlıkları vardı) görmeyip duymayıp Istanbul'un altını üstünü oyuyorlardı. İşte Sultanahmet Alanı, değil bir otomobilin, faytonun dahi sokulmaması gereken bir alan. Belki insanların bi- nip dolaşabileceği bir iki at, o da üçü-beşi geçmemek koşuluyla filan. Sultanahmet Alanı bir tarih ve de hepimizin. Roma, Bizans, Osmanlı iç ice. Böyle bir tarih çokluğunadünya- nın neresinde rastlayabılirsiniz? Ve bu açık müzeye bir otelin yapılabilme gerekçesini nasıl açıklar, neye da- yandırabilirsiniz? Hadi bugüne değilse, yann tarirte he- sap vermeye hazır mısınız? Sultanahmet Cezaevi otel yapılırken bir iki insanın çığlığı size hiçbir şey demeyebilir. Ama komşulanna ol- sun bir kez danıştınız mı? O komşular ki, Sultanahmet Camisi ve Parkı, Ayasof- ya, Yerebatan Sarayı, ilerde çeşme, Topkapı Sarayı, yanı başında Yeşil Ev; yılgın ve çokderinden, umarsızca da olsa "Atlara evet, ama otomobiller bize yabancı" diye belli belirsiz henüz konuşabiliyorlar, ölmediler. Eğer Sultanahmet Cezaevi otel olursa ölecekler; taşıt trafiği, egzoz, onları bütünüyle boğacak! Ah, hele bir dinlenilse!.. Sultanahmet Cezaevi'nin günümüze kazandırılması söz konusu ise niçin bir Çocuk Merkezi yapılması düşü- nülmüyor? Sultanahmet Cezaevi yaşatılmak isteniyorsa niçin orada onların iyileştirilmesini sağlayacak birimleri de içerir nitelikte bir Çocuk Mahkemesi kurulması amaç- lanmıyor? Ya da Sultanahmet Cezaevi her iki düşünceyi de aynı çatı altında banndırabilecek bir yapı biçimine dönüştürülmüyor? Her yerde her şeyi otel yapma hummasının panzehiri hâlâ bulunamadı mı? Oysa ki, sahip olduğumuz bu tarihsel miras, yarın "ne güzel günlerimiz olmuştu orada" diyen çocuklarımızla varsıllaşabilecek. Bunu Adalet Bakanı (Sultanahmet Cezaevi Adalet Ba- kanlığı'na geri verilmeli) ve secilmiş Belediye Başkan- ları bir kez düşünmeli. Bu ülkenin sahipleri arasında çocuklar yok mu? Sinemamız ortaklanndan Pervin Tan'm annesi, büyüğümüz, güzel insan HAVVATAN'ı kaybetmenin üzüntüsünü paylaşır, merhumeye rahmet. yakınlanna başsağlığı dileriz. BEYOĞLU SİNEMASI Basın Şeref Kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. Z.NEBİLFAZILALSAN Nüfuscüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. DERYAAYY/LDIZ sa-U lı •: i'.i his ra! Pa-sel io 51: x esı 3<yojü 1'.- mal a b-jluıcjğan 3İ10 Irssesm satmah ıstedjîi- Jaı J * te! naHaŞatıft'eia'fciiı Msıfaı ö- nuı 659 Itedıîesı ayjrnca ışk uin yayn EnhnSn tom 15 gûr ıçsnsırıde ŞJI a t ü n iulttnrajj da- KAMAN SLXH HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN ; DosyaNo: 1992/368 Davacı Medt Kaya vekilı Av. Arap Gökalp tarafmdan davalı Isa Kaya aleyhine açılan izaleyi şuyu davasının mahkememizde yapı- lan açık yargılaması sonunda venlen ara karan gereğınce; Davah fsa Kaya'nın adresı meçhul olup, adına duruşma gününün ilanen tebliğıne karar verildığınden. adı geçenın duruşmanın bırakıl- dığı 15.10.1993 günü saat 9.00'da bizzat haar bulunması veya kendi- sini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde duruşmanın >okluğunda görüleceğı ve karar verileceğj ilan olunur. Basın: 50511 1986 YILI VE 86/10911 SAYIU BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle