23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYtS 1993 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Eyinsanlar neredesiniz, doğaölüyor! Yatağan ve Yeniköy santrallanrun insan sağhğına ve doğa dengesine aykın çalışmasının önlenmesi derhal gündeme alınmalı, bugün çok yüksek gibi gözüken, ancak Ueriye bakükça çok yararb bir yatınm olacağı açıkça görülen parasal olanaklar bu önlerrüer için derhal seferberedilmelidir. Kamuoyunda tartışüan Gökova santralına asla ve asla girişümemelidir. Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği GenelBaşkanı muz havanın zehre dönüştüğünü ve soludukça ö!üme yaklaştığımızı, 6lü- mü hızlandırdığımızı görmek; "daha ileri olalım", "daha zengin olalım" de- dikçe kendimize ve çocuklanmıza daha çok ölüm ve hastalık sunmak. "düşünen varlık" olan insanın en bü- yük yenılgisi olsa gerek. Evet, çevrernizle, doğamızla, evren- le uyumlu şekilde yaşamaktan vazge- çip onu yok etmek ve kendi çıkar- lanmızı öne alan uygulamalanmızı. uyumu hiçe sayarak yerleştirmek tut- ku ve inadırruz karşısmda doğanın biz- den intikam alması ve gelecek kuşak- lara ölüm tuzaklan haarlaması çok doğal bir savunma değıldir de nedir? Bugün yeryüzünün pek çok köşe- sinde teknolojık uygulamalar, in- sanlığın soluduğu havayı. içtiğı suyu ve çevresindeki tüm canblan vok et- mekte. Bilinçli insanlann yaşadığı ül- kelerde bütün bu yanlış uygulamalara bireysel ya da örgülsel tepkiler doğu- yor, olup bitenler eleştiriliyor, tartışıb- yor ve olabildiğınce önleniyor; en azı- ndan kamuoyu baskısıyla zararlan en aza ındirgenıyor Kısacası, bilinçli bi- • nsan soyuna. üstünde yaşasın I diye sunulmuş şu yeryüzünün azıcık kalan el değmemiş yer- lenne baktığmızda doğanın kendı içinde ne denli olağa- nüstü bir denge ve u>um için- de olduğunu sezinler ve de hayretler içinde kalınz. Bize armağan edilen bu uyumlu doğanın dengesini bozrnak ve onu yok etmek ıçin insanlann son yüzyılda verdiği ugraşı düşünürsek nasıl koskoca bir çelişki ile ya da saç- malıkla karşılaştığırruzı kolayca algıla- nz. Tıpkı bir bahğın doğduktan sonra suyun içinde solumayı ve beslenmeyi öğrenmesi gibi, insan yavrusu da göz- lerini bu yaşlanmış dünyaya açıp ilk çığlığını attığında. havayı, suyu en ola- ğan şekilde algılıyor; onlarsız bir evre- nin varolabileceğı kimsenin usuna gel- miyor! Yaşamak için soluk alıyoruz; yani havayı soluyoruz. soludukça yaşıyoruz, yaşadıkça soluyoruz ve so- luğumuz durunca da yaşamı noktalı- yoruz. Yüzyılımızda uygarlık (!) ve onunla birlikte teknoloji geliştikçe soluduğu- reşlerin varolduğu ülkelerde insanlar soluduklan havayı. içtikleri suyu ve avuçlannda kalan azıcık doğayı koru- maya, kendi geleceklerini savunmaya çalışıyorlar... Hani, nerede desteğiniz? Ülkemizde ise ciddi birçevre bilinci- nin ve geleceğimLzi koruma; havamı- za. suyumuza ve doğamıza sahıp çıkma içgüdüsünün oluşmadığı. bu konuda öncülük etmeye çalışanlara da yeterince destek verilmediği acı bir gerçek. Çoğumuzun anılannın en güzel yapraklannı oluşturan "mavi yolcu- luk"lanmızla birlikte, ülkemizin, belki de yeryüzünün en görkemli köşelerin- den biri olan Muğla ilimizın Gökova Körfezi'nin gün günden yok edildiği- nı. soluk alınmaz hale getirildiğini ve de olagelen faciayı önlemek için he- men hemen hiçbir şeyin yapılmadığını görmek ne büyük aa, ne onulmaz düş kınkbğı ve ne utanç! Bir ayuç duyarlı Muğlalı, Yatağan ve Yeniköy santrallannın bacalann- dan tonlarla kükürtdioksitü ölüm sa- çıldığını; yakılan kötü kömürün, kül- lerdeki uranyumun doğayı besleyen topraklarla iç içe geçtiğini. elde edilen tüm bilimsel verilerin dünya alarm standartlannın binlerce kez üstüne çıktığmı yazmaya, anlatmaya, duyur- maya çabalıyor. Sorumlulan uyanyor ve de çözümlerirü öneriyor. Ne yazık ki kendilerinin söyleyip yine kendileri- nin dinlemesinden öteye gitmiyor bu çabalar! Çalan alarm zilleri kimseyi uyandjrmıyor. sorumlulan kış uyku- sundan kaldıramıyor. Oysa bu dünya, bu ülke ve tüm gü- zellikleri ve görkemıyle Muğla da bı- zim; bizim etimizin. canımızın bir par- çası. orada yaşayan çocuk-büyük in- sanlar bizim insanJanmız. Artık git- meyı. görmeyı. havasını solumayı. su- lannı ıçmeyi bıraksak da oradaki kıyı- mı, inat edercesine sürdürülen yanlış vezararb u>'gulamalan ve bunlann ye- ni projelerle devam ettirilmesini gözar- dı edemeyız. Yatağan"da insanlar soluk alamı- yor. kapılannın önüne bağladıklan horozlan ölünce bir yerlere göç etme- ye çabalıyorlar: varsa gıdebılecekleri bir yer... Kirli hava. zehir saçan hava Marmaris'e. Bodrum"a yayılıyor. Bil- gisayara verilen veriler "burada insan yaşıyor mu?" sorusunu dile getiriyor! Evet, Yatağan ve Yeniköy santral- lannın ne denli zararlı olduğu bilimsel verilerle saptanmış. Yerel gazeteler, zaman zaman da öbürleri, konuyu du- yurmaya, ilgilileri ve sorumlulan uyarmaya çabalıyorlar. Bir avuç bi- linçli gönüllü. toplumun kendi sağlığı- nı. kendi havasını koruması için onlan bilgilendirmeye çalışıyor. Alınacak önlemler belirgin, yapılması gereken- ler uygulama yöntemleri ve başvurula- bilecek parasal kaynaklar apaçık orta- da. Yeter ki yetkililer kafa kafaya ve- rip kısa erimdeki getirimlerle. uzun erimdeki götürümlen karşılaştınp ya- pılması gereken en doğru girişimi bul- sunlar ve hemen harekete geçebilsin- ler... Ülkemizi, her ne pahasına olursa ol- sun. turizm ülkesi haline getirmek gibi önü alınmaz bir tutku var herkeste. Yöneticilerimiz ve siyasetçilerimiz de çoğu zaman böyle düşünüyorlar. Kuş- kusuz turizm. bu cennet ülkede iyi ge- tirisi olan bir işkolu. Ancak bilinçsiz yapıldığında, planlama ve uygulama yanhşbklan gözardı edildiğinde birkaç yıllık parlak dönemin ardından yağ- malanmış kıyılar, kirletilmiş ve yok edilmiş bir doğa. kokuşmuş bir ün bı- raktığı bibnen bir gerçek... Yatağan ve Yeniköy santrallannın insan sağhğına ve doğa dengesine ay- kjn çabşmasınjn önlenmesi derhal gündeme alınmab, bugün çok yüksek gibi gözüken, ancak ileriye bakükça çok yararb bir yatınm olacağı açıkça görülen parasal olanaklar bu önlemler ıçin derhal seferber edilmelidir. Ka- muoyunda tartışılan Gökova santrab- na asla ve asla girişilmemeli; devlet, ye- rel yönetimler, gönüllü kuruluşlar ve bilinçli bireyler birbirleriyle çatışacak- lanna güçbirliği içine girip örnek bir "çevre ve insan kurtarma olgusu'"nu gerçekleştirerek dünyaya örnek ol- mahdırlar. Bugün oralara koşup top- lanülara destek verebm. Unutmayalım ki turizm yapacağtz diye olup bitenleri saklasak da, yalan- lasak da. gerçekler karşısında deveku- şu örneği başımızı kuma soksak da; kirlenmiş havamızı soluyan. mavisi sohnuş denizimizde birkaç kulaç atan turist, döndüğünde "Türkiye'de tu- rizm, doğa kirlenmesi ve sağlıksız ko- şullar nedeniyle artık öldü'" diyecek ve doğayla birbkte umut bağladığımız bu işkolu da sönüp gidecektir... ARADABIR MEHDIBEKTAŞ Ankara Barosu Avukatlarından Tartışılmasız Cumhurbaşkanlığı••a Türkiye Cumhurıyeti, kurulduğundan bugüne değin bazı kural ve gelenekleri oluşturmakta güçlük çekmek- tedir. Demokrasinin önemli göstergelerinden biri olan cumhurbaşkanlığı seçimi ve bu seçimde, bizde izlenen yol ve yöntemler, seçilenlerin ' meşruluğu" konusunda sürekli tartışmalara neden olmaktadır. Bu tartışmaların kaynağında, anayasa ve anayasanın devlet ve topluma bakışı ve bu bakışa uygun öngördüğu yapılanma olduğu bizce kuşkusuzdur. Otoriter ve baş- kancı bir sistemi öngören mevcut anayasa çerçevesin- de herkesin üzerinde uzlaşabildiği bir cumhurbaşkanı seçmek olası görülmemektedir. Demokratik olmayan böyle bir anayasa uyarınça seçilen bir cumhurbaşkânı- nın da demokratik ve yansız davranabileceğini söyle- rnek de( zordur. Kâldı kî bizde siyasal Lktidarlâr parlamentodaki ço ğunluklarına güvenerek, genelde adaletsiz, ama kendi iktidarları lehine sonuç doğuracak düzenlemelere itibar etmekte; muhalefette iken yakındıkları konuları iktidara gelince düzeltme girişiminde dahi bulunmamaktadırlar. Demokrasinin özüne inanmamak ve bu özü yansıtacak demokratik kurallara uymamak, içtensiz olmak, esas davranış durumuna dönüştürülmektedir. Altı yüz yıl bu topraklarda hüküm süren Osmanlı dev- letinin "el ve etek öperek yükselme" geleneği ne yazık ki günümüzdedesürmektedir. Cumhuriyetin "özgürdü- şüncelı, özgür davranışlı" insan yetiştirme ülküsü yete- rince gerçekleşememiş, "teb'a-kulluk" zinciri kırılıp, öz- gür yurttaşa tam ulaşılamamıştır. Bu uğurdaki içtenlikli çabalar, sağcı siyasal iktidarlartn din ve ırk konusunda çıkarcı tutum ve davranışlarıyla sürekli sabote edilmiş- tir. Yaşanan olumsuzlukların temelindeki bu gerçekler bilinmez değildir. 70 yıllık cumhuriyet sürecinden gerekli dersin alınma- dığı, çağdaş bir devlet, çağdaş bir toplum yaratılması için yeterince çaba gösterilmediği, yaşanan olaylarla yi- nelenerek doğrulanmaktadır. Herkes her yeri kendine hak görmekte, bu yerlere gelmek için her türlü yönteme başvurabilmekte, bunu da "erdem", "beceri" diye su- narak, rahatça "siyasettir" diyebilmektedir. Bizde siyasal partiler, liderleriyle özdeşleşmiş ve li- derlerinin seçim alanlarında halka verdiği vaatlerle yü- kümlülük altına girmiştir. Bu bakımdan vaatlerle iktidar olan siyasal parti başkanlarının, cumhurbaşkanı olma isteği bu yükümlülükten kaçış olarak değerlendirilmek- tedir. Bizce de bu değerlendirme doğrudur; ancak böyle seçilenlerpartileriyle ilişkilerini gerçekten kesmedikleri ve kesemedikleri için yükümlülükleri ister istemez de- vam ettirilmektedir. Bu durum ise, cumhurbaşkanlığı makamını iç politikanın içine çekmekte, çekişme ve tar- tışmalar, süreç içerisinde cumhurbaşkanlığmın yansız- lığını ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla bu makam bir istikrarsızlık, bunalım öğesi olmaktadır. Düzensizliğin Sn. Özal döneminde süreğenleştiği (müzminleştiği) de bir gerçektır. Aynı durumun şimdi de süreceği görülmekte, ancak derecesi tam tahmin edile- memektedir. işin başka bir yönü ise yasaklı, barajlı ve adaletsiz se- çim nedeniyle toplumdaki tüm eğilimlerin parlamentoya yansımadığı, parlamentoda seçimlerde alınan oya uy- gun bir dağılımın olmadığı gerçeğidir. Solun ve sosyal demokratların bölündüğü. emeğin parlamentoda yete- rince temsil edilmediği de bir gerçek iken seçilecek cumhurbaşkanının tartışmadışı kalması zordur. Çoğun- luğun oyunu almış olsa bile, haksız ve adaletsiz seçim ve dağılım nedeniyle oluşmuş parlamentoda yine bir azınlık seçmiş olacaktır. Dolayısıyla da istikrarsızlık sü- recektir. Türkiye, ne zaman çağdaş, demokratik, katılımcı, çok- sesliliğe açık, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı ve özgürlükçü yeni bir anayasaya, yeni bir parti- ler yasasına, yeni bir seçim yasasına sahip olur, her tür- lü eğilimin kendini ifade edebileceği yasaksız, adaletsiz, barajsız bir seçimle oluşacak parlamentoya kavuşur ve bu parlamento her türlü siyasal kaygıdan uzak bağım- sız, yansız, yetkın ve erdemli birini cumhurbaşkanı seç- meyi gelenek haline getirir; o zaman bu tartışmaların sürgitinden kurtulabilir. v ' her akşam 17:45 - 18:O0 Kısa dalga CSW) 12O8O kHz 22.OO - 22:30 Orta dalga 117O kHz TARHŞ31A Düşüncede estirilen terör! T erör, fiziksel saldırı yanında düşünsel yanıyla da ele alınıp incelenmesi gereken bir kavramdır. Fiziksel bovutu içimizi > akan örnekkrle gözler önündedir. Bir terör uzmanı olroadığun için işin bu \ anıv la ilgili fikir üretmem haddim değildir. kaldı ki bmanıetkilive >etkili çorelerce >eterineeele alınmaktadır. F i/iksel terörde maddi anlamda olaydan etkilenen bir kişi veya bir grup olmasına karşın, düşünsel plandaki terör, toplumun tüm katmanlarının o güniinü ve geleceğini etkisi altına alabilmektedlr. Fiziksel terör, somut bir özellik taşıması nedeni\1edaha çok ilgi çekmektedir. Oysa düşüncede estirilen terör daha sinsi ve kolavca gözden kaçabilen özellikler taşımakta. toplumsal anlamda sonuçları en az fiziksel terör kadar insanlarunızı, ülkemizi ve geleceğimizi varalajnaktadır. Terörün bu yanına karşı da kişi ve kuruluşların duy arlılıklarının artması gereği vardır. Bövle bir yaklaşımın terörle sa\aşımda asla göz ardı edilmemesi gerekir. Teröre karşı ka/anılması gereken en önemli cephe. kültürel cephedir. ÖncelikJe terör, insanımızın kafasında yenilmeli ve bu durum günddik yaşama davranış olarak yansımalıdır. Devletin başta yürütme organlan olmak üzere öbür kunımlarında ve üniversitelerimizde, terörün düşünce boyutuna karşı, toplumun eğitimine canlı örnek oluşturacak ta\ ırları ne yazık ki v eterince görememekteviz. Son günlerde say usız irili ufaklı önemli konunun arasında sıkışıp kalan, aslında terörün düşünsel boyutunun örneğini oluşturan haberierden birkaçı tüyler ürperticidir. Bir üni>ersite öğretim üyesinin. konusunda veva üniversiter eğitim süreci ile ilgili bir alanda kendi düşüncesini belirtememesi ve belirttiğinde de adeta paylanması azunsanacak terör değildir. Sağlık Bakanı Sav ın Yıldırım Aktuna, yeşil kart uygulamalan ile ilgili olarak 24 tıp fakültesi dekanı ve yardımctsıyla yaptığı toplantıda "Bir dekan veya yardımcısı hükümet polirikalarını eleştiremez" demiştir. ^'ani, tıp fakültesi dekanlan sağlık politikalanyla ilgili değerlendiırneler y apmayacak, Oı ..^in meteoroloji tahmini > apacaklar ve> a fakiilte hastanelerindeki dış cephenin bo\ anmasında hangi rengin kullanılacağına karar venecekler v a da bir tıp fakültemizde olduğu gibi, tıp eğitimindeki aksaklıkları, "üniversitelerimizin bilimsel araştırma geleneğinden > oksunluğu"nu belirten öğretim üvesine kınama cezası >ereceklerdir. Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna merak etmesinler. bazı tıp fakülteleri ve bazı biiim kuruluşlannın eeketleri devlet büvükleri karşısmda iliklidir. Üniversitelerimizde özerklik değü"YÖK1ük" vardır. İikemizin uluslararası arenadaki bilimsel kariyerini fazlasıyla etkileyen bu olaylar siyasi erkin düşüncede estirdiği terörden başka bir şey değildir. Devlet-vatandaş, devlet-üniversite, iiniversite-halk ilişküerinde bu yöndeki terör durmalı, düşüncelerde estirilen terör rüzgarı yok olmalıdır. Terörle mücadele geniş açılı yaklaşım gerektirir. Siyasal erk fiziksel terörii önlemeye çaltşırken bizzat kendisi düşüncelerde terör estirmemelidir. Ancak bu yaklaşımla terörün aynk otlan güzel Anadolumuzun toprağından temizlenir. Dr. Hamdi Uğur Nöroloji uzmanı, Bursa TabipOdasıüyesi PENCERE Anneler Günü kutlanmamalıdır!" ^ ^ " W er yı1 mayıs I I ayınınikinci ^ ^ _ ^ J pazar günü. I • dünyada ve J J ülkemizde " ^ ^ " ^ ^ Anneler Günü olarak kutlanır. Bız. her > ıl Anneler Günü'nü ıçimiz burkularak geçiririz. İnsan yaşamında yen dolmaz \ arlık anne. bir insanın içgüdüsel da\ranışına dayalı ulaşabileceğı en anlamlı özveri objesıdir. Annenin yavrusu için katlanamayacağı hiçbir sıkıntı >oktur. Kanıyla. canıyla yoğurup benlığinde, v ücudunda dokuz ay taşıdığı parçasının kollan arasındaki mınik devinımlen bir anne için seyredılmeye değer dünyanın en şaheser tablosudur. Anne nasıl yavrusunun sevgi tutsağı ise. küçük birçocuk için de anne, sevgı. şefkat dolu yaslanılacak se\ gi duvandır. Başı annesinin sıcak göğsüne dayanmış, saçlan annesince okşanmakta olan bir yavrunun Ciuyduğu huzur ve rahatlığı, başka hiçbir şey o denli veremez. Yaşamın kime, ne zaman \e nerede büyük acılar getireceği bilinmiyor. En büyük acı ölüm. Eğer bu ölüm bir anne içinse. küçük birçocuk ıçin yaşanılacak en talihsiz hayat dramıdır. Çevrenize bakın; durgun, az hareketli. olaylardan çabuk etkilenen ve içine dönük çocuklann çoğu annesiz büyüyen çocuklardır. Anneler Günü, annesı y aşayan küçük yavrular için coşku verici bir olay, büyükler için de anlamlı bırgündür ama. ya annesiz küçük yavrular için? İşte. onlann durgun. sev gisiz. yalnız ve kuru dünyalanndan baktığınız zaman. onlara kötü kaderlerini, talihsiz vaşamlannı acımasızca anlatma günü değil midir? Toplumsal mutluluğun yolu bireysel mutluluklardan geçer. Binnin ağladığı \erde öbürü gülüyorsa, orada sosyal bir yanbşlık, \icdaiu rahatsızeden bir duyarsızlık var demektir. Anneler Günü, toplumsal huzur getiren. vicdanlarda nesnel onay aören biretkinbk. aktivite değildir. Annesiz çocuklara, \ aşam boyu yalnızlıklannı. sevgisizliklerini anımsatacak bu tür egoizm yüklü bir sosyal oluşum, bizim ve bızım gibi düşündüğünü sandığımız mılyonlarca insanın vıcdani ona\ındangeçme>en bir olgudur. Saygıdeğer öğretmenlerimiz, sınıflarda annesiz çocuklan gözardı ederek, Anneler Günü hakkındacoşkulu sözler sövlememelıdir. Selam gönderiyorum...azetemizın 17 Martl993tarihli Y a 5 am ı n ı z ı n çetln sorunlarına yanıt arıyorsanız İncıl*e göre yap\lan açlklamaları dlnleyınız- ^ " %4 az M 1 M M _^_Jş H • köşesinde ^ L • Mehmet ^ ^ ^ ^ ^ ^ Portakal imzalı yazı oldukça ilgımi çekti. Tartışma konusu "'ramazan ayında geceçalınan davullann insanlan rahatsız etmesi ve ne dcrece doğru olduğu" idi. Şahsun din uzmanı olmamakla bcrabcr. sahura dav ul sesiyle kalkmanın. isiam koşullan arasında ycr al.madığını bilmckicyim. Ünlü bir sosyoloşun deyişiyle "mekanik loplum^olma yolunda hızla vol alan Türkiycde insanlann gürültüdcn kaynaklanan rahatsızlığını en aza indirmck için çeşitli yollar aradığını, hatta çift camlı pencereler kullanmanın tercih edildiğini biliyoruz. Yerleşik düzen yaşamına uygar toplumlardan birkaç bin yıl sonra geçebilmiş olan Türk toplumu, henüz birlikte yaşayabilme şartlanna da ulaşmış değildir. Toplumun değer yargılannı incelemek. elbette birçok açıdan bakıp objektifdeğerlendirmelerle mümkün olur. Sayın Portakal'ın deyişiyle "işgüzarbk yapmak'", daha Türkçesi gereği yokken daha çok kendini göstermek için işe kanşan kimse durumuna düşmek elbette hoş bir şey değildir. Ancak bu değerlendirme. doğru olaya, akıl ve mantık kurallanyla uygulandığı zaman geçerüdir. Ötuz gün boyunca etrafta çocukl yaşlı.hasta olabileceğini düşünmeden geceleri davul çalmakçağımızayakışrnaz. Bu kanıya, "sıcaktan'terlediği halde. ağacın altında oturmamakta direnip güneşin altında oturan ve nedenini de ağacın gölgesinin bahçe sahibine ait olduğu yolunda açıklayan. haklara saygılı bir din bilgini" olayından varmaktayım." Toplumlann geleneklerine sahıp çıkması fıkrine Kasalan milyarlan çekmeye hazır tüketim sektörlerinin ağzı purolu patronlannın pompaladığı sosya) soygunun birparçası. "anneye armağan" kampanyalan. birçok evde huzuru bozan zoraki harcamalann ereğine ulaşmayan tahrik kaynaklandır. Abnan çift taraflı armağanlar. çoğu evlerde. çiftlerarasında "senin annen", "benim annem" yanşının heryıl yaşanan sinir bozucu kalıplaşmış talihsizb'ğidir. Toplumsal hiçbir birleştiriciliği olmayan Anneler Günü, kutlanmamalıdır. Bırakın herkes annesıni kendi dünyasında yapaysız, yapmaaksız, annesi olmayan çocuklara acı vermeden, bildiğince kucaklasın, kutlasm. Burhan Özbey SEKATeft.Kur.Bşk. katılmakla birlikte, bu geleneklerin sosyolojik açıdan sınıflandınlış şekline bilinçli bir yaklaşım taraftanyım. Aksi takdirde "başlık parası" gibi utanç verici geleneğini sürdürmüş toplumumuzda bunun devamını da isteyebilecek aymazlar çıkâbilir. Ünutmadan. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü'nde yatan hastalara elli metre uzaktaki caminin, 500 vatlık kolonlanndan günde beş kez haykıran sesi güzel imama selam gönderiyorum... Atilla Avman Berber Aynası Oktay Akbal'ın 70'inci yaş günü AKM'de (Atatürk Kül- tür Merkezi) kutlandı. Salon dopdoluydu. Seçkin bir topluluk mu diyelim? Hayır. Aydınlık insanlar toplantıya katılmışlardı. Kültür Bakanı Sağlar, Belediye Başkanı Sözen de gelmişlerdi. Önsıralardatanıdıkyüzlergörüyordum. Sahnedeçiçek- ler vardı. Bir de koskocaman bir yazı okunuyordu: "Oktay Akbal 70 yaşında." Oturduğum yerde düşünüp duruyordum. Oktay'ın ya- şamına ilişkin filmler gösteriliyor, konuşmacılar yazarı övüyor, alkışlarsürüyordu. Kolaydı konuşmak. 19401ar- dan beri yazın ve basın dünyasmdaydı Oktay Akbal, öykücü ve köşe yazarı. Binbir anıyla yuğrulmuş bir ya- şamın kaleidoskopunda nice şaşırtıcı görüntünün dal- galanması kadar doğal ne olabilirdi? Sait Faik'ten Necip Fazıl'a uzanan bir edebiyat yelpazesinin zamanlama- sında yetişen Oktay, kırk yıllık siyasal savaşımm fırtınalı havalarında köşe yazarlığını sürdürmuştü; her tür övgü- yü sonuna dek haketmiş bir yaşamın dökümü bugün yapılıyordu. Konuşma sırası bana geldi, geliyordu; biraz sonra kürsüye çağıracaklardı. Ne söyleyecektim? • Biliyordum ki Oktay Akbal'ın benliği, şu dakikalarda geriliminçarmıhınaçivilenmişti.Onuoradan hiçbir Tan- rı indiremezdi. Oktay'ı yüceltelim derken, duyarlı bir öykü yazarını zor bir sınava sokmuştuk. Herkes için aynı durum söz konusu olamazdı; kimisi 70 yaşına girmenin rahatlığında köşeye çekilmişse, kendisini anımsatacak bir kutlama toplantısında mutlu olur, övgü sözcüklerine bayılır, alkışlar yüreğini okşar. Oktay öyle miydi? Hayır.. Ne duyarsız, hatta