Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 NİSAN1993 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYKA
EKONOMI
•DCMADAN
KıSAKıSA
13 milyarlık
yönetici
^ Ekonomi Senisi- İşini
oilen birvönctıcının yjllık
geliri ne olabilir derseniz;
, îsveç'münlü Volvootomoiıv
', şirketınin Yönctim Kurulu
Başkanı Pehr
Gyllenhammar'ın ulda tam
• l.~3mıiyondolar(yaklaşık 13
milyarTL)maaşaldığını
', duyuralım. Şirket
; hıssedarlanylagiriştiğiuzun
; ve zorlu pazarlık sonunda
• isicklcrinikabulettiren'Bay
Başkan'ın aylık geliri de
1 böylelikte 1 milyarTürk
Lırası'nın üzcrineçıkmış,
oldu. Kcndisı şu anda
; İsveç'ın en yüksek maaşlı
' yönelıcisi.
PC'ler altın
yumuptluyop
• Ekonomi Servisi- İlctişim
dünyasınm hızına ayak
uyduran PC'ler, üreıici
şirkctlerin karlanna kar
katıyorlar. Nıtekım Compaq
Computerşirketı, 1993'ünilk
çey reğindc kazancını ikiye
katlayıp 102milyondolarnet
kar sağladı. Şirket, aynı
dönem içindekı saUşîannı ise
geçen yılın eşdönemine
• oranlaüçkatarttırmayı
başararak 'zor pazarda bile,
1
koîay yol alınabileceğini'
' kanıüadı.
Koreli
bankacılar
Dışticaret açığı yüznıilyardolar sinyali veren Sam Amca nereye saldıracağını şaşırdı ! ANK^RA PAZARI
J Ekonomi Servisi- Güncy
Kore'dc tşbaşına gelen yeni
hükümelin ba^lattığı yoğun
'yolsuzluğu önleme
kampanyası'. nedense 23
büy ük bankadan oluşan
bankacihk sektörüiıde telaş
yarattı. Bankalann
yöncticilen, hesaplann
incelenmesinin gelireceği
sonuçlan göz önünde tutarak
yeni kredilendırmelerde son
derece ütızlcnmeye
koyuldular.
Askerler
Menem'e kızdı
• Ekonomi Servisi- Arjantin
ordusu, Cumhurbaşkanı
Carlos Menem'in askeri
harcamalann yüzde 10
kısılması konusundaki
karanna tepki göstermeye
başladı. Demokrasisi sık sık
darbelerlc kesintiye uğrarruş
olan Atjantin'de ordunun üst
düzeydeki komutanlannın
Savunma Bakanhğı'na
başvurarak karann geri
ahnmasını istedikleri gelen
haberler arasında.
Lîberal Çekler
iflasta
• Ekonomi Senisi-
Liberalleşme sonrasmda,
özelleştirilen 1.500 Çek kamu
şirketinin yaklaşık üçte biri,
Batılı uzmanlann
tahminlerine göre 'teknik
anlamda' iflas etmiş
durumda. Bu açıklama, yeni
İflas Yasası'nın yürürlüğe
girmesınin arifesinde
yapıldığından. söz konusu
kuruluşlara kredi verenlerde
de tedirgınlik yarattı.
Boyun eğen
kalkınırS
• Ekonomi Servisi - Dünya
Bankası'nın yaptınmlanna
1991 "den beri direnen ve bu
yüzden de dış yardım
alamayan Kenya sonunda
ulusal para birimi şilini iki ay
içinde ikinci kez devalüe
ederek Batı'ya boyun eğdi.
Kenya hükümetinin bu
karanndan sonra Dünya
Bankası'da borç veren
uluslararası kuruluşlara
'yeşil ışık" yakacağını
açıkladı.
Bolivya'mn başı
dertte
• Ekonomi Servisi-
Uluslararası Para Fonu'nun
koşullannı yerine
getiremeyen ve 'act reçetesı'ni
uygulamaktan kaçınan
Bolivya'nın başı derde
girmek üzere. IMF
yetkilileri, Bolivya ile Paris
Kulübü'nün borçlann
yeniden takvimlendirilmesi
konusunda yapacaklan
görüşmelerin ertelenmesine
yol açacağını açıklamakıan
kaçınmadılar.
6
IiberalkartaF kumanda• Clinton, yönetime
gelir gelmez aba altından
sopa göstermeye başladı.
Bir yandan serbest
ticaretten yana
olduğunu söylerken öte
yandan Japonya ve
AT'ye karşı saldınya
geçti.
MLRAT ARIN
Sam Amca, de\ boyuılara
varan dış tıcareı açığmı kapat-
mak için her çareye başvuru-
yor. Amerikan hükümeti, Ja-
ponya'yla olan dış ticaret açığı-
nı k'apatmak için 'kumandalı
dış ticaret' istiyor. ABD'nın
baskısı, dünya ticaretindc ko-
rumacılığın daha fazla artması-
na neden olabüir.
Bill Clinton başkan seçildik-
ten sonra ABD-Japonya ve
ABD-Avrupa Topluluğu lıca-
ret savaşlan bırden kızıştı. Bu
yıl 100 mılyar dolar dış ticaret
açığı bekleyen ABD, AT'ye ve
140 milyar dolar dış ticaret faz-
lası bekleyen Japonya'ya savaş
açü.
Dış pazarlann Amerikan
mallanna daha fazla açılmasını
isıeyen Clinton hükümeti. ıs-
tekleri yerine getirilmezse karşı
önlem olarak korumacılığa
başvurmakla tehdit edıyor. An-
cak bu tartışmalar içinden sap-
la samanı birbirinden ayırmak
gktikçe zorlaşıyor. Herkes bir-
birine karşı yeni bir korumacı
kart ortaya koyarken işler daha
sarpa sanyor.
YAKUP KEPENEK
Avnıpalıların Airbus'a sağladtğı destek Amerikan ucak sanayiinin korkulu rüyası.
; bana şirketkrin ihale kazana- key Kantor ıle AT Dış Ticaret hafta içinde iki taraf da koru-
Ameiikan mab alin yasasi bilmeleri için yüzdc 6 ile yüzde Temsilcisi Sir Leon Brittan ara-
50 arasında daha düşük teklif smda yaklaşık iki aydır süt^n
vermeleri gerekiyor. pazarlık kilitlenme noktasına
ABD Ticaret Temsilcisı Mic- gelmişti. Bununla birlikte geçen
Amerikan hükümeti önçe,
tngiltere, Fransa, Almanya, İs-
panya ortaklığı olan Airbus'ın
Amerikan havayoHan şirketle-
riylc çok cazip satış antlaşmala-
n yapması üzcrine atağa gcçü.
Tartışmalar, Airbus'ın «hükü-
met desteği almasında odakla-
nıyordu, ancak AT dünyanın
en büyük uçak üreticisi Boe-
ingin de hükümet desteğiyle
güçlendiğini ve bugün hala bu
destekten yararlandığını söyle-
yerek kendisini savundu ve tar-
tışma kapandı.
ABD'nin ikinci saldınsı.
AT'nin hükümet ihaleleriyle il-
gili 1 ocakta yürürlüğe giren
düzenlemelerine karşt oW«. 29.
maddeye göre bütün AT şirket-
leri hükümet ihalelerini kazan-
makta cşit şansa sahip, ancak
AT üyesi olmayan ülkelerin şır-
ketleri en az yüzde 3 daha dü-
şük teklif vermek zorunda.
Aynca satacaklan ürünlerin en
az yüzde 50 AT mah içermesi
gerekiyor.
Amerikan hükümeti buna
şiddetle karşı çıktı ve bu madde
değişmezse misilleme yapacağı-
nı açıkladı. Ancak atladıklan
bir nokta vardı: Amerikan malı
al yasasi. AT yetkilileri, yeni
düzenlemeyi bu yasaya karşı
getirdiklerini açıkladı. Ameri-
kan malı al yasasına göre, ya-
macı uygulamalardan ödün ve-
rerek ortamı yumuşattı. İki ta-
raf da elektrik donanımı iha-
lelerinde stnırlamalan kaldırdı.
Yen değerkndikçe ihracat artıyorit
100
ABO Dotan-Japon Yeni paritesi
120
140
Bir ülkenin
parası değer
kazandıkça
ihracatı
azalır, ithalatı
artar. Çünkü
pazarlarda
sattığı rnalın
fıyatı artar,
ithsd edilen
ürönterin
fiyatı ise iç
pazarda
ucuzlar.
Japonya, bu
kuralın
işlemediği
ender
ömeklerden
birisi. Japon
Yeni, 1985
ydmdan bu yana sürekli değer kazanıyor. 1985*te bir dolar 25ü
yene eşitti. Şimdi dolar-yen paritesi 110"a gerilemis, bulunuy or.
Buna göre yen yüzde 100'ün üzerinde fazla değer kazandı.
Yenin değer ka7arunasının ardında Japonya'nın yüksek dış
ticaret fazlası yatıyordu. Ancak aradan geçen sekiz yıl içinde, dış
ticaret fazlası a/alacağına tam tersine ikiye katlandı.
Japonya, 1985'de 56 mily ar dolar dış ticaret fazlası elde etti. Bu
260
ABoboiar J a p o n y a
140
'nın dış ticaret
fazlası artıyor
120
100
80
*
20
0
nr
1987-88 1988-89
1 1
1 11989-90
1
1990-91
—
!—.—
1 _pABD
_
1991-92 1992-93
rakam daha
sonra 95
milyar dolara
kadar çıktı.
l990'da64
milyar dolara
geriledi.
1992'de 111
milyar dolara
çıkarak yeni
birrekor
k ı r d ı . •••'"•
ABD'de B'ıU
Clinton işe
başladığın-
danbuyana
Japon Yeni
sürekli değer
kazanıyor.
Dolar-yen
paritesi
l2SlW
geldi. Amerikan hükümeti, Japon Yeni'nin daha fazla değer
ka/.anmasını istiy or. Hala bu şekilde dış ticaret açığının
kapanacağını umuyor. Japonya'nın bu üstünlüğü, ürünlcrinin her
ne koşullar altında oiursa olsun satılmasından kaynaklanıy or.
Aslında yenin değerlenmesi miktar olarak Japonya'nın ihracatını
bir ölçüde azaltıyor, ancak bu mallar daha pahalı da olsa alıcı
buluyor, sonuç olarak dolar bazında ihracat artıyor.
DUNYAEKONOMISINE BAKIŞ
ERGİN YILDIZOGLU LONDRA
Dünya Ekonomisi Haritası Çıl&nlmamış Denizlerde
- ı ünya tıcaretini düzenle-
M ~^k me çabaları Japon
U • Başbakanı ve ABD Dev-
m m let Başkanı'nın buluş-
M ^ J masının ardından ABD-
AT arasındaki, Financial
Times'ın "yarım-bir anlaşma" diye nı-
telendirdıği bir şekilde sonuçlanan pa-
rarlıklarla devam edıyor. Bu görüşme-
lerde tarafların soylediklerıne ve attı-
kları adımlara bakınca dünya ekonomi-
sinin^eleceği üzerine kuşkuya düşme-
mek elde değil. insanın aklına ister is-
temez Keynes'in ikinci Dünya Savaşı'-
nın hemen öncesınde, 1930 depresyo-
nunu değerlendirirken söyledikleri ge-
liyor. "Tam olarak nasıl işlediğinı kav-
rayamadığımiH, son derecede hassas
bir makıneyı kullanırken yanltş bir ma-
nevrayaptık." Bu "yanliş manevra" ile
1930'da yoldan çıkan dünya ekonomi-
sınin daha sonra hangi duvarlara
çarptığını bugün naklı olarak hatırla-
mak bile istemiyoruz.
Ekonomik kriz ve dünya ekonomisi-
nin küreselleşmesi gelişmiş ülkelerin
ekonomilerinde şiddetli sarsıntılar ya-
rattı. Bu ülkelerin yöneticileri de bu
sarsıntılara tepki göstermeye çalışıyor-
lar. Bunun geleneksel yolu ise birtaraf-
tan iç pazarı korurken diğer taraftan
ekonomik, politikve hatta askeri meka-
nizmalan kullanarak rakiplerinin pa-
zarlarına daha çok gıımek. Fakat dün-
ya ekonomisi 1930'larla karşılaştı-
rılmayacak kadar karmaşık ve hızlı de-
ğişiklikler yaşıyor. Bu süreçte dünya
ekonomisinin yaşadığı yeniden şekıl-
lenme, bu "iç pazar", "yerlı üretıcı" de-
nen üniteleri tanınmaz hale getiriyor,
hatta bu kavramların giderek içinı bo-
şaltyor ve belki de anlamsızlaştınyor.
Bu arada devlet başkanlarmın demeç-
leri ve iddiaları ile gerçek dünya arası-
ndaki uçurum da gittikçe büyüyor.
Durgunluktaki dünya ekonomisme
lokomotif olmaya ilişkin olarak, AT ve
Japonya'nın yöneticüenne genışleme-
ci ekonomik politıkalar önerırken ABD
Devlet Başkant "Biz evımizi düzene
soktuk, sıra sızde diyor." Avrupa'dan
ücretlerin düşürülmesinı .ve tarıma
devlet desteğinin kaldırılmasını, Ja-
ponya'dan da pazarlarını açmasını. Bir
de bakıyoruz ABD'de devletın tarıma
verdıği destek Avrupa'nın iki misli
(Fortune, Aralık 1991) ve işçi ücretleri
Almanya, Fransa ve Japonya'dan yük-
sek. Japon pazarları ise ABD den daha
az korunuyor (Fınancial Tımes,
16/4/93). Clinton önceliği ülke ıçi eko-
nomik sorunlara verecegıni söylüyor,
ama 1993'te son dört aydaki %4.8 bü-
yüme hızının aslında bir önceki döne-
me göre %9.8 artmış olan ihracattan
kaynaklandığı görülüyor (Herald Tri-
burte, 26/2/93).
ABD'nin en büyuk üç otomotıv şirketı
yıl başında bir anti-dampıng soruştur-
mayalanırken, Toshiba IBM ile Hitachi,
Texas Instruments ile ısbirliği anlaş-
maları yapıyor. Bu arada yine Japon,
ABD ve Avrupa sırketleri (General Ma-
gic. Amerikan Telepnone and Teleg-
raph, Motorola, Sony, Mitsubishi Elect-
ronic, Philips) yeni bir iletışım aleti ge-
liştirmek için araştırma-gelıştirme an-
laşması imzalıyorlar (Le Monde Diplo-
matique).
Avrupalı liderler de gittikçe karmaşı-
klaşan bir dünyada yaşamanın
sıkıntısını çekiyorlar. AT Ticaret Komıs-
yonu, Çin'ı Avrupa pazarınasporayak-
kabı dampingi yapmakla suçluyor. Ne
var ki ayakkabılar Çin'de üretıme baş-
layan Reebok şirketinin ürünleri (Far
Eastern Review, 25/2/93). AT ülkeleri
Ekonomik krizvedünya ekonomisinin
küreselleşmesi geîişmiş ülkelerin ekonomüerinde
şiddetli sarsıntıkryarattı.
Bu ülkelerinyöneticüeride bu sarsıntılara tepki
göstermeye çalışryorîar. Buriun geleneksel yoluise bir
taraftan içpazan korurken diğer taraftan rakiplerinin
pazarlanna dahaçok girmek.
ması isterken. anıden bu iddialanndan
vazgeçiyorlar. Bir de bakıyoruz ki bu
şirketlerin damping yaptığı iddıa edilen
yabancı şırketlerle yakın ılişkileri var.
ûrneğın, General Motors'un Honda ve
izisu ile parça anlaşması, Nissan ileor-
tak şirketi, Renault ve Saab ile pazarla-
ma, Volvo ıle montaj anlaşması var (Fi-
nancial Times, 10/2/93).
ABD'de Uluslararası Ticaret Komis-
yonu, yerli elektronik üreticılerinı koru-
mak için Japon malı yassı kompütür
ekranlanna %68 ithalat vergisi koyu-
yor. Ne var ki bunları ithal eden ve ima-
latta girdi olarak kullanılan IBM'in bu
yüzden dünya pazarlarında rekabet
şansı, dolayısıyla ABD'nin ihracatı
azalıyor (Le Monde Diplomatique, Ni-
san 1993). ABD ve Japonya arasında
elektronık dalında bir ticaret savaşı
arasında gümrüklerin kalkmasının AT
ülkeleri arasındaki ticareti izlemeyi
zorlaştırması, belirsizliği daha da
arttırıyor. Bu arada Japon şirketleri
mallarını İngiltere'de üretip kolaylıkla
kıta Avrupası'na sokuyorlar.
Dünya ekonomisinde karmaşıklığı
arttıran bir başka gelişme de son yıllar-
da elektronik haberleşmenin getirdiği
avantajlardan dolayı uluslararası şir-
ketlerin kazandığı süper hareketlilik.
Günümüzde^fcjnyanın birçok yerine
dağılmış bir şirketler ağını kolaylıkla
bir merkezden ve anında denetlemek
mümkün oluyor. Uluslararası şirketle-
rin ucuz işgücü ve pazara yakınlık gibi
avarrtajları kullanmak için yatırımlarını
bir bölgeden diğerine kaydırması yeni
bir durum değil. Ama bugünün ticaret
savaşı ortamında bunun yarattığı bu-
lanıkltk her zamankınden daha fazla.
Örneğin, Başkan Clinton iç pazan Ja-
ponlara karşı korumaya cabalarken
bilgisayar imalatçısı Japon şirketi NEC,
yenin dolar karşısında güçlenmesi,
ürünlerinin ABD'deki rekabet gücünü
azalttığı için Californiaya fabrika aç-
maya hazırlanıyor (Europcan, 25/2/93).
İngiltere'de üretim yapan Japon şirket-
lerinin, örneğin Sanyo'nun ise üretim
girdilerinin %60'ı diğer AT ülkelerinde
ve Asya ülkelerinde yapılıyor (Financi-
al Times, 20/3/93).
Uluslararası otomotiv sanayiinde de
benzer bir durum var. OECD ülkeleri-
nin otomotiv şirketleri, ucuz işgücün-
den faydalanmak ve sonra yine kendi
ülkelerinde satmak üzere, fabrikalarını
Doğu Avrupa, Meksika, Malezya ve
Tayland'a kaydırıyorlar. Tersaneler
Singapur'a ve haberleşme alanında
program yazımcılığı Hindıstan'a gıdi-
yor. Bazı şirketler bazı idan birimlerini
3.Dünya ülkelerine taşımaya başlıyor-
lar. Svvissaire (İsviçre Hava Yolları)
muhasebe sistemini olduğu gibi Hin-
distan'a taşıyor. Uluslararasılaşma,
hızmet sektöründe de hızlanıyor.
Bu koşullarda iç pazarı korumaya
kalkan ABD, AT veya Japonya gibi ül-
kelerin liderleri sık sık karanlıkta kendi
kendileri yumrukluyorlar. Yaygınlaş-
ma eğilimi gösteren ulusalcılığın ve
bundan kaynaklanan ticaret savaşı ve
korumacılığın dünya ekonomisinin ge-
nelindeki gelişmelerle çelışmesi bir
yana, kısa vadede bile durgunukla mü-
cadelede herhangi bir işe yaradığı son
derece şüpheli. Bu arada ulusal temel-
de örgütlenmiş devletler ve yöneticileri
sermaye sınrfının küreselleşmeyle bir-
likte hızlanan, uluslararası şekillenme-
sıne pek de ayak uydurur gibi gö-
zükmüyorlar. Üzerlerinde hala eski el-
biselerle tarih sahnesinde gezinen li-
derler, işleyişini pek de kavrayamadı-
kları bu dünya ekonomisi denen çok
hassas makineyi dededen kalma yön-
temlerle kullanmaya çalışıyorlar hem
de haritası çıkarılrnamış denizlerde.
Dehşete kapılmamak elde değil!
ABD'nin AT ile sürdürdüğü
savaş bir yana, asıl hedef Ja-
;>onya. Çünkü Japonya'nın bu
\BD ile olan dış ticaret tazlas;-
nın yeni bir rekor kırarak 50
milyar dolan aşması bekleni-
>or. Bu, ABD'nin toplamdış ti-
aret açığının yansına eşiı.
Asıl hedef Japonya
Amerikan hükümeıi. bu ne-
denle Japonya'ya karşı amansız
bir sava^ açmış durumda. Bıll
Clinton, bu büyüklükte bir
açığın kabul edilemez olduğu-
nu söyleyerek Japonya'nın is-
teklerine direnmemesi gerekli-
ğini söyledı.
ABD, Japonya ile olan ti-
caretındc kumandalt ekonomi
isuyor. Bunun temelinde ise
1986'da yapılan bilgisayar yon-
gası antlaşması yatıyor. Buna
göre Japonya, iç pazann yüzde
20'sini 199 l'e kadar yabancı
şirketlere açacaktı. Bu hedef
1991 "dc tutturulamadı, ancak
1992'de ABD'nin baskısı sonu-
cu yüzde 20'ye yaklaşıldı.
Amerikan hükümeti, benzer
antlaşmalann öteki mallarda
da yapılmasını istiyor. Böylece,
Arrterikan şirketleri ite kaka Ja-
pon pazannda kendilerine yer
bulabilecekler.
Japonya şimdilik böyle bir
uygulamaya karşı çıkıyor. Ku-
mandalı ya da sonuca yönelik
bir dış ticaret, ticaretin scrbest-
leşmesine değil, tam tersine du-
varlann iyice yüksclmesine ne-
den olabilir. Bu tür antlaşmalar
öteki ülkeleri de aralannda
benzer uygulamalara yönel-
tebilir. Sonuçta vanlacak nokta
politik gücü olan hcr ülkenin
dış pazarda kendisine pay ka-
pabileeeği bir "ihracat koruma-
cılığı" ortaya çıkabilir.
Sayılamn Dili
Cumhurbaşkanı Özal'ın yaşammı yitırmesi, 1980-90
onyılının ekonomik ve siyasal yönleriyle değerlendiril-
mesine neden oldu. Bu çerçevede başlıca sayısal gös-
tergelere bakmak gerekiyor.
Özal'ı önce ekonominin, sonra da siyasetin dümenine
geçiren ana neden, ülkenin 1980 öncesinde sürüklendi-
ği ekonomik bunalımdır. Ekonomik bunalımın iki çok
önemli göstergesi vardı: Enflasyon ve dış ödeme güçlü-
ğü. Bu nedenle, uygulanan ekonomi politikasının bu iki
konuda yarattığı sonuçlar öncelikle irdelenmelidir.
Enflasyonun, nasıl yüksek bir düzey tutturduğu ve
kalıcı bir nitelik kazandığı her gün yeniden yaşanıyor.
OECD'nin geçenlerde yayımlanan Türkiye İncelemesi,
tüketici fiyatlarının, 1970'li on yılda yıllık yüzde 28 bir
artış gösterdiğini, 1978-87 döneminde bu artışın yüzde
48'e yükseldiğini ve bunu izleyen son beş yılda da yıllık
ortalama artışın yüzde 65'e tırmandığın! belirtiyor (s.16).
Aynı inceleme ek olarak, Türkiye ekonomisini, enflasyo-
na açık ya da yatkın olarak niteliyor. Enflasyon konusun-
da durum çok daha kötüye gitmiştir denilebilir.
Bunalımın ikinci göstergesi olan dış ödeme güçlü-
ğünü aşmada çok daha başarılı bir sonuç alınmıştır.
Ulke, özellikle sanayı ürünü dışsatımını arttırmada bü-
yük bir aşama sağlamış ve döviz sıkıntısından görünür-
de kurtulmuştur.
Ancak çoğu kez, bu döviz bolluğunun gerçek maliyeti
gözardı edilmektedir.
Döviz botluğunu sağlayan etmenler, sürekli devalüas-
yonlar, yüksek faiz oranları ve dışsatıma sağlanan ola-
ğanüstü parasal desteklerdir. Buna bir de dışaiımın ko-
laylaştırılmasının bir sonucu olarak dış kredi sağlan-
masındaki kolaylıkiar eklenebılir.
Ulusal paramız sürekli değer yitiriyor, kullanılmaz du-
ruma geliyor. ABD Doları'nınTL fiyatı 1980 Daşında47 li-
raydı; 1990a gelındiğinde dolar 2300 TL'nin üzerinde bir
fiyatla işlem görüyordu; günümüzde de 9700 TL'ye tı-
rmanıyor. Yüksek faiz, enflasyonun üzerindeki getirisiy-
le döviz girışine yol açıyor. Geçen yıllarda dışsatımdan
elde edilen dövize piyasa fiyatının %50-60 üzerinde bir
fiyat biçildiği de biliniyor. Unutulmaması gereken. aynı
dönemde ülkenin dış bor^lannın yaklaşık 13 milyar do-
lardan 50 milyar doların üzerine çıkarılmasıdır. Türkiye
dünyanın en çok borçlu ülkeleri arasındadır.
Döviz bolluğunun sağlıklı temeli dış ticaret fazlası ola-
bilirdi. Oysa dışsatım artışının onca vurgulanmasına
karşm, 1980 öncesinde yılda ortalama 2.5 milyar dolar
dolayında olan dış ticaret açığının son yıllarda 9 milyar
doların üzerinde olduğu görülüyor. Kısaca ülke, döviz
bolluğu konusunda da sanıldığı gibi çok sağlam bir nok-
tada değildir.
Ekonomi politikasmın toplumsal boyutu ya da sosyal
devlet yönü bu dönemde olağandışı bir özellik ka-
zanmıştır. Ücretli ve maaşlıların gelirlerinin alım gücü
yarı yarıya azaltılmış, kırsal kesim de benzer bir uygula-
ma yaşamıştır. Dönem sırasında, ücretlerin ve maaş-
ların toplam ulusal gelirden aldıkları pay yaklaşık yüzde
35'ten yüzde 15e, çiftçilerin gelir payı da yüzde 24'ten
yüzde 16'ya düşmüştür. Bunlara karşılık sermaye gelir-
lerinin ulusal gelir içindeki payı aynı dönemde yaklaşık
yüzde 40'tan yüzde 70 dolayına çıkarılmıştır. Bu olgu,
örneğin 1992'de büyük sermaye aktarılan gelir faz-
lasının, yeni ulusaj gelir seriierine göre 300 trilyonun
üzerinde olduğunu karuuar. ' 'K%
Topiurmjn çok büyük.bötomttnün yoksullaşması, sos-=-
yal harcamalann azaltılması çok daha ağırlaştırılmtşür.
k
Eğitim ve sağlık için bütçeden ayrılan para 1980 önce-
sinde geleneksel olarak, sırasıyta yüzde 17-18 ve yüzde
4 dolayındaydı. 1980 sonrasında bütçeden eğitime ayn-
lan pay yüzde 11'lere; sağlığa ayrılan da yüzde 2.5'lere
indirildi. Dünyada çok büyük bir teknoloji yarışı dönemi-
ne girilirken Türkiye, araştırma ve geliştirme harcama-
larının toplam ulusal gelir içindeki payını azaltan tek
OECD ülkesidir.
Dönemin en önemli özelliklerinden biri toplumsalın
yerini bireyselin almasıdır. Ancak bu dönüşüm, her ko-
şulda bireysel çıkar sağlamanın doğruluk, dürüstlük, er-
dem ve dayanışma gibi toplumsal değerlerin yıkımı tüm
boyutlarıyla görülemiyor ve algılanamıyor. Hayali dı-
şsatımlar, iç ve dış ihale oyunları ve kamu olanaklarının
keyfi kullanımının sayısal boyutları açıklık kazanmıyor.
Ancak eldeki veriler, sermayeye tanınan bu olağanüs-
tü olanakların reel olarak sabit sermaye yatırımlarını
arttırmaya yetmediğini kanıtlıyor. Türkiye üretim kapa-
sitesini genişletemiyor. Üretimsizlik en temel ekonomik
sorun özelliği taşıyor. Ekonomi, yeni bir sanayileşme
atılımına yönelemiyor.
Sonuç olarak, siyasal temeli 12Eylül'ünbaskıcırejimi-
ne, ekonomik yönü de IMF ve Dünya Bankası'nın koşul-
larına ve önerilerine tümüyle dayalı bir dönüşüm söz
konusudur. Siyasal yönlerine, demokratikleşme ekse-
ninde, gelecek yazıda değinilecektir.
Uçak şirketleri fıyat kırdıkça zararda
Havada savaş
fena kızışıyor• Gökte savaşan avcı uçaklan gibi, bilet
fiyatlannda giriştikleri indirim savaşıyla
birbirlerini yaralayan sivil havayolu şirketlerinin
zarar kervarana sonunda Fransızlann ünlü Air
France'ı da katılmaktan kurtulamadı.
PARİS (AA) - Avrupa'da
havayolu şirketlerinin, bilet
fıyatlanndaki kıyasıya indi-
rim savaşı yüzünden birer bi-
rer zarara uğramasından
sonra son olarak dünyanın
önde gelen havayolu şirketle-
ri arasındaki Air France da
zarar edenler grubuna
katıldı. Air France'ın, fiyat
savaşı yüzünden geçen yılki
zaran 3.2 milyar franka (604
milyon dolar) tırmandı.
Air France'tan yapılan
açıklamada, şirketin 1992
yılı zaı annın bir önceki yıla
oranla 5 kat arttığına işaret-
le, bu yüzden önümüzdeki
günlerde büyük çapta bir
personel azaltmasına ve ta-
sarrufa gidileceği belirtildi.
Can yakan biletler
Körfe7 Savaşı'nın hava
yolculuğu ve turizm sektörle-
rinde yarattığı krizin etkisiy-
le Air France. son 3 yılda
toplam 4.7 milyar frank (780
milyon dolar) zaruretmiş bıı-
lunuyor.
Geçen yıl yolcu trafığinde
yüzde 4 oranmdaki artışa
karşılık, fiyat savaşı yüzün-
den elde edilen gelirdeki artış
yüzde 1.9'da kalmış bulunu-
yor. Geçen yıl Air France'ın
işietme gelirleri, bir yıl önce-
sine göre yüzde 1 orarunda
bir gerileme ile 57 milyar
frank (10.55 milyar dolar)
olarak gerçekleşti.
Air France-Uta, Air Inter
dışında otel ve turizm şir-
ketleri de bulunan grubun,
faiz ödemelerinin de geçen yıl
yüzde 6.7 oranında artarak
2.1 milyar franka (388 mil-
yon dolar) yükseldiği, emek-
İilik fonunda ise neredeyse
hiç para kalmadıeı kaydedil-
di.
Geçen iki yıl içinde 3 bin
kadar personelin işine son
veren Fransız havayollan,
bu kötü tablonun açıklan-
masından sonra yıl sonuna
kadar 1200 kadar daha per-
sonelin işten çıkartılmasının
planlandığını da bildirdi.