Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S/YFA CUMHURİYET 29 NtSAN 1993 PERŞEMŞE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Çankaya sorunumu, siyasal rejim sorunumu?
Tirkiye siyasal gündeminde geneldeadlar ûzerinde yapılan
taıtşma, gerçekte rejimin geleceğini belirleyecek kararlann
alnmasına yol açacak ve bu smav aynı zamanda, 1982
Aıayasası'nın öngördüğü iktidaryapılanmasının, askeri
rejiıninetkisi olmadan doğal siyasal kanallanna kavuşup
kavıışamayacağını da gösterecek gibi görünmektedir.
Ar. Gor. ATİLLA NALBANT MÜ Hukuk Fakültesi
1
982 Anayasası, kurumsal
planda üçlü bir iktidar yapısı
kurmuştur. Bu üçlü yapılan-
manın birinci ayağı, "devletin
birliğini ve anayasasuun uygu-
lanmasını. devlet organlannın
düenlı ve uyumlu çalışmasını göze-
tra'cumhurbaşkanıdır(rn. 104).lkin-
ci ayağı, "hükümeün (ülkenin) genel
siyasetinin yürütülmeşinden sorumlu"
kabınedır (m. 112). Üçüncü ayağı ise
"devleü'n milli güvenlik siyasetinin ta-
yini(m. 118) ileyetkili" Milli Güvenlik
Kurulu'dur.
1982 Anayasas, bu üç ayaklı iktidar
yapılanmasına karşı, ikı İcarşı-iktidar
öngörmektedin Parlamento ve Ana-
yasa Mahkemesi.
Cumhurbaşkanı özaJ'm ölümü, si-
yasal kamuoyunda cumhurbaşkanı-
run adı üzerindeki tarüşmalan günde-
me getirirken, bu sorunu 82 iktidar
yapüanması açısından değerlendir-
mek gereklidir. Ama önce iki saptama
yaparak, 82'nin kurumsal yapısı ve
Ozal praüğınin sonuÇlanru belirlemek
gerekir:
öncelikle, özal pratiğinin Türkiye'-
yi "ülkenin siyasetinde etkin cumhur-
başkanı" yönünde ahştırdığı anlaşıl-
maktadjr. Çünkû, görüldüğü kadany-
la parlamenter çoğunluğun eğilimı
birinci partinin lıderini Çankaya'ya
taşunak yönündedir. Yoksa, tarafsız,
geniş uzlaşmaya dayalı bir cumhur-
baskaru secmek yönünde değil.
Ikınci olarak ise bu olgu yalnızca
özal pratiğinin bir sonucu olarak de-
ğerlendirilemez. Çünkü, birincisi kon-
jonktürel, ikincisi kurumsal etkenler
parlamenter çoğunluğu bu eğilimi ta-
şımaya yöndtmiştir.
Konjonktürel değişjm, özellikle
dün>a konjonktüründeki büyük dö-
nüşümdür. Bloklar sisteminin sonu,
Türkiye'nin etkin dış politika çizgisini
benimsemesini zorlarken, iç poliükay-
la haşır neşir kabinenin üstünde cum-
hurbaşkanının en azından "yetkisiz
ama etkin" olması gerektiği dûşünül-
meye başlanmıştır.
Kurumsal etken ise 1982 Anaya-
sası'nın öngördüğü 'gözetme iktidan'-
na sahip cumhurbaşkanhğı makarru-
na hemen hemen hiçbir siyasal parti
lide- rinin kayıtsız kalamamasıdır. Bu
yetkilerle cumhurbaşkaru, Meclis'te
güçlü bir partiye dayanmasa dahi. ya-
samadan yargıya pek çok alanda geniş
yetkileri kullanabilecektir.
Papandreu çözümü mü, Özal
çözfimû mfi?
Cumhurbaşkanı özal döneminde,
parlamenter çoğunluğun önünde iki
çözüm bulunuyordu: Ya cumhurbaş-
kanı ile gizli ya da açık bir iktidar pay-
laşımı söz konusu olacakü (birlikte
yaşarhk). Ya da bir anayasa degişikligi
yoluyla, cumhurbaşkanının yetkileri
azaltılacak veya kaldınlacaktı.
Dün parlamenter çoğunluk birinci
çözümü benimserken, belki de ikinci
çözümün siyasal ortamını hazırlıyor-
du. Çünkü, henüz ikinci çözümü hare-
kete gecirebilecek güce sahip değildi ve
cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtla-
yıcı bir anayasa değşikliğini gündeme
getirseydi, anayasanın 175. maddesi
gereğince referandum süreciyle karşı
karşsrya kalacaktı. Bu referandumun
büyük risk taşıdığı ise açıktı. Çünkü,
referandumda anayasa değışiklığirun
reddi, etkin cumhurbaşkanının meş-
ruluğunun dayanağı olacaktı. Ama
bugün bu Bonapart korkusunun te-
meİleri ortadan kalkmıştır ve mevcut
pariamentonun, "siyasal rejim tercihi-
ne bağlı" olarak iki çözümü benimse-
mesi mümkündür:
- Klasik parlamentarizme geçiş ya
da Papandreu çözümü: Yunanistan'-
da 1985 yılında parlamenter çoğunluk
(PASOK), bugün Türk parlamento-
sunun karşılaştığı sorunla yüz yüze
kabnışü. YDP'nin eski lideri Kara-
manüs'in cumhurbaşkanlığı görev sü-
resi tamamlandığında, PASOK terci-
hini kendi lideri Başbakan Papand-
reu'yu bu makama göndermek
yönünde kullanmamış ve önce tarafsız
olacağı düşünülen Sarzetakis'i cum-
hurbaşkanı olarak secmiş ve ardın-
dan, seçim bildirgesinde açıkladığ)
gibi, 1986 yılında anayasa değişikliğini
gerçekleştirerek curnhurbaşkanının
geniş yetkilerini ya kısıtlamış, ya kal-
dırrruş ya da başbakanla birlikte kulla-
nabileceği ortak yetkilere dönüştür-
müş. Böylece başkanh-parlamenter
Yunanistan'ın siyasal rejimi, klasik
parlamentarizme dönüşmüştür.
- Özal çözümü: 1989 kasımında,
parlamentoda mutlak çoğunluğa sa-
hip ANAP'ın lideri Başbakan Özal ise
cumhurbaşkanı seçiminde tercihini
cumhurbaşkanma bağh kabine siste-
mi yönünde kullanmış ve rejimi 'baş-
kanülaştırmış'tır.
Eğer bugünkü parlamento, özal çö-
zümünü benimserse, özal pratiğinin
yeniden yaşanacağını söylemek her-
halde kehanette bulunmak olmaya-
cakür. Ama bu çözüm, iktidar yapı-
anda cumhurbaşkanımn konumu
bakımından kimi etkenlere bağlıdır.
Özal çözûmünûn sonmlan
İlk olarak hemen şu noktayı belirt-
mek gereklidir. Çankaya'ya Demirel'-
in seçilmesi; 1991 'den 1993'eyaşanan
iki yıllık by-pass'lı cumhurbaşkanı-
kabine çatışmasını, eğer bir erken se-
çim gündeme gelmezse 1995'ler sonra-
sına kadar askıya kaldıracaktır. Çün-
kü cumhurbaşkanı, parlamentoda
birinci parti olan kendi partisi DYP'-
nin gücüne dayanarak her koalisyo-
nun belirleyicisi olabilecektir.
Ama bu durum hiç de cumhurbaş-
kanının siyasal manevra alanının sı-
nırsız olduğu anlamına gelmeyecektir.
Bu konuda da iki etkenin belirlevici
olacağı söylenebilir Cumhurbaşkanı-
nın partismde yaşanacak liderlik mü-
cadelesi (Özal-Mesut Yılmaz durumu
akla gelmelidir) ve cumhurbaşkanının
partisine destek veren parti ya da par-
tilerin durumu.
Meclis'in tercihi, cumhurbaşkaiunın
stBtûsöne iKşicin anayasal sorunlan çö-
zümkr mi? Ancak bu sorunlardan
daha da önemlisi. cumhurbaşkanının
statüsünü düzenleyen anayasanın du-
rumu hiçbir biçimde gündemden düş-
meyecektir. Çünkü 1982 Anayasası,
kişilerden bağımsız olarak cumhur-
başkanma tanıdığı statüyle pek çok
anayasal sorunu bûnyesinde banndır-
maktadır.
Bu sorunlardan birincisi, 1982 ana-
yasal sisteminde bir karşı-iktıdar ola-
rak beliren (ya da ikame hukuk muha-
lefeti
1
) Anayasa Mahkemesi'nin
cumhurbaşkanının gözetme iktidan-
nın bir teknik-araa kurum durumuna
bürünüp bürünmeyeceğidir. Cumhur-
başkanı Özal döneminde yaşanan Sü-
leyman Aslan krizinin dile getirilme-
yen yönü, "cumhurbaşkanının belirle-
yiciliğinde Anayasa Mahkemesi'" idi.
Açıktır ki aynı sorun, yeni dönemde
de varlığmı sürdürecektir.
İkinci önemli sorun ise ordu üst bü-
rokrasi-sivil otorite ilişkileridir. 1982
Anayasası'nın ordu üst bürokrasisine,
MGK araahğıyla kabinenin siyasetini
etkilemede ayncabklı bir anayasal sta-
tü tanıdığı acıkür. Cumhurbaşkanı
Özal döneminde, ordu üst bürokrasisi
bu etkileme işlevini cumhurbaşkanı ve
MGK toplantılan araahğıyla kullan-
maktaydı (Hemen CMUK'un cum-
hurbaşkanınca Meclis'e geri gönderil-
mesinde ve hükümetin terörle müca-
dele siyasetinde ordunun etkisi
anımsanmabdır). Yeni dönemde bu
çerçevede iki sorun gündeme gelecek-
tir. Acaba yeni cumhurbaşkanı, ana-
yasanın kendisıne verdiği bu askeri
otorite-sivil otorite arasında eşgüdü-
mü sağlama işlevini aynı tarzda yapa-
cak rrudır? Belki bundan daha önemli-
si, acaba parlamento, askeri otoritenin
bu kabine siyasetini etkileme rolünden
rahatsızük duyacak mıdır? Ya da duy-
makta mıdır?
Fakat hepsinden önemlisi, siyasal
rejimin geleceğini Meclis'in bu karan
belirleyecektir. Mech's'in Özal çözü-
münü benimsemesi, aynı zamanda
partizan liderliğe karşı karizmatik ya
da kişisel bderhic olgusunun da anaya-
sal pratiğe yerleşmesine yol açacaktır.
Nitekim eski Cumhurbaşkanı Özal,
parlamenter çoğunluğu kaybettiği ko-
şullarda. karizmatik liderlik olgusuna
dayanarak siyasal rejimi başkanlık ya
da yan başkanbk rejimine dönüştür-
meyi hedeflemiş ve kabinenin hemen
yanında, bir Çankaya kabinesi kur-
muştu. Siyasal partiler dışında kariz-
matik liderliğin güçlendirilmesinin
sonucu ise anayasal planda belüdir.
Cumhurbaşkanlan Mecbs dışında
meşruluk arayışına gjrerler ki bunun
çözümü halk tarafından seçilen cum-
hurbaşkanıdır.
Sonuç
O halde erken gibi görünse de şu
saptamayı yapmak gereklidir. Eğer
Mecbs, birinci partinin lıderini cum-
hurbaşkaru olarak secerse, curnhur-
başkanınuı halk tarafından seçilmesi
olgusu ya da zorlaması ile karşı karşj-
ya kalması kaçınıknaz görünmekte-
dir. Kuşkusuz eski Cumhurbaşkanı
Özal zamanında olduğu gibi. karizma-
tik liderliğin birleştiricilik işlevinin
öneminden daha fazla söz edilecektir.
Türkiye'nin çok partib ve sürekli ço-
ğalma eğilimi gösteren partizan kanal-
lanna karşı, karizmatik liderlik olgusu
yönetilebibrlik için gerekb olarak nite-
lendirilecektir. Karizmatik bderbk ol-
gusunun tek panzehiri ise partizan
kanabn demokratikleşurilmesidir.
Hem demokratik parti yapıianmasıy-
la hem de demokratik programla.
Kısaca Türkiye siyasal gündeminde
genelde adlar ûzerinde yapılan tartış-
ma, gerçekte rejimin geleceğini belirle-
yecek kararlann ahnmasına yol aça-
cak ve bu sınav, aynı zamanda, 1982
Anayasası'nın öngördüğü iktidar ya-
pılanmasının, askeri rejimin etkisi
olmadan doğal siyasal kanallanna ka-
vuşup kavuşamayacağını da göstere-
cek gibi görünmektedir.