zalim kişileriz diye düşündüm; ede- biyatçıların inceliği nerede? Oktay Akbal'ın daha kırk yaşına bile basmadığını anlayamayacak kadar Oktay'- dan uzak kalmak duyarsızlığını kim üstlenecek? Her gün konuştuğumuz, söyleştığimiz, birlikte yiyip içtiğimiz in- sanlardan uzak yaşamak, beni şaşırtıyor. Günlük havay- la bile daha yakından ilgiliyiz; soğuk insanı üşütür, güneş yakar, lodos çarpar. Peki, yanıbaşımızda duran insanı soluduğumuz hava kadar duyumsamaktan kimi zaman neden yoksun kalıyoruz? Oktay nüfus kağıdında- ki yaşından o kadar uzakta yaşıyor ki, onu alıp nüfus kü- tügüne çakmak, Isa'yı çarmıha çivilemek kadar zalim bir işsayılmalı.. Konuşma sıramı beklerken bun'ar; düşünüyordum, salonda alkısUr y^!x&eiırKen Oktay'a bakıyorum, öykü- lerden birindeki adama benziyor, tıraş olurken berberin aynasında düşüncelere dalan adam gibi.. • Oktay, her gün başını alır gider. Nereye? Oktay kimliğinde bir insan, köşedeki bakkala gazete almaya çıksa, okyanus ötesine seyahat eder; bir sokağı boydan boyayürüse, "80 Günde Devr-i Âlem'"\ benliğin- de gerçekleştirir; caddeye geçer, bir sinemaya takılır, biletini alır, hiç hesapta yokken karanlık salonda bulur kendisini: filmi seyrederken ilgisiz bir şey düşünür. ava- reliğin boşluğunda «duygu ve düşlem üretimine geçer, film bitmeden sinemadan çıkâbilir; evinin kapısını çalar- ken belki kendisi değildir, bir roman kahramanıdır; ya- şa/nın evrelerinin dışında kalan bir yazar, gerçekleri aşarak gerçekliği arayan bir insan; çocuktur, olgun bir adamdır, bin yaşındadır, yirmi yaşında bir delikanlıdır.. Çağımızın insanı her yaşında bütün zamanları birden yaşıyor; çünkü benliğindeki ufuk, ne takvimle sınırlanı- yor, ne de toplumun kendisine biçtiği yaşla.. • Sıra bana geldiğinde kürsüye çıktım; ama, bugün yaz- dıklarımı söylemedim... Söylemeden de geçemezdim. TEŞEKKUR International Hospital hastanesinde kızımız İLAYDA'mn doğumunu büyük bir başan ve titizlikle gercekleştiren, başta Prof.Dr.SİNATÜKEL olmak üzere, ameliyat ekibi Gyn. Op. Dr. ARDAŞ AKDAĞ, Anest Uzm. ZAFER ÜNLÜER, EbeGÜLTENAKIN ileçocuk hastalıklan uzmanı Prof. Dr. SIRRI BEKTAŞ'a yakın ilgjlerini gördüğümüz beşinci kat personeli ile tüm hastane çalışanlanna, aynca bizzat gelerek, çicek göndererek, telefonla arayarak sevincimizi paylaşan dostlanmıza teşekkür ederiz. Sağ olunuz. DERYA-AHMET DURU NURTEKENCİ ile FİKRETERGÜDER evlendiler. 6.5.1993 ANMA 10 05.1992< Annekr Gunü ) (i.Ü Hasiahanosınde. TTPTA TANI gecikmesı nedeniyle. Klıcdıyele ınlücaJ eden; Zekı, Nûktedar. lyilik.se>er, Mûlevan Özvenlı ve Ismıyle (teieş, SEVGİLİ KARIM >c BIRJCİK ANNRMİZ GÜLER MUTLU Yann saat 11 OO'dc Öğrencılcn. Öğrelmcn arkacU^ları, Yakınlan laralından MEZAR1 BAŞINDA AN1LACAKT1R AİLESt Dr.EMSEAKYOL'u 1957.... Yitirmenin üzüntüsü içindeyiz. Anısı bizimle yaşayacak. Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) hastanesinden doktor arkadaşlan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle