16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET2 2 AĞUSTOS PAZARTESİ 1930'lann Saray sineması. Henüz başına geleceklerden habersiz. Devasa afişkriyte tüm sinemaseverieri loş salon- 1979'larda aynı sinema. Gösterdiğifilmise Hababam Sınıfı Tatilde. Daha sonra tekrar yabancı fılmlere dönüş yapacak, ama bir sûre sonra da lanna davet eder bir hali var. kapılannı bir kez daha açıhnamak Ozere kapatacaktır. tstanbul'un en eski sinemalanndan biri olan Saray, yıllardır tahta paravanalann ardında yıkılmayı bekliyor Beyoğlu'nun orta yeri SaraVsız kaldıBURÇAK EVREN Bir zamanlar Beyoğlu'nun (daha doğrusu Pera'nın) en görkemli sinemalanndan biri olan Saray ıle ne zaman tanışüm bilerruyorum. Ola ki küçük yaşlarda annemın elimden tutarak götürdüğü her biri birbinne benzeyen .sinemalardan biriydi. Ama önemli olan ilk taruşıldık değil de onunla yıllar boyu süren bir birlikteliktır. Saray'- la da böylesine bir bırlikteliğı uzun yıllar yaşadık. Çoğu kez beş-on yıllık gecikmeyle ızlediğımiz Rank'- ın filmlerini çoğu kez de en yeni Türk filmlerini bu sinemada gördük. Beyoğlu'nun tam orta yeri- nde olması, girişini süsleyen albenili devasa afışleri her sinemasever için çekicilik taşıyordu. Seksenli yıllarda birkaç kez kapanıp, bir kaç kez açıldı. Yenilenerek her açıhşında ya- şammı sürdürmekten çok, ayakta kalmanın zorunlu gayretleri sezili- yordu. Çünkü yerb film izlemeye alışmış seyırcisine birdenbire ya- bancı filmle seslenmeyi deniyor, olmayınca tekrar geri dönüş yapıp yitirilen seyircisini aramaya başlı- yordu. Sonra bir gün, birdenbire kaparuverdi. Bir kez daha açılması- nı beklerken hıç açılmadı. Beyoğlu'nun kapatıhp kendi yazgısına terkedılen tek sineması değil kuşkusuz Saray. Ama en eskilerinden bin. Belki de en eskisı olması, bu sinemanın kapatılma nedenine biraz da nostaljı, onun da ötesinde anılarla tahrik edilen dayanılmaz bir duygusallık katıyor. Saray sinemasmı gündeme getirmemiz, onun tekrar sinema olarak yaşamıoı sürdürmesi gibı pek gerçekçi olmayan, hatta tûmüy- le ütopik olan gereksiz bir düşten değil. Yalnızca onun sanat-kültür yerimızdela öneminin altını çızmekten kaynaklanıyor Açı- lmasına gelince, nasıl olsa "önce İıtsan" sloganını benımsemış bir yerel yönetimimiz. Beyoğlu'nun güzelleşmesi ıçın elektrik dırekleny- le uğraşan derneklerimiz ve hepsin- B,elkideeneskisi olması, bu sinemanın kapatılma nedenine biraz da nostaljı, onun da ötesinde anılarla tahrik edilen dayanılmaz bir duygusallık katıyor. den öte bu sinemanın bulunduğu bloğu satın alan kitapsever bir ış adamımız var. Bu kenti ve kentin yapısını bizler onlardan daha mı sağlıklı düşünüp konıyacağız 0 .. Saray. Saray olana dek bırçok dö- nemlerden geçti. Bu dönemlerinin büyük bir kısmını da sinema salonu olarak yaşadı. 1875'te Jean Barbo- rini'nin imzasını attığı Lüksemburg apartmanı kımilerine göre o dönem- lenn en görkemli yapılanndan biri, Pera'ya biraz yabancı olanlara göre ise kendi halınde bir bina idi. Çok geçmeden apartmanın yerini eski bır kahvehane aldı. Sinemanın yeni yeni tarumaya başladığı. daha doğ- rusu kendısıne Pera'yı mekân seçtiğı dönemlerde eski kahvehane de deği- şime ayak uydurarak Gaumont Film Şirketi'nin ışletmecıbğinde Gaumont sınemasına dönüştü. Önce Mösyö Deveaux'un işlettiğı, sonra Saint Seine Markizi'nin dev- raldığı sinema 1913'lü yıllann belki en görkemli değil ama, en yeni sine- malanndan biri oldu. Ama bu sine- manın ömrü ancak bır yıl oldu. 1914'te Niko Çangopulos tarafından devrahnarak Lüksemburg adını al- dı. Ve 1930'lara kadar Pera'nın orta yerinde düş şatolanndan biri olmayı jürdürdü. Bu tarihten sonra ise ıçin- de kimi değışikliller yapılarak Glor- ya adıyla hizmet vermeye başladı. Her ad değışıkliğınde yenileniyor. İspanya'nın Atlas Okyanusu kıyısındaki en uç kenti Tarifa'nın ölümle yaşamı iç içe yansıtan çekmece mezarlan Ölüleriniböyleuğurlarlar Katolilder Y.anımızdan genç bir kadın geçiyor. Elinde bir kutu boya. Bir süre hareketsiz kaldıktan sonra ölüsünün penceresini boyamaya başlıyor. ORHANBURSALI Bir ülkeyı gezerken eğer özel bir amacınız yoksa, programınıza me- zarlık ziyareti tabiı ki koymazsınız. Ancak bütün çarpıcüığıyla karşını- za çıkıp da "beni mutlaka gezmeb- sin" diye bir mezarbğa rastlarsa- nız, içine dalmaktan kendinizi alı- koyamazsınız. İspanya'nın Atla^ Okyanusu kıyısında en uç kenti olan Tarifa'dan arabayla çıkışta gördüğümüz güzel. ağaçbklı ve "At- las Okyanustı'na mazır" geniş alan bizi yoldan geri çevirdi Alanı cev- releyen bir buçuk insan boyu yük- seküğındeki. üst kenarlan mavi çi- cekJi seramik işlemeli duvar, deği- şik bir olayın varlığını haber veri- yordu. Mezarlık ziyaretine gelen el- lerinde bol çiçek demetleri olan Ta- rifalı kadmlar ve çocuklarla birlikte ıçen girdik. Kendımizi birden ger- çekdışı bir atmosferde bulduk. Ön cepheleri çekmece gibi bölümlen- rniş. çiçekîer, resimler ve yazılarla süslenmiş, duvarlan beyaza boyalı sanki tek kath yapılarla doluydu koca alan... Mezarlar ve ölüler bu- rada, bütün dinlerin inanışlanna uygun olarak göğe yükseliyordu. Ölülerin yerin altına yatay gömül- düğü diğer mezarlı'kJardan çok farklı bir göriintüsü vardı. Burası bir çekmece mezarhktı. Yapı, bir tabutun derinlemesine sığabileceğı çekmece bölümlere aynlmıştı. Ölü. içine yerleştirildikten sonra ön ta- rafı sıvayla kapatılıyor ve takılan camh vitrin, bitmiş hayattan bir anı demeti sunuyordu: Sararmış fotoğ- rafı, İsa veya Meryem Ana heykel- cikleri, ölüm. doğum tarihleri, belki sevdiği bir söz, belki bir fatiha okunması ricası, ama mutlaka çi- çekler ve çiçekîer. Duvarlarda tab- lo seyreder gibiydinız. Veya yaşam- la ölüm.. raflara dizilmiş kitaplar, yapı da kütüphane gjbiydı. Önüm- de bütün çarpıcılığıyla duran me- zarlan ve sıralanmış fotoğraflan görünce birden birkaç saniye için sanki çekmeceler açılacak ve İspan- yol ölüler dışan çıkacaklar düşü gördüm. Bu düş, Marquez'in fılme ahnan öyküsünün belleğımdekı yansımasıydı. "Roma'daki Muci- ze" bana oyun oynuyordu. Roma'- dakı mucize öykü böyle bir me- zarlıkta başlar. Belediye, kasa- banın ortasındakı mezarhğı yıka- Çiçeklerle bezenmiş çekmece mezarlar. Ölümle yaşam iç içe sanki... (Fotoğraf: ORHAN BURSALI) caktır ve halka ölülennı alıp başka yere taşıması için çağnda bulun- muştur. Ancak mezarlığın bir ala- na çevrilmesine halk direnmektedir ve karan ölülerine savgısızhk ola- rak görmektedir... Sonra buldozer- ler gelır, mezarlık bınalannı yık- maya başlar. Öykünün kahramanı kız çocuk öleli yıllar