(•) Bakır Çağlar, "İktidar Yapıanda | 2 Formû-
lü" ve Karşı-Tezler" İHİD (L. Duran'a Amıağan
özd Sayıs), S. 1-2, Yıl 9, İ9S8, s 6Z
ARADABIR
MUSTAFA KÜPÇO
Petkim'de neler oluyor?
1987de özelleştirme kapsamına alınan ve bu amaçla
holding statüsüne geçirilen Petkim'in Yarımca tesisle-
rinde sekiz fabrikanın kapatılması ve altı yüz dolayında
çalışanının "zorunlu emekli" edilmesi üzerjne Petrol-iş
Yarımca şubesınin düzenlediği toplantıda ilginç açıkla-
malar yapıldı. Şube Başkanı Ali Buğdaycı; "Petkim'de
teknoloji eskimiştir. 1986dan bu yanateknolojikyenile-
me ve yatınm yapılmamıştır. Petkim, btlinçH şeküde za-
rar ettirilmektedir. Emekliliği gelen üyelerimizin emekli
edilmelerine karşı değiliz, ama "kıdem sırası" dikkate
almmalı, politikkayirmalaryapılmamalıdır. Sınırticareti
yoluyla yurda giren petrokimya ürûnleri belki ücuz ama,
insan ve çevre sağlığına zarar vericidir" diyordu.
Petkim Yönetim Kurulu üyelerinden birinin açıklaması
da şöyleydi: "Petkim'de 70*1» yılların sonunda yapılması
gereken teknolojik yenilenme yapılmamıştır. Bu sektör-
de karlılık sıfır noktasında olduğundan yabancı sermaye
de teknolojiyi yenileyerek işletmeyi üstlenmekten kaçı-
yor. Bugün Petkim'de 60 tonluk üretimi 400 kişiyle yapı-
yoruz, oysa ABD'deki benzeri ünitede 80 kişiyle 120
tonluk üretim alınıyor. 1300 dolara malettiğimiz bir ürü-
nün Türkiye teslim fiyah 900 dolar. Kapatlan Karpolak-
tam ünitesinin çalıştırılması halinde, yıllık zarar 600
milyar TL'dır. Emekliliği gelenleri ayırmaktan başka ça-
remiz yok. özelleştirmenin bayrağını taşıyan ANAP ikti-
darının sonunda Petkim'e, 1200ü müteahhit elemanı
olmak üzere 2000 kişi alınmış."
Işte, iki tarafın da yaklaşımları böyle. Anlaşılıyor ki,
zamanında teknolojik yenilenmesi yapılmayan, siyasal
çıkar hesaplarıyla kadroları şişirilen Petkim, bilinçle çö-
kertilmiş... Sonunda, çalısan insan sayısı daha da azalö-
lıp, daha başka üniteleri de devre dışı bırakılarak uygun
zamanda, uygun koşullarda özel sektöre devredilecek!..
Petkim örneği, bu ülkedeki "özelleştirme" yaklaşımı-
nın ne otduğuna dair bir somut kanıtttr! Oysa önemli
olan, ülke ekonomisinin genel çıkarları ile çalışanların
hak ve çıkarlarını bir noktada buluşturmaktır.
Petkim, ülkenin iç talebi ile dünya piyasa koşullarına
uygun bir teknolojik yenilenme ve reorganizasyona yö-
nelmeli, siyasal çıkar hesaplarından uzak tutulmalıdır.
Yeterli sayıda ve gereksinim duyulan niteliklere uygun
eleman istihdam edilmelidir. Teknolojik yenilenme ola-
nağı ya da verimliliği olmayan üniteler kapatılacaksa,
yıllarca emek veren insanlar arasında ayrım ve haksız-
lıkyapılmadan "en kıdemli olartdan başlayarak" emek-
lilik işlemleri uygulanmalıdır. Bunca yıl emek veren
insanlar "küstürülerek" değil, gönülleri alınarak, yaşam
güvenceleri sağlanarak, mümkünse temmuz ve ocak
katsayi artışlarından yararlanmalan sağlanarak emekli
edilmendir.
Yurt dışından gelen petrokimya ürûnleri "ucuz" diye,
insan ve çevre sağlığı hiçe sayılmamalı, ürün denetimi
bizzat Pekım tarafından yapılmalıdır.
Ekonomide ve politikada "bireysel çıkar" ve insanları-
mızı hoyrat bir tutumla "açlıkla terbiye" etmenin sonu,
toplumsal dengesizlik ve tepkilere varır. Buniarın gide-
rilmesi daha da büyük bedellere malolabilir
Aslolan "lnsan"dır. Insanın mutluluğu ve insanca ya-
şamaktır.
TAR1TŞMA
'Yorgun Savaşçı' ve biümsel tarih
- W " m alitRefiğ'in
• I senaryosunu
• 1 yazıp
• • rejisörlüğünü
• • yaptığı
^•^. - ^ ^ - Yorgun
Savaşçı"fifminiertelemelere
bakmayarak başından sormna
kadar büyük bir zevkle
seyretük. Bufilmbize ne verdi?
Kurtuluş Şavaşımızın ilk
yıllanna aıtcanb imajlar. O
günlerdeki zor ve kargaşab
durum. Ege Bölgesi'nde,
Yunan ışgaline karşı
kendiliğınden oluşan direnme
eylemi ıçinde olumlu ve
olumsuz tipler. Kabul etmeliyiz
ki gerek Kemal Tahir gerekse
Haüt Refiğ, "Yüzbaşı Cemil"
ve "Kör Şaban'la" o günlere
has, gerçekten yiğit ikı savaşçı
yaratmışjar. Seçilen aktörlere
söz yok. Öte yandan,
muntazam ordu yaratılmadan
önceki günlerde savaşa
katılanlar ve hatta ona öncülük
edenler arasında, Çerkez Etem
gibi maceraperest süahşörler,
haris ve gaddar şubaylar
bulunduğunu görüyoruz. O
günlerin bir gerçeği;
Trablusgarp, BalkanveCihan
savaşlanndan sonra yorgun ve
bitkin düşen köylünün artık
savaşa kaühnak istememesi,
sultanın kurtuluş hareketini
baltalaması, Anzavur isyanını
desteklemesini de görüyoruz.
Bufilmniçin yakıldı ve nıçın
etrafında bu kadar gürültü
koptu? Sorun dönüpdolaşıp,
bir noktada düğümieniyor:
"Resmi tarihe" ters düstü, yani
baştan başa bir epope, bir
kanramanbk hikayesi olan
kurtuluşsavaşı imajını yıktı.
Böyle ofduğu ıçin de bazüanna
fjre tarihimize ters düstü.
ütün bunlan aalamak benim
için zor. On yedi yıl bir Batı
Avrupa ülkesinde tarih
okuttuktan sonra, önce "resmi
tarih" kavramına takıbyorum.
Fransa, Ingiltere gibi ülJcelerde
"resmi tarih" diye bir şey
düşünülemez. Bu, anladığun
kadanyla totabter ülkelere
özgü bir şeydir. örneğin
"Sovyetler Birliği'nde" sadece
f? YANGINDA
İSON KURTARILACAK
PENCERE
ve sadece resmi tarih vardı ve
ona aykın düşmek bir suçtu.
Umanm, bizde bu biçim bir
totaliter tarih anlayışına
sapmıyoruz. Zira bilimsel
açıdan, objektif bir tarih vardır.
Onu, belgelerle, dokümanlarla,
venlerle ınceleyip yazmak,
tarihçüerin, yanı bilim
adamlannın işidir. Tarihçiler,
olaylan değişik şekillerde
görebilir, belırli verileri
aralannda tarüşabilirler.
Tarihin tefsırisinde farklar
olabilir. Ancak "resmi tarih"
kavramı demokrasi anlayışına
ters düşer, zira demokrasinin
biranlamıda"çok
görüşlülük"tür (plurahzm).
Olsa olsa ders kitaplannda
okutulan tarihten sözedilebüir.
Eğer bu "resmi tarih" ise.
Ancak unutmamah ki bu
kitaplar, sadece bir temel bilgj
verir. Tarihimizi gerçekten
bilmek istiyorsak etraflı
okumakzorundayız. Mustafa
Kemal'in nutkundan başlayıp
Şevket Süreyya Aydemir'e,
Mahmut Gofoğlu'na ve o
fînün önemli kışilerinin (Ali
uat, K.Karabekir, K.özalp
Paşalar, Halide Edip, Y.Nadi
gibi) anılanna kadar değişık
Kaynaklara başvurursaK
ikinci şok!
GONUL BORCU
Eşim ve ülküdeşim
SÜHEYLA KÜLEBİ'nin
ölümünde değerli ilgilerini gösteren bütün
dostlarıma gönül borcumu sunarım.
CAHJT KÜLEBt
I
SATILIK YAZLIK
Kuşadası Çamlık sahilinde 70 m
2
triplex vazlık satılıktır.
Tei 2251527
aşamımız
boyuncabizi
sok eden bir
kaç olaydan
birini
yaşıyoruz.
Saym Turgut
Ozal'ın ani ölümünün yarattığı
hava normale dönerken
bendeniz veni bir şokun
etkisinegırdirn.
Sanki, Sayın Özal 16 Nisan
1993 akşamına değin bu ülkede
yaşamıyordu, bu ulusun
cumhurbaşkanı değildi ve
ulusal basının büyuk bir
bölümü, onun ve aılesınin
aleyhinde en ağır yazılan
yazmıyordu.
Siyasetcilerin belh bölüm
dışındaki büyük bir kısmı,
sanki her gün onun aleyhinde
demeçler vermiyordu.
Sanki, cumhurbaşkanlığı
makamının haksızyere ele
gecirildiği, Çankaya'dan inmesi
gerektiği sık sık
yinelenmiyordu.
Yetkilerini aştıgı, anayasayı
çiğnediği sanki sorumlu
ağızlarca hiç söylenmiyordu.
Sanki, "sorumsuz
cumhurbaşkanı" deyimi
basında onun için binlerce kez
yaalmamışü.
Aile bireylerini Türkiye'nin en
zenginleri hah'ne getirdiği, sanki
basında, TBMM
?
de hiç düe
getirümemişti.
Biz, yanm yüzyıla ayak basan
yaşamımızda, Sayın Turgut
özal denb kendia ve ailesi en
ağır biçimde eleştirilen, ne bir
siyasi ve ne de bir
cumhurbaşkanı gördük.
Bu konudaki gazete
kupürlerini ortaya koysanız,
dağlar, tepeler oluşturur. Bunu
kimse yadsıyamaz.
Cumhurivetin kuruluşundan
bu yana, kendisine sataşddığı
için yurttaşlar, basın
gözümüzün önüne serilecek
manzarafikndekindenfarkb
değjldir. Goloğlu'ndan şu
saürlan aktarmakla yetınebm:
"Ve Izmir'i işgal eden Yunan
ordulan.. ilerbyordu.
Bölgedeki askeri birliklenn bu
ilerleyişı durduracak güçleri
yoktu. Komutan ve subaylan
Yunan ebne esir düşmüş olan
17. Kolordu'nun
birliklerindeki erlerin çoğu
görevlerini bırakıp
dağılmışlardı. Şehirve
kasabalardaki varbkb
kimselerin çoğu sinmiş ve
kurtuluş çaresini yabana
büyük devletlerin bayTaklannı
asmakta bubnuşlardj"(l).
Gene bibm adamlannın
verdikleri bilgilerden
öğreniyoruz ki, o dönemde
(1919)cepheyiçetelerve
özellikle Çerkez Etem
tutuyordu. Kendibğinden
oluşan direniş eylemi; çeteler,
sılahlannı abp dağa kacan
subay veerlerden, onlara
katılan az sayıda köylülerden
oluşuyordu. O sırada Sıvas ve
Erzurum kongrelerini toplayan
Mustafa Kemal Paşa'nın
büyük dehası, bu dağınık
anarşik direnme hareketlerini
merkealeştırmek, düzenb bir
mensuplan ve milletvekilleri
için sayısız dava açan, ne bir
başkan ne de cumhurbaşkanı.
Sayın Özal dışında beUeğimizde
iz bırakmamış.
Obnuyor beyler obnuyor!
Böylesiikiyuzlüolmayın...
Sayın özal'ı ölümüne değin en
acımasızca eleşüren
milyonlarca kişiye ve bunlann
içerisinde yer alan çok önemb
kımi şahsiyetlere sesleniyoruz!
Şimdı ikiv-üzlülük yapmanın
alemiyok!
Eğer boyleda vranmaya
kararbysanız. Çıkın ortaya 'biz,
zamana ve zemine göre
bukalemun gibi davranan
kimseleriz' deyin. Herkez sizi
bilsin de, hiç obnazsa lafınıza,
sözünüze önem vermesin.
