Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYtS 1993 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Eyinsanlar neredesiniz, doğaölüyor!
Yatağan ve Yeniköy santrallanrun insan sağhğına ve doğa
dengesine aykın çalışmasının önlenmesi derhal gündeme alınmalı,
bugün çok yüksek gibi gözüken, ancak Ueriye bakükça çok yararb
bir yatınm olacağı açıkça görülen parasal olanaklar bu önlerrüer
için derhal seferberedilmelidir. Kamuoyunda tartışüan Gökova
santralına asla ve asla girişümemelidir.
Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği GenelBaşkanı
muz havanın zehre dönüştüğünü ve
soludukça ö!üme yaklaştığımızı, 6lü-
mü hızlandırdığımızı görmek; "daha
ileri olalım", "daha zengin olalım" de-
dikçe kendimize ve çocuklanmıza
daha çok ölüm ve hastalık sunmak.
"düşünen varlık" olan insanın en bü-
yük yenılgisi olsa gerek.
Evet, çevrernizle, doğamızla, evren-
le uyumlu şekilde yaşamaktan vazge-
çip onu yok etmek ve kendi çıkar-
lanmızı öne alan uygulamalanmızı.
uyumu hiçe sayarak yerleştirmek tut-
ku ve inadırruz karşısmda doğanın biz-
den intikam alması ve gelecek kuşak-
lara ölüm tuzaklan haarlaması çok
doğal bir savunma değıldir de nedir?
Bugün yeryüzünün pek çok köşe-
sinde teknolojık uygulamalar, in-
sanlığın soluduğu havayı. içtiğı suyu
ve çevresindeki tüm canblan vok et-
mekte. Bilinçli insanlann yaşadığı ül-
kelerde bütün bu yanlış uygulamalara
bireysel ya da örgülsel tepkiler doğu-
yor, olup bitenler eleştiriliyor, tartışıb-
yor ve olabildiğınce önleniyor; en azı-
ndan kamuoyu baskısıyla zararlan en
aza ındirgenıyor Kısacası, bilinçli bi-
• nsan soyuna. üstünde yaşasın
I
diye sunulmuş şu yeryüzünün
azıcık kalan el değmemiş yer-
lenne baktığmızda doğanın
kendı içinde ne denli olağa-
nüstü bir denge ve u>um için-
de olduğunu sezinler ve de hayretler
içinde kalınz. Bize armağan edilen bu
uyumlu doğanın dengesini bozrnak ve
onu yok etmek ıçin insanlann son
yüzyılda verdiği ugraşı düşünürsek
nasıl koskoca bir çelişki ile ya da saç-
malıkla karşılaştığırruzı kolayca algıla-
nz.
Tıpkı bir bahğın doğduktan sonra
suyun içinde solumayı ve beslenmeyi
öğrenmesi gibi, insan yavrusu da göz-
lerini bu yaşlanmış dünyaya açıp ilk
çığlığını attığında. havayı, suyu en ola-
ğan şekilde algılıyor; onlarsız bir evre-
nin varolabileceğı kimsenin usuna gel-
miyor! Yaşamak için soluk alıyoruz;
yani havayı soluyoruz. soludukça
yaşıyoruz, yaşadıkça soluyoruz ve so-
luğumuz durunca da yaşamı noktalı-
yoruz.
Yüzyılımızda uygarlık (!) ve onunla
birlikte teknoloji geliştikçe soluduğu-
reşlerin varolduğu ülkelerde insanlar
soluduklan havayı. içtikleri suyu ve
avuçlannda kalan azıcık doğayı koru-
maya, kendi geleceklerini savunmaya
çalışıyorlar...
Hani, nerede desteğiniz?
Ülkemizde ise ciddi birçevre bilinci-
nin ve geleceğimLzi koruma; havamı-
za. suyumuza ve doğamıza sahıp
çıkma içgüdüsünün oluşmadığı. bu
konuda öncülük etmeye çalışanlara
da yeterince destek verilmediği acı bir
gerçek.