olmuştur. Ora- da tabutun ıçınde yatmaktadır. Ba- bası onu son anda buldozenn kep- çesınden kurtanr ve çekmecey mezanndan ahp çıkartır. Tabutu açar ve bir mucizevle karşılaşır: Kıa çürümemıştir ve sanki dıpdın içinde yatmaktadır. Kız, yıllarca böyle durduğuna göre mutlaka bir azız olmahdır. Katolik kilisesı de dini kurallara ve inaruşjara göre kızı a7İ7 ilan etmelıdir. Öykü, ba- banın bunu sağlamak için Vati- kan'a kadar uzanan macerasını an- latır. Ancak işin garibi, hiçbir din vetkilisı azızlığe inanmamaktadır. Bütün dini efsaneler onlara göre gerçek dışıdır veya o çağlara özgü- dür. Günümüzde böyle bir olaya inanmak mümkün değildir. Günü- müzde bilim vardır. Hayatın ger- çekleri böyle bır olayı reddeder. Pa- pazlar, kızın tabutuna çürümesinı engelleyecek otlar konmuş veya he- nüz bilinmeyen baa fızıksel koşul- lann cesedin çürümesıni engellemiş olabileceği şekhnde bilimsel açıkla- malar yaparak babayı ıkna etmeye çalışırlar. Ama başaramazlar. Çok sevdiğim bu öykünün bari sonunu da getireyim: Ortahğı iyice kanştı- ran babanın Roma'da İcaldığı otele polis, sonunda baskın yapacak, ba- bayı ölü kızıyla birlikte tutuklaya- cak ve sınır dışı edecektir... Polıs kapıyı zorlamakta, baba da yeni giysilerle süslediği kızına "Hadi artık ktznn. uyan da gideliın. bak ge- liyorlar" demektedır. En kntik anda beklenen veya beklenmeyen olur: Polis içeri girerken kız uyanır, ayağa kalkar. Baba kız el ele tutu- şarak pohslerin şaşkın bakışlan altında merdivenlerden inerler ve öykü biter... Tarifa mezarhğı sessizdi. buldo- zer yoktu, çığlıklar da yükselmiy or- du orada, bakımh ve tertemizdi. Koyu bır Katolik olan İspanyollar ölülerine sayşya gelmişlerdi. Hepsi kadındı Bütün vıtrinlenn önleıin- de taze görünen çiçekîer vardı Bu kadar çıçecığin taze olarak kalama- yacağını. çoğunun çok güzel yap- ma çiçekîer olduğuna karar ver- dim. Gittim bir kısmına elimle do- kundum. Gerçek çıçeklerdi. Şaşırdım. Diğer mezarlann çiçekle- rine koştum, dığerlerine ve dığerle- rine... Hepsi gerçekti. Önümde koca bir mezarlık vardı: yüzlerce ölü çekmecelerinde yatıyordu ve hepsının taptaze çiçekleri vardı. Kır çiçekleri, güller ve güller... Üç İspanyol kadın ölülerinin vitrinlen- ni temizliyor, tozunu ahyor, eskile- rini alıp getirdikleri yeni çiçekleri yerlerine yerleştiriyor. Mezarlığın garip bir hüznü var. Karşıda Atlas Okvanusu bütün enginlıği ile duru- yor Ve Tarifalılar. kö> r ün en güzel yerlerinden birinı, hiç yalnız bırak- madıklan. çıçeklerinın kurumasına bile izin vermedıkleri. her biri için günün birinde sanki Roma Mu- cizesi gerçekleşecekmiş gibi vitrin- lerini temiz ve bakımh tuttuklan sevgıli hayat arkadaşlanna, dost- lanna ayırmışlar. Ölüm ve yaşam bu mezarlıkta gerçek anlamda ıç içe yaşıyor... hayal perdesını değiştınp düşler da- ğıtmaya devam ediyordu.Ama ne- dendır bib'nmez, ömrü bu adla da pek fazla sürmedi. 