Tamam, ölen insan Allah
huzuruna çıkacaktır. Artık,
onun arkasından kötü
konuşulamaz. Ama, hiç
obnazsa daha önce
ordu kurmak ve büyük
çabalardan sonra halkın
desteğini kazanmaktı.
Kurtuluş Şavaşımızın en zor
günlerinı gösteren bufibn,bize
Bunlan anlauyor.
Fihnin senaryosunu yazan,
Habt Refiğ. sadece bir romanı
fibne geçirmekle kabnıyor, o
günün koşullannı, yaşamını;
kıyafetleri, değişik tipleri,
evleri, kahveleri, çeteleriyle
aktanyor. Mustafa Kemal'i
küçültmüyor, onun ne zor
koşullarda vataıu kurtardığmı
gösteriyor.
Bufilmingecirdiği korkunç
maceradan çıkaracağımız ders
şu obnab: Eğergerçek bir
demokrasiye ulaşmak
istiyorsak, totabter tarih
anlayışını, tek görüşlülüğü
yenmeb; bilimde ve sanatta çok
görüşlülüğü kabul etmebyiz.
Daha önembsi, tarihimizi
öğrenmeliyiz hem de okul
aralanndan başlayarak. Bu da
ancak tarih öğretiminde
demokratik bir reformla
gerçekleşebilir.
I. Mahmut Golofchı. "Mift Mûcadde
rarihı" 2. btap Besnur Matbaas, Ankara
1969,5.35
Doç.Dr.YıldızSertel
söylediklerinizle çebşmeyin.
Susun! Susun! Susun!
Şimdi Sayın Özal'ı Atatürk'ün
yerine koyacak denb ağız
değistirmenin alemi var mı?
Buukın Sayın Özal, günahlan
ve sevaplan ile tarihin mab
olsun; tarih, hakkında karar
versin.
Kul olarak da >"üce Allah'm
önünde hesabmı versin.
Eğer, toplum olarak bir insan
için, ölümünden önce ve sonra
ayn ayn konuşan ikiyüzlü
insan tablosu yaraürsak, ne
kendımize ne de
yanımızdakilere ve ne de
önümüzdekilere saygımız kaür.
Bu denli ikiyüzlülüğu,
pişkinliği, dönekhğı de tarih
hiçbir zaman unutmayacaktır.
Bu da böyle bibne.
BurhanÖzbey
SEKATeftiş Kurulu
Başkanı
50. ŞİİP Yılı...
Şükran Kurdakul'un '50. Edebiyat Yılı' kutlandı ya da
'50. Şiir Yılı.'Nasıl geçmiş yarım yüzyıl? İlkşiir kitabı To-
murcuk' 1943'te basılmış; devlet hemen yakasına yapı-
şıyor Şükran'ın, zindan ne demek, genç yaşında öğreni-
yor şair:
Hergeçişte Yedikule'den
Can evimde duyarım
Zindan ne demektir, cellat ne demek
Ipe geçirmişler gibi boğazımı
Yıkılır saraylanm
Sönerhanem
Bir ömürboyu fikirleri yüzünden sakıncalı sayılmak,
yalnız Şükran'ın yazgısı değil, aydınların ortak yaşamı:
Bence acının çiçeği içimde büyüdü.
Mahpushane saksılarmdaki baharı benden sor.
Kulak ver gecenin sessizliğine ağan sese
Öiümcünün böldüğü uykulan benden sor.
Ne var ki yarım yüzyıl boyunca hiçbir baskı, tehdit, ce-
za, işkence Kurdakul'un yüzündeki gülümsemeyi sile-
medi.
Nasıl silebilsin ki..
Şairin yüzünde gülümseme bilincin gülücüğüydü; boş
yere tebessüm etmiyordu Şükran Kurdakul; ne zaman
görsem iyimserdi şair, ne zaman konuşsam doğal;
olanlara şaşırmayarak, olacaklara hazır, geleceklere
güvenli...
•
İkinci Dünya Savaşı ertesinde Türkiye çok partili reji-
me geçti; demokrasiye değil...
Devlet, şairiyle, yazarıyla, fikir adamıyla, aydınıyla ya-
nm yüzyıl boğuştu durdu; ressamın tablosunda orak
çekiç aradı, şairin dizesinde komünist propagandası
keşfetti, yazarın yazısında yasak ideolojilerin parmak iz-
lerini saptadı; savcısıdır, polisidir, yargıcıdır elinde bü-
yüteçle kitaptır, dergidir, gazetedir inceledi durdu.
Yarım yüzyıllık yazılı yayınlarımız taransa, en çok kul-
landığımız sozcük nedir?
Demokrasi!..
Ancak yarım yüzyıl, demokrasi diye diye demokrasi
tepelendi; kitaplar tutuklandı, fikirler gözaltına alındı.
Şükran Kurdakul'un edebiyat ve şiirle al gülüm ver gü-
lüm geçen ömrü, işte bu yarım yüzyıllık çok partili süre-
ye rastladı; şairin yaşamıyla şiiri bu yüzden birbirine
karışt, eylemiyle yazısının nereden başlayıp nerede bit-
tiğini saptamak güçleşti.
lyi de oldu..
Eğer bütün buniarın anlamlı karmaşası olmasa, Şük-
ran Kurdakul olur muydu?
•
1989'da Sovyetler dağıldı, Batı'da çoğu komünist par-
tisi adını değiştirdi, Türkiye'de 'komünizm tehlikesi'
gündemden kalktı, 141 ve 142 Ceza Yasası'ndan silindi;
eğer Sovyetler dağılmasaydı, bu iş sürüp gidecekti. Şa-
irler sanki günümüzde biraz rahatlamış gibidirler; polis,
eskisi gibi şiir kovuşturmuyor..
Peki, bu iş bitti mi?
Hayır..
Toplumda adaletsizlik, ülkede sömürü, dünyada em-
peryalizm daha beter sürüp gidiyor. Sınıfsal uçurum
daha da derinleşiyor; etnik aynmın, cinsel eşitsizliğin,
dinsel bağnazlığın ortalıkta kol gezdiği bir dönem yaşa-
nıyor; 50'nci şiir yılında Şükran'ın ulaştığı yerde görülen
gerçekler hüzün vericidir...
Şair sanki 50. yılında değilmiş gibidir; belki de şiirin
birinciyılındadır: ,.•. . ,.
Hersabah yeni bir adam
Doğmasa içimde
Yaşam mı değişir
Adamlar mı kalır.
Yarım yüzyıl sonra Şükran'ın gülümsemesi yine yü-
zünde, kalemi yine elinde...
Ve acıdan çatlayan damarlanma inat
Yeni soluk yataklan yarattı yüreğimde
Sevecenliğin yarattığı hayat.
HASAN PULURDAN YENİ KİTAP
Olaylar ve İnsanlar / 5
(1988- 1990)
HASAN
PULUR
olaylar ve insanlar/5
1990
İ
2
ü
T
0
N
K
T
A
P
ç
L
A
R
D
A
75000 Lira
HASAN PULUR UN KİTAPLARI
1.
2.
3.
(Tükendi)
65000
65000
65000
75000
OLAYLAR VE İNSANLAR -
(1961 -1972) 4. bs.
OLAYLAR VE İNSANLAR - 2
(1973-1978) 4. bs.
OLAYLAR VE İNSANLAR • 3
(1979-1984)3. bs.
OLAYLAR VE İNSANLAR- 4
(1986-1988)
OLAYLAR VE İNSANLAR • 5
(1988-1990)
Istekteriniz tutarı kadar posta ya da damga pulu gönderiniz.
Kitapçılara % 25 indirrmli ödemeli gönderiür.
Lutten gene! yayın kataloğumuzu ısleyınc.
BİLGİ YAYINEVf
Meşrutiyel Caddesi, No- 46/A Yenışehır-06420 / ANKARA
Tel:(4)431 81 22-434 49 99 • FakS : (4) 431 77 58
BİLOİ DAĞITIM
Babıâli Caddesi, No: 19*2 Cağaloğlu-34360 ' İSTANBUL
Tel: (1)522 52 01 -526 70 9 7 » FakS .(1)527 41 19
66. DÖNEM TEMEL FOTOĞRAF S E M I N E R L E R I
28.4.1993 Çarşamba 19.00 - 2ı .00
veya
1.5.1993 Cumartesi 13.00 - 15.00 i
Kayıtlar devam edtyor. *
Tel.: 252 44 61 - 243 14 01 ;
(Saat 14.30'dan sonra)