Çoğumuzun anılannın en güzel
yapraklannı oluşturan "mavi yolcu-
luk"lanmızla birlikte, ülkemizin, belki
de yeryüzünün en görkemli köşelerin-
den biri olan Muğla ilimizın Gökova
Körfezi'nin gün günden yok edildiği-
nı. soluk alınmaz hale getirildiğini ve
de olagelen faciayı önlemek için he-
men hemen hiçbir şeyin yapılmadığını
görmek ne büyük aa, ne onulmaz düş
kınkbğı ve ne utanç!
Bir ayuç duyarlı Muğlalı, Yatağan
ve Yeniköy santrallannın bacalann-
dan tonlarla kükürtdioksitü ölüm sa-
çıldığını; yakılan kötü kömürün, kül-
lerdeki uranyumun doğayı besleyen
topraklarla iç içe geçtiğini. elde edilen
tüm bilimsel verilerin dünya alarm
standartlannın binlerce kez üstüne
çıktığmı yazmaya, anlatmaya, duyur-
maya çabalıyor. Sorumlulan uyanyor
ve de çözümlerirü öneriyor. Ne yazık
ki kendilerinin söyleyip yine kendileri-
nin dinlemesinden öteye gitmiyor bu
çabalar! Çalan alarm zilleri kimseyi
uyandjrmıyor. sorumlulan kış uyku-
sundan kaldıramıyor.
Oysa bu dünya, bu ülke ve tüm gü-
zellikleri ve görkemıyle Muğla da bı-
zim; bizim etimizin. canımızın bir par-
çası. orada yaşayan çocuk-büyük in-
sanlar bizim insanJanmız. Artık git-
meyı. görmeyı. havasını solumayı. su-
lannı ıçmeyi bıraksak da oradaki kıyı-
mı, inat edercesine sürdürülen yanlış
vezararb u>'gulamalan ve bunlann ye-
ni projelerle devam ettirilmesini gözar-
dı edemeyız.
Yatağan"da insanlar soluk alamı-
yor. kapılannın önüne bağladıklan
horozlan ölünce bir yerlere göç etme-
ye çabalıyorlar: varsa gıdebılecekleri
bir yer... Kirli hava. zehir saçan hava
Marmaris'e. Bodrum"a yayılıyor. Bil-
gisayara verilen veriler "burada insan
yaşıyor mu?" sorusunu dile getiriyor!
Evet, Yatağan ve Yeniköy santral-
lannın ne denli zararlı olduğu bilimsel
verilerle saptanmış. Yerel gazeteler,
zaman zaman da öbürleri, konuyu du-
yurmaya, ilgilileri ve sorumlulan
uyarmaya çabalıyorlar. Bir avuç bi-
linçli gönüllü. toplumun kendi sağlığı-
nı. kendi havasını koruması için onlan
bilgilendirmeye çalışıyor. Alınacak
önlemler belirgin, yapılması gereken-
ler uygulama yöntemleri ve başvurula-
bilecek parasal kaynaklar apaçık orta-
da. Yeter ki yetkililer kafa kafaya ve-
rip kısa erimdeki getirimlerle. uzun
erimdeki götürümlen karşılaştınp ya-
pılması gereken en doğru girişimi bul-
sunlar ve hemen harekete geçebilsin-
ler...
Ülkemizi, her ne pahasına olursa ol-
sun. turizm ülkesi haline getirmek gibi
önü alınmaz bir tutku var herkeste.
Yöneticilerimiz ve siyasetçilerimiz de
çoğu zaman böyle düşünüyorlar. Kuş-
kusuz turizm. bu cennet ülkede iyi ge-
tirisi olan bir işkolu. Ancak bilinçsiz
yapıldığında, planlama ve uygulama
yanhşbklan gözardı edildiğinde birkaç
yıllık parlak dönemin ardından yağ-
malanmış kıyılar, kirletilmiş ve yok
edilmiş bir doğa. kokuşmuş bir ün bı-
raktığı bibnen bir gerçek...
Yatağan ve Yeniköy santrallannın
insan sağhğına ve doğa dengesine ay-
kjn çabşmasınjn önlenmesi derhal
gündeme alınmab, bugün çok yüksek
gibi gözüken, ancak ileriye bakükça
çok yararb bir yatınm olacağı açıkça
görülen parasal olanaklar bu önlemler
ıçin derhal seferber edilmelidir. Ka-
muoyunda tartışılan Gökova santrab-
na asla ve asla girişilmemeli; devlet, ye-
rel yönetimler, gönüllü kuruluşlar ve
bilinçli bireyler birbirleriyle çatışacak-
lanna güçbirliği içine girip örnek bir
"çevre ve insan kurtarma olgusu'"nu
gerçekleştirerek dünyaya örnek ol-
mahdırlar. Bugün oralara koşup top-
lanülara destek verebm.
Unutmayalım ki turizm yapacağtz
diye olup bitenleri saklasak da, yalan-
lasak da. gerçekler karşısında deveku-
şu örneği başımızı kuma soksak da;
kirlenmiş havamızı soluyan. mavisi
sohnuş denizimizde birkaç kulaç atan
turist, döndüğünde "Türkiye'de tu-
rizm, doğa kirlenmesi ve sağlıksız ko-
şullar nedeniyle artık öldü'" diyecek ve
doğayla birbkte umut bağladığımız bu
işkolu da sönüp gidecektir...
ARADABIR
MEHDIBEKTAŞ
Ankara Barosu Avukatlarından
Tartışılmasız
Cumhurbaşkanlığı••a
Türkiye Cumhurıyeti, kurulduğundan bugüne değin
bazı kural ve gelenekleri oluşturmakta güçlük çekmek-
tedir. Demokrasinin önemli göstergelerinden biri olan
cumhurbaşkanlığı seçimi ve bu seçimde, bizde izlenen
yol ve yöntemler, seçilenlerin ' meşruluğu" konusunda
sürekli tartışmalara neden olmaktadır.
Bu tartışmaların kaynağında, anayasa ve anayasanın
devlet ve topluma bakışı ve bu bakışa uygun öngördüğu
yapılanma olduğu bizce kuşkusuzdur. Otoriter ve baş-
kancı bir sistemi öngören mevcut anayasa çerçevesin-
de herkesin üzerinde uzlaşabildiği bir cumhurbaşkanı
seçmek olası görülmemektedir. Demokratik olmayan
böyle bir anayasa uyarınça seçilen bir cumhurbaşkânı-
nın da demokratik ve yansız davranabileceğini söyle-
rnek de( zordur.
Kâldı kî bizde siyasal Lktidarlâr parlamentodaki ço
ğunluklarına güvenerek, genelde adaletsiz, ama kendi
iktidarları lehine sonuç doğuracak düzenlemelere itibar
etmekte; muhalefette iken yakındıkları konuları iktidara
gelince düzeltme girişiminde dahi bulunmamaktadırlar.
Demokrasinin özüne inanmamak ve bu özü yansıtacak
demokratik kurallara uymamak, içtensiz olmak, esas
davranış durumuna dönüştürülmektedir.
Altı yüz yıl bu topraklarda hüküm süren Osmanlı dev-
letinin "el ve etek öperek yükselme" geleneği ne yazık
ki günümüzdedesürmektedir. Cumhuriyetin "özgürdü-
şüncelı, özgür davranışlı" insan yetiştirme ülküsü yete-
rince gerçekleşememiş, "teb'a-kulluk" zinciri kırılıp, öz-
gür yurttaşa tam ulaşılamamıştır. Bu uğurdaki içtenlikli
çabalar, sağcı siyasal iktidarlartn din ve ırk konusunda
çıkarcı tutum ve davranışlarıyla sürekli sabote edilmiş-
tir. Yaşanan olumsuzlukların temelindeki bu gerçekler
bilinmez değildir.
70 yıllık cumhuriyet sürecinden gerekli dersin alınma-
dığı, çağdaş bir devlet, çağdaş bir toplum yaratılması
için yeterince çaba gösterilmediği, yaşanan olaylarla yi-
nelenerek doğrulanmaktadır. Herkes her yeri kendine
hak görmekte, bu yerlere gelmek için her türlü yönteme
başvurabilmekte, bunu da "erdem", "beceri" diye su-
narak, rahatça "siyasettir" diyebilmektedir.
Bizde siyasal partiler, liderleriyle özdeşleşmiş ve li-
derlerinin seçim alanlarında halka verdiği vaatlerle yü-
kümlülük altına girmiştir. Bu bakımdan vaatlerle iktidar
olan siyasal parti başkanlarının, cumhurbaşkanı olma
isteği bu yükümlülükten kaçış olarak değerlendirilmek-
tedir. Bizce de bu değerlendirme doğrudur; ancak böyle
seçilenlerpartileriyle ilişkilerini gerçekten kesmedikleri
ve kesemedikleri için yükümlülükleri ister istemez de-
vam ettirilmektedir. Bu durum ise, cumhurbaşkanlığı
makamını iç politikanın içine çekmekte, çekişme ve tar-
tışmalar, süreç içerisinde cumhurbaşkanlığmın yansız-
lığını ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla bu makam bir
istikrarsızlık, bunalım öğesi olmaktadır.
Düzensizliğin Sn. Özal döneminde süreğenleştiği
(müzminleştiği) de bir gerçektır. Aynı durumun şimdi de
süreceği görülmekte, ancak derecesi tam tahmin edile-
memektedir.
işin başka bir yönü ise yasaklı, barajlı ve adaletsiz se-
çim nedeniyle toplumdaki tüm eğilimlerin parlamentoya
yansımadığı, parlamentoda seçimlerde alınan oya uy-
gun bir dağılımın olmadığı gerçeğidir. Solun ve sosyal
demokratların bölündüğü. emeğin parlamentoda yete-
rince temsil edilmediği de bir gerçek iken seçilecek
cumhurbaşkanının tartışmadışı kalması zordur. Çoğun-
luğun oyunu almış olsa bile, haksız ve adaletsiz seçim
ve dağılım nedeniyle oluşmuş parlamentoda yine bir
azınlık seçmiş olacaktır. Dolayısıyla da istikrarsızlık sü-
recektir.
Türkiye, ne zaman çağdaş, demokratik, katılımcı, çok-
sesliliğe açık, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne
dayalı ve özgürlükçü yeni bir anayasaya, yeni bir parti-
ler yasasına, yeni bir seçim yasasına sahip olur, her tür-
lü eğilimin kendini ifade edebileceği yasaksız, adaletsiz,
barajsız bir seçimle oluşacak parlamentoya kavuşur ve
bu parlamento her türlü siyasal kaygıdan uzak bağım-
sız, yansız, yetkın ve erdemli birini cumhurbaşkanı seç-
meyi gelenek haline getirir; o zaman bu tartışmaların
sürgitinden kurtulabilir.
v ' her akşam
17:45 - 18:O0
Kısa dalga CSW)
12O8O kHz
22.OO - 22:30
Orta dalga
117O kHz
TARHŞ31A
Düşüncede estirilen terör!
T
erör, fiziksel
saldırı yanında
düşünsel yanıyla
da ele alınıp
incelenmesi
gereken bir
kavramdır. Fiziksel bovutu
içimizi > akan örnekkrle gözler
önündedir. Bir terör uzmanı
olroadığun için işin bu \ anıv la
ilgili fikir üretmem haddim
değildir. kaldı ki bmanıetkilive
>etkili çorelerce >eterineeele
alınmaktadır. F i/iksel terörde
maddi anlamda olaydan
etkilenen bir kişi veya bir grup
olmasına karşın, düşünsel
plandaki terör, toplumun tüm
katmanlarının o güniinü ve
geleceğini etkisi altına
alabilmektedlr. Fiziksel terör,
somut bir özellik taşıması
nedeni\1edaha çok ilgi
çekmektedir. Oysa düşüncede
estirilen terör daha sinsi ve
kolavca gözden kaçabilen
özellikler taşımakta. toplumsal
anlamda sonuçları en az fiziksel
terör kadar insanlarunızı,
ülkemizi ve geleceğimizi
varalajnaktadır.
Terörün bu yanına karşı da kişi
ve kuruluşların duy arlılıklarının
artması gereği vardır. Bövle bir
yaklaşımın terörle sa\aşımda
asla göz ardı edilmemesi gerekir.
Teröre karşı ka/anılması
gereken en önemli cephe.
kültürel cephedir. ÖncelikJe
terör, insanımızın kafasında
yenilmeli ve bu durum günddik
yaşama davranış olarak
yansımalıdır. Devletin başta
yürütme organlan olmak üzere
öbür kunımlarında ve
üniversitelerimizde, terörün
düşünce boyutuna karşı,
toplumun eğitimine canlı örnek
oluşturacak ta\ ırları ne yazık ki
v eterince görememekteviz.
Son günlerde say usız irili ufaklı
önemli konunun arasında sıkışıp
kalan, aslında terörün düşünsel
boyutunun örneğini oluşturan
haberierden birkaçı tüyler
ürperticidir.
Bir üni>ersite öğretim üyesinin.
konusunda veva üniversiter
eğitim süreci ile ilgili bir alanda
kendi düşüncesini belirtememesi
ve belirttiğinde de adeta
paylanması azunsanacak terör
değildir. Sağlık Bakanı Sav ın
Yıldırım Aktuna, yeşil kart
uygulamalan ile ilgili olarak 24
tıp fakültesi dekanı ve
yardımctsıyla yaptığı toplantıda
"Bir dekan veya yardımcısı
hükümet polirikalarını
eleştiremez" demiştir. ^'ani, tıp
fakültesi dekanlan sağlık
politikalanyla ilgili
değerlendiırneler y apmayacak,
Oı ..^in meteoroloji tahmini
> apacaklar ve> a fakiilte
hastanelerindeki dış cephenin
bo\ anmasında hangi rengin
kullanılacağına karar venecekler
v a da bir tıp fakültemizde olduğu
gibi, tıp eğitimindeki
aksaklıkları,
"üniversitelerimizin bilimsel
araştırma geleneğinden
> oksunluğu"nu belirten öğretim
üvesine kınama cezası
>ereceklerdir. Sağlık Bakanı
Sayın Yıldırım Aktuna merak
etmesinler. bazı tıp fakülteleri ve
bazı biiim kuruluşlannın
eeketleri devlet büvükleri
karşısmda iliklidir.
Üniversitelerimizde özerklik
değü"YÖK1ük" vardır.
İikemizin uluslararası
arenadaki bilimsel kariyerini
fazlasıyla etkileyen bu olaylar
siyasi erkin düşüncede estirdiği
terörden başka bir şey değildir.
Devlet-vatandaş,
devlet-üniversite, iiniversite-halk
ilişküerinde bu yöndeki terör
durmalı, düşüncelerde estirilen
terör rüzgarı yok olmalıdır.
Terörle mücadele geniş açılı
yaklaşım gerektirir. Siyasal erk
fiziksel terörii önlemeye
çaltşırken bizzat kendisi
düşüncelerde terör
estirmemelidir. Ancak bu
yaklaşımla terörün aynk otlan
güzel Anadolumuzun
toprağından temizlenir.
Dr. Hamdi Uğur
Nöroloji uzmanı, Bursa
TabipOdasıüyesi
PENCERE
Anneler Günü kutlanmamalıdır!" ^ ^ " W er yı1 mayıs
I I ayınınikinci
^ ^ _ ^ J pazar günü.
I • dünyada ve
J J ülkemizde
" ^ ^ " ^ ^ Anneler Günü
olarak kutlanır.
Bız. her > ıl Anneler Günü'nü
ıçimiz burkularak geçiririz.
İnsan yaşamında yen dolmaz
\ arlık anne. bir insanın
içgüdüsel da\ranışına dayalı
ulaşabileceğı en anlamlı özveri
objesıdir.
Annenin yavrusu için
katlanamayacağı hiçbir sıkıntı
>oktur. Kanıyla. canıyla
yoğurup benlığinde,
v ücudunda dokuz ay taşıdığı
parçasının kollan arasındaki
mınik devinımlen bir anne için
seyredılmeye değer dünyanın
en şaheser tablosudur.
Anne nasıl yavrusunun sevgi
tutsağı ise. küçük birçocuk için
de anne, sevgı. şefkat dolu
yaslanılacak se\ gi duvandır.
Başı annesinin sıcak göğsüne
dayanmış, saçlan annesince
okşanmakta olan bir yavrunun
Ciuyduğu huzur ve rahatlığı,
başka hiçbir şey o denli
veremez.
Yaşamın kime, ne zaman \e
nerede büyük acılar getireceği
bilinmiyor.
En büyük acı ölüm.
Eğer bu ölüm bir anne içinse.
küçük birçocuk ıçin
yaşanılacak en talihsiz hayat
dramıdır.
Çevrenize bakın; durgun, az
hareketli. olaylardan çabuk
etkilenen ve içine dönük
çocuklann çoğu annesiz
büyüyen çocuklardır.
Anneler Günü, annesı y aşayan
küçük yavrular için coşku
verici bir olay, büyükler için de
anlamlı bırgündür ama. ya
annesiz küçük yavrular için?
İşte. onlann durgun. sev gisiz.
yalnız ve kuru dünyalanndan
baktığınız zaman. onlara kötü
kaderlerini, talihsiz vaşamlannı
acımasızca anlatma günü değil
midir?
Toplumsal mutluluğun yolu
bireysel mutluluklardan geçer.
Binnin ağladığı \erde öbürü
gülüyorsa, orada sosyal bir
yanbşlık, \icdaiu rahatsızeden
bir duyarsızlık var demektir.
Anneler Günü, toplumsal
huzur getiren. vicdanlarda
nesnel onay aören biretkinbk.
aktivite değildir.
Annesiz çocuklara, \ aşam
boyu yalnızlıklannı.
sevgisizliklerini anımsatacak
bu tür egoizm yüklü bir sosyal
oluşum, bizim ve bızım gibi
düşündüğünü sandığımız
mılyonlarca insanın vıcdani
ona\ındangeçme>en bir
olgudur.
Saygıdeğer öğretmenlerimiz,
sınıflarda annesiz çocuklan
gözardı ederek, Anneler Günü
hakkındacoşkulu sözler
sövlememelıdir.
Selam gönderiyorum...azetemizın 17
Martl993tarihli
Y a 5 am ı n ı z ı n
çetln sorunlarına
yanıt arıyorsanız İncıl*e
göre yap\lan açlklamaları dlnleyınız-
^ " %4 az
M 1 M
M _^_Jş
H • köşesinde
^ L • Mehmet
^ ^ ^ ^ ^ ^ Portakal imzalı
yazı oldukça ilgımi çekti.
Tartışma konusu "'ramazan
ayında geceçalınan davullann
insanlan rahatsız etmesi ve ne
dcrece doğru olduğu" idi.
Şahsun din uzmanı olmamakla
bcrabcr. sahura dav ul sesiyle
kalkmanın. isiam koşullan
arasında ycr al.madığını
bilmckicyim. Ünlü bir
sosyoloşun deyişiyle "mekanik
loplum^olma yolunda hızla
vol alan Türkiycde insanlann
gürültüdcn kaynaklanan
rahatsızlığını en aza indirmck
için çeşitli yollar aradığını,
hatta çift camlı pencereler
kullanmanın tercih edildiğini
biliyoruz.
Yerleşik düzen yaşamına uygar
toplumlardan birkaç bin yıl
sonra geçebilmiş olan Türk
toplumu, henüz birlikte
yaşayabilme şartlanna da
ulaşmış değildir. Toplumun
değer yargılannı incelemek.
elbette birçok açıdan bakıp
objektifdeğerlendirmelerle
mümkün olur. Sayın
Portakal'ın deyişiyle
"işgüzarbk yapmak'", daha
Türkçesi gereği yokken daha
çok kendini göstermek için işe
kanşan kimse durumuna
düşmek elbette hoş bir şey
değildir. Ancak bu
değerlendirme. doğru olaya,
akıl ve mantık kurallanyla
uygulandığı zaman geçerüdir.
Ötuz gün boyunca etrafta
çocukl yaşlı.hasta olabileceğini
düşünmeden geceleri davul
çalmakçağımızayakışrnaz. Bu
kanıya, "sıcaktan'terlediği
halde. ağacın altında
oturmamakta direnip güneşin
altında oturan ve nedenini de
ağacın gölgesinin bahçe
sahibine ait olduğu yolunda
açıklayan. haklara saygılı bir
din bilgini" olayından
varmaktayım."
Toplumlann geleneklerine
sahıp çıkması fıkrine
Kasalan milyarlan çekmeye
hazır tüketim sektörlerinin ağzı
purolu patronlannın
pompaladığı sosya) soygunun
birparçası. "anneye armağan"
kampanyalan. birçok evde
huzuru bozan zoraki
harcamalann ereğine
ulaşmayan tahrik
kaynaklandır.
Abnan çift taraflı armağanlar.
çoğu evlerde. çiftlerarasında
"senin annen", "benim
annem" yanşının heryıl
yaşanan sinir bozucu
kalıplaşmış talihsizb'ğidir.
Toplumsal hiçbir birleştiriciliği
olmayan Anneler Günü,
kutlanmamalıdır.
Bırakın herkes annesıni kendi
dünyasında yapaysız,
yapmaaksız, annesi olmayan
çocuklara acı vermeden,
bildiğince kucaklasın, kutlasm.
Burhan Özbey
SEKATeft.Kur.Bşk.
katılmakla birlikte, bu
geleneklerin sosyolojik açıdan
sınıflandınlış şekline bilinçli bir
yaklaşım taraftanyım. Aksi
takdirde "başlık parası" gibi
utanç verici geleneğini
sürdürmüş toplumumuzda
bunun devamını da
isteyebilecek aymazlar
çıkâbilir.
Ünutmadan.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Bölümü'nde
yatan hastalara elli metre
uzaktaki caminin, 500 vatlık
kolonlanndan günde beş kez
haykıran sesi güzel imama
selam gönderiyorum...
Atilla Avman
Berber Aynası
Oktay Akbal'ın 70'inci yaş günü AKM'de (Atatürk Kül-
tür Merkezi) kutlandı.
Salon dopdoluydu. Seçkin bir topluluk mu diyelim?
Hayır. Aydınlık insanlar toplantıya katılmışlardı. Kültür
Bakanı Sağlar, Belediye Başkanı Sözen de gelmişlerdi.
Önsıralardatanıdıkyüzlergörüyordum. Sahnedeçiçek-
ler vardı. Bir de koskocaman bir yazı okunuyordu:
"Oktay Akbal 70 yaşında."
Oturduğum yerde düşünüp duruyordum. Oktay'ın ya-
şamına ilişkin filmler gösteriliyor, konuşmacılar yazarı
övüyor, alkışlarsürüyordu. Kolaydı konuşmak. 19401ar-
dan beri yazın ve basın dünyasmdaydı Oktay Akbal,
öykücü ve köşe yazarı. Binbir anıyla yuğrulmuş bir ya-
şamın kaleidoskopunda nice şaşırtıcı görüntünün dal-
galanması kadar doğal ne olabilirdi? Sait Faik'ten Necip
Fazıl'a uzanan bir edebiyat yelpazesinin zamanlama-
sında yetişen Oktay, kırk yıllık siyasal savaşımm fırtınalı
havalarında köşe yazarlığını sürdürmuştü; her tür övgü-
yü sonuna dek haketmiş bir yaşamın dökümü bugün
yapılıyordu.
Konuşma sırası bana geldi, geliyordu; biraz sonra
kürsüye çağıracaklardı.
Ne söyleyecektim?
•
Biliyordum ki Oktay Akbal'ın benliği, şu dakikalarda
geriliminçarmıhınaçivilenmişti.Onuoradan hiçbir Tan-
rı indiremezdi. Oktay'ı yüceltelim derken, duyarlı bir
öykü yazarını zor bir sınava sokmuştuk. Herkes için aynı
durum söz konusu olamazdı; kimisi 70 yaşına girmenin
rahatlığında köşeye çekilmişse, kendisini anımsatacak
bir kutlama toplantısında mutlu olur, övgü sözcüklerine
bayılır, alkışlar yüreğini okşar.
Oktay öyle miydi?
Hayır..
Ne duyarsız, hatta zalim kişileriz diye düşündüm; ede-
biyatçıların inceliği nerede? Oktay Akbal'ın daha kırk
yaşına bile basmadığını anlayamayacak kadar Oktay'-
dan uzak kalmak duyarsızlığını kim üstlenecek? Her gün
konuştuğumuz, söyleştığimiz, birlikte yiyip içtiğimiz in-
sanlardan uzak yaşamak, beni şaşırtıyor. Günlük havay-
la bile daha yakından ilgiliyiz; soğuk insanı üşütür,
güneş yakar, lodos çarpar. Peki, yanıbaşımızda duran
insanı soluduğumuz hava kadar duyumsamaktan kimi
zaman neden yoksun kalıyoruz? Oktay nüfus kağıdında-
ki yaşından o kadar uzakta yaşıyor ki, onu alıp nüfus kü-
tügüne çakmak, Isa'yı çarmıha çivilemek kadar zalim bir
işsayılmalı..
Konuşma sıramı beklerken bun'ar; düşünüyordum,
salonda alkısUr y^!x&eiırKen Oktay'a bakıyorum, öykü-
lerden birindeki adama benziyor, tıraş olurken berberin
aynasında düşüncelere dalan adam gibi..
•
Oktay, her gün başını alır gider.
Nereye?
Oktay kimliğinde bir insan, köşedeki bakkala gazete
almaya çıksa, okyanus ötesine seyahat eder; bir sokağı
boydan boyayürüse, "80 Günde Devr-i Âlem'"\ benliğin-
de gerçekleştirir; caddeye geçer, bir sinemaya takılır,
biletini alır, hiç hesapta yokken karanlık salonda bulur
kendisini: filmi seyrederken ilgisiz bir şey düşünür. ava-
reliğin boşluğunda «duygu ve düşlem üretimine geçer,
film bitmeden sinemadan çıkâbilir; evinin kapısını çalar-
ken belki kendisi değildir, bir roman kahramanıdır; ya-
şa/nın evrelerinin dışında kalan bir yazar, gerçekleri
aşarak gerçekliği arayan bir insan; çocuktur, olgun bir
adamdır, bin yaşındadır, yirmi yaşında bir delikanlıdır..
Çağımızın insanı her yaşında bütün zamanları birden
yaşıyor; çünkü benliğindeki ufuk, ne takvimle sınırlanı-
yor, ne de toplumun kendisine biçtiği yaşla..
•
Sıra bana geldiğinde kürsüye çıktım; ama, bugün yaz-
dıklarımı söylemedim...
Söylemeden de geçemezdim.
TEŞEKKUR
International Hospital hastanesinde kızımız
İLAYDA'mn
doğumunu büyük bir başan ve titizlikle gercekleştiren,
başta
Prof.Dr.SİNATÜKEL
olmak üzere, ameliyat ekibi
Gyn. Op. Dr. ARDAŞ AKDAĞ,
Anest Uzm. ZAFER ÜNLÜER,
EbeGÜLTENAKIN
ileçocuk hastalıklan uzmanı
Prof. Dr. SIRRI BEKTAŞ'a
yakın ilgjlerini gördüğümüz beşinci kat personeli ile tüm
hastane çalışanlanna, aynca bizzat gelerek, çicek
göndererek, telefonla arayarak sevincimizi paylaşan
dostlanmıza teşekkür ederiz. Sağ olunuz.
DERYA-AHMET DURU
NURTEKENCİ
ile
FİKRETERGÜDER
evlendiler.
6.5.1993
ANMA
10 05.1992< Annekr Gunü ) (i.Ü Hasiahanosınde.
TTPTA TANI gecikmesı nedeniyle. Klıcdıyele
ınlücaJ eden; Zekı, Nûktedar. lyilik.se>er, Mûlevan
Özvenlı ve Ismıyle (teieş,
SEVGİLİ KARIM >c BIRJCİK ANNRMİZ
GÜLER MUTLU
Yann saat 11 OO'dc Öğrencılcn. Öğrelmcn arkacU^ları, Yakınlan laralından
MEZAR1 BAŞINDA AN1LACAKT1R AİLESt
Dr.EMSEAKYOL'u
1957....
Yitirmenin üzüntüsü
içindeyiz.
Anısı bizimle yaşayacak.
Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ)
hastanesinden doktor arkadaşlan