1933'lerde sahip- bğinı ve işletmeciliğini Niko'dan Aleko-Filatos Çangopulos alarak si- nemanın adını yakın zamana kadar aynı adla gelecek olan Saray yaptı- lar. 1913'lerden 80'li yıllann sonuna kadar çeşitb adlar alan, ama sinema salonu olma işlevini hiç yitirmeden devam ettiren bına, bu tarihten son- ra yanındaki Lüks Sineması ile bir- likte (eski Eclair, sonra Şark adını alan sinema) Erdoğan Demirören ta- rafından satın abnarak bir daha açı- lmamak üzere kendi habne terke- dildı. O gündür bugündür kapah tutulu>or. Kımilenne göre yıkjlıp yerine bir otel inşa edılmesi düşünü- lüyor, kimılenne göre ise sinemadan başka her bir şey için kullanılmaya hanrlanıyor. Ama önce unutulma- sı, sonra harap olup yıkılması bekle- niyor. Amaç, anılan zaman aşımına uğratarak burada bir zamanlar Pera'nın en eski sinemalanndan biri olduğunu anımsatmamak. Ama za- man. hoyrat düşüncelerin eşbğinde, bırakın Lüksemburg apartmanını yada sinemasını, yeni yetme çağımı- zın en güzel düşlerini kurduğumuz Saray"ı bile unutturmaya yeterli olu- yor. Yoksa zaman da kimileri gibi sinemayı ve onun düş şatolannı sev- miyor mu? Kimler geldi, kimler geçti Ama Saray sinemasmı yalnızca film gosterilen bir yer olarak tanı- mlamak da haksızhk olur. O aynı zamanda kültür merkezi işlevini de üstlenmişti. İstanbul'a o yıllarda ge- len ünlülerin büyük kısmı burada sahneye çıkar, yalnızca izleyenle- rini-dinleyenlerini değil, tüm Istan- bulu fethederdi. Kimler gebp geç- memişti sahnesinden. Beyoğlu'nun devabulmaz âşığı, araştıncı yazar ve de üstebk levanten Gio>anni Scog- namillo dostumuz, Cadde-i Kebir'in sinemalannda bunlan bir bir anlatı- yor. Kimini duymuş-okumuş, kimi- ni ise eski deyımle bizzat yaşamış. Casino de Paris'in bülbülü Josephi- ne Baker, tango kralı Edouardo Bi- anco, Fransızlann ele avuca sığmaz sanatçısı Charles Trenet, Zarah Le- ander, evet sıkı durun biraz, çünkü sırada Maurice Chevalier de var. Yalnızca Beyoğlu'nun bu güngör- müş düş satosunun sahnesinden bunlar mı geçmiş?.. Dahası da var: Ünlü caz ustalan Louis Amıstroog, Dave Bnıbeck, Dizzy Gillespie; te- nor Jean kiepura. Comedie Francoi- se topluluğu ve daha niceleri. Kimi yapılar canlıdır Oysa ki kimi yapılar canbdır, so- lur.yaşar. O duyarsızmış gibi görü- nen duvarlannın ardında nice anı- lan, nıce sevinçleri ve hüzünleri sa- klar Hele bu yapı onca hengâmeye rağrnen ayakta kalmayı başarabılip günümüze dek gelmiş bir sinema sa- lonu ise anılann yoğunluğu ve kes- kınb'ğı daha da behrginleşip koltuk- lann arasma oradan sararmış per- dede gecrnişte izlenen nice fıbnlerin nice görünütülerine dek uçup gider. Düş şatolandır çünkü bu yapılar. Geçmışte, çocukluğunuzda, yeni ye- tme çağınızda ya da olgunluğu- nuzda, kısacası yaşamınızın her ev- resinde kimi zaman anlatılmaz bir utangaçlıkJa gizlemeye çabştığınız duygulannızı, kimi küçük suçlannı- zı, kahkahalannızı ve belki de gö- rünmesini istemediğiniz birkaç damla göz yaşını, sizden olan her şe- yi sanki hiçbir zaman yitirilmemiş- çesine korur. Yalnızca sizindir bu amlar. Bir siz bibrsiniz, bir de perde- dekıler Onun için sinema salonlan önemlidir bir kent için. Onlan yalnızca abnıp-satılan bir mülk, yıkılıp -yakılan ya da başka amaçlarda kullanılmak üzere şekil değiştiren tuğla yığını olarak gör- mek yanlıştır. Hatta. kentin doku- suna, kimliğıne, nice anılan o loş sa- lonlarda yaşamış ınsanlanna haksızbktır. Ama günümüzün çarpık ve sağlıksız ımar politikalan yüzünden hem ınsanlar hem de binalar bu hdksızhktan paylanna düşeni öyle- sıne cömertçe alıyorlar